Monthly Archives

Şubat 2022

Toy Gençlik Derneği Kurumsal Destek Fonu Sürecini Tamamladı

By | Kurumsal Destek Fonu

Toy Gençlik Derneği (TOY), gençlerin kendilerini ilgilendiren konularda karar alma süreçlerine aktif katılımını, akranlar arası yatay öğrenme ortamlarının yaratılmasını ve gençlerin gönüllülük bilinci ile tanışmasını sağlamak adına sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel konularda yerel, ulusal ve uluslararası alanlarda çalışmalar yürütüyor. Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde hibe ve mentorluk desteği sağladığımız Toy Gençlik Derneği, kurumsal kapasitesini güçlendirmek için savunuculuk ve kaynak geliştirme başlıklarında çalışmalar yaptı.

Toy Gençlik Derneği Sekreteri Şeyma Keskin ve Saymanı Çağlar Yenilmez ile yaptığımız röportajda; Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali raporunun öne çıkan bulgularını, Toy’lar Anlatsın Podcast serisini ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmaları konuştuk.

2021 yılında yayımlanan Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali araştırma raporunun sonuçları pandemi ile beraber Türkiye’de yaşayan her iki gençten birinin gelecekten umutsuz olduğunu gösteriyor. Gençlerle birlikte çalışan bir dernek olarak raporun sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz? Bu kapsamda, gençlerin iyi olma hallerini desteklemek amacıyla gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerden bahsedebilir misiniz?

Raporda da belirtildiği üzere İyi olma hali yaklaşımı; “sağlık, maddi durum, eğitim, ev ve çevre koşulları, risk ve güvenlik, katılım ve ilişkiler gibi farklı alanlarda bireylerin ‘iyi’ olmasını hedefleyerek, kişilerin refahına ve gelişmesine bütünsel olarak” yaklaşılmasıdır. Dünya çapında yaşadığımız pandemi sürecinin derinleştirdiği eşitsizlikleri gençler olarak “yangında ilk gözden çıkarılanlar” kategorisinde yaşarken; zaten eşit yurttaş olarak görülmeyen ve kendi yaşamlarını etkileyen kararların alınma sürecinde katılımı sınırlı olan biz gençlerin, otonomilerini de hem maddi ve kültürel hem de pandemi gibi sebeplerle “ev genci” olarak yitirmeye başlaması ile geleceğe yönelik umutsuzluğu bizler de deneyimledik.

Gençler tarafından kurulmuş, gençler için ve gençler ile çalışmalarını sürdüren bir öz örgütlenme olarak, kurumsal destek ile yaptığımız ilk şeylerden birisi derneğin üye tabanını genişletmekti. 8 senedir birlikte çalıştığımız, birlikte öğrendiğimiz ve birlikte dayanıştığımız çeşitli arkadaşlarımız derneğimizin üyesi oldular. Bu zor dönemde böylesine bir dayanışma çemberi yaratmak hepimiz için bir motivasyon kaynağı oldu.

Bizler de özellikle Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) desteği ile kendimizi biraz daha tanımaya ve tanımlamaya çalışırken, bir yandan da pandeminin getirdiği kısıtlamalar ve değişen dünya düzeni içerisinde gençlerin kendilerini ifade edebileceği güvenli alanlar yaratma konusunda kararlı bir şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Yine bununla birlikte, akranlar arası yatay öğrenme ortamlarını yeni dönemde nasıl araçsallaştırabileceğimize dair olanakları arıyoruz. Bunu dijitalde çeşitli mecralarda (YouTube, Spotify, Twitch, Reddit) ve metotlarla (Podcast, canlı yayın programları, discord vb.)  yaparken, sahada da üyelerimiz, gönüllülerimiz ve yerelimizdeki gençlerle bir araya gelerek yapmaya çalışıyoruz. Yerelde özellikle gençleri ilgilendiren kararların alınma sürecinde mekanizmalar yaratmaya (yerel hibe modeli), var olanlara dahil olmaya, etkilemeye ve görüş vermeye (Gençlik Sivil Katılım Yol Haritası) çalışıyoruz.

Fakat biliyoruz ki, gençlerin temel haklarıyla ilişkili yapısal sorunların çözümü tek bir sivil toplum örgütünün (STÖ) çözebileceğinden çok daha büyük bir konu. Biz hem kendi deneyimlerimizden hem de araştırma raporlarının nitel verilerinden anlıyoruz ki, gençlerin en büyük ihtiyaçlarından birisi (ekonomi ve eğitim dışında) kendini ifade edebilmek (yalnızca ifade özgürlüğü değil, imkan olarak da) ve aslında anlaşılmak. Ne yazık ki teknoloji, küreselleşme, pandemi gibi büyük tarihsel olayların denk geldiği ve yaşadığımız büyük dönüşüm ve değişim içinde gençler umutsuz değil, umuttan mahrum bırakılmış durumdalar. Bir de son olarak bütüncül, homojen bir gençlikten bahsetmek mümkün değil, her bir gencin derdi biricik. Bunun yanı sıra her gencin de farklı kesişimsellikleri var.  Bu nedenle, bu umutsuzluk hali katmanlı ayrımcılıklar silsilesinin de bir sonucu. Dernek olarak, bu konularla ilgili izleme yapmak, yasaları incelemek, stratejik davalama süreçlerine dahil olmak gibi daha savunuya yönelik faaliyetler yürütmeyi de şu sıralar konuşuyoruz.

Yakın zamanda “Toylar Anlatsın” podcast serisinin sezon finalini yaptınız. Podcast serisinin içeriğinden ve ortaya çıkış hikayesinden bahsedebilir misiniz? İletişim çalışmalarınızda nelere öncelik veriyorsunuz? 

Dijital mecralarda bir şekilde hep vardık. Pandemi öncesinde Youtube’da yayın yapma fikrimiz pandemi ile hızlandı. Youtube dışında farklı mecralarda da birtakım dertlerimizi anlatmak istedik. Podcast bizi her zaman heyecanlandıran bir formattı. Ekipmanlar ve mecralarla haşır neşir olmak ve aslında podcast yapmayı hiç bilmeme hali bizi çok cezbetti ve denedik. Anlatmak, tartışmak, karantina süreçlerinden sonra keyifli sohbetlere duyduğumuz özlem ve tüm bunları yaparken hiç çaktırmadan “korsan bilgilendirme” yapacak olmak -en azından bunu umuyorduk- iyi bir fikir gibi geldi.

Her şeyi süreçte deneme yanılma yoluyla öğrenmek istedik ve öyle oldu. Kendi aramızda ve sahada sürekli konuştuğumuz temaların dijital arşiv olarak çeşitli platformlarda yer alması hoşumuza gitti. Program bitse de bölümler her zaman dinlenebilecek formatta olduğu için hala yeni dinleyicilerden geri bildirimler alıyoruz ve bu da üretme konusundaki heyecanımızı diri tutuyor.

İletişim çalışmalarımızda özne olarak konumlandırdığımız gençlerin ve onların gündeminin görünür olmasını önceliklendiriyoruz. Aynı zamanda bizi yeni tanıyanlar için farklı mecralarda, farklı metotlarla varoluş hikayemizi ve amacımızı yeniden aktarmaya çalışıyoruz.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Toy Gençlik Derneği’nin kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Hibe desteğimiz ile yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kurumsal desteği aslında bizim çalışmalarımızı dışarıdan takip edenlerin ilk bakışta fark edemeyeceği ancak Toy’un varlığını ve yolculuğunu güçlendiren alanlarda kullandığımızı söyleyebiliriz. Üye tabanını genişlettiğimiz ve Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığımız mentörlük desteği sayesinde aslında biraz daha neyi, ne için ve neden yaptığımızı tekrar gözden geçirdiğimiz bir süreç olarak görüyoruz. Özellikle uzman buluşmaları ve mentörlük süreci çokça şeyi öğrendiğimiz, hatırladığımız, yeniden üzerine düşündüğümüz ve deneyimlediğimiz bir süreç oldu. Bu da bizim daha fazla güçlenmemizi sağladı.  Henüz yazılı hale getiremesek de savunu odağımız üzerine tartışmalar yaptık ve Toy Gençlik Derneği ile çalışmalarının gelecekte nasıl görünebileceği ile ilgili düşüncelerimiz şekillenmeye başladı.

Buna ek olarak, hibe kapsamındaki kira desteği ile gençlerin erişebileceği şehir merkezinde bir ofise kavuşurken, sağlanan ekipman desteği ile de faaliyetlerimizi yapabilmek için teknik altyapıya kavuşmuş olduk. Teknik ekipman meselesi oldukça önemli çünkü özellikle dijitalde “yapabilirliğimizin” artması anlamında bize çeşitli kapılar açtı. Ayrıca yine kurumsallaşma süreci olarak bilgi ve belge yönetimi/erişebilirliği/hafızası oluşturduk.

Burdan kullandığımız ekipmanlar ile hazırladığımız Youtube yayınları için kanalımıza abone olmayı unutmayın da diyelim.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Taban örgütlerinin dertleri içinde bulundukları bağlama göre değişebiliyor ve dolayısı ile konvansiyonel hibe programlarının aksine kurumsal desteğin önemi aşikar. Kurumun kendi kendine yapabilirliğini hiyerarşi olmadan desteklemek herkes için öğrenme alanı açıyor. Bu serüven için kendilerine teşekkür ederiz.

Toy Gençlik Derneğinin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

Bütün bu anlattıklarımızın ışığında tabii ki TOY da bir değişim içerisinde, hem doğal örgütlenme aşamalarını hem de içerisinde bulunduğumuz dönemle birlikte değişimi yaşıyor. TOY kurumsal destek sürecinde tasarladığı savunu odağı ile yerel aktörlere yönelik lobi ve savunuculuk çalışmalarına tekrar yüzünü çevirmiş durumda.

Gençlik Örgütleri Forumu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi işbirliğinde sağlanan ayni destek sayesinde Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ortaklığı ile Eskişehir’deki gençlerin yerel ihtiyaç analizi çalışmasını bitirdik, yakında raporu yayınlayacağız. Tasarlanan savunu planının, veri temelini oluşturmasını da hedefleyen çalışma ile “Eskişehir’de gençlerin, gençlik çalışanlarının ve gençlik örgütlerinin ihtiyaçları, gerçekleştirmek istedikleri hayalleri nelerdir?” temel sorusu ile başlayan süreçte, yereldeki gençlik örgütleriyle ve hedef kitlesi gençler olan kurumlarla iletişime geçmeye başladık. Kamu kaynaklarının, gençlerin öncelik ve ihtiyaçlarına göre mobilize edildiği bir yerel mikro-hibe programını yeniden modelleme sürecindeyiz. Bunun yanı sıra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından koordine edilen “Gençlerin Sivil Katılımı Güçlendirme Yol Haritası” sürecinde, belediyenin gençlik politikasının oluşturulması için savunumuzu yapmaya devam edeceğiz.

Yine gençlerin birbirinden öğrenebileceği alanların yaratılması adına, gençlerin kendisini ifade edebildiği, karar alma süreçlerine dahil olabildiği alanlar yaratmaya ve gençlerle dayanışmaya devam edeceğiz.

Kültür Sanat Fonu 2021 Dönemi Fon Başlangıç Raporu Yayımlandı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini ve projelerini hayata geçirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı Kültür Politikaları Çalışmaları departmanının içerik ortaklığında, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2021 dönemi fon başlangıç raporu yayımlandı. Fon kapsamında; A4 Atölye Çağdaş Sanat Derneği, Altyazı Sinema Derneği, Yücel Kültür Vakfı ve 500. Yıl Vakfı’na toplam 361.595 TL hibe desteği sağlıyoruz.

Kültür Sanat Fonu 2021 döneminin yapısı, desteklediğimiz STK’lar ve yapacakları çalışmalara dair bilgilerin yer aldığı raporumuza buradan ulaşabilirsiniz.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu Kapanış Toplantısı’na Davetlisiniz

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Fonu

Çevresel sürdürülebilirlik alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK),  dijital dönüşümlerini desteklemek amacıyla European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliği ile 2021 yılında hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’nun ilk uygulama dönemi tamamlandı.

25 Şubat 2022 Cuma günü saat, 14:00 – 15:30 saatleri arasında Zoom üzerinden gerçekleşecek olan etkinlikte, fon kapsamında hibe alan kuruluşların projeleri, hibe sürecinde yaptıkları çalışmalar ve Hibe Değerlendirme Raporu hakkında detaylı bilgiler paylaşılacak.

Etkinlik ile ilgili detaylara buradan ulaşabilirsiniz. Katılmak isteyenlerin kayıt formunu 23 Şubat Çarşamba günü, saat 18:00’e kadar doldurmalarını rica ediyoruz. Zoom bağlantısı yalnızca kayıt yaptıran kişilere gönderilecektir.

Semaver Kumpanya Kurumsal Hibe Sürecini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

S.S Semaver Kültür Sanat Eğitim Yayıncılık Hizmet Üretim Pazarlama ve İşletme Kooperatifi (Semaver Kumpanya), sanatsal üretimi ve aktiviteleri şehir merkezinden uzağa taşımak ve bu yolla sanata sınırlı erişimi olanların da sanatsal faaliyetlerden faydalanmalarını sağlamak amacıyla Kocamustafapaşa’daki sahnesinde tiyatro oyunları sahneliyor ve tiyatro atölyeleri düzenliyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2020 döneminde kurumsal hibe desteği sağladığımız Semaver Kumpanya, hibe desteğini kira giderlerini karşılamak için kullandı ve bu sayede sanat üretimini salgın döneminde de sürdürülebilir kıldı.

Semaver Kumpanya’dan Volkan M. Sarıöz ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; salgının tiyatro sektörüne etkilerini, tiyatroda dijitalleşmeyi ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmaları konuştuk.

Kademeli normalleşme sürecinin başlaması ile tiyatro sahneleri Eylül ayı itibarıyla yeniden açıldı. Aradan geçen 5 ayda COVID-19 salgınının tiyatro sektörüne etkilerine dair gözlemlerinizden bahseder misiniz?

Salgın döneminde, salgına karşı en öncelikli savunmalarımızdan birisi fiziksel mesafeyi korumaktı. Bu nedenle, sosyalleşmenin yakınlığın gerekli olduğu faaliyetlerin pek çoğu durma noktasına geldi. Ne yazık ki bunlardan birisi de bizim de içinde bulunduğumuz tiyatrolardı. Bu dönemde, tiyatro kurumlarının bazıları geçici süreyle bazıları ise süresiz kapanmak zorunda kaldı. Varlıklarını sürdürebilen tiyatrolar ve ekipler ise hala bu sürdürülebilirlik sorunuyla uğraşmakta. Salgınla mücadele konusunda alınan kısıtlama kararlarının yanında, salgının bireyler üzerindeki psikolojik etkisini ve bu süreçte yaşadığımız ekonomik çökmeyi de düşünürsek, geçen bu sürede yaşadıklarımızın öyle bir iki yılla telefi edilemeyecek hasarlar bıraktığını söylemek kötümser bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum. Bu olumsuz tablo üzerine konuşmanın önümüzde bekleyen sorunların çözümüyle ilgili pek bir yararı olacağını sanmıyorum. Bunların yanında güzel şeyler de oluyor… Her birimizi yüreklendiren, ileriye doğru harekete geçmemiz için bize ihtiyacımız olan umudu ateşleyen şeylerin arasında bu zor günlerde birbirimize destek olmamız bizlere yalnız olmadığımızı gösterdi. Bu dönemde, birlikte olduğumuzu hatırlatan pek çok güzel şey yaptık. Yokluğumuzu varlığımızı paylaştık. Elimizdekilerin değerini, çalışmanın ve üretmenin ayrıcalığını özledik. Tiyatro seyircileri, çalışanları, sevenleri hepsi hep birlikte bugün hala hikayelerini anlatmayı sürdürüyor ve hiçbir oyun kendisini oluşturan öğelerin toplamıyla ölçülemez. O hep; onu paylaşanlar sayesinde daha büyüktür… İşte bu yüzden siz ve sizin gibi destekçiler bu süreçte yaptığınızdan çok daha fazlası oldunuz.

COVID-19 salgını ile birçok tiyatro çalışmalarını ve oyunlarını dijitale taşıdı. Tiyatronun geleneksel tanımı üzerinden düşündüğümüzde, dijital tiyatro olabilir mi? Gün geçtikçe daha da dijitalleşen bir dünyada tiyatro nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Evet bu oldu. Denendi, denenmeye devam ediyor. Ancak bunların yürümeyeceğini, yürümediğini düşünüyorum. Tiyatro dijital olamaz. Bunu kapalı ve muhafazakâr bir düşünce yapısıyla söylemiyorum. Bunu aksine tiyatronun geçmişinden geleceğine uzanan pek çok ilerlemenin ötesinde varlığını sürdüren gelişiminin teknolojiyle ölçülemeyecek bir ilerleme içerdiğini düşündüğümden söylüyorum. Daha yalın bir dille; tiyatro fiziksel temas ve şimdiki zamanın paylaşılarak çoğaltılan içeriğiyle vardır. Bunun dışında bir alanda salt kendisi değildir. Belki araç olarak kullanılmıştır ama artık adı başka bir işin adıdır. Tiyatro ise hep devam eder. İnsanı insana insanla insanca anlatırken; kanını, terini, gözyaşını, kahkahasını, bilincini ve kendini hep aşmaya çalışan zihnini dolaysız bir yolla paylaşmayı sürdürür. İnsanın en kadim ihtiyaçlarından biri olduğu için bunu yaparız.

 Kültür Sanat Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız kurumsal hibe desteği ile yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan (STDV) aldığımız kurumsal hibe desteği ile tiyatromuzun bulunduğu alanın kirasının bir kısmını karşıladık. Bu da bizim için çok önemli oldu. Böylece; oynamakta olduğumuz “Cimri, Cardenio, Mağrur Fil Ölüleri, Masal masal içinde, Nasreddin Hoca oyunlarını koşullar gereğince sürdürdük. İki tane eğitim süreci gerçekleştirdik ve bir yeni oyuna başladık.

Kültür Sanat Fonu’nun 2020 döneminde aldığınız hibe desteğinin kooperatifinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Kültür Sanat Fonu’nu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz mesaj var mı?

Kültür Sanat Fonu’nu destekleyen bağışçılarımıza çok teşekkür etmek istiyorum. Hepimiz için, mutlu, sağlıklı yarınlar diliyorum.

Tarih Vakfı ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Türkiye’de bireylerin tarihe bakışlarına yeni bir zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla ve geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan Tarih Vakfı, tarih alanında oluşturulacak eleştirel, alternatif ve çok sesli eserlerin, kaynakların ve referansların öncelikli olarak öğrenciler, öğretmenler ve akademisyenler olmak üzere farklı hedef kitleler arasında yaygınlaştırılması için çalışmalar yapıyor. Tarih Vakfı, Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile sağladığımız hibe ve kapasite gelişim desteği ile yeni kaynak modelleri geliştirmek ve finansal sürdürülebilirliğini sağlamak için çalışmalar yaptı.

Tarih Vakfı Kaynak Geliştirme ve İletişim Sorumlusu Başak Emir ile yaptığımız röportajda; sözlü tarihin günümüz sorunlarını anlamaktaki önemi, Toplumsal Tarih Dergisi’nin etkileri, Dinyakos 2.0 kampanyası ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Tarih Vakfı olarak uzun süredir sözlü tarih çalışmaları yürütüyorsunuz. Sözlü tarih nedir? Sözlü tarih çalışmaları günümüz sorunlarını anlamada ve çözüm önerileri üretmede nasıl yardımcı olabilir?

Bir ülkenin tarih eğitimi modelini incelemek; bir toplumun çoğulculuk, adalet, barış ve demokrasi konusundaki mevcut tutumlarına ve algılarına yönelik derin bir bakış açısı kazandırabilir. Çatışma ve çatışma sonrası durumlarda ise böyle bir analiz, tarihsel anlatıların inşa edilmesinin, toplumların kendi içinde ve birbirleriyle çatışmasının altında yatan itici güçlerden biri olarak nasıl hareket edebileceğine ışık tutabilir. Tarih eğitimi ve ders kitaplarındaki çatışma anlatılarının, çatışmayı teşvik eden öğretim metodolojilerinin ve müfredat dışı etkinliklerin, “öteki” olduğu düşünülen gruplara ve topluluklara yönelik düşmanca ve hasmane tavırları, retoriği ve eylemleri takip eden yekpare milliyetçi kimliklerin oluşumuna nasıl katkıda bulunabileceğine dair birçok akademik çalışma yapılmıştır.

Bilgi toplumuna geçilmesi, çoğulcu bir kültür anlayışının oluşturulması, barış kültürünün yerleştirilmesi ve demokratikleşme hedefleri ile, eğitim sistemimizin çağdaşlaştırılması ve bu kapsamda eğitim malzemesinin insan haklarına uygun duruma getirilmesi arasında yakın bir bağlantı vardır. Aktif, sorumlu, katılımcı yurttaşların yetiştirilmesi eğitim sistemi ve ders kitaplarının bu amaca uyumlu hale getirilmesi ile sağlanabilir.

Modern demokratik toplum, eleştirel düşünebilen, sorgulayan, çevresi ile somut gerçeklik ilişkileri ve neden-sonuç bağlantıları kurabilen yurttaşlardan oluşur. Didaktik bir eğitim anlayışı, bilgi toplumunun gerektirdiği donanımı sağlamakta yetersiz kalıyor. Tarih eğitiminin bu doğrultuda yeniden yapılandırılması ancak müstakbel tarih eğitimcilerinin bu sorunları tespit ve çözüm kapasitelerinin güçlendirilmesi ile mümkün olabilir.

İşte tam da bu noktada sözlü tarihin önemi daha da belirginleşiyor. Sözlü tarih, toplumsal tarihten siyasi ve ekonomik tarihe uzanan geniş bir yelpazede, geçmişin belleklerde kalan bilgisini bugünden derleyen, disiplinler arası bir yaklaşımdır. Sözlü tarih araştırmacılığı, tarih yazımının demokratikleşmesini sağlamıştır. Toplumsal tarih yazımında dışarıda bırakılmış farklı sosyo-ekonomik ve kültürel grupların, kadınların da tarih yazımının konusu olmasını sağlamış ve tarih yazımının alanının genişlemesine doğrudan katkıda bulunmuştur. Sözlü tarih çalışmaları, belli bir olay veya döneme ilişkin kişisel tanıklık ve/veya yaşantıların kaydedilerek derlenmesi yoluyla toplumların tarihlerini dinamik bir eksende -eleştirel bir gözle- yeniden kurmalarına katkıda bulunuyor. Yaşam anlatılarının derlenmesi yazılı-belgeye dayalı tarihin saptayamayacağı bilgilere ulaşılmasını sağlar, bilimsel tutarlılığa uyumlu şekilde kişisel belleği, sıradan insanların anılarını tarih yazımında ön plana çıkarır.

Sözlü tarih yöntemiyle belli bir tema etrafında, belli bir toplumdaki farklı toplumsal grupların tanıklıklarından hareketle belli bir döneme ilişkin tarihsel bilgi üretilebilir. Örneğin; ulusal ya da bölgesel düzeyde, Cumhuriyet dönemi farklı mesleki pratikleri; ipek dokumacılığı, bakırcılık vb. kaybolmaya başlamış zanaatlar yaşam anlatıları üzerinden araştırılabileceği gibi, küçük bir yerleşim yerinin yerel tarihi de sözlü tarih araştırmacılığının konusu olabilir. Benzer bir şekilde sözlü tarih araştırmacılığıyla, belli bir toplumda siyasi, kültürel ve iktisadi açıdan ayırt edici özelliklere sahip “kuşakları” birbiri ile kıyaslamak/karşılaştırmak ve/veya toplumsal-ekonomik travma dönemlerinin sıradan hayatlardaki karşılığının tarihlerini de yazmak mümkün olur. Tarih, insansız bir soyutlama alanı olmaktan çıkar, bizzat farklı yaşam deneyimleri ve bunların anlatımlarıyla bezeli insani bir forma bürünür, soluk alır hale gelir.

Uzun yıllardır Toplumsal Tarih Dergisi aracılığıyla insan haklarının bütünlükçü bir yorumuyla kamuoyu bilinci oluşturma, iletişim ve görünürlük sağlama faaliyetleri yürütüyorsunuz. Yürüttüğünüz faaliyetlerin kapsamından ve toplumsal bilincin oluşmasına katkılarından bahsedebilir misiniz?

Toplumsal Tarih Dergisi aracılığı ile yürüttüğümüz faaliyetler, sosyal sorunlarımızı ele alma biçimimizi ve çözüm önerilerimizi etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında bizatihi tarihin, tarih yazımının ve tarih algısının kendisi doğrudan sosyal, kültürel ve politik bir sorun olarak zuhur eder. Kuşakların yetişmesi ve sosyalizasyonunda hem eğitim hem popüler kültür düzeylerinde belirleyicidir. Bugün Türkiye’de tarihe yaklaşım ve tarih algısı muazzam ölçüde ideolojikleştirilmiş, dar ve kısa vadeli politik, ideolojik çıkarlara tabi kılınmıştır. Demokratik olmayan, yanlı ve insan haklarına duyarsız bu tarih algısı eğitim alanından medyaya, tarih biliminden gündelik popüler kültür üretimine kadar tüm alanlarda tezahür ediyor ve Türkiye’nin temel sosyal sorunları arasında yer alıyor.

Vakfımız tarih bilincini; günün algılanmasını, geçmişin yorumunu ve geleceğin beklentilerini içeren bir bütün olarak tanımlıyor ve tarih bilincinin yaygınlaştırılıp derinleştirilmesini, toplumların sorunlarına çözüm üretme kapasitelerini artırmanın önemli bir bileşeni olarak değerlendiriyor. Tarih Vakfı, tarih çalışmalarının böyle bir yaklaşımla yürütülmesinin Türkiye’de katılımcı demokrasinin gelişmesine önemli bir katkıda bulunabileceği ve ülkemiz yurttaşları arasında çağdaş ve güçlü bir dayanışmayı olanaklı kılacağı görüşündedir. Bu toplumsal işlev ve amaçlarını, her türlü araştırma, eğitim ve kütüphanecilik-arşivcilik etkinliği ile basılı yayın, elektronik yayın, belgesel film, radyo ve televizyon programları, tarih alanında sanat ve edebiyat ürünleri üretimi, müzecilik-sergicilik, bilimsel toplantı örgütleyiciliği, kültür turizmi ve benzeri çalışmalar yaparak, yaptırarak ya da yapılmasını destekleyerek gerçekleştirir.

Tarih Vakfı, yurtiçinde ve yurtdışında paralel çalışmalar yapan tüm kişi, grup, girişim ve kuruluşlarla, özellikle bilim, eğitim ve sanat kurumlarıyla dayanışma içinde çalışır. Bu kurumlar ile ortak projeler ve çalışmalar yapmaya çaba gösterir, ilişkilerini büyük şehirler dışına da yaymayı ve gönüllülüğe dayanan güçlü bir kamusal destek sağlamayı hedefler. Tarih, coğrafya, edebiyat, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimler alanında çalışan araştırmacılar, öğrenciler, gazeteciler, aile tarihi yazmayı hedefleyen bireyler, araştırma alanları genişledikçe karşılaştırmalı araştırma için farklı türden malzemelere ihtiyaç duyan her türlü grup için de bir kaynak olma bilincini taşır.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Tarih Vakfı’nın kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Finansal sürdürülebilirlik alanında kurumsal kapasitemizi geliştirebilmek adına başvurmuş olduğumuz bu hibenin gerçekleşmesi ile Vakfın mali ve kurumsal altyapısını güçlendiren çalışmaların yapılması hedeflenmişti. Hibe dönemi için istihdam kaynağı yaratılmış olan kaynak geliştirme uzmanımızın çalışmalarıyla Vakfın sabit gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve artırılması; yeni proje içerikleri geliştirilip araştırma fonlarına başvurulması ve böylece tarih ve eğitim alanları başta olmak üzere insan hakları temelli projelerin çeşitlenmesi ve çoğalması amaçlanmıştı. Aynı zamanda kurumun yayın ve ürünlerinin daha geniş kitlelere yaygınlaşması için yapılacak iletişim faaliyetleri için de altyapı sağlanması hedeflenmişti.

Bu bağlamda, hibe döneminin başlaması ile beraber mentorumuz Betül Selcen Özer ile aylık çevrimiçi toplantılar gerçekleştirdik. Bu toplantıların yanı sıra yazışmalarımızla da faaliyetlerimiz ve yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirme yaptık. Mentorumuzla yaptığımız toplantılar sayesinde geliştirdiğimiz stratejileri ve gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Kısa, orta ve uzun vadede kaynak geliştirme stratejilerimiz üzerinde çalıştık. Kaynak geliştirme için politika ve prosedürlerimiz, kaynak yaratma yöntemlerindeki önceliklerimiz ve bunlarla paralel iletişim politikalarımız belirlendi.

Hibemizin başladığı dönemden itibaren proje fonlarına da artan sayıda başvuru gerçekleştirdik. Bu dönemde ikisi kurumsal destek diğerleri araştırma proje fonu olmak üzere toplam 8 yeni başvuru gerçekleştirdik. Yapılan başvuruların bir kısmı tarih eğitimi üzerine, bir kısmı kültürel miras ve dijitalleşme üzerine ve bir tanesi de Vakıf arşivlerinin dijitalleştirilmesi üzerine oldu. Bunların arasında yer alan Sabancı Vakfı Hibe Programı başvurumuz 386 başvuru arasından ön görüşmeye kabul edilen 22 başvuru arasında yer aldı. The Heritage Management Organization (HERITAGE) ortaklığı ile başvurduğumuz bu proje için kurum ile toplantı yapıldı ve başvuruda gerekli revizyonlar tamamlandı. Ayrıca Vakfın arşivlerinin dijitalleştirilmesi için de İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA), Yaratıcı Endüstriler Mali Destek Programı’na başvurduk. Bu proje başvurularından yalnızca birinden sonuç beklenmekte, ne yazık ki diğerleri olumsuz sonuçlandı. Bu proje ve hibe çağrıları dışında kamu kurumları ve özel sektör kuruluşularına yönelik kurum tarihi ve yerel tarih proje teklifleri de talep üzerine yazıldı.

Tarih Vakfı’nın ilke, amaç ve faaliyetlerine uygun ve bu yöndeki toplumsal ihtiyaçlara da hitap edebilecek şekilde bir sosyal medya iletişim stratejisi oluşturduk. Bu doğrultuda toplumsal tarih olgularını güncel sorunlara paralel olarak popüler tabir edilebilecek grafik tasarımlar ile düzenli olarak sosyal medya platformlarımızda yayımlamaya başladık.

Hibe döneminde yaptığınız çalışmalar kapsamında 4129 Grey ve Socrates Dergi ile geliştirdiğiniz işbirliği kapsamında Dinyakos 2.0 kampanyasının oluşturulmasına katkı sağladınız. Bu işbirliğinin kapsamından ve Vakfınıza katkılarından bahseder misiniz? 

Sokrates Dergi ile işbirliği görüşmelerimiz Mart ayında başladı. Sokrates Dergi ve 4129 Grey ile bu toplantılarda Sokrates Dergi ile Türkiye’de futbolun efsane isimlerinin daha iyi ve konforlu futbol oynamasını sağlayan, bir nevi lokal inovasyonun ürünü olan Dinyakos kramponunun hikayesini ele almak üzere bir proje planlaması gerçekleştirdik. Dinyakos’u dijital çağda doğan yeni nesil futbolseverlere anlatmak için, Son Dinyakos Ustası İbrahim Yöney’in verdiği bilgiler ışığında, yeni nesil bir dijital tasarımcı ile FIFA 21’de giyilebilen Dinyakos 2.0 yaması yaratıldı. Markanın tarihçesi ve yeniden tasarım sürecinden görüntülerin yer aldığı film ile kampanya yayına girdi. Oyuna yüklenebilen Dinyakos 2.0 yaması ve yükleme kılavuzu socratesdergi.com/dinyakos20 adresinden yayına girdi. Markanın nostaljik dokusuna vurgu yaparak tasarlanan internet sitesinde ayrıca Dinyakos’un tarihinden bilgiler ve nostaljik fotoğraflar yer aldı.

Türk futbol tarihinin en ünlü yerel krampon markası olma özelliğini taşıyan fakat bir marka kimliği bulunmayan futbol ayakkabısı Dinyakos için tüm hatlarıyla çağdaş bir markada olan her şeyi kapsayan yeni bir marka kimliği yaratıldı. Markanın ses tonunu belirlemek için hayattaki Son Dinyakos Ustası İbrahim Yöney, Türk Futbol Tarihi araştırmacısı-yazar Fethi Aytuna ve Tarih Vakfı’ndan alınan bilgilerden yararlanıldı. Faaliyette olduğu yıllarda reklamı yazılmayan Dinyakos markası için 50’li yılların retro reklamları stilinde, 5’i gerçek tarihi olaylara dayanan, 1’i ise kampanyanın FIFA modunu duyuran 6 adet ilan hazırlandı. Uzun metinlerde o dönem kullanılan dile uygun eski kelimelere yer verildi kurgu hikayeler bazen o tarihi olayı yaşayan, bazen de tarihe tanıklık eden kahramanın gözünden esprili bir şekilde anlatıldı.

Eski ile yeninin, gerçeklik ile dijitalin bir araya geldiği kampanya Socrates Stüdyo’nun sevilen programı Oyna Devam’da Mehmet Demirkol ve Kaan Kural ile izleyicilere tanıtıldı. Bu proje 16.sı düzenlenen Felis Ödülleri’nde 2 felis, 4 başarı, 2 de kısa listeye ile Kristal Elma’da da 2 bronz ve 1 gümüş ödüle layık görüldü.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin Vakfınıza ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Hibe döneminde farkına vardığımız konulardan biri de sosyal etki ölçümü planlamamızın olmadığıydı.  Bunun için bir yandan finansal sürdürülebilirlik planı hazırlanırken öte yandan Vakfın hali hazırda yürüttüğü faaliyetler ve sahip olduğu iletişim kanallarına uygun olarak önerilebilecek etki ölçümü yolları geliştirildi.

Tarih Vakfı’nın hedef kitlesi öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler ve genel kamuoyundan oluşuyor. Bununla beraber sosyal medya takipçilerimizin çoğu 25-34 yaş aralığında ve yine çoğu kadınlardan oluşmakta. Tarih dostlarımızın yaş aralığı ise 35 – 40 yaş üstü bir ortalamada seyrederken, mütevellilerimizin yaş ortalaması ise 55 civarında. Bu çeşitliliğe rağmen her bir kitleye özel iletişim stratejimiz bulunmuyordu. İletişim dilimizin daha güçlü olması gerektiği kanısına vardık. Yine bu sebeple finansal sürdürülebilirlik planımıza uygun ayrıca bir de iletişim planı gereksinimi doğdu ve bununla ilgili çalışmalarımızı da yine mentorumuzun da desteği ile gerçekleştirdik. Vakfımıza ait bir iletişim ilkeleri oluşturduk.

Bundan sonrası için dileğimiz ve hedefimiz, kaynak geliştirme komisyonunun etkisiyle bu stratejik planlamayı etkin kılabilmek.  Bunun için de ilk yapılacak olan 5 yıllık bir stratejik planın oluşturulması.

Yeryüzü Derneği Kurumsal Destek Fonu Kapsamındaki Çalışmalarını Tamamladı

By | Kurumsal Destek Fonu

Yeryüzü Derneği, sürdürülebilir yaşam prensiplerinin hayata geçirilmesini, ekolojik, paylaşımcı ve doğayı koruyan bir toplum yaratılmasını sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Dernek bu kapsamda kent bahçeleri ve gıda toplulukları oluşturuyor. Aynı zamanda, tohum takas ve ileri dönüşüm şenlikleri, kampanyalar, çalıştaylar ve eğitim faaliyetleri düzenliyor. Kurumsal Destek Fonu’un 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Yeryüzü Derneği, iletişim alanında kurumsal kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yaptı. Bu kapsamda dernek, bir kurumsal kimlik oluşturarak platform bazlı içerik oluşturmaya başladı. 

Yeryüzü Derneği Gönüllüsü Ayşe Özden ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; gıda krizinin nedenleri ve önlenmesi için yürütülmesi gereken faaliyetler, sürdürülebilir moda sektörü, derneğin 2022 planları ve Kurumsal Destek Fonu kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Türkiye Ziraat Odaları Birliği yakın zamanda yaptığı bir açıklamada Türkiye’nin 2022 yılında büyük bir gıda krizi ile karşı karşıya olacağını belirtti. Bu krizin nedenlerinden ve etkilerinden bahsedebilir misiniz? Bu krizi önlemede ve mücadelede bizlere nasıl bir görev düşüyor?

Yeryüzü Derneği olarak, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin bu öngörüsüne katılıyoruz. Hatta krizin yaşanmaya başladığını düşünüyoruz. Türkiye neden buğday ithal ediyor, neden saman ithal ediyor? Mercimek, canlı hayvan, nohut neden dışarıdan satın alınıyor? Bunlar ülkemizde tarımsal bir krizin olduğunun göstergesi değil mi? Bu kriz derinleşerek büyüyecek. Küçük köylünün üzerinde büyük bir baskı var. İsteniyor ki köylüler toprağını satıp şehre göçsün, tarımı şirketlere bıraksın. Bu yanlış politika her geçen yıl tarımı bitiriyor. Dövize bağlı artan girdi maliyetleri çiftçiyi borçladırıyor. Bunların üzerine iklim değişikliğine bağlı doğal felaketler ürünü silip süpürüyor. Bu göstergelere bakarak, sadece eleştirmek değil, biz Yeryüzü Derneği olarak çözüm önerileri sunuyor ve iyi örnekleri hayata geçiriyoruz. Göçü tersine çevirmek için, köye dönenlere arazi ve faizsiz işletme kredisi verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Böylece ekilmeden bomboş duran tarlaların yeşereceğini umut ediyoruz. Tarımsal üretimde fosil yakıtlara bağlı üretim metotları yerine geleneksel üretime dönerek gübrenin köyde üretildiği, zehirsiz tarımın öne çıktığı ve girdi maliyetinin azaldığı bir yola girilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Planlı bir üretimden yanayız. Bu nedenle, su havzalarının ekolojik özelliklerine göre sınıflandırıldığı ve ürün teşviğinin bu özelliklere göre yapıldığı bir planlamadan yanayız. Bütün bu üretim sürecini yönetmek için, sürekli ve sivil toplum ile omuz omuza bir eğitim programı uygulamasının hayati olduğunu düşünüyoruz. Yeryüzü Derneği olarak köyde üretilen ürünler için, en yakın kasaba ve şehirler başta olmak üzere yerel pazarların kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ürünlerin nakliyesi ve depolanması için yerel yönetimlerin sorumluluk aldığı, köylüyü desteklediği, aracısız bir satış ağından yanayız.

Son dönemlerde sıklıkla ekolojik tekstil ve sürdürülebilir tekstil kavramlarını duyuyoruz. Öncelikle okuyucularımıza bu iki kavramdan bahseder misiniz?  Ekolojik ve sürdürülebilir tekstilin üreticiler ve tüketiciler tarafında tercih edilmesi için neler yapılabilir?

Moda sektörü iki temele dayanıyor; hız ve tüketim. Bu iki dayanak da sürdürülebilir değil. Her yıl dünya ölçeğinde üretilip, hiç kimse giymeden çöpe atılan tekstil miktarı inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Bu mantalite evlerdeki gardroplara da taşınmış, ufak tamiratlarla tekrar giyilebilecek tonlarca giysi çöp olmuştur. Dünyada yine modacılar arasından yavaş moda, ahimsa modası ya da sürdürülebilir moda adıyla yeni akımlar çıkmıştır. Yavaş moda tüketimi değil, tamiratı öne çıkarır. Kimyasal boyalar yerine doğal renklendiricileri över. Herkesin bir parça dikmek eylemine katılmasını özendirir. Dünyanın varlıkları bu kadar kalabalık dünya nüfusunu giydirecek kadar kaynağa sahip değil. Bu sürecin devam edebilmesi ancak yoksul ülkelerde çalıştırılan çocuk işçiler ve insani olmayan çalışma koşulları ile mümkündür. Moda endüstrisine zihnimizi kaptırmak, bu vahşiliğin sürmesine para yatırmak anlamına geliyor. Yeryüzü Derneği olarak Repair Cafe’ler düzenleyerek dikmeyi, paça katlamayı, artık giyilmeyen giysilerden yenilerini üretmeyi katılımcılara öğreterek deneyim kazandırıyoruz.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız  hibe ve kapasite gelişim desteği ile hangi  alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yeryüzü Derneği daha önce de Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan kurumsal hibe aldı. Bu destek sayesinde arşiv tutulması, gönüllü iletişimi, gıda çalıştayı, Tohum Takas Şenliği ve Kent Bahçeleri gibi projelerin yürütülmesi konusunda ciddi ilerleme kaydettik. Bu süre zarfında gönüllü sayısını %40 artırdık, yıl içerisinde 10’dan fazla gönüllü buluşması düzenledik, Kent Bahçeleri projesini başarıyla tamamladık, tohum takas şenliğinde onbinlerce fide ve tohum dağıttık ve gıda çalıştayına 400’ün üzerinde katılımcı ve 50’nin üzerinde üretici katıldı.

Ancak bu faaliyetlerin sosyal medyada duyurulması ve daha geniş kitlelerce buluşturulması konusunda derneğimizin gelişmeye ihtiyacı vardı. 2020 yılında Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation’dan aldığımız destek bize bu konuda büyük bir ivme kazandırdı. İçeriğimizi sunma biçimlerindeki farklılık ve kurumsal bir kimlik oluşturarak farklı kanallarda yapmış olduğumuz paylaşımlar, SWOT analizi ile  zayıf yönlerimizi belirlememiz ve üzerine çalışmamız, yaptığımız işlerin görünür olmaması sorununu şu an çözmüş görünüyor.

Kurumsal Destek Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımıza  bir mesajınız var mı?

Bu hibe desteği, bir sivil toplum örgütü olarak platform bazlı hedef kitlemizin özelliklerini anlamamıza imkân tanıdı. Yaptığımız çalışmalar sonrasında; Instagram’da daha çok ekolojik uygulamalara odaklı bir hedef kitlemizin olduğunu, Facebook’ta kentleşme pratiği öncesindeki yaşantılarında ekolojiyle bir biçimde ilgilenmiş insanların hedef kitlemiz olduğunu, Twitter’da ekoloji temelli mücadelelere destek veren hesapların hedef kitlemiz olduğunu gördük. Buradan hareketle de yapmış olduğumuz çalışmaları yukarıda tanımladığımız hedef kitlelere göre dönüştürmeye çalıştık. Kent Bahçeleri projesi Instagram’daki kitlemiz için gündelik hayatın değişimi olarak tanımlanırken, Facebook’taki hedef kitlemiz için eski günlere olan özlemi gidermek anlamına geliyor. Twitter’daki kitlemiz içinse; projemiz kentte ekolojik yaşam pratiğini hayata geçirmeyi, ekolojik yurttaşlığı inşa etmeyi ve ekoloji mücadelesinin hak temelli bir mücadele olmasına olanak sağlamayı ifade ediyor. Buradan hareketle vermiş olduğunuz hibe desteği kurumumuzun iletişim stratejilerini daha etkili bir şekilde kullanmasına olanak sağladı.

Yeryüzü Derneği’nin 2022 yılı için önceliklerinden ve yapmayı planladığı çalışmalardan bahseder misiniz? 

Geçen sene olduğu gibi bu sene de ilkbahar ve sonbaharda iki kez Kent Bahçeleri projemizle İstanbul’u baştan sona sebzeye boğacağız. Bu kent bahçeleri projesi kapsamında gönüllülere bahçecilik eğitimi vereceğiz, onlara temel bahçıvanlık becerilerini kazandıracağız.

9 yıldır Sakarya – Pamukova’da başarıyla devam eden eko köyümüzün ikincisini de Egeköy adı altında Ege bölgesinde açacağız. Hazırlık çalışmaları son aşamasına gelen Egeköy, Mayıs ayından itibaren kapılarını gönüllülerine açacak. Yaz aylarında da pandeminin gidişatına bağlı olmak şartıyla eğitimlerimize başlayacağız. Ege Köyümüzün hem ekolojik bir konsepti olacak, hem de bir edebiyat köyü olacak. Böylece yazarların ağırlandığı, söyleşilerin, atölyelerin yapıldığı uluslararası bir görünüm kazanacak.

Termik santral ve insan hakları projemiz pandemi nedeniyle geçen sene sergisini açamamıştı. Amacımız 2022 senesinde termik santrallerin neden olduğu hak ihlallerini belgeleyen görsellerle bir sergi açmak.

Kooperatifimizin desteklediği gıda topluluklarına 2022’de üniversiteleri ve ilköğretim okullarını katmak için çalışmalarımız devam edecek. Üniversitelerde gıda toplulukları kurmayı çok önemsiyoruz.

Alternatif Eğitim Çalıştayı’nı Medeniyet Üniversitesi ile birlikte yapmak için girişimlerimiz sürüyor. Pandemi nedeniyle ara verdiğimiz bu çalıştayı Mayıs ayında yapacağız.Bölgesel gıda çalıştaylarımıza 2022’de Vize ve Yalova’da devam edeceğiz. Bunlardan biri ilkbaharda, biri sonbaharda gerçekleştirilecek. Hayat normale dönerse artık gelenekselleşen Kooperatifler ve Gıda Toplulukları Çalıştayı’nı Beykoz Üniversitesi’nde gerçekleştireceğiz.

2022 senesi içerisinde Muğla ve İzmir’de bir temsilcilik açmayı planlıyoruz. İlkbahar aylarıyla beraber askıya aldığımız hasat zamanı projemizi tekrar hareketlendireceğiz. Kadıköy Belediyesi‘yle birlikte Ekolojik Yaşam Merkezi‘nde gerçekleştirdiğimiz aylık ileri dönüşüm şenliklerine devam edeceğiz.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği (TTM) yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın azaltılmasını amacıyla Beyoğlu, Tarlabaşı’nda koruma, güçlenme ve savunuculuk faaliyetleri yürütüyor. Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Kahane Foundation finansmanıyla hibe ve mentorluk desteği sağladığımız TTM, finansal sürdürülebilirlik ve iletişim alanlarında kurumsal kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yaptı.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği Kapasite Geliştirme Koordinatörü Naci Emre Boran ile yaptığımız röportajda; 15.yılını kutlayan TTM’in alan ile ilgili tecrübelerini, normalleşmenin birlikte çalıştıkları gruplar üzerindeki etkisini, derneğin 2022 yılı için planlarını ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmaları konuştuk.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği yakın zamanda 15.yaşını kutladı. Aradan geçen 15 yılı değerlendirdiğinizde, çalışma alanınız ve buna paralel olarak TTM’in yaşadığı değişime dair öne çıkan noktalardan bahsedebilir misiniz?

2007’de dernekleşen TTM’nin kuruluş amacı İstanbul’un oldukça merkezi bir yerinde olmasına rağmen çok çeşitli sebeplerle, temel olarak da göç ve yoksulluk sebepleriyle kent yaşamına eşit erişemeyen grupların güçlenmesi ve desteklenmesini sağlamaktı. Tarlabaşı’nda çok boyutlu yoksunluklar yaşayan gruplar arasında bir arada yaşamayı güçlendirmeyi, barışçıl bir diyalog ortamı ve güvenli alanlar yaratabilmeyi amaçladık. Bu amacı halen de sürdürüyoruz.

2011 yılından bu yana Suriye’den gelen büyük göç dalgasıyla; haklara erişim, göç çalışmaları, koruma faaliyetleri, sosyal uyum, bir arada yaşam ve çocuk güvenliği konularına odaklandık. Çocuklarla yürüttüğümüz çalışmalar; çocuk katılımı, çocuk gelişimi ve insan hakları perspektifinde çocuklarla oyun temelli ve sosyal aktivitelerken, yetişkinler için özellikle kadınlarla beraber yürüttüğümüz çalışmaları kendilerinin ve çocuklarının güçlenmesi ve gelişimi amacıyla iletişim, sağlık, psikolojik destek alanlarında gerçekleştirdik. TTM, felsefe, sirk, sanat gibi çocuk atölyelerini kurulduğu ilk yıllardan bugüne sürdürmeye devam ederken, 2017-2020 arasında yürütülen Suriye ve Türkiye’den çocukların bir arada katıldıkları Çok Güzel Atölye ile çocuk çalışmaları alanı için örnek bir çalışma ortaya koydu.

TTM 2016-2021 yılları arasında hedef kitlesi çocuk ve kadınlar olan 25’ten fazla proje gerçekleştirdi. Bu yıllarda güçlenme faaliyetlerini sürdürürken bir yandan da koruma ve savunuculuk alanındaki kurumsal kapasitemizi güçlendirdik. Salgın döneminin başlamasıyla uzaktan çalışmaya geçişte faaliyetlerimize hiç ara vermeden dönüştürebilmemizdeki en önemli neden faydalanıcıların değişen ihtiyaçlarına her zaman cevap vermeye çalışmış olan TTM’nin örgüt deneyimidir. Psikolojik danışmanlık ve atölyeler gibi faaliyetlerimizi sürdürürken internet erişimi desteği, çocukların haklarına erişimine ilişkin yayınladığımız raporlar ve doğru bilgiye erişimlerini desteklemek için hazırladığımız animasyon gibi faaliyetler ile koruma ve savunuculuk alanında da faydalanıcılarımızın haklarına erişimini güçlendirebildik. 2019 döneminde başlayan kurumsal çalışmalar ile bir yandan çocuk güvenliği başta olmak üzere ilkesel duruşumuzu yansıtan kurumsal politikalarımızı diğer yandan da önceliklendirdiğimiz toplumsal sorunlar, hedef kitle ve faaliyet programlarımızı uzun vadeli bir perspektifle hak temelli toplum merkezi modeli olarak somutlaştırdık. Kadın ve çocukların eşit önem verildiği koruma, güçlenme ve savunuculuk programlarımızı toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık ve yoksulluğun azaltılması için sürdürmeye devam edeceğiz.

Türkiye’de Mayıs 2021 itibari ile kademeli normalleşme süreci başladı. Normalleşmenin birlikte çalıştığınız gruplar üzerindeki etkisinden bahsedebilir misiniz?  Bu süreçte yeni ortaya çıkan ya da derinleşen ihtiyaçlarla karşılaştınız mı?

2020 Mart ayından itibaren salgının etkileri Tarlabaşı’ndaki var olan yoksulluğun derinleşmesine neden oldu. Hanelerdeki işsizlik arttı. Temel haklara erişimde sorunlar yaşanmaya devam ediyor. Bu bağlamda normalleşmenin olumlu bir etkisinin olduğunu söylemek oldukça güç. Diğer taraftan okulların açılması ve yeniden yüz yüze eğitime geçilmesi, uzaktan eğitime erişemeyen çocukların yaşadığı sorunların sonuçlarını daha da görünür kılmaya başladı. Faydalanıcımız olan çocuklar, okula adaptasyonda önemli güçlükler yaşıyor ve eğitim haklarına erişimin desteklenmesine yönelik büyük eksiklikler mevcut. Salgının seyrindeki ve önlemlerin yönetimindeki belirsizlik de bu sorunları derinleştiriyor.

 

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile TTM’nin kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Hibe desteğimizle yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Fon kapsamında odaklandığımız kurumsal gelişim alanı finansal sürdürülebilirlikti. Bu bağlamda hem kurumsal kapasitemizi güçlendirecek çalışmalar yapma fırsatı bulduk hem de fon süresi içinde yeni kaynaklar geliştirebildik. Özel gün sertifika tasarımı, kurumsal sosyal medya yönergesi, bireysel bağışçı geliştirme için yönergeler, yıllık faaliyet raporu, kurumsal internet sitesinin güvenli hale getirilmesi gibi çıktıları olan iletişim çalışmaları ile kaynak geliştirme faaliyetlerimizi uzun vadede destekleyebileceğiz. Diğer taraftan mentörümüzün desteği ile farklı kaynak geliştirme yöntemlerine ilişkin kurumsal bilgimizi arttırdık. Aynı zamanda da farklı uzmanlık alanlarında bizi destekleyebilecek yeni gönüllülere de ulaşabildik. Aylık e-bültenlerimizin açılma oranında ve sosyal medya takipçi sayımızdaki artış iletişim çalışmalarımızın göstergeleriydi. Düzenli bireysel bağışçılarımızla iletişimimizi güçlendirdik ve bireysel bağışçı sayımızda önemli bir artış sağladık. Fon veren kurumlarla iletişim çalışmalarımızı da sistematik hale getirdik. Hibe süresince gerçekleştirdiğimiz kurumsal ve proje fon başvurularının olumlu sonuçları finansal sürdürülebilirlik açısından önemli etkileri oldu.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Türkiye’de özellikle hak temelli çalışmalar yürüten STÖ’lerin erişebileceği kurumsal destekler oldukça sınırlı. Bu alanda Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) önemli bir rol oynuyor. STDV’den aldığımız destek, faaliyetlerimiz için ihtiyacımız olan finansal sürdürülebilirliğimizi kurumsal stratejimize uygun olarak devam ettirebilmemize olanak tanıdı. STDV’nin farklı STÖ’lerin bir araya gelmesini sağladığı eğitimlerle deneyim paylaşımı imkânı bulduk. Bu kurumsal destek programının hem hibe miktarının hem de örgütleri desteklediği bağlamların güçlendirilmesi yaratacağı etkiyi de büyütecektir.

Salgın koşulları ve ekonomik krizin etkisi TTM’nin 2022 yılı için planlarında bir değişikliğe neden oldu mu? Önümüzdeki dönemde yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Bu dönemde bir taraftan hali hazırdaki faaliyetlerimizi sürdürürken diğer taraftan TTM’nin stratejisinde önceliklendirdiği yoksulluğun azaltılmasını yönelik faaliyetlerimize ve projelerimize yoğunlaşmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda kurguladığımız dezavantajlı kılınmış kadınların istihdama erişiminin desteklenmesini amaçlayan ve bir model oluşturmayı hedeflediğimiz projemize başladık. 2022-2023 sürecinde devam edecek olan ve Hollanda Büyükelçiliği tarafından desteklenen projede, dezavantajlı kılınmış kadınlara odaklanan bir saha raporu ve bu rapora bağlı savunuculuk faaliyetleri yapacağız. Projenin amaçlarından biri de yerel yönetimlerin bu konuyu gündemleştirmelerini sağlamak. Diğer taraftan koruma programımız kapsamında yaptığımız kurum yönlendirmelerine ilişkin bir ağ oluşturabilmek ve bu yolla ayni/nakdi destek yönlendirmeleri başta olmak üzere Tarlabaşı’nda yaşayanların kamu hizmetlerine ve bu yolla da temel haklara erişimlerini desteklemeyi hedefliyoruz.

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği Öğretmen Toplulukları Programı Projesini Tamamladı

By | Şartlı Hibe

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği (KODA), köyde yetişen çocukların eğitim süreçlerini sürdürülebilir şekilde iyileştirmeyi hedefleyerek köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluluğa yayılacak ve kırsal kalkınmayı destekleyecek yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için faaliyetler yürütüyor. Şartlı Destek Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile hibe verdiğimiz KODA, Öğretmen Toplulukları Programı projesi kapsamında 2020-2021 eğitim-öğretim yılında Diyarbakır ve Şanlıurfa-Birecik’de gerçekleşen faaliyetlerini tamamladı. Proje kapsamında dernek, kırsal bölgede çalışan ve/veya çalışma deneyimi olan öğretmenlerin kendi aralarındaki dayanışmayı artırmak, birbirlerinden öğrenme pratiklerini çoğaltmak ve ihtiyaç duydukları konularda eğitimler alarak mesleki ve kişisel gelişimlerini sağlanmak amacıyla çalışmalar yaptı.

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği Araştırma ve Proje Geliştirme Uzmanı Dilara Avdagiç, Topluluk Koordinatörü Esra Yıldırmış ve Genel Koordinatör Mine Ekinci ile yaptığımız röportajda; köy öğretmenlerini desteklerken yerelin ihtiyaçlarını anlamanın önemi, yüz yüze eğitime geçiş ile köy okullarının ve öğretmenlerin değişen ihtiyaçları, KODA’nın 2022 planları ve proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler hakkında konuştuk.

Öğretmen Toplulukları Programı’nın hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Diyarbakır ve Şanlıurfa-Birecik’de gerçekleşen faaliyetlerini yakın zamanda tamamladınız. Salgın sürecinde projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında proje kapsamında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

KODA olarak Öğretmen Toplulukları Programı ile amacımız; kırsal bölgelerde çalışan veya çalışma deneyimi olan sınıf öğretmenlerinin mesleki motivasyonlarını artırmak, sosyal-duygusal becerilerini geliştirmek, köy okulları ile ilgili sorun ve fırsatlara dair nasıl yöntemler izleyebileceklerini öğrenmelerini ve ihtiyaç duyduklarında kolaylıkla farklı kişi ve kurumlardan destek alabilmelerini sağlamak.

Öğretmen Toplulukları Programı uygulamasına 2020-2021 eğitim öğretim yılında 10 bölgede, en az 300 öğretmenin katılımıyla devam etmeyi planladık. Pandemi önlemleri dahilinde, Türkiye genelinde köy okullarındaki öğretmenlere açık Çevrimiçi Öğretmen Buluşmaları düzenledik. Çevrimiçi Öğretmen Buluşmaları dahilinde 2020 Ekim ve 2021 Mayıs ayları arasında her ay 4 farklı temada (mesleki gelişim, kişisel gelişim, sanatsal beceriler ve öğretmenler arası deneyim paylaşımları), genele açık toplam 29 çevrimiçi buluşma düzenledik. Bu faaliyetlerimize 889 öğretmen dahil oldu.  Bu öğretmenlerden 27’si Diyarbakır’dan ve 17’si Şanlıurfa-Birecik’tendi.

Programa sorumlu öğretmenlerin de dahil edilmesiyle 10 bölge özelinde yüz yüze buluşmalar, sorumlu öğretmenlerin çevrimiçi ve yüz yüz kamplarıyla oryantasyonu, genele açık çevrimiçi buluşmalar, KODA tarafından üretilen içeriklerin ve Öğretmen Toplulukları Programı’nın yaygınlaşması için İl Milli Eğitim Müdürlükleri ile ortak etkinlikler program faaliyetlerimiz dahilindeydi. Ancak pandeminin yarattığı belirsiz koşullar nedeniyle, faaliyetlerimizi sürdürmenin en güvenilir ve yapılabilir yolunun programımıza çevrimiçi olarak devam etmek olduğuna karar verdik.

Bu değişiklik ile Temel Eğitim Programı da sürece dahil edildi. Temel Eğitim Programı dahilinde 28, 29, 30 Temmuz 2021 ve 2, 3, 4, 5 Ağustos 2021 tarihlerinde 44 saatlik bir eğitim programı gerçekleştirdik. Bu programda kırsalda görev yapan sınıf öğretmenlerinin görev yaptığı sürede temel olarak ihtiyaç duyduğu temalara odaklandık. Aynı zamanda, teorik ve pratik bilgiler ile sınıf içi örnek uygulamalara yer verdik. Bu programa 101 öğretmen katıldı. Ayrıca, daha önce Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü işbirliği ile düzenlediğimiz “Birleştirilmiş Sınıflarda Görev Yapan Köy Öğretmenlerinin Mesleki Kapasitelerini Geliştirme Eğitici Eğitimi Kursu” programına katılan öğretmenlerimiz için 6 Ağustos 2021 tarihinde ayrı bir oturum düzenledik. Bu oturumda, daha önce yüz yüze eğitimde yer vermediğimiz fakat Temel Eğitimde Programı’nda yer verdiğimiz 3 konuya odaklandık. Bu oturuma toplam 60 öğretmen katıldı.

Proje kapsamında gerçekleştirdiğiniz öğretmen buluşmalarının konularını belirlerken sadece öğretmenlerin ihtiyaçları değil yerel ihtiyaçları da göz önüne aldığınızı biliyoruz. Bu yaklaşımınızın nedenini paylaşır mısınız?

Türkiye’de Kırsal ve kentsel alandaki eğitim olanaklarını karşılaştırdığımızda ne yazık ki fırsat eşitliğinin yakalandığını söylemek hala mümkün değil. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan 2023 Eğitim Vizyonu’nda da bu fırsat eşitliğini sağlamanın öncelikli hedeflerden birisi olduğunu görüyoruz. KODA olarak ana odağımız kırsal bölgeler ve köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluluğa yayılacak ve kırsal kalkınmayı destekleyecek yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek. Bu hedef doğrultusunda da öğretmenler, aileler, gönüllüler gibi farklı paydaşlarla  çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Çoğu zaman yoksunluklarıyla gündeme gelen köy okullarının, aslında hayalimizdeki eğitim için büyük fırsatlar sunabileceği inancıyla yola devam ediyoruz.

Kırsalda eğitimin niteliğini düşüren bazı faktörler; örgün eğitimin planlanması ve öğretmenlerle bağlantılı sorunlar, aileler, yoksulluk ve hayat koşulları ile bağlantılı sorunlar ve altyapısal sorunlar olarak sıralanabilir. Diğer taraftan, tüm bu sorunlara rağmen kırsal bölgelerdeki okullarda daha bütünsel ve nitelikli bir eğitim için önemli fırsatlar da bulunuyor: Köy okullarındaki sınıf mevcutlarının azlığı, okul-aile-köy halkı arasındaki fiziksel yakınlık, okulların doğa içinde olması, küçük okullarda öğretmenin ve köy halkının eğitime dair inisiyatif almasının daha kolay olması. Dolayısıyla kırsalda eğitimin niteliğinin artırılmasının yolu sadece yukarıdaki sorunlarla baş edilmesinden değil, aynı zamanda bu fırsatlardan da en iyi şekilde faydalanılmasından geçiyor. Bu sebeple de programlarımızı, örneğin Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Öğretmen Toplulukları Programımızı kırsal bölgelerdeki yerelin ihtiyaç ve fırsatlarını odağa alarak yürütmeye büyük bir özen gösteriyoruz.

Öğretmen Toplulukları Programımızın çıkış noktası da aslında tam burada, öğretmenlerle yürüttüğümüz saha çalışmalarında topladığımız geri bildirimleri analiz etmemiz sonucunda ortaya çıktı. Hem programın ilk geliştirme sürecinde hem de program devam ederken programı iyileştirmek ve güçlendirmek adına, katılımcı öğretmenlerimizle iletişimde olmaya, onların yorum ve önerilerini duymaya çok önem veriyoruz. Böylece hem kırsalda görev yapan öğretmenlerin ihtiyaçlarını hem de bölgesel olarak Öğretmen Toplulukları Programımızın faaliyet gösterdiği toplulukların özel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak aktivitelerimizi düzenliyoruz.

Örneğin bu hibe programı dahilinde çevrimiçi yürüttüğümüz buluşmalarda, her buluşma sonrasında ve dönem sonlarında öğretmenlerimizden anketler ve değerlendirme buluşmaları yoluyla geri bildirimlerini topladık. Toplanan geri bildirimler sonucunda belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda birlikte yeni eğitim başlıkları oluşturduk. Birlikte çalıştığımız Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla kırsalda görev yapan öğretmenlere ulaşarak, yerelde ortaklaşan ihtiyaçlara odaklandık. Buluşma konularını öğretmenlerin mesleki gelişimlerini destekleyecek alanlar çerçevesinde yerel ihtiyaçları da gözeterek şu şekilde belirledik:

1) Pedagojik Açıdan Bütünsel Öğrenme, 2) Uzaktan Eğitimde Oyun, 3) Pozitif Bir Okul İklimi, 4) Duygusal Dayanıklılık, 5) Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun! 6) Eğitim Yaklaşımı İçerisinde Müzik ve Hareket Eğitimi, 7) Öğretmenlikte Rutinlerin Önemi, 8) Özel Eğitimde Sınırları Kaldırmak: Eğitimsel ve Sosyal Adaptasyon, 9) Her Alanda Sanat, 10) Öğretmenler Anlatıyor! -1-, 11) Pandemiye Duyarlı Öğretmen Olmak I: Öz bakım, 12) Yaratıcı Drama Yöntemiyle Doğaçlama, 13) Öğretmenler Anlatıyor! -2-, 14) Uzaktan Eğitimde Okuma Yazma Öğretimi, 15) Pandemiye Duyarlı Öğretmen Olmak-2: Pandemide Çocuklar, 16) Hareket ile Beyin Eğitimi, 17) Pandemiye Duyarlı Öğretmen Olmak-3: Okulda Krizle Baş Etmek, 18) Kendimle Randevu: Duygusal Çeviklik, 19) Öğretmenler Anlatıyor! -3-, 20) Doğada Öğrenme: Benim Ağacım, 21) Zor İnsanlar ve Zor Durumlarla Baş Etmek, 22) Orman6 ile Permakültür ve Onarıcı Bir Yaşam, 23) Eğitimde Tiyatro, 24) Öğretmenler Anlatıyor! -4-, 25) Farklı Düşünmek ve Çözüm Üretmek, 26) Masallarla Yolculuk, 27) Dijital Ortamda Ölçme Değerlendirme Süreci ve Rubrikler, 28) Zaman Yönetimi, 29) “Öğretmenler Anlatıyor! -5-.

Benzer şekilde Temel Eğitim Programı da bu sene Öğretmen Toplulukları Programı’mıza dahil edilen bir faaliyetti.  Temel Eğitim Programını da öğretmenlerden aldığımız geri bildirimler doğrultusunda geliştirdik. Bu programda kırsalda görev yapan sınıf öğretmenlerinin görev yaptığı sürede temel olarak ihtiyaç duyduğu temalara odaklandık.  Aynı zamanda Temel Eğitim Programı’nda teorik bilgiler, pratik bilgiler ve sınıf içi örnek uygulamalara yer verdik. Bu programa 101 öğretmen katıldı. Program konuları sırasıyla şu şekilde gerçekleşti: 1) Çocuk Gelişimi, 2) Eğitimde Bütünsel Yaklaşım, 3) Özel Gereksinimli Öğrenciler, 4) Özsel Öğretmen, 5) Dans, Hareket ve Ritim, 6) İletişim Bir Sanattır, 7) Müzik ve Hareket, 8) Okul ve Aidiyet, 9) Kırsal Kalkınmada Öğretmenin Rolü, 10) Öğretimin Planlanması, 11) Rutinler ve Sınıf Yönetimi, 12) Dijital Okuryazarlık ve Dijital Materyal Üretimi, 13) Ölçme Değerlendirme, 14) Hikaye Anlatımı, 15) Yaratıcı Drama, 16) Okul-Aile-Köy İlişkisinde Zorluklar, Fırsatlar ve Çözümler, 17) Görsel Sanatlar, 18) Doğa Farkındalığı ve Doğada Öğrenme.

Uzun bir aradan sonra Eylül 2021’de Türkiye genelinde yüz yüze eğitim yeniden başladı. Bu geçiş süreci köy okullarında nasıl yaşandı? Bu çerçevede, birlikte çalıştığınız öğretmenlerin ve okulların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve bu ihtiyaçları karşılamak için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

2021 Eylül ayında yüz yüze eğitimin başlamasını öğretmenler büyük bir heyecanla bekliyordu. Aslında pandemi döneminde de birçok öğretmen COVID-19 tedbirlerini alarak köydeki öğrencilerinin yanına gitmeye ve uzaktan da olsa ödev ve oyunlaştırma ile destek olmaya devam etti. Okulların açılmasıyla da öğretmen ve öğrenciler için okula hızlı bir adaptasyon süreci yaşandı.

KODA olarak bizler için de yüz yüze faaliyetlere dönmek büyük bir heyecan kaynağı oldu. Pandemi döneminde çevrimiçi faaliyetlerimize devam etmenin farklı bölgelerden öğretmenlere ulaşma, daha fazla öğretmene ulaşma gibi getirdiği avantajlar oldu. Buradaki öğrenimlerimizi Türkiye genelinden öğretmenlere ulaşmanın bir fırsatı ve yöntemi olarak da görüyoruz. Bu nedenle de, bu faaliyet dönemimizde de çevrimiçi buluşmalarımızı sürdürerek yine kırsalda görev yapan öğretmenlerden gelen ihtiyaçlara göre içeriği güncel tutarak gerçekleştirmeye devam ediyoruz.

Ancak yüz yüze faaliyetlerle yeniden sahada öğretmenlerle bir araya gelmenin de avantajlarını yadırgamamak gerekiyor. Bizler de aslında bu iki yöntemi birleştirerek 2021-2022 faaliyet döneminde Öğretmen Toplulukları Programı dahilinde hem çevrimiçi hem de yerel 16 toplulukla çalışıyoruz. 16 topluluğumuz kurulup katılımcı öğretmenlerimiz kendi yerel bölgelerinde bir araya gelmeye başladıklarında gördük ki öğretmenin öğretmenden alıp verebileceği, birbirlerine katabilecekleri çok şey var. Birbirlerini duymanın, ortak sorunlardan geçtiklerine şahit olmanın ve bu sorunlara çözüm üretebilmek için birlikte düşünmenin yüz yüze eğitime geçişte ve hatta kırsal eğitimin niteliğini iyileştirmede çok büyük bir ihtiyacı karşıladığını görüyoruz.

Öğretmenlerin yanı sıra, Eylül ayı ile birlikte gönüllü faaliyetlerimiz kapsamında okul ve aile ihtiyaçlarını tespit etmek için odak grup görüşmeleri gerçekleştirdik.  Bir grup gönüllü öğretmen ile ebeveynlerin eğitime dair değişen ihtiyaçlarını karşılama noktasında nasıl destek olabileceğimizin yollarını arıyoruz.

Tüm bahsettiğimiz faaliyetlerde çocuğun ve ona eğitim yolculuğunda eşlik eden yetişkinlerin ihtiyaçlarını temele alıyoruz. Bu amaç doğrultusunda, çalışmalarımıza güçlenerek devam etmeyi hedefliyoruz.

Vakfımızın sağladığı hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

STDV ve Turkey Mozaik Vakfı desteğiyle, KODA’nın ilk faaliyetlerinden olan Öğretmen Toplulukları Programı’nın bu sene 4. yılını tamamladık. Programın güçlenerek ve yaygınlaşarak devam etmesi, katılımcı öğretmenler üzerindeki olumlu etkileri ve sürdürülebilir bir şekilde yaygınlaşması KODA’nın kırsalda eğitim alanında önemli bir aktör olarak var olmasını mümkün kılıyor.

Öğretmenlerle çalışmalarımızın temelini oluşturan Öğretmen Toplulukları Programımız ile ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda KODA olarak, kırsalda yaşayan bir çocuğun eğitim yolculuğunu iyileştirme yolunda yeni programlar geliştirerek faaliyetlerimize devam ediyoruz. Köye İlk Adım Programı, Öğrenme Yolculukları Programı, Köy Öğretmenleri El Ele (Mentorluk) Programı ve Köyde İlk Yılım Programı bu sürece örnek olarak gösterilebilir. Benzer şekilde farklı paydaşlarla geliştirilen programlarımızda da çoğunlukla Öğretmen Topluluklarımızın kurulu olduğu bölgelere odaklanmaya ve bütünsel olarak çocuğun ekosistemindeki yetişkinleri (Örneğin; Aile Çalışmaları Programı, Gönüllü Toplulukları, Yerel Gönüllü Toplulukları) güçlendirmeyi hedefliyoruz.

Bağışçılarımıza amacımıza ulaşırken bizlere destek oldukları için kucak dolusu teşekkürlerimizi iletiyoruz. Burada sözü program katılımcısı öğretmenlerimize bırakarak onların geri dönüşlerden birkaçını sizlerle paylaşmak isteriz:

Çevrimiçi Öğretmen Buluşmaları katılımcısı öğretmenler:

“Buluşmalar akademik gelişim yönünden bana çok katkı sağladı…” (Kilis)

“Hem mesleki hem de kişisel yaşamımdaki çalışmalara ve varoluş çabama destek veren bir eğitimdi kesinlikle.” (Diyarbakır)

“Bazı değişimler zaman gerektirdiği için hemen uygulamaya dökmek zor. Bazı eğitimleri kendime yatırım ve aynı zamanda farklı bakabilmek, farklı düşünebilmek için bir kazanç olarak olarak görüyorum,” (İstanbul)

“Kişisel olarak motivasyonu artırdı. İçimde çiçekler açtırdı bu eğitim çok teşekkür ederim.” (Diyarbakır)

“Öğrendiklerimi uygulayabildim ama köy şartları, pandemi beni kısıtladı.” (Şanlıurfa)

“Farklı çözüm üretmek, zaman yönetimi, doğada öğrenme eğitimlerini birebir uygulayıp alışkanlık haline getirmeye çalıştım.” (Balıkesir)

“Bazen daha önce hiç karşılaşmadığım bazen ise aşina olduğum ve buluşmalar sayesinde ileriye taşıdığımı düşündüğüm bilgiler çok çok fazla.” (Muş)

“Eğitimin başında deniz gibi uçsuz bucaksız hissediyordum. Fakat eğitim ile beraber köy okulunda görev yapan bir öğretmen olarak, özellikle hocamı dinledikten sonra yaptığımız işin ne kadar özverili ve kutsal olduğunu bir kere daha anladım. Buluşma sonunda gökyüzünde salıncakta sallanan bir çocuk edasıyla çok mutlu hissetim. Çok teşekkür ederim.” (Şanlıurfa)

“Öğretmen arkadaşlarla pandemi zamanında beraber olmak ve sizin seçtiğiniz konuları öğrenmek adına güzel vakit geçirdik. Öğrendiklerimi günlük hayatta da uygulamaya çalıştım. Teşekkür ederim.” (Çorum)

“Aldığımız eğitimler sayesinde pandemi sürecinin olumsuz etkilerini hiç yaşamadım. Ayrıca, okullar açıldığında öğrencilerimizin okula uyumları çok çabuk gerçekleşti.” (Hatay)

“Odalara ayrıldığımızda farklı illerden arkadaşlarla tanıştık. Onlar deneyimlerini bizlerle paylaştı. Her eğitime katıldığımızda sanki kırk yıllık dostlarla sohbet edecekmiş gibi heyecan ve mutluluk duyduk.” (Hatay)

“Aynı durumda olan, aynı şeyleri paylaştığım meslektaşlarımı görmek kesinlikle güzel bir sinerji oluşturuyor.” (Muş)

“Türkiye’nin her tarafından öğretmenlerle tanışma fırsatım oldu. ‘Öğretmenler Anlatıyor!’ en verimli bulduğum çalışmalardandı.” (Muğla)

“Teşekkür ederiz, sayenizde pandemi dönemini iyi olma halimi koruyarak, dirençle, keyifle geçiriyorum. Katıldıkça kendime özgüvenim geldi. Kamerayı, mikrofonu açıp katılma isteğim arttı. Umarım daha daha güzel başlıklar altında buluşuruz.”  (İstanbul)

“Psikolojik olarak farklı insanlarla tanışmak, dertleşmek iyi geldi. Yalnız değilim duygusunu hissetmeye ihtiyacım varmış :)” (Şanlıurfa)

Temel Eğitim Programı katılımcısı öğretmenler:

“Mesleğini gerçekten seven insanları görmek umut verici.”

“Başlarken hiç bitmeyen bir eğitim yapmışlar dedim, iyi ki katıldım.”

“Eğitimi reklamla gördüm ama bana bu kadar dokunabileceğini hiç tahmin etmezdim.”

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar
neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

KODA olarak 2021 Ağustos ayı itibarıyla yeni faaliyet dönemimize giriş yaptık. Bu süreçte geçtiğimiz yıl tohumlarını attığımız Kırsalda Eğitim ve Ar-Ge projemiz için de son derece heyecanlı bir döneme girdik. Geçen sene tüm pandemi koşullarına rağmen Bursa, Orhaneli’nde 5 dönümlük bir arazi satın almış ve yine Orhaneli’de geçici bir ofis açmıştık. Bu faaliyet döneminde hedefimiz, bu arazi üzerinde Kırsalda Eğitim ve Ar-Ge Merkezi fikrini hayata geçirmeye başlamak. Sonrasındaysa tüm ürettiğimiz yeni eğitim programlarının pilot uygulamalarını artık Kırsalda Eğitim ve Ar-Ge Merkezi’nde ve çevre köylerde hayata geçirmek. 50 kişi kapasiteli konaklama alanı, eğitim salonları ve dışarıda oluşturacağımız öğrenme alanları ile tüm merkezi eğitici eğitimlerimizi ve toplantılarımızı bu kampüste gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Mimar ekibimiz çalışmaya başladı bile. Onlarla beraber Orhaneli’nin kültürel ve tarihi dokusuna uyumlu, ekolojik, tasarımı ile sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda ses getirecek bir merkez oluşturmayı hayal ediyoruz. Mimari projemizin ilk taslakları elimize geçti ve artık projeyi her kanaldan duyurmaya başladık. Projemizi destekleyecek değişim öncülerimizi bulmak için çalışmalar yapıyoruz.  Her şey yolunda giderse umuyoruz ki bu eğitim-öğretim yılı bitmeden inşaatımızın temelini atacağız.

Geçtiğimiz pandemi sürecinde birçok etkili çalışmayı hayata geçirebilmenin motivasyonuyla önümüzdeki yıl için her alanda hedeflerimizi daha da yükselttik. Pandemi döneminde hazırlıklarını yaptığımız yeni programların pilot uygulamalarını hayata geçirmeye karar verdik.

Bir kısmı il, ilçe bazlı yüz yüze bir kısmı ise çevrimiçi farklı illerden öğretmenlerden oluşan öğretmen topluluğu sayımızı önümüzdeki yıl için 16’ya çıkarttık. Önceki yıllardan farklı olarak Öğretmen Toplulukları Programımızda, bölgelerdeki sorumlu öğretmenlerimizin çok daha fazla sorumluluk ve inisiyatif aldığı bir yapı oluşturduk. Bu şekilde ileriki yıllarda da topluluklarımızın sayısını çok daha kolay bir şekilde artırabileceğimizi düşünüyoruz.

Köye İlk Adım Programı ile öğretmen adaylarını köy okullarında çalışmaya hazırlamaya devam ediyoruz. Yeni faaliyet yılımızda 10 eğitim fakültesi ile beraber çalışmaya başladık. Bir yandan da program içeriklerinin bir kısmını, akademisyenlerin KODA’dan bağımsız bir şekilde uygulayabileceği bir formata taşıdık. Bu içerikler sayesinde 5 eğitim fakültesinde bu içeriklerin bağımsız uygulanmasını deneyimliyoruz. Ayrıca 4. yılına girecek olan Köye İlk Adım Programı mezunları ile beraber, hem eğitim fakültelerinde daha fazla öğrenciye ulaşmak ve kırsalda eğitime yönelik farkındalık yaratmak hem de mezunlarımızı daha iyi takip etmek ve desteklemek için çalışmalarımıza başladık. Ayrıca ister Köye İlk Adım Programı’na katılmış olsun ister olmasın, yeni atanan köy öğretmenlerimize yönelik dört oturumdan oluşan Köyde İlk Yılım Programı’nın bir grup yeni atanan öğretmenle beraber bu faaliyet dönemimizde ilk denemesini yapıyoruz.

Yine öğretmenleri güçlendirme amacıyla Bursa, Orhaneli’nde 3 köyde yüz yüze mentorluk yapıp bu köylerden örnek uygulamalar çıkarmayı hedeflerken bir yandan da Köy Öğretmenleri El Ele (Mentorluk) Programı ile hepsi birbirinden donanımlı 40 mentor öğretmenimiz ile mesleğine yeni başlayan köy öğretmenlerine çevrimiçi mentorluk desteği sunuyoruz. Ayrıca bu faaliyet döneminde, daha önce KODA’nın Temel Eğitimi Programı’nı tamamlamış öğretmenlerimizden 20’si Öğrenme Yolculukları Programı aracılığı ile yepyeni bir “öğrenme yolculuğuna” başladı. İki yıl sürecek bu yolculuğun sonunda 10 öğretmenimiz pedagoji ve öğrenme, diğer 10 öğretmenimiz ise müzik ve hareket alanlarında eğitmen olacak. Temel Eğitim Programı’na önümüzdeki yaz yine devam edeceğiz. Hatta bu sefer sadece sınıf öğretmenlerine yönelik değil kırsalda çalışan okul öncesi öğretmenlerine yönelik bir eğitim sunabilmek için Türkiye Okul Öncesi Eğitimini Geliştirme Derneği ile hummalı bir araştırma ve içerik geliştirme sürecine başladık.

Kırsalda çalışan öğretmenlere yönelik yürüttüğümüz faaliyetlerin çeşitliği ve kırsalda ulaştığımız öğretmen sayısı her geçen gün artıyor. Bu çeşitliliklerin yanı sıra bu faaliyet dönemindeki bir diğer hedefimiz kırsaldaki eğitimin niteliğinin arttırılmasında önemli bir rol oynadığını düşündüğümüz aile ve gönüllülere yönelik programlarımızı geliştirmek. Bu kapsamda bir yandan uzaktan aile eğitimlerine devam ederken bir yandan da yüz yüze aile eğitimlerinin ilk pilot çalışmalarına başladık (Aile Çalışmaları Programı). Gönüllü kısmında ise hem yerelde hem de uzaktan çalışabilecek yeni gönüllü toplulukları oluşturma çalışmalarımız devam ediyor (Gönüllü Toplulukları ve Yerel Gönüllü Toplulukları programları). Daha yaygın, güçlü bir gönüllü yapısını oturtabilirsek bunun KODA’nın çalışmalarına büyük güç katacağına inanıyoruz. Ayrıca büyük özverilerle çalışan gönüllülerimizin ortaya çıkardığı Paydaşlar Arası Sosyal Ağ’ı, uygulamaya koymayı planlıyoruz. Çevrimiçinde kurulacak bu ağ sayesinde KODA’nın içinde bulunan tüm paydaşların, öncelikle de öğretmen ve gönüllülerin, daha kolay ve hızlı bilgiye erişebilmelerini, birbirileriyle ilişki kurabilmelerini ve beraber üretebilmelerini hedefliyoruz.

Tüm eğitim faaliyetlerimizin sosyal etkisini daha sistematik ve bütünsel ölçebilmek için Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu ile beraber, KODA için bir sosyal etki yönetim sistemi oluşturacağız. Bu şekilde tüm çalışmalarımızın, maksimum sosyal etkiyi yaratıp yaratmadığı konusunda da kendimizi kontrol edebileceğimiz bir altyapımız olmasını arzuluyoruz.

5 Aralık 2021’de 5. yılımızı doldurduk. 5 yılda var oluş amacımızı ve değerlerimizi yaşatarak büyük adımlarla büyüyebilmemizi ve hayallerimizi de gitgide büyütebilmemizi mümkün kılan herkese çok teşekkür ediyoruz! Beraber olduğumuz sürece bir sonraki 5 yılda Türkiye’nin kırsalında yaşayan çocuklar için bir değişim hikayesini yazabileceğimize, eğitimde fırsat eşitsizliğinin terazisini onların lehine oynatabileceğimize dair inancımız tam. Şimdi hedef ve hayallerimizin çok büyüdüğü, heyecanlı bir eğitim-öğretim yılı daha bizi bekliyor.

Derin Yoksulluk Ağı ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Açık Alan Derneği’nin bir girişimi olan ve derin yoksulluk ile mücadele etmek amacıyla hayata geçirilen Derin Yoksulluk Ağı (DYA), derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütüyor. Derin Yoksulluk Ağı, #EvdenDeğiştir kampanyası ile pandeminin başından beri bağışçılarla derin yoksulluk koşullarında kişileri temel ihtiyaç desteği sağlamak için bir araya getiriyor. Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Derin Yoksulluk Ağı, organizasyon yapısını güçlendirmek ve kaynak çeşitliliğini artırarak finansal sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla çalışmalar yaptı.

Derin Yoksulluk Ağı Proje Koordinatörü Selen Yüksel ile yaptığımız röportajda; yakın zamanda yayınladıkları Hikâyenin Yok Hali kitabını, derinleşen ekonomik krizin yoksulluğa etkisi, yerel yönetimler ile geliştirdikleri işbirlikleri ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

 Hikayenin Yok Hali kitabını yakın zamanda yayınladınız. Kitaba bu ismi verme nedeniniz neydi? Kitabın içeriğinden ve öne çıkan bulgularından bahseder misiniz?

Kitaba ismini verirken Çiğdem Mater’in Açık Radyo’da yaptığı “Hikayenin Kadın Hali” podcastinden esinlendik. “Hikayenin Yok Hali” ismini verirken hem kent yoksulluğunun görünmez kılınan, “yok” kılınan haline hem de hikayelerin ortak teması olan “yok”luğa gönderme yapmak istedik. Bu alanda çalışırken karşılaştığımız hikâyeleri en iyi anlatacak kişilerin, o hikâyelerin sahipleri olduğu inancıyla; yoksulluğu doğrudan deneyimleyenlerin sesinin kitap aracılığıyla duyulabilmesini amaçladık. Hikâyenin ilk bölümü Derin Yoksulluk Ağı tarafından desteklenen on dört kişinin hikayesinden oluşuyor. Bu hikayeler sahipleri tarafından anlatıldı, Derin Yoksulluk Ağı tarafından hikâyeleştirildi. Hikayelerle birlikte; hikayelerin her birinin içerdiği insan hakkı ihlalini görünür kılan uluslararası insan hakları hukukundan ilgili maddeler, hikâyede geçen tema ile ilgili haber ve araştırma verileri de bireysel anlatılan durumun toplumsal boyutunu göz önüne çıkarmak amacıyla eklendi. Kitabın ikinci bölümü ise 20 yıldır yoksulluk alanında çalışan gazeteci ve aktivist Hacer Foggo’nun iki tanıklığında ve Derin Yoksulluk Ağı’nın aileler ile görüşmeleri esnasında şahit olduğu günlük insan hakları hikayelerinden oluşuyor.

Salgın koşullarının yanı sıra ekonomik kriz de birlikte çalıştığınız aileleri olumsuz şekilde etkiledi. Derin Yoksulluk Ağı’nın çalışmalarına başladığı dönemden bugüne geldiğimizde Türkiye’de derin yoksulluk nasıl değişti? Bu çerçevede, birlikte çalıştığınız ailelerin ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve bu ihtiyaçları karşılamak için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Biz Derin Yoksulluk Ağı’nı ilk kurduğumuzda pandemi döneminin yarattığı acil durumun derinleştirdiği yoksulluk koşullarına yönelik çalışıyorduk. Pandemi sürecinde günlük ve güvencesiz çalışan kişiler işlerini kaybetmiş, herhangi bir birikimleri olmadığı için en temel ihtiyaçlarına dahi ulaşamadıkları bir konumda hem pandemiyle hem de yoksullukla mücadele ediyorlardı. Bu koşullara eklenen ekonomik kriz ve 2021 yılı için %36 olarak açıklanan enflasyon koşulları sebebiyle yoksulluk koşullarında yaşayan kişiler için temel ihtiyaçlarına ulaşmanın giderek zorlaştığı bir döneme girdik. Her geçen gün pirince, kadın pedine, mercimeğe gelen zam haberlerinin yanında elektriğe gelen %125 zam, doğalgaza gelen %25 zamla birlikte bir insan hakkı olan sağlıklı, güvenli ve insan onuruna yaraşır hayat koşullarına ulaşmak sadece günlük ve güvencesiz çalışan kişiler için değil maaşlı işçiler için de zorlaşıyor. Bu ekonomik koşullarda, derin yoksulluk yaşayan kişiler her geçen gün hak ve ihtiyaçlarına ulaşmakta daha fazla zorlanıp, açlık ve evsizlik riskiyle karşı karşıya kalırken; bir yandan da çalışan yoksulların sayısı artıyor.

Bu süreçte Derin Yoksulluk Ağı’ndan destek almak için başvuran kişilerin sayısı her gün artıyor, yeni başvurulara dernek imkanlarının kısıtlılığı sebebiyle cevap vermekte zorlanıyoruz. Son zamanlarda ısınma ihtiyacının ve okula giden çocukların olduğu evlerde beslenme ve okul malzemeleri ihtiyacının kritik olduğunu gözlemliyoruz. Beslenme ve okul malzemeleri konusunda destek çalışmaları yürütmeye çalışırken bir yandan derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmaya, yoksulluğun bir insan hakkı ihlali olduğunu ve ancak sürdürülebilir ve bütünsel politikalarla önlenebileceğini savunmaya devam ediyoruz.

Geçtiğimiz dönemde 11 yerel yönetim ile derinleşen yoksulluğa yönelik acil müdahale stratejilerinin oluşturulması amacıyla çeşitli işbirlikleri ve çalışmalar gerçekleştirdiniz. Yerel yönetimlerle geliştirdiğiniz bu işbirliklerinin kapsamından ve yoksullukla mücadelede yerel yönetimlerin rolünden bahseder misiniz?

Yerel Yönetimlerle Yoksulluk Konuşuyoruz isimli buluşma serisini, 2020-2021 dönemi katılımcısı olduğumuz, yerel yönetimlerle sivil toplum aktörlerinin işbirliklerini pekiştirmeyi amaçlayan National Democratic Institute Programı desteği ile düzenledik. Katılımcı yerel yönetim temsilcileri Temmuz ve Ağustos aylarında toplamda dört buluşmaya katılarak diğer yerel yönetim temsilcileri ile birlikte yoksullukla mücadele stratejileri üzerine düşünme alanına dahil oldular. Buluşmalarda farklı yerel yönetimlerin yoksulluğu ele alış biçimleri, değerlendirme kriterleri ve yoksulluğun önlenmesine yönelik çalışmaları konuşuldu. Buluşmaların çıktıları raporlaştırıldı. Aynı zamanda,  yerel yönetimler ve Derin Yoksulluk Ağı’nın yoksulluk konusundaki stratejilerde fikir ve bilgi alışverişinde bulunabilecekleri bir iletişim kanalı oluşturuldu.

Yoksulluğun azaltılmasının yerel yönetimler, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa sorumluluk üstlenmesi gereken ortak bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz. Ancak bu sorumluluk paylaşıldığında gerçekçi ve hak temelli bir çözüm üretmek söz konusu olabilir. Yerel yönetimler yoksullukla mücadelede yerelde harekete geçebilecek, yoksulluk yaşayan bölgeleye özel ihtiyaçları tespit ederek stratejiler geliştirebilecek önemli aktörlerdir.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Derin Yoksulluk Ağı’nın kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde sürdürülebilir finansal modelin oluşturulması ve organizasyon yapısının kurgulanması hedeflerine odaklandık. Bu doğrultuda bütçe kalemlerinin oluşturulması ve takibi, bütçe stratejisinin oluşturması, bağış kampanyalarının düzenlenmesi, bağışçı ilişkilerinin güçlendirilmesi, kurumsal işbirliklerinin kurulması, proje ve fon çağrılarının takip edilmesi ve proje yazılması, ekosistemdeki diğer paydaşlarla etkileşimin güçlenmesi kaynak geliştirme alanında yürüttüğümüz faaliyetler oldu. Aynı zamanda organizasyonel yapının güçlenmesi amacıyla dernek tüzüğünün yenilenmesi, çalışanların görev tanımlarının belirlenmesi, çalışma takviminin oluşturulması ve dernek içi iletişimin güçlenmesi alanında çalışmalar yaptık.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Sağlanan bu hibe desteği sayesinde organizasyon yapımızı kurgulayarak sürdürülebilir bir finansal sistem kurma imkanı elde ettik. Bu durum kurumumuzun sahadaki faaliyetlerinin düzenli ve verimli hale gelmesini ve yoksulluk koşullarında yaşayan daha fazla aileye destek olmasını sağlarken; kamu, özel sektör ve paydaşlarımız arasında güvenilirliğimizi artırdı ve medyada daha görünür olmamızı sağladı. Kurduğumuz işbirliklerinin yanında bireysel bağışçılarımızın sayısı da artarken daha geniş bir kitleye yayılmayı başardık. Aynı zamanda kurumumuzun bağış kapasitesinin artmasıyla birlikte yeni proje fikirleri üretebilme alanı bulmuş olduk. Bu fona bağış yaparak bizi destekleyen bağışçılar, Açık Alan Derneği’nin bir girişimi olan Derin Yoksulluk Ağı’nın uzun vadede sürdürülebilir olmasına, önümüzdeki yıllarda faaliyetlerini sürdürebileceği zeminin hazırlanmasına katkı sağladılar.

Kültür Sanat Fonu 2021 Döneminde Yapılan Başvurulara Dair Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini ve projelerini hayata geçirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı Kültür Politikaları Çalışmaları bölümünün içerik ortaklığında, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2021 dönemi başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.