Hayat Sende Derneği / www.hayatsende.org
Bu yazıyı sonuna kadar okuyacağını düşündüğüm insanlardansınız.
Ve ”yuvaların kapatıldığı, devlet koruması altında yetişen çocuk ve gençlerin hayata sevgi dolu ailelerde eşit ve güçlü bir şekilde atıldığı bir dünya” hedefini kuran ve bunu gerçekleştirmek için ”Koruma altındaki çocuk ve gençler ile korumadan ayrılan gençlerin hayatlarına yenilikçi çözümler getirmeyi” kendine misyon edinen Hayat Sende Derneği ile umarım bir gün tanışırsınız.
Türkiye’de yaklaşık 17.000 çocuk devlet korumasında yaşıyor. Bunlardan sadece 4.800 kadarı koruyucu ailede yetişiyor. Kalanı, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında büyüyor. Bu yurt ve yuvalarda cinsel istismar, personel şiddeti, akran zorbalığı nadir görülen şeyler değil. Çocuklar, neyin hak neyin hak ihlali olduğunu bilmiyor ve bilse de bu tip hadiselerle karşılaştığında hangi merciye güvenip başvurabileceği bilgisinden yoksun. Başka bir deyişle haklarına erişemiyor. Bunu zaten tahmin edebilirsiniz. Ancak işin bir de az bilinen, mevzuya daldıkça öğrendiğimiz bir kısmı var.
3 yaşından küçük çocuklar, günde 18 saatini karyolaların arkasında geçiriyor. Ya da 5 yaşındaki bir çocuğa, fotoğrafını çekip kendisini gösterdiğinizde, çocuk kendini tanıyamıyor. Çünkü kurumdaki aynalar çalışanların boyuna göre asılmış durumda oluyor. Yurtlara gönderilen gönüllü dişçiler çocukların dişlerinin bir türlü uyuşmadığını söylüyor çünkü tahminlere göre neredeyse yarısı anti-depresan bağımlısı olmuş durumda. Okul çağına geldiğinde çocuk, askere gider gibi kısa kesilmiş saçıyla ve tek tip kıyafetlerle okula gittiğinde, “kimsesiz”, “yetim fare”, “bakımsız”, “yurt çocuğu” gibi sözlerle etiketleniyor ve ötekileşiyor. Diğer öğrencilerin aileleri zaten onları istemiyor; öğretmenlerin ise yurtta yetişen çocuklardan beklentisi yerleşik yargılar sebebiyle az oluyor. Yalnızlaşan ve kendilerinden başarı umulmayan bu çocukların çok büyük kısmı liseyi bile bitiremiyor. Kanuna göre, yüksek öğrenimi kazanamamış olan çocuk, 18 yaşını doldurduğunda yurdu terk etmeye zorlanıyor. Yurttan ayrılan gençlerin, %70’i devlet kurumlarında hizmetli yani temizlikçi, odacı vs. olarak işe giriyor. Ayrıca 18 yaşına kadar bakkala gidip ekmek bile almamış olan bu çocukların para ile ilişkisi de sorunlu oluyor. Çoğu parayı yönetmeyi bilmediğinden borç içinde hayat mücadelesi veriyor ve hayata tutunamıyor.
Bağlanma kuramına belki hakimsinizdir… Çocukların çoğu sürekli değişen “anne”lerle yetiştikleri ve güvenecek birini arkalarında hissetmedikleri için, “kaygılı bağlanma” denilen şeyi yaşıyor ve bakım sonrası hayatlarında da ilişki kurdukları kişilere ya fazla kolay bağlanma veya hiç bağlanamama gibi sorunlar yaşayıp sağlıklı ve suçtan uzak hayatlar sürdüremiyor. Uluslararası istatistiklere göre, yurt bakımından çıkan gençlerin yüzde 10’u intihar ediyor, yüzde 20’si suça, yüzde 15’i de fuhuşa sürükleniyor. Türkiye’de zaten bu konuda tutulmuş ne bir istatistik ne de yeterli farkındalık var.
İşte benim de dahil olduğum, Hayat Sende’nin gündeminde bunlar gibi kimsenin gündeminde olmayan dertler var. İlk bakışta görünmeyen ama aslında birtakım gençlerin “hayatı” anlamına gelen meseleler.
Hayat Sende, yurttan ayrılmış bir grup idealist genç tarafından kurulmuş Ankara merkezli, uluslararası ödüllü bir dernek. Derneğin esas derdi, yurtları kapatmak. Tamamen kapatmak. Bu, radikal bir söylem olarak görünse de, bu radikallik, yurtlarda yaşanan çeşitli olumsuzluğu ancak karşılıyor. Bu ideale ancak “Koruyucu Aile” ve “Evlat Edinme” pratikleri yaygınlaştırılarak ulaşılabilir. Dernek, bununla uğraşıyor. Tabii, bu kolay ve kısa vadede ulaşılabilecek bir hedef olmadığından bu süreçte devlet kurumlarının şartlarının iyileştirilmesini dert ediyor. Ve bunu Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının düştüğü “çocuklar gelsin, yüz boyayalım” ve “hayır bahşetme” tavrıyla değil, hak temelli bir anlayışla yürütüyor. Çocukların kendisini, bizim kendi çocuklarımızı gördüğümüz gibi, değişim ve dönüşümün öncüleri olarak görüyor ve potansiyellerini gerçekleştirme haklarını teslim ediyor.
Bu anlamda, çocukları eğitim, iş ve staj konularında yönlendiriyor. Yurtta yetişen gençlere kamplar, eğitimler düzenliyor, iş olanakları sağlıyor. Söz gelimi, bugüne kadar uygulanmayan ama yasada olan “yurttan ayrılan çocuğun SGK priminin 5 sene boyunca devlet tarafından ödenmesi” pratiğini kurumlara hatırlatıyor. Gelecek projelerinden biri, kurumların üst düzey yöneticilerinin bu çocuklara mesleki “mentor”luk yapabilecekleri bir internet platformu oluşturmak. Bir diğeri, çocukların alışveriş, yemek yapmak, bütçe çıkarmak gibi temel yaşam bilgileri edinebileceği, sosyalleşebileceği, eğitim görebileceği bir kafe açmak. Eğitimleri sadece çocuklara değil, sosyal görevlilere ve ülke çapında öğretmenlere de veriyor.
Toplumda ve medyada, yurtta yetişen çocuklara yönelik, ayrımcı söylemle mücadele ediyor. Medyada yurtlarla ilgili çıkan haberlerin %98’i olumsuz ve bu haberler sansasyona dönük görseller ve başlıklarla dolu. Toplumda diyelim koruyucu aile olmayı düşünen kimselere yönelik söylenen “Başına bela mı alacaksın?” “Büyüsün de seni kessin” gibi yaklaşımlara yabancı değiliz. Türkiye’de toplum, yurtta yetişen çocuklara 12 yaşına kadar acıma duygusuyla yaklaşırken, 12’sinden sonra onları potansiyel suçlu olarak görüyor ve korkuyla yaklaşıyor. Yurttan ayrılan gençlerin geçmişlerini saklama, toplumdan genel olarak saklanma korunma taktiklerine cevap olarak, yürüttüğü “Sosyal Duvarları Yıkalım” projesiyle iyi örnekleri ön plana çıkartmaya çalışıyor. “Doğru Sözlük” projesindeyse, dilimizdeki ayrımcı ifadelerle mücadele etmeyi amaçlıyor.
Son Yorumlar