Monthly Archives

Eylül 2022

Kırkayak Kültür ile Kurumsal Hibe Desteğimizle Yürütecekleri Çalışmaları Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği (Kırkayak Kültür), Gaziantep’te faaliyet yürüten Kırkayak Kültür, toplumsal kaynaşmaya ve bir arada yaşam kültürüne katkıda bulunmak amacıyla farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip grupların ve bireylerin bir araya gelebileceği gönüllü temas alanları oluşturmak ve var olan temas alanlarını genişletmek amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. Toplumsal gelişmeyi arttırmak, demokratik değerleri teşvik etmek ve kültürel açıdan zengin yaşam koşulları yaratmak amacıyla da faaliyetlerini yürüten Kırkayak Kültür; dezavantajlı gruplar, mülteciler ve göçmelerle birlikte çalışıyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız Kırkayak Kültür, Kurumsal hibe desteği ile insan kaynağı giderlerini karşılayacak olan dernek, Sanat Merkezi çalışmalarının ve kültür-sanat programı kapasitesinin güçlenmesi amacıyla faaliyetlerini yürütecek. Bu doğrultuda hibe kapsamında yarı zamanlı istihdam edilecek Program Koordinatörü istihdam edecek.

Kırkayak Kültür Genel Koordinatörü Kemal Vural Tarlan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, Zeugma Film Festivali, Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesi, dezavantajlı sanatçıların Türkiye’deki üretim alanları ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği, Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kırkayak Kültür; 2008 yılında Gaziantep’te bir grup akademisyen, sanatçı, avukat, doktor ve gazeteci tarafından bir kültür-sanat inisiyatifi olarak çalışmalarına başladı.   Kültür-sanat çalışmalarının toplumu oluşturan tüm kesimlerin bir arada yaşaması, toplumsal uyumu kolaylaştırıcı etkisi ve farklı kesimlerinin birbirlerine temas ettiği ortak alanlar olduğunu düşüncesiyle yola çıkan inisiyatif, bu temas noktalarını genişleten alanlarda çalışmalar yapmanın öneminin bilinciyle, Gaziantep’te kültürel çalışmalar yapmak için 2011 yılında Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği adıyla bir sivil toplum kurumuna (STK) dönüştü ve kentin film festivali olan Zeugma Film Festivali’ni ve kültür-sanat etkinlikleri organize etmeye başladı.

Kırkayak Kültür 2012 yılından sonra, kente gelen yeni komşu ve hemşerileri olan Suriyeli mülteci topluluğunu da kapsayacak şekilde dezavantajlı gruplar, mülteciler ve göçmenlerle birlikte çalışarak toplumsal uyum ve bir arada yaşama kültürüne katkıda bulunmak için çalışmalarını yeniden düzenledi.  Kırkayak Kültür bugün de faaliyetlerine hak temelli bir yaklaşımla, demokratik değerleri desteklemek ve çoğulcu bir birlikte yaşamın koşullarını yaratmak için devam ediyor.

Kırkayak Kültür şu anda, Sanat Merkezi ve Göç ve Kültürel Çalışmalar Merkezi olmak üzere Gaziantep iki ayrı merkezde Göç, Kentsel Çalışmalar, Mutfak || Matbakh Atölye (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği), Birlikte Yaşam için Medya ve Dom Araştırmaları olmak üzere 6 program altında kültürel çoğulculuğu teşvik eden bir anlayışla çalışmalarını sürdürüyor.

Kırkayak Kültür zengin kültürel mirasa sahip Anadolu kentlerinde kültürel hayatın canlanması, kent aidiyetinin de modern vatandaşlık kavramına uygun biçimde gelişmesine yol açacağı düşüncesiyle kültür-sanat programları yürütüyor. Kültürün, kentsel gelişmeyi biçimlendirmesinin, sanat alanında kurulacak karşılıklı ilişkilerin, toplumsal uyumun, kültürler arası iletişimin ve ilişkilerin gelişmesinin, Türkiye’nin kendi içinde olduğu kadar dünya ile de bütünleşmesi ve ilişki kurması açısından önemli olduğunu düşünmektedir.

Gaziantep’te, Kültür-sanat alanında, Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’daki sanatçılar, kültür-sanat aktivistleri ve STK’lar arasındaki işbirliğini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, kadınlar, gençler, çocuklar, göçmenler, mülteciler ve diğer dezavantajlı gruplarla kültürel – sanatsal ve sosyal çalışmalar yürütmektedir.

Kırkayak Kültür – Göç ve Kültürel Çalışmalar Merkezi’nde ise; göçle yeni gelenle – yerleşik olanın, kentin yeni hemşerilerini ve onların kültürel birikimlerini bir zenginlik olarak düşünmekte, bunu kentin kültür-sanat hayatına yeni bir katkı olarak ele almaktadır. İki toplumun bir arada yaşamayı öğrenme sürecinde kültür-sanat faaliyetlerinin önemine vurgu yaparak, “Birlikte Yaşam” eksenli göç çalışmaları yapmak amacıyla kurulmuştur.

Dezavantajlı, mülteci ve göçmen sanatçılarla çeşitli çalışmalar yürütüyorsunuz. Birlikte çalıştığınız sanatçıların Türkiye’de üretimlerine devam edebilmek için ne tür ihtiyaçları bulunuyor? Kırkayak olarak sanatçılara kendi üretimlerini yapmalarını ve sunmaları için nasıl alan yaratıyorsunuz?

Kırkayak Kültür kültür-sanatın toplumsal gelişme odaklı, katılımcı ve çok sesli bir yaklaşımla yaygınlaşmasını hedefleyen bir sivil toplum girişimi olarak, kültürel çalışmalar ve kültür-sanat etkinlikleri düzenlemek amacıyla kuruldu. Kırkayak Kültür, kültür paylaşımı ve sanat üretimi yapmak için çalışmalarına başladığında kurucuları arasında sanatçılar da vardı. Kurucularının deneyimlerine de dayanarak sanatın ve kültürel alanın paylaşılmasıyla karşılıklı anlayış ve duyarlılıkların artacağına, sosyo-ekonomik farklılıkların ve önyargıların aşılabileceğine olan inanç kuruluş belgemizde de yer alıyor. Zengin kültürel mirasa sahip Anadolu kentlerinde, kültürel hayatın canlanması, kent aidiyetinin de modern vatandaşlık kavramına uygun biçimde gelişmesine yol açacağı düşünüyoruz. Bu doğrultuda kültür-sanat programlarının içeriğinde önemli bir gönüllü temas alanı yer alıyor. Kültürün kentsel gelişmeyi biçimlendirmesinin ve sanat alanında kurulacak karşılıklı ilişkilerin toplumsal uyumu da kolaylaştıracağı düşünüyorduk.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, 2012 yılından itibaren kente yeni gelen komşularımız bu düşüncelerimizin pratik hayatta nasıl uygulayacağımız konusunda bizlere yeni deneyimler sağladılar. Göçle birlikte şunları gördük aslında, her ne kadar aynı kentte birbirimizle temas etmeden ayrı ayrı cemaatler olarak birbirimize paralel yaşamlar sürüyor gibi görünsek de birbirimize temas ettiğimiz, bir araya geldiğimiz alanlar vardı. İşte bu alanlardan biri kültür-sanattı. Kültür-sanat mekanları insanların farklı dilleri konuşsalar da bir araya geldikleri mekanlardır. Bu nedenle Kırkayak Kültür olarak, kültür-sanat alanında, Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’daki sanatçılar, kültür-sanat aktivistleri ve STK’lar arasındaki işbirliğini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı hedefleyen çalışmalar yapmaya hız verdik. Bu doğrultuda kadınlar, gençler, çocuklar, göçmenler, mülteciler ve diğer dezavantajlı gruplarla kültürel- sanatsal ve sosyal çalışmalar yürütmek için projeler oluşturmaya ve ortaklıklar kurmaya başladık. Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa şehirleri arasında kültürel değişim projeleri yürütmeye ve bu çalışmalar sonucunda kültürel – sanatsal ve sosyal etkinlikler düzenlemeye başladık. O günden bugüne bütün basılı materyallerimizi Arapça dilinde de basmaya başladık. Özellikle Avrupa’da kuruduğumuz ortaklıklarla o ülkelerin göç deneyimlerine baktık, onların deneyimlerini kendi koşullarımıza nasıl uyarlayabiliriz diye sık sık diğer ülkelere ziyaretlerde bulunduk. Göçlerin nedenleri, süreç ve sonuçları, uluslararası göç hareketlerinin sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları konusunda okumalar yapaya başladık.

Tüm bu çalışmalar sonucunda şunu gördük ki hem eski hem de göçle yeni gelenler birbirlerinin kültürlerine oldukça ilgi gösteriyorlar. Çünkü göçle gelen sadece bir et parçası bir beden olarak sınırı aşıp gelmiyor. O, binlerce yıllık bir kültürel mirasla birlikte geliyor. Türküleriyle, şarkılarıyla, masallarıyla, ninnileriyle, müziğiyle, yemeğiyle, diliyle, tarihiyle yani binlerce yıllık bir kültürel mirasla geliyor. Ve o gelen, eskinin kültürüyle karşılaşıyor ve zamanla birbirine karışıyor. Tam da böyle bir yerden Kırkayak Kültür olarak, gönüllü bir araya geliş alanlarını nasıl genişletebiliriz diye düşündük. Biraz da şanslıydık çünkü kültür-sanat alanında deneyim sahibiydik ve kültür-sanat bu karşılaşma ve karışma alanların başında geliyordu. Yaklaşık 2 yıl boyunca film gösterimlerimize ve diğer kültür-sanat etkinliklerimize pek çok mülteci izleyici geldi. Zamanla Kırkayak Kültür, onlar için bir toplanma alanı halini aldı. Yeni gelenlerin sanatçıların üretim alanı ve ürettiklerini sergileme alanı konusunda yaşadığı sıkıntılar, bizlerin kendi mekanımızı bu sanatçılar için “açık alan” haline getirmemize de sebep oldu. Kapılarının yeni gelenlere açan Kırkayak Kültür; 2014 yılında Beklemek adıyla mülteci genç sanatçıların ilk sergilerini açmaları için onları destekledi. Çünkü, mülteci sanatçıların temel sorunların başında ekonomik olarak ayakta kalmak geliyordu. Bu sebeple pek çok sanatçı, atölyelerde ya da işliklerde, kayıt dışı alanlarda işçi olarak çalışıyor ve yaratım ya da üretim yapacakları alanlardan yoksundular, evlerinde ürettikleri işleri ise sergileyecek olanaklardan yoksundular. Bu günde bu temel sorunlar sürmektedir. Bu sebeple birlikte çalıştığımız sanatçılar buraları bırakıp batı ülkelerine göç ediyor. O ilk sergiyi ziyaret eden Türkiyeli ve Suriyeli pek çok ziyaretçi bu tür etkinliklerin iki toplum açısından ne denli önemli olduğunu dile getirdi.

Bu etkinlik, Kırkayak Kültür açısından bir ilk oldu. Mülteciler bundan önce pek çok etkinliğimize katılımcı olarak katılmıştı, ama ilk kez bir etkinlikte mülteci sanatçılar eserleri için Türkiyelilerle bir araya gelmişlerdi. Bu çok büyük bir değişim anıydı. Bu etkinlikten sonra fotoğraf sanatçıları, müzisyenler, tiyatro sanatçıları hatta zanaatkârlar ürünlerini sergilemek için bizden destek istediler ve mekanlarımızı kullandılar. Bu tür etkinlikler Kırkayak Kültür açısından da bir değişimin ve yeni fikirlerin ortaya çıktığı bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bu bir araya gelişler bizde de “Bir arada nasıl yaşayabiliriz?” sorusunu sordurmaya başladı.

Ama yukarıdan da belirtiğim gibi, o sanatçıların büyük kısmı Avrupa’ya geçmek zorunda kaldılar çünkü biz o insanlara, yeterince üretim yapacakları alanlar sunamadık bu ülkede. Misafirlik ve geçicilik insanlarda yavaş yavaş bıkkınlığa sebep oluyor. O nedenle birçoğu Avrupa’ya gitti.

O günden bu güne Kırkayak Kültür, iki merkezini de açık alan olarak tanımlamayı sürdürmektedir. Ayrıca mülteci sanatçıların ürünlerinin sergilenmesi, gösterimi, ulusal ve uluslararası kültür-sanat ağlarından tanıtımı ve ilişkiler kurulması konusunda da destekler verilmektedir.

4-11 Aralık tarihlerinde Uluslararası Zeugma Film Festival’ini 10. Kez hayata geçireceksiniz. Festivalin amacı, bu yılki teması ve gerçekleştirmeyi planladığınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Pandeminin ile beraber fiziksel etkinliklerimizi durdurmak zorunda kalmıştık. Yaz aylarında Kırkayak Kültür Teras ’da Fransız Film Günleri ve birkaç etkinlik daha gerçekleştirdik.  Pandemi döneminde Zeugma Film Festivali’ni dijital ortamda gerçekleştirdik, ama artık insanlar bir salonda birlikte film izlemeyi özlediler. Aynı havayı solumak, birlikte konuşmak çok ayrı bir şey. Fakat artık izleyicinin yüz yüze etkinliklerle ilgili talepleri var. Biz de önümüzdeki ay yeniden Çarşamba film gösterimlerimize başlayacağız.

Geçen yıl hem Kırkayak Kültür’ün resmî olarak kuruluşunun onuncu yılı hem de Zeugma Film Festivali’nin ve Suriyeli mültecilerin ilk gelişinin onuncu yılıydı. Bu vesileyle geçen yılı bir arada yaşam etkinliklerinin yapılacağı bir yıl gibi düşündük. Suriyeli sanatçılar ve uluslararası kurumların da katkılarıyla etkinlikler yapacaktık, fakat ne yazık ki salgın buna izin vermedi.

Kırkayak Kültür tarafından bu yıl 10.su düzenlenecek olan Zeugma Film Festivali, bu yıl da Ortadoğu’dan Avrupa’ya dünya sinemasının ve Türkiye sinemasının en nitelikli ve bol ödüllü filmlerini Gaziantep’te sinema severlerle buluşturacak. Uluslararası Zeugma Film Festivali, önceki yıllarda olduğu gibi bu yılda, Türkiye sinemasına büyük emek vermiş, hemşerimiz,  Onat Kutlar ’ın  “Sinema Bir Şenliktir” sözlerini kendine şiar edinerek, planlanıyor.

Festival, Gaziantep’te sinema kültürünün yerleşmesine katkıda bulunmak, sinemanın bir sanat olarak yaygınlaşmasını ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak amacıyla düzenleniyor.  Festival sinemaseverlere ulusal ve uluslararası festivallerde ödül alan bağımsız filmlerden bir seçki sunuyor.

Bu yıl da festivalde geçen yıllarda olduğu gibi, “birlikte yaşam” teması kapsamındaki filmler Arapça ve Türkçe altyazılı olarak gösterilecek. Bu yıl film festivaline, eğer yeterince destek bulabilirsek, Gaziantep’in tüm hemşerilerini katmayı hedefleyen bir çalışma yürüteceğiz.

Kırkayak Kültür göç çalışmalarında; Gaziantep’in yeni hemşerilerini ve onların kültürel birikimlerini bir zenginlik olarak düşünmekte ve kentin kültür-sanat hayatına yeni bir katkı olarak ele almaktadır. İki toplumun bir arada yaşamayı öğrenme sürecinde kültür-sanat faaliyetlerinin önemine vurgu yapmaktadır. Festival yeni gelenleri de kapsayacak şekilde planlanmaktadır.

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesiyle göçmen kadınların pandemi döneminde iş hayatlarında yaşadıkları zorlukları anlattıkları video serileri yayımladınız. Salgın koşullarının yanı sıra yaşanan ekonomik kriz birlikte çalıştığınız göçmen kadınların iş hayatlarını nasıl etkiledi? Bu grupların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden bahseder misiniz?

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesiyle, Kırkayak Kültür olarak çevremizde gördüğümüz bu ihtiyaca bir cevap üretmek istedik. Bu doğrultuda zaten kendileri ve emekleri görünmez kılınan göçmen kadınlara söz vermek ve kamusal alanda görünürlüklerini arttırmak düşüncesiyle yola çıktık. Hepimizin bildiği gibi kadınlar, özellikle de mülteci ya da göçmen kadınlar hem medyada hem de mevcut egemen söylemde sıkça mağdur ve/veya suçla ilişkilendirilen kimlikleriyle anılıyor. Biz de bu projeyle göçmen işçi kadınların kendi gerçekliklerini üretebilmelerinin önünü açmayı hedefledik.

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği video projesinde kadınları merkeze alan ve bu kadınlarla dayanışma içinde olduğumuz bir çalışma yaptık. Göçmen kadınların kimliklerinin ve emeklerinin görünmezleştirilmesine karşı, bu kadınların sözünü kamusal alana taşıyarak bir dayanışma pratiği ürettik. Bu kapsamda, Gaziantep’te yaşayan farklı etnik gruplardan, farklı mahallelerden ve farklı sektörlerden 10 kadınla görüşmeler yaptık. Bu görüşmeler sonucunda kadınların ortak sorunlarının başında güvencesizlik ve geleceğe dair belirsizliklerin yer aldığını gördük. Aynı zamanda mesleklerine ve/veya ekonomik durumlarına özgü sıkıntıların da göçmen kadınların hayatlarını zorlaştırdığına şahit olduk. Fakat hem raporda hem de videolarda açıkça ortaya çıkıyor ki yaygın söylemde dile getirilen güçsüz göçmen kadın imajına karşı zorluklarla baş edebilen ve direnç gösteren kadınlar hayatlarımızda ve bu kadınlar kendi hayatlarını yeniden kurmakta.

2011 yılından bu yana sahada bulunan bir kurum olarak, saha deneyimlerimizde hep şunu görüyorduk: Göç süreci ve sonrası, toplumların gündelik hayatından geleneksel kodlarına kadar pek çok toplumsal kural ve statüyü değiştirmekte ve/veya bu geleneksel kodlarda kırılma meydana gelmekte.  Türkiye’ye sığınan Suriyeli kadınlar, içinden çıkıp geldikleri iç savaş ve çatışmalı süreç boyunca toplum içerisinde en çok zarar gören toplumsal kesimlerden biridir. Bu iç savaş süresince yine en çok zararı kadın ve çocukların gördüğü, cinsiyete dayalı şiddetin bir savaş silahı olarak kullanıldığı yönünde pek çok  haber, anlatım ve raporlar bulunuyor. Diğer yandan son 9 yıllık göçmen kadın hikayelerine bakıldığında yaşanan toplumsal altüstün kadını gündelik hayat içerisinde daha da görünür kıldığını, göçmen kadınların çalışmak için evden dışarı çıktıklarını, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda, sokakta, ev içi işlerde, hizmet sektöründe, STK’larda ve daha pek çok işte – kayıt dışı da olsa – çalışmaya başladıklarını gösteriyor. Sanılanın aksine evini geçindirmek için emek piyasasına dahil olmuş sayısız göçmen kadın her gün üretim süreçlerinin içinde yer alıyor ve daha da güçleniyor.

Vakfımızın sağladığı kurumsal hibe desteği ile hangi kapasite gelişim alanında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz? Bu desteğin derneğinize nasıl bir katkı sunmasını bekliyorsunuz?

Kırkayak Kültür olarak programlarına göre hedef kitlemiz ve çalışma alanlarımız değişse de daima “birlikte yaşam” odaklı bir yaklaşımı savunuyoruz.

Önümüzde ki dönem Kültür- Sanat Programı kapsamında, kültür-sanata erişimin temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak kentte kültür-sanat aktivitelerini devam ettireceğiz. Bu açıdan Zeugma Film Festivali başta olmak üzere, film gösterimleri, sergiler, kültür-sanat atölyeleri gibi aktiviteleri başta kente yeni gelen mülteci ve göçmenler olmak üzere, dezavantajlı grupların erişebileceği bir perspektifle sürdüreceğiz.

Kırkayak Kültür, kentte yaşayan sanatçıları ve kültür-sanat aktörlerini, Ortadoğu ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, kültürel değişim programlarıyla bir araya getirmeyi ve ürettikleri eserlerin topluma erişimi konusunda destekler sunmaya devam edecek. Diğer yandan Kırkayak Sanat Merkezi binasının kapılarını başta gençler olmak üzere kentte yalayan sanatçılara “açık alan” olarak tutulmaya devam edilecek.

Kırkayak Kültür-Sanat Programı, hem kentin kültür-sanat açısından hareketliliğine katkı sunacak hem de sanatçıların üretim yapacakları ve de ürettikleri eserleri kitlelere ulaştıracakları bir alan sağlama etkisi açısından oldukça önemlidir. Diğer yandan Gaziantep’e dışardan gelen sanatçı ve kültür-sanat aktörlerinin çalışmalarını ve toplantılarını yapacakları bir “açık alana” ulaşımları açısından da Merkezimiz oldukça önemlidir. Bu fonksiyonunu da sürdürmeye devam edeceğiz.

Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçen Kültür Sanat Fonu’ndan aldığımız destek ilk olarak Kırkayak Kültür-Sanat Merkezi, Kültür – Sanat Programının kapasitesinin geliştirilmesidir. Bu kapsamda Vakfınızdan alacağımız uzman desteğiyle Kırkayak Kültür – Sanat Merkezi’nin sürdürülebilirliğini sağlamayı hedefliyoruz. Ayrıca Merkez ve program için 2 yıllık bir yol haritası ve çalışma perspektifi oluşturulacak. Bu doğrultuda Kültür-sanat Strateji Belgesi hazırlanacak.

Ayrıca kurumsal sürdürülebilirlik için, kurumun geçmiş ve mevcut birikimi ile gelecek stratejisinden oluşan, kültür-sanat kurumlarıyla iletişimi sağlayacak ve de işbirliği olanakları için bir iletişim stratejisi oluşturulacak. Aynı zamanda proje faaliyetleri içeresinde pek çok kültür-sanat etkinliği gerçekleştirilecek.

Mimoza Kadın Derneği ile Kurumsal Hibe Desteğimizle Yürütecekleri Çalışmaları Konuştuk

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Mimoza Kadın Derneği,  toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı her türlü şiddetle mücadele etmek ve duyarlılık oluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız Mimoza Kadın Derneği, finansal sürdürülebilirliğini sağlamak için çalışmalar yürütecek. Dernek hibe kapsamında tam zamanlı Vaka Yönetim Koordinatörü istihdam edecek.

Mimoza Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Sosyal Çalışmacı Gülbahar Güzel ile yaptığımız röportajda; derneğin yürüttüğü faaliyetler, geliştirdiği işbirlikleri, salgın ve ekonomik krizle beraber faaliyet yürüttükleri grupların değişen ihtiyaçları ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Mimoza Kadın Derneği, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

19 Ekim 2020’de 7 kurucu üye ile derneğimiz kuruldu. Kurucu üyelerimiz arasında avukat, sosyolog, sosyal hizmet uzmanı ve sağlıkçı bulunuyor. Toplam üye sayımız 52. Mersin Kadın Platformu, Mersin Eğitim İzleme Kurulu, Mersin Kent Konseyi bileşeniyiz. Bunun yanı sıra yaklaşık 500 bileşeni olan Eşitlik için Kadın Platformu, Kadın Koalisyonu ve Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşeniyiz. Her ne kadar yönetimde bulunan kişiler olarak uzun yıllardır sivil toplum ve kadın çalışmalarında faaliyet yürütüyor olsak da profesyonel olarak bir kadın kurumunda ilk kez çalışıyoruz. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları, insan hakları, şiddetle mücadele, dava izleme, göç gibi konuları içeren eğitimlere aldık. Dernek olarak hukuki ve psikolojik destek sunuyoruz. Yeni kurulmuş bir dernek olmamıza rağmen yüz yüze, sosyal medya ve telefon üzerinden aldığımız başvurular 500’e yaklaşmış durumda.  Aldığımız bu başvurular sonucunda hukuki destek, psikolojik destek ve kamuoyu oluşturmak gibi hizmetlerde bulunduk. İlk görüşmeleri sosyolog/ aile danışmanı veya sosyal hizmet uzmanı olan arkadaşlar yapıyor. Gelen başvurular ihtiyaca göre destekleniyor. İlk görüşmeden sonra hukuki destek ihtiyacı varsa avukatlarımız görüşme yaparak gerekli bilgilendirmeyi yapıyor. Daha sonrasında, baro adli yardım bürosu üzerinden avukat ihtiyacını karşılamak için başvurunun yapılmasını sağlıyoruz. Psikolojik destek talebi ya da ihtiyacı bulunuyor ise psikolojik destek almasını sağlıyoruz. Sığınma evi talebi olan kadınları için ilgili makamlar aracılığıyla güvenlik tedbirleri oluşturduktan sonra sığınma evlerine yerleştiriyoruz. Danışanların süreçlerinin gerekli takip ve izlemesini yapıyoruz. Ayrıca kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz gibi vakaların dava takiplerini de yapıyoruz. Ekonomik olarak doğrudan bir yardım yapmıyoruz ancak kadınların ihtiyaçları doğrultusunda belediyelerin sosyal hizmetler biriminden yardım almalarını kolaylaştırıyoruz. Derneğimiz kadınların toplumsal ve siyasal süreçlere eşit temsilinin sağlanmasını önemsiyor. Çünkü kadınların karar alma mekanizmalarında yer almaları başta saydığımız sorunların oluşumunu kısmen de olsa engelleyeceğine inanıyoruz. Bunun için de dernek olarak faaliyetler yürütüyoruz ve işleyişimize entegre ediyoruz. Bunu da Diplomasi birimini hayata geçirerek yapıyoruz. Diplomasinin hem devletler arası makro alana indirgenmesine hem de erkeklere özgü bir alan olmasına karşı tavrımızın bir ürünüdür. Diplomasi sadece devletlerin tekelinde olmadığı gibi erkeklerin tekeline de bırakılamaz. Mimoza Kadın Derneği olarak bizler, kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek ve gücümüzü büyütebilmek için bu alanda sözü olan herkesle birlikte dayanışmayı büyütmeyi asli bir sorumluluk olarak görüyoruz.

Mersin’in demografik ve sosyo-politik yapısını düşündüğünüzde kadınların, LGBTİ+’ların ve çocukların en sık karşılaştıkları sorunlardan bahseder misiniz? Sizce, bu sorunların çözümü için ne tür önlemler alınması gerekiyor?

Türkiye’de ve dünyada kadınlar cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır.  Mersin, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde çok kritik bir noktada olup ülke sıralamasında 4. sırada yer alıyor. Mersin 90’lı yıllarda zorla yerinden edilenlerin, Suriye’deki savaşla birlikte yoğun Suriyeli göçü alan çok dilli ve çok kültürlü bir kent. Ekonomik fırsatlara erişim konusundaki cinsiyet eşitsizliği zorla yerinden edilmiş kadınlar açısından daha da derin. Aynı zamanda Mersin bulunduğu coğrafyadan ötürü tarım sektörüne ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle tarım sektöründe ucuz iş gücü adı altında – ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak- kadınlar sömürülüyor. Ekonomik sömürünün yanı sıra bu sektörde çalışan kadınlar tecavüz ve tacize uğruyor. Uyuşturucu madde kullanıma ve zorla fuhuşa sürüklenerek hak ihlallerine uğruyorlar. Bu da kadın yoksulluğunu derinleşmesine neden oluyor. Bu LGBTİ+’lar için de geçerli bir durum. Sadece toplumsal cinsiyet yönelimleri nedeniyle şiddete maruz kalıyorlar. Dezavantajlı gruplar, kadınlar, mülteciler ya da LGBTİ+’lar şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldıklarında örgütsüz olmaları, kurumsal işleyişe hâkim olmamaları, şikâyet mekanizmalarına erişim konusunda sorun yaşamaları maruz kaldıkları şiddeti derinleştirebiliyor. Derneğimiz cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmama ve toplumdaki tüm bireylerin eşitliğini sağlamak için eğitici çalışmalarda yerini alıyor. Farkındalık ve kamuoyu oluşturmak için çalışma yürütüyor ve bu anlayışı büyütmeyi hedefliyor.

Bu doğrultuda derneğimiz kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin sonlandırılması için 6284, Cedaw, Lanzarote sözleşmelerinin gereklilikleri doğrultusunda basın ve toplum destekli çalışmalar yapmaktadır.

Salgın koşullarının yanı sıra yaşanan ekonomik kriz de hali hazırda kırılgan olan grupları daha savunmasız bir hale getirdi. Bu durum kadınları ve çocukları nasıl etkiledi? Birlikte çalıştığınız grupların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden ve bu ihtiyaçları karşılamak için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Pandemi döneminde birçok ülkede kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin arttığı ve ev içi şiddet acil yardım hattı ve sığınma evi talebi konusunda yardım çağrılarının yükseldiği bildirilmekteydi. Bizler de benzer şekilde kriz döneminde ev içi şiddetin ve acil barınma için yardım talebinin arttığını gözlemledik. Pandemi sürecinde artan stresin, ekonomik sıkıntıların, aile bireyleriyle fazla zaman geçirmenin, geleceği bilememenin ve mevcut belirsizlik nedeniyle yaşanan kaygının kadına yönelik şiddet riskini arttırdığını biliyoruz. Aynı zamanda kadınların şiddet esnasında ve sonrasında şiddet gördüğü kişilerle aynı evde kalmaya devam etme zorunluluğu olmaların gerekli yardım almaları zorlaşmaktadır. Mevcut pandemi koşullarında, kadınların ve kız çocuklarının telefon ve acil yardım hatlarına erişimine ilişkin kısıtlamalar ve kolluk kuvvetleri, adalet ve sosyal hizmetler gibi kamu hizmetlerinin aksaması da dahil, bu alanlarda yaşanan sorunlar bu olumsuz durumları daha da büyümesine neden oldu. Bu aksamalar, şiddete uğrayanların sağlık hizmeti, ruh sağlığı ve psiko-sosyal destek gibi ihtiyaç duyduğu bakım ve desteği ulaşmasını da tehlikeye attı.  Pandemi sürecinde kurulan bir dernek olmakla birlikte, pandemiden ve çıkan kısıtlama genelgelerinden kaynaklı saha çalışmaları yapamadık ancak derneğimizi bu süreçte nöbetleşme sistemiyle sürekli açık tuttuk. 7/24 kadınların ulaşabileceği bir telefon hattı üzerinden ve sosyal medya hesaplarımızdan kadınları desteklemeye devam ettik. Acil durumlarda ilgili makamlara ulaşmak adına kişisel izinler kullanarak şiddet ortamından uzaklaştırmaya çalıştık. Yeri geldiğinde sığınma evlerine kendimiz yerleştirdik.

Yerelde çalışmalarınızı hayata geçirirken kamu kurumları, yerel yöntemler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ne tür işbirlikleri geliştiriyorsunuz? Bu işbirliklerinin çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oluyor?

Yerelde çalışmalarımızı hayata geçirirken kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) tüzüğümüzün ilkeleri doğrultusunda ortaklaşıyoruz. Bursa’da bulunan Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği ile ortaklaşa Şiddeti Frenliyoruz projesinin Mersin ili uygulayıcısı olduk. Proje Türkiye genelinde Van, Trabzon, Mersin ve Edirne’de uygulandı. Projenin hazırlık çalışmaları yapıldı ve bu çerçevede Mersin Şoförler ve Otomobilciler Odası ile protokol imzalandı.  Görünürlüğü sağlamak için basın açıklamaları yapıldı. Proje kapsamında taksi şoförlerine toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verildi. Araçlarına şiddet gören bir kadın bindiğinde hangi yol ve yöntemi izleyecekleri, hangi kuruma yönlendirecekleri konusunda bilgilendirme yapıldı. Saha çalışması Haziran ayında başladı ve 150 şoföre bu kapsamda eğitim verildi. Önerilerimiz doğrultusunda proje kapsamında kullanılan kitapçık ve broşürler Kürtçe, Türkçe, Arapça ve İngilizce dillerinde hazırlandı. Bu projenin devamı olarak önümüzdeki dönem Tarsus Şoförler Odası ile protokol imzalayarak Tarsus’ta taksi şoförlerine toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilecektir.

Derneğimize başvuran kadınlar öncelikle dernek avukatımız tarafından süreçle ilgili bilgilendirip, yasal haklarını anlatılıyor. Daha sonra hukuki desteğe ihtiyacı varsa Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi ve Mersin Barosu Adli Yardım Birimi’ne yönlendirilerek destek alması sağlanmaktadır.

Başvuran kadınların ihtiyaçları doğrultusunda belediyelerin Kadın Danışma Merkezleri ve/veya Birimler ile görüşülerek oraya yönlendiriyoruz. Başvuran kadınların güvenlik sorunu varsa Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü ile görüşülerek sığınma evine yerleştiriliyor.

Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği ağında yer alarak aynı zamanda Mersin ili koordinatörü ile iletişim halindeyiz. Eğitim ve diğer faaliyetlerine katılıyoruz. Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşeniyiz. Teknik konularda destek almakla birlikte, şiddete uğrayan kadınların başvurusu konusunda da destek veriyorlar.

Mersin Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Siyaset ve Kadın Birimleri’ne üyelik gerçekleştirildi. Mersin Büyükşehir Belediyesi ve National Democratic Institute (NDI) ile birlikte Varız Projesi kapsamında 4 günlük belediyenin sığınma evi ve sosyal hizmetler biriminde çalışan personellerine yönelik erkeklik çalıştayı düzenelenecek. Mersin İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü eğitim programı çerçevesinde yöneticilerimiz eğitim aldık. Beraberce Derneği’nin Barış Kültürü Eğitim Ağı- PEACE NET programına katılım sağladık. Beraberce Derneği ile Ortak Sivil Toplum Diyaloğu Ağı- Peace NET projesi kapsamında Barış Kültürünü Yaygınlaştırma atölyesi gerçekleştirildi.

Eşitlik için Kadın Platformu, Kadın Koalisyonu gibi ulusal ağların bileşeni olarak kadın hakları, kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitliği konularda ortak politika geliştirme ve izleme çalışmaları yürütüyoruz. Çukurova Göç ve Mülteci İzleme Derneği iletişim ve işbirliği içindeyiz, rapor ve izleme eğitimi çalışmalarına katılmaktayız.

Mersin Yedi Renk LGBT+ Derneği’nin Farklıyız Birlikte Güçlüyüz projesi kapsamında Mimoza Kadın Derneği işbirliği ile Kesişimsellik Perspektifinden Toplumsal Cinsiyet Eşitliği paneli gerçekleştirdik. 25 Kasım ve 8 Mart haftalarında yönelik çok dilli ilan panoları çalışmaları ve saha çalışmaları yaptık. Yereldeki platformlara katılım sağladık. Mersin İnsan Hakları Derneği ile hak ihlalleri konusuna işbirliği yapıyoruz. Mersin Kadın STK’ları ile işbirliği içindeyiz, ortak politikalar belirliyoruz. Roman Kadın Hakları ve Eşitlik Derneği’nin düzenlendiği Güçlendirilmesi projesi için deneyim aktarımında bulunduk.

Vakfımızın sağladığı kurumsal hibe desteğini hangi kapasite gelişim alanında kullanacaksınız? Bu desteğin derneğinize nasıl bir katkı sunmasını bekliyorsunuz?

Kadına yönelik şiddet oranın artması STK’lara olan ihtiyacı artırmaktadır ve dolayısıyla derneğimize başvurularda da artış görülmektedir.  Bu da beraberinde insan ve mali kaynak ihtiyacını getiriyor. Mali kaynağımız aidat ve bağışlardır. Bağış oranı çok düşük ve yetersiz kalmakta ve bu da bizi sınırlandırıyor. Teknik donanım açısından yetersiz olmamız çalışmalarımızı kısıtlayabiliyor. Ücretli ya da profesyonel çalışanların varlığı faaliyetlerin düzenli ve aksamadan yapılması için önemli bir avantaj sağlamakta, fakat mali kaynak yetersizliğinden dolayı böyle bir imkân yaratılamıyor. Nöbet usulü gönüllüler tarafından gerekli hizmetler özenle ve özverili bir şekilde sağlansa da zaman zaman örgüt çalışmalarının yönetim ve üyelerin yoğunlukları nedeniyle aksamalar, hizmet ve faaliyetlerde süreklilik sağlanamaması gibi durumlarla karşılaşılabiliniyor. Belirttiğimiz tüm gerekçelerden ötürü Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın ve Turkey Mozaik Foundation’ının Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu kapsamında bize sağladığı destek ve dayanışma bizler için çok kıymetli. Kurumsal hibe desteğinizle birlikte derneğimizde insan kaynağı eksiği gideriliyor. Tam zamanlı insan kaynağı açığımızı kapatarak çalışmalarımıza hız kesmeden devam etmekteyiz.

Kültür Sanat Fonu’nun 2022 Döneminde Yapılan Başvurulara Dair Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2022 dönemi başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun 2022 Dönemi Başvuruları Sona Erdi

By | Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu

Eğitim ve öğrenme yoksulluğu konularına odaklanan sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarını ve projelerini desteklemek amacıyla Vakfımızın koordinasyonunda Latro Kimya A.Ş işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun 2022 dönemi başvuruları sona erdi.

Fona toplam 23 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 20’si dernek, 2’si vakıf, 2’si kooperatif ve 1’i federasyon tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Antalya, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Kütahya, Mersin, Muğla, Osmaniye ve Şanlıurfa olmak üzere 10 ilden başvuru alındı. Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’ndan talep edilen toplam hibe tutarı 3.089.194 TL oldu.

Ekibimize Katılacak İletişim Stajyeri Arıyoruz

By | Genel

Vakfımızın iletişim çalışmalarına destek sağlayacak İletişim Stajyeri arıyoruz. İletişim Stajyerinin haftada en az 2 gün ve çevrimiçi olarak çalışması bekleniyor.

İlgilenen adayların özgeçmişleri ile bu pozisyona neden başvurduklarını anlatan motivasyon mektuplarını (bir sayfayı geçmeyecek şekilde) e-postanın konusunda “İletişim Stajyeri” başlığını kullanarak 28 Eylül Çarşamba günü saat 18:00’a kadar kurumsal@siviltoplumdestek.org adresine göndermeleri gerekir.

Başvurular geldikçe değerlendirileceği için ilgilenen adayların başvurularını son başvuru tarihinden önce yapmaları önemle rica olunur. Yalnızca eksiksiz olarak gönderilen başvurular değerlendirmeye alınacak ve ön elemeyi geçen başvuru sahipleri ile iletişime geçilecektir.

İletişim Stajyeri pozisyonunun görev tanımı, adaylarda aranan özellikler ve başvuru koşullarına dair bilgilerin yer aldığı ilana buradan ulaşabilirsiniz.

Kurumsal Destek Fonu 2022 Dönemi Başvuruları Açıldı

By | Kurumsal Destek Fonu

Sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal gelişimlerinin güçlenmesini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation ve Dalyan Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kurumsal Destek Fonu’nun 2022 dönemi başvuruları açıldı.

Fonun 2022 döneminde, özellikle dezavantajlı ve kırılgan kesimlerle çalışan STK’ların kurumsal açıdan ortaya çıkan yeni ya da derinleşen ihtiyaçlarını merkezine alacak biçimde STK’ların kapasitelerini geliştirmelerine yönelik desteklere öncelik verilecek. Vakfımız tarafından geliştirilen Kurumsal Gelişim Desteği ile Fon kapsamında hibe alan kuruluşlara seçtikleri kurumsal gelişim alanlarında kapasitelerini güçlendirmelerine destek olmak amacıyla 6-9 ay süreyle alanda uzman mentorlarla çalışma fırsatı sunulacaktır.

Kurumsal Destek Fonu kapsamında hibe almaya hak kazanan STK’ların kurumsal gelişim desteği ile destekleneceği alanlar aşağıdaki gibidir:

  • Finansal sürdürülebilirlik
  • Ağ ve ortaklık kurma
  • Gönüllülerle işbirliği
  • Proje yönetimi
  • Savunuculuk ve lobi faaliyetleri
  • Ölçme ve değerlendirme
  • Organizasyon yönetimi
  • İletişim

Aşağıda yer alan başvuru kriterlerine uyan ve tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar hibe programına başvurabilirler:

  • Türkiye’de kurulmuş dernekler, vakıflar ve kooperatifler,
  • En az bir yıldır sahada aktif olarak çalışan,
  • 2021 yılı gelirleri 30.000 TL’den fazla ve 3.000.000 TL’den az olan (Senelik geliri 30.000 TL’nin altında olan kuruluşların kurucuları veya yönetim birimlerinde görev alan kişiler başvuruda bir referans olarak kabul edilebilir. Ancak bu durumda bu kişilerin sivil toplum tecrübeleri ile ilgili ayrı bir bilgi istenmektedir. Buna ek olarak, kuruluşun 2021 yılında kullandığı bazı hibelerin kuralı gereği harcamaların hibe veren kurum tarafından doğrudan yapıldığı ve başvurucu kuruluşun kasasına girmediği durumlarda da 30.000 TL’nin altında gelirler kabul edilebilir.),
  • Çalışmalarının odağında dezavantajlı kesimlerin toplumsal katılımını geliştirmek, haklarını savunmak ve/veya sosyal refahını artırmak olan,
  • Kurumsal kapasite gelişimiyle ilgili bir vizyona ve ihtiyaca sahip olan kuruluşlar.

Kurumsal Destek Fonu’na başvuru yapan STK’lar en fazla 130.000 TL talep edebilirler. Kurumsal Destek Fonu’na başvurmak isteyen STK’ların başvuru formunu 20 Ekim 2022, saat 18:00’e kadar eksiksiz şekilde doldurmaları gerekir.

Kurumsal Destek Fonu hakkında detaylı bilgiye (hibe süreci, kapasite gelişim bileşeni, başvuru koşulları, değerlendirme kriterleri ve takvim) ve başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.

Kadın Dayanışma Vakfı ile Kadın Dayanışmasını Kadın Danışma Merkezi ile Güçlendirmek Projesini Konuştuk

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Kadın Dayanışma Vakfı, kadına yönelik her türlü şiddetle feminist ilkeler doğrultusunda mücadele etmek, şiddet karşısında kadın dayanışmasını güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor.  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız Kadın Dayanışmasını Kadın Danışma Merkezi ile Güçlendirmek projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında şiddete maruz kalan kadınlara ihtiyaç duydukları desteği sağladığı Kadın Danışma Merkezi’nde 8 ay süreyle tam zamanlı çalışacak sosyal çalışmacı ve yarı zamanlı çalışacak finans sorumlusu istihdam edecek.

Kadın Dayanışma Vakfı Gönüllüsü İlgi Kahraman ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Vakfın faaliyetleri, kadına yönelik şiddet türleri ve kadınların başvurabilecekleri kurumlar, dijital feminizm, Kadınların Erkek Şiddeti Karşısında Mücadele Deneyimi: Kadın Danışma Merkezi Faaliyet Raporu ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Kadın Dayanışma Vakfı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın Vakfınızı daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kadın Dayanışma Vakfı kadına yönelik her türlü şiddetle ve şiddetin temelindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele eden, şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışma kuran ve feminist ilkelerle çalışan bağımsız bir kadın örgütüdür. Vakıf henüz resmi olarak kurulmadan önce 1991 yılında Ankara’nın ilk kadın danışma merkezini, resmi kuruluşunun tamamlandığı 1993 yılında ise Türkiye’nin ilk feminist kadın sığınağını açtı. Sığınak çalışmaları yıllar içerisinde çeşitli nedenlerle sona ererken, şiddete maruz bırakılan kadınlarla dayanışma kurduğumuz bağımsız kadın danışma merkezi çalışmamız halen sürüyor.

Kadınlarla birebir ya da gruplar halinde bir araya gelerek doğrudan dayanıştığımız çalışmaların yanı sıra kadına yönelik şiddet alanındaki bilgi ve tecrübelerimizi aktardığımız toplantılar ve eğitimler düzenliyor; siyasi otoritelerin kadına yönelik şiddet alanıyla ilgili yasaları yürürlüğe koymaları ve uygulamaları, kadınlara yönelik hizmetler için finansman sağlamaları, kurumların sorumluluklarını yerine getirmeleri için savunuculuk faaliyetlerinde bulunuyoruz. 

1998 yılından beri Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın örgütlerini bir araya getiren Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın ana bileşeniyiz. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (The Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women – CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde oluşturulan Türkiye resmi raporlarına ilişkin gölge raporları hazırlayan sivil toplum örgütlerinin dahil olduğu CEDAW Sivil Toplum Yürütme Kurulu ve İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu üyesiyiz. Avrupa’da kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın örgütlerini bir araya getiren Avrupa Şiddete Karşı Kadınlar Ağı (Women Against Violence Europe – WAVE Network) bileşeni ve Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinasyonu üyesiyiz.

Tüm bu çalışmaları yürütürken feminist ilkelerden ve dayanışma anlayışından yola çıkıyoruz. Vakıfımız çeşitli kurum, kuruluş ve bireylerden sağlanan bağışlar, hibeler ve üye katkılarıyla maddi kaynak yaratıyor; Vakıf gönüllülerinin destekleriyle varlığını sürdürüyor.

Kadına yönelik şiddet hangi şekillerde gerçekleşiyor? Kadınların karşı karşıya kaldığı farklı şiddet türlerinden ve bu tür durumlarda yardım almak için başvurabilecekleri kurumlardan bahsedebilir misiniz?

Kadın danışma merkezimize gelen başvurularda en sık psikolojik, fiziksel, ekonomik, cinsel, dijital şiddet ve ısrarlı takiple karşılaşıyoruz. Şiddet içeren bir ilişkide çoğu zaman bu farklı şiddet biçimlerinden birkaçının birlikte uygulandığını; örneğin, psikolojik şiddetin diğer tüm şiddet biçimleriyle birlikte ortaya çıktığını, cinsel şiddetin çoğunlukla fiziksel şiddetle birlikte uygulandığını görüyoruz. Dijital şiddetle ilgili başvuruların pandemi döneminde yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Özellikle ailelerinin yanına dönen öğrenci kadınlar bir yandan maruz kaldıkları dijital şiddetle mücadele etmek isterken öte yandan ailelerinin durumdan haberdar olmamasından endişe ettiklerini paylaştılar. Israrlı takip de internet, sosyal medya ve dijital araçların kullanımının artmasıyla birlikte daha yaygın şekilde özellikle dijital şiddetle birlikte görülür hale geldi. Bu farklı şiddet biçimlerine ve kadın danışma merkezimize başvuran kadınların maruz bırakıldıkları şiddete ve bununla mücadelelerine dair daha detaylı bilgiyi 2021 yılı Kadın Danışma Merkezi Faaliyet Raporumuzdan alabilirsiniz. 

Kadına yönelik şiddete maruz bırakılan kadınlar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nden (ŞÖNİM), bulundukları il ve ilçe belediyelerindeki kadın danışma merkezlerinden, kadın örgütlerine ait kadın danışma merkezlerinden sosyal, hukuki ve psikolojik destek alabilirler. Kendilerine en yakın polis veya jandarma karakoluna, savcılığa ya da aile mahkemesine başvurabilirler. Acil durumlarda KADES uygulamasından yararlanabilir, 112 Acil Çağrı Merkezi’ni ve Aile içi Şiddet Acil Yardım Hattı’nı (0212 656 96 96 – 0549 656 96 96) arayabilirler.  

Burada altını çizmemiz gereken bir diğer nokta ise her ne kadar tüm kadınların şiddetle mücadele hikayesi biricik olsa da birçok benzerlikle de karşılaşıyor olmamız. Şiddetin kadınlar üzerinde yarattığı yalnızlaşma, kendini güvensiz, çaresiz, başarısız, değersiz hissetme, iletişim kurmada zorluk, umutsuzluk gibi hisler, bir kuruma başvursa da hiçbir şeyin değişmeyeceği düşüncesi veya destek alabileceği mekanizmalara dair yeterli ve doğru bilgi sahibi olmamak şiddetle mücadeleyi de zorlaştırıyor. Bu yüzden şiddetle mücadele mekanizmalarının kadınları suçlayıp yargılamadan, kadınları yalnızca aile içinde tanımlamayıp onları birer aktif özne olarak görerek, beyanlarını esas alarak ve kendi kararlarını almalarına olanak sağlayacak şekilde güçlenme ilkesiyle destek sağlamaları için savunuculuk yapıyoruz.

Yakın zamanda Kadınların Erkek Şiddeti Karşısında Mücadele Deneyimi: Kadın Danışma Merkezi Faaliyet Raporu’nu yayımladınız. Kadın Danışma Merkezleri ve bu merkezlerde sunulan destekler şiddetle mücadelede nasıl bir rol oynuyor? Bu alandaki deneyimlerinizden öne çıkan noktaları bizimle paylaşır mısınız?

Kadınların maruz kaldıkları şiddetle mücadele ederken başvurup destek alabilecekleri birçok kurum ve kuruluş var ancak bu kurumların çoğunlukla kadınların kararlarının sorgulandığını ve mücadele sürecinde aktif bir özne olmalarına izin verilmediğini görüyoruz. Kadın Dayanışma Vakfı olarak, danışma merkezine başvuran kadınlarla feminist bir perspektiften dayanışma kuruyoruz. Kadınların kararlarına saygı duyuyor, onlar adına karar almıyor ve kadınları hazır olmadıkları hiçbir adıma zorlamıyoruz. Şiddet içeren ilişkilerden uzaklaşmak kimse için kolay bir süreç değildir. Bunu göz önünde bulundurarak kadınların kendi kararlarını alabilmeleri için destek oluyoruz.

Feminist bir kadın danışma merkezinin kadınları güçlendiren en önemli yanı erkek şiddetinin ardındaki sömürü sistemini görünürleştirmesidir. Kadınların beden, emek ve cinselliklerinin sömürüldüğünü, kadına yönelik şiddetin bu sömürünün devam ettirilme aracı olduğunu vurguluyoruz. 

Kadınlar maruz kaldıkları şiddet nedeniyle veya ilişkiden uzaklaşamadıkları için kendilerini suçlama, şiddetten sorumlu hissetme eğiliminde olabiliyorlar. Bu durumda şiddetin hiçbir gerekçesi olamayacağını, toplumun kadını sorumlu gören bakışının üzerimizde yarattığı baskıyı, itaatkâr kız çocukları olarak yetiştirilmemizin etkilerini konuşuyoruz. Şiddet döngüsünden çıkmak için büyük bir cesaretle attıkları, ama destek bulamadıkları için yarıda kalan adımlara ve ne kadar güçlü olduklarına işaret ediyoruz. Suçlamadan, yargılamadan dinlemek, ataerkil sistemden bahsetmek kadınları güçlendiriyor. Feminist ilkelerle yürütülmeyen danışma merkezlerinden farklı olan ve kadınları güçlendiren “özel olan politiktir” şiarının pratiğinden geliyor. 

Dijital Feminizm günümüzde oldukça konuşulan bir kavram haline geldi. Toplumsal cinsiyet alanında yaklaşık 30 yıldır aktivizm yapan feminist bir örgütlenme olarak dijital medyanın feminist hareketlere getirdiği fırsatlardan ve kısıtlamalardan bahsedebilir misiniz? 

Toplumsal ve siyasal baskının yoğun olduğu dönemlerde, örgütlenme özgürlüğünün engellendiği ortamlarda dijital medya araçları bir araya gelmenin farklı, yaratıcı yollarını üretebiliyor. Pandemi de bu durumu besledi. Yüz yüze bir araya gelme imkanlarımızın olmadığı zamanlarda dijital ortamlarda kadınlarla bir araya geldik, çalışmalarımızı dijital araçlarla sürdürdük. 

Bunun yanı sıra kadın danışma merkezine yapılan başvurular bize gösteriyor ki kadınların Vakfa ulaşmaları, haberdar olmaları sosyal medya ve arama motorları gibi dijital ortamlar aracılığıyla gerçekleşiyor. Biz de sosyal medya hesaplarımızda daha aktif olmaya, kadına yönelik şiddetle mücadeleye ve kadın danışma merkezi desteğine dair daha fazla bilgi paylaşmaya gayret ediyoruz. Sosyal medya ayrıca şiddete maruz bırakılan kadınların tehditlerle korkutulup susturulduklarında, destek mekanizmalarından olması gereken hizmeti alamadıklarında, kısacası adalete erişemediklerinde seslerini duyurmalarına da alan açıyor. Birçok kadının bu şekilde yaşadıklarını paylaştığını ve onlarla dayanışma kurulduğunu gördük. Ancak birçok kişinin yer aldığı mecralarda şiddet hikayesini paylaşmanın olumsuz geri dönüşlerini de yaşayan çok sayıda kadın da oldu.

Olumlu yanlarının yanı sıra dijital araçların bilgi kirliliği yaratması gibi olumsuz yanları da var. Bunu, doğru ve anlaşılır bilgi paylaşımı ile aşmaya çalışıyoruz. Ayrıca yüz yüze iletişim kurmayı öteleyen, aktivizmi sosyal medya paylaşımlarına indirgeyen bir bakışı da beraberinde getiriyor. Ne denli kolay ve maliyetsiz olursa olsun, dijital ortamlar aracılığıyla kurulan ilişkiler yüz yüze kurduğumuz ilişkilerin yerini tutmuyor. Bu nedenle doğrudan iletişim kurmayı öncelemeye gayret ediyoruz. 

Hibe desteğimizle Kadın Dayanışmasını Kadın Danışma Merkezi ile Güçlendirmek projesini hayata geçireceksiniz. Bu projeye neden ihtiyaç duydunuz ve bu kapsamda ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Proje kapsamında kadın danışma merkezimizin kapasitesini arttırmayı amaçlıyoruz. Kadın danışma merkezimiz haftada 3 gün kadınlara ücretsiz sosyal, psikolojik ve hukuki destek sağlıyoruz. Sağladığınız hibe desteğiyle aramıza bir sosyal çalışmacı arkadaşımız daha katıldı ve haftada 4 gün destek vermeye başladık. Bu, daha çok kadına ulaşabilmemiz ve dayanışma kurabilmemizi sağlıyor. Kadın Dayanışma Vakfı olarak öncelikli amacımız kadın danışma merkezinin devamlılığını sağlamak. Böylece bir yandan daha fazla kadına destek sunma imkânımız artarken diğer yandan kadınların deneyimleri üzerinden izlediğimiz şiddetle mücadele mekanizmalarındaki aksaklıklara yönelik savunuculuk faaliyetlerimiz güçlendirme imkanı elde ediyoruz. 

 

Her Yaşta Fonu 2022 Dönemi Başvuruları Sona Erdi

By | Her Yaşta Fonu, Her Yaşta Fonu

Yaşlılık ve yaşlanma alanlarıyla kadın, sağlık, eğitim gibi bu alanı çevreleyen konularda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarını ve projelerini desteklemek amacıyla Vakfımızın koordinasyonunda AgeSA Hayat ve Emeklilik işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Her Yaşta Fonu’nun 2022 dönemi başvuruları sona erdi.

Fona teknik kriterlere uyan toplam 32 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 25’i dernek, 3’ü vakıf, 3’ü üniversite ve 1’i kooperatif tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Antalya, Bursa, Gümüşhane, Hakkari, Hatay, İstanbul, İzmir, Karabük, Mardin, Mersin, Muğla ve Samsun olmak üzere 13 ilden başvuru alındı. Her yaşta Fonu’ndan talep edilen toplam hibe tutarı 4.123.634 TL oldu.