Monthly Archives

Mart 2021

Puruli Kültür Sanat Derneği Kültür Sanat Fonu Kapsamındaki Çalışmalarını Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Engelli bireylerin sosyal ve kültürel haklarına ulaşmalarına destek olmak amacıyla Ankara’da faaliyet gösteren Puruli Kültür Sanat Derneği’ne (Puruli) Kültür Sanat Fonu’nun 2019 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla ile kurumsal hibe desteği sağladık. Puruli, kurumsal hibe kapsamında bir çalışan istihdam ederek engelli bireylerin kültür sanat alanındaki ihtiyaçlarını anlamak ve engelli hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ile iletişimini güçlendirmek amacıyla çalışmalar yaptı. Puruli Kültür Sanat Derneği Başkanı Kıvanç Yalçıner ile yaptığımız röportajda salgın sebebiyle ilk kez 2020 yılında çevrimiçi olarak gerçekleştirdikleri Engelsiz Filmler Festivali‘ni, kurumsal hibe kapsamında yürüttükleri  faaliyetleri ve derneğin 2021 yılı için öncelikli çalışma alanlarını konuştuk.

12-18 Ekim tarihlerinde düzenlediğiniz Engelsiz Filmler Festivali (EFF), salgın koşullarından dolayı bu yıl ilk kez çevrimiçi olarak düzenlendi. EFFnin 2020 döneminde gerçekleştirdiğiniz film gösterimlerinden ve etkinliklerden bahseder misiniz?

Evet, COVID-19 salgını bizi festivali çevrimiçi gerçekleştirmeye mecbur bıraktı. Sadece biz değil, tüm dünyada başka pek çok festival aynı süreçten geçti. Sinemacılar, film dağıtımcıları ve izleyiciler için de daha önce tecrübe edilmemiş bir durumdu. Hep birlikte, şaşırtıcı derecede hızlı adapte olduğumuzu düşünüyorum.

Mevcut birkaç seçenek arasından, EFF’nin ihtiyaçlarını göz önüne alarak seçtiğimiz bir çevrimiçi platformda gerçekleştirdik Festival’i. Festival programını da o sıralar – ve aslında halen- sürekli duyduğumuz “normal” ve “normale dönmek” gibi kavramlar etrafında şekillendirdik. Festival teması “normali ararken” oldu. Bu tema altında şehir, mekan, beden, hayvan ve sanal benliklere ilişkin normal algısını sorgulayan filmlere yer verdiğimiz başlıklar yer aldı. Engelsiz Yarışma, Uzun Lafın Kısası ve Çocuklar İçin başlıkları altındakilerle birlikte toplam 48 film izleyiciyle buluştu. 27 yönetmen ve 2 aktivist ile söyleşiler kaydettik. Bu söyleşileri, izleyiciler filmlerin ardından takip edebildiler. Bu söyleşilere şu an Festival’in YouTube hesabından ulaşılabiliyor. Festivalin ilk yılından beri her yıl tekrarladığımız canlandırma atölyelerini bu yıl Festival’’in sosyal medya hesaplarından paylaştığımız video ile herkesin evlerinde takip edip katılabileceği bir şekilde sunduk. Engelsiz Yarışma ödülleri de aynı şekilde sosyal medyada paylaştığımız kapanış videosu ile duyuruldu.

Engelsiz Filmler Festivali’ni çevrimiçi olarak düzenlemek derneğiniz için nasıl bir deneyim oldu ? Festivali çevrimiçi olarak düzenlemenin erişilebilirlik açısından olumlu ve olumsuz yanlarını değerlendirir misiniz?

Çevrimiçi bir festival gerçekleştirmek ve bunu tüm ekibin kendi evinde olduğu bir çalışma düzeninde yapmak, bugüne dek sahip olduğumuz tecrübenin tamamen dışında bir pratiğe mecbur bıraktı bizi. Ama az önce de söylediğim gibi, bu süreçte en çok şaşırdığım şey bütün dünyanın bu yeni duruma ayak uydurma hızı oldu. Festivali çevrimiçi yapma ihtimalinin ortaya çıkması ile birlikte bir taraftan dijital platformlarla görüşmelere ve bu platformları test etmeye başladık; diğer taraftan da sinemacılar ve film sahipleri ile görüşerek bu yeni duruma nasıl cevap vereceklerini anlamaya çalıştık.

Festivali çevrimiçi yapmanın olumlu tarafları sınırlı oldu. En büyük avantaj festivalin bütün Türkiye’den erişilebilmesi oldu. Filmlere, filmin süresi ile sınırlı bir zaman aralığında ve bir sinema salonunda değil de insanların ne zaman isterlerse bilgisayarlarını açıp izleyebilecekleri bir şekilde ulaşılabilmesi de erişilebilirlik açısından olumlu tarafa yazılabilir. Söyleşiler açısından da zengin bir festival geçirmemizi sağladı çevrimiçi imkanlar. Fakat Festivalin ilk yıldan beri tekrarladığımız “bir arada film izlemek mümkün” sloganını bu yıl kullanamadık. Hem festivali hazırlarken hem de filmleri izlerken tek başınaydık. Aynı mekanı paylaşamadık.

Kültür Sanat Fonunun 2019 döneminde sağladığımız kurumsal hibe kapsamında gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz? Bu çalışmaların derneğinize nasıl katkıları oldu?

Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile bizimle birlikte çalışmaya başlayan arkadaşımız engelli hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerini, belediyelerin sosyal hizmet birimlerini, sosyal tesis ve hizmet merkezlerini, engelli meclisi ve öğrenci topluluğu gibi kurum ve kuruluşları listeledi. Seçtiğimiz kişi ve kurumlarla salgın öncesinde yüz yüze, sonrasında ise telefon yoluyla görüşmeler yaparak engelli bireylerin kültür sanat etkinliklerine katılma konusunda alışkanlık, yaklaşım ve beklentilerini öğrenmeye çalıştık. Bu görüşmelerin yanı sıra hazırladığımız çevrimiçi anketi, üyeleri ile paylaşmalarını görüştüğümüz kurum temsilcilerinden rica ederek katılımı artırmaya çalıştık. Bu süreç bize Engelsiz Filmler Festivali ile ulaşmaya çalıştığımız grubun alışkanlıklarını, beklenti ve ihtiyaçlarını öğrenme fırsatı verdi. Festivalde yapacağımız değişikliklerin yönü hakkında ve yeni iş birlikleri ile ilgili fikirler verdi.

BE-IN Erişilebilir Film Festivalleri Ağı’nda yer alan diğer festivaller ile birlikte, erişilebilir bir film festivalinin hangi nitelikleri taşıması gerektiğine ilişkin bir metin hazırlamaya başladık. Bu konuda hem salgın nedeniyle ortaya çıkan aksamalar hem de metinle ilgili tartışmaların uzun sürmesinden dolayı bu metni hedeflediğimiz zamanda tamamlayamadık, üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Hibe kapsamında yaptığınız çalışmalarla engelli bireylerin kültür sanat etkinliklerine katılımlarına ilişkin bilgi toplamak ve ihtiyaçları öğrenmek amacıyla engellilik alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirdiğinizden bahsettiniz. Bu görüşmelerden yola çıkarak engelli bireylerin kültür sanat etkinliklerine erişimi ve bu alandaki ihtiyaçlarına dair neler söyleyebilirsiniz?

İlk olarak, çok  az sayıda erişilebilir kültür sanat etkinliği yapıldığını ve dolayısıyla engelli bireylerin kültür sanata erişimlerinin de çok sınırlı olduğunu genel bir tespit olarak söyleyebiliriz. Fakat engelli bireylerin kültür sanat etkinliklerine erişiminin yalnızca bu etkinlikleri erişilebilir hale getirilerek sağlanamayacağını da ekleyebilirim.  Yaptığımız görüşmelerde STK temsilcilerinin de altını çizdiği kültür sanat alanına ilgisiz olma durumu, yürüttüğümüz anket çalışmasında da karşımıza çıktı. Kültür sanat etkinliklerine katılmama nedenleriniz nelerdir? sorusundaki “İlgi duymuyorum” seçeneği “Etkinliklerin ve mekanların erişilebilir olmaması” ile birlikte en yüksek oranda işaretlenen iki nedenden biri oldu. Ulaşım sorunu ve refakatçi ihtiyacı da öne çıkan sebepler arasında görünüyor.

Puruli’nin 2021 yılında öncelik vereceği alanlar ve çalışmalardan bahseder misiniz?

Engelsiz Filmler Festivali ile ilgili yapmak istediğimiz değişiklikler ve yenilikler var. Önceliklerimizden biri bu değişikliklerle festivali daha geniş katılıma ulaştırmak. Ayrıca bu yıl içinde Kültür Sanat Fonu ile başladığımız çalışmanın devamı niteliğinde sayılabilecek, engellilik alanında çalışan temsilcilerle sinema sektörünü bir araya getirerek bir diyalog yaratmayı hedeflediğimiz bir projeye de başlayacağız. Parçası olduğumuz BE-IN! ağını da bu proje içine katarak kültür sanata erişim meselesini uluslararası bir boyutta tartışmaya devam edeceğiz.

Hibe Veren Kuruluşlar İçin Kapasite Gelişim Programı Rehberi Yayınlandı

By | Genel, Vakıf Haberi

Dezavantajlı grupların toplumsal katılımını geliştirmek ve/veya sosyal refahını artırmak için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerine destek olmak amacıyla hayata geçirdiğimiz Kurumsal Destek Fonu’ndan hibe alan STK’ların kurumsal gelişimini daha geniş imkanlarla desteklemek için uyguladığımız Kapasite Gelişim Bileşeni’nin aşamaları, kullanılan yöntemler ve araçlara dair pratik bilgilerin yer aldığı Hibe Veren Kuruluşlar İçin Kapasite Gelişim Programı Rehberi yayınlandı.

Vakfımızın STK’ları kurumsal hibeler ve kapasite güçlendirme imkanları ile destekleme önceliği doğrultusunda ilk kez 2019 yılında uygulamaya başladığımız Kapasite Gelişim Bileşeni’nden yararlanan STK’lara hibe desteğinin yanı sıra belirledikleri kapasite gelişim alanlarında mentorlar, uzmanlar ve özel sektörden gönüllülerle birlikte çalışma fırsatı sunuyoruz.

Hibe süreçlerini kapasite gelişim çalışmalarıyla desteklemek isteyen kuruluşların yararlanması amacıyla hazırladığımız bu rehberde; “tanışma ve ihtiyaç belirleme”, “mentorlarla çalışma”, “uzmanlık temelli gönüllü destekleri”, “uzmanlarla buluşmalar” ve “izleme değerlendirme” başlıkları altında Kapasite Gelişim Bileşeni’nin farklı aşamalarında kullanılan yöntemler ve araçlar hakkında bilgiler yer alıyor. Rehbere bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Önemli no: Rehberin içindeki bağlantılardan ek dokümanların hepsine ulaşmak mümkün.

Güzel İşler’in Mart Ayı Buluşmasını Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sivil Toplum Başlığıyla Gerçekleştirdik

By | Güzel İşler, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Bağışçılarımıza yönelik olarak düzenlediğimiz çevrimiçi etkinlik serimiz Güzel İşler’in son buluşmasını Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sivil Toplum başlığıyla 10 Mart’ta gerçekleştirdik. Eşitlik İzleme Kadın Grubu – EŞİTİZ aktivisti Selen Lermioğlu Yılmaz ve KAOS GL Derneği Genel Koordinatörü Umut Güner’in konuşmacı olarak katıldığı etkinlikten öne çıkan başlıkları aşağıda görebilirsiniz:

  • Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek olarak sınıflandırılan biyolojik cinsiyetlere atanmış toplumsal normlar ve algılardan oluşuyor. İçinde bulunduğumuz coğrafyaya göre değişebilen ya da zamanla dönüşen toplumsal cinsiyet kalıpları, bireylere giyebilecekleri kıyafetlerden seçebilecekleri mesleğe kadar uzanan, hayatının bütün kararlarını etkileyebilecek bir çerçeve dayatıyor. Bunun yanı sıra erkeğe ve kadına atfedilen “güçlü” ve “güçsüz” ya da “mantıklı” ve “duygusal” gibi birbirine zıt roller toplumsal hayatta erkeğin kadına üstün geldiği bir hiyerarşi oluşturuyor. Kamusal alana hakim olan ve karar verici olmaya uygun görülen özelliklerin toplumsal cinsiyet rolleri dahilinde erkeklere atanması sebebiyle ataerkil bir sistem yaratılıyor. İkili cinsiyet sisteminin dayattığı kuralların yanı sıra kendilerini kabul gören toplumsal cinsiyet rollerine uygun şekilde tanımlamayanlar görmezden gelme, dışlanma, toplumsal baskı ve hatta fiziksel şiddet ile karşı karşıya kalıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği için çalışan kişiler ve kurumlar ise bu eşitsiz iktidar ilişkisini değiştirmek için sistemsel çözüm taleplerinde bulunuyor.
  • Türkiye’deki insan hakları mücadelesinin bir parçası olan LGBTİ+ ve kadın hakları hareketlerinin arasındaki dayanışma ve birlikte çalışma pratikleri yıllar içinde gelişti. Bu iki alandaki hak mücadeleleri tamamen aynı olmasa da LGBTİ+ ve kadın hakları hareketleri zamanla birbirlerinin taleplerini içselleştirdi ve ortak bir söylem geliştirmek noktasında önemli adımlar attı. Özellikle genç nesillerden aktivistler iki hareketin işbirliği ve dayanışma pratiklerine öncülük ediyor.
  • Uzun zamandır aktif olarak hak mücadeleleri veren kadın hareketi 2000’li yılların başından itibaren önemli kazanımlar elde etti. Kadın hakları bileşenleri tarafından yürütülen Türk Medeni Kanunu’nda Tam Eşitlik Kampanyası ile erkeklerin evlilik kurumu içindeki üstünlüklerine son verildi ve kadınların aile içindeki yasal statüsüne köklü değişiklikler yapıldı. Türk Medeni Kanunu reformunun ardından hayata geçirilen Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu (TCK) Reformu Kampanyası ile evlilik içi tecavüzün ve iş yerinde cinsel tacizin suç sayılması, namus adı altında işlenen kadın cinayetlerinde ceza indiriminin iptali, ataerkil ve ayırımcı ifadelerin yasadan çıkarılması gibi kazanımlar elde edildi.
  • Kadın hareketinin hak kazanımlarının son yıllarda yaşanan gelişmeler ve gerilemeler dolayısıyla bu risk altında olduğunu söylemek de mümkün. Kadınların birey olarak değil aile içindeki rolü ile öne çıkaran politik söylemler, kürtaj hakkına ulaşmanın zorlaştırılması, İstanbul Sözleşmesi* ve Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı Kanunun uygulanmaması ve tartışmaya çalışması gibi hukuki problemler bu örnekler arasında yer alıyor. Kadın hakları alanında yaşanan bu gerileme ve engeller LGBTİ+ mücadelesi için de söz konusu. Farklı gerekçeler öne sürülerek  Onur Yürüyüşü’nün engellenmesi, Ankara Valiliği tarafından LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanması gibi uygulamalar hem kadın hakları hem LGBTİ+ hakları alanındaki mücadelenin önemini de gösteriyor.
  • LGBTİ+ ve kadın hakları hareketleri, sivil alanın daralması ve otoriteleşmeye rağmen kamusal alanda sesini duyurmak amacıyla halen eylem yapabilen az sayıdaki hareketler arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra toplumun büyük bir kısmının, özellikle gençlerin, bu hareketlerin talepleri olan toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik bakış açısının olumlu olduğu gözleniyor. Bu alanda verilen hak mücadelelerinin ve savunuculuk çalışmalarının daha verimli olması için bu hareketlerin kendinden farklı olan toplumsal kesimlere ve aktörlere kendini anlatması gerekiyor.
  • Kadın hakları ve LGBTİ+ hakları alanındaki mücadelelerin güçlenmesi için verilecek desteklerin farklı paydaşlar (özel sektör, yerel yönetimler, medya kuruluşları) arasındaki diyalog ve işbirliği alanlarını artırmaya yönelik olması gerekiyor. Bununla birlikte, kadın hakları alanında sağlanacak desteklerin, nesiller arası diyalogu ve hak temelli çalışmalar yapan diğer toplumsal hareketler ile olan işbirliklerini kolaylaştırıcı araçlar ve yöntemleri öncelemesi gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de yerel örgütlere sağlanan çekirdek hibeler, miktar olarak az olsa da sosyal etki olarak yüksek değere sahip olduğu için desteklenmesi gereken alanlar arasında görülüyor. Kadın hareketinin toplumun daha geniş kesimlerine ulaşması amacıyla dijital araçlara erişimini ve dijital yetkinliğinin artırmak üzere verilen destekler de özellikle salgın koşullarında daha fazla önem kazanıyor.

 

*İstanbul Sözleşmesi, bu toplantının yapıldığı tarihten sonra 20 Mart 2021’de  Cumhurbaşkanı Karar’ı ile feshedilmiştir.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu Başvuruları Sona Erdi

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Fonu

Çevresel sürdürülebilirlik alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) dijital dönüşümünü desteklemek amacıyla European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu için başvurular sona erdi.

Fona toplam 18 STK başvuruda bulundu ve başvuruların 15’i dernek, 2’si kooperatif, 1’i vakıf tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, Kocaeli ve Muğla olmak üzere 8 ilden başvuru alındı. Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’ndan talep edilen toplam hibe miktarı ise 1.239.975 TL oldu.

Eğitimde Görme Engelliler Derneği Engelsiz Nota Projesini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür Sanat Fonu’nun 2019 döneminde Turkey Mozaik Foundation bünyesindeki Meltem Göçer Fonu finansmanı ile desteklediğimiz Eğitimde Görme Engelliler Derneği (EGED), görme engelli bireylerin eğitim olanaklarının iyileştirilmesi ve herkesle eşit şartlarda bilgiye erişimlerinin sağlanması amacıyla çalışmalar yapıyor ve engelli bireylerin eğitim hayatında karşılaştığı sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştiriyor. Görmeyenlerin çevrimiçi müzik kütüphanesi olarak da adlandırılan Engelsiz Nota projesine sağladığımız hibe desteği ile toplam 2.870 Türk müziği eserini görme engelli bireyler için erişilebilir hale getiren EGED, proje kapsamında düzenlediği Görme Engellilerde Müzik Eğitimi Zirvesi ile görme engellilerin müzik eğitiminde karşılaştıkları sorunların ve çözüm önerilerinin müzik eğitimi sağlayan 7 üniversiteden akademisyenlerin katılımıyla  tartışılmasına olanak sağladı. Engelsiz Nota Çevrimiçi Müzik Kütüphanesi Sorumlusu Ali Caner Alpaslan ile yaptığımız röportajda proje kapsamında gerçekleştirdikleri çalışmaları ve faydalanıcılardan aldıkları geribildirimleri, Görme Engellilerde Müzik Eğitimi Zirvesi’nden öne çıkan başlıkları ve EGED’in  çalışmalarını konuştuk.

Engelsiz Nota projesini yakın zamanda tamamladınız. Projenin amaçlarından ve bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Engelsiz Nota projesiyle amacımız, görme engelli bireylerin müzik eğitimi sürecinde yaşadıkları sorunları ortadan kaldırarak eğitimde fırsat eşitliğini yakalamalarını sağlamak. Yaşanan sorunların sebeplerine baktığımızda, görme engelli bireylerin engelleri nedeniyle müzik alanında akranlarına oranla daha az başarılı olacağı düşüncesi, başarılı olamayacaklarına dair önyargılar ve kaynak eksikliği olduğunu görüyoruz. Özellikle kaynak ihtiyacına çözüm bulmak amacıyla EGED olarak 9 Eylül 2018’de Görme Engellilerin Çevrimiçi Nota kütüphanesini kurduk. Turkey Mozaik Foundation bünyesindeki Meltem Göçer Fonu’ndan aldığımız hibe ile 2020 yılında 2.870 eseri daha erişilebilir hale getirerek Engelsiz Nota bünyesine kazandırdık. Bunun yanı sıra, görme engellilerin müzik eğitimi sürecindeki önyargıları ortadan kaldırmak ve farkındalığı artırmak amacıyla 19-20 Aralık 2020 tarihlerinde Türkiye’de ilk kez 7 üniversiteden akademisyenlerin konuşmacı olarak katıldığı Görme Engellilerde Müzik Eğitimi Zirvesi’ni düzenledik.

Engelsiz Nota müzik kütüphanesinden şimdiye kadar kimler faydalandı ve bu süreçte faydalanıcılarınızdan nasıl geri bildirimler aldınız?

Engelsiz Nota kütüphanesinin 8 Şubat 2021 tarihi itibariyle 86 görme engelli üyesi bulunuyor. Üyelerin çoğunu lise ve üniversitelerde müzik eğitimi alan öğrenciler ile müzik öğretmenleri oluşturuyor. Geri dönüşlere baktığımız zaman oldukça olumlu bir tablo görüyoruz. Özellikle bir üyemizin 2005 yılında büyük oranda kaynak eksikliğine dayalı yaşadığı sorunlar neticesinde müzik eğitimine ara verdiği halde, 2018’den itibaren Engelsiz Nota kütüphanesinden edindiği kaynaklarla tekrar başladığı eğitimini başarıyla sürdürüyor oluşu bizi mutlu ediyor.

Proje kapsamında Türkiye’de müzik eğitimi veren birçok üniversite ile ilişki geliştirdiniz. Bu ilişkileri önümüzdeki dönemde nasıl devam ettirmeyi planlıyorsunuz? Sizce müzik eğitiminde erişilebilirliği artırmak için üniversiteler neler yapabilir?

Türkiye’de müzik eğitimi veren üniversitelerle kurduğumuz ilişkiler gelişerek devam edecek. Engelsiz Nota projesine üniversitelerin vereceği desteği çok önemli görüyoruz. Müzik eğitimi veren tüm kurumların kendi bünyelerinde kabartma nota (Braille) üretim ve erişilebilir müzik laboratuarları kurmasının görme engellilerin müzik eğitimi yaşamları bakımından oldukça önemli ve gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu merkezlerde üretilecek dijital Braille notalar hem ilgili kurumda eğitim almakta olan ya da gelecekte alacak olan görme engelli müzik öğrencilerine katkı sağlayacak hem de engelsiz nota ortak veri tabanında toplanarak tüm Türk görme engelli  müzisyenlerin kullanımına sunulabilecek.

Engelsiz Nota projesinin kapanış etkinliği olarak Görme Engellilerde Müzik Eğitimi Zirvesi’ni gerçekleştirdiniz. Bu zirvenin amacını, bir araya getirdiği paydaşları ve Zirveden öne çıkan başlıkları paylaşır mısınız?

Görme Engellilerde Müzik Eğitimi Zirvesi’nin amacı, görme engelli bireylerin müzik eğitimi sürecinde karşılaşılan zorlukları ve bu zorlukları aşmada kullanılan yöntem ve teknikleri bir arada sunarak gerek müzik eğitimi almak isteyen görme engelli bireylerin gerekse her kademede görme engellilerle çalışacak olan müzik eğitimcilerinin kafasındaki soru işaretlerini gidermekti. Zirvede çeşitli üniversitelerde ve çeşitli alanlarda görev yapan görme engelli akademisyenler, meslek yaşamları boyunca çeşitli zamanlarda görme engelli öğrencilerle çalışmış akademisyenler, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ortaokul ve liselerde görev yapan müzik eğitimcileri ve yakın zamanda üniversitelerin müzik bölümlerinden mezun olmuş müzisyenler bir araya geldi. Görme engellilerin müzik eğitiminde kabartma notanın önemi, görme engelli öğrencilerin orta öğretimden lisans eğitimi sonuna kadarki müzik eğitimi yaşamları, engelli öğrenci koordinatörlüklerinin gözünden görme engelli müzik öğrencileri, görme engellilerde müziksel işitme, okuma, yazma, armoni, kontr puan eşlikleme ve kompozisyon eğitimi, görme engellilerin kullanabileceği müzik teknolojileri ve bu teknolojilerin müzik eğitimi ve eğitim sonrası müzik yaşamındaki yeri, Türk müziği eğitimi ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapmakta olan görme engelli öğretmenlerin ihtiyaçları Zirvede konuşulan başlıca konular arasında yer aldı.

Görmeyenlerin çevrimiçi müzik kütüphanesi Engelsiz Nota’ya dair önümüzdeki dönemde hayata geçirmeyi planladığınız çalışmalar var mı? Platformun çalışmaları ne şekilde devam edecek?

Engelsiz Nota projesi, görme engelli Türk müzisyenler tüm müziksel kaynaklara akranlarıyla eşit şekilde erişinceye dek devam edecek. Bu noktada Türkiye’de halen görme engelliler için bir kabartma nota üretim ve basım merkezinin olmaması, Türk halk müziği ve Türk sanat müziğinin görme engellilerce bilgisayarda okunup yazılamaması, müzik eğitimcileri ve akademisyenlerin görme engelli bireylerle yürütecekleri müzik çalışmaları sırasında nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yaşadıkları kafa karışıklığı; görme engelli bireylerin müzik eğitimi sürecinde akranlarının yaşamadıkları sorunları yaşamasına ya da sürecin tamamen dışında kalmasına neden oluyor. Engelsiz nota, bu sorunların ortadan kaldırılması amacıyla gelecekte de çalışmalarını sürdürecek.

 Geçtiğimiz günlerde EGED’in 8. yılını kutladınız. Kuruluşunuzdan bu yana  görme engelliler için  yürüttüğünüz hak mücadelesinde edinilen kazanımları ve dernek olarak geldiğiniz noktayı bizim için değerlendirir misiniz?

EGED, görme engelli gençlerin ve eğitimcilerin kendi sorunlarını dile getirebileceği ve çözümü için aktif rol üstlenebileceği bir yapı bulunmaması ihtiyacından yola çıkılarak kuruldu. Gelinen 8 yıllık süreçte; hak temelli yaklaşım ve örgütlü mücadelenin önemi noktasında görme engelli gençlerde bir farkındalık oluşturduğumuzu söyleyebiliriz. Alana dair en önemli kazanımlarımızdan biri bu oldu. Ayrıca bilgi teknolojilerinin görmeyen bireylerin eğitim ve istihdam alanında kullanılması noktasında önemli kazanımlarımız oldu. Elektronik Yabancı Dil Sınavı’na görme engellilerin katılabilmesi ve Eğitim Bilişim Ağı’nda (EBA) yapılan kısmi erişilebilirlik düzenlemeleri de buna örnek olabilir. Bunların yanı sıra günümüzde görme engelli öğretmenlerin varlığı bilinir hale geliyor. Artık hem engelliler alanında çalışan sivil toplum kuruluşları hem de Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda geçmişe oranla bu konuyu daha fazla gündemde tutuyor. Sadece 8 yıl önce, görme engellilerin öğretmen olamayacağını yüksek sesle dile getirmekten çekinmeyen üst düzey bürokratların olduğu hatırlandığında, bu kazanımın son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Mezopotamya Caz Müzik ve Dans Kültürü Derneği Kültür Sanat Fonu Kapsamındaki Çalışmalarını Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Diyarbakır’da faaliyet gösteren Mezopotamya Caz Müziği ve Dans Kültürü Derneği, dans ve müzik aracılığıyla kültürler arası etkileşim, ifade özgürlüğü, çocuk hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanlarında çalışıyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2019 döneminde kurumsal hibe desteği sağladığımız dernek, bu  hibeyi  kira ve muhasebe giderlerini karşılamak ve finansal sürdürülebilirliğe katkı sağlayacak çalışmalar yapmak için kullandı. Mezopotamya Caz Müziği ve Dans Kültürü Derneği Proje Koordinatörü Hazni Demir ile yaptığımız röportajda COVID-19 salgını sürecindeki çalışmalarını, sağladığımız kurumsal hibenin derneğe  katkılarını ve 2021 yılı için planlarını konuştuk.

COVID-19 salgını ve bu süreçte alınan tedbirler Mezopotamya Caz Müzik ve Dans Kültürü Derneği olarak çalışmalarınızı nasıl etkiledi? Bu dönemde gerçekleştirdiğiniz çalışmaları bizimle paylaşır mısınız?

Aktif katılımcı sayımızın 100’ün üzerine çıktığı bir dönemde COVID-19 salgını sebebiyle 13 Mart itibariyle çalışmalarımızı askıya almak zorunda kaldık. Fiziki yakınlık gerektiren çalışmalarımızı bu tarihten itibaren Temmuz ayı başına kadar gerçekleştiremedik. Temmuz ayından sonra kısıtlamaların gevşetilmesi ile faaliyetlerimizi bu yeni dönemde nasıl sürdürebileceğimizi daha önce yaptığımız öngörüler ışığında test etme imkanı bulduk. Özellikle çocuklarla ve farklı sosyo-ekonomik düzeyden dezavantajlı gruplarla yapmak istediğimiz çalışmalar bulaş tehlikesi, kısıtlamalar ve bu gruplarla ilgili önceliklerin değişmesi sebebiyle gerçekleştirilemedi. Bu durumda salgın koşullarında kendi iç kapasitemizi arttırmanın daha verimli olacağına karar verdik ve bu doğrultuda yeni projeler yazmaya, var olanları dönüştürmeye ve dijitalleştirmeye başladık. Ayrıca hibe başlangıcında çalışmalarımızı ve çalıştığımız grupları bir merkezde toplayarak bir sosyal ve kültürel alan inşa etmeye çalıştığımız mekanın bu süreçte işlevsel olmayacağını gördük. Bu süreçte daha işlevsel ve verimli olacağını düşündüğümüz yeni bir modele geçiş yaptık. Ofis ve depo olarak kullanabileceğimiz bir mekan tuttuk. Dijital çalışmaların yanında daha gezici bir anlayışla bizim diğer gruplar ve kurumların alanlarına dahil olacağımız bir anlayış benimsedik.

Bu dönemde derneğin iç kapasitesini güçlendirmeye yönelik çalışmalar yaptığınızdan bahsettiniz. Bu çalışmaların kapsamından ve derneğinize katkılarından bahseder misiniz?

Özellikle salgın öncesi süreçte dans ve müzik alanlarında dezavantajlı çocuklar ve kadınlar ile çok verimli çalışmalar gerçekleştirdik. Dansın ve müziğin aslında bir form olduğu, evrenselliği, nasıl özelleştiği, bu formlar aracılığı ile haklar, bireysel-grupsal farklılıklara yaklaşımlar gibi konularda düşünsel ve eleştirel bir tartışma alanı açtık. Hibe sürecinde salgına rağmen farklı zamanlarda 35 çocuk ile atölyeler gerçekleştirdik. Salgın sonrası süreçte ise kendi gönüllülerimiz ve üyelerimiz ile çalışmalar yürüttük. Bu süreçte üyelerin ve gönüllülerin kapasitelerini arttırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirdik.

Geliştirdiğimiz iş birlikleri temelde katılımcılarımızın kapasitelerini geliştirmeye yönelikti. Daha önceki döneme kıyasla şu anda sahaya çıkabilecek ve atölyeler düzenleyebilecek çok daha fazla üyemiz ve gönüllümüz var. Çalışmalarımız sonucu bir yandan dans ve müzik ile ilgili teknik kabiliyet ve yetkinliklerimizi arttırırken bir yandan da çocuk hakları, pedagojik yaklaşımlar, toplumsal kavramlar gibi konularda kendi içimizdeki tartışma alanımızı ve yürüttüğümüz çalışmaları genişlettik. Farklı dezavantajlı gruplarla iletişim ağımızı büyüttük ve olası projeler ve ortaklıklar üzerine bir portföy oluşturduk.

Bu süreç sonunda şimdilik, çocuklarla düzenlenecek atölyelerde yer alabilecek yetkinlikte 6 eğitmen ve gönüllümüz; caz müzik yaklaşımları, türleri ve sosyolojik bağlamları konusunda atölyelerde yer alabilecek 12 eğitmen ve gönüllümüz; yeni ortaklıklar geliştirebilecek ve proje tasarımı, yazımında yer alabilecek 4 kişilik bir ekibimiz oluştu.

2020 yılında hayata geçirdiğiniz Dem û Caz projesi kapsamında radyo ve podcast programları ile caz müzik tarihine dair bir arşiv oluşturmak için çalışmalarınıza başladınız. Bu projenin amaçlarını ve bu kapsamda yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?

Caz müziği ve toplumsal konuların ilişkisini inceleyen Dem û Caz, 4 hafta süren 6radyo programı aracılığıyla kentte yeni bir perspektifle tartışma alanı oluşturmayı amaçladı. 12 genç katılımcı, farklı uzmanlar tarafından verilen toplumsal konularla ilgili kavramsal atölyeler ve radyo programcılığıyla ilgili teknik eğitimlere katılıp radyo programları hazırladı. Sonrasında bu programlar internet üzerinden ve bölgesel yayın yapan Radyo Amed’de Kürtçe olarak sunuldu. Programlar ayrıca yazılı bir kitapçık haline dönüştürülerek çevrimiçi olarak erişime açıldı.

Proje bir yandan toplumsal konuları farklı kültürel perspektiflerden düşünmeyi ve tartışmayı amaçlarken bir yandan da Kürtçe radyo yayınlarını takip eden insanların geleneksel müzik türlerinin yanında caz müzik türleri, şarkıları ve hikâyeleriyle Kürtçe olarak tanışmasını öngördü.

Kültür Sanat Fonu’nun 2019 döneminde Vakfımızdan aldığınız kurumsal hibe ile ne tür çalışmalar gerçekleştirdiniz? Bu hibenin dernek olarak çalışmalarınıza katkısından ve bu süreçteki öğrenimlerinizden bahseder misiniz?

Kültür Sanat Fonu kapsamında aldığımız hibe ile kurumsal giderlerimizi karşıladık. Kira ve muhasebe giderleri gibi kalemlerin yanında stüdyo dışında gerçekleştireceğimiz atölyelerde kullanmak üzere taşınabilir bir ses sistemi edindik. Bu da bize finansal sürdürülebilirliğimizi sağlamaya ve çalışmalarımızı geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya yönelik yeni projeler üretmeye ve gerçekleştirmeye yönelik alan sağladı.

Tüm bu süreçte kurduğumuz bağlantıları, geliştirdiğimiz fikirleri orta ve uzun vadeli planlamalar doğrultusunda tasarlamanın; alanın ve hedef kitlenin getirdikleri ve ihtiyaçları dönemden döneme değişebildiği için kurumsal olarak bu değişimleri öngörebilmenin ve daha kısa sürede çözümler yaratabilmenin gerekliliklerini birinci elden deneyimledik.

Mezopotamya Caz Müzik ve Dans Kültürü Derneği’nin 2021 yılında öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak?

Bahsettiğim model değişikliği doğrultusunda çok daha fazla kurum ve kişiyle ortaklaşarak etki alanımızı ve ulaştığımız kitleyi artırmayı planlıyoruz. Çalışmalarımızda disiplinlerarası bir metot izleyerek üretim yelpazemizi genişletebiliriz. Bu sayede çalışmalarımızda kullanacağımız yeni yol ve yöntemler geliştirmeyi de amaçlıyoruz. Salgın süreci ve sonrasının kültür ve sanat alanında yaratacağı değişikliklere biçim ve içerik açısından hazır olmayı istiyoruz.

İlgilenenler çalışmalarımızı internet websitemizden, Instagram hesabımızdan ve Swing Amed Youtube hesapları kanalından takip edebilir.

Önemsiyoruz Derneği ile Kurumsal Hibe Sürecini Konuştuk

By | Çocuk Fonu

Çocukların temel haklarına erişmesi ve yaşamları için karar verici olmasını tehdit eden her türlü soruna yönelik çözüm üretmeyi amaçlayan Önemsiyoruz Derneği (Önemsiyoruz) çalışmalarında çocuğun gelişim hakkına odaklanıyor. Önemsiyoruz, Çocuk Fonu’nun 2020-2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanı ile sağladığımız kurumsal hibe desteğini derneğin organizasyon yapısını, iletişim kapasitesini ve finansal sürdürülebilirliğini güçlendirmek üzere iki çalışan istihdam etmek, kira ve muhasebe giderlerini karşılamak ve faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu dijital araçları satın almak için kullanıyor. Önemsiyoruz Direktörü Gözde Şekercioğlu ve Genel Koordinatörü Handan Kayacan Gülten ile yaptığımız röportajda derneğin çalışmalarında kullandığı tasarım odaklı yaklaşımı, cezaevindeki anneler ve çocuklar için yürüttükleri projeleri ve derneğin kurumsal kapasitesini güçlendirmek amacıyla yapacakları çalışmaları konuştuk.

Önemsiyoruz, Çocuk Fonu’nun 2020-2021 döneminde Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Önemsiyoruz Derneği, risk altındaki çocukların ve çevresindeki yetişkinlerin; sosyal, kültürel ve ekonomik alanda nitelikli ve sürdürülebilir gelişimlerini sağlamak üzere psikoloji, tasarım ve müzik kesişiminde disiplinlerarası çalışmalar yürütüyor. Kadınların, çocukların ve çevresindeki yetişkinlerin temel haklara erişim konusunda farkındalıklarını artırmak ve birbiri ile kurduğu bağı kuvvetlendirmek amacıyla tasarlanan projelerde kamu kurumu, özel sektör ve sivil toplum ile iş birliği yaparak sosyal etkiyi yaygınlaştırmak için emek veriyor.

Tasarım odaklı yaklaşım ve ürün tasarımları Önemsiyoruz’un çalışmalarında öne çıkan bir nokta. Tasarım çalışmalarının sosyal fayda odaklı olması Önemsiyoruz için ne anlama geliyor?

Dernek üye ve gönüllülerinin sayısı yüzü aşkın. Otuza yakın kişi tasarım disiplininden geliyor, lisans eğitiminde edindiğimiz sorgulama yaklaşımımızı; ihtiyacı anlama, faydalanıcı ile empati kurma, çözümün bireyden topluluğa, topluluktan sisteme doğru gidiş yolunu anlayabilmek için kullanıyoruz. Bu bakış açısı farklı aktörlerin ortak amaç için birlikte üretiminin temellerini oluşturuyor. Tasarım, projelerimizde kıymetli bir araç olarak yer alıyor; sosyal fayda odaklı bakış açısı ise farklı aktörleri dahil etme biçimimizi şekillendirmeyi kolaylaştırıyor. Projenin başlangıcı, kısıtlılıklara uyan bir ürün tasarımı olabiliyor ancak sonuç her zaman saha çalışması ve ortak çalışma ile şekilleniyor veliderliği ruh sağlığı uzmanları üstleniyor. Böylece, zorlu koşullar altındaki çocukların akranları ile gelişimini desteklemek üzere oyuncaklar geliştiriliyor; öğretici içerikler ise kadınlar aracılığıyla çocuklara erişiyor. Çocuk ve kadının çevresindeki uzmanların duygusal dayanıklılıkları için ise eğitici eğitimleri düzenleyerek tüm paydaşların katılımı ile önerdiğimiz çözümlerin sistemli bir hale getirilmesine katkı sağlıyoruz.

Ceza infaz kurumlarında çocuklarla, annelerle ve kamu personeli ile çalışmalar yürütüyorsunuz. Bu alanda yaptığınız çalışmalara dair bilgi verir misiniz?

Bir inisiyatif iken başladığımız bu çalışma alanının bizim için zorlukları ve sınırlandırmaları oldu. Güncel veri ve bilgiye erişimimiz kısıtlı, geçmiş dönemde bu alanda yaptığımız projeler ise Bir Kucak Oyuncak, Anne – Çocuk Gelişim Rehberliği Programı ve bu programın eğitici eğitimi oldu.

Bir Kucak Oyuncak projesi ile Türkiye’deki ceza infaz kurumlarında annesi ile birlikte yaşayan 0-6 yaş aralığındaki 621 çocuğa oyun kiti ulaştırmayı hedefledik. Buna ek olarak,  cezaevindeki annelere yönelik eğitici içerikler ulaştırmayı hedeflediğimiz ve annelerin psiko-sosyal iyi oluşunu desteklediğimiz Anne – Çocuk Gelişim Rehberliği Programı’nı gerçekleştirdik. Aynı zamanda bu programın yaygınlaştırılması için 12 ilde yer alan 14 farklı ceza infaz kurumu içinde ve Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışan psikolog, sosyal çalışmacı, infaz koruma memuru ve öğretmenden oluşan 107 kişiye yönelik olarak 3 günlük bir eğitici eğitimi düzenledik. Projelerimiz hakkında daha ayrıntılı bilgiye saha raporlarımızdan erişilebilir. Bu alanda çalışma yürütmek isteyen herkese açık kaynak durumdaki programımızı ve sürece dair deneyimimizi paylaşmak için buradayız.

Yakın zamanda proje raporunu yayınladığınız Bir Kucak Oyuncak projesi, Türkiye’deki ceza infaz kurumlarında annesi ile birlikte yaşayan 0-6 yaş aralığındaki çocukların gelişimini destekliyor. Bize bu proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan ve raporun öne çıkan bulgularından bahseder misiniz?

Bir Kucak Oyuncak Projesi, çocukta toplumsallaşmanın ilk açığa çıktığı yer olan oyun deneyimlerine dayanıyor. Oyun, çocuklar için fiziksel dünya ile temasın hassasiyetini koruyan, bu teması daha da tesirli kılan ve çocuğun dış dünyayı anlamlandırmasına süreç içinde katkı sunan bir gerçekliktir. Önemsiyoruz, yaşadığı mekânın koşulları ele alındığında 0-6 yaş aralığındaki bu çocukların fiziksel dünya ile temasının kısıtlı olmasından yola çıkarak dış dünya ile bağını geliştirmesi için oyun ve oyuncağın önemini vurguluyor. Bu kapsamda geliştirilen ürünler Ceza İnfaz Kurumu materyal sınırlandırmaları göz önünde bulundurularak tasarlandı ve çocuklara ücretsiz olarak ulaştırıldı. Çocuğun oyun ile çevresini tanıması, dünyayı anlamlandırması, duygularını öğrenmesi, tepkilerini ifade etmesi, diğer insanlarla iletişim ve iş birliği içinde olması önemliydi. “Koşullarından bağımsız, oyuncak her çocuğun hakkıdır” diyerek, özel durumu olan çocukların akranları ile eş gelişim göstermelerine destek olmak amacıyla hareket edildi. Hedefimiz fırsat eşitliği sunmaktı. Bunun için çocuğun çevresindeki yetişkinlere de odaklanarak, aşağıdaki amaçları ön planda tuttuk:

  • Annenin kendini daha yeterli hissetmeye başlaması ile anne-çocuk bağını kuvvetlendirmek
  • Çocuğun birey olduğunu fark etmeye başlaması ve ifade gelişimi sayesinde özgüveninin artması
  • Oyun ile öğrenmeye araç oluşturarak çocuğun ihtiyaçlarının görünür hale gelmesini sağlamak
  • Anneler arası etkileşimi pozitif yönde geliştirmek

Tüm bu amaçlar için tasarım ve müzik araçlarından yararlandığımız atölyeler ile süreci verimli kılmaya ve yaşamlarda değişim yaratmaya çalıştık. 

Çocuk Fonu kapsamında  sağladığımız kurumsal hibe ile hangi kapasite gelişim başlıklarında ne tür çalışmalar gerçekleştireceksiniz? Bu çalışmaların derneğinize nasıl katkıları olmasını bekliyorsunuz?

Bu kurumsal hibe ile Önemsiyoruz Derneği’nin profesyonel bir çalışanı oldu.  2021 yılı boyunca idari giderleri finanse edebileceğimizin garantisi; çalışmalarımıza devam etmek için hayal ettiğimiz projelerimize odaklanmamızı sağladı. Derneğin dijital ortamda kullandığı araçların kullanım ücretleri için de bu hibeden yararlanacağız. Bu hibe ile kurumsal kapasite alanında finansal sürdürülebilirlik, organizasyon yönetimi ve iletişim başlıklarına odaklanıyoruz.

Organizasyon yönetimi ve iletişim başlıklarında derneğin organizasyon şemasının oluşturulması, rollerin tanımlanması; risk, ihmal ve yolsuzluk politikaları gibi kurumsal belgelerin hazırlanması ya da detaylandırılması, odaklandığımız sosyal etki başlıklarının nihai hale getirilmesi, internet sitemizin güncellenmesi, bültenlerimizin yaygınlaştırılması için erişilebilirliğimizin gözden geçirilmesi konularında çalışacağız. Finansal sürdürülebilirlik başlığı altında ise yeni kaynak geliştirme yöntemleri bulmak, hibe başvurularına devam etmek, yeni iş birlikleri kurmak ve var olan destekçi kitlemizin sayısını artırmak için çalışmalar yapacağız.

2021 yılı hedeflerimiz arasında yer alan eğitici eğitimlerinden ilkini 7 Şubat 2021’de tamamladık. Bu eğitimde amacımız zorlu koşullar altındaki gruplar ile çalışan uzmanları güçlendirmekti.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu Başvuruları Açıldı

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Fonu

Çevresel sürdürülebilirlik alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) dijital dönüşümünü desteklemek amacıyla European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu için başvurular açıldı.

Hibe desteğinin yanı sıra mentorlarla çalışma, konu temelli uzman destekleri, özel sektörden gönüllülerle birlikte çalışma, yetenek geliştirici atölyeler vb. gibi ek destekleri içeren  bir kapasite gelişim programını da içeren Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’na, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer alan temiz su ve sıhhi koşullar, erişilebilir ve temiz enerji, iklim eylemi, sudaki yaşam ve karasal yaşam alanlarından en az birinde faaliyet gösteren STK’lar, başvurularında dijital dönüşüm stratejilerini ve bunun sonucunda ortaya koymak istedikleri değişimi belirterek başvurabilirler.

STK’ların başvuru aşamasında önerdiği dijital dönüşüm fikrinin, aşağıda yer alan kategorilerden en az birini kapsayacak şekilde bir ‘eylemler bütünü’ ve bir stratejinin parçası olarak sunulması gerekir:

  • Kurumsal verimlilik: STK’nın bilgi ve veri ile ilişkisini iyileştirmesi ve/ya da düzenlemesi, haritalama, veri tabanı oluşturma, yeni veri toplama biçimleri, yeni yazılımların satın alınması ve ekiplerin uyumunun sağlanması vb. gibi çalışmalar
  • Paydaşlarla iletişim: STK’nın kamuoyunu ve/veya hedef kitlesini mobilize edebilecek bir iletişim altyapısı oluşturulması, savunuculuk çalışmalarında sözünün daha anlaşılabilir olması için verinin görselleştilmesi çalışmaları, mevcut bir programın dijital ortama aktarılarak dönüştürülmesi vb. gibi çalışmalar
  • Gelir getirme potansiyeli olan ürün/hizmet geliştirme: Bağışçı ara yüzü, e-dükkan, çevrimiçi/kayıt temelli eğitim/sertifika programı oluşturma, bağışçı odaklı bilgilendirme için altyapı kurulması vb. gibi çalışmalar

Aşağıda yer alan başvuru kriterlerine uyan ve tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar hibe programına başvurabilirler:

  • Türkiye’de kurulmuş dernekler, vakıflar ve kooperatiflerle diğer kar amacı gütmeyen (üniversitelerin ilgili merkezleri, vb.) kuruluşlar, (Çevresel sürdürülebilirlik alanında faaliyet gösteren inisiyatif, platform, vb. benzeri tüzel kişiliğe sahip olmayan birliktelikler, tüzel kişiliğe sahip bir ev sahibi kuruluş üzerinden programa başvurabilir. Farklı kişi, kurum ve inisiyatiflerin oluşturduğu platform gibi bir birliktelik adına başvuru yapıldığında, ev sahibi kuruluş ile ilgili platform arasında imzalanan bir iyi niyet sözleşmesinin başvuru ile birlikte sunulması gerekir.)
  • Başvuru sahibi STK’nın en az bir senedir sahada aktif olarak çalışıyor olması,
  • Başvuran kuruluşun 2020 yılı gelirlerinin 30.000 TL ile 2.000.000 TL arasında olması (tüm bağışlar kişisel/kurumsal bağışlar, faiz gelirleri, kambiyo gelirleri ve kayıt altına alınmış ayni bağışlar dahil olacak biçimde),
  • Programa çalışmalarının odağı “temiz su ve sıhhi koşullar”, “erişilebilir ve temiz enerji”, “iklim eylemi”, “sudaki yaşam” ve “karasal yaşam”dan en az biri olan kuruluşlar başvurabilir.
  • Başvuru sahibi kuruluşların dijital dönüşüm çerçevesinde bir kurumsal gelişim ihtiyacına ve bu ihtiyacı hayata geçirecek kurumsal kapasite ve iradeye sahip olması gerekir.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’na başvuru yapan STK’lar fondan en fazla 75.000 TL talep edebilirler. Başvuru yapmak isteyen kuruluşların başvuru formunu eksiksiz şekilde doldurarak 22 Mart 2021 Pazartesi günü saat 10:00’a kadar göndermeleri gerekir.

Başvuru çağrısı boyunca fon hakkında iki çevrimiçi tanıtım toplantısı gerçekleştirilecektir. Programa başvurmayı düşünen kurumların bu toplantılara katılması ve fon hakkında daha detaylı bilgi alarak başvurularını yapması önerilir.

  • Birinci toplantı – 10 Mart 2021, saat 13:00. Toplantıya kayıt yaptırmak için lütfen tıklayın.
  • İkinci toplantı – 15 Mart 2021, saat 13:00. Toplantıya kayıt yaptırmak için lütfen tıklayın.

Fon kapsamındaki ayrıntılara (başvuru koşulları, değerlendirme kriterleri ve fon takvimi) ve başvuru formuna  buradan ulaşabilirsiniz.

Roman Hakları Derneği Hayal Ev Projesine Başladı

By | Çocuk Fonu

Romanlara karşı toplumda yaygın biçimde görülen ayrımcı tutumlar ve önyargıların sebep olduğu eğitim, istihdam ve barınma konularında eşitsizliğin giderilmesi amacıyla çalışan Roman Hakları Derneği’ne (ROMHAK) Çocuk Fonu’nun 2020-2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanı ile Hayal Ev projesi için hibe desteği sağlıyoruz. Ankara’nın Kale mahallesinde risk altındaki ve ayrımcılığa maruz kalan çocukların temel haklarına erişimlerini güçlendirmek ve sosyal içermelerini destelemek amacıyla kurulan Hayal Ev Çocuk Merkezi (Hayal Ev), çocukları örgün eğitim sistemine dahil olmaya teşvik etmek ve yaşadıkları hak ihlallerine karşı hukuki olarak desteklemek amacıyla çeşitli çalışmaları hayata geçiriyor ve psiko-sosyal alanda destekleyici atölyeler yürütüyor. Salgın sürecinde hak ihlallerinin artarak devam ettiğine, çocukların uzaktan eğitim sürecine dahil olamadığına ve eşitsizliklerin fazlalaştığına dikkat çeken ROMHAK, hibe desteğini COVID-19 salgını nedeniyle durma noktasına gelen Hayal Ev’in temel faaliyetlerine ve psiko-sosyal atölye çalışmalarına devam etmek amacıyla kullanıyor. ROMHAK Hayal Ev Koordinatörü Göktan Yıldırım ile Roman Hakları alanında yürüttükleri çalışmaları , Türkiye’de Romanların karşı karşıya kaldıkları sorunları ve Hayal Ev projesi kapsamında yapacakları faaliyetleri konuştuk.

Roman Hakları Derneği, Çocuk Fonu’nun 2020-21 döneminde Vakfımızdan ilk kez hibe  alıyor. Okurlarımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için derneğin amaçlarından ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Ne yazık ki gündelik hayatta sürekli ayrımcı politikalar, tutumlar ve davranışlar nedeni ile yüzlerce yurttaşın temel haklarına erişmesi engelleniyor ve bu durum karşımıza derin yoksulluk meselesini çıkarıyor. Roman Hakları Derneği, 2014 yılından itibaren ayrımcılığa maruz bırakılan başta Romanyurttaşlar olmak üzere bütün yurttaşların temel haklarına erişmesini öncelikli meselesi olarak görüyor.  Özellikle çocukların, kadınların ve gençlerin güçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Önceki yıllarda yerelde çalışan derneklerin hak temelli çalışmalarıyla ilgili kapasitelerini güçlendirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirdik. Ayrımcı tutum ve davranışlar veya derin yoksulluk sebebiyle eğitim hakkına erişmeyen çocukların desteklenmesine yönelik çalışmalar yürüttük. Kısaca özetlemek gerekirse dernek olarak ayrımcı tutum, davranış ve politikaların ortadan kaldırılması için bütünleyici ve önleyici çözüm yolları üretmeyi ve ayrımcılığa maruz bırakılan yurttaşları güçlendirmeyi amaçlıyoruz.

Ayrımcılığa uğrayan, sosyal ve kültürel dışlanmaya maruz kalan bütün yurttaşların eşit haklara erişmesini; ayrımcılığa maruz kalan yurttaşların kamusal hak ve hizmetlere erişimi noktasında, sosyal ve kültürel alanda, istihdam alanında, eğitim alanında ve sağlık alanında yaşadıkları sorunlarına dayanışma kültürü ile beraber çözümler üretmek için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Birlikte yaşam kültürünün güçlendirilmesine çok önem veriyoruz.

Şu ana kadar İstanbul’da Çimen Ev, Bulut Ev ve Ankara’da Hayal Ev çalışmalarında özellikle çocukların ve kadınların güçlendirmesini amaçlayan atölye çalışmaları yürütme şansımız oldu. Yerel dönüşümün politika üretim süreçlerine emsal teşkil ettiğini düşünüyoruz. Bu nedenle Roman mahallerinde yerel güçlendirmeyi amaçlayan çalışmaları çok önemsiyoruz.

Türkiye’de Romanların karşı karşıya kaldıkları en önemli sorunlar ve sivil toplum kuruluşlarının bu sorunların çözümüne dair yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Aslında tüm sorunlar çok önemli,hayati ve  birbirini tamamlar nitelikte. Tüm bu sorunların temelinde yatan iki ayrılmaz mesele görebiliyoruz: ayrımcılık ve derin yoksulluk.

Kamu kurumlarında, sosyal yaşamda, istihdam alanlarında, eğitimde…. Alanlar veya insanlar değişiyor olsa bile ayrımcı söylemler, tutumlar ve politikaların değişmediğini görüyoruz. Ayrımcılığı en çok besleyen şey ise kapsayıcı politikaların üretilmemesi ve toplumda var olan önyargılarının, olumsuz ezberlerinin yaygın olması diyebiliriz.  Bizim gibi Roman sivil toplum örgütleri de kapsayıcı politikaların üretilmesine yönelik politika yapım süreçlerine dahil olmaya ve alternatif çözümler üretmeye çalışıyor. Sivil toplum örgütleri yine önyargıların ortadan kaldırılması ve birlikte yaşam kültürünün güçlendirmesine yönelik farklı çalışmalar yürütüyor.

Derin yoksulluk ve ayrımcılık sebebiyle cam duvarlarla mücadele etmek zorunda kalan yurttaşların güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılıyor. Hem kalıcı, bütünleyici ve önleyici politikaların üretilmesi konusunda hem de güçlendirme çalışmalarında çok başarılı çalışmalar yürütülüyor olsa da sorunların çözümü noktasında yapılması gereken onlarca şey olduğunu söylemek gerekiyor.

Neredeyse bir yıla yaklaşan COVID-19 salgının toplumda hali hazırda var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği gözlemliyoruz. Ankara’da beraber çalıştığınız Roman topluluklar ve özellikle de çocuklar salgından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden ne şekilde etkileniyorlar?

Ne yazık ki Roman toplumu eşitsizliklerle, ayrımcılıkla ve derin yoksullukla sadece salgın sürecinde değil; her zaman en çok mücadele etmek zorunda kalan grupların başında geliyor. COVID-19 salgını ile beraber istihdamdan sağlığa, eğitimden barınmaya bütün alanlarda yaşanan sorunlar etkisini uzun yıllar gözlemleyeceğimiz bir hale gelmeye başladı ve derinleşti. Salgından önce örgün eğitime dahil olma oranı %50 ise şu an uzaktan eğitime dahil olma oranı %2 dersek çok büyük ihtimalle iyimser davranmış oluruz. Salgında sonra ise gözlemleyebildiğimiz kadarıyla her 10 çocuktan en fazla 2 tanesi okula devam edebilecek. Çocuk işçiliğinin ve çocuk yaşta evliliklerin artması bizleri en çok endişelendiren konuların başında gelmekte diyebiliriz. Salgın sürecinde hijyen malzemelerine, maske erişim imkanları zayıflığı veya temel gıda besinlerine erişimde bu bir yıllık süreçte büyük sorunlar yaşandı; evlerin çoğunun barınmaya uygun olmaması sebebiyle bireylerin salgına karşı önlem alma imkanları da bulunmuyor. Ankara’da Roman yurttaşların yoğun olarak yaşadığı 3 mahallede de ortak gözlemleyebildiğimiz ortak husus ise çocukların yaşadığı hak ihlallerinin katlanarak devam ediyor olması.

Yakın zamanda başladığınız Savoremiz Phrala İsinam (Hepimiz Kardeşiz) çevrimiçi atölyelerinde Türkiye’deki Roman hareketine dair söyleşiler gerçekleştiriyorsunuz. Bu atölyelerin amacı ve kapsamını anlatır mısınız?

Türkiye’de Roman hareketinin son 15 yıllık süreçte ciddi anlamda güçlendiğini ve çok kıymetli çalışmaların yürütüldüğünü düşünüyoruz. Özellikle Balkanlarda örnek teşkil edebileceğini düşündüğümüz çalışmaların Türkiye’de Roman alanında çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri için örnek olacağını düşünüyoruz.

Savoremiz Phrala İsinam atölyelerinde Roman hareketinin son 15 yılda kat ettiği süreci bütüncül bir şekilde konuşmak ve aynı zamanda ileriki yıllarda neler yapılmalı sorusuna hep birlikte cevap aramak istiyoruz. Bu atölyelerin bizim için en önemli yanı ise Roman hareketinin 15 yıllık sürecini kolektif bir şekilde değerlendirme imkanın oluşması oldu.Roman hareketinde hak temelli çalışmaları yürüten genç aktivistler ile yıllardır hak temelli çalışmalarda yer alan deneyimli isimlerin farklılaşan sorunları birlikte konuşmasının ortak hafıza için önemli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca Roman hareketinin önemli ölçüde görünürlük sorunu yaşadığını düşünüyoruz; Savoremiz Phrala İsinam atölyelerinin bu açıdan çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Roman Hareketi ile ilgili veya Roman toplumunun tarihi ve kültürü ilgili yeterli bilgisi olmayan katılımcılar için ise bütüncül bir öğrenme sürecinin sağlandığı söyleyebiliriz.

Atölye isminin neden Savoremiz Phrala İsinam olduğu çok merak ediliyor; çünkü biz ayrımcılığın, kardeşlik ve dayanışma kültürü ile ortadan kaldırılacağına inanıyoruz; bu sebeple sürekli tekrarlamak istiyoruz: Savoremiz Phrala İsinam!

Çocuk Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation eş finansmanı ile sağladığımız hibe ile Hayal Ev projesini hayata geçiriyorsunuz. Bize Hayal Ev’den ve proje kapsamında yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

COVID-19 salgını sürecinde çocukların; uzaktan eğitime dahil olamadığını, temel haklarına erişemediğini ve okul derslerini çalışabilecekleri bir alanlarının kalmadığını gözlemledik. Kale mahallesinde çocukları COVID-19 sürecinde yaşadıkları hak ihlallerine karşı güçlendirmek ve çocukların örgün eğitimden ayrılmaması, uzaktan eğitime erişebilme imkanlarını güçlendirmek çalışmalarımızın kapsamında olacak. Öncelikle çocukların okul derslerini çalışabilecekleri ve araştırma becerilerini destekleyebilecek bir alana erişimleri için mini- kütüphane alanı oluşturmayı hedefliyoruz; ayrıca oyun oynamanın her çocuğun temel hakkı olduğuna inandığımız için çocukların dönüşümlü olarak oyuncaklara erişebildiği bir oyuncak kütüphanesi kurmayı hedefliyoruz.

Çocukların olumlu rol modeller ile temaslarını artırabilmek ve çocukların bu süreçte ihtiyaç duydukları rehberlik ihtiyacını destekleyebilmek için bir mentorluk programını hayata geçireceğiz. Çocukların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar açabilmek için; kültürel ve sanatsal içerikli veya birlikte yaşam kültürlerinin güçlendirilmesini hedefleyen atölye çalışmaları düzenleyeceğiz. COVID-19 nedeni ile yüz yüze atölye çalışmalarının mümkün olmadığı durumlarda çocukların kitaplara, oyuncaklara ve ev içinde aileleri ile birlikte yapabilecekleri etkinlerin malzemesine erişiminin sağlanması, mentorların çeşitli iletişim araçları ile çocuklara ulaşmasını amaçlıyoruz. Çocukların sağlıklı gelişim hakkına erişimini sağlarken salgın hastalık karşında korunmaları için tedbirlerimizi en üst seviyede tutmayı amaçlıyoruz.