Monthly Archives

Kasım 2021

Derin Yoksulluk Ağı ve Temel İhtiyaç Derneği ile Mobil Gıda Bankası Projesini Konuştuk

By | Cemre Fonu, Uncategorized

Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) desteklediği gıda bankaları ağı ile Türkiye’de hem gıda israfının önlenmesine yönelik çalışmalar yapıyor hem de dezavantajlı kesimlerin bu bankalardan yararlanmasına destek olarak farklı bir dayanışma modelinin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor.

Kent yoksulluğu alanında yoksul mahallerde hak temelli çalışmalar yürüten Derin Yoksulluk Ağı (DYA), acil durum müdahalesi olarak #EvdenDeğiştir modeli ile derin yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlıyor. Cemre Fonu kapsamında hibe verdiğimiz TİDER ve DYA bir araya gelerek Mobil Gıda Bankası projesi ile ilk kez ortak bir projeyi hayata geçirecekler. Proje kapsamında İstanbul’un Ataşehir, Çekmeköy, Ümraniye, Sancaktepe, Pendik, Şişli, Beyoğlu, Fatih ve Esenyurt mahallelerinde açlık sınırı altında yaşayan, pandemi koşullarından dolayı gelir elde edemeyen, sosyal güvencesi bulunmayan ve devlet yardımlarından faydalanamayan derin yoksulluk koşullarında yaşayan 300 aileye bir yıl boyunca her ay gıda ve temizlik kolileri dağıtılacak. Bu ihtiyaçlar hibe desteğiyle satın alınacak olan mobil gıda aracı üzerinden ihtiyaç sahiplerine bizzat ulaştırılacak. Proje kapsamında istihdam edilecek sosyal hizmet uzmanı ise ailelerin eğitim, istihdam, sağlık bilgilerini tespit ederek mevcut sosyal hizmet mekanizmaları ile eşleşmelerini sağlayacak.

DYA Proje Koordinatörü Selen Yüksel ve TİDER Genel Koordinatörü Duygu Bekiroğlu ile yaptığımız röportajda; Cemre Fonu kapsamında geliştirdikleri işbirliğini, Mobil Gıda Bankası projesini, yoksulluk ve derin yoksulluk kavramlarını ve pandeminin kırılgan gruplar üzerindeki etkisini konuştuk. 

Yoksulluğu nasıl tanımlıyorsunuz? Çalışma yürüttüğünüz gruplar özelinde yoksulluğun boyutları ve bu grupların öncelikli ihtiyaçları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Yoksulluğu; kişilerin temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerinin kısıtlanmasının yanında ekonomik, sosyal, politik ve kültürel haklarına ulaşımlarının da engellendiği çok boyutlu bir olgu olarak ele alıyoruz. Derin yoksulluğu ise yoksulluk koşullarına sosyal dışlanmanın da eklendiği bir durum olarak görüyoruz. Çalışma yürüttüğümüz gruplar; günlük, güvencesiz işlerde çalışan; gıdaya erişim ve gıda güvenliği de dahil olmak üzere temel hak ve ihtiyaçlarına erişimde zorluklarla karşılaşan kişilerden oluşuyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın verilerine göre; çalışılan hanelerin %41’inin herhangi bir sağlık güvencesi yok, %85’i yeterli besine ulaşamıyor, %74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanıyor, %38,7’sinde neredeyse her gün öğün atlanıyor, %10’u baraka veya çadırda yaşıyor ve %38,8’i en az bir kez evini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığını söylüyor. Gıdaya, bebek bezi ve mamasına, güvenli barınma koşullarına erişim kişilerin öncelikli akut ihtiyaçları olarak ortaya çıkıyor.

COVID-19 salgınının neden olduğu olumsuz ekonomik gelişmeler yoksulluk ile mücadeleyi daha da zorlu hale getirdi. Bu durum toplumun en kırılgan gruplarını ve sosyal hizmet sistemini nasıl etkiledi?

Pandemi öncesinde de günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişiler pandemi ile birlikte işlerini ilk ve tamamen kaybeden grup oldular. Sokağa çıkma yasakları günlük çalışan kişilerin günlük kazançlarını da kaybetmelerine sebep oldu. Bu koşullar temel ihtiyaçlara erişim konusunda bir kriz durumu yarattı. Derin yoksulluk koşullarında yaşayan kişiler; açlık, hastalık ve evlerini kaybetme riskleriyle karşı karşıya kaldılar. Yerel yönetimlerin ve kamu kurumlarının sosyal hizmet sistemleri COVID-19 pandemisinin yarattığı kriz durumuna hazırlıksız yakalandı. Pandemi İle birlikte artan ihtiyaca karşılık verecek yeterli kaynak ve insan gücü olmadığından desteklerin ulaştırılması uzun zaman aldı. Kamunun sosyal hizmet sisteminden destek alabilmesi için ev ziyaretinin yapılmış olması gerekliliği sebebiyle, önlemler alınarak ev ziyaretleri yapılmaya başlanana kadar uzun bir süre destek başvurusu yapan kişiler hiçbir destek alamadı. Salgın sebebiyle işlerini kaybeden kişileri desteklemek üzere verilen işsizlik maaşı gibi hizmetlerden güvencesiz çalışan kişiler faydalanamadı. 

Cemre Fonu kapsamındaki hibe desteğimizle Mobil Gıda Bankası projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından veyapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yaptığımız çalışmalarda, yoksulluk koşulları altında yaşayan ailelerin temel ihtiyaçlarına erişimlerinin ve güvenli gıdaya ulaşımlarının pandemi süreciyle birlikte daha fazla risk altında olduğunu gözlemliyoruz. Derin Yoksulluk Ağı’nın takip ettiği ailelerin ihtiyaçlarına erişmek için market çöplerinden gıda toplamak, öğün atlamak, bebeklerini şeker ve suyla beslemek, tek tip beslenmek gibi stratejilere başvurduğu gözleminden hareketle düzenli gıda desteğinin önemi ortaya çıktı. Temel İhtiyaç Derneği ve Derin Yoksulluk Ağı’nın ortak amacı olan kişilerin ihtiyaçlarına adil ve eşit bir şekilde ulaşabilmesi hedefi projenin temelini oluşturdu. Derin yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin; ayrımcılık, kimliksizlik, ikametlerinin yokluğu, ulaşım bütçelerinin olmaması gibi sebeplerle sosyal marketlere erişimlerinin kısıtlı olması sebebiyle temel ihtiyaçlarını hanelerin doğrudan evlerine ulaştırmanın gerekliliği görünür hale geldi. Bu deneyimden hareketle; proje kapsamında Çekmeköy ve Sancaktepe bölgesinde bulunan, Derin Yoksulluk Ağı’nın takip ettiği en az 300 haneye mobil gıda bankası aracıyla düzenli temel ihtiyaç desteği iletirken hanelerin eğitim, istihdam, sosyal refah destekleri ve psikolojik destek alanlarında takiplerini yaparak gerekli yönlendirmeleri yapacağız.

Mobil Gıda Bankası projesi ile Derin Yoksulluk Ağı ve Temel İhtiyaç Derneği ilk kez birlikte geliştirdikleri bir projeyi hayata geçirecek. Bu işbirliğinin kapsamından ve çalışmalarınıza katkılarından bahseder misiniz?

İşbirliğimiz kapsamında; Derin Yoksulluk Ağı yoksulluk koşullarında yaşayan aileleri tespit edip ihtiyaç tespiti ve ailelerin takibi sürecini yürütürken, Temel İhtiyaç Derneği ihtiyaçların teminini yaparak, desteklerin ailelere ulaştırılmasına ilişkin operasyonu yürütecek. Temel İhtiyaç Derneği’nin israfı azaltarak temel ihtiyaç ürünlerini temin etme konusundaki deneyimi, Derin Yoksulluk Ağı’nın saha deneyimi ile birleşerek iki sivil toplum kuruluşunun da çalışmalarını besleyecek. İki STK’nın da ortak amacı olan yoksulluğa karşı sürdürülebilir çözümler bulmak hedefi üzerinde de işbirliği içinde çalışmalar yürütmek iki kurumun da bu alandaki deneyimine katkı sağlayacak. 

Proje kapsamında istihdam edeceğiniz sosyal hizmet uzmanının yapacağı çalışmalarla destek vereceğiniz ailelerin gıda dışında kalan ihtiyaçlarını da tespit etmeyi hedefliyorsunuz. Bu çalışma sonucunda ne tür ihtiyaçlarla karşılamayı bekliyorsunuz? Bu ihtiyaçların giderilmesi için yapmayı planladığınız ek çalışmalar var mı?

Yoksulluk veya derin yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin gıda erişimi dışında barınma, sağlık hizmetlerine erişim, kamu hizmetlerine erişim, korunma, adalete erişim, psikolojik destek, eğitime erişim ve eğitime devamlılığını da içeren birçok konuda hizmetlere erişimde engellerle karşılaştıklarını; desteğe ihtiyaç duyduklarını gözlemliyoruz. Bu alanlardaki ihtiyaçların tespiti için ailelerle birebir görüşmeler yaparak çalışacak sosyal hizmet uzmanımızın kişileri alabilecekleri kamu, yerel yönetim ve sivil toplum düzeyindeki hizmetlere yönlendirerek, ihtiyaç duydukları noktada bu hizmetlere erişimde destek vermesi planlanıyor. İhtiyaçların tespiti ve ailelerin ihtiyaçları konusunda hizmetlere erişimlerinin takibi sonucunda, sürece dair bir değerlendirme yapılarak kişilerin ihtiyaçlarına yönelik ek çalışmalar yapmayı hedefliyoruz.

 

Kültür Sanat Fonu 2021 Dönemi Başvuruları Sona Erdi

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini ve projelerini hayata geçirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı Kültür Politikaları Çalışmaları bölümünün içerik ortaklığında, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2021 dönemi başvuruları sona erdi. 

Fona teknik kriterlere uyan toplam 38 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 28’i dernek, 5’i vakıf, 4’ü kooperatif ve 1’i sendika tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Balıkesir, Çanakkale, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kütahya, Manisa, Mersin, Muğla, Şanlıurfa, Tokat ve Yalova olmak üzere 16 ilden başvuru alındı. Kültür Sanat Fonu 2021 döneminde talep edilen toplam hibe tutarı 3.356.529 TL oldu.

 

Günebakan Kadın Derneği Yasalar Uygulansın Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Sığınma Evleri Açılsın Projesini Tamamladı

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Mersin’de faaliyet gösteren Günebakan Kadın Derneği (GKD), kadınların güçlenmesine ve kadın örgütlülüğün gelişmesine katkı sağlamak, toplumdaki cinsiyet eşitsizliği algısının farkındalığının arttırılmasına ve eşitsizliğin giderilmesine katkı sunmak, kişi ve kurumların gündeminde kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunun yer almasını ve konunun dikkate alınmasını sağlamak amacıyla çalışıyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanı ile hibe verdiğimiz dernek, Yasalar Uygulansın Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Sığınma Evleri Açılsın projesini hayata geçirdi. GKD proje kapsamında, Mersin’deki kadın danışma merkezlerinin ve kadın sığınma evlerinin durumlarının iyileştirilmesi ve yeni kadın sığınma evlerinin açılması için çalışmalar yaptı.

Günebakan Kadın Derneği Başkanı Zübeyde Akpınar ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Türkiye’de hala devam eden sığınma evi sorununu, proje kapsamında gerçekleştirdikleri işbirliklerini ve proje kapsamında yaptıları çalışmaları konuştuk.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Yasalar Uygulansın Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Sığınma Evleri Açılsın projesini yakın zamanda tamamladınız. Salgın koşulları nedeniyle projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı da biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında proje kapsamında gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

Projemizin amacı, belediyelerin yasal sorumluluğu olan kadın sığınma evleri ve kadın danışma merkezlerini açmaları, var olanlarını da işlevli hale getirmektir. Ulusal ve uluslararası yasa, sözleşme ve genelgeler belediyeleri kadın ve kız çocuklarını şiddetten korumak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakla görevlendiriyor. Hazırladığımız ve yürüttüğümüz projenin amacı da bu görevi ve sorumluluğu belediyelere hatırlatarak, uygulamalarını sağlamak. Aynı zamanda, Mersin halkıyla ve özellikle kadınlarla bu bilgileri paylaşarak yasal haklarını talep etme konusunda cesaretlendirmeyi amaçladık. Öte yandan diğer ilgili sivil toplum kuruluşları (STK) ile işbirliği oluşturarak hem proje sırasında hem de sonrasında güçlü ve etkili bir baskı grubu oluşturmayı hedefledik.

Salgın nedeniyle faaliyetlerimizde bazı değişiklikler oldu. Örneğin bazı toplantıları ve çalıştayı çevrimiçi yapmak zorunda kaldık. Belediyelere yapılan ikişer ziyaret dışında temaslarımız çevrimiçi veya telefonla gerçekleşti. Çevrimiçi toplantılar ve çalıştay umduğumuzdan daha fazla ilgi ve katılımla gerçekleşti. Bu da motivasyonumuzun yükselmesini sağladı. Aynı zamanda bu dönemde, çevrimiçi iletişim becerimizin arttığını gözlemledik. İmza kampanyasına katılımı arttırmak için de alanlardaki fiili çalışmamıza çevrimiçi bir imza kampanyası ekledik. Projedeki amacımıza destek olacağını ve sürdürülebilirliğini sağlayacağını düşündüğümüz Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) İzleme Projesi’nin toplumsal cinsiyet eşitliği izleme eğitimlerine katıldık. Hazırlıkları devam eden, yerelde toplumsal cinsiyet eşitliği izleme platformunun çalışmalarında yer alarak, izleme planları oluşturma süreçlerine devam ediyoruz. 

Proje kapsamında STK’lar ve yerel yönetimlerle geliştirdiğiniz işbirliklerinden bahseder misiniz? Bu işbirliklerinin kadına yönelik şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gibi mücadele alanlarında yapılan çalışmalara ne tür bir katkısı var?

Yerel yönetimler ile daha fazla iletişim ve işbirliği içerisine girdik. Şiddet mağduru kadınların ihtiyaçları ile ilgili belediyelerin ilgili birimleri ile doğrudan iletişim kurabiliyoruz. Bu dönemde Akdeniz Belediyesi Kadın Danışma Merkezi’ni açtı. Ayrıca sığınma evi açılması için de hazırlık çalışmaları devam ediyor. Mersin’de bizim de dahil olduğumuz bir kadın platformu var ve yıllardır oldukça başarılı ortak çalışmalar yürütüyoruz. Proje kapsamında biz özellikle toplumsal cinsiyet temelli çalışan ve yereli önceleyen STK’ları davet ederek bir toplantı düzenledik ve projemizi anlattık. Toplantı sırasında, proje kapsamındaki taleplerimize ve öne çıkması gerektiğini düşündüğümüz konulara karar verdik. Yaptığımız iki toplantı nerelerde ortak hareket edebileceğimizi gösterdi. İki LGBTIQ+ STK’nın da katılımı ile toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili yereldeki taleplerimizi genişlettik. Bu işbirlikleri ile özellikle LGBTIQ+ derneklerin kendilerini ifade edebilecekleri ve taleplerini dile getirebilecekleri bir alan açılmış oldu. Bu işbirlikleri taleplerimizi daha güçlü ifade etmemize ve savunuculuk çalışmalarının daha güçlü bir şekilde devam edebilmemize olanak sağlıyor. Proje döneminde edindiğimiz deneyimler ve yaptığımız araştırmaların sonuçlarını ilgili kurum ve STK’lar ile yaptığımız toplantı ve etkinliklerde paylaşarak bu alana dikkat çekiyoruz. Proje sonuç kitapçığımız Mersin’in mevcut durumu açısından bazı eğitim ve atölye çalışmalarında kaynak olarak gösteriliyor. Mersin’de kadına yönelik şiddet ile mücadele alanında çalışan STK’lar için bu kitapçık önemli bir kaynak oldu.

Proje kapsamında Mayıs ayında Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadelede Yerel Yönetimler çalıştayını düzenlediniz. Bu çalıştay sonucunda ne tür öneriler ortaya çıktı? Bu önerilerin hayata geçirilmesi için önümüzdeki dönemde ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Bu çalıştayda iki önemli öneri ortaya çıktı. Bunlar Belediye ve STK’ların zaman zaman birlikte toplantılar gerçekleştirmesi ve belediyelerin kadınlar için sunacağı şiddet ile mücadele alanındaki hizmetlerinin STK’lar ile birlikte uzman eşliğinde konuşulması oldu. Aslında ikisi bir arada sürdürülebilir öneriler oldu. Öncelikle, Kadın Danışma Merkezleri ile ilgili bir toplantı düzenleme hazırlığı içerisindeyiz. Bu toplantının amacı, çalıştay sırasında da konuştuğumuz ve genel çerçevesini çizdiğimiz Kadın Danışma Merkezleri’nin çalışma alanları ile etkin faaliyet yürütebilmelerinin yol ve yöntemlerini tartışmak. Belirlenecek yöntemlerin amacı, bu alanda çalışan STK’lar ile yerel yönetimler arasındaki işbirliğinin sürdürülmesini sağlamak olacak.

Türkiye’de sığınma evleri ve kapasite yetersizliği ne yazık ki hala devam eden bir sorun. Yasalar Uygulansın Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Sığınma Evleri Açılsın Projesi sonucunda edindiğiniz deneyimlerle beraber düşündüğünüzde gelecek dönemde bu alan ile ilgili yapmayı planladığınız çalışmalar neler?

Kadın sığınma evlerin sayısal yetersizliği bir süre daha ne yazık ki devam edecek. Ancak bu konuda bazı yerel yönetimlerde hareketlenmeler olduğu da bir gerçek. Proje esnasında sığınma evlerinin sayısal kapasitenin yanında nitelikle ilgili kapasitenin de ne kadar önemli olduğu görüldü. Sığınma evlerinin sorumluluğu sadece kadınlara güvenli barınak sağlamak değil. Aynı zamanda, sığınma evlerinde kalan kadınların bu merkezlerden güçlenerek ayrılması ve şiddet döngüsünün kırılmasında çok önemli bir yere sahip. Bu güçlenme psikolojik, ekonomik olmasının yanı sıra kendisi ile ilgili kararları alabilme, yasal hak ve sorumluluklarından haberdar olma, şiddeti fark etme ve şiddetten korunma vb. gibi alanları da kapsıyor. Bu noktada merkezi ve yerel yönetimlerin kadını güçlendirme çalışmalarının yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermeye yönelik çalışmalarına dahız vermesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde Mersin’de bu alanda yol alabileceğimizi düşünüyoruz. Proje sonrasında, bir belediyenin Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi (Council of European Municipalities and Regions – CEMR) Sözleşmesini imzalaması, bir belediyenin Kadın Danışma Merkezi açması ve ayrıca, kadınlar ve çocuklar için sığınma evi yapma kararı alması, iki belediyenin eşitlik birimi kurma kararı alıp, çalışmalarına başlamış olması önemli gelişmeler. Günebakan Kadın Derneği olarak Mersin yerel izleme platformunda yer alarak savunuculuk çalışmalarımızı güçlendirmeyi, derneğimizde kadınlarla beraber toplumsal cinsiyet eşitliği atölyeleri düzenlemeyi ve kadınların taleplerini güçlendirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca çalıştaylar veya farklı nitelikte toplantılarla belediye ve STK’ların birlikte tartışacağı mecralar oluşturma gayretinde olacağız. Önümüzdeki dönem kadınları güçlendirmek için belediyelerin Kadın Danışma Merkezlerinin niteliği ile ilgili proje sürecinde gelişen bir toplantı düzenlemek için görüşmeler yapıyoruz.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2020 döneminde aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesaj var mı?

Proje sayesinde ilk kez oldukça bütünlüklü bir izleme ve raporlama çalışması yapmış olduk. Bu bizim için geliştirici oldu. Proje kitapçığında da görüleceği gibi Mersin’e ait belediyelerin var olan toplumsal cinsiyet çalışmalarına dair bir arşiv de oluşturduk. Bu arşiv, hem bizim için hem de alanda çalışan diğer STK’lar için belediyelerin bundan sonraki çalışmalarında ne gibi farklar ve değişimler yarattığını takip edebilmemiz için bir kaynak niteliği taşıyor.

Kitapçığımız, proje çalışmalarımızı, yöntemlerimizi açık bir şekilde yansıttığından benzeri çalışma yapmak isteyen iller için de yol gösterici olabilir. STK’lar ile gelişen işbirliğinin de Mersin’e güçlü yansımaları olacağını düşünüyoruz. Projenin gerçekleştiği zaman, raporda detaylı olarak bahsettiğimiz bir çok avantajı beraberinde getirdi. Örneğin şimdilerde CEİD İzleme Projesi ile yerel izleme platformu oluşturuldu.Aynı zamanda, yerel eşitlik eylem planı hazırlıyoruz. STK’ların yanı sıra bazı belediyeler de bu platformda yer alıyor. Projemiz sırasında kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında birçok kurumla bir araya gelmiş olmanın hali hazırda yürüttüğümüz çalışmaya kolaylaştırıcı etki sağladığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda, projemizin bu alanda çalışan kurum temsilcilerinde farkındalık yarattığını gözlemliyoruz.

Proje süresince yaptığımız görüşmelerle birçok kurumla ilişkimiz tazelenirken yeni ilişkiler de geliştirdik. Bazı durumlarda çevrimiçi toplanmanın avantajları olduğunu keşfettik. Belediyelerle iletişimimiz sıklaştı. Proje süresince görünürlüğümüz arttığından derneğimize olan bağışlarda büyük oranda artış oldu. Bu durum kira gibi bizi çok zorlayan giderlerimiz için uzun soluklu rahatlama getirecek. Projenin belediyelerden ayni destekler istemek ve almak konusunda da olumlu bir yansıması oldu. Benzer şekilde, üyeler arası iletişim ve işbirliğinde de bir artış oldu. Daha önce çok aktif olmayan üyelerimizin proje faaliyetlerine katılımlarında bir artış yaşandı. 

Özellikle bağışçılarımıza iletmek istediğimiz mesaj şu olur: Bağışlarının, Günebakan Kadın Derneği’ne maddi yararının katlanarak gerçekleştiğini ayrıca proje içeriği ve anlamının etkisini de katlayarak arttırdığını söyleyebiliriz. Daha da önemlisi her bir üyemizin devam etme heyecanı ve geleceği değiştirebilme umudunu tazelediğini heyecanla belirtmek isteriz.

 

Kurumsal Destek Fonu’nun 2021 Döneminde Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Kurumsal Destek Fonu

Sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal kapasitelerinin güçlenmesini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation ve Dalyan Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kurumsal Destek Fonu’nun 2021 döneminde desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 5 STK’ya toplam 439.720 TL hibe desteği sağlayacağız. Önceki yıllarda olduğu gibi, Fonun bu döneminde de hibe desteklerinin yanı sıra Vakfımız tarafından geliştirilen Kapasite Gelişim Bileşeni kapsamında mentorlarla çalışma başta olmak üzere STK’ların kurumsal gelişimlerini desteklemeye yönelik farklı imkanlar da sunacağız.

Desteklenen STK’lar ve çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Açık Alan Derneği: Sosyal, ekonomik ve kültürel olarak farklı kesimlerden gençler, kadınlar ve çocuklara yönelik hak temelli bir bakış açısı ile çalışmalar gerçekleştiren Açık Alan Derneği, derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak amacıyla hayata geçirdiği Derin Yoksulluk Ağı ile acil durum müdahalesi olarak #EvdenDeğiştir kampanyası ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlarken, diğer taraftan da ‘derin yoksulluk’ kavramını gündemde tutabilmek için savunu faaliyetleri planlıyor.Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 96.000 TL hibe desteğiyle dernek, savunuculuk kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yapacak ve bu alanda çalışacak bir kişiyi istihdam edecek. 

Başka Bir Okul Mümkün Derneği (BBOM): BBOM, Türkiye’de erken çocukluk ve ilkokul eğitiminin katılım ve barış yönünde gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla çalışmalar yapıyor. Dernek, demokratik yönetim ekseninde oluşturulan BBOM modeli ile öğrenme ortamındaki tüm öznelerin (çocuklar, öğretmenler, idari ve yardımcı personel ve gerektiğinde ebeveynler) odakta olduğu barışçıl, sosyal ve duygusal becerileri destekleyici yaklaşımların yer aldığı bir öğrenme topluluğu oluşturmayı hedefliyor. Fon kapsamında 73.920 TL hibe desteği sağladığımız BBOM, derneğin kaynak çeşitliliğini artırmak ve finansal sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla çalışmalar yapacak. Bu amaç doğrultusunda BBOM, kaynak geliştirme çalışmalarından sorumlu olacak bir kişiyi istihdam edecek. 

Çorbada Tuzun Olsun Derneği (Çorbada Tuzun Olsun): Temel insani yardım dağıtımları ile evsizlerin günlük ihtiyaçlarını karşılarken, topluma geri kazanımlarını sağlamak ve bu konuda farkındalık oluşturarak, toplumsal kalkınmayı, toplumun gerisinde hiç kimseyi bırakmadan gerçekleştirmeyi amaçlayan Çorbada Tuzun Olsun, her akşam İstanbul Beyoğlu’nda, haftada 1 gün ise Beşiktaş’ta evsizlere gıda dağıtıyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla 100.000 TL hibe desteği sağladığımız Çorbada Tuzun Olsun, hibe kapsamında proje geliştirme kapasitesini arttırmak için çalışmalar yapacak. Bu hedef doğrultusunda dernek proje geliştirme ve sosyal çalışma alanlarında sorumlu olacak kişiler istihdam edecek.

Sivil Toplum ve Medya Çalışmaları Derneği (Sivil Sayfalar): Sivil toplum haberciliği yapan Sivil Sayfalar, sivil toplumun tecrübesini medya, kamu yönetimi ve diğer STK’lar nezdinde görünür kılmayı amaçlıyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla 99.000 TL hibe desteği sağladığımız Sivil Sayfalar, bu kapsamda kaynak çeşitliliğini artırmak ve derneğin finansal sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla çalışmalar yürütecek. Dernek, hibe desteğimizle iletişim ve kaynak geliştirme çalışmalarından sorumlu bir kişiyi istihdam edecek. 

Yeşil Düşünce Derneği: İklim krizini temele alarak yeşil politikaların yaygınlaşması için faaliyet yürüten Yeşil Düşünce Derneği; iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji, yeşil ekonomi, ekolojik sürdürülebilirlik, demokrasi ve medya ile sosyal adalet alanlarında çalışmalarını yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla 70.800 TL hibe desteği sağladığımız dernek, bu kapsamda etki ölçümü kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yapacak.

 

2020 Yılı Faaliyet Raporumuz Yayımlandı

By | Genel

Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) olarak 2020 yılında geliştirdiğimiz kurumsal işbirliklerimiz, bağışçılarımıza yönelik düzenlediğimiz etkinlikler, hayata geçirdiğimiz fonlar ve bu kapsamda desteklediğimiz sivil toplum kuruluşlarına (STK) ve çalışmalarına ilişkin bilgilerin yer aldığı faaliyet raporumuz yayımlandı. Raporda, Vakfımızın 2016-2020 yılları arasında dağıttığı hibe miktarına dair verilerin yanı sıra  2020 yılı Bağımsız Denetim Raporumuz da yer alıyor. 

Salgın koşulları nedeniyle güncellediğimiz hibe stratejimiz doğrultusunda, 2020 yılında Elazığ-Malatya depremi, COVID-19 salgını ve İzmir depremi ardından oluşan ihtiyaçlara ve sivil toplumun sahadaki çalışmalarına destek vermek amacıyla ilk kez Acil Destek Fonu’nu hayata geçirdik. STDV bünyesinde bir grup bağışçı tarafından yoksullukla mücadele amacıyla kurulan Cemre Fonu’nu, Vakfımızın ana tematik fonlarından olan Çocuk Fonu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu ve Kültür Sanat Fonu’nu; ve STK’ların kapasite gelişim alanlarını desteklediğimiz Kurumsal Destek Fonu’nu da bu dönemde hayata geçirdik. 

2016-2020 yılları arasında STK’lara 134 hibeyle toplam 6.254.088 TL finansal destek sağlarken; bu desteklerden toplam 3.079.776 TL’ye denk gelen 52’sini 2020 yılında dağıttık. Bu hibelerin 29’unu kurumsal destekler 23’ünü ise proje destekleri için aktardık. STK başına dağıttığımız ortalama hibe tutarı ise 2020 yılında 59.226 TL’ye ulaştı.

2020 yılında yaptığımız çalışmalar ve hibe programlarımıza ilişkin detaylı bilgilerin yer aldığı Faaliyet Raporumuza buradan ulaşabilirsiniz. 

 

Doğa Koruma Merkezi Vakfı ile Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesini Konuştuk

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM), bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında DKM, Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında, vatandaşların aktif katılımı ile orman yangınları sonrasında orman ve maki ekosistemini ve bu ekosistem içindeki yaşamın geri geliş sürecini takip etmek için bir izleme çalışması yapacak olan Vakıf, yangından etkilenen alanlardaki çalışmaları, alanın geri gelişine dair toplanan verileri ve üretilen bilgileri proje kapsamında oluşturacakları internet sitesi üzerinden kamuoyu ile paylaşacak. Proje kapsamında DKM tarafından oluşturulacak uzman ekip ile birlikte en az 10 yıl süreyle devam edecek alan izleme ve raporlama sistematiği oluşturulacak. 

DKM Proje yürütücüsü ve Orman Mühendisi İrem Tüfekçioğlu ile yaptığımız röportajda proje kapsamında yürütecekleri çalışmaları, son yıllarda artan orman yangınlarının nedenlerini, yangınlar sonrası ormanların iyileşme sürecini ve Paris İklim Anlaşmasını konuştuk. 

DKM, Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın vakfınızı daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

DKM 2004 yılında doğa koruma alanında çalışan farklı disiplinlerden deneyimli uzmanların bir araya gelmesiyle kuruldu. Kuruluş motivasyonu, doğa koruma ile ilgili çalışmalarda gerekli bilimsel ve teknik altyapının eksik olduğunu ve bu yüzden de yapılan birçok projenin yeterince etkili olamadığını düşünmüş olmamızdır. Bu nedenle daha etkili doğa koruma projeleri için bilgiyi temel alan yaklaşımları Türkiye’de yaygınlaştırmayı amaçladık. Bu sebeple, DKM daha çok uzman kuruluş olarak görülür. 

DKM’nin var olma sebebi doğa korumayı etkinleştirmek. İşin bilimini, bu işi daha etkili yapmak için kullanacağımız bir araç olarak görüyoruz. Sonuçta doğa koruma dediğimiz uğraşın ana hedefi çözüm üretmek. DKM’nin kendini farklılaştırdığı en önemli özellikler yenilikçiliğe ve birlikte çalışmaya açık olması. Ezber bozmak, eski sorunlara yeni çözümler üretmek, ayağı yere basan yeni araçlar tasarlamak çok önemli. Ama bu sürecin diğer bir bileşeni de bunları hayata geçirebilecek işbirliklerini kurmak. Bilimsel yaklaşım, yeni araçlar, çözüm odaklı yaklaşım önemli ama bunları hayata geçirecek işbirliklerini kurmak için cesurca adımlar atmak da çok önemli. Bunu yapmadığınızda bir parça eksik kalıyor. 

Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS) verilerine göre 2008 ile 2020 yılları arasında Türkiye’de her yıl ağustos ayına gelindiğinde çıkan orman yangını miktarı 59 iken 2021 yılında bu sayı 159’a çıktı. Orman yangınların her geçen yıl hızlı bir şekilde artmasının nedenlerinden bahseder misiniz? Bu yangınlar beraberinde ne tür bir tahribat yaratıyor?

Orman yangınlarının çıkma nedenlerinin en başında insan aktiviteleri geliyor. İnsanların ormanların en derinlerine kadar ulaşabilmesi ve beraberinde doğadaki ayak izini artırması, izinsiz ateş yakılması, yanan izmaritin ormanlık alana atılması, yaz sıcaklarında bir mercek etkisi yaratabilen cam şişeler gibi çöplerin ormanda bırakılması gibi ihmalkâr davranışları ister istemez beraberinde orman yangınlarını getiriyor. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle kapalı alanda kalan insanlar, özellikle yaz tatillerinde doğada daha fazla vakit geçirmeye başladılar, bu da insan etkisini artırdı. Bununla birlikte, iklim değişikliği ile sıcaklığın ve özellikle kuraklığın artması da hem yangınların daha sık hem de daha şiddetli gerçekleşmesine neden oldu. 

Yangınların ormanlık alanlardaki tahribatını düşünürken, yalnızca yanan otsu ve odunsu türleri değil, bu bitki türlerinden faydalanan arı, böcek gibi türlerden karınca, kaplumbağa ve sürüngen gibi toprak üstü diğer canlıların da hesaba katılması önemli. Kızılçam ormanları ve makiliklere bağımlı kuşlar, memeliler gibi hayvan türlerinin büyük bir çoğunluğu yangından zarar görmeden kaçmayı başarsa bile, yuvalama ve yaşam alanlarının ortadan kalkmış olması da tahribattan sayılmalıdır.

Ormanlar yangın sonrasında ne kadar sürede ve nasıl iyileşiyor? İyileşme sürecinde bu alanlara nasıl müdahale edilmesi gerekiyor?

Ağırlıklı olarak Kızılçam (Pinus brutia) ve Akdeniz sert yapraklı ormanlarından (kısaca makilikler) oluşan Akdeniz vejetasyonunun, en başta yangınlar olmak üzere, tahribatlar sonucunda toparlanabilme özelliğine sahip olduğu biliniyor. Makilikler yangından yalnızca birkaç hafta sonra kökten ve gövdeden sürgün vermeye başlarlar. Kızılçamlar ise serotinlik adaptasyonuna sahip türlerdir, başka bir deyişle şiddetli yangınlar sırasında bazı kozalakları yanmadan kapalı bir şekilde ağaç üzerinde kalır ve yangından bir süre sonra kozalaklar açılmaya başlayarak tohumlarını toprağa saçarlar. Kızılçam ve maki türlerinin bu şekildeki adaptasyon yetenekleri, Akdeniz tipi ekosistemlerinin yangından kısa bir süre sonra iyileşebilmesinin nedenleridir. 

Yangın sonrası ormancılık faaliyetleri genel olarak doğal ve yapay ağaçlandırma olmak üzere iki farklı şekilde yapılır. Faaliyetler planlanırken öncelikle alanların yanmadan önceki vejetasyon yapısı mutlaka dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, Kızılçam ormanları ve makiliklerin Akdeniz ekosistemlerinde iç içe geçmiş durumda olduğu göz önünde bulundurulmalı ve planlamada bu iki vejetasyon sınıfını mutlaka birlikte ele almak gerekir. Doğal ağaçlandırmada, kesilen yanmış Kızılçam ağaçlarının kozalak dolu dallarının yere serilmesi, aynı bölge ve yükseklikten toplanmış Kızılçam tohumlarının homojen bir şekilde alana serpilmesi gibi yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerin yeterli olmadığı alanlarda ise yapay ağaçlandırma uygulamalarına ağırlık verilerek alanda teraslama çalışmaları yapılarak kızılçam fideleri dikilir. Bu uygulamalara alanda bulunan maki türlerinin de dahil edilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda maki bireylerinin sürgün verme kapasiteleri izlenerek çeşitli maki bitki türlerinin gelişmesi teşvik edilmelidir. 

Hibe desteğimizle Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve bu kapsamda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Akdeniz orman ekosistemlerinin bütünlüğünün korunmasını amaçlayan proje, yangın sonrası Kızılçam ormanları ve maki ekosistemlerinin ve içindeki yaşamın geri geliş sürecinin aktif vatandaş katılımı ile izlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılmasını hedefliyor. Bu kapsamda, 2021 Ağustos ayında gerçekleşen orman yangınlarından etkilenen alanların yangın öncesi vejetasyon yapıları, yangınlardan etkilenmiş koruma altındaki alanlar ile tehdit altındaki türler tespit edilecek. Çalışmada Muğla bölgesine ağırlık vereceğiz ve diğer alanlar için örnek teşkil edecek bir sistem geliştireceğiz. Ortaya çıkacak hassas alanlar içinden, ulaşımı kolay noktalar belirlenerek aktif vatandaş katılımı yoluyla bu noktalarda proje süresi içinde izleme çalışmaları yürütülecek. Bu kapsamda yereldeki sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle birlikte bir sistem kurularak bölgede yaşayan vatandaşların katılımları sağlanacak. Proje sonrasında da en az 10 yıl uygulamaya devam edebilecek bir sistemin kurulması projenin ana çıktısı olacak. 

Paris İklim Anlaşması yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı. Bu anlaşmanın kapsamından ve beraberinde getireceği değişimlerden bahsedebilir misiniz?

Paris Anlaşması iklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı ve karbon nötr bir gelecek hedefliyor. İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Öte yandan, ne kadar hızlı önlem alırsak alalım değişimi durdurmak artık mümkün değil. Yapabileceğimiz sadece etkileri sınırlamak ve bu etkilere uyumu güçlendirmek. İklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı kadar iklim değişikliği beraberinde gelen afetlere karşı toplumun ve ekosistemlerin direncinin artırılması gerekiyor. Örneğin, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji üretimi yönündeki çalışmaların yanında tarımda uyum, su ve gıda krizine hazırlık gibi çalışmalar çok önemli.

Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum konusunda kapsamlı ve stratejik adımlar atması gerekiyor. DKM olarak tarım, orman, ekosistemler ve kent alanlarında uyum öncelikli iklim eylemleri için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kentlerde mühendislik çözümlerini içeren gri altyapılara karşı ekosistem hizmetlerini esas alan doğa temelli çözümleri destekliyoruz. Ekosistemlerin iklim düzenleyici etkilerini korumak ve güçlendirmek için çalışıyoruz.