Monthly Archives

Mart 2022

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği Köy Öğretmenleri El Ele Projesine Başladı

By | Şartlı Hibe

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği (KODA), köyde yetişen çocukların eğitim süreçlerini sürdürülebilir şekilde iyileştirmeyi hedefleyerek köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluluğa yayılacak ve kırsal kalkınmayı destekleyecek yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için faaliyetler yürütüyor. 30 Kasım 2021 tarihinde ilk kez çevrimiçi olarak gerçekleştirdiğimiz Destekle Değiştir etkinliğine katılan sivil toplum kuruluşundan birisi olan KODA, sağladığımız hibe desteği ile Köy Öğretmenleri El Ele projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında dernek mesleğe yeni başlayan köy öğretmenlerinin deneyimli köy öğretmenleri tarafından birebir görüşmeler ve eğitimlerle desteklenmesini sağlayacak. Bu amaç doğrultusunda, 26 mentor öğretmen mesleğe yeni başlayan 64 meslektaşının kişisel ve mesleki olarak güçlenmesine katkı sağlayacak.

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği İletişim ve Kaynak Geliştirme Koordinatörü Menekşe Canatan ve Araştırma ve Proje Geliştirme Uzmanı Dilara Avdagiç ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; köy okullarında okumanın öğrencilere sunduğu fırsatlar, yüz yüze eğitimin başlaması ile köy okullarının değişen ihtiyaçları, Destekle Değiştir etkinliğindeki deneyimleri ve Köy Öğretmenleri El eEe projesi hakkında konuştuk.

Vakfımızı takip edenler KODA’nın çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için kuruluş hikayenizden ve çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?

KODA olarak 2016 yılından bu yana köylerde eğitimin niteliğini sürdürülebilir biçimde artırmak için çalışan bir derneğiz. Dünya Bankası’nın 2010 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’de bir çocuğun nitelikli eği̇tim alabilmesi gelir farkından sonra kentte ya da kırda doğmasına bağlı olarak şekilleniyor. Bizler köylerdeki çocukların kendilerini gerçekleştirebilecekleri, kendi potansiyellerine ulaşabilecekleri, sadece akademik değil bütünsel gelişimi önceliklendiren bir eği̇ti̇m almalarını sağlamak için çalışıyoruz. Köyde eği̇tim deyince yola çıkış noktamız köy öğretmenlerini güçlendirmek oldu. Şehirde doğmuş, şehirde büyümüş ve şehirdeki bir üniversitede okumuş bir öğretmen adayı olarak bir anda Harran’ın bir köyüne atandığınızı düşünün. Hem okulda köyde öğretmenliğe dair uygulamalı bir eği̇tim almadan mezun oluyorsunuz hem de müfredat dahil elinizdeki çoğu materyal kentte öğretime yönelik oluyor. Öte yandan nüfus dağılımından dolayı köy okullarında çoğunlukla bir ya da iki öğretmen oluyor. Bu da hem mesleki olarak paylaşımda bulunabileceğiniz birilerine erişmenizi zorlaştırıyor hem de ciddi bir sosyal izolasyonla başbaşa kalıyorsunuz. KODA’da bu sorunun çözümüne yönelik olarak Öğretmen Toplulukları Programımız bulunuyor. Köy öğretmenlerini düzenli olarak bir araya getiriyor ve mesleki olarak birbirlerinden öğrenebilecekleri bir alan açıyoruz, bir yandan da ihtiyaç duydukları konulara dair uzman eğitmenlerden eğitimler almalarını sağlıyoruz. Şu anda Türkiye’nin farklı kırsal bölgelerini kapsayan 16 tane topluluğumuz var.

Öğretmenlerin mezun olmadan önce köyde öğretmenlik süreçlerine hazır olabilmeleri için üniversiteler ile işbirliği halinde yürüttüğümüz, öğretmen adaylarına yönelik olan Köye İlk Adım Programımız bulunuyor.

Köyde eğitimi bütünsel olarak güçlendirmek için yereldeki aktörleri de sürece dahil etmenin önemli olduğunu biliyoruz. Köy muhtarları, köylerdeki gençler gibi yerel paydaşları sürece dahil etmeye yönelik çalışmalar da yürütüyoruz. Bir yandan da yerel ihtiyaçlara cevap veren eği̇tim materyalleri ve ders içerikleri geliştirmek stratejimizde önemli bir yer tutuyor.

Türkiye’de köy okulları genellikle eksikler ve imkansızlıklar üzerinden anılıyor. Oysa, KODA olarak köy okullarında okumanın öğrenciler için birçok fırsat sunduğunu söylüyorsunuz. Bu fırsatlardan ve bu fırsatların ortaya çıkmasında öğretmenlerin oynadığı rolden bahseder misiniz?

Köylerdeki fiziksel yoksunlukları görmezden gelmeden köy okullarında var olan fırsatlara odaklandığımızda hayalimizdeki eği̇tim için büyük bir potansiyel bulunuyor. Sınıf mevcudunun azlığı, öğretmenin daha kolay inisiyatif alabilmesi, okulların doğa ile iç içe olması, öğretmenin çocukları tüm çevresi ile birlikte bir tanıyabilmesi bu fırsatlardan bazıları. Köylerde görev alan öğretmenleri bu fırsatları değerlendirebilecek şekilde güçlendirdiğimizde ve bütünsel eğitim süreçlerine uygun araçlar ile desteklediğimizde köyde nitelikli eğitime dair değişimi başlatabiliriz. Yereldeki ihtiyaçlar çok değişken ve farklı olduğundan köy öğretmenlerinin özellikle sorun tespiti, yaratıcı çözümler ve sorumlu karar verme gibi konularda kişisel olarak gelişmelerine olanak sağlamak gerekiyor. Aynı zamanda yerele özgü sorunlar karşısında öğretim, yöntem ve tekniklerini geliştirebilmeleri için öğretmenlerin mesleki kapasitelerinin artırılması da önemli konulardan biri. Köyde bir öğretmenden çok daha fazlası olan köy öğretmenlerini okul-aile ilişkileri, yerel yöneticiler ile ilişkiler gibi konularda da destekleyerek kırsalın koşullarına hazır hale gelebilmeleri için üniversite eğitimlerinden başlayarak uygulamalı çalışmalar yapmaları da köyde eğitimin niteliğine dair önemli bir yatırım.

Uzun bir aradan sonra Eylül 2021’de Türkiye genelinde yüz yüze eğitim yeniden başladı. Bu geçiş süreci köy okullarında nasıl gerçekleşti? Bu çerçevede, birlikte çalıştığınız öğretmenlerin ve okulların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve bu ihtiyaçları karşılamak için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

2021 Eylül ayında yüz yüze eğitimin başlamasını öğretmenler büyük bir heyecanla bekledi. Aslında pandemi döneminde de birçok öğretmen sağlık tedbirlerini alarak köydeki öğrencilerinin yanına gitmeye ve uzaktan da olsa ödev ve oyunlaştırma ile destek olmaya devam etti. Okulların açılmasıyla da öğretmen ve öğrenciler için okula hızlı bir adaptasyon süreci yaşandı.

KODA olarak bizler için de yüz yüze faaliyetlere dönmek büyük bir heyecan kaynağı oldu. Pandemi döneminde çevrimiçi faaliyetlerimize devam etmenin getirdiği avantajlar oldu (Örneğin; farklı bölgelerden öğretmenlere ulaşma, daha fazla öğretmene ulaşma, vb.). Buradaki öğrenimlerimizi Türkiye genelinden öğretmenlere ulaştırmanın bir fırsatı ve yöntemi olarak görüyoruz. Bu nedenle de KODA olarak bu faaliyet dönemimizde de çevrimiçi buluşmalarımızı sürdürerek yine kırsalda görev yapan öğretmenlerden gelen ihtiyaçlara göre içeriklerimizi revize etmeye ve güncel tutmaya devam ediyoruz.

Ancak yüz yüze faaliyetlerle yeniden sahada öğretmenlerle bir araya gelmenin de avantajlarını yadırgamamak gerekiyor. Bizler de aslında bu iki yöntemi birleştirerek 2021-2022 faaliyet döneminde Öğretmen Toplulukları Programımız dahilinde hem çevrimiçi hem de yerel 16 toplulukla çalışıyoruz.  16 topluluğumuz kurulup, katılımcı öğretmenlerimiz kendi yerel bölgelerinde bir araya gelmeye başladıklarında gördük ki öğretmenlerin birbirlerinden alıp verebileceği, birbirlerine katabileceği çok şey var. Birbirlerini duymak, ortak sorunlardan geçtiklerine şahit olmak ve bir de üzerine sorunlara birlikte çözüm düşünmenin katkısının yüz yüze eğitime geçişte ve hatta kırsal eğitimin niteliğini iyileştirmede çok büyük bir ihtiyacı karşıladığını görüyoruz.

Öğretmenlerin yanı sıra, Eylül ayından beri süregelen dönemde gönüllü faaliyetlerimiz kapsamında okulların ve ailelerin ihtiyaçlarını tespit etmek adına odak grup görüşmeleri gerçekleştirdik ve bir grup gönüllü öğretmen ile ebeveynlerin eğitime dair değişen ihtiyaçlarını karşılama noktasında nasıl destek olabileceğimizi tasarlıyoruz.

Tüm bahsettiğimiz faaliyetler ile aslında çocuğun ve eğitim yolculuğunda ona eşlik eden yetişkinlerin ihtiyaçlarını temele alarak çalışmalarımıza güçlenerek devam etmeyi hedefliyoruz.

2021’de ilk kez çevrimiçi olarak düzenlediğimiz Destekle Değiştir etkinliğinde yer alarak etkinliğe katılanlara kendinizi tanıtıma fırsatına sahip oldunuz. Destekle Değiştir sürecindeki deneyimlerinizi ve bu sürecin derneğinize kattıklarını bizimle paylaşır mısınız?

Sivil toplumun gücüne ve değişime inanan bir toplulukla bir araya gelmek bizler için eşsiz bir deneyimdi. Türkiye’de kırsalda eği̇ti̇m meselesi çoğunlukla büyük ve çözülemez bir sorun olarak algılanabiliyor. Oysa biz KODA’da köyde eğitimi sistematik biçimde güçlendirmek için çocuğun etrafındaki yetişkileri güçlendirme ve yerele özgü içerikler üretme odağındaki stratejimizle bir çok çalışma yürütüyoruz. Tüm faaliyetlerimizi izleme değerlendirme çalışmaları ile destekleyip her yıl gereken revizyonları yaparak yaygınlaştırma sürecimizi sürdürüyoruz. Bizlere Destekle Değiştir katılımcıları gibi değişimin gücüne inanan bir topluluğa sesimizi duyuruma ve çalışmalarımızı paylaşma fırsatını verdiğiniz için çok teşekkür ederiz. Özellikle son zamanlarda Türkiye’de neredeyse hergün bir acil gündem meselesi oluyor. Bu acil meselelerin birçoğu aslında geçmişte önleyici çözümler ve sistematik dönüşümler sağlamadığımız konulardan oluşuyor. Kırsalda eği̇ti̇m meselesi de her ne kadar bugünün “acil” meselesi gibi görünmese de aslında geleceğin en kritik konularından biri. Geleceğimizden vazgeçmeyerek bugünden kırsalda eğitimin niteliğine yatırım yapmanın, kırsal bölgelerdeki çocukların önce kendilerine sonra da topluma değer katacak bireyler olarak yetişebilecekleri bir eğitim alabilmelerinin önemini paylaşmak bizler için çok önemli. Verdikleri katkı ile KODA’ya ve KODA’nın kırsalda eğitime dair attığı adımlara inandığını gösteren tüm Destekle Değiştir katılımcılarına da bu vesile ile bir kez daha çok teşekkür ederiz. Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine devam edebilmeleri için aldıkları desteğin boyutunun yanında sürekliliği de çok kritik bir konu. Umarız Destekle Değiştir katılımcıları ile köyde daha iyi eği̇ti̇m için çıktığımız yolculuğumuzda birlikte olmaya devam edebiliriz.

Destekle Değiştir etkinliğinde katılımcılara Köy Öğretmenleri El Ele projesini sundunuz. Projenin amacından ve bu kapsamında yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Köy Öğretmenleri El Ele, mesleğin ilk yıllarında olan köy öğretmenlerinin, köy öğretmenliği alanında deneyimli rehberler tarafından birebirde çalışarak güçlendirilmelerini amaçlayan bir program. Mesleğe yeni başlayan köy öğretmenleri için mesleklerinin ilk üç yılı hayatlarında büyük önem taşır. Okula ilk adımlarını attıklarında onları heyecanlı koca bir sınıf dolusu öğrenci, okul kadrosu, aileler, kitaplar ve bir müfredat bekler. Öğretmen öğrencilerle çalışırken bir fark yaratabilme arzusu içerisinde hem müfredata odaklanır hem de sınıfta disipline enerji harcar. Bu iş yükünde, kendini yıllarca köyde geliştirme fırsatı edinmiş öğretmenlerden birebir destek alan öğretmenler ise; kırsalın şartlarına uygun şekilde problemleri çözebilir ve alternatif öğretim stratejilerini öğrenebilir. Meslekte en az 8 yıldır emek vermiş öğretmenler (rehber öğretmenler), bu geçen sürede edindikleri bilgi ve becerileri aktarırken en büyük hayallerini de gerçekleştiriyorlar: Başka bir öğretmenin gelişimine destek olmak. Rehber öğretmenler, meslekte yeni olan köy öğretmenlerini samimiyetle dinleyip, kendi deneyimlerini paylaşırken aslında onlara bir rol model, bir yol arkadaşı oluyor. Bu yolculukta, rehber öğretmenler de kendi iletişim ve liderlik becerilerini geliştirir. Bu sayede köylerimizde öğretmen açığı azalırken, verimli ve motivasyonu yüksek öğretmen ve öğrenciler ile etkili bir eğitim deneyimine kavuşabiliriz. Bu programdaki amacımız; göreve yeni başlayan ve köylerde görev yapan öğretmenlerin, deneyimli rehberler tarafından hem mesleki hem de kişisel olarak desteklenmesi ve güçlendirilmesi. Güçlenen köy öğretmeninin öğrencilerine ve onların ailelerine daha iyi destek olabileceğine inanıyoruz. Bu amaçla deneyimli, eğitimlerle kendini geliştirmiş rehber öğretmenlerle, göreve yeni başlayan köy öğretmenlerini buluşturuyoruz. Bu amaçlar doğrultusunda, yol gösterici içeriklerden oluşan rehberimizi paylaşarak göreve yeni başlayan köy öğretmenleri ile deneyimli rehber öğretmenlerin en az ayda iki defa bir araya gelmesini sağlıyoruz. Programa katılan öğretmenlerimizden gelen geribildirimlerden bazılarını aşağıda paylaşmak isteriz:

“Okul içinde günlük olarak karşılaştığım sorunlar ya da ihtiyaç duyduğum her konuda ulaşabildiğim, çekinmeden aradığım biri var.” (Hatay, Mesleğe yeni başlayan öğretmen)

“Yalnız olmadığımı hissetmek beni çok rahatlattı.” (Gaziantep, Mesleğe yeni başlayan öğretmen)

“Yeni atanan bir öğretmen olduğum için sınıf yönetimi sorunum az da olsa düzene girdi. Öğrencilerin öğrenme güçlükleri nedeniyle kendimi yetersiz hissetmemin benden kaynaklanmadığını, çocukların okul öncesi eğitimi almamaları ve evde veli ilgisi olmaması olduğunu anladım ve bu düşünceden vazgeçip mücadeleme devam etme kararı aldım.” (Erzurum, Mesleğe yeni başlayan öğretmen)

“Yepyeni bir yol arkadaşı edindiğim için çok mutluyum. Her konu hakkında fikir alışverişinde bulunduğum bir arkadaşım oldu.”

(Siirt, Mesleğe yeni başlayan öğretmen)

“Yeni göreve başlayan öğretmenlerin hem heyecanına tanık olmak hem de karşılaştıkları sorunları çözmelerine yardımcı olmak güzel bir duygu. He görüşmede göreve ilk başladığım yıllara gidiyorum. Birlikte ilerlemek güzel.” (Diyarbakır, Mentor öğretmen)

“Bir köy öğretmeni öğretmenliğinin ilk yıllarında çok zorlanır. Bir yandan yönetmelikler acemilikler bir yandan sosyal şartlar. Hepimiz bu zorlukları yaşadık. Bizim yaşadığımız zorlukları daha kolay atlatsınlar biraz da olsa faydam olsun yeni atanmış öğretmen arkadaşlarımıza diye bu programın bir parçası oldum. İyi ki olmuşum çünkü bu program sayesinde bu arkadaşlarımızla buluşup yaşadığımız sorunları paylaşıyor bunları aşmalarında yardımcı oluyorum.” (Şanlıurfa, Mentor Öğretmen)

Yarınlara Uçuyoruz Projesi Kapsamında Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Yarınlara Uçuyoruz Projesi

18-29 yaş arası gençlerin toplumsal, ekonomik ve sosyal hayata katılımı alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarını desteklemek amacıyla Pegasus Hava Yolları’nın Sivil Toplum için Destek Vakfı yürütücülüğünde ilerleyecek olan Yarınlara Uçuyoruz Projesi,  hibe programı kapsamında desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 3 STK’ya toplam 240.000 TL hibe desteği sağlayacağız.

Desteklenen STK’lar ve çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

S.S. Yaren Fikri Mülkiyet Hakları ve Proje Danışmanlığı Kooperatifi (Yaren Kooperatif ): İzmir’de faaliyet yürüten Kooperatif kısa ve uzun vadede öncelikle Ege Bölgesi, daha sonra Türkiye genelinde sürdürülebilir eğitim ve kalkınma projeleri oluşturmak, eğitimdeki kültürel, sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri en aza indirerek toplumun tüm kesimlerinde sosyal dengeyi sağlayacak projeler yaratmak ve sürdürmek amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Kooperatif fon kapsamında sağladığımız 90.000 TL hibe desteği ile Teknolojide Gelecek Biziz: Kooperatif 4.0 projesini hayata geçirecek. İzmir, Manisa ve Aydın’da sürdürülecek olan pilot proje kapsamında üniversite gençleri ile kırsalda yaşayan gençler arasında teknolojik bilgi aktarımı yoluyla bağ kurulacak. Türkiye’nin önce gelen üniversitelerinde eğitim gören 8 öğrenci tarafından hazırlanacak Küçük İşletmeler Dijital İhtiyaç Analizi Raporu çerçevesinde kırsalda yaşayan 19-25 yaş arası 50 gence üniversite öğrencileri tarafından 3 aylık eğitim verilecek. Eğitimler sonucunda dijital anlamda güçlenen kırsal gençliğin daha katma değerli bir istihdam gücü haline dönüşmesi, akranlar arası aktarılan bilgilerin yerel kooperatifler ve küçük işletmelerde uygulaması, dijital farkındalık seviyesi artan yerel işletmelerin dijitalleşme yolu ile verimliliklerini güçlendirmesi amacıyla çalışmalar yürütülecek.

Sosyal İklim Derneği: İzmir’de faaliyet yürüten dernek, gençler arası diyalog kültürünü geliştirmek, gençlerin sosyal hayata ve sivil topluma aktif katılımını sağlamak amacıyla faaliyetlerini devam ettiriyor. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda, iklim krizi, çocuk hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve gençlik hakları konularında birçok program, proje, atölye ve eğitim gerçekleştiren Sosyal İklim Derneği, doğayı merkezine alarak hak temelli çalışmalar yürütüyor. Sağladığımız 70.000 TL hibe desteği ile dernek; gençlerin iklim değişikliği ve alt başlıkları ile ilgili farkındalıklarının artması, iklim değişikliği hakkında teknik bilgi edinebilmesi, gençlerin yerel pratik ve uygulamaları oluşturma becerisinin geliştirilmesi, genç aktivistler ile kamu kurumları ve STK arasındaki iş birliği kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla Doğa için Genç Çözümler: Naturethon projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında Sosyal İklim Derneği, 30’ar kişilik 2 gruptan oluşan 60 genç ile temel iklim krizi, yerel savunuculuk, yerel kampanya ve politika geliştirme, sürdürülebilir kalkınma amaçlarını yerelleştirme, proje yazma ve yönetimi eğitim ve atölyeleri gerçekleştirilecek.

Dijital Bilgi Derneği: İnternette açık lisanslı eğitim içeriği ve bilgi paylaşımını geliştirmek ve zenginleştirmek, bilişim okuryazarlığını ve dijital becerileri artırmak, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimdeki ve bilgi paylaşımına katılımdaki toplumsal, bölgesel ve cinsiyete bağlı eşitsizliklerle mücadele etmek amacıyla çalışmalarını yürüten Dijital Bilgi Derneği sağladığımız 80.000 TL hibe desteği ile Vikipedi’yi yazıyoruz! projesine devam edecek. Açık bilgi kültürünün yayılması ve internetteki bilgilerin sorgulanarak okunması, açık lisanslı bilgi kaynaklarına yazma becerisinin gelişmesi amacıyla devam ettirilecek olan proje kapsamında dernek, gençlerle beraber Wikipedia ve Vikisöz, Vikikaynak, Vikiveri, Vikisözlük gibi Wikipedia’nın kardeş projelerinde çalışmalar yapacak.

SPoD ile Kurumsal Hibe Desteğimiz Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği(SPOD), toplumun her alanında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddet, dışlanma ve ayrımcılık durumları ile ilgili veri oluşturmayı ve bütün ayrımcılık biçimlerinin kalkmasını amaçlayarak LGBTİ+’ların yaşadığı sorunlara kalıcı ve kapsamlı çözümler üretmek amacıyla çalışıyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonunun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız SPoD, bu desteği insan kaynağı, ofis kirası ve idari giderlerini bir kısmını karşılamak için kullandı.

SPoD Mali ve İdari İşlerden Sorumlu Genel Koordinatörü Melih Ateş ve Politikalardan Sorumlu Genel Koordinatörü Hatice Demir ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; 10. yaşını kutlayan SPoD’un ve çalışma alanının geçirdiği değişim, ekonomik krizin LGBTİ+’lara etkileri, derneğin 2022 planları ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

SPoD yakın zamanda 10. yaşını kutladı. Aradan geçen zamanı değerlendirdiğinizde, çalışma alanınız ve buna paralel olarak SPoD’un yaşadığı değişime dair öne çıkan noktalardan bahsedebilir misiniz?

Toplumun her alanında yaşanan ve özelde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddet, baskı, sosyal dışlanma ve ayrımcılık durumları ile ilgili veri oluşturmaya ve bütün ayrımcılık biçimlerinin ortadan kalkmasına yönelik 2011 yılından beri çalışıyoruz. Gittikçe güçlenen, çeşitlenen hareketimizin özellikle, sosyal politika, siyaset, akademi, adalete ve psikososyal desteğe erişim konularındaki, bilgi ve birikimini daha ileriye taşımayı hedef edindik. LGBTİ+’ların aktif siyaset içinde yer almasının, siyaseti LGBTİ+ kapsayıcı şekilde dönüştürmenin önemine inandık. Bu kapsamda beş siyaset okulu gerçekleştirdik.

2011, 2012 yıllarında yeni anayasa yapım sürecine LGBTİ+’ların dahil edilmesi için paneller, forumlar düzenledik, raporlar hazırladık. Siyasi partiler, milletvekilleri ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile görüştük. Belki taleplerimizin hayata geçirilmesini sağlayamadık ama dönemin gazetelerinde “Eşcinseller Anayasa görüşmelerini kitledi.” şeklinde somutlaşan ifadelerden de anlaşılacağı üzere, taleplerimizi gündemleştirebildik. 2014, 2015, 2019 yerel ve genel seçimlerinde kampanyalar yaptık; milletvekili ve belediye başkan adayları ile seçildikleri takdirde, LGBTİ+ dostu çalışmalar yapmaları yönünde protokoller imzaladık.

Kampanya davalar takip ettik, Türkiye’nin her yerinden çok sayıda LGBTİ+’ya ücretsiz hukuki danışmanlık verdik, avukatlarımızla LGBTİ+ alanındaki davalara ilişkin güncel bilgileri içeren yayınlar çıkardık, avukat ağları kurduk.

Akademik bilgi üretim süreçlerine dahil olduk. Araştırma temelli çalışmalar yaptık. LGBTİ+ ve kuir alanında çalışan, akademisyen ve öğrencileri buluşturan Bahar Seminerleri düzenledik; kuir edebiyat okuma grupları oluşturduk.

Sosyal hizmet uzmanı, psikolog, avukat, öğretmen gibi meslek uzmanlarına; şirketlere, belediyelere, kent konseylerine, siyasi partilere eğitimler ve atölyeler yaptık. Kapalı ve açık katılımlı etkinlik, panel, forumlar düzenledik. Aktivizm okulları yaptık. Her hafta Pazar Sohbetleri gerçekleştirdik.

2017 yılında kurduğumuz LGBTİ+ Danışma Hattı ile açılma, uyum süreci, ayrımcılık, şiddet, askerlik vb. pek çok konuda, danışmanlıklar verdik. Hafta içi her gün açık olan hattımızla sadece 2020 yılında 2085 kişiye ulaştık; akran danışmanlığının yanında özellikle hukuki ve psikolojik danışmanlıklar sağladık. Çeşitli alanlara dair araştırmalar ve danışma hattımıza gelen başvurularla, LGBTİ+’ların siyasi ve sosyal haklarını öne çıkaran savunuculuk ve lobi çalışmaları yaptık.

Öte yandan derneğimizin kurumsal yapısını güçlendirmeye; üye, çalışan, gönüllü ve danışanlarımız için erişilebilirliği artırmaya, güvenli bir alan oluşturmaya yönelik adımlar attık ve atmaya devam ediyoruz. SPoD bugün 12 profesyonel çalışanı ve 120’e yakın gönüllüsüyle zor zamanlarda bir arada durmaya, Türkiye’de LGBTİ+ hakları için çalışmaya devam ediyor.

Salgın koşullarının yanı sıra yaşanan ekonomik kriz de hali hazırda kırılgan olan grupları daha savunmasız bir hale getirdi. Bu durum LGBTİ+’ları nasıl etkiledi? Birlikte çalıştığınız grupların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve bu ihtiyaçları karşılamak için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

LGBTİ+’lara uygulanan ayrımcılık ve pandemi süreci ile birlikte ayrımcılığa eklenen fiziksel mesafe ve yalıtım kuralları, LGBTİ+’ların sosyal yardımlara erişimini engelleyecek sorunlar yaratıyor. Pandemiden önce de var olan ayrımcılık ve damgalanma korkusu, LGBTİ+’ların herhangi bir kamu kurum ya da kuruluşuna başvurmasının önünde büyük bir engel oluşturmaya devam ediyor. Buna karşılık derneğimiz çalışmalarını birbirini besleyen 2 başlığa ayırarak sürdürüyor. Bunlarda biri savunuculuk başlığı. Her faaliyetimiz ve açıklamamız, LGBTİ+ların eşit yurttaşlığı yani temel haklardan eşit faydalanması için kamu kurumlarına yönelik taleplerimizi içeriyor. Diğeri ise hizmet başlığı ki, burada da Türkiye’nin her yerinden il ve ilçe belediyeleriyle çeşitli eğitimler düzenlemek, kamu hizmetlerinden faydalanamayan LGBTİ+ların ihtiyaçlarını saptamak, bu ihtiyaçlara uygun hizmet modelleri oluşturmak, bu tespit ve önerilerimizi yaygınlaştırmak gibi çeşitli işler yapıyoruz. Psikolojik destek, danışma hattı, ücretsiz hukuki destek, ücretsiz sosyal hizmet desteği gibi hizmetlerimiz bu kapsamda yaptığımız çalışmalardan bazıları.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu 2021 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe desteği ile SPoD’un kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Hibe desteğimizle yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Sivil Toplum İçin Destek Vakfı (STDV) ve Turkey Mozaik Foundation’dan aldığımız destek ile SPoD’un finansal sürdürülebilirliğini sağlamak için yapılacak çalışmalara odaklandık. Altı ay boyunca; Mali İşler Sorumlusu’nun kısmi maaş ödemesi, ofis kirası, idari giderler ve mali müşavir ödemesi fon kapsamında karşılandı.

Sürdürülebilirlik konusunda Yönetim Kurulu ve ilgili çalışanlar ile çeşitli toplantılar düzenledik. Özellikle üye aidat borçlarının tahsil edilmesine dair planlamalar yaptık. Üye, aidat ve bağış yönetim sisteminde gerekli düzenlemeleri yaptık, ekip içi görev dağılımını yeniden organize ettik ve aidat borçlarının bir kısmını tahsil ettik. Bireysel ve kurumsal bağışçılara yönelik iç planlamaları organize ettik ve kurumsal iletişimi arttırdık.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Fon kapsamında SPoD’un temel giderlerinin bir kısmı karşılandı. Karşılanan ihtiyaçlar haricinde eksik kalan giderlere kaynak bulunmasına daha fazla odaklanıldı. Hak temelli çalışma yapan, özellikle LGBTİ+ alanında çalışan örgütler temel giderleri için yeteri kadar kaynak bulamamaktayken, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu, özellikle de STDV bağışçıları bir araya getirerek sivil toplum örgütlerine önemli katkı sağlıyor.

SPoD’un 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için  planlarından bahseder misiniz?

SPoD 2022’de; LGBTİ+ Danışma Hattı, Psikososyal, Hukuki ve Sosyal Hizmet destekleri, Bahar Semineri, Siyaset Okulu, Pazar Sohbetleri, Mesafesiz Sohbetler,  Akademiden Hallice Konuşmalar ve Türkçe Edebiyata Quuer (den) Bakış faaliyetlerine devam edecek. Siyasal Katılım ve HIV Çalışmaları Birimlerimiz de çalışmalarını devam ettirmekte.2022’de kaynak geliştirme çalışmalarında farklı yöntemler kullanarak öz kaynakların geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmayı da planlıyoruz.

Tiyatro Kooperatifi, Özel Tiyatrolar için Bölgesel Kooperatifleşme Projesini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Tiyatro sanatının kamusal bir hizmet olduğu ön kabulüyle, sektörel sorunlara kalıcı çözümler bulmak ve özel tiyatroların sesi olmak amacıyla savunuculuk ve kapasite güçlendirme çalışmaları yapan Tiyatro Kooperatifi’ne Kültür Sanat Fonu’nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği sağladık. Hibe desteğimizle, Özel Tiyatrolar için Bölgesel Kooperatifleşme projesini hayata geçiren Tiyatro Kooperatifi, proje kapsamında Türkiye’nin 7 bölgesinde hem ekonomik hem de sosyal açıdan sürdürülebilir ve güçlü bir sanat hayatını tesis etmek amacıyla 5 sosyal kooperatifin resmi kuruluşunu gerçekleştirmesi için stratejik danışmanlık ve kapasite gelişim desteği sağladı.

Tiyatro Kooperatifi Genel Koordinatörü Fisun Eşki ile yaptığımız röportajda; kısmi normalleşmene sonrası tiyatrolardaki değişim, Sahne 2.0, Tiyatro Kooperatifi’nin 2022 planları ve proje kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Pandemi sonrası kısmi normalleşme ile tiyatro sektöründe yaşanan değişikliklerden bahsedebilir misiniz? Bu değişiklikler ne tür ihtiyaçların ortaya çıkmasına neden oldu? Tiyatro Kooperatifi olarak bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için ne tür faaliyetler yapıyorsunuz?

Kısmi normalleşme ile tiyatrolar sahnelere döndü ancak, pandemi sürecinin yarattığı hasarın telafisi için uzun yıllar gerekiyor. Birçok sahne kapandı; pek çok sahne emekçisi tiyatro faaliyetlerini bırakmak ve farklı alanlarda çalışmaya başlamak zorunda kaldı. Özel tiyatroların yıllardır süregelen ekonomik, yasal ve sosyal sorunları, bu krizle birlikte daha da derinleşti. Bu sorunların kalıcı çözümü için çalışma alanımızda köklü değişiklikler yapılması gerektiğine inanıyoruz. Buradan hareketle, Tiyatro Kooperatifi olarak özel tiyatroların çalışma koşullarının ve ihtiyaçlarının gözetildiği yeni bir yasal statü oluşturulması amacıyla araştırmalarımıza ve ilgili mercilerle düzenli görüşmelere devam ediyoruz.

Sahne 2.0, Google.org desteğiyle, Inogar Kooperatifi yürütücülüğünde ve Tiyatro Kooperatifi paydaşlığında hayata geçirildi. Sahne 2.0 fikri nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıktı? Sahne 2.0’ın amacından ve sahne sanatçılarına sunduğu olanaklardan bahsedebilir misiniz?

Pek çok sektör gibi kültür-sanat alanı da pandemi krizi sebebiyle büyük yara aldı; almaya da devam ediyor. Pandeminin ilk döneminde kapanmalarla birlikte sahne sanatları faaliyetleri bir anda durdu. Ancak bu alanda çalışan bireyler ve kurumlar; dijital dünyanın sunduğu imkânlarla üretmeye, paylaşmaya, iletişim kurmaya devam etti. Karantina sürecinde pek çoğumuz sanatın iyileştirici ve birleştirici gücünü deneyimledik. Bu deneyim üzerinden Sahne 2.0, dijital dünyanın sahne sanatları için keşfedilmesi ve güçlendirilmesi gereken bir alan olduğu gerçeğinden hareketle tasarlandı. Projenin ana amacı, alanımızda çalışan, üreten, düşünen tüm bireylerin dijital kapasitelerini güçlendirmek ve üretimlerini dijital platformda seyirciyle buluşturmalarını sağlamak. Projenin ana eksenini alanında uzman eğitmenlerin katkılarıyla, sahne sanatlarına yönelik olarak hazırlanmış, 5 modülden oluşan çevrimiçi eğitim programı oluşturuyor. Bu eğitim programını tamamlayan ve kendi içeriklerini tasarlayan kullanıcılar, fikirlerini hayata geçirmek için İstanbul’daki Sahne 2.0 stüdyosundan ücretsiz olarak faydalanabiliyor; üretimlerini projenin YouTube kanalında seyirciyle buluşturma imkânı elde ediyor. İlgilenen herkesi, https://sahne2sifir.com/kayit/ adresini ziyaret ederek projeye ücretsiz olarak kaydolmaya davet ediyoruz.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Özel Tiyatrolar için Kooperatifleşme projesini geçtiğimiz dönemde tamamladınız. Projenin amacından ve bu kapsamda gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

Tiyatro Kooperatifi olarak özel tiyatroların Türkiye çapında bir dayanışma gücü oluşturmasını çok önemsiyoruz ve sosyal kooperatifçiliğin, sorunlarımızın çözümü için en doğru örgütlenme modeli olduğuna inanıyoruz. Buradan yola çıkarak tasarladığımız Özel Tiyatrolar için Kooperatifleşme projesi ile, bu modeli ülkemizde yaygınlaştırmayı ve tiyatro alanında çalışan bir kooperatif birliğinin kurulması için gerekli zemini hazırlamayı amaçladık. Proje kapsamında ilk aşamada Türkiye’nin farklı bölgelerindeki özel tiyatro temsilcilerine yeni nesil kooperatifçilik ile hukuki ve mali açıdan kooperatif yapılanması konularını kapsayan bir eğitim programı sunduk. Tiyatro Kooperatifi olarak İstanbul’da edindiğimiz deneyimi diğer bölgelerdeki girişimlerle paylaştık; onlara stratejik, mali ve hukuki danışmanlık sağladık. Sürecin sonunda, İç Anadolu bölgesinde faaliyet gösteren Ankara Tiyatro Kooperatifi, Karadeniz Tiyatro Kooperatifi, Güneydoğu Anadolu bölgesinde faaliyet gösteren Ahura Tiyatro Kooperatifi, Ege Tiyatro Kooperatifi ve Akdeniz Bölge Tiyatro Kooperatifi resmi kuruluşlarını gerçekleştirdi. Şu anda da ortak hedeflerimiz doğrultusunda birlikte yol almaya devam ediyoruz.

Kültür Sanat Fonu’nun 2020 döneminde aldığınız hibe desteğinin kurumunuza ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Kültür Sanat Fonu’nu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesaj var mı?

Bu hibe desteği, çalışmalarımıza başladığımız Mayıs 2018’den beri hayalini kurduğumuz Türkiye Tiyatro Kooperatifleri Birliği’nin kurulması yolunda önemli bir aşama kaydetmemizi sağladı. Ayrıca, sağladığınız hibe desteği dayanışmamızı İstanbul’dan Türkiye’nin dört bir yanına taşımamıza ve ülke çapında bir ağ geliştirmemize imkân tanıdı. Proje kapsamında, 7 sosyal kooperatif ortaklaşarak temellerini oluşturduğumuz Kooperatif Birliği Girişimi, bugün 114 özel tiyatroyu temsil ediyor. Bu birliktelik, temsiliyet gücümüzü artırmamıza ve dayanışmayla üretebileceğimiz projelere katkı sunuyor, tüm çalışmalarımıza güç katıyor.  Özellikle ortak hareket etmenin önemini yeniden deneyimlediğimiz pandemi sürecinde bizim için büyük değer taşıyor. Bu vesileyle, özel tiyatroların sanatsal üretimini zenginleştirirken ekonomik, sosyal ve hukuki açıdan güçlenmesi ve sürdürülebilir hale gelmesi hedefimize katkı sunan Kültür Sanat Fonu bağışçılarına ve hayata geçiren paydaşlara teşekkür ederiz.

Tiyatro Kooperatifi’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak?

Mevcut koşullarda, özel tiyatroların ayakta kalma mücadelesi devam ediyor. Bu sebeple, Tiyatro Kooperatifi olarak bu yıl savunuculuk çalışmalarımıza öncelik vermeyi planlıyoruz. Aynı zamanda, Kooperatif Birliği Girişimi’mizi resmiyete kavuşturmayı ve örgütlenme çalışmalarımıza yeni bir boyut kazandırmayı hedefliyoruz. Bu süreçte ortağımız olan tiyatrolara ekonomik ve sosyal fayda sağlayacak projeler üretmeye, işbirlikleri geliştirmeye de devam edeceğiz.

Yeşil Düşünce Derneği ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yürütecekleri Çalışmaları Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Yeşil Düşünce Derneği, şenlikli, kolektif, katılımcı, şeffaf, sürdürülebilir, dirençli ve kendine yeten topluluklar oluşturmak anlayışı ile iklim krizini temele alarak; yenilenebilir enerji, yeşil ekonomi, ekolojik sürdürülebilirlik, demokrasi ve medya ile sosyal adalet alanlarında çalışmalarını yürütüyor. Kurumsal Destek Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği verdiğimiz Yeşil Düşünce Derneği, etki ölçüm kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yürütecek.

Yeşil Düşünce Derneği Proje Koordinatörü Yağız Eren Abanus ve Genel Koordinatörü Melisa Kutluğ ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, yeşil politika kavramı, yeşil şehirler, Yeşil Politikalar için Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları projesi ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Yeşil Düşünce Derneği Kurumsal Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yeşil Düşünce Derneği 2009 yılında yeşil düşünce ve yeşil politikaların yaygınlaştırılması amacıyla kuruldu. Derneğin temel çalışma alanları arasında ekoloji, iklim krizi, yenilenebilir enerji, yeşil ekonomi, sosyal politikalar, demokrasi ve medya gibi konular bulunuyor. Çalışmalarımızı ulusal ve uluslararası kampanyalar ve projelerle gerçekleştiriyoruz. Geçmiş yıllarda; iklim değişikliği, yenilenebilir enerjinin finansmanı, enerji kooperatifleri ve enerji demokrasisi, kent politikaları, dijital aktivizm gibi konulara yönelik projeler yürüttük. Güncel olarak ise kentler, cinsiyet, yeşil ekonomi, doğa hakları ve eko-kırım, eko-demokrasi gibi konular etrafında projeler yürütüyoruz. Bunların yanı sıra yeşil hareketin buluşma noktaları diyebileceğimiz Yeşil Kamp ve Yeşil Diyalog gibi yeşillerin geleneksel etkinliklerini de birkaç senedir hayata geçiriyoruz.

Yeşil politikalar nedir? Türkiye’de yeşil politikaların yaygınlaştırılması amacıyla ne tür çalışmalar yapılıyor?

Yeşil politikalar temelde toplumsal örgütlenmemizin ve bireysel yaşamlarımızın doğa-merkezci bir dünya görüşü doğrultusunda gerçekleşmesi için oluşturulmuş araçlardır. Diğer yandan her ne kadar yeşil politikaların ilk bakışta sadece çevre ile ilgili olduğuna dair bir algı olsa da şiddetsizlik, savaş karşıtlığı, âdem-i merkeziyetçilik, toplumsal cinsiyet eşitliği, yerel ve doğrudan demokrasi, adil paylaşım, özgür yaşam ve çoğulculuk gibi farklı hususlar da yeşil politikalar açısından en az doğa-merkezcilik kadar önemlidir. Yeşil politikaların yaygınlaşması için Türkiye’nin birçok farklı bölgesinde yürütülen doğa koruma mücadelelerinin yanı sıra demokrasi, çoğulculuk ve sosyal haklar gibi konular için gerçekleştirilen faaliyetler de Türkiye’de yeşil politikaların yaygınlaştırılması amacıyla yürütülen faaliyetler arasında görülebilir. Diğer yandan ekolojiyle ilgili farklı sivil oluşumların gerçekleştirdiği kampanyalar, projeler, lobicilik ve aktivizm faaliyetleri, farkındalık artırma odaklı seminer benzeri etkinlikler ve kooperatifler gibi sosyal girişimlerin inşa etmeye çalıştıkları alternatif ekonomi modellerinin Türkiye’de yeşil politikaların yaygınlaşmasına yönelik katkıları göz ardı edilemez.

Avrupa Yeşil Vakfı (Green European Foundation-GEF) ortaklığı ile Yeşil Politikalar için Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları projesini yürütüyorsunuz. Projenin amacından ve proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Yeşil Politikalar için Cinsiyet çalışmaları aslında en temelde yeşil politikalar ve cinsiyet alanındaki kesişimsellik üzerine çalışarak iki alan arasında bir bağ kurmaya ve bu alanda çeşitli ağlar geliştirmeye dayanıyor. Projenin ilk senesinde, 2020 yılında feminist, kuir, Yeşil literatür ve aktivizm ile özellikle dernek ve dernek çevresi kapasite geliştirme çalışmaları kapsamında çeşitli atölyeler gerçekleştirdik. Bununla beraber hem bir video çalışması hem de uluslararası ve ulusal çapta cinsiyet çalışmaları ve ekoloji aktivizmi yapan konuşmacıların katılımı ile Harekete Geçen Kadınlar isimli bir konferans gerçekleştirdik.

Projenin ikinci senesinde ise yeşil politikanın iklim krizi, yenilenebilir enerji, adil geçiş, doğa mücadeleleri gibi tematik konularıyla cinsiyet meselelerinin kesişimselliği doğrultusunda bu alanda çalışmalar yürüten kişileri bir araya getirdiğimiz toplantılar yaptık. Bu sene içinde de yine bu iki alanda aktivizm yapan, mücadele yürüten kişilerle kısa bir podcast çalışmamız oldu ve Harekete Geçen Kadınlar konferansının ikincisini gerçekleştirdik.

Yeşil Düşünce Derneği’nin temel ilkelerinden biri olan toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde cinsiyet, cinsellik, cinsel yönelim özgürlüğü ve feminizmi vurgulamaya ve aynı zamanda ekoloji, iklim krizi, doğa mücadeleleri ile ortak mücadelelerini vurgulayan çalışmalar gerçekleştirmeye devam etmeyi planlıyoruz.

Salgın süreci ile yeşil şehirlerin daha fazla konuşulur hale geldiğini gözlemliyoruz. Yeşil şehir nedir? Yeşil şehirler için öne çıkan ihtiyaçlar nelerdir? Yeşil şehirlerin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla ne tür politikalar geliştirilmesi gerekiyor?

Yeşil şehirler için literatürde farklı tanımlar bulunuyor. “Tüm faaliyetlerinde enerji verimliliğini ve yenilenebilir enerjiyi öne çıkaran, yeşil çözümleri yaygın olarak destekleyen, planlama sistemlerinde karma arazi kullanımı gibi uygulamalarla arazi kompaktlığını sağlayan ve yerel kalkınmasını yeşil büyüme ve eşitlik ilkelerine bağlayan bir şehir” tanımı buna bir örnek olabilir. Ayrıca yeşil politikanın büyüme fetişizmi karşısındaki duruşu, doğaya uyum ve gezegenin sınırları bağlamında yeşil şehirler; “canlı organizmalardan habitatlarına kadar tüm doğa biçimlerinin kentsel formun son derece önemli bileşenleri ve yeşil altyapının bir parçası olduğu ‘doğayla dengede’ bir şehir olmak” olarak da tanımlanabilir. Bunlara ek olarak yeşil politikanın önem atfettiği katılımcılık, çoğulculuk, özgür yaşam ve adil paylaşım gibi ilkelerin benimsenmemesi ve uygulanmaması şehirlerin yeşil olarak nitelenmesini önleyecektir. Bu bağlamda örnek olarak mültecilere ayrımcılık yapılan bir belediyenin yeşil olarak görülmesi düşünülemez. Günümüzde yeşil şehirler için öne çıkan ihtiyaçlar doğaya uyum, doğrudan demokrasinin gerçekleştirilmesi ve sosyal adalet olarak gösterilebilir. Yeşil şehirlerin sürdürülebilirliğini sağlamak için yağmur suyu hasadı gibi yeşil altyapı uygulamalarını zorunlu kılan veya teşvik eden politikalarla birlikte doğrudan demokrasiyi ve sosyal adaleti sağlayacak yerel iklim konseyleri ve topluluk destekli tarım gibi mekanizmaların da hayata geçirilmesi gerekir. Zira sürdürülebilirliğin ekolojik, ekonomik ve sosyal olmak üzere üç boyutu bulunuyor.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2021 döneminde sağladığımız hibe ve kapasite gelişim desteği ile odaklanacağınız kurumsal gelişim başlıkları neler olacak? Bu kapsamda ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Kurumsal Destek Fonu’nun 2021 döneminde sağlanan hibe ile temel olarak etki izleme alanında kendimizi geliştirmeyi hedefliyoruz. Bunun yanında; kaynak geliştirme, idari ve organizasyonel yapı, kampanyacılık, savunuculuk ve kurumlarla ilişkiler bağlamında merkezi yönetimle ilişkilerimizi geliştirmek ikincil gelişim başlıkları arasında yer alıyor. Özel olarak etki izleme açısından kendimizi geliştirmek için kurum içi bir etki izleme grubu oluşturma, eğitimler organize etme, izleme şablonları hazırlama ve veri görselleştirme örnekleri üretmek gibi çalışmalar yapmayı planlıyoruz.

Nirengi Derneği İstismar Mağduru Destek Hattı Projesini Tamamladı

By | Çocuk Fonu

Çocuk Fonu‘nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanı ile hibe verdiğimiz Nirengi Derneği(Nirengi) istismar, akran zorbalığı ve flört şiddetinin önlenmesi ve sonuçlarıyla baş edilmesi için daha sistematik ve bütüncül bir anlayışın yaygınlaşması ve bu konuda uygulanabilir politika önerilerine dayalı adımlar atılması amacıyla çalışıyor. Dernek hibe kapsamında hayata geçirdiği İstismar Mağduru Destek Hattı projesi ile istismar mağduru 20 çocuğa ve/veya onların bakım verenlerine psiko-sosyal danışmanlık desteği verdi.

Nirengi Derneği Başkanı İdil Türkmen Ayaydınlı, Programlar Koordinatörü ve Yönetim Kurulu Üyesi Zeynep Sanduvaç ile yaptığımız röportajda; istismar türleri, çocukların ve bakım verenlerin “onay” “bedensel söz hakkı” gibi sınır belirleyici kavramlar ile ilgili farkındalığı ve proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler hakkında konuştuk.

Çocukların karşı karşıya kaldığı farklı istismar türlerinden ve belirtilerinden bahsedebilir misiniz?

İnsanın 0-18 yaş aralığını kapsayan “çocukluk dönemi”, gelişmeye ve öğrenmeye en yatkın olduğu dönemdir. Ancak bu dönem; aynı zamanda fiziksel, duygusal ve sosyal risklere de en açık olunan, yetişkinler ve diğer çocuklar karşısında en savunmasız kalınan bir dönemdir.

Çocuğun iyi olma halini ve gelişimini tehdit eden olguları içeren istismar kavramı; fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik istismar olmak üzere dört boyutta ele alınmaktadır. Kimi durumlarda istismarın farklı türleri birlikte görebilmekte, kimi zaman da ayrı olgular olarak karşımıza çıkabilmektedir.

İstismar türleri:

İstismar türlerini fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel istismar olarak dört grupta ele almak mümkündür. İstismar türlerine ait özellikler ve her bir istismar türünün fark edilmesi için sunulan önemli ipuçları aşağıda yer almaktadır:

-Fiziksel istismar: Çocuğun kaza dışı fiziksel açıdan zarar görmesi ve bedensel bütünlüğünün bozulmasıdır. Çocuğa/gence; tokat, yumruk veya tekme atmak, ısırmak, yakmak, saç ve kulak çekmek, çocuğu sarsmak, çocuğa belli nesnelerle zarar vermek (bıçak, kemer vb.), çocuğa eşya fırlatmak fiziksel istismar örnekleri arasındadır.

Duygusal istismar: Çocuğun, kendini olumsuz etkileyen tutum ve davranışlarla karşılaşması ya da gereksinim duyduğu ilgi, sevgi ve bakımdan yoksun bırakılması, toplumsal ve bilimsel standartlara göre psikolojik zarara uğraması durumudur. Duygusal istismar, çocuğun duygusal bütünlüğüne ve kişilik gelişimine zarar veren her türlü davranıştır.

Cinsel istismar: Çocuğun bir yetişkin veya cinsel açıdan olgun ergen tarafından cinsel uyarım ve doyum için kullanılmasıdır. Cinsel istismar, temas içeren ve temas içermeyen şekillerde olabilir. Temas içermeyen cinsel istismar örnekleri arasında; kişinin izni olmadan izlenip röntgenlenmesi, teşhircilik yapılması, çocuk/ergene pornografik öğeler içeren fotoğraf/video gösterilmesi, çocuğun/ergenin cinsel içerikli fotoğraf/videolarının çekilmesi veya pornografik amaçlı kullanılması yer almaktadır. Buna ek olarak karşıdaki üzerinde bıraktığı etkiye dikkat etmeden sözlü olarak taciz etme ve cinsel içerikli konuşmalar yapma da temas içermeyen cinsel istismar örnekleri arasındadır. Temas içeren cinsel istismar örnekleri arasında da cinsel dokunma/özel bölgelere temas içeren her türlü davranış, pornografi ve fuhuş yolu ile yapılan cinsel sömürü ve tecavüz yer almaktadır.

Ekonomik istismar: Çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalıştırılması veya çalışması ekonomik istismardır. Diğer bir deyişle, çocuk emeğinin istismar edilmesidir. İlköğretimi tamamlamamış ve 14 yaşını bitirmemiş çocukların çalıştırılması yasaktır. Ekonomik istismar olarak değerlendirilebilecek örnekler: Çocuğun çalışmak için okula gitmemesi, çocuğun dilendirilmesi, çocuğun Yönetmelikte yaş gruplarına göre belirtilen işlerde çalışmaması, çocuğun güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimlerini olumsuz etkileyen işlerde çalışması, çocuğun çalıştığı işteki risklere karşı korunmaması, çocuğun kanunda belirtilen sürelerin üzerinde çalışması.

İstismar belirtileri:

Türü ne olursa olsun, istismar psikolojik, sosyal ve bilişsel gelişimi olumsuz etkiler.

ÖNEMLİ: Öğretmenlerin/sosyal çalışmacıların/ebeveyn ve bakım verenlerin ilk aşamada fark edebileceği belirtiler arasında; belirgin düzeyde üzgün, kaygılı, isteksiz, donuk veya öfkeli, saldırgan, tepkili ve huzursuz duygu durum yer alabilir. Huy değişimi ve çocuğun tanınan/

alışılagelen mizacının dışında davranması da ipuçları arasındadır.  Günlük faaliyetleri sırasında uyuklama, günlük faaliyetlere karşı ilginin ciddi düzeyde azalması ve arkadaşlıklarda geri çekilme, bedenini gizleyecek şekilde mevsim şartlarına uygun olmayan giysiler giyme de dikkati çekecek belirtiler arasındadır.

Belirtileri somutlaştırmak gerekirse şu örneklere yer verebiliriz:

◊ Depresif duygu durum (aşırı üzüntü, değersizlik ve yetersizlik hissi, enerji kaybı, isteksizlik vb.)

◊ Kendine zarar verme, intihar düşünceleri ve/veya girişimleri (kesme, yakma gibi davranışlar sergileme) veya bu davranışları sergilemeye yönelik planlar yapma

◊ Travma sonrası stres bozukluğu (kaygı, panik, suçluluk, utanç duyguları, aşırı tetikte olma durumu, olay anını yeniden oluyormuş gibi hissetme ve tepkiler gösterme vb.)

◊ Odaklanma ve dikkati sürdürmede belirgin bozulma, öğrenme zorlukları yaşama

◊ Öfke nöbetleri ve davranış sorunları sergileme

◊ Aşırı uyku veya hiç uyumama

◊ Aşırı yeme veya az yeme/hiç yememe

◊ Kilo/beden görünümüyle ilgili takıntılı düşüncelere sahip olma ve kilo kontrolüne yönelik yeme sonrası kusma, aşırı spor, ilaç kullanımı gibi davranışlar sergileme

◊ Takıntıların oluşumu ve belirli konular özelinde (cinsellik, temizlik vb.) sürekli tekrarlayan düşünceler ve davranışlar oluşması

◊ Dissosiyatif bozukluklar (unutkanlık, amneziler (bellek kaybı), aşırı hayal kurma, andan kopmalar)

◊ Kişiler arası ilişkilerde bozulma (arkadaşlık, aile/bakım veren, öğretmenler vb.)

◊ Huy değişimi sergileme (içe dönük/sakin bir öğrencinin ani şekilde dışa dönmesi, çocuğun alışıldık yapısı ile örtüşmeyen ve bu yönüyle dikkat çeken bazı davranışlar sergilemesi, ilişkilerinde belirgin çatışmalar yaşama, olumsuz/riskli davranışlar sergileme durumu veya dışa dönük, hareketli bir çocuğun ani şekilde suskunlaşması, kendisini iletişime kapatması)

◊ Alkol veya uyuşturucu/madde bağımlılığı, sigara bağımlılığı oluşması

◊ Suç işlemeye yatkınlık, riskli davranışlarda artış gösterme

Sizce Türkiye’de çocuklar ve bakımverenleri “onay”, “bedensel söz hakkı” gibi sınır belirleyici kavramlar konusunda farkındalık ve bilgi sahibi mi? Çocukların bedensel söz haklarının ihmal edilmesinin ve istismara maruz bırakılmasının önlenmesi amacıyla ne tür çalışmalar yapılıyor?

Hem Türkiye’de hem de dünyada “onay”, “bedensel söz hakkı” ve hatta “kişisel alan farkındalığı” konuları başta olmak üzere sınır belirleyici kavramlar konusunda olumlu kazanımlar olsa da atılması gereken pek çok adım bulunuyor. Nirengi Derneği olarak çocuk koruma alanındaki çalışmalarımızın teorik arka planı sosyo-ekoloji modeline göre şekillenmiştir. Bütüncül bir çerçeve sunan bu modele göre çocuk merkez çekirdek halkada bulunuyor, bu halkanın hemen üzerinde okul ve aile, çevreleyen halkada toplum, bir üstünde çocukla ilgili kurum ve kuruluşlar ve onun üzerinde ise politikalar ve yasalar geliyor. Çocuk koruma alanındaki çalışmalarımızı bu beş halkanın da güçlenmesi ve bütüncül bir koruma sağlaması için koruyucu- önleyici aktiviteler, izleme ve değerlendirme aktiviteleri ve müdahale aktiviteleri şeklinde üç ana başlık altında sürdürüyoruz.

Koruyucu önleyici olarak onay, bedensel söz hakkı, kişisel alan farkındalığı konularını da içeren Çok Geç Olmadan, Çocuk İstismarına Dur De ve Pozitif Gençlik Gelişimi başlıklı eğitimler düzenleyerek eğitim ve sosyal hizmet alanında çalışan profesyonel meslek elemanlarına, bakım verenlere, konuya ilgi duyan her kesimden kişiyle bir araya geliyoruz. 2021 yılı sonuna dek söz konusu eğitimleri 15.000’in üzerinde kişiye küçük gruplarla aktardık. Eğitimlerde teorik bilgilerin yanı sıra hazırladığımız Çocuklar için Pozitif Gelişim Etkinlik Kılavuzu ile meslek elemanlarının ve bakım verenlerinin çocuklara istismar, zorbalık vb. başlıkları aktarırken faydalanabilecekleri aktivite örneklerine de yer veriyoruz. Eğitimlerin yanı sıra toplumun her kesimine yönelik bilgilendirici içerikler üretmeye ve sosyal medya, internet sitesi gibi mecralarda yaygınlaştırmaya devam ediyoruz. İçeriklerimize internet sitemiz, youtube.com/nirengidernegi ve instagram.com/nirengidernegi hesaplarından ulaşılabilinir.

Ayrıca savunuculuk alanında çalışmalar yürüterek paydaş toplantılarının çıktıları olarak oluşturduğumuz politika raporları ile ulusal ve uluslararası mevzuatların çocuk koruma bakış açısı ile güçlenmesine katkı sağlıyoruz.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz İstismar Mağduru Destek Hattı projesini yakın zamanda tamamladınız. Salgın sürecinde projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerden bahseder misiniz?

Çocukların her türlü şiddete karşı korunması uluslararası insan hakları anlaşmaları ve standartları tarafından güvence altına alınan temel bir haktır. Yine de şiddet, ekonomik ve sosyal durumları, kültürleri, dinleri veya etnik kökenleri ne olursa olsun, dünyanın dört bir yanındaki çocuklar için hem acil hem de uzun vadeli sonuçlarıyla hayatın fazlasıyla gerçek bir parçası olmaya devam ediyor. Ülkemizde şiddete maruz kalan çocuklar ve bakım verenleri için hem yasal danışmanlık hizmeti hem de eş zamanlı psikososyal destek hizmeti alabilecekleri sistematik bir mekanizma konusunda ciddi bir boşluk bulunuyor.

Mağduriyetin oluşmasını takiben şiddet mağduru çocuklar ve bakım verenleri yasal ve psiko-sosyal koruma hakları için nereye ve nasıl başvuracakları, başvuruyu takiben sürecin nasıl işleyeceği vb. konularında danışmanlık alma ihtiyacı içinde. Ayrıca, mağdur çocuk ve ailesinin özellikle adli süreçte karşılaştıkları sistemin işletilmemesinden kaynaklanan zorluklara karşı sağlam durmalarını desteklemek için de psiko-sosyal destek ihtiyaçları çok belirgin oluyor.

Nirengi Derneği olarak istismara uğrayan bir çocuğa ve bakım verenine ne kadar erken yasal ve psikososyal koruma desteği sağlanabilirse, çocuğun fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne gelecek zararların o ölçüde azaltılabileceğine, istismarın yarattığı olumsuz etkileri onarmanın ve şiddet döngüsünü kırmanın mümkün olabileceğine kuvvetle inanıyoruz. Bu çerçevede Türkiye’de istismara ve şiddete maruz kalan çocuklara yönelik hem yasal danışmanlığın hem de psikososyal desteğin eş zamanlı aynı çatı atında ücretsiz olarak sunulduğu tek destek hattı olan İstismara Karşı Destek Hattı’nı kurduk.

Çocuk Fonu desteği ile istismara maruz kalmış olan 20 çocuğa ve bakım verenine ücretsiz psiko-sosyal destek sağlandı. Ayrıca, psiko-sosyal destek verdiğimiz çocuklar ve bakım verenlerinin yanı sıra, toplumda istismar ve şiddet konularında bilgi ve farkındalık yaratmak, hak arama anlayışını güçlendirmek amacıyla çeşitli bilgilendirme içerikleri üreterek yaygınlaştırdık. Söz konusu içeriklere Nirengi Derneği sosyal medya hesaplarından ulaşılabilir. Destek hattımızdan desteğe ihtiyaç duyan tüm çocuk ve bakım verenlerin haberdar olması amacıyla medya kanallarında (gazete, radyo, sosyal medya vb.) hattı tanıtan yayınlar gerçekleştirdik. Ek olarak, hattı tanıtan posterlerimizi gönüllülerimiz aracılığıyla tüm Türkiye’de yaygınlaştırmaya ve hattan tüm ihtiyaç sahiplerini haberdar etmeye çalışıyoruz.

Çocuk Fonu’nun 2020 döneminde aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Çocuk Fonu’nu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesaj var mı?

Çocuk Fonu’nun 2020 döneminde aldığımız hibe desteğinin derneğimize ve çalışmalarımıza katkıları:

  • Nirengi’nin çocuk koruma konusundaki çabalarının İstismara Karşı Destek Hattı ile görünür olmasına katkıda bulundu.
  • İstismara maruz kalan çocuklar ve bakım verenleri için güçlü bir koruma merceğine sahip ölçeklenebilir ve tekrarlanabilir bir Destek Yardım Hattı’nın tasarlanmasına ve uygulanmasına katkıda bulundu.
  • İstismara Karşı Destek Yardım Hattı aracılığıyla kamuoyunun çocuk istismarına olan ilgisinin artmasına katkıda bulundu.
  • Değişen koşulların ve ihtiyaçların değerlendirilmesi, çok sektörlü bir sevk mekanizmasının geliştirilmesi dahil olmak üzere ilgili personel kapasitelerinin ve becerilerinin geliştirilmesine ve güçlendirilmesine katkıda bulundu.

Çocuk Fonu’nu destekleyen bağışçılarla paylaşmak istediğimiz mesajlar:

  • Öncelikle Çocuk Fonu’nu destekleyen bağışçılara deniz yıldızı[1] örneğindeki gibi Nirengi’nin bu fon ile 20 istismara maruz kalmış çocuğa ve bakım verenine ulaşmasını sağladığı için teşekkür ederiz.
  • Nirengi Derneği olarak, istismara maruz kalan çocukların ve bakım verenlerin adalet ve psikolojik desteğe ve bütüncül iyi olma hallerine ilişkin diğer hizmetlere erişiminde ciddi bir boşluk olduğuna inanıyoruz.
  • Nirengi çocuk haklarına ilişkin kamu müdahale mekanizmalarındaki boşlukları dolduran ve uygulanabilir, ölçeklenebilir bir model öneren bir dernek olarak finansal desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle, projemiz kapsamında sunduğumuz hizmetleri şiddete ve istismara maruz kalan çocuklara ve bakım verenlerine  devam etmek için  bağışçı desteği almayı umuyoruz. 

Nirengi Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

Nirengi Derneği olarak 2022 yılı için öncelikli alanlarımızı geçmiş yıllarda olduğu gibi Çocuk Koruma, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Afet ve Acil Durumlar, Kapasite Geliştirme ve Farkındalık alanları olarak belirledik. Ek olarak pandemi ve iklim değişikliği alanlarını da bu alanlar ile kesişen alanlar olarak belirledik.

Öne çıkan çalışmalarımızdan, istismar ve şiddete maruz kalan çocuklara ve bakım verenlerine yönelik ücretsiz yasal danışmanlık ve psiko-sosyal destek sunduğumuz İstismara Karşı Destek Hattı Programımızın bilinirliğini ve kaynaklarını arttırarak daha çok ihtiyaç sahibine ulaşmak için hiç bir çocuğu geride bırakmama ilkesi ile 2022 yılında da devam edeceğiz.

[1] Gelgit sırasında kıyıya vuran ve yaşam savaşı veren her deniz yıldızını deniz ile buluşturarak, denize attığı deniz yıldızı için ‘fark yaratan’ kişinin öyküsü.

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği ile Çevreci Etkinlikler Platformu’nun Dijitalleşmesi İçin Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği (SADE), Türkiye’de sürdürülebilirlik çalışmalarının yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız SADE, bu destek ile Türkiye genelinde farklı sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve sivil inisiyatiflerin yaptığı sürdürülebilirlik odaklı etkinliklerin paylaşıldığı bir platform olan Çevreci Etkinlikler’in altyapısını ve içeriklerini yenileyerek çevrimiçi eğitim videoları oluşturdu.

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği Başkanı Emrah Kurum ve Genel Sekreteri Doğa Tamer ile yaptığımız röportajda; Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ve sürdürülebilirlik kavramına özel sektörün yaklaşımını, Z kuşağının iklim mücadelesindeki rolünü, derneğin 2022 planlarını ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmaları konuştuk.

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) çerçevesinden moda, tekstil, gıda gibi farklı sektörlerin kalkınmayı sürdürebilir kılmak ve güçlendirmek amacıyla sürdürülebilir iş modellerine geçtiğini biliyoruz. Farklı sektörden şirketlerle çalışmalar yürüten bir dernek olarak Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramının ve SKA’in ne kadar anlaşıldığını düşünüyorsunuz? Sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarının geliştirilmesini sağlamak için neler yapılması gerekiyor?

Sürdürülebilirlik Adamları Derneği, üçüncü yılını geride bırakmış olsa da sürdürülebilirlik özelinde yaptığımız çalışmalar 10 yılı buldu. Geriye dönüp baktığımızda ülkemizde sürdürülebilirlik çalışmalarının yaşadığı gelişimi ve şirketlerin sürdürülebilirlik konusunu sahiplenişlerini umutla izliyoruz. Şirketler bir zamanlar bu konuya kurumsal sosyal sorumluluk olarak bakıyorlardı. Üretim yaparken verdikleri zararı bir şekilde karşılamaya çalışıyorlardı. Bu doğrultuda yapılan işlerin büyük bir kısmı da sektörden ve şirket faaliyetlerinden uzaktı.

Tüketicilerin talebiyle perakendeciler, tedarikçiler gibi değer zincirinin diğer halkaları devreye girmeye başladı. Bazı zorunluluklar ve yaptırımlar getirildi. Tüm bunlar, şirketlerin döngüsel, kapsayıcı, sürdürülebilir iş modellerine geçişini başlattı. Sürdürülebilirliği, kurumsal yönetişim modellerinin içine aldılar. Firmalar müşterilerine, ilişkili olduğu diğer şirketlere, tedarikçilerine, bulundukları bölgeye, çalışanlarına, topluma hizmet etmeye ve gezegenin çıkarlarını gözetmeye yönelik bir sistem oturuyor. Şirketler, yapacakları faaliyetlerden zarar ya da yarar göreceğini düşünerek hareket ediyor. Herkesin taleplerini hesaba katarak hareket eden şirketler, küreselleşen dünyada hem daha anlamlı bir iş yapmış oluyor hem de yaptıkları iş uzun ömürlü olduğu için herkes kazanıyor.

Özel sektör Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşmada çok büyük rol oynasa da konunun hükümet düzeyinde sahiplenilmesi çok önemli. Sürdürülebilirliğe geçiş noktasında zorunluluklar ve talepler ön plana çıkıyor. Hükümetler de çıkardıkları mevzuatlar ve yaptıkları politikalarla bu zorunlulukları hızlandırıyorlar. Yerel yönetimlerin de büyük çabası ve etkisi var. Yerel yönetimler, bölgesel sorunlara çözümler üretebilmek için, sorundan etkilenen kişileri süreçlere dahil ediyor. Küresel bir sorunu ancak yerelleşerek çözebiliriz.

İklim değişikliği, sürdürülebilirlik gibi alanlarda yürütülen aktivizm çalışmalarında Z kuşağının daha görünür olduğunu görüyoruz. Beraber çalıştığınız gençleri göz önüne aldığınızda bu kuşağın çevre konusunda daha duyarlı olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu duyarlılıklarını hayat pratiklerine ne şekilde dahil ediyorlar?

Gençler iklim mücadelesinde de haklarını arama noktasında da artık bizlerin liderleri çünkü bugün atılan her adımın onların geleceğini etkileyeceğini biliyorlar. Bugün ne satın alacaklarını seçerken markaların sürdürülebilirlik çabalarına büyük değer veriyorlar. Atık ve enerji tüketimini azaltma ihtiyacının çok daha farkındalar ve gezegen üzerindeki etkilerini en aza indirmek istiyorlar. Adil üretim yapan, etik değerleri olan markalara yöneliyorlar. Şirketlerin de harekete geçmesini bekliyorlar. Bir şirket, attığı adımlar ve yaptığı girişimlerle ilgili şeffaf bir iletişim yürütüyorsa tüketicilerin, özellikle de gençlerin güvenini kazanıyor. Araştırmalar; gençlerin %73’ünün bir ürün sürdürülebilir veya sosyal açıdan bilinçli bir şirketten geliyorsa bu ürüne daha fazla para harcamaya istekli olduğunu gösteriyor. Gençlerin % 81’i markaların şeffaf olmasını ve sürdürülebilirlik etkileri hakkında aktif olarak konuşmasını bekliyor.

Vakfımızın hibe ve kapasite gelişim desteği ile derneğinizin bir projesi olan Çevreci Etkinlikler Platformu’nun altyapısını ve içeriklerini yenilediniz. Platformdan ve bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Çevreci Etkinlikler, 2013 yılında Türkiye genelinde farklı STK’ların ve sivil inisiyatiflerin yaptığı etkinlikleri tek bir yerde toplayan Türkiye’nin ilk çevre etkinlikleri platformu olarak kuruldu. Altyapısı ve içerikleri yenilenen platformun ziyaretçileri, Türkiye genelinde farklı kişi ve kurumlar tarafından gerçekleştirilen sürdürülebilirlik odaklı etkinlikleri takip etmeye devam ederken, eğitim videolarına ve iş ilanlarına da ulaşabiliyorlar.

STK’ların ve sivil inisiyatiflerin yaptığı sürdürülebilirlik odaklı etkinlikler Çevreci Etkinlikler platformu ile tek bir yerde toplanıyor. Çevresel ve sosyal açıdan duyarlı topluluklar, etkinliklerin ilgili kişilere doğrudan ulaşmasını sağlıyorlar. Kurumların sürdürülebilirlik odaklı iş ilanları Çevreci Etkinlikler platformunda paylaşılıyor. Sürdürülebilirlik alanında çalışmak isteyen bireyler, kurumların iş ilanlarını bu platformdan takip edebiliyorlar. Çevreci Etkinlikler platformunda oluşturulan sürdürülebilirlik odaklı dijital eğitim arşivi ile sürdürülebilirlik konusuna ilgi duyan, Türkçe kaynağa ihtiyaç duyan bireyler eğitim videolarından ücretsiz olarak faydalanabiliyorlar.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında aldığınız desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Sürdürülebilirlik temelli işleri yaygınlaştırmak ve görünür kılmak amacıyla çalışmalarını sürdüren derneğimiz; Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’ndan aldığı hibe desteği ile geçmişte çok başarılı işlere imza atmış, ödüllü Çevreci Etkinlikler platformunu yenileyerek STK’ların ve sivil inisiyatiflerin görünürlüklerine katkı sağlar hale geldi. Bu destek çalıştığımız alanda yeni kurumları tanımamıza vesile oldu. Var olan veri tabanımızı güncelledik ve güçlendirdik. Özellikle mentorluk süreci, derneğimiz açısından çok kıymetliydi. Mentorluk almaya başladıktan sonra iş süreçlerimiz gözle görülür bir şekilde hızlandı. Mentorumuzla yaptığımız görüşmeler, kendisinin yönlendirmeleri ve bize olan inancı enerjimizi ve çalışma motivasyonumuzu daha da artırdı.

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

2018 yılından bu yana Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde iyi uygulama örneklerinin görünür olması ve paydaşlar arasında işbirliklerinin güçlenmesi için yürüttüğümüz Sorunlara Çözümler Buluşmalarımıza devam ediyoruz. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (United Nations Programme-UNDP) Türkiye çözüm ortaklığı ve Zorlu Holding desteğiyle 2022’de beşinci yılını dolduracak olan Sorunlara Çözümler Buluşmaları ile bu yıl da 6 etkinlik gerçekleştireceğiz. Geçmiş buluşmalarımızı adresinden izleyebilirsiniz.

Nisan 2020’de derneğimizin Youtube kanalından başlattığımız Sürdürülebilirlik Gündemi adlı canlı yayınlara bu yıl da devam edecek, 2022’de de sürdürülebilirlik alanında yaşanan gelişmeleri konuşmak, çözüm önerilerini sunmak ve iyi uygulamaları paylaşmak üzere birbirinden değerli uzmanları ağırlayacağız. Bugüne kadar 28 yayın yaptık. Takip etmek isteyenler, adresinden yayınlarımıza ulaşabilirler.

Üniversiteden yeni mezun gençlerin toplumdaki ve iş hayatındaki yerlerini kuvvetlendirmek ve sürdürülebilirliğin yaygınlaştırılmasında öncü olmalarını sağlamak üzere yürüttüğümüz projelere, eğitim ve atölye çalışmalarına devam edeceğiz. Genç mühendislerin iklim krizinin önemli çıktılarından biri olan su yönetimi ve suya erişimde karşılaştıkları sorunlara ekip olarak nasıl çözüm üretebileceklerini deneyimlemelerini amaçlayan yeni bir projeye de başlıyoruz.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 Dönemi Başvuruları Açıldı

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) yenilikçi projelerini, kurumsal gelişimlerini, kampanya ve savunuculuk çalışmalarını desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 dönemi başvuruları açıldı.

Fonun 2022 dönemi kapsamında desteklenecek projelerin odağında Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmeye yönelik aşağıda yer alan çalışmalardan en az bir tanesinin bulunması bekleniyor:

  • Mevcut çalışmalarını ve /veya hizmetlerini devam ettirmek isteyen STK’ların projelerini destekleme (Örnek: Sığınma evinin yürütülme masrafları.),
  • Saha çalışmalarının hayata geçebilmesi için gerekli olan veri toplama, veri ve durum analizi çalışmaları (Örnek: Medeni kanundaki kazanımların toplumun geniş kesimleri tarafından kolay anlaşılabilmesini desteklemek için yapılacak durum analizleri.),
  • STK’ların kurumsal gelişimini desteklemeye yönelik çalışmalar (Örnek: Kurumun finansal sürdürülebilirliklerini geliştirmek için yapılan çalışmalar, yasal ve psikolojik danışmanlık alma kapasitesinin desteklenmesi.).

Fonun 2022 döneminde yoksulluk ve bir arada yaşam alt bileşenleri tüm projelerde ana unsur olarak aranacak ve bu alanlara katkı sunan projelere önceliklendirilecek.

Aşağıdaki başvuru kriterlerine uyan ve bir tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar fona başvurabilir:

  • Türkiye’de kurulmuş dernekler, vakıflar, kooperatifler ve diğer kar amacı gütmeyen tür, (Bir ağ ya da girişim gibi tüzel kişiliğe sahip olmayan birlikteliklerin başvurularını tüzel kişiliğe sahip ev sahibi kuruluş aracılığıyla yapmaları gerekir. Bu durumda ev sahibi kuruluşun başvuru kriterlerini karşılıyor olması ve kurulan ortaklığa ilişkin başvuru aşamasında  iyi niyet sözleşmesinin sunulması gerekir).,
  • En az bir senedir sahada aktif olarak çalışan,
  • 2021 gelirleri 30.000 TL ile 2.000.000 TL arasında olan,
  • Çalışmalarının odağında toplumsal cinsiyet eşitliği olan kuruluşlar

Tüm şehirlerden başvuru kabul edilecek olup İstanbul, İzmir ve Ankara dışındaki şehirlerde bu faaliyetleri yürüten STK’ların başvurularına öncelik verilecek.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu kapsamında STK’lara dağıtılacak hibenin toplam tutarı en az 400.000 TL’dir. Başvuru yapan STK’lar hibe programından en fazla 130.000 TL talep edebilir.

Fona başvurmak isteyen kuruluşların başvuru formunu eksiksiz olarak doldurarak
11 Nisan 2022 Pazartesi tarihinde saat 18:00’e kadar göndermeleri gerekir.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu 2022 dönemi hakkında detaylı bilgiye (başvuru koşulları, değerlendirme kriterleri ve fon takvimi) ve başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.

A4 Atölye Çağdaş Sanat Derneği Birlikte Hareket Etme ve Hafızayı Kaydetmek Projesine Başlıyor

By | Kültür Sanat Fonu

A4 Atölye Çağdaş Sanat Derneği (a4atölye), cesur ve üretken gençleri desteklemek, yeni imkanlar yaratmak ve tecrübe kazandırmak amacıyla Diyarbakır’da kuruldu. Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteğiyle Birlikte Hareket Etme ve Hafızayı Kaydetmek projesini hayata geçirecek olan a4atölye, yapılacak açık çağrı sonucunda Diyarbakır’da yaşayan 6 kadın sanatçıyı proje katılımcısı olarak belirleyecek. Proje kapsamında, kadın sanatçıların sanatsal üretimde birlikte hareket etmesineve yeni yöntemler geliştirmesine destek olmak amacıyla 4 atölye ve bir sergi düzenleyecek. Proje katılımcısı kadınlara çeşitli eğitim destekleri sağlayacak olan dernek; sergilerin daha fazla kişiye ulaşması amacıyla herkesin katılımına açık olacak 5 atölye düzenleyecek.

A4atölye Çağdaş Sanat Derneği Başkanı Rıdvan Kuday ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Diyarbakır özelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın sanatçılara yansıması, COVID-19 salgınının Diyarbakır’daki kültür-sanat faaliyetlerine etkileri, dijitalleşen dünyada sanatın dönüşümü ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için a4atölye Çağdaş Sanat Derneği’nin kuruluş amacından ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

a4atölye Çağdaş Sanat Derneği 2018 yılında kuruldu. Kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu (STK) olarak Diyarbakır’da etkinliklerini sürdürüyor. Dernek olarak, genç sanatçılara yönelik toplantılar,  sergiler, portfolyo değerlendirmeleri, sunumlar, atölye çalışmaları ve araştırma faaliyetleri yürütüyorüz. Sanatçıların öğrenme ve üretim imkânlarını artırmak için projeler ve programlar yapıyoruz. Diyarbakır’ın ve bölgenin güncel sanatını desteklemek ve uluslararası tanınırlığını artırmak amacıyla işbirliklerine önem veriyoruz. Dünyada ve Türkiye’de sanat kurumları ve ağlarıyla etkileşimlerimizi arttırmayı hedefliyoruz.

Kadın sanatçılar için kültürel istihdam alanı oluşturmak derneğinizin amaçları arasında yer alıyor. Faaliyet yürüttüğünüz bölge özelinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın sanatçılara yansımaları nelerdir? Sanatsal üretim yapan kadınların en sık karşılaştığı zorluklardan bahsedebilir misiniz?

Bölge genelinde kadınların güçlü olduklarını gözlemliyorum. Gerek siyasi iklim gerekse yaşanmışlıklar, kadınların kendi öz güçlerinin farkında olmalarını sağlıyor. Bizim kadınlarla olan diyaloglarımız onların profesyonel düzeyde üretken olmalarıyla ilgili. Kültür-sanat alanında iletişim ağları kurarak kadınların bu üretkenliklerinin görünür olmasına katkı sağlıyoruz. Temsil edilmeyen sanatçı buna karşı çözüm üretmeyen sanatçıdır; eğer çözüm üretmek istenilirse her zaman temsil edilecek bir yer bulunur. Kadın sanatçı bağlamında düşünürsek kendi kabuğuna çekilmiyor (Burada kadın ya da erkek olmak önemli değil) ve bununla ilgili bir mücadele veriyorsa kendini görünür kılabilir. a4atölye olarak kadın sanatçılarla ilgili ne kadar proje üretirsek üretelim; eğer kadın sanatçılar görünürlük ve istihdam sorunsalını problem etmiyorsa ya da çalışmalar içerisinde değilse bunun bir anlamı olmuyor. Önemli olan kadınların temsiliyet konularında harekete geçmeleri. İşte bu istek ve mücadele, bizlerin daha çok çaba içerisine girmesine vesile oluyor. Temsiliyet kadın sanatçıların kendi isteği ile oluşuyor. a4atölye olarak inanıyoruz ki tek yönlü işler yapmak bu konuların her zaman bir yanının eksik ve/veya  tamamlanmamış olmasına neden oluyor. Bu eksikliği ortadan kaldırmak için mücadele ve istek önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Kültürel istihdamı ekonomik istihdamdan ayırmak gerekiyor. Daha çok sanatçıların kendi pratiklerinde buluşmak istedikleri kültür-sanat aktörleriyle bir araya getirme işine biz kültürel istihdam diyoruz. Bu istihdam türü ile kadın sanatçıların kendi sanat pratiklerinde oluşan sorunsallara cevap olabilecek aktörlerle buluşmalarını sağlamak ve işlerini kolaylaştırmak istiyoruz. Bu konularda adım atmak  isteyen herkes bir platform bulur. Biz de bir platform görevi görerek sanatçılar için profesyonel düzeyde sergileme alanları oluşturup, prodüksiyon desteği sunarak işbirliği yapıyoruz. Birlikte hareket ederek kadın sanatçıları görünür kılmak, profesyonel düzeyde motivasyonlarını artırmak, kültür-sanat alanında istihdam sağlamak amacıyla çalışıyoruz. Bu anlamda geçmiş dönemlerde yaptığımız benzer proje çıktıları ve sanatçı takipleri yaptığımız çalışmaları değerlendirme olanakları yaratıyor.

Kültür-sanat alanının COVID-19 salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden ciddi anlamda etkilendiğini biliyoruz. Normalleşme sonrası kültür-sanat etkinliklerinin yeniden canlandığı bu dönemde, Diyarbakır özelinde, salgının kültür-sanat alanına etkilerine dair gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Kültür-sanat alanının pandemiden etkilenmesi ilk başta bize bir eksen kayması gibi geldi. Oysaki kısa bir süre sonra bunun bir eksen kayması olmadığını, hatta sanatın anlamının genişlediği kanısını uyandırdı. İlk şok etkisi atlatıldıktan sonra, daha çok dijital altyapı ile insanlara ulaşma konusunda hızlı adımlar atıldı.  Sanat öyle bir şeydir ki; her zaman hızlı bir şekilde kendini duruma göre konumlandırabilme kabiliyetine sahiptir. Sürekli değişen ve kendini yenileyen bir yapıdır sanat. Her zaman yaşayan, ölmeyen bir yapı.

COVID-19 salgın dönemi birçok belirsizliği de kendi içinde barındırdı. Bu sürecin en temel özelliği kamusal alanlarda insanların bir araya gelemiyor olması. Bu durumun, kültür-sanat dünyasını olumsuz etkilediğine şahit olduk. COVID-19 tedbirleri kapsamında gerçekleşen kısıtlamalardan kültür-sanat alanındaki etkinlikler de nasibini aldı. Karşılaştığımız başlıca durumlar: Etkinliklerin iptali, kapanmalar, projelerde yapılan zorunlu değişiklikler oldu. Sanatsal faaliyetlerin durma noktasına geldiği bu dönemde, bizler de içe dönme, derin düşünme fırsatı yakalamış olduk. Küresel çapta etkili COVID-19 salgını, beraberinde kültür-sanat alanında farklı alternatifler yarattı. Dijital altyapıların gelişmesi ile beraber sanatseverlerin sanata ulaşma ve sanatta yararlanma olanakları oluşturduğunu, merkez periferi gibi kavramların anlamını yitirdiğini gördük. COVID-19 salgınında, kültür-sanat alanları da dahil, tüm dünya nasıl etkilendiyse, Diyarbakır özelinde de aynı etkilerin yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gelişen teknoloji, sanat eserlerinin ortaya çıkış sürecinin değişmesine ve yeni kavramların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunlardan birisi de son dönemlerde sıklıkla duyduğumuz veri bilimi ile yapay zekâyı buluşturan yapay zekâ sanatı. Gün geçtikçe daha da dijitalleşen bir dünyada sanat nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Aslında salgın bu sorunun cevabını biraz daha hızlandırdı (NFT, ripto paralar vs.). COVID-19 salgını sanatın anlamının değişme sürecini hızlandırdı. Bana göre bu durum salgınla doğru orantılı gelişen bir durum değil. Teknolojinin gelişimiyle birlikte sanat piyasalarında, NFT ve kriptoya olan ilgi artacaktı, ancak salgın bu sürecin hızlanmasına neden oldu. Kültür-sanat dünyasında dijital alt yapılar ve sosyal medya kullanımı, sanat aktörlerinin dijital ortama uyum sağlamaları hızlı bir şekilde gerçekleşti. Sanat, her zaman tarihin diğer dönmelerinde olduğu gibi bir çıkış yolunu bulur. Bu dönemde, salgın vesilesiyle hızlı bir şekilde kendini gösterdi. Salgın, sadece kültür-sanat ortamını değil, ekonomi dünyasını da yakından etkiledi. Her şeyin anlamı değişti. NFT, sadece sanatın yatırım konusu olmaktan çıktı, sanatın diğer tüm alanlarını da kapsadı. Tüm alanlara yapay zekâ sanatı dahil oldu. Yaptığım okumalarda kripto sanatçılarının, kendilerini NFT dünyasında daha özgür ve yaratıcı hissettiğini görüyorum. Bu sanatçıların bu şekilde hissetmesi çok önemli çünkü istedikleri her şeyi yapabiliyor olmaları kulağa çok hoş geliyor. Bu durum sanata, sanatçıya, sanat yatırımcısına çeşitli şekillerde yeni kapılar açan bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Daha da gelişecek, olgunlaşacak ve kendisine yeni imkânlar oluşturacak diye düşünüyorum. Bunun yanında, şöyle bir gerçeği de göz ardı etmememiz lazım: projesi olmayan, sürdürebilirliği olmayan yapay zekâ üretimlerin birçoğunun NFT piyasasında çöp olacağı kanısındayım. Sağlam bir temele dayanan işler NFT piyasasında gün geçtikçe yerini daha da sağlam bir şekilde konumlandıracak. İşte burada sanatın farklı bir evresi oluşuyor ya da başka bir bölümü bu evreye dâhil oluyor. Sanat her zaman kendini yeniliyor, fakat geride kalan evreleri hiçbir zamanda yok olmuyor. Bu evrede oluşan yapay zekâ sanatını herkes beğenmek ya da yapmak zorunda değil ama yapay zekâ sanatını yok saymak da yersiz olur. Yapay zekâ sanatının hayatımıza girmesi beraberinde sanatçı hakları meselesini getirdi. Sanatçının yaptığı işlerin muhatabı arada komisyon ya da galeri olmaksızın doğrudan sanatçının kendisi oluyor. İşlerin takibinin yapılması ve el değişimlerinin kayıt altına alınması sebebiyle, sanatçı hak kaybına uğramamış oluyor. Aynı zamanda, sanat piyasası da kendini buna göre konumlandırmış oluyor (Vergi komisyon düzenlemeleri vs.)

Yapay zekâ sanatında, sanatçılar evden çalışıp iş üretebilecek ve üretimlerinin NFT piyasalarında pazarını oluşturabilecekler. Bu piyasa, her zaman aktif olma olanağı sunan, saat sınırlaması olmayan çok güzel bir dünya elbette. Ancak olumsuz yönleri de yok değil. Zaman ve enerji tüketiminin ekosisteme olan zararlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Sanat dünyası bu durumu nasıl normalleştirecek, enerji tüketmeden nasıl bir rol alacak, nasıl devam edecek gibi soruların düşünülmesi gerekiyor. Bu sorunlara rağmen yapay zekâ sanatında yaşanan gelişmenin önüne geçemeyiz. Umarım bu sorunlara ilişkin çözümler de bulunur.

Hibe desteğimizle Birlikte Hareket Etmek ve Hafızayı Kaydetmek projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve proje kapsamında yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Birlikte Hareket ve Hafızayı Kaydetmek projesi, sanatsal üretimde birlikte hareket etmek, konuşmak ve yeni yöntemler geliştirmek amacıyla; eğitim atölyeleri ve akabinde gerçekleştirilecek bir sergi için kadın sanatçıları bir araya getiriyor. Düşünsel ve pratik birlikteliğinin hangi dinamiklerle ilerlediğini deneyimlemek amacıyla, Diyarbakır’da yaşayan, farklı disiplinlerden kadın sanatçılara tartışma alanları oluşturan proje; araştırma ve pratiğe yönelik karşılaşma olanaklarını çeşitlendirmeyi amaçlıyor. Açık çağrı sonucunda belirlenecek olan katılımcılara; kendi sanat pratiklerini geliştirmeye yönelik kaynak sağlayacak ve aynı zamanda çevrimiçi söyleşiler ve final sergilerinde bir araya gelecekler. Ayrıca proje kapsamında hedef grup için araştırma ve pratiğe yönelik karşılaşma olanakları ve kaynaklar sağlamayı amaçlıyoruz. Bunu yanında, kadın sanatçılar için kültürel istihdam alanı oluşturmak, şehrin ve ülkenin genelinde yaşanan kadın sorununun çözümünde sanatın rolünü güçlendirmek, alternatif ilişki ağları kurmak ve var olanı güçlendirmek ve/veya dönüştürmek amaçlarımız arasında yer alıyor.

Birlikte Hareket ve Hafızayı Kaydetmek projesinin odağında toplumsal cinsiyet yer alıyor. Proje sürecindeki atölyelerde aidiyet ve yerinden edilme gibi kavramlar çerçevesinde Diyarbakır’ın eski yerleşim bölgesindeki yıkım ve yıkım ile birlikte süren soylulaştırma sorunu ekoloji, kent, toplumsal hafıza, güncel politikalar üzerinden tartışmaya açılacak. Proje sürecinde oluşan üretimler, final sergisiyle Diyarbakırlı sanatseverle buluşacak.

Bütün Çocuklar Bizim Derneği ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Çocukların eğitimsel ve yaşamsal ihtiyaçlarının giderilmesine destek olmak amacıyla çalışmalar yapan Bütün Çocuklar Bizim Derneği (BÇBD), Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde sağladığımız hibe ve mentorluk desteği ile derneğin organizasyon yapısını ve finansal sürdürülebilirliğini güçlendirmek amacıyla çalışmalar yaptı.

Bütün Çocuklar Bizim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Tekbulut ve Proje Koordinatörü Büşra Süer ile yaptığımız röportajda; çocukların çevre ile olan ilişkileri, dijitalleşen dünyada çocukların kitap okuma alışkanlığı, derneğin 2022 planları ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

2021 yılında yaşanan orman yangınları ve seller çocukların gelecek dönemde iklim krizinin sonuçlarını daha sık ve şiddetli şekilde deneyimleyeceğini gösterdi. Çocuklarda çevresel sorunları anlama ve çözüm üretme bilincini geliştirmek için ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?  Bu çalışmalar çocukların çevre ile olan ilişkisini nasıl etkiliyor?

Maalesef 2021 yılında yaşanan orman yangınları ve seller hepimizi gelecek için çok endişelendirdi. Artan doğa olayları ve bu felaketler iklim krizinin ciddiyetini ortaya koyuyor. İnsan faaliyetleriyle oluşan aşırı karbon salınımının sonucu olarak küresel ısınma ve etkileri dünyanın önde gelen problemlerinden birisi. En çok etkiyi bugünün ve yarının çocukları hissedecekken bu alanda onlar için çok az içerik üretiliyor. Aynı zamanda, konunun onlara ulaştırılmasının çocuk hakları açısından bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla bugünün çocukları, aynı zamanda geleceğin yetişkinlerinin farkındalığı için İklim Abla projesini hazırladık.

İklim Abla projesi; çevre, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularında çocukların doğa ve ekolojik farkındalıklarını artırmak için geliştirdiğimiz, çocuk dilinde içerikler üreten bir proje. İklim Abla; doğayı ve tüm canlıları seven, dünyadaki problemlere duyarlı, aynı zamanda da çocuklarda iklim ve doğa farkındalığı yaratmak amacıyla onları teşvik eden bir karakter. Aylık hava durumuna göre farklı kıyafetler giyip farklı ortamlara giderek çocuklar için videolar çekiyor. Her hafta İklim Abla, çocuklara farklı sorular soruyor ve etkinlik önerileri sunuyor. İklim Abla projesinde, çocuklar ile iletişime geçebilmek adına doğayı seven ve neşeli bir karaktere hayat veriliyor. Ayrıca, iletişim adımlarında görsel ve işitsel iletişim araçlarıyla çocuklar ile interaktif bir proje yürütülmesi için çalışıyoruz.

Proje; çocukları dünyadaki değişimleri, ekolojik sorunları ve doğayı keşfetmeleri için çevrelerini tanımaya teşvik ediyor. İklim Abla’nın önerdiği ve çocuklarla birlikte yaptığı etkinlikler, çocuklara doğa ve çevre sevgisi kazandırırken deneyime bağlı öğrenme yöntemiyle bilişsel ve sosyal gelişimlerini de destekliyor. İklim Abla projesi kapsamında hazırladığımız çevrimiçi içerikler ve fiziksel etkinlik müfredatımız bulunuyor. 6 haftalık etkinlik programında çocuklar iklim değişikliği, aşırı yağışlar, küresel ısınma, karbon ayak izi, biyolojik çeşitlilik gibi dünyamızı ve bizi ilgilendiren birçok konuda çeşitli faaliyetler aracılığıyla doğa farkındalığı ediniyor ve çevreleriyle bağ kuruyor. Bu etkinlikleri yaparken ayrıca İklim Abla videolarından ve çevreci kuklalarımızdan yararlanıyoruz. Çocukların iklim krizinin etkilerinin oldukça hissedildiği bu dönemde çocuk diline uygun ekolojik farkındalık çalışmaları doğayla sağlıklı bağ kurmalarını sağlarken ekolojik kaygılarını da azaltıyor. Çocuklar sorunun değil, çözümün bir parçası olarak geleceklerinde kendi söz haklarının ve eylemlerinin de etkisi olacağını fark ediyor ve daha umutlu, harekete geçen bir yaklaşım benimsiyorlar.

İklim Abla’nın başka sivil toplum kuruluşları (STK) ve eğitim kurumlarıyla işbirliği içinde farklı projelerin oluşmasına olanak tanıyacağını, çocukların dünyaya olan merakını artırırken gezegenimizdeki sorunlara olan duyarlılığını ve farkındalığını artıracağına da inanıyoruz.

Bütün Çocuklar Bizim Derneği olarak okuma kültürüne katkı sunmak amacıyla çeşitli projeler yürütüyorsunuz. Her geçen gün daha da dijitalleşen bir dünya çocukların kitap okuma alışkanlığını nasıl etkiliyor?  Bu koşullarda çocuklara kitap okuma alışkanlığını nasıl kazandırabiliriz?

Özellikle pandemi nedeniyle hepimiz gibi çocuklar da dijital dünya ile daha iç içe bir yaşam sürdürmek zorunda kaldı. Bu durum kitap okuma alışkanlığı açısından bir dezavantaj gibi görünse de dijitalleşmenin bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı bir gerçek. Teknolojinin baskın olduğu bu dönemde okuma alışkanlığı yeniden şekillenen alışkanlıklarımız arasında. Kitap okumak hala çocukların gelişim süreçlerinde çeşitli yetkinliklere sahip olması için gereken en önemli alışkanlıklardan biri. 21. Yüzyıl yetkinliklerinin vurgulandığı bu çağda çocukların kitapla ilişkisini güçlendirmek oldukça önemli.

Dijital teknolojiler çocukların okuma alışkanlığını olumsuz etkilese de çocuklar hala en güçlü bağları kitaplarla kurabiliyor.  Çocuklar kitaptaki bir karakterle bağ kurarak zor duygularla başa çıkmayı, duygusal regülasyonu öğreniyor, çeşitli sosyal ve bilişsel becerileri kazanıyorlar, hayal kurmayı öğreniyorlar. Çocukların okuma alışkanlığı edinebilmesi için hala en önemli yer okul. Çocukların okuma alışkanlıklarını inceleyen güncel araştırmalar, yeni çağda çocukların ya ebeveynlerinin teşvik etmesi ya da okul ortamında, kütüphanelerde veya öğretmenlerinin desteğiyle okuma alışkanlığı kazandığını belirtiyor. Bu nedenle okulda gerçekleştirilen okuma etkinlikleri ve nitelikli kütüphaneler evdeki okuma faaliyetlerinin niteliğini de doğrudan etkiliyor. Bu süreçte çocuk aile ve okulun yönlendirmesi ile bilgiye ulaşma becerisini ve zevkini edinebilirse kitap ile ilişkisi de güçlenebilir. İleride iyi okuyucular olmaları için ebeveynlerin ve öğretmenlerin işbirliği içinde olması da çok önemli. Çocukların okuma tercihleri eleştirilmeden kendilerini okurken iyi hissettikleri kitaplar okumaları teşvik edilmeli.

Ayrıca dijitalleşmenin yalnızlığı ve asosyal yaşamı beraberinde getirdiği de bir gerçek. Yüz yüze öğretimde kitap okuma, tartışma, canlandırma grupları, çocukların yazarlar ve çizerlerle buluşmaları kitaba olan ilgiyi artıracaktır. Çocukların zevk alarak kitap okumaları için kitap okumanın bir zorunluluk değil en az sanal dünya kadar heyecan verici, eğlenceli bir dünya olduğunu görmeleri gerekiyor. Özen gösterilmesi gereken bir konu da çocukların nitelikli kitaplara ulaşmalarının kolaylaştırılması. Hala kütüphanesi olmayan çok sayıda okulumuz bulunuyor. Okullarda çocukların ilgi duydukları alanlarda kitaplar bulunması, çocukların istedikleri zaman kitaba dokunabilmeleri, kitabı karıştırabilmeleri kitapla yakınlıklarını artıracaktır. Çocuklar nitelikli kitaplarla tanışıp, onlara uygun canlı, davetkar kütüphanelerde arkadaşlarıyla vakit geçirerek birbirlerini de kitap okuma konusunda isteklendiriyorlar.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Bütün Çocuklar Bizim Derneği’nin kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Hibe desteğimizle yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kurumsal Destek Fonu kapsamında öncelikli olarak organizasyon yapımızı geliştirmeye odaklandık. Pandemi dönemi iş hayatında ve gündelik hayatta kalıcı değişiklikler yapmamıza sebep oldu. Bu dönemin getirdiği belirsizlikler özellikle iş hayatı için başlangıçta birçok soru işaretinin belirmesine neden oldu. Kurumsal Destek Fonu tam da bu döneme denk geldi. Hibe desteği sayesinde organizasyon yapımızı pandemi dönemine uyum sağlayacak ve sürdürülebilir olacak şekilde yeniden gözden geçirme fırsatı bulduk. Ayrıca yararlandığımız hibe ile insan kaynağı ve dernek giderlerimizin bir kısmını finanse ederek, pandemi döneminde finansal sürdürülebilirliğimize katkıda bulundu.

Bu süreçte mentörümüzün desteği ile gönüllü ve çalışan görev tanımlarını standardize ettik, gönüllülük politikamızı yeniledik, dernek hafızasını koruyacak araçlardan yararlanarak çevrimiçi veri tabanları ve çalışma yöntemlerinden yararlandık. Mentörümüz Derya Kılıçalp ile düzenli olarak 15 günde bir buluşmalar gerçekleştirdik. Çeşitli ev ödevleri ve hazırlıkları göz önünde bulundurarak bu süreçte de hep iletişim içinde kaldık. Hazırlıklarımızı aldığımız geri bildirimlere göre yeniden şekillendirdik. Mentör buluşmalarında oldukça verimli fikir alışverişleri gerçekleştirerek derneğimizin vizyon ve misyonuna uygun bir organizasyon şeması, gönüllülük politikası oluşturduk. Ayrıca projelerimiz için ölçme ve değerlendirme sistemi, proje yazım formatları, satın alma süreçleri için formlar hazırladık. Çevrimiçi öğrenme ortamlarından yararlanarak çocuklara yönelik atölyeler, öğretmenlerle seminerler ve gönüllü buluşmaları gerçekleştirdik.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Kurumsal Destek Fonu, STK’ların çok ihtiyacı olan ve fırsat eşitsizliğinin giderek belirginleştiği bu dönemde bize kaynaklarımızı yeniden değerlendirme ve organizasyon yapımızı güçlendirerek gözden geçirme fırsatı verdi. BÇBD, her projenin ve faaliyetin geliştirme ve uygulama süreçlerinde aktif olarak gönüllülerle çalışan bir dernek. Bu nedenle dernekte çalışan profesyonellerin ve gönüllülerin ahenk içinde çalışmalarına destek olduğumuzu, üretkenliklerini körükleme ve uyumluluğunu sürdürme konusunda daha da güçlendiğimizi düşünüyoruz.

Kurumsal Destek Fonu aracılığıyla organizasyon yapımızı yeniden değerlendirme ve güçlendirme fırsatı bulduk. Bu hem iş verimliliğine hem de operasyonel süreçlere olumlu olarak yansıdı. Mentörümüz Derya Kılıçalp’in desteği ve uzman buluşmaları bizim için oldukça yol göstericiydi. Organizasyon yapımız ve dernek içi işleyişimizi geliştirdik. bilgi dokümantasyonunu veri tabanı oluşturarak daha verimli hale getirdik. Gönüllülük politikalarımızı yeniden gözden geçirerek BÇBD misyon ve vizyonuna uygun gönüllülük politikamızı oluşturduk. Pandeminin getirdiği değişen şartlara uyum sağlayarak yeni projelerimizi daha sistematik bir şekilde geliştirdik. Bu dönemde geliştirdiğimiz projelerin kapsamını genişleterek sosyal etki ölçümüne odaklanmayı amaçlıyoruz.

Bu bağlamda fonu destekleyen bağışçılara sivil toplum kuruluşlarının iç yapılarını geliştirmek için verdikleri bu değerli destek için çok teşekkür ederiz. Desteklerinin devamını diliyoruz. Konularında uzman çok değerli gönüllü kadromuzla maliyeti çok düşük projeler gerçekleştiriyoruz. Özellikle 5-8 yaş çocukları için yaptığımız bu projelerin yaygınlaştırılması için hibeye ihtiyacımız devam ediyor.

 Bütün Çocuklar Bizim Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

2022 yılında da özellikle okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine yönelik proje çalışmalarımıza devam edeceğiz. Pandeminin çocuklar üzerindeki fırsat eşitsizliğini daha da arttırdığını, çocukların nitelikli eğitime erişiminin ve mekânsal haklarının kısıtlandığını görüyoruz. Bu nedenle özellikle dezavantajlı bölgelerde bulunan çocuklara yönelik okuma kültürünü geliştirme faaliyetleri, iklim farkındalığı, zorbalık, çocukların sosyal ve bilişsel gelişimini destekleyen robotik kodlama ve kültür-sanat projelerimize devam edeceğiz. Projelerimizden bağımsız olarak hali hazırda sürekli güncellenen bir ihtiyaç listemiz var. Bu liste üzerinden okullara ulaşıp öğrencilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz. Yılda 10.000’in üstünde nitelikli çocuk kitabını kütüphaneler aracılığıyla çocuklara ulaştırıyoruz. Şubat ayında ikisi Rize’de diğer ikisi de Gebze’de olmak üzere dört kütüphane kurulumunu tamamladık.

2022 yılında odaklanacağımız projelerden biri de “zorbalık” hakkında olacak. Bu proje ile öğrenciler arasında oldukça yaygınlaşan, yıkıcı ve kalıcı etkileri olan akran zorbalığına karşı mücadele etmek ve önlemek amacıyla farkındalık geliştirecek bir program hazırlıyoruz. Yaklaşık 3 aydır gönüllü ve profesyonellerden oluşan proje ekibimiz proje hazırlıklarına devam ediyor. Hazırladığımız akran zorbalığını önleme ve müdahale programına pilot proje olarak başlayıp başka okullarda da yaygınlaştırmayı amaçlıyoruz.

2017’den beri devam ettiğimiz ve pandemi nedeniyle ara verdiğimiz Dodo Kitap Okuyor projesine bu dönem üniversite öğrencilerinin sosyal sorumluluk dersleri kapsamında tekrar başlıyoruz. Dodo Kitap Okuyor projesi kapsamında gelişim psikoloğumuz ve uzman psikolojik danışmanımız tarafından seçilen ve her hafta farklı temada şekillenen çocuk kitapları bir ders saatinde okul öncesi ve ilkokul öğrencileriyle okunuyor. Ardından ilgili temada etkinlikler uygulanıyor. Bu projenin hem gençlerin sivil toplum bilincini artıracağına hem de çocukların üniversiteli abi ve ablalarla tanışıp aralarında olumlu bir diyalog başlatacağına inanıyoruz.

2020 30 Ekim 2020 Ege Denizi depreminden sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Uzundere Gençlik ve Çocuk Merkezi bünyesinde oluşturduğumuz BÇBD Çocuk Kitap ve Oyun Evi’ndeki etkinliklerimize yeni dönemde de devam ediyoruz. BÇBD Çocuk Kitap ve Oyun Evi’nden ayda ortalama 230 çocuk yararlanıyor. Bu alanda gönüllü öğrenciler ve bölge sorumlumuz aracılığıyla çocuklara yönelik serbest zaman etkinliklerine ek olarak kutu ve grup oyunları oynanıyor ve ayrıca projelerimiz de gerçekleştiriliyor. Çocukların oyun hakkı ve mekânsal haklarının korunması ve kaliteli vakit geçirebilecekleri ortamlar oluşturmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz.

İklim Abla projemiz kapsamında geçtiğimiz sene Türkiye’nin farklı bölgelerinden birçok çocuğa ve öğretmene ulaştık. Bu sene de oyunlaştırma yönteminden yararlanarak çocukların hem sosyalleşip hem de iklim farkındalığı kazanacakları İklim Çocukları kartlarını hazırlıyoruz. Ayrıca geçen dönem öğretmenlere yönelik gerçekleştirdiğimiz iklim değişikliği ve ekolojik farkındalık eğitimlerinden olumlu geri bildirimler aldık. 2022’de bu eğitimleri daha çok okulda uygulayacağız. İklim değişikliği ve ekolojik farkındalık eğitimleriyle ilgili detaylı bilgi almak isteyen öğretmen ve kurumlar bizimle iletişime geçebilir.