Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, yerinden edilmiş kişilere hayatlarını yeniden inşa etme sürecinde güvenli ve destekleyici bir alan sağlamak amacıyla çalışmalar yapan Small Projects İstanbul’a (Zeytin Ağacı Derneği) Şartlı Destek Fonu kapsamında 2019 yılında hibe desteği sağladık. Small Projects İstanbul’dan Naz Sağlam ile derneğin mültecilere yönelik çalışmalarını, Muhra sosyal girişimini ve COVID-19 sürecindeki çalışmalarını konuştuk.
Small Projects İstanbul, Suriye’deki çatışma sonucu yerinden edilmiş kişilere hayatlarını yeniden inşa etme sürecinde güvenli ve destekleyici bir alan sağlamak amacıyla çalışmalar yapıyor. Kuruluş hikayenizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Kuruluşundan bu yana Small Projects İstanbul (SPI) ile beraber olduğum için biriken pek çok şey var ama kısa ve öz tutmaya çalışayım. Bilinen adıyla Small Projects İstanbul ve az duyulan resmi kayıtlı ismiyle Zeytin Ağacı Derneği’nin kuruluşu, yerinden edilmenin birey, aile ve toplum nezdinde açtığı yaraları bir nebze olsun sarabilmek için gönüllü olarak bir araya gelen duyarlı kimselerin bir etki yaratma arzusu ve inancına dayanıyor. Suriye’deki savaş nedeniyle İstanbul’a göç eden kurucumuz Karyn Thomas’ın özellikle eğitim ve barınma desteği amaçlı “küçük projelerine” gönüllü, öğrenci, profesyonel, idealist, akademisyen olan onlarca kimsenin katkıda bulunmasıyla Toplum Merkezi 2015 yılında faaliyet göstermeye başlıyor.
Çıkış noktasında Suriyeli insanlar için bir destek ortamı amaçlanmışsa da Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan yine çatışmalar nedeniyle göç etmiş insanların da topluluğa katılması destekleniyor. Kuruluştaki değerlerden benim için en göze çarpanı farklı milletlerden yüzlerce kimsenin hem fayda sağladığı hem de yardımsever, gönüllü ya da yararlanıcı olarak faydalanabildiği bir Toplum Merkezi olarak konumlanması; aynı ve/veya farklı toplumlara üye olan kişilerin kaynakları, ihtiyaçları, becerileri ve kendi imkanları doğrultusunda bir araya gelerek bir destek ve güçlenme ortamına katılmaları. Dolayısıyla bu merkezin uyandırdığı his,, varoluş amacıyla birebir örtüştüğü oluyor.
Merkezin en temel amacı, mülteciler özelinde sosyal içermeye katkıda bulunacak ve aidiyet duygusunu pekiştirecek güvenli bir alan sağlamak ve bu alan vasıtasıyla özellikle çocuk ve kadınlara, ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda gelişme ve güçlenme alanları açmak; yani içte ve dıştaki kaynakları tazelemek ve yenilerini yaratmak. Programlarımız formal ve formal olmayan eğitime erişimi, psiko-sosyal destek sağlamayı, sosyal entegrasyonu, beceri geliştirme ve geçim kaynakları alanlarında iyileşmeyi hedefliyor.
2016’da şekillenen Kadınlar için Beceri Geliştirme ve Geçim Kaynağı Oluşturma Programı, kadın yararlanıcıların sosyalleşerek el becerilerini geliştirebileceği güvenli bir alan sunmak ve ev içi üretimi destekleyerek kadınların üretime ve ekonomik yaşama katılmasını, hane ekonomisine katkıda bulunmasını teşvik etti. Zaman içinde bir sosyal girişim haline gelen Zeytin Ağacı Derneği İktisadi İşletmesi’ne evrilerek profesyonel ve sosyal becerilerin takviyesine odaklanıldı ve istihdama katılım için gerekli kazanımların sağlanması hedeflendi.
Eğitime ve sosyal hayata katılım konusunda gönüllülerden çok verimli destekler alıyoruz. Özellikle genç gönüllüleri, çocuk ve gençlerle bir araya getirmek çok olumlu kapıları aralıyor; bu durum başlı başına bir öğrenme fırsatı olabiliyor. Dil öğrenmek, ev ödevi yapma becerilerini ve okulda başarısını artırmak, sosyal olarak zenginleşmek, kendini ifade edebilmek, oyun oynamak, yaratıcı olmak, gezilere katılmak, İstanbul’u tanımak, müze gezmek, spor yapmak, arkadaşlar edinmek gibi kazanımların yanı sıra sevilmek, duyulmak, kabul görmek gibi en temel ihtiyaçları besleyen değerler de pekişiyor. Gönüllü çalışmaları, Türkiye’deki gönüllülük bilinci ve kapsamını genişletirken doğrudan ve dolaylı olarak da farklı kimliklerin tanışıklığına, kaynaşmasına ve sosyal uyum sürecine de büyük katkı sağlıyor.
SPI, diğer uzmanlıklarla ilgili hak ve hizmetlere erişimde de bir aracı rolü üstleniyor. Yararlanıcıların çoğu Toplum Merkezi’ne yürüme mesafesinde ikamet ediyor, erişimlerinin çok kolay oluşu ve seneler içinde oluşan bağ neticesinde birey ve ailelerin ihtiyaçlarıyla ilgili olarak danışmak, bilgi almak ya da yönlendirme talep etmek için merkeze geldikleri de çok oluyor. Netice olarak Toplum Merkezi’nin amacı mülteci topluluğa bu gücü aşılamak, seslerini duyurabilecekleri, talep ve önerileriyle gelecekleri, dönüşüm ve güçlenme sürecine aktif olarak katılım sağlayabilecekleri bir alakayı ve motivasyonu yaratmak.
Small Projects İstanbul bünyesinde kurulan ve bir sosyal girişim olan Muhra, Suriyeli mülteci kadınların kendilerini ifade etmeleri için fırsat yaratmanın yanı sıra bir gelir kaynağı da sunuyor. Muhra kapsamında yaptığınız çalışmalardan ve bu çalışmaların mülteci kadınlara katkılarından bahseder misiniz?
Muhra, 2017 yılında ‘Drop Earrings Not Bombs’ koleksiyonunu da içeren, sosyal açıdan bilinçli ve güçlendirici bir marka olarak lanse edildi. Kadın Beceri Geliştirme ve Geçim Kaynağı Oluşturma Programının bir uzantısı olan Muhra’nın satışları Zeytin Ağacı Derneği İktisadi İşletmesi’nin kanalları tarafından destekleniyor.
Muhra, Arapça bir kelime ve “dişi tay” anlamına geliyor. İstanbul’da hayatlarını yeniden inşa eden kadın zanaatkârların ortak yolculuğu sırasında temelleri atılan sosyal girişiminin büyümesini, canlılığını ve gücünü temsil ediyor. Bu topluluğa dahil olan kadınlar ve aileleri için ise yaşamlarını İstanbul’da sıfırdan inşa etmek anlamına geliyor. Muhra kadınları karşılaştıkları zorluklara rağmen hala hayatın ve ilişkilerin güzelliğini takdir ediyor, gülümsemeye devam ediyor ve piyasaya güzel ve anlamlı bir şey katmak için kaliteli ve çevre dostu el yapımı ürünlerini kalpleriyle işliyorlar. Muhra ve Drop Earrings Not Bombs’un yaratıcı, yenilikçi, özverili ve kararlı kadın ekibi mesajlarını gururla dünyayla paylaşıyor. Muhra, bu bağlamda bireysel ve topluluk olarak kadının gücü ve kapasitesine odaklanıyor. Bu kadınlar, sıkıntılara rağmen kendileri ve aileleri için yeni bir yol çizen topluluk liderleri olarak adım atıyorlar. Muhra’yı, üretici kadınların müşterisiyle bağlantı kurabileceği, güçlü mesajlarını iletebileceği, aynı zamanda sosyal ve mesleki gelişim ile istihdama katılım olanaklarıyla kadınların hayatının her alanında etkili olacak bir platform olarak görüyoruz. Bugün, Muhra ekibine dahil 40 kadın üretime katılıyor ve ev geçiminde aktif olarak rol alıyorlar.
Şartlı Destek Fonu kapsamında sağladığımız hibe ile yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?
SPI, sürdürülebilirliği olan ve dönüşüm sağlamaya yönelik programlar üretmeye öncelik veriyor. Diğer yandan ayni ve nakdi yardım desteği eğitim, sağlık ve barınma anlamlarında genel ve önemli bir ihtiyaç bu nedenle asıl uzmanlığımız olmamakla birlikte yararlanıcı topluluğun ihtiyaçlarını gözeterek bu gibi yardımları yıl içinde birkaç kere ve tüm ihtiyaç sahibi kişilere ulaşabilecek şekilde organize etmeye çalışıyoruz. Ramazan ve Kurban bayramları başta olmak üzere her sene erzak yardımı yapmaya gayret ediyoruz. Bu dönemlerde daha da öne çıkan birlik ve beraberlik değerlerini ufak da olsa bir katkıyla pekiştirmek istiyoruz. 2019’da yine bağışçılarımızın katkısıyla Ramazan Bayramı desteğini vermeyi başardık. Kurban Bayramına yaklaştığımız yaz aylarında ise erzak desteğinin yanında bir önceliğimiz daha vardı o da “Okula Dönüş” Programı kapsamında düzenlediğimiz okul üniforması dağıtımıydı. Bu iki öncelik arasında eğitim kazandı diyeceğim ve biz elimizdeki kaynakları 119 çocuğun okula devamını destekleyecek üniforma alımı için ayırdık.
Bu dönemde STDV’den nazik bir çağrı aldık. STDV bağışçılarının ve Turkey Mozaik Foundation’ın, hali hazırda desteklemekte olduğu ve potansiyel olarak destekleyebileceği sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geleceği ve Türkiye’de var olan sosyal sorunların değerlendirmesinin yapılacağı çalışma ziyaretine davet edildik. Yakın bir zaman sonra, STDV ve Turkey Mozaik Foundation temsilcilerini merkezimizde ağırladık. SPI ve yararlanıcı topluluğu özelindeki sunumumuzun ardından, SPI’nın kurumsal ihtiyaçları ve yararlanıcı topluluğun ihtiyaçları da konuşuldu ve bu esnada SPI’nın erzak desteğinden, önceki yardımlarından ve yakındaki Kurban Bayramı için bir kaynak arayışı içinde olduğumuzdan bahsettik. Devamında ise genel anlamıyla yerinden edilme, geçici koruma kapsamında verilen haklar, sosyal hizmetler, eksikler, olası çözümler üzerine bir sohbetimiz oldu. Türkiye kökenli insanların konuya olan ilgisi, duyarlılığı, soruları ve aktif katılımı bize motivasyon sağlıyor, zira mülteciler-yerel halk ve sosyal uyum üçgeninde bunun değerli bir kaynak olduğunu düşünüyoruz. Bu pozitif ve ilham veren ziyaretten kısa bir süre sonra STDV’den güzel bir geri dönüş aldık. STDV bağışçılarının bir bölümünün erzak desteği ihtiyacının giderilmesine katkı sağlamak amacıyla derneğimizi desteklemek istediğini öğrendik. Bu destek bizi iki anlamda sevindirdi. Kısa bir sürede kurumlar arasında bir bağ oluştuğunu ve ihtiyaçların fark edildiğini görmenin yanı sıra iptal edilmenin eşiğine gelen bu destek için kaynak bulduk ve yararlanıcı topluluğun yanında yer alabildik. Bu desteğin yararlanıcı topluluk gözündeki en önemli değeri SPI’nın ayrım yapmadan kurumun tüm yararlanıcılarına bu desteği ulaştırması oldu.
Çocuk hakları alanında çalışan diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte yürüttüğünüz “COVID-19 sürecinde İstanbul’un Farklı Yerleşimlerinde Çocukların Haklarına Erişimi Araştırması”nın ön bulguları yakın zamanda yayımlandı. Çalıştığınız hedef kitlelerden biri olan mülteci çocuklar açısından raporun sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz?
Bu çalışma, içinde bulunduğumuz salgın sürecinin genel anlamda çocuklar ve kurumun hedef kitlesi olan mülteci çocukların haklarına erişmede ne gibi yoksunluklar yaşadıklarını ortaya koymak ve öneriler geliştirmek açısından çok önemli oldu. Çocukların COVID-19 sürecinde ve sonrasında maruz kaldığı ya da kalabileceği olası hak ihlallerini tespit etmek, görünür kılmak ve yetkilileri harekete geçirmek için yaptığımız çalışmayı, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yaşama, hayatta kalma ve gelişme hakkı, bilgi ve medyaya erişim hakkı, sağlığa erişim hakkı, güvenli alan, eğitim hakkı, dinlenme, boş zaman değerlendirme, oyun oynama, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılma haklarıyla ilişkilendirerek bulguları ortaya koymaya çalıştık.
Çocuklar ve bakım verenlerle yaptığımız telefon görüşmeleri sonucunda, mülteci ailelerin istikrarsız ekonomik koşulları nedeniyle yoğun baskı altında olduğu, gıda ve kira harcamalarını karşılayamadıkları ve yakın dönem gelecekleri açısından yüksek kaygı hissettiklerini gördük. Mülteci çocukların öncelikle aileleriyle birlikte yeterli yaşam standartlarının sağlanması gerekiyor. COVID-19 sürecinde ailelere kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının sosyo-ekonomik destekler sağlaması, ayni ya da nakdi desteklere dair bilgilere erişimin kolaylaştırılması, dil engeli dolayısıyla başvuru süreçlerinde destek verilmesi, kira desteğinde bulunulması, aylık gıda ve diğer ihtiyaçların market kartları aracılığıyla sağlanması, ailenin geçimini sağlayan yetişkinlerin COVID-19 sürecinde işlerini kaybetmesinin önlenmesi, işlerini kaybedenlerin araştırılması ve sosyal güvence sağlanması ve kayıtsız işgücü için çözümler üretilmesi mülteci çocukların yaşama ve gelişim bağlamında güvenli alana sahip olma hakkı açısından önemli görünüyor.
Ailelerin ekonomik durum ve sıkıntıları böyleyken, bazılarının evinde internet ve televizyon yok; bazı hanelerde ortak kullanılan bir tane akıllı telefon bulunuyor. Teknik donanım eksikliği mülteci çocukların uzaktan eğitim sistemine erişimini kısıtlıyor ya da engelliyor. Buna ek olarak, uzaktan eğitim, hali hazırda Türkiye’deki eğitim sistemine dahil olma mücadelesi veren mülteci çocuklar için dil engeli, müfredat farklılıkları gibi sebepler yüzünden de özellikle zorlayıcı ve ebeveynlerinin ya da bakım verenlerinin kendilerine destek olma olanakları da dil engeli dolayısıyla oldukça sınırlı. Bu süreçte mülteci çocukların Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden uzaktan eğitime erişimde yaşadıkları bu zorlukların eğitim sisteminden kopmalarına ilişkin riski artırabileceğini düşünüyoruz. Bu yüzden eğitim sisteminin daha kapsayıcı olması ve mülteci çocukları da içine alabilen bir sistem haline gelmesi konusunda çeşitli önerilerimiz oldu. Ayrıca bakım verenlerin uzaktan eğitim sürecine dair etkin biçimde bilgilendirilmesi ve bilgilendirmenin farklı dillerde yapılmasının faydalı olacağını da düşünüyoruz.
Boş zaman değerlendirme, oyun oynama, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılımını, genellikle sokakta,parklarda arkadaşlarıyla oynayarak ve merkezimizdeki etkinliklere katılarak sağlayan çocuklar, bu süreçte arkadaşlarıyla görüşemediklerini, evden dışarı çıkmadıklarını, merkezdeki etkinlikler durdurulduğu için ne yapacaklarını bilemediklerini ifade ettiler. Sosyal bağları zayıflayan, evlerine kapanan ve zamanlarının büyük kısmını oturarak veya “sıkılarak” geçirdiklerini paylaşan çocukların savaş ve göç deneyimlerinde yaşadıkları travmayı tekrar deneyimliyor olabileceklerini dikkate almak durumundayız. Çocukların yaş ve gelişim düzeylerine uygun etkinlikler ve oyunlara erişimlerinin sağlanması, çocukların arkadaşlarıyla etkileşimlerinin sürmesi için çözümlerin bulunması, bakım verenlerin güçlendirilmesi, çocukların yaratıcılıklarını artıracak ve yeteneklerini keşfetmelerini sağlayacak çeşitlilikte materyal ve etkinliklere erişim fırsatlarını sağlamamız gerekiyor.
Yaptığımız çalışmada mülteci çocukların bu süreçle ilgili bilgiye ve medyaya erişemediklerini gördük. Bu süreçte zaten çocukları bilgilendirmek için yapılan, çocuk dostu haberler ve yayınlar bulunmuyordu. Bu yüzden çocuklar COVID-19 süreciyle ilgili bilgiye erişemediklerini, salgınla ilgili var olan bilgileri anlamadıklarını, bu sürecin kendilerini ilgilendirmediğini düşünüyordu ve çoğunluğu var olan bilgileri bakım verenlerinden alıyordu. Bakım verenlerin dil engeli nedeniyle bu konudaki bilgiye tam olarak erişemedikleri için bu süreci çocuklara aktarma konusunda zorluk çekiyordu. Bu süreçte genel olarak bilgiye erişim hakkı gözetilmeyen çocuklar için medyada çocuk dostu içerikler üretilebilir ve anadili Türkçe olmayanlar için de çeşitli dillere çevrilebilir diye düşünüyoruz. Sivil toplum kuruluşları olarak bilgiyi diğer dillere çevirerek aktarma görevini yerine getirmeye çalıştık ancak günden günde yeni bilgilerin olduğu, ulusal düzeyde tedbir gerektiren boyutta bir kriz döneminde yerel yönetimlerin kapsayıcı çalışmalarının sivil toplumun da verimini artıracağı fikrindeyiz ve bu çağrımızı raporda da belirttik.
Bu izleme çalışmasında çeşitli yoksulluk ve yoksunluklar yaşayan çocukların yaşadığı zorlukların bu süreçte nasıl derinleştiğini görebiliyoruz. Umuyoruz ki bu çalışma başta karar vericiler olmak üzere, çocuk hakları odaklı çalışmalar yürüten tüm kurumlara ve kamuoyuna, COVID-19 sürecinde özel koruma önlemi ile desteklenmesi gereken risk grubundaki çocukların durumuna ilişkin bir çerçeve sunar ve bu hedef grupların nasıl desteklenebileceğine dair atılacak adımlara ışık tutar. Ağustos 2020’de final raporumuzu İngilizce, Arapça ve Kürtçe dillerinde de yayınlayacağız, sizlerle de paylaşacağız.
COVID-19 salgını hayatın diğer alanlarında olduğu gibi sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarında da değişikliklere sebep oldu. Bu durum mevcut çalışmalarınızı ve yürüttüğünüz programları nasıl etkiledi? Salgın döneminde ve içinde bulunduğumuz kontrollü normalleşme sürecinde çalışmalarınıza devam etmek için kullandığınız yöntemler varsa bizimle paylaşabilir misiniz?
Birçok anlamda ve yoğun olarak etkilendik diyebilirim. SPI, Toplum Merkezi olarak hizmet verdiği ve birçok programını gruplara yönelik hazırladığı için Toplum Merkezi aktivitelerini durdurma gerekliliği bizi kısıtladı. Bunun yanı sıra mülteciler, salgın gibi hayatın her alanını etkileyen bir krizden en çok etkilenebilecek risk gruplarından biri olduğu için hızlıca durum ve ihtiyaç tespiti üzerine çalıştık ve bir müdahale stratejisi geliştirdik. COVID-19 Müdahale Programı içerisinde bilgi paylaşımı ve bilgi kirliliğinin önüne geçme, farkındalık yaratma, çocuk dostu eğitsel içerik ve aktiviteler, sosyal hizmetlere yönlendirme ile ayni ve nakdi bağış gibi çalışmalar tasarladık. Hali hazırda var olan programları sağlık ve güvenlik tedbirlerini de kapsayacak şekilde yeniden düzenledik. 13 kişilik ufak bir takım ve büyük bir adanmışlıkla kolları sıvadık ve, çok yoğun bir tempoda çalıştık. Takımın çevrimiçi çalışma sistemine entegrasyonu ilk haftalarda zorlu oldu diyebilirim ama kısa zaman içinde teknik beceriler, kaynakların kullanımı ve zaman yönetimi gibi konularda takımın güçlendiğini de gözlemledik. Elbette bu süreçte takımın sağlığı, motivasyonu, kendilerini güvende hissetmesi en önemli noktalardır ve hassasiyetle yaklaşmak gerekir. Mart ayında Türkiye’deki ilk vakanın açıklandığı gün itibariyle uzaktan çalışmaya geçişi başlattık, Haziran ortasına kadar bu şekilde devam ettik, şu anki planda vakaların durumuna göre düzenlenmek üzere Ağustos’a kadar yarı zamanlı ofiste ve yarı zamanlı uzaktan olarak devam ediyoruz. Hizmetlerimiziçevrimiçi ve mobil takımlar ile yürütmeye devam ediyoruz. Yalnızca bir kez bir sosyal yardımın dağıtımı için merkezden çalıştık. Bunun haricindeki diğer yardımları çevrimiçi kredi yükleme yöntemi ile yürüttük.
Bir avantajımız da yerel düzeyde çalışıyor oluşumuz. Kurumumuz ve aileler arasında tanışıklık ve sürekli temas var, tüm topluluğu dahil ettiğimiz bir Whatsapp grubumuz bile mevcut. Dolayısıyla hem bireysel hem ortak ihtiyaçları beraber belirlemek, iletişim halinde olmak, desteği ulaştırmak ve yönlendirme yapmak konularında güçlüydük. İnternete erişim bu süreçte kilit bir nokta olduğu için özet olarak yöntemimiz “Madem durum bu, peki bunu nasıl etkili kullanırız?” oldu. Topluluğun, internete erişimi ve internet kullanımı konularını araştırdık, ihtiyaçlara göre, dijital platformlar nasıl kullanılır ya da yerel sosyal hizmetlere çevrimiçi olarak nasıl başvurulur gibi açıklayıcı video içerikleri oluşturduk. Eğitsel ve sosyal aktiviteleri çevrimiçi hale dönüştürdük, Örneğin çocukların bilim, teknoloji, matematik ve mühendislik becerilerini güçlendirecek bir STEM projemiz var. Phoenix Space zaten teknoloji bilgisi ve kullanımını geliştirmeyi amaçlıyor, dolayısıyla proje aktivitelerini dijital ortama dönüştürmek oldukça makul göründü. Gönüllülerin katılımıyla konuşma ve el işi kulübü gibi aktivitelere de devam ettik. SPI gönüllüleri yine yanımızda oldu ve aktivitelerin devamı için önerilerini ve zamanlarını paylaştılar. Tabi ki bu aktiviteler, merkezde olduğu gibi bir konfor ile gerçekleşmedi, kaldı ki internete erişimin ve ekipmanın kısıtlı olması hem süre hem formatta esnek olmamızı gerektirdi. Teknik sorunlar ve katılımda istikrarsızlık oldu, bazen yeterli motivasyonun olmadığını da tespit ettik, tüm bunları küçük düzenlemelerle aşmaya çalıştık. Mesela yararlanıcıların internet erişiminin zorluk derecesine göre bir aktivite için birden fazla çevrimiçi platformu, görüntülü ya da sesli görüşme, video ya da fotoğraf ve metin paylaşımı, ses kaydı gibi yöntemlerle entegre kullanmaya başladık. Aktivitelere katılım için gerekli olabilecek kırtasiye malzemelerini katılıma bağlı ve kademeli olarak temin ettik, evde bulunabilecek olan çeşitli malzemelerin yaratıcı kullanımını teşvik ettik. Ana amacımız daha etkili erişim ve katılımı sağlayarak salgın döneminin olumsuz etkilerini dönüştürebilmek olduğu için yeni yöntemleri denemeye devam edeceğimizi söyleyebilirim. Bunun için de her gün değişebilen koşulları değerlendirmek, devamlı olarak durum tespiti yapmak ve edinilen bulgulara uyum sağlayacak esnekliği göstermek gerekiyor.
Son olarak eklemek istediğim çok önemli bir nokta da ortakların ve iştirakçilerin bu sürece dahil edilmesi. Kurumdan neler bekleniyor, kurum var olan kaynaklarla neler yapabilir ve ortakların katkısı ne gibi kaynaklar yaratabilir? Bunların şeffaflıkla paylaşılması, diyaloğa dökülmesi, planların hassasiyet ve esnekliğe yer vererek yapılması kurumu dolayısıyla hedef grubu da güçlendirecektir.
Son Yorumlar