Monthly Archives

Mayıs 2022

BoMoVu ile Irkçılık Karşıtı Pedagoji Projesini Konuştuk

By | Uncategorized

Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Derneği (BoMoVu), bedensel hakları ve özgürlükleri temel alan bir metodolojiyle, sporu ve beden hareketini sosyal faydaya dönüştürmek amacıyla programlar geliştirip, uyguluyor. Dernek, çocuklar, mülteciler, kadınlar gibi çeşitli dezavantajlı gruplara yönelik olarak yaptığı çalışmalarla bu grupların sosyal olarak güçlenmelerine katkı sağlıyor. Latro Kimya işbirliği ve mali desteği ile hayata geçirdiğimiz Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteği ile BoMoVu eğitim alanında yer alan çeşitli ırkçılık biçimlerini görünür kılmak ve çocuklara yönelik ırkçılık karşıtı bir eğitim aracı sunarak, öğretmenlerin bu konudaki kapasitelerini artırmak amacıyla 2019 yılından beri devam eden Irkçılık Karşıtı Pedagoji projesini daha fazla öğretmene ulaştırmak için çalışmalar yaptı. BoMoVu, proje kapsamında İstanbul, Konya, Ankara ve İzmir illerinden 15 öğretmene yönelik 3 günlük bir eğitmen eğitimi düzenledi. Eğitim katılımcısı öğretmenler, yaklaşık 66 öğretmene yönelik 4 farklı ırkçılık karşıtı pedagoji atölyesi düzenledi. BoMoVu proje sürecinde toplam 90 öğretmene ulaştı. Çocuk ve gençlerle ırkçılık karşıtı çalışmalar yaparken kullanılabilecek kaynak ve araçları çoğaltıp ulaşılabilir kılmak amacıyla “Gençlerle Irkçılık ve Görünmez Irkçılık Konusunda Çalışma Kılavuzu”nu Türkçe’ye çevirdi. 

BoMoVu Proje Koordinatörü Samet Saygı ile yaptığımız röportajda ırkçılık kavramı ve Türkiye’de en sık karşılaşılan ırkçılık türleri, Irkçılık Karşıtı Pedagoji Projesi İzleme ve Değerlendirme Raporu, Gençlerle Irkçılık ve Görünmez Irkçılık Konusunda Çalışma Kılavuzu ve proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler hakkında konuştuk. 

Irkçılık kavramından ve türlerinden bahsedebilir misiniz? Türkiye’de en sık karşılaşılan ırkçılık örnekleri nelerdir? Sivil toplum kuruluşları ırkçılık, nefret söylemi ile mücadele gibi konular çerçevesinde ne tür çalışmalar yürütüyor? 

Irkçılıkla ilgili konuşulurken ırkçılığın ne olduğunu tanımlamadan önce ne olmadığı belirlemek  gerekir. Ayrıca, sosyal bilimlerdeki birçok kavram gibi tek ve yekpare bir tanım yapmak da kolay değildir. Sorun tam da ırkçılığın tanımını netleştirmekten ziyade ırkçılığı önemsizleştiren, kişisel ön yargılara indirgeyen, tarihsel ve toplumsal arka planını gizleyen tanımların yaygın olarak kullanılmasıdır. Mesela çok yaygın bir ırkçılık tanımı olarak sunulan “Irkçılık psikolojik bir hastalıktır.” ifadesi demin bahsettiğimiz birçok manipülasyonu içinde barındırmaktadır. Yine de ırkçılığı ana hatlarıyla ortaya koymak gerekirse tarih boyunca iktidar ilişkileri içerisinde kurulup iktidar lehine iş görmüş, ekonomik altyapıyla da sıkı sıkıya ilişkili, çoğunlukla kurumsal yapıların kurucu unsurlarından biri olmuş ve bu yapılarda varlığını çoğunlukla korumuş/sürdürmüş, zaman zaman kitlesel linçlere, zaman zaman da soykırımlara yol açan, farklı toplumlarda farklı görünümler alabilen bir dünya sorunudur. Irkçılık türleri ise toplumsal bağlamlarda farklı şekillerde  kategorilendirilip farklı şekillerde isimlendirilmektedir. Bu sebeple tüm dünya toplumları için geçerli bir kategorizasyon da mümkün değildir. Yine de tarihsel olarak ırkçılığı; Klasik/Biyolojik Irkçılık ve Yeni Irkçılık olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu iki kategori akademi dünyasında kabul gören, bu konudaki asgari uzlaşıdır denilebilir. Biyolojik Irkçılık; kölecilik ve sömürgecilik tarihine kadar izi sürülebilen, 18. ve 19. yüzyılda yoğunlaşan “Bilimsel” ırk sınıflandırmalarıyla bilimselleştirilmeye çalışılmış ve insanlığın en büyük felaketlerinden biri olan İkinci Dünya Savaşı’na sebep olmuş ve maalesef günümüzde de çeşitli şekillerde devam eden bir ırkçılık biçimidir. Yeni Irkçılık ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ırk kavramına yüklenen negatif anlamlar neticesinde toplumlar arasındaki tarihsel olarak kurulan hiyerarşileri devam ettirmek için merkezine kültür kavramını koyan bir ırkçılık biçimidir. Bu ırkçılık biçimi de çeşitli toplumlarda gündelik yaşam içerisinde birçok farklı biçim alabilmektedir. Bunlara: Renk-Körü ırkçılık, Sakınmacı Irkçılık, Meritokratik Irkçılık gibi ırkçılık biçimleri örnek gösterilebilir. Ne yazık ki Türkiye’de siyahlara yönelik yaygın sayılabilecek biyolojik ırkçılığa dayanan söylem ve pratikler bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’de hemen tüm azınlıklara ve yabancılara yönelik kültürel ırkçılık başta olmak üzere Kurumsal Irkçılık gibi birçok ırkçılık biçimi yaygın olarak uygulanmaktadır.

STK’ların kıymetli çalışmaları var elbette. Hrant Dink Vakıf, İnsan Hakları Derneği gibi alanda çalışmalar yürüten STK’lar var. Türkiye’de ırkçılık karşıtı çalışmaların daha görünür olması için geniş dayanışma ağları kurulmalı, zamanla bunun da oluşacağını umuyoruz. 

Vakfımızdan aldığınız hibe desteği ile Irkçılık Karşıtı Pedagoji projesini yürüttünüz. Projenin amacından ve hibe sürecinde gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

Bu proje, eğitim alanında yer alan çeşitli ırkçılık biçimlerini görünür kılmak ve bunun mağduru çocuklara destek mekanizmaları geliştirmeleri için öğretmenlerin kapasitesini geliştirmeyi hedefliyordu.  Büyük oranda da bu hedefimize ulaştık.

Proje kapsamında; Ekim ayının öğretmenlerimizle 3 günlük bir atölye gerçekleştirdik.  BoMoVu’dan eğitmenlerimizin yürüttüğü bu atölyeyi tamamlayan 12 öğretmenimiz ile Kasım ayında düzenlenen yaygınlaştırma atölyelerinde öğrendiklerini başka öğretmenlerle paylaştılar ve bu şekilde proje sürecinde toplam 90 öğretmenle bu atölyeleri gerçekleştirmiş olduk. Ayrıca bu süreçte akademisyen-araştırmacı Serkan Turgut ile bir Youtube canlı yayını ve söyleşi yaptık. 

Öğretmenlerin alanda daha fazla materyale ulaşması için bir internet site kurduk, sosyal medya paylaşımları ile proje ve faaliyetlerini duyurduk ve projenin ana teması hakkında bilgilendirmeler yaptık. Çocuklarla ve gençlerle ırkçılık karşıtı çalışmalar yaparken kullanılabilecek kaynak ve araçları çoğaltıp ulaşılabilir kılmak amacıyla STAR: Gençlerle Irkçılık ve Görünmez Irkçılık Konusunda Çalışma Kılavuzu’nu Türkçe’ye çevirdik. 

Proje faaliyetleri kapsamında Irkçılık Karşıtı Pedagoji Projesi İzleme ve Değerlendirme Raporunu da yakın zamanda tamamladınız. Raporun öne çıkan bulgularından ve gerçekleştirilen faaliyetlerin sağladığı temel kazanımlardan bahsedebilir misiniz?

Proje süresince, İzleme ve Değerlendirme Uzmanımız projenin sıkı bir takipçisi ve izleyicisi oldu. Bu vesileyle kendisine de teşekkür ederiz. 

Raporda da detaylı bir şekilde ortaya konulduğu gibi öğretmen ve yaygınlaştırma atölyeleri ile belirlediğimiz tüm hedeflerimize ulaştık. Bu bağlamda öğretmen atölyeleri ile katılımcı öğretmenleri farklı ırkçılık biçimleri ve yansımaları ile ilgili olarak teorik açıdan güçlendirdik. Öğretmenleri ırkçılığa maruz kalan çocuklara nasıl yaklaşmaları gerektiği ve bu çocukları nasıl güçlendirecekleri ile ilgili bilgilendirdik. Aynı zamanda, ırkçı söylemler ve davranışlar üreten çocuklarda farkındalık ve değişim yaratabilecekleri pedagojik yaklaşımlar ve farklı etkinlik yöntemleri hakkında öğretmenleri bilgilendirerek bu alanda güçlenmelerini sağladık.

Irkçılık Karşıtı Pedagoji projesi kapsamında düzenlediğimiz eğitimin yaygınlaştırma çalışmalarını da uygulayıcı öğretmenlerimiz ile beraber yürüttük. Böylece hem içerik hem onu aktarım becerileriyle ilgili olarak öğretmenlerin güçlenmeleri ve katılımcı öğretmenlerin eğitim alanında yer alan çeşitli ırkçılık biçimleri hakkında farkındalık kazanmaları amacıyla kurgulanan yaygınlaştırma atölyeleri de hedefine ulaştı. Projenin öğretmenler arasında bir ağ oluşturmak ve onların da çevrelerindeki öğretmenlere yönelik olarak yaygınlaştırma eğitimleri düzenlemelerini sağlamak hedefi de gerçekleşti. Bu hedef ile proje kapsamında yaygınlaştırma eğitimleri düzenleme sınırının ötesine geçilerek, proje sonunda bu alanda farklı çalışmalar yapmak konusunda motivasyonu yüksek bir öğretmen grubu oluşturuldu.

Gençlerle Irkçılık ve Görünmez Irkçılık Konusunda Çalışma Kılavuzu’nu proje kapsamında Türkçe’ye kazandırdınız. Kılavuzun içeriğinden bahsedebilir misiniz? Çevirmiş olduğunuz kılavuzun ırkçılıkla mücadele alanında geliştirilen stratejilere nasıl bir katkısı olmasını ön görüyorsunuz? 

Irkçılık sürekli değişen ve kendisini farklı ideolojik zeminlerde var eden bir ayrımcılık türüdür. BoMoVu olarak, görünmez ırkçılığın  görünür olmasını sağlamak ve tekrarlamasını engellemek için çalışmalar yürütüyoruz. Proje kapsamında çevirisini yaptığımız kitabı belirlerken de bu çerçeveyi kendimize rehber ettik. 

‘’Gençlerle Irkçılık ve Görünmez Irkçılık Konusunda Çalışma Kılavuzu’’ başlığı ile Türkçe’ye kazandırdığımız kaynağın amacı ırkçılığı görünür kılmak ve ırkçılığı adalet talebiyle karşı gelinebilir bir  hale getirmek. Gençler ile yapılan çalışmalara yönelik olan bu kaynak; başta öğretmenler ve sivil toplum çalışanları olmak üzere bu alanda çalışmalar yürüten herkesin elini güçlendirecek; görünmez/adı konulmayan ırkçılığın daha görünür ve konuşulabilir olmasını hedefliyoruz. Böylece, hem ırkçı yaklaşım ve  pratiklerin azalmasına hem de bu pratiklerin çocuklar üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerin hafiflemesine katkımız olabileceğini düşünüyoruz. 

Kılavuzun daha fazla kişiye ulaşması ve uygulanması  için sahada yeni atölyelerin düzenlenmesi gerekiyor. Projenin bundan sonraki dönemlerinde buna yönelik çalışmalar yapmak istiyoruz. 

Bu değerli kaynağı yaygınlaştırarak, Türkiye’de herkesin erişimine açmak bizim için çok önemliydi. Bu röportaj vesilesiyle bu  kaynağı geliştirmiş olan STAR ekibine ve proje destekçilerimiz olan Sivil Toplum için Destek Vakfı’na (STDV) ve Latro Kimya’ya tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu kapsamında aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı? 

Hem derneğimiz hem de proje faydalanıcısı öğretmenlerimiz için çok verimli bir proje dönemi geçirdik. Bu süreçte, alanda üretilen çalışmaları yakından takip edip kapasitemizi geliştirdik.

Proje ile eğitim alanında yer alan çeşitli ırkçılık biçimlerini görünür kılmayı ve bunun mağduru çocuklara destek mekanizmaları oluşturacak öğretmenlerin kapasitesini geliştirmeyi hedefledik.  Proje amacımıza ulaşabilememiz için  biz destekleyen STDV’ye ve Latro Kimya’yaçok teşekkür ederiz. 

 

Genç LGBTİ+ Derneği ile LGBTİ+ Gençlerin Danışmanlık Yoluyla Desteklenmesi Projesini Konuştuk

By | Şartlı Hibe

İzmir’de faaliyet gösteren Genç Lezbiyen Gey Biseksüel Trans Interseks Gençlik Çalışmaları ve Dayanışma Derneği (Genç LGBTİ+ Derneği), LGBTİ+ gençlerin sorunlarını araştırmak, bu sorunları gündemleştirmek, çözüm önerileri sunmak ve LGBTİ+ gençlere kendilerini ifade edebilecekleri alanlar açmak amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. 30 Kasım 2021 tarihinde ilk kez çevrimiçi olarak gerçekleştirdiğimiz Destekle Değiştir etkinliğine katılan sivil toplum kuruluşundan birisi olan Genç LGBTİ+ Derneği, sağladığımız hibe desteği ile LGBTİ+ Gençlerin Danışmanlık Yoluyla Desteklenmesi projesini hayata geçiriyor. Proje kapsamında sosyal medya hesapları, e-posta ve danışmanlık hattı üzerinden 12 ay süreyle toplam 1.200 kişiye hukuksal, psikolojik, hizmetlere erişim, cinsiyet uyum süreci gibi konularda danışmanlık ve yönlendirme desteği sağlayacak.

Genç LGBTİ+ Derneği’nden Rıfat Can Yiğit ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin amacı ve yürüttüğü faaliyetler, LGBTİ+ gençlerin öne çıkan ihtiyaçları, 5.yılını kutlayan derneğin alan ile ilgili tecrübeleri, Destekle Değiştir etkinliği ve proje kapsamında yürütecekleri faaliyetler hakkında konuştuk. 

Vakfımızı takip edenler Genç LGBTİ+ Derneği’nin çalışmalarını önceki hibelerimizden tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Genç LGBTİ+’nin kuruluş amacından ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Genç LGBTİ+ Derneği, 2016 yılında, “LGBTİ+ gençler için LGBTİ+ gençler tarafından” mottosuyla, LGBTİ+ gençlerin sorunlarını araştırmak, bu sorunları gündemleştirmek, çözüm önerileri sunmak ve LGBTİ+ gençlere kendilerini ifade edebilecekleri alanlar açmak amacıyla İzmir’de kuruldu. 

Barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlara erişim hakkı için çalışmalar, gençlik hakkı, cinsel haklar, sosyal faaliyetler, hak savunuculuğu, nefret suçlarıyla mücadele ve akran desteği derneğin temel faaliyet alanlarını tanımlar.

Genç LGBTİ+ Derneği, gönüllülerden oluşan bir dernektir. LGBTİ+ gençler derneğin öncelikli çalışma alanını oluştursa da LGBTİ+ hareketi ilgilendiren konular da çalışma alanı içinde yer alır. Her yaş grubundan insanlar dernek çalışmalarında yer alabilir, dernek hizmetlerinden faydalanabilir.

Dernek, üyeleri, gönüllüleri, etkinlik katılımcıları gibi dernek ile temas edecek kişilerin ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, dini inanç, felsefi görüş, sağlık durumu, yaş ya da statüsü üzerinden ayrım yapmaz ve herkese eşitlikçi bir yaklaşım sergiler.

Genç LGBTİ+ Derneği olarak birden fazla kanal aracılığıyla LGBTİ+ gençlere danışmanlık hizmeti veriyorsunuz. Danışmanlık hizmeti verdiğiniz alanlar üzerinden karşılaştığınız talepleri de göz önüne aldığınızda LGBTİ+ gençlerin öne çıkan ihtiyaçları hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu alanlarda danışmanlık hizmeti sağlamak neden önemli?

Dernek, hukuki danışmanlık, psikososyal destek danışmanlığı, akademik danışmanlık, uzman yönlendirmesi ve akran danışmanlığı desteği sağlamaktadır. Yüz yüze, çevrimiçi, sosyal medya yoluyla ve danışma hattı aracılığı ile danışanlara hizmet verilmektedir. 

Danışmanlık hizmetimiz; dernek ve dernek etkinlikleri hakkında bilgi alma, temel kavramlar hakkında bilgi alma, açılma, aile içi şiddet, nefret suçu ve nefret söylemine dair hak temelli talepler, mülteci ve sığınmacıların hak ve sorunları, diğer LGBTİ+ derneklerinin hizmetleri, akademik danışmanlık, cinsel sağlık, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair genel bilgi alma, translara dair süreçler, psikososyal destek danışmanlığı, kondom hizmetine erişim, yurtdışında yaşam, taciz/ifşa süreçleri hakkında bilgi alma, sosyalleşme, dayanışma, yayın talebi, örgütlenme hakkı, eğitim hakkı, taşıyıcı annelik, LGBTİ+ dostu mekanlar ve güzellik merkezleri, askerlikten muafiyet süreci, barınma ve istihdam, hukuki danışmanlık, sosyal yardımlar gibi konulardan oluşmaktadır. LGBTİ+ olduğu için ayrımcılığa uğrayan, doğru bilgiye erişemeyen, haksızlığa maruz bırakılan, yalnız hisseden gençlerin ve LGBTİ+’ların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Hukuki danışmanlık hizmeti ile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden doğan hak temelli taleplere yönelik hukuki danışmanlık vermekteyiz. Gönüllü avukat ağımızla verdiğimiz danışmanlık kapsamında doğrudan bir avukatlık hizmetimiz bulunmuyor. Daha çok hukuki olarak kapasite güçlendirmeyi ve bilgi edinmeyi sağlayan bir danışmanlık hizmetidir. Hukuk alan danışmanlıkları hak ihlali yaşayan, yaşama ihtimali olan LGBTİ+’lar için doğru ve eşit bir imkan yaratılması için önemlidir. Eşit haklara erişim konusunda LGBTİ+’ları desteklemek amaçlanmaktadır. Akran danışmanlığı, akranların birbirlerinin ihtiyaç duyduğu konularda danıştığı, daha rahat ve özgür hissettiği alanlar yaratmayı hedeflemektir. Psikososyal destek danışmanlığı, kendini LGBTİ+ olarak tanımlayan herkesin cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi, cinsel yönelim ve psikolojik sağlıkla ilişkili alanlarda ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakılmadan psikolojik desteğe erişebilmesini amaçlamaktadır. LGBTİ+’ların ruhsal sağlıklarına ve iyilik hallerine destek olmayı amaçlar. Direkt olarak bir terapi şeklinde gerçekleşmemektedir. Ön görüşmeler sonrası, danışan için uygun uzmana yönlendirme yapılmaktadır. Bu yönlendirmeler için uzman ağımız vardır ve bu ağı geliştirmek temel hedefimizdir.

Genç LGBTİ+ yakın zamanda 5.yaşını kutladı. Aradan geçen 5 yılı değerlendirdiğinizde, çalışma alanınızda karşılaştığınız koşullar ve derneğin yaşadığı değişime dair öne çıkan noktalardan bahsedebilir misiniz?

Öncelikle, gönüllüleriyle birlikte örgütlenen bir dernek olduğumuzu söyleyebilirim. Örgütlenme gücünü tabandan alan bir derneğiz. Kurulduğumuz günden bugüne gönüllü grubu ve ofis personeli kapasitemizin artması, verdiğimiz hizmetlerin kapsamının da genişlemesini ve organizasyon çeşitliliğimizin artmasını sağlamıştır. Dernek ofisimizde bulunan kütüphanedeki yayın sayısı ve çeşitliliği de günden güne artış gösteriyor. Aynı zamanda Genç LGBTİ+ Derneği olarak çıkardığımız yayınlarımızla kendi arşivimizi de LGBTİ+ hareketinin arşivini de günden güne güçlendiriyoruz. Her ne kadar LGBTİ+ savunuculuğu yaparken hedef göstermelerle, türlü baskılarla karşılaşsak da kurumsal işbirliklerimizi arttırdığımızı da eklemeliyiz. İzmir’deki hak temelli çeşitli sivil toplum örgütleriyle ilişkilerimizi her geçen gün daha da güçlendirdiğimizi söyleyebiliriz.   

Genç LGBTİ+ Derneği, 30 Kasım 2021’de ilk kez çevrimiçi olarak düzenlediğimiz Destekle Değiştir etkinliğinde yer alan STK’lar arasındaydı. Destekle Değiştir sürecindeki deneyimlerinizi ve bu sürecin derneğinize katkılarını bizimle paylaşır mısınız?

Hazırlık aşamasından etkinlik gününe kadar geçen süreç bizim için oldukça heyecanlıydı. Çalışmalarımızı bağışçılara anlatmak için gerçekleşen toplantılarda Sivil toplum için Destek Vakfı (STDV) ekibi hem oldukça destekleyici bir tavır içerisindeydi hem de heyecanımıza ortak oldu. Bağışçılarla buluşup danışmanlık hizmetlerimizi anlatmak, LGBTİ+ gençlerin ihtiyaçlarını görünür kılacak bir alan bulmak ve bağışçılara kurumumuzu tanıtmak bu süreçte en önemsediğimiz konuydu. Daha önce bireysel bağışçılara yönelik bir deneyimimiz olmamıştı. Bu açıdan da bizim için heyecanımızı artıran bir süreç oldu. Etkinlik günü katılımcı sayısını görmek ve etkinlik sonucunda toplanan miktarın hedeflediğimizin üstünde olması bizi çok mutlu etti. Bu vesileyle hem destekleri için STDV ekibine hem de Destekle Değiştir etkinliğine katılan tüm destekçilere bir kez daha teşekkür ederiz.

Destekle Değiştir etkinliğinde katılımcılara LGBTİ+ Gençlerin Danışmanlık Yoluyla Desteklenmesi projesini sundunuz. Projenin amacından ve bu kapsamda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Derneğin danışmanlık hizmetinin sürekliliğinin sağlanması ve kapsamının genişletilmesi temel planlarımızdan birisi. Daha fazla kişinin danışmanlık hizmetine erişmesini sağlamayı hedefliyoruz. En sık kullanılan danışmanlık kanalı olan sosyal medya üzerinden, genç LGBTİ+’lara daha kolay ulaşmayı, danışmanlık hizmetlerimizinden ücretsiz olarak faydalanabileceklerini duyurmayı amaçlıyoruz. 

 

Ravandalı Kadınlar Derneği ile Kurumsal Hibe Desteğimizle Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Kilis’de faaliyet gösteren Ravandalı Kadınlar Derneği, kadın emeğinin değerlendirilmesi ve kadınların sosyal yönden güçlendirilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Dernek, Ravandalı kadınların ürettikleri ürünleri derneğin internet sitesindeki çevrimiçi satış portalı ve farklı platformlar üzerinden satışa sunuluyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız Ravandalı Kadınlar Derneği hibe kapsamında, yarı zamanlı sosyal medya uzmanı ve tam zamanlı pazarlama uzmanı istihdam etti. 

Ravandalı Kadınlar Derneği Başkanı Emel Yılmaz ile yaptığımız röportajda; ekonomik olarak özgürleşen kadınların yaşadığı dönüşüm, satış gelirlerini arttırmak için yürüttükleri aktiviteler, 2022 planları ve hibe sürecinde yürüttükleri faaliyetler hakkında konuştuk. 

Ravandalı Kadınlar Derneği ürün satışları ve diğer çalışmaları ile kadınların güçlenmesine katkı sağlıyor. Etkinliklerinize katılan ve ürün satışı yapan kadınların hayatı bu çalışmalardan nasıl etkilendi? Kadınlar bu süreçte nasıl bir dönüşüm yaşadı?

Bizim bu yörede belirli dönemlerde kazanç elde edilir. Erkekler bu kazancı ya zeytin hasadından ya da bahçeden, bağdan elde eder. Fakat bu kazanç kadınlarla paylaşılmaz, paylaşılsa bile bu sadece evin ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Ravandalı Kadınlar Derneği olarak kırsalda yaşayan kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanabilmesine ve ihtiyaçlarını giderebilmesine destek oluyoruz. Ürettiğimiz ürünleri çeşitli platformlar ve internet sitemiz üzerinden satıyoruz. Böylece kadınlar kendilerinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Kadınlarımız her geçen gün daha da güçleniyor ve güçlendikçe daha da mutlu oluyor. Bu da bizim mutlu olmamızı sağlıyor. 

Ravandalı Kadınlar Derneği geliştirdiği işbirlikleri ve internet üzerinden yaptığı satışlarla gelir elde ediyor. Daha fazla kişiye ulaşmak ve satışlarınızı artırmak için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Satışlarımızı arttırmak ve daha fazla kişiye ulaşmak için sosyal medyayı bir araç olarak görüyoruz. Bu doğrultuda, hazırladığımız sosyal medya stratejisi ile uyumlu olarak var olduğumuz platformlarda iletişim çalışmaları yürütüyoruz. Örneğin, Instagram üzerinden ürünlerimizi tanıttığımız bir seri düzenledik. Benzer şekilde ürettiğimiz ürünlerin faydalarının, yapım aşamalarının görsellerle desteklendiği içerikler hazırlıyoruz. Bir diğer örnek “#RavandalıKadınlarDerneğinden tariflerde bugün” başlığı altında verdiğimiz yemek tarifleri serisidir. Buradaki amacımız internet sitemizde yer alan ürünlere referans vererek hem satışlarımızı hem de sosyal medya platformları üzerindeki etkileşim oranımızı arttırmaktır. 

Pazarlama uzman’nın istihdam edilmesi ile beraber Trendyol, Hepsiburada gibi çevrimiçi platformlar üzerinden de satış yapmaya başladık. Aynı zamanda, şehirde önemli bir pazar alanı olan Olea Otel ile görüşmeler yaparak dernek ürünlerinin satışı için anlaşma yaptık. 

 

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe desteği ile derneğinizin kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Hibe desteğimizle yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Sosyal medya platformlarını daha etkin kullanmak ve derneğimizin bu platformlardaki görünürlüğünü arttırmak için çalışmalar yaptık. Bu doğrultuda, yarı zamanlı Sosyal Medya Uzmanı istihdam ettik. İstihdam ettiğimiz sosyal medya uzmanı hali hazırda dernek üyemiz olan 4 kadına sosyal medyayı etkin kullanma, marka bilinirliğini arttırma, sosyal medya istatistiklerini okuma, dijital pazarlama, Canva kullanımı gibi konular çerçevesinde 9 eğitim düzenledi. Aynı zamanda sosyal medya uzmanımızla beraber geliştirdiğimiz dijital iletişim stratejisi ve yürüttüğümüz çalışmalar satışlarımızın artmasını ve derneğimizin daha bilinir olmasını sağladı. 

Hibe kapsamında ayrıca tam zamanlı bir saha destek ve lojistik personeli (Pazarlama uzmanı) istihdam ettik. Bu kapsamda işe alınan personel altı ay boyunca köyler arası iletişim, dernek üyelerinin ihtiyaçları, dernek aracı ile ürünlerin köyler arasında taşınması ve kargolama süreçlerinin takibi, yerelde Olea Otel ile ortaklık görüşmesinin yürütülmesi, Yılbaşı Paketi sürecindeki bütün saha lojistiği gibi kritik görevleri üstlendi. 

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu kapsamında aldığınız bu desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Hibe desteği kapsamında istihdam ettiğimiz sosyal medya uzmanı ve pazarlama uzmanı sayesinde köyler arasında ve şehirle olan bağlantılarda yaşadığımız zorlukların üstesinden gelebildik. Aynı zamanda, operasyonel süreçlerimizi, yerel ve çevrimiçi pazarlama yöntemlerimizi yeniden kurgulayabildik. Ürünlerimizi Trendyol, HepsiBurada ve Good4Trust gibi çevrimiçi alışveriş siteleri üzerinden ürünlerimizi satmaya başladık. Öte yandan, sosyal medya platformları üzerinden yaptığımız düzenli paylaşımlar sayesinde sipariş sayılarımızda artış yaşadık. Satışlarda yaşanan artış kırsalda yaşayan biz kadınların maddi ve manevi güçlenmesini sağladı. Kendimiz, çocuklarımız ve ailelerimiz için daha iyi bir hayat kurma fikri ile çıktığımız bu yolda bize destek olduğunuz için çok teşekkür ederiz. 

Ravandalı Kadınlar Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

Her geçen yıl hedeflerimiz daha da büyüyor. 2022 yılında daha fazla kadına ve çocuğa destek olmak istiyoruz. Özellikle kırsalda yaşayan kadınların maddi ve manevi olarak güçlenmesi için çeşitli faaliyetler yürütmeyi planlıyoruz.  Aynı zamanda, 2021 yılında yakaladığımız büyüme ivmesini 2022 yılında da devam ettirmeyi amaçlıyoruz. 2021 yılı bizim için Türkiye’deki satış ağımızı genişlettiğimiz ve güçlendirdiğimiz bir yıl oldu. 2022 yılında da aynı şekilde satış ağımızı büyütmek ve ürünlerimizi yurt dışına da satışa sunmak istiyoruz.

 

Kadın Balıkçılar Derneği ile Dijital Dönüşüm Fonu Kapsamındaki Çalışmalarını Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Kadın Balıkçılar Derneği (KBD), denizlerin ekolojik dengesinin sürdürülmesini sağlamak, denizlerden ve deniz ürünlerinden sağlıklı ve etkin biçimde faydalanmak ve deniz ekosistemin kullanıcılarından biri olan kadın balıkçıların toplumsal, ekonomik ve mesleki olarak güçlenerek karar alma süreçlerinde yer almasını sağlamak amacıyla çalışmalar yapıyor. European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Kadın Balıkçılar Derneği, Mavi İşler Dijital Dönüşüm projesi kapsamında kurumsal kapasitesini arttırmak ve finansal sürdürülebilirliğini güçlendirmek amacıyla çalışmalarını yürüttü. KBD hibe kapsamında, aynı zamanda, dijital altyapısını güçlendirerek bilgisayar destekli gıda güvenlik uygulamalarını ve Mavi Pazaryeri e-ticaret platformunu hayata geçirdi.

Kadın Balıkçılar Derneği Mavi İşler Dijital Dönüşüm Proje Sorumlusu Aslı Olgunlar, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Kübra Ceviz Sanalan ve Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Huriye Göncüoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; sualtı ekosistemini korumak ve sürdürülebilir balıkçılığı sağlamak amacıyla alınması gereken tedbirler, Mavi Büyüme ve Mavi Ekonomi kavramları, derneğin 2022 planları ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Akdeniz Genel Balıkçılık Konseyi General Fisheries Commission for the Mediterranean – GFCM)’nin 2021 verisine göre Akdeniz balıkçılığının yıllık ekonomik değeri 8.8 milyar ABD doları. Böylesi büyük bir sektörde sualtı ekosistemini korumak ve sürdürülebilir balıkçılığı sağlamak amacıyla ne tür tedbirler alınması gerekiyor?

Sürdürülebilir denizler ve balıkçılık hem yerel hem de küresel anlamda bazı ciddi sorunlar yaşıyor ve zor zamanlar geçiriyor. Hem denizel kaynakların ve balıkçılık sektörünün sürdürülebilirliğini sağlayabilmek hem de denizlerin sağlığı için sürdürülebilirliği devam ettirebilmek için teşvik edici tedbirlere, politikalara ve uygulamalara ihtiyacımız var.  Türkiye’deki belli başlı sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Denizel Kaynakların ve Çeşitliliğin Azalması ile Mücadele

  • Çevre Kirliliği: Kıyı yerleşim yerlerindeki kontrolsüz nüfus artışı, denetimsiz ve bilinçsizce yapılan çevre planlama ve atık yönetimleri evsel ve endüstriyel çevre kirliliğinin artmasına neden olarak günümüz ve gelecek nesillerin deniz kaynaklarını ciddi şekilde tehdit ediyor.
  • Küresel Isınma/İklim Değişikliği: Aşırı endüstriyel büyüme ve sanayilerin kontrolsüzce atmosfere saldıkları gazların neden olduğu düşünülen sera etkisi dünyada kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artmasına ve iklimlerin değişmesine sebep oluyor. Bu kısa dönemde kontrol edilemeyen iklim değişiklikleri denizleri ve dolayısıyla deniz canlılarını ciddi şekilde olumsuz etkiliyor.
  • Ekolojik Dengenin Bozulması: Çevre kirliliği, küresel ısınma, yanlış avlanma gibi denizlerin aldığı tüm olumsuz etkiler dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli olan doğal şartların bozulmasına neden oluyor. Bu durum, denizlerdeki yaşamın azalmasına ve hatta bölgesel olarak bitmesine sebep oluyor.
  • İstilacı Balık Türlerinde Artış: Deniz ve iç sulara çeşitli yollarla ulaşarak buradaki türlerin besin kaynaklarını ve habitatını olumsuz etkileyen bazı istilacı türler Türkiye’de son yıllarda gözlenen önemli bir problem.

2) Yasadışı, Kayıtdışı ve Kuraldışı (YKK) Balıkçılık ile Mücadele

  • Yasa Dışı Avcılık: Yer, zaman ve tür yasaklarına uyulmaması, kaçak trol avcılığının ve/veya hedef dışı türlerin avcılığının yapılması, hayalet avcılık ve denizlerin dip bölgesinin tahribatı gibi sınırsızca ve bilinçsizce yapılan yasa dışı deniz avcılığı balıkçılık sektörünün kanayan yarası olmaya devam ediyor. YKK balıkçılığın artması, denizlerimizin kısa vadede iyileşemeyecek zararlar görmesine neden oluyor. Ayrıca, onca emekle ve alın teriyle çalışan, vergi yükümlülüklerini yerine getiren balıkçılarımızın haksız rekabete maruz kalmasına sebep olup mesleki sürdürülebilirliklerini tehdit ediyor.
  • Aşırı Avlanma ve Avcılık Sonrası Balık İsrafı: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü‘ne göre 2010 ve 2014 yılları arasında küresel deniz balıkçılığından kaynaklanan yıllık ıskarta miktarı av miktarının %10,8’ini oluşturuyor. Türkiye ve çevresindeki denizlerde yapılan çalışmalara göre bu kayıplar %6 ila %45 arasında gerçekleşiyor.
  • Endüstriyel Balıkçılığın Aşırı Büyümesi: Aşırı kapasiteli endüstriyel balıkçılık filoları, hem denizlerimizdeki doğal kaynaklar üzerinde büyük baskı oluşturuyor hem de küçük ölçekli balıkçılık yapan geleneksel balıkçının mesleki ve finansal sürdürülebilirliğini zorluyor. Küçük ölçekli balıkçılık Türkiye’de balıkçılığın yaklaşık %90’ını oluşturmakta. Öte yandan, tutulan balığın sadece %10’u küçük ölçekli balıkçılar tarafından avlanıyor. Bu durum, küçük ölçekli balıkçının gelir düzeyinin az olmasına sebep olup sosyo-ekonomik durumlarını zayıflatıyor.
  • Amatör Balıkçıların Yasal Olmadığı Halde Tuttuğu Balığı Satması: Amatör balıkçıların, avladıkları miktar resmi rakamlara dahil edilmese de ticari balıkçılık üzerinde önemli bir av baskısı oluşturduğu düşünülüyor.
  • Yasa Dışı Zıpkınlı Balık Ticareti: Kıyı şeridinde zıpkın avcılığının balık yuvalarına zarar vermesi, zıpkın avcılığının gece ve tüple yapılması, ekonomik değeri yüksek olduğu için belirli balıklara odaklanılması bir bölgedeki demersal balık stoklarını birkaç günde çökertebilecek olumsuz ekosistemsel sonuçlara neden olabiliyor.

3) Sosyal, Kültürel ve Rekabet Koşullarının Yetersizliği

  • Türkiye’de Balık Tüketim Alışkanlıkları: Avlanan balıkların %31,7’lik kısmı taze olarak, geri kalan % 59,3’lük kısmı ise işlenmiş olarak tüketiliyor. Ancak Türkiye’de üretilen balığın %86,2’lik kısmı taze olarak tüketiliyor. İşlenmiş balıkların (dondurma, kurutma, tuzlanma, konserveleme ve tütsüleme, vb.) miktarı ise sadece %13,8 civarında. Türkiye’de balık tüketim alışkanlıklarının, sadece taze ve belirli av dönemlerinde tüketilmesi, avlanan balığın verimli tüketimini engellediği gibi, mevsimselliğe ve fiyat dalgalanmalarına neden oluyor. Avcılığın bol olduğu dönemlerde fiyatlar düşerken, avcılık azaldığında ise fiyatlar yükseliyor. Fiyatların aşırı düşmesi balıkçının kazancını, aşırı yükselmesi ise balık tüketimini olumsuz etkiliyor.
  • İşlenmiş Balık Kültürünün Azlığı: Teknolojinin ve yatırımların yetersiz olması nedeniyle; Türkiye’de balık işleme ve muhafaza etme yöntemlerinin uygulanmasında sorunlar bulunuyor. Örneğin; satılamayan veya ekonomik değeri düşük olduğu için avlanan balıklar çöpe atılarak israf ediliyor. Hal böyleyken, işlenmiş ürün yelpazesinin genişletilmesi, katma değeri yüksek ürünler üretilmesi ve pazarlaması konularında araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılması önem kazanıyor.
  • Cinsiyet Ayrımcılığı: Türkiye’de aile balıkçılığının temelini kadınlar oluşturuyor. Ancak toplumumuzda, gerek balıkçılığın erkek mesleği olarak görülmesi gerekse kadının aile ve yurt ekonomisinde geri planda tutulması nedeniyle kadın balıkçılar ve balıkçılık sektöründeki kadınlar sosyal ve ekonomik anlamda zayıflatılıyor. Ayrıca, geçimini denizden sağlayan kadınların varlıkları ve kararları cinsiyet ayrımcılığı yüzünden sektörün politikalarına yansımıyor. Bu eşitsizliğin durdurulması, kadın haklarının gözetilmesi ve korunması hem Türkiye’deki kadınlara hem de ülke ekonomisine önemli derecede katma değer sağlayacaktır.
  • Küçük Ölçekli Balıkçılığın Sosyo-ekonomik Düşüşü: Yukarıda belirttiğimiz tüm bu sebeplerden ötürü, tükenmekte olan denizlerimizdeki balık stokları ve sektördeki adil olmayan rekabet koşulları hem geleneksel küçük ölçekli balıkçının hem de geçimini balıkçılık sektöründen elde eden küçük esnafın üretkenliğine, verimliliğine, geliri ve mesleki sürdürülebilirliğine ciddi anlamda zarar veriyor.
  • Eğitimsizlik: Bilinçsizce ve farkında olmadan; kullanılan ve tüketilen denizel kaynaklar, yıpratılan ve kirletilen denizler küresel anlamda insanın yaşam koşullarını olumsuz etkiliyor. Bu sebepten, denizlerin biyolojik dengesinin ve çeşitliliğinin sürdürülmesi amacıyla denizlerden ve deniz ürünlerinden sağlıklı ve elverişli bir biçimde faydalanmayı, adil, bilinçli, sağduyulu ve sürdürülebilir balık avcılığı ve tüketimi konusunda hem bireysel hem de kurumsal eğitimler gerçekleştirilerek, bireylerin farkındalıklarının arttırılması gerekiyor.

4) Devlet ve Örgüt Desteklerinin Yetersizliği

  • Tedbir, Denetim ve Mevzuat Yetersizlikleri: Yukarıda belirttiğimiz sorunlar ile ilgili olarak tedbirler ve denetimin arttırılması, gerekli alanlarda mevzuat eklemeleri ve/veya değişikliklerinin yapılması gerekiyor.
  • Yetersiz Örgütlenme ve Organizasyon: Yukarıda belirttiğimiz sorunların çözümlenmesi, denizlerinizin ve deniz canlılığının korunması için gerekli önlemlerin belirlenmesi, birey ve kurumların bilinçlendirilmesi ve gerekli tedbirlerin alınıp uygulanması konularında balıkçılık sektöründe çalışan tüm insanların örgütlenmesi ve organize bir şekilde çalışması gerekiyor.

Son dönemlerde sıklıkla duyduğumuz Mavi Büyüme ve Mavi Ekonomi kavramları arasındaki fark nedir? Bu kavramların öneminden ve uygulanması için ulusal düzeyde yürütülen çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Kısaca ‘Mavi Büyüme’ bir strateji ve hedef; “Mavi Ekonomi” ise bu hedefin gerçekleştirilmesine olanak sağlayan bir kavram ve araçdiyebiliriz. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Avrupa Birliği’nin Sıfır Emisyon Stratejisi (Temiz Enerji) ve ekonomi hedefleri denizlerdeki tahribatın artması ile kalkınma ve doğa arasındaki dengenin kurulmasına odaklanıyor. Günümüzde balık stoklarının azalması, okyanusların hala asidik olması, deniz seviyesinin yükselmesi, deniz ürünlerinin toksitisesinin artması aynı zamanda ekonomik bir sorun. Özellikle denizel sektörlere bağımlı yaşayanları yoksullaştırıyor ve denizel kaynaklı gıdanın azalmasına yol açıyor. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar mavi ekonomi konusunu daha ciddiye alan çalışmalar yapmaya başladı.

Eylül 2012’de Brüksel’de Avrupa Komisyonu ‘Deniz ve Denizcilik Sektörleri için Sürdürülebilir Büyüme’ hakkında bir basın bülteni yayımlayarak Mavi Büyüme stratejisini ortaya attı: Mavi Büyüme, bir bütün olarak denizcilik ve denizcilik sektörlerinde sürdürülebilir büyümeyi desteklemek için uzun vadeli bir stratejidir. ‘Mavi Ekonomi’ kabaca 5,4 milyon işi temsil ediyor ve yalnızca Avrupa bölgesinde yılda yaklaşık 500 milyar Avro’luk brüt katma değer üretiyor. Strateji; kısmen Gunter Pauli’nin Mavi Ekonomi kavramına atıfta bulunularak benimsenmiştir. Mavi büyüme stratejisi, her ülke için gıda ve enerji güvenliğinin sağlandığı, aynı zamanda denizde veya denizde çalışmak isteyenler için sürdürülebilir işlerin olduğu sürdürülebilir bir gelecek için denizel ekonomiyi büyütmeye yönelik hedefler ortaya koyar. Dolayısıyla, aslında “mavi” suyu, “büyüme” ise ekonomiyi ifade eder. Mavi Büyüme, döngüsel ekonominin bir parçasıdır da diyebiliriz. Sadece balıkçılık sektörü için değil aynı zamanda denizel taşımacılık, kıyı turizmi, okyanus enerjisi, denizel araştırmaları da kapsar.

Kadın Balıkçılar Derneği olarak bu kavramların ve politikaların ülkemizde tanıtımı ve balıkçılık sektöründeki uygulamaların yaygınlaştırılması amacıyla çalışıyoruz. Mavi İşler Dijital Dönüşüm projemizin yanı sıra, bu kapsamda bugüne kadar yaptığımız çalışmalarımızı kısaca şöyle özetleyebiliriz;

  • Küçük ölçekli aile balıkçılarını desteklemek üzere mesleki sorunlarına yönelik güçlendirme ve farkındalık çalışmaları,
  • Balıkçılık sektöründe Mavi Büyüme için olmazsa olmaz olan cinsiyet eşitliği politikalarına yönelik savunuculuk faaliyetleri,
  • İlk projemiz olan “Mavi Gezegen Mavi İşler” projesi ile avcılık sonrası balık israfı ile ilgili farkındalığı arttırmak ve ülkemizde bu israfı azaltmak amacıyla balıkçılıkta ıskartaya çıkan balığın geleneksel yöntemlerle işlenmesi ve konservelenerek ekonomiye geri kazandırılması için faaliyetler yürüttük.

Ayrıca, Türkiye’de yine Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün desteklediği Pesca Turizm (balık sezonu dışında küçük ölçekli balıkçıların denizden gelir elde etmesini sağlayan turizm) ve deniz enerjisi yatırımları (uygulamaları), İzmir Kalkınma Ajansı’nın deniz teknolojisi projeleri takip edebildiğimiz mavi ekonomi çalışmalarıdır.

Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Kadın Balıkçılar Derneği’nin dijital dönüşümünü güçlendirmek için hangi alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Mavi İşler Dijital Dönüşüm (MİDD) projemiz ile kurumsal verimliliğimizi ve sürdürülebilirliğimizi arttırmak üzere çalışmalar yaptık. Bu kapsamda kısaca faaliyetlerimizi şu şekilde sıralayabiliriz.

Derneğimiz bünyesinde;

  1. Bir dernek iktisadi işletmesi
  2. Fonzip ve PAYTR işbirliği ile bir dijital bağış sistemi,
  3. Kurduğumuz e-ticaret platformu (Mavi Pazaryeri) ile yeni kurulmuş ve kaynakları kısıtlı bir dernek olarak kurumsal kaynaklarımızı dijitalde arttırma çalışmaları gerçekleştirdik.

Ayrıca;

  • Yazılım ve donanım ihtiyaçlarımız belirlendi ve envanter listeleri oluşturuldu.
  • Yazılım ve donanım ihtiyaçlarımız doğrultusunda sivil toplum kuruluşları (STK) için var olan fırsatlar araştırıldı ve gerekli olanlar tespit edilerek yararlanıldı.
  • Proje ve görev yönetimi, ödeme ve bağış toplama sistemi temin edildi ve kullanılmaya başlandı.
  • Kurumun dijital güvenliği arttırma çalışmaları yapıldı.
  • Habitat Derneği ile gerçekleştirilen işbirliği sonucunda kadın balıkçılara yönelik dijital becerileri geliştirecek dijital okuryazarlık eğitimi gerçekleştirildi.
  • Ekip içi iletişimde kullanılan araçların verimliliği arttırıldı.
  • Paydaşlarla iletişimi güçlendirmek için gerekli altyapı iyileştirilmesi yapıldı.
  • İnternet sitemize içerik üretilerek güncel tutulmaya devam edildi.
  • Dijital mecralarda içerik paylaşabilmek için kurumun dijital üretim kapasitesi güçlendirildi.
  • Dijital olarak kullanılabilecek kaynak geliştirme araç ve platformları hakkında bilgi edinildi. Derneğimizin ihtiyacını karşılayabilecek araç ve platformları belirlenip yapımıza entegre edildi.
  • Derneğimizdeki tüm veriler düzenlenerek yedeklendi ve güvence altına alındı. Veri yönetiminin planlaması yapıldı.
  • Veri yönetimi ve bu konuyla ilgili yasal süreçleri (Kişisel Verileri Koruma Kanunu- KVKK) hakkında geliştirme çalışmaları yapıldı.

Kısaca, derneğimizin dijital altyapı kapasitesinin arttırılması için de gerekli yazılım, donanım, güvenlik, insan kaynağı, iletişim, arşivleme, marka, veri ve kaynak yönetimi gibi konular üzerinde iyileştirme çalışmaları yaptık.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Denizlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve denizel sektörlerde çalışan kadınların güçlendirilmesi amacıyla çalışmalarını yürüten yeni kurulmuşbir dernek olarak; pandemi koşullarına rağmen, dijitalde çalışmalarımıza devam edebilmiş üstüne üslük kurumsal kapasitemizi önemli ölçüde iyileştirerek derneğimizin sürdürülebilirliği için önemli bir sıçrama elde edebildik.

Dijital araçlara bakış açımız olumsuzdan olumluya bir dönüş yaşadı. Aynı zamanda, dijital araçları kullanımına çok daha hızlı adapte olabildik. Bünyemize kattığımız bu dijital araçlar sayesinde faaliyetlerimizi hızlandırarak daha güvenli ve verimli çalışmaların altyapısını da oluşturmuş olduk. Ayrıca, dijital ortamda sürdürülebilir kaynak geliştirme altyapıları edinerek derneğimizin sürdürebilirliği konusunda kısa bir dönem içinde büyük yol katettik.

Kadın Balıkçılar Derneği olarak, çalışmalarımız ülkemizin tümünü kapsıyor. Üyeler, çalışanlar, işbirlikçiler, destekçiler, gönüllülerimiz ve hedef kitlemiz bağlamında Türkiye’nin birçok ilinde yer alıyoruz. Bu sebepten, bir araya gelmek ve iletişim halinde kalmak faaliyetlerimizin devamlılığı ve verimi açısından çok önemli. Pandemi ile beraber bir araya gelmek neredeyse imkânsız hale gelmişti. Ancak, MİDD projemiz kapsamında yürüttüğümüz  çalışmalarımız sayesinde, bu büyük engeli büyük ölçüde aştığımızı söyleyebiliriz. Pandemi süresince, dijital araçları kullanarak (sosyal medya iletişimi, Zoom toplantıları ve etkinlikleri, Slack ve WhatSapp iletişimi, internet sitesi, vb.) faaliyetlerimize verimli bir şekilde devam edebilmenin mutluluğu içindeyiz. Ek olarak, bu süreçte dijitalde aktif olmanın etki alanımızı daha da genişlettiğini, ekip çalışmalarımızın verimini daha da arttırdığını ve kaynaklarımızın daha hızlı çoğaldığını gördük. Bu sebepten, pandemi sonrasında da dijital faaliyetlerimizi sürdürmeye ve geliştirmeye devam edeceğiz.

Son olarak; Fon kapsamında uygulanan Kapasite Gelişim Bileşeni faaliyetleri çerçevesinde aldığımız atölyeler, eğitimler ve mentörlük destekleri kapasite gelişim sürecimizi  kolaylaştırıp hızlandırdı. Aynı zamanda, kıymetli bilgi aktarımlarından da çok fazla faydalandığımızı önemle belirtmek isteriz. Sizinle çalışmak büyük zevkti!

Kadın Balıkçılar Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

Yukarıda belirttiğimiz kurumsal öğrenimlerimizle beraber dijital çağa ayak uydurmayı ve MİDD projemizi bir programa dönüştürmeyi hedefliyoruz. Bu program kapsamında kısa ve orta vadede hedeflerimiz;

  • E-ticaret platformumuzu pazaryerleri, üreticiler ve ürünler kapsamında genişletmek,
  • Dijital eğitimler, atölyeler, seminerler, toplantılar ve etkinlikler gerçekleştirmek,
  • E-bağış sistemimizi genişleterek, aktif e-bağış kampanyaları yürütmek,
  • E-kitap, e-dergi gibi dijital yayınlarımızı çoğaltmak,
  • İnternet sitemizi güncel tutmak ve mavi ekonomi, mavi büyüme ve mavi sürdürülebilirlik için bir e-kütüphane oluşturmak,
  • Dijital altyapı çalışmalarımıza devam etmek (e-imza, e-muhasebe, KEP, vb.).

Ekosfer Derneği ile Hibe Desteğimizle Yaptıkları Dijital Dönüşüm Çalışmalarını Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Ekosfer Derneği (Ekosfer), insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmak için gerekli politikaların uygulanması, biyo-çeşitliliğin bozulmaması ve ekolojik dengenin korunması amacıyla çalışmalar yapıyor. European Bank for Reconstruction and Development (EBRD)ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Ekosfer, savunuculuk kampanyalarını, iletişim faaliyetlerini ve kaynak geliştirme çalışmalarını dijitalde daha etkili bir şekilde yürütebilmek amacıyla internet sitesini güncelledi. 

Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Barış Eceçelik ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle beraber Türkiye’yi bekleyen değişiklikler, dijital çağda iklim aktivizmi, derneğin 2022 planları ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Geçtiğimiz dönemde dernek olarak “Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalasın” kampanyasının yürütücülüğünü yaptınız. Kasım ayı itibari ile Paris Anlaşması Türkiye’de yürürlüğe girdi. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile  bizleri ne tür değişiklikler bekliyor?

Paris Anlaşması’nın onaylanması, Türkiye’nin iklim krizine katkısının netleşmesi ve politik bir zemine sahip olması bakımından kritik bir öneme sahipti. Anlaşmanın onaylanmasıyla Türkiye uluslararası müzakerelerin yürütüldüğü sürecin içinde kaldı. Türkiye için de Paris Anlaşması bir yol haritası olacak. Bu uzun, ince bir yol ve fazla zamanımız yok. Türkiye’nin anlaşmadaki 1,5 derece hedefine bağlılığı ve onay sürecinde telaffuz ettiği “2053 net sıfır emisyon” hedefi önemli. Ancak yapılması gereken işler bunlarla sınırlı değil. Paris Anlaşması sonrası yapılması gerekenleri öneren beş maddelik bir liste hazırladık. Bu adımlar ivedilikle atılırsa iklim krizi konusunda Türkiye’nin politikası netleşir ve ilgili alanlarda uzun zamandır beklediğimiz değişiklikler gerçekleşebilir. Hedeflerin güçlülüğü değişimin hızını da belirleyecek. Önceliklendirdiğimiz 5 madde şöyle:

– Ulusal Katkı Beyanı’nın güncellenmesi

– Kömürlü termik santrallerin kapatılması için bir takvim belirlenmesi ve yeni inşaatların

durdurulması

– Enerji tüketimini azaltmak için başta enerji verimliliği olmak üzere gerekli politikaların

hayata geçirilmesi

– Rüzgar, güneş, elektrikli araçlar ve yeşil hidrojen gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı teknolojilerin tercih edilmesi; fosil yakıtlar ve nükleer enerji gibi kaynaklara verilen teşviklerin durdurulması

– Kentlerin iklim krizine uyumlu ve hazır hale getirilmesi. Ulaşımda hava ve karayolu

yerine demiryolu, toplu taşıma ile bisikletin öne çıkarılması

Dünyanın ilk dijital grevi COVID-19 salgının başında iklim krizi üzerine gerçekleşti. Aynı zamanda iklim değişikliğine ve çevre sorunlarına dikkat çekmek amacıyla birçok hashtag kampanyası düzenleniyor. Dijital çağda iklim aktivizmi yürütüyor olmanın olumlu ve olumsuz yanlarından bahsedebilir misiniz?

Dijital araçların yoğun olarak kullanılmasının iklim ve çevre hareketi dahil sivil topluma ve savunuculuk kampanyalarına olumlu birçok katkısı olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanarak daha fazla insana ulaşmak, imza kampanyaları, e-posta yönlendirme gibi dijital aktivizm araçlarını kullanarak karar vericilere ulaşmak ve üzerlerindeki baskıyı artırmak sayılabilecek en önemli avantajlar. Bunun yanı sıra pandeminin de etkisiyle birlikte birçok şey tamamen dijitale kaymışken sokak hareketi ve eylemliliğin önemini de pas geçmemek gerektiğini düşünüyorum. 

Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Ekosfer Derneği’nin dijital dönüşümünü güçlendirmek için hangi alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 

Yürüttüğümüz kampanyalarda dijital araçları etkili bir şekilde kullanıp daha fazla insana ulaşmak bizim için çok önemli. Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu’nu derneğimizin dijital araçlarını geliştirmek için kullandık. Öncelikle derneğimizin internet sitesini yeniledik. Yeni sitemizde basın için ayrı bir bölüm oluşturduk. Yakın zamanda çıkarmayı planladığımız e-bülten için de ayrı bir bölüm ekledik. Sitemiz şu anda çok daha kullanışlı. 

Buna ek olarak derneğimizin çalışmalarını uzun vadede büyük ölçüde  etkileyeceğini düşündüğümüz iki çalışma daha gerçekleştirdik. Bunlardan ilki imza kampanyalarımız için oluşturduğumuz sistem. Oldukça hızlı bir şekilde etkili imza kampanyaları oluşturabileceğimiz bir sistem geliştirdik. 

Son olarak bireysel destekler her sivil toplum kuruluşu (STK) gibi bizim için de oldukça önemli. Hali hazırda kullandığımız bağış sitesini çok daha etkili olacağına inandığımız, çeşitli testler gerçekleştirebileceğimiz, performansını daha yakından ölçebileceğimiz bir bağış sitesiyle değiştirmek için gerekli altyapıyı da oluşturduk. 

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı? 

Fon kapsamında uzun süredir yapmak istediğimiz fakat kaynak yetersizliğinden dolayı yapamadığımız fikirlerimizi hayata geçirdik. 2022 yılında bu araçları etkin bir şekilde kullanmayı ve yeni kampanyalar başlatmayı hedefliyoruz. Bu sayede iklim kriziyle ilgili çalışmalarımızı daha fazla kişiye ulaştırabileceğiz, onların katılımı ve desteğiyle de kampanyalarımızı büyütebileceğiz. Dijital varlığın bu denli önemli olduğu günümüzde Dijital Dönüşüm Fonu’nun STK’lar için oldukça değerli olduğunu düşünüyorum. 

Ekosfer Derneği’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için  planlarından bahseder misiniz?

2022 yılında iklim krizine dikkat çekmek, gerekli politikaların özellikle Türkiye’de hayata geçirilmesini sağlamak yine önceliğimiz olacak. İçinde kömüre dair birçok yazı, rapor, STK’ların faydalanması için görsel arşiv ve haritanın olduğu Türkiye’de Kömür projemiz devam ediyor. Türkiye’de Kömür sitemizi yeniledik, kömür ve enerjiyle ilgili güncel bilgileri buradan paylaşacağız ama söyleşi ve güncel haberlerle siteyi daha aktif hale getireceğiz. 

Gazeteciler için hazırladığımız iklim haberciliği eğitimlerimizi kapsamını genişleterek sürdürmeyi planlıyoruz. Fosil yakıtlardan çıkış, nükleer enerji, okullarda iklim eğitimi ve yeşil ulaşım gibi kendimize çalışma alanı seçtiğimiz konularda da yeni proje ve kampanyalar hazırlıyoruz.

 

Derin Yoksulluk Ağı Derin Yoksulluk Koşullarında Yaşayan Yalnız Annelere Temel İhtiyaç Desteği Projesine Başladı

By | Şartlı Hibe

Açık Alan Derneği’nin bir girişimi olan ve derin yoksulluk ile mücadele etmek amacıyla hayata geçirilen Derin Yoksulluk Ağı (DYA), derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütüyor. Derin Yoksulluk Ağı, #EvdenDeğiştir kampanyası ile pandeminin başından beri bağışçılarla derin yoksulluk koşullarında kişileri temel ihtiyaç desteği sağlamak için bir araya getiriyor. 30 Kasım 2021 tarihinde ilk kez çevrimiçi olarak gerçekleştirdiğimiz Destekle Değiştir etkinliğine katılan sivil toplum kuruluşundan birisi olan DYA, sağladığımız hibe desteği ile Derin Yoksulluk Koşullarında Yaşayan Yalnız Annelere Temel İhtiyaç Desteği projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında; 36 kadına 8 ay süreyle temel gıda ve hijyen ürünleri desteği sağlayacak. Aynı zamanda DYA, birlikte çalıştığı kadınların psiko-sosyal ve hukuki destek hizmetlerine erişimini sağlamak ve istihdama katılımını teşvik etmek amacıyla çeşitlik etkinlikler ve atölyeler düzenleyecek.

Derin Yoksulluk Ağı Açık Alan Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Derin Yoksulluk Ağı Araştırma ve Savunu Proje Koordinatörü Şevval Şener ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; pandemi ve daha da derinleşen ekonomik kriz ile beraber derin yoksulluğun nasıl değiştiği, birlikte çalıştıkları ailelerin ihtiyaçlarında yaşanan değişim, sağladıkları yardımlar, Destekle Değiştir etkinliği ve proje kapsamında yürütecekleri faaliyetler hakkında konuştuk.

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler Derin Yoksulluk Ağı’nı ve çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Derin Yoksulluk Ağı’nın kuruluş hikayesinden ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Derin Yoksulluk Ağı, İstanbul’da sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı çeşitli mahallelerde ve Çimenev Bilim ve Sanat Merkezi’nde hem kadın hem de çocuklara yönelik çeşitli atölyeler yürüten, bu mahallelerde artan yoksulluğu, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan, sistematik olarak ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalmış kişilerin içinde olduğu yoksulluk döngüsünü araştırmak isteyen bir grup gönüllü tarafından kuruldu.

Artan ekonomik kriz ve 2020 Mart ayında başlayan pandemi ile birlikte yaşam koşulları zorlaştı. Hafta sonu sokağa çıkma yasağı uygulamaları, sokakta seyyar satıcılık yapmanın yasaklanması ya da kısıtlanması, pandemiden ötürü alınan önlemler günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişilerin işlerini, dolayısıyla da günlük gelirlerini kaybetmelerine sebep oldu. Bahsettiğimiz işler temizlik, fabrika, inşaat ve tekstil işçiliği, seyyar satıcılık, hurda ve kâğıt toplayıcılığı, bıçak bileyiciliği gibi işlerdir.

Biz de tam bu dönemde en temel ihtiyaçların karşılanamadığını, atölyelere devam eden kişilerin gıda, fatura ve kira desteğine ihtiyaç duyduğunu fark ettik ve evden değiştir isminde bir dayanışma kampanyası başlattık.

Derin yoksulluk alanında çalışmaya başlarken dayanışma kampanyası acil durum müdahalesi olarak önemliydi. Ancak yoksulluğun boyutlarını ve neden olduğu insan hakları ihlallerini araştırmak ve yoksulluğun insan hakları ihlali olarak ele alınması için veriye dayalı bir savunu yapmak da oldukça gerekliydi. Bunun yanı sıra, dayanışma ağının bir parçası olan ve yoksulluğu bizzat deneyimleyen kişilerin güçlendirilmesi ve ihtiyaç duyduğu alanlarda diğer kamu kaynaklarına ve STK’lara erişebilmesi için bir sosyal hizmet desteği sağlamanın da önemini fark ettik.

İki yılda kurumsal kapasitemizi geliştirerek üç ana faaliyet alanı oluşturduk: Evden Değiştir Dayanışma Kampanyası, Araştırma & Savunu ve Sosyal Hizmet ile Güçlendirme. Bu doğrultuda; hak temelli yaklaşım, dayanışma, sürdürülebilirlik, acil müdahale, insan onurunun korunması, katılım, açık alan, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri doğrultusunda faaliyetlerimizi yürütmeye başladık.

Geçtiğimiz iki yıl içerisinde dayanışma kampanyası ve sosyal hizmet güçlendirme çalışmaları dışında 2 Araştırma Raporu, 6 Bilgi Notu, 2 Acil Çağrı, 1 Hikâye Kitabı ve 1 Kuşlu Takvim yayımladık.

Kuruluşumuzdan bu yana yürüttüğümüz faaliyetlere dair bilgi almak için Ocak 2022’de yayımladığımız 2020-21 Faaliyet Raporu’nu inceleyebilirsiniz.

Sahadaki deneyimlerinizden de yola çıkarak, Derin Yoksulluk Ağı’nın pandeminin başından beri ulaştığı ve birlikte çalıştığı kişilerin durumu, öne çıkan ihtiyaçları, sağladığınız yardımların kapsamı ve etkisi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Kasım 2020’de yayımladığımız Pandemi ve İnsan Haklarına Erişim araştırması Derin Yoksulluk Ağı olarak çalışmalarımızın temelini oluşturdu. Bu rapora göre hanelerin %66’sında yetişkinlerin günlük işini ve gelirini kaybettiği, %6’sında sadece çocukların, %13’ünde ise yetişkinler ile birlikte çocukların da çalıştığı görülüyor. Hanelerin %82’si yeterli miktarda gıdaya erişemediğini, %87’si bebek bezi ve maması alamadığını dile getiriyor.  Benzer şekilde, pandemi döneminde bu hanelerin %67’sinin maske ve dezenfektana erişemediği görülüyor. Okula devam eden çocukların %57’si dijital eşitsizlik, bilgisizlik ve takip eden bir yetişkin olmaması nedeniyle uzaktan eğitimi takip edemediğini ve %11’i okula devam etmeyeceğini söylüyor. Elektrik ve su faturalarının ödenememesi nedeniyle kapandığını, kiraların ödenememesi nedeniyle insanların evden çıkarıldığını biliyoruz.

Güncel verilerimize göre hanelerin %20’si çadır ve barakada, %41’i fiziksel koşulları uygun olmayan gecekondularda yaşıyor. %55’inde en az bir kronik hastalık bulunuyor. Hanelerin %39’unda barınma koşullarına bağlı erken yaşta astım ve KOAH hastalığı, beslenme biçiminin tetikleyebildiği diyabet hastalığının olduğunu görüyoruz. Talep edilen ihtiyaçların sıralamasına baktığımızda öncelikle gıda ve bebek maması, ardından bebek bezi, kıyafet ve beyaz eşyalar geliyor. Hanelerin %42’sinde yetişkinler okuma yazma bilmiyor, %18’i hiç okula gitmemiş, lise mezunu olanların oranı ise sadece %2. Okul öncesi çağındaki çocukların %70’i kreş ya da anasınıfına gitmiyor ve bunun en önemli sebebi mahallede ücretsiz anasınıfı/kreş olmaması.

“Evimiz karantina altında. Ben, annem, çocuklarım korona. Yiyecek yok. Bize diyorlar ki,  dışarı çıkmayın. Çıkmıyoruz. Diyorlar ki, bağışıklık sisteminizi güçlendirin. Nasıl yapacağız, koronadan mı açlıktan mı ölelim?”

“Bebeğim 3 yaşında. Çok zayıf; 5 yerine 3 numara bez yollayın. Oğlumsa 8 yaşında ama 6 yaş gibi.”

Tüm bu verilere bakıldığında öne çıkan ihtiyaçların aslında çok kapsamlı olduğu, kişilerin neredeyse tüm haklarına erişmekte güçlük çektiği görülüyor. Biz de bu doğrultuda politika bazlı değişimler olması için araştırma ve savunuculuk faaliyetleri yürütürken, Evden Değiştir kampanyası ve sosyal hizmet çalışmaları ile doğrudan yoksulluk yaşayan kişilere destek oluyoruz.

İstanbul Çekmeköy, Sancaktepe, Ümraniye, Beyoğlu, Fatih ve Şişli odağında olmak üzere her ay 300’den fazla haneye 400 TL (2021) / 500-600 TL (2022) bakiyeli market kartı ulaştırıyoruz. Ayrıca Mobil Gıda Bankası aracılığı ile 150 haneye temel ihtiyaç desteği sağlıyoruz. Dönemsel olarak yapılan kampanyalar ya da işbirlikleri ile kıyafet, kırtasiye, hijyen kitleri, oyuncak, kitap destekleri de sağlıyoruz. Yakın zamanda belirlediğimiz bir mahallede TOKTUT işbirliği ile haftalık sıcak yemek desteklerine de başladık.

Bu süreçte kişilerin DYA’dan gelecek desteklere bağımlı kalmaması için nasıl güçlendirilebileceği üzerine de kafa yoruyor, sosyal hizmet uzmanları aracılığı ile yüksek risk altında olan kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirme ve takip yapıyoruz. Fakat ekonomik krizin ve enflasyonun etkileri nedeni ile süreç geçtikçe dayanışma ağına dahil olmak isteyen, bize ulaşan hane sayısı artıyor.

Salgın koşullarının yanı sıra ekonomik kriz de birlikte çalıştığınız aileleri olumsuz şekilde etkiledi. Derin Yoksulluk Ağı’nın çalışmalarına başladığı dönemden bugüne geldiğimizde Türkiye’de derin yoksulluk nasıl değişti? Bu çerçevede, birlikte çalıştığınız ailelerin ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve mevcut durumdan bahseder misiniz?

Pandemi döneminde insanlar ellerindeki kısıtlı ve günlük parayı idare edebilmek için bakkaldan veresiye alışveriş yapmak, birbirlerine destek olmak, 1 litre sıvı yağ almak yerine bir bardak almak ya da bebek bezini paket halinde almak yerine 3-4 adet almak gibi çeşitli yöntemler geliştirmek zorunda kaldı. Ancak artan enflasyon, düşen alım gücü ve fiyat artışları artık insanların geliştirdiği bu yöntemleri de boşa çıkarıyor. Beslenme yetersizliği nedeniyle sütü yetersiz olan anneler, mama alamadığı için çocuklarını şekerli suyla beslemeye başladı. Bakkaldan taneyle alınan bezler, bardakla alınan sıvı yağlar artık lüks oldu. Uzaktan eğitimi internet ve tablete erişimi olmadığı için takip edemeyen çocuklar, yüz yüze eğitimin başlamasıyla okula geri dönmediler. Çalışmaya başlayan çocukların sayısı arttı. Nesilden nesile devreden yoksulluk döngüsü, hiç olmadığı kadar çok kişiyi kıskacına aldı. Bütün bunların yanı sıra kira ödemekte zorlanan aileler sürekli olarak evsiz kalma, sokakta kalma korkusu yaşıyor. Bu konuyla ilgili olarak beraber çalışma yürüttüğümüz ailelerden gelen geri bildirimleri sizlerle paylaşmak isteriz.

“​​Kiramı ödeyemedim. Oturduğum ev fare ve böcekle doluydu. Yarı yıkıktı. Şimdi sokağa attılar. Hurda topladığım arabada geçirdik geceyi çocuklarla. Arabanın üstünü kapatmayı düşünüyorum.”

“Okul çantası varmış 49 TL markette. Sabah saat 9 olmadan gittim, kapısında kuyruk vardı. Erkenden sıraya girmiş insanlar. İçeri girdim kasiyer çanta bitti dedi. Ne yapacağız bilmiyorum.”

Tüm bu verileri ve gözlemleri analiz ettiğimizde; derin yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin beslenmeden barınmaya, eğitim hakkından sağlık hizmetlerine erişime ve sosyal katılıma kadar her alanda haklarına erişmekte zorluk yaşadığını görüyoruz. Aynı zamanda, yoksulluk döngüsünün nesilden nesle aktarıldığını ve bu durumun sistematik bir tarafı olduğunu da gözlemliyoruz.

Mahallelerde park ve kreşlerin olmaması, çocukların uzaktan eğitime geçişle birlikte okuldan kopması, yetişkinlerin zamanında okulu bırakıp çalışmak zorunda kalmış olması ve buna bağlı olarak okuma yazma bilmiyor olmalası, düzenli ve güvenli bir istihdama katılamıyor olması, sağlık ve sosyal güvencelerinin olmaması yoksulluk koşullarında yaşayan bireylerin sorumluluğu değildir. Bu sorun son 2 yılda derinleşen ekonomik krizin de sonucu değildir. Uzun yıllardır süregelen sistematik ayrımcılığın ve yoksulluğa karşı hak temelli, önleyici ve bütünsel politikaların geliştirilmemesinin bir sonucu.

Oysa Türkiye devletinin de taraf olduğu Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı Madde 30 yoksulluk ve sosyal dışlanmaya karşı korunma hakkını tanıyor: “Akit Taraflar, toplumsal dışlanma ve yoksulluğa karşı korunma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla; toplumsal dışlanma ve yoksulluk durumunda yaşayan ya da bu duruma düşme tehlikesinde olan kişilerin ve ailelerinin, özellikle istihdam, konut, eğitim, öğrenim, kültür ile sosyal ve tıbbi yardım olanaklarına fiilen ulaşmalarını teşvik edecek genel ve eşgüdümlü bir yaklaşım çerçevesinde önlemler almayı taahhüt ederler”.

Bizler yoksullukla mücadelenin partiler üstü bir hak mücadelesi olduğunu düşünüyor ve bu kapsamda bir savunu yürütüyoruz. Ne yazık ki toplumda, medyada ve siyasal düzlemde yoksulluğa bakış açısı ön yargılarla dolu. Ama bu ön yargıların hem medya dilinde hem de siyasal söylemde kırılmaya başladığını görmek, yoksulluğun insan hakları çerçevesinde ele alınmaya başlanması ve bu doğrultuda bir dil geliştirilmesi umut verici.

Derin Yoksulluk Ağı, 30 Kasım 2021’de ilk kez çevrimiçi olarak düzenlediğimiz Destekle Değiştir etkinliğinde yer alan STK’lardan biri oldu. Destekle Değiştir sürecindeki deneyimlerinizi ve bu sürecin derneğinize kattıklarını bizimle paylaşır mısınız?

DYA olarak ilk defa böyle bir etkinliğine katıldık. Destekle Değiştir etkinliği sırasında 6 dakika içerisinde hem faaliyetlerimizi hem birlikte neler değiştirebileceğimizi hem de destekçilerin neden bize güvenebileceğini anlatmamız gerekiyordu. Yoksulluk hakkında konuşmak acıma, çaresizlik ve umutsuzluk hislerini tetikleyen, aynı zamanda çokça istismar edilmiş bir alan. Sunum sırasında, insan onurunu koruyan bir dil ile kısa bir süre içerisinde sorunu aktarıp değişim yolları için umut yaratmak aşmamız gereken zorlu bir görev oldu. Bu süreçte hem İletişim Uzmanımız Damla Özlüer’in hem de Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) ekibinin verdiği geribildirimler, o dili kurmamız konusunda bize çok yardımcı oldu. Aslında Destekle Değiştir etkinliği sunumuna hazırlanmak destekçiler ile ilişkilenirken kurduğumuz dili de yeniden şekillendirmemizi sağladı.

Gayet profesyonel bir şekilde yürütülen etkinlik süreci, genç ve yeni bir ekip olan bizim için kapasite geliştirme desteğine de dönüşmüş oldu. Destekle Değiştir etkinliği sayesinde dayanışmaya ve mücadeleye katılıp harekete geçebilecek bir kitlenin varlığını görmek bizim için umut vericiydi.

Destekle Değiştir etkinliğinde katılımcılara Derin Yoksulluk Koşullarında Yaşayan Yalnız Annelere Temel İhtiyaç Desteği projesini sundunuz. Projenin amacından ve bu kapsamda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yoksulluğu ele alırken her bireyin yoksulluğunu ayrı ele almak gerekiyor çünkü neden olduğu insan hakları ihlalleri her bireyi ayrı etkiliyor. Kadınlar da bu hak ihlallerini çok katmanlı bir şekilde yaşıyor.  Çoğu zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği roller nedeniyle hanenin tüm yükü kadınlarda oluyor. Özellikle hanede bakım gerektiren yaşlı, çocuk, hasta birey ya da bireyler varsa kadın tüm ihtiyaçları karşılayan, sosyal desteklere ulaşmaya çalışan, bu sürecin fiziksel ve psikolojik yükünü taşıyan kişi oluyor.  Derin Yoksulluk Ağı olarak destek olduğumuz hanelerdeki bireylerin %32’si okula hiç gitmemiş, %30’u ise ilkokul terk etmiş. Hanelerde okulu ilk bırakmak zorunda olanlar ise kız çocukları.

Bu durumun yanı sıra kadınlar sağlık, temel bakım veya hijyenik ürünlere erişim noktasında birçok sıkıntı yaşıyorlar. Görüşme yaptığımız kadınların %82’si pandemi döneminde hijyenik ped ürünlerine erişemediğini belirtti. Benzer şekilde, ped harcamasının lüks olarak görüldüğü hanelerde, kadınların ped almak yerine çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamayı tercih ettiği gördük. Ev içi temizlik malzemelerine de erişemeyen birçok kadın sadece su kullanarak temizlik yapabildiğini belirtti.

Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması kapsamında görüşme yaptığımız hanelerin %66’sında kadınlar çalışmıyordu. Hanelerdeki çalışmayan yetişkinlerin %55’i çocuk bakımı yükümlülüğü sebebiyle çalışmadığını belirtti.

Önümüzdeki dönemde İstanbul’da ikamet eden 60 yalnız kadını bütünsel yöntemlerle desteklemeyi hedefliyoruz. Sağladığınız hibe desteği ile temel gıda ihtiyacının yanı sıra kadınların psikolojik, sosyal ve ekonomik gelişimlerini ve temel hayat becerilerini destekleyecek ihtiyaca yönelik atölyeler de düzenleyeceğiz. Bir sosyal hizmet uzmanı, projeye dahil olan 60 kadın için bireysel sosyal hizmet vaka planlaması hazırlayıp takibini yapacak. Bu planlama kadınları istihdama yönlendirmek, kamu kurumlarından alabilecekleri kaynaklardan faydalanmalarını sağlamak, özel eğitim ve bakım hizmetlerine erişimlerini sağlamak gibi çeşitlenen hizmetleri kapsayacak.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu 2022 Döneminde Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) yenilikçi projelerini, kurumsal gelişimlerini, kampanya ve savunuculuk çalışmalarını desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 döneminde desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 4 STK’ya toplam 462.000 TL hibe desteği sağlayacağız.

 Desteklenen STK’lar ve çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Kadın Dayanışma Vakfı: Ankara’da faaliyet yürüten Kadın Dayanışma Vakfı, kadına yönelik her türlü şiddetle feminist ilkeler doğrultusunda mücadele etmek, şiddet karşısında kadın dayanışmasını güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 130.000 TL hibe desteği ile Vakıf, Kadın Dayanışmasını Kadın Danışma Merkezi ile Güçlendirmek projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında Kadın Dayanışma Vakfı’nın şiddete maruz kalan kadınlara ihtiyaç duydukları desteği sağladığı Kadın Danışma Merkezi’nde 8 ay süreyle tam zamanlı çalışacak sosyal çalışmacı ve yarı zamanlı çalışacak finans sorumlusu istihdam edecek.

Konuşmamız Gerek Derneği: Konuşmamız Gerek Derneği, Türkiye’de regl yoksulluğu ve regl tabusu ile mücadele etmek amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. Kadınların regl hakkında kapsamlı ve doğru bilgiye ulaşamama sorununu da regl yoksulluğunun bir parçası olarak gören dernek, bu kapsamda çeşitli eğitimler ve atölyeler düzenliyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 130.000 TL kurumsal hibe desteği ile dernek, operasyonel kapasitesini arttırmak amacıyla iletişim faaliyetlerinden ve gönüllü koordinasyonundan sorumlu olacak yarı zamanlı çalışacak bir kişiyi istihdam edecek.

Lezbiyen Gey Biseksüel Trans Artı Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG): Çocukları veya yakınları LGBTİ+ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) olan ailelere destek olmak amacıyla faaliyetlerini yürüten dernek, ailelerin LGBTİ+ çocuklarını ve/veya yakınlarını kabul etmeleri, sevmeleri, LGBTİ+’ların onurlu bir şekilde yaşamalarını sürdürmeleri ve toplumda kabul görmeleri için çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 130.000 TL kurumsal hibe desteği ile LİSTAG, finansal sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla çalışmalar yürütecek. Hibe kapsamında bir Mali ve İdari İşler Sorumlusu istihdam edecek olan LİSTAG, bu sayede mali ve idari faaliyetlerinin koordinasyonunu sağlayacak.

Mimoza Kadın Derneği: Mersin’de faaliyet yürüten Mimoza Kadın Derneği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı her türlü şiddetle mücadele etmek ve duyarlılık oluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 72.000 TL kurumsal hibe desteği ile insan kaynağı giderlerini karşılayacak olan dernek, kurumsal yapısını güçlendirmek amacıyla çalışmalarını yürütecek.

 

 

 

 

Yücel Kültür Vakfı ve Improdancefest ile Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali Projesini Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Yücel Kültür Vakfı, 1969 yılından beri gençler arasında ayırım yapmaksızın, 16-33 yaş grubu arasındaki istekli gençlere kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sunuyor.  Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteği ile Yücel Kültür Vakfı ev sahipliğinde, bağımsız sanatçı girişimi @Improdancefest tarafından yürütülecek olan Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi ile doğaçlama kavramının dans ve performans sanatları ile ilişkilendirilmesine odaklanan 2. Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali düzenlenecek. Festival 10-19 Haziran 2022 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek. Festival kapsamında çevrimiçi ve yüz yüze atölye çalışmaları, performanslar, açık doğaçlama dans seansları, dans filmi gösterimleri, konferans ve performatif sunumlar sergilenecek.

Yücel Kültür Proje Koordinatörü Murat Kuru, İmprodancefest Festival Direktörü Damla Durman, İmprodancefest Festival Koordinatörü Gonca Gümüşayak ve İmprodancefest Festival Proje ve Sosyal Medya Koordinatörü Esma Akın ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Yücel Kültür Vakfı ve İmprodancefest arasındaki işbirliğinin ortaya çıkış süreci ve kapsamı, dans ve performans sanatlarının Türkiye’deki yeri ve Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali hakkında konuştuk.

Yücel Kültür Vakfı, Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın Vakfınızı daha yakından tanıyabilmesi için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yücel Kültür Vakfı, 1969 yılından beri gençler arasında ayrım yapmaksızın, 16-33 yaş grubu arasındaki istekli gençlere kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sunuyor. Gençlerin çağın teknoloji ve imkanlarını kullanarak öncelikle kendilerini ve yeteneklerini geliştirmelerini, ülke ve insanlığa yararlı bireyler olmalarını sağlamayı, dünya gençlerini bir araya getirerek sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunarak diğer kültürler ile olan iletişimlerini de güçlendirmeyi ve sosyal gelişimlerini sağlamayı amaçlıyor. Bireysel ve proje bazlı burslar, Avrupa Birliği Gönüllü Hizmetleri projeleri, kültürler arası gençlik değişim programları, yabancı dil, sinema, tiyatro, konser gibi sanatsal ve kültürel faaliyetler; dağcılık, yelken, kayak gibi spor faaliyetleri; fotoğrafçılık, çevre gezileri, müzeler, sergiler, konserler gibi kültürel aktiviteler; yerel ve uluslararası proje ve etkinlikleri yürütüyor ve gençlerden gelecek yeni proje ve etkinlik fikirlerine maddi ve sosyal destekler sağlıyor.

Yücel Kültür Vakfı aynı zamanda bir burs alma ve verme platformu olan www.bursverenler.org girişimini hayata geçirdi ve bu platform üzerinden 180 binden fazla burs arayan gence hizmet veriyor.

Hibe desteğimizle Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve proje kapsamında yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi, ‘doğaçlama’ kavramının dans ve performans sanatlarıyla ilişkilenmesine odaklanan bir festival gerçekleştirmeyi amaçlıyor. 2021 yılında festivali ilk kez çevrimiçi olarak gerçekleştiren improdancefest inisiyatifi, bu yıl İstanbul’un her iki yakasındaki sahne, stüdyo ve kamusal alanları kullanarak festivalin ikincisini  yüz yüze olarak 10-19 Haziran 2022 tarihleri arasında düzenlemeyi planlıyor. Festival yerel ve uluslararası işbirliklerini, yaratıcı atölyeler ile yeni eser üretimlerini, hemzemin platformlarda atölye, performans, dans filmi gösterimleriyle kültürel faaliyetleri çeşitlendirmeyi ve dans alanındaki teori- arşivleme çalışmalarının geliştirilmesini hedefliyor. Hem profesyonel hem de amatör topluluk ve dansçıların katılabileceği etkinliklerin yanında dans aracılığıyla gençlerin, engelli bireylerin ve farklı bedenlerin kültür ve sanat etkinliklerine katılımını artırmayı hedefliyor.

Festivalin bu yılki teması: ‘Boş Alan’ ve ‘Boşluk’, Peter Brook’un kavramsallaştırdığı “The Empty Space (Boş Mekan)” kavramından ilhamını alıyor. Festival; dansın, şehrin “boşluk”larında yeniden kurgulanması ve insanlar arasında hareket aracılığıyla bu ‘boşluklarda’ yeni bağlar inşa etmesine odaklanıyor. Tema kapsamında “Mekanın bileşenleri, uzamın dönüşümü, hareketin mekana özgü yerlerde varoluşu, boşlukta beden, bedenin içi ve dışındaki boşluklar, oyun alanı olarak dans,  boşluk anı, ‘şimdi ve burada olma hali’, kendiliğindenlik, andalık (spontanlık)” alt başlıkları arasında yer alıyor.

Kamusal alanlar için kurgulanmış mekana özgü performanslar, farklı bedenlerle dans, her yaş ve her beden yapısına uygun hemzemin dans platformlarda planlanmış atölye, performans ve deneyim alanları ile toplumun farklı sosyoekonomik kesimlerinden bireyleri ve tüm dans severleri bir araya getirmeyi hedefliyor.

Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi, Yücel Kültür Vakfı ev sahipliğinde Improdancefest tarafından hayata geçirilecek. Improdancefest’in amacından ve yürüttüğü çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

@İmprodancefest ekibi bağımsız bir sanatçı inisiyatifi. Ekibin tamamı performans sanatlarının farklı disiplinlerden gelen genç sanatçılardan oluşuyor. Dansı ve doğaçlamayı odağına alarak hibrit bir şekilde (çevrimiçi ve yüz yüze) eğitim, performans ve deneyim alanları sunuyor. Uluslararası Doğaçlama Dans festivalini düzenliyor, sanatçılar, katılımcılar, kurumlar arasında bağlar inşa ediyor. Bütün yıla yayılan eğitim programları oluşturuyor.

Manifestomuz:

Bizim için ‘Doğaçlama Dans’ vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Doğaçlama dans, ise anı yakaladığımız bir varoluş şeklidir.

“Steve Paxton ‘doğaçlama dansı’ şu şekilde tanımlar; “Doğaçlama dans formu; fiziksel temas halinde olan iki hareketli beden arasındaki iletişime ve onların hareketlerini yöneten fiziksel yasalarla – yerçekimi, momentumun, birleşik ilişkisine dayanır.”

Festivalimiz dünyanın her yerinden gelen katılımcılar ile dans tutkunlarının buluşabileceği ortak alanlar tasarlar. Tıpkı Paxton’ın dansla fiziksel yasalara temas ettiği gibi biz de festivalimiz aracılığıyla performans sanatları alanı katılımcıları ve mekanları arasında yeni bir diyalog ve momentum alanları oluşturuyoruz.

Festivalimizin ilki, 2021 yılının Mayıs ayında tamamı çevrimiçi olarak gerçekleşti. Festivalde, mekana özgü performanslar, sanatçı konuşmaları, atölyeler ve film gösterimleri oldu. Herkesin katılımına açık olan festival ilk senesinde ücretsiz olarak gerçekleşti.10 farklı ülkeden 35 farklı dansçı, akademisyen, koreograf programa dahil oldu.14 atölye, 7 performans,7 sanatçı konuşması ve 6’sı dans filmleri gösterimi olarak gerçekleşti. 600 ü aşan katılımcı sayımız ile multimedyanın yeni özelliklerini kullanarak çevreye de duyarlı bir festival gerçekleştirildi.

Festivalimiz, 2022 yılında Türkiye’deki ve yurtdışındaki dansçı, akademisyen ve koreograflar arasında artistik ve kültürel bir diyalog geliştirmeyi, yeni üretilecek eserlere mekan, sergileme, prova vb.destekleri sunmayı hedefliyor. Doğaçlama dans ve performans alanındaki teknik, teorik çalışmaların arttırılması ve yaygınlaştırılmasını teşvik ediyor. Dünya dans sahnesiyle, Türkiye’den genç dansçı ve dans üreticilerini aynı platformlarda buluşturmayı hedefliyor. Dijital teknolojileri kullanarak, karbon ayak izimizi azaltan içerikler oluşturmayı ve erişilebilir festival yapısının sürdürülebilir formlarını araştırıyor. Çevreye duyarlı, sanata ve dansa ilgili, beden farkındalığı yüksek bir neslin yetişmesine katkı sağlamayı amaçlıyor.

Yücel Kültür Vakfı ve Improdancefest olarak nasıl bir araya gelmeye karar verdiniz? Bu işbirliğinin kapsamından ve çalışmalarınıza katkılarından bahseder misiniz?

Uluslararası bir dans festivali gerçekleştirmek için gerekli unsurları bir araya getirme ihtiyacı, kültür ve sanat alanında benzer amaçlar için çalışan biri kurumsal ve  biri bağımsız olan bu iki oluşumu ortak bir amaç için birleştirdi ve bu güzel ortaklık doğmuş oldu. 50 yıldır sanatı ve sanatçıyı destekleyen bir sivil toplum kuruluşu (STK) olan Yücel Kültür Vakfı ile doğaçlama dans alanında yetkin bir bağımsız sanatçı inisiyatifi olan İmprodancefest ekibinin bir araya gelmesi projenin amaçlarına uygun olarak iki grubun kendi yetkinliklerini birleştirmeyi istemesiyle  gerçekleşti. Ortak bir amaç için buluşma, kapasite geliştirme ve iki grubun hedef kitlelerini birleştirmek gibi ortaklıkların bu hibe gibi başka ortaklıkları da doğurabileceğini fark ettik.

Dans ve performans sanatlarının Türkiye’de yeterince desteklendiğini düşünüyor musunuz? Dans alanına dikkat çekmek ve destekleri arttırmak amacıyla yürütülen çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Dans ve performans sanatlarının Türkiye’de devlet ve kurumlar tarafından yeterince desteklenemediğini düşünmekle birlikte, üniversiteler, müzeler, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı özel dans okulları, kısmı süreli devamlılık gösteren festivaller tarafından desteklenmeye çalışıldığını gözlemlemiyoruz.  Devlet kurumlarına bağlı olan opera bale, modern dans topluluklarının İstanbul ve Ankara’da devamlılık gösterdiğini söyleyebiliriz. Diğer büyük şehirlerimizde İzmir, Antalya, Samsun’da ise bale bölümlerinin çalışmaları devam ediyor. İstanbul’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (Çağdaş) Modern Dans Bölümü ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesinde Modern Dans yüksek lisans programı, Ankara’da Hacettepe ve Ankara Üniversitelerinde Modern Dans bölümleri her yıl üniversite düzeyinde-kısıtlı sayıda öğrenci alımlarına devam ediyor. MEB’e bağlı özel okullarda ise bale ve modern dans alanında sadece ekonomik koşulları belirli bir seviyede olan bir kitlenin ulaşımına açık olarak gerçekleşiyor. Çağdaş anlamda herkesin ulaşabileceği toplumun geneline yayılmış (Örgün eğitimde okullarda yer alan.) özgür bir dans araştırma alanının yaygın olduğunu söyleyemeyiz.

Özel bir kuruluş olan Akbank Sanat’ın dans alanında destekleri; stüdyoları, herkesin katılımına açık ulaşılabilir eğitimler, dans kumpanyalarını destekleme çalışmaları bulunuyor. Stüdyolarında dans gösterilerini destekliyor, dans videoları oluşturuyor, yurtdışından gelen dansçıların verdiği dersler vb. gibi programlara alan açıyorlar.

Şu anda Türkiye’de, sanatçı inisiyatifleri bağımsız bir şekilde birbirlerini destekleyerek bir çatı oluşturup faaliyetlerine devam etmeye çalışıyor. Örneğin Tiyatro Kooperatifi, Çatı Çağdaş Dans Sanatçıları Derneği. Türkiye’de dans alanında İstanbul Çağdaş Dans ve Performans Festivali (İdans) ( 2009-2013), Transit Dans Festivali ( 2008-2009), Ortadoğu Teknik Üniversitesi Çağdaş Dans Günleri ( 1999- 2011, 2014-2019) ( Ankara), Dance Platform ( 2000-2002) (Ankara- MDT) üniversitelerin dans bölümleri, kulüpleri, son dönemde Ankara’da 2018’den beri gerçekleşen CerModern Solo Dans Festivali’nin bu alanının sürekliliğini sağlamayı hedefleyen oluşumlardan olduğunu söyleyebiliriz.

İstanbul’da Çağdaş Dans ve Performans Sanatları Festivali alanında- hafızamızda yaklaşık 10 senelik bir ara oluştu. Ekip olarak bu 10 senelik araya derin bir nefes alarak tekrar sürekliliği olan bir festival ile geri dönüş yapmayı hedefliyoruz. Ve temamızı “ boşluk” olarak belirledik. Dansın tiyatro festivali gibi diğer festivallerin içinde var olduğunu gözlemliyoruz ancak biz dansın kendi sesi ve özerkliği olduğunun altını çiziyoruz.

Türkiye’deki koreografların, akademisyenlerin dans alanını ileriye taşıdıkları çalışmaları mevcut, ancak kamu ve özel kurumların da dansı desteklemesi ve bu konuda yenilikçi ileriye dönük hedeflerin oluşturulması çok önemli. O yüzden festivalimizi konumlandırdığımız yerde özel ve kamusal kurumların desteğini alarak Türkiye’de gerçekleşmiş çalışmaları, günümüz dans sanatçılarını, diğer ülkelerdeki sanatçı ve ekolleri, yenilikleri, programları takip ederek bugünün dans festivalini oluşturmayı hedefliyoruz.

Devlet kurumları ve STK’larla yeterli bağların kurulamaması sebebiyle dansın bir sanat ve toplum ihtiyacı olarak yeterli destek alamadığını gözlemliyoruz. Improdansfest ekibi olarak, sivil toplum ile devlet kurumları ve sanatçı inisiyatiflerinin arasında bağların kuvvetlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden bizlerin, Yücel Kültür Vakfı ile kurmuş olduğumuz sivil inisiyatif bağları aracılığıyla kültür ve dans alanına yer açılması, Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation’ın, Kültür Sanat Fonu aracılığıyla desteklenmesi bu bağların sağlamlaştırılıp devamlılığının sağlanması bizler için çok önemli.

Ekibimize Katılacak İzleme ve Değerlendirme Uzmanı Arıyoruz

By | Genel

Vakfımızın hibe programlarına ilişkin yaptığı izleme ve değerlendirme çalışmalarında tam zamanlı olarak görev alacak bir İzleme ve Değerlendirme Uzmanı arıyoruz.

İlgilenen adayların özgeçmişleri ile bu pozisyona neden başvurduklarını anlatan İngilizce hazırlanmış motivasyon mektuplarını (bir sayfayı geçmeyecek şekilde) e-postanın konusunda İzleme ve Değerlendirme Uzmanı” başlığını kullanarak 24 Mayıs Salı günü saat 18:00’e kadar kurumsal@siviltoplumdestek.org adresine göndermeleri gerekir.

Başvurular geldikçe değerlendirileceği için ilgilenen adayların başvurularını son başvuru tarihinden önce yapmaları önemle rica olunur. Yalnızca eksiksiz olarak gönderilen başvurular değerlendirmeye alınacak ve ön elemeyi geçen başvuru sahipleri ile iletişime geçilecektir.

İzleme ve Değerlendirme Uzmanı pozisyonunun görev tanımı, adaylarda aranan özellikler ve başvuru koşullarına dair bilgilerin yer aldığı ilana buradan ulaşabilirsiniz.