Monthly Archives

Ocak 2023

Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun 2022 Dönemi Fon Başlangıç Raporu Yayımlandı

By | Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu

Eğitim ve öğrenme yoksulluğu konularına odaklanan sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarını desteklemek amacıyla Vakfımızın koordinasyonunda Latro Kimya işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun yapısı, desteklediğimiz STK’lar ve yapacakları çalışmalara dair bilgilerin yer aldığı raporumuz yayımlandı. Fon kapsamında Sanat Tarihçileri Derneği’ne ve Sulukule Gönüllüleri Derneği’ne toplam 252.000 TL hibe desteği sağlıyoruz.

Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun yapısı, desteklediğimiz STK’lar ve yapacakları çalışmalara dair bilgilerin yer aldığı raporumuza buradan ulaşabilirsiniz.

 

Improdancefest Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali Projesini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Yücel Kültür Vakfı, 1969 yılından beri gençler arasında ayırım yapmaksızın, 16-33 yaş grubu arasındaki istekli gençlere kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sunuyor.  Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteği ile Yücel Kültür Vakfı ev sahipliğinde, bağımsız bir genç dans insiyatifi olan Improdancefest  tarafından yürütülen  Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi ile doğaçlama kavramının dans ve performans sanatları ile ilişkilendirilmesine odaklanan 2. Uluslararası Doğaçlama Dans Festivalini düzenledi. 10-19 Haziran 2022 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşen festival kapsamında çevrimiçi ve yüz yüze atölye çalışmaları, performanslar, açık doğaçlama dans seansları, dans filmi gösterimleri, konferans ve performatif sunumlar sergilendi. 

Festival Direktörü Damla Durman ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; değişen ekonomik koşulların dans ve performans sanatlarına etkisi, Festival kapsamında yürütülen faaliyetler, Improdancefest’in gelecek dönem faaliyetleri ve uluslararası işbirliklerinin dans ve performans sanatlarına katkıları hakkında konuştuk. 

COVID-19 salgının, ekonomik krizin ve toplumsal sorunların kültür-sanat alanını ciddi anlamda etkilendiğini biliyoruz. Salgının ve yaşanan bu krizlerin dans ve performans sanatları üzerindeki etkilerine dair gözlemlerinizden bahsedebilir misiniz? 

Festivalimiz 2021 yılının Mayıs ayında tam da salgın sürecinin devam ettiği bir dönemde doğdu. Ne bir araya gelip üretecek motivasyonumuz ne de pandemi dönemindeki yasaklara bağlı olarak alınan tedbirler ve tecritler ile üretmeye halimiz kalmıştı. Üzerinde çalıştığımız performansların nerede sahneleneceği, bu sahnelemelerden gelir elde edip edemeyeceğimiz ve benzeri bir dolu belirsizlik içinde yaşadığımız bir süreçti. O dönemde çevrimiçi platformlarını aktif kullanan kurumlar ve festivaller farklı yöntemlerle seyirci ile buluşuyorlardı. Örneğin, Moda Sahne bilet aldığınız oyunu canlı bir şekilde seyircisiz oynatıyordu. Bilet alan seyircilerde ekranlarından oyunu canlı bir şekilde izleyebiliyordu. Bir diğer örnek olarak Berlin Senfoni Orkestrası verilebilir. Orkestra konser kayıtlarını çevrimiçi platformlardan paylaşarak, ücretsiz olarak müziğin izleyiciyle buluşmasını sağladı. Bizler de festivalimizin ilk senesini ücretsiz ve çevrimiçi multimedya platformları aracılığıyla gerçekleştirdik. Çevrimiçi platformlar performanslarımızı tasarlarken üzerine çalışmamız gereken yeni araçlar sundu. Bu araçlar ile seyirci deneyimini ve performansların engellere rağmen yaratıcı çözümlerle geliştirilebileceğini deneyimlemiş olduk. Festivalde gerçekleştirilen iki çevrimiçi performanstan örnek olarak sizlere bahsetmek isterim.

Festival kapsamında performanslarını sergileyen dans sanatçılarından Sabina Andre Allen Atina’daki evinin terasından canlı yayınla bağlanarak performansını gerçekleştirdi. Andriana Plessa ve Sabina Andrea Allen’nın ‘’Rising From the Ashes’’ adlı performanslarıyla, iki farklı terasta dans eden iki kadın dans sanatçısının performansını izledik. Performansta dansçılar iki farklı mekânda birbirlerini görmeden ancak seyircinin iki dansçıyı seyrettiği bir konumdan performanslarını gerçekleştirdiler. Kamola Rashidova’nın performansı ‘’Where The Heart Leaves’’ de ise Belgrad Ormanı’nda farklı kameralar kullanılarak, seyirciye farklı açılardan performansı izleme deneyimi yaratıldı. Bu iki performansta festivalin altyapısına uygun olarak geliştirildi. YouTube hesabımız üzerinden bu performansları izleyebilirsiniz. Bu verdiğim örnekler pandeminin etkilerinin ağır olarak hissedildiği dönemdeki performans ve festival tasarımı sürecine dair örneklerdi. Günümüzden örnekler verecek olursak; son dönemlerde gelişen yeni yazılım programları ile farklı ülkelerden birbirlerine sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik teknolojileri ile bağlanan avatar dans sanatçıları tasarlayan projeleri takip ediyoruz. 

Dans sanatçılarının, mühendisler, deneyim tasarımcıları ve farklı disiplinlerden sanatçılarla bir arada çalıştığı bir dönemdeyiz. Bu yeni dönem etrafımızda hızla gelişen yazılımlar ve dönüşen sergileme pratikleri bizlere şu soruları sorduruyor: Performans sanatlarının, dansın sanal mekanlarda icra edilmesi deneyimimizi nasıl etkiliyor? ya da yeni sergileme biçimleri ile çalışırken hangi donanımlarımızı geliştirmemiz gerekiyor? ve bu yeni sergileme biçimleri, seyirciyi ile olan iletişimi ve bundan elde edilecek gelir modellerini geliştirebilmeyi sağlayabilmenin metotları nelerdir? gibi sorular performans sanatlarının ülkemizdeki yeni açılımlarını ve gelişimlerini düşünmemize olanak sağlıyor.

Hibe desteğimizle hayata geçirdiğiniz Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Festivalimiz 2022 yılında 10-19 Haziran tarihleri arasında ilk defa yüz yüze İstanbul’da gerçekleşti. Festivale hazırlanma sürecinde ara dönem eğitim ve performans sergileme faaliyetlerimiz oldu. Koreograflar, dans sanatçıları, akademisyenler, dans heveslileri ve profesyonelleri de dahil eden şehrin iki yakasına yayılan festivalimiz kapsamında uluslararası 40 performans, 27 atölye, 4 yaratım projesi ve 3 dans film gösterimi gerçekleşti. Performanslar kamusal alanlarda ve sahne üzerinde gerçekleşirken, atölyelerimiz HemZemin dans adı altında herkese açık atölyeler tecrübesini geliştirmek isteyen profesyonellere ve 65+ yaş üstü bireylere yönelikti. Atölyelerimiz farklı dans türlerinden oluşuyordu. Yaratım atölyelerinde Amerika Birleşik Devletleri’nden,İsveç’den, Almanya’dan ve İngiltere’den gelen misafir koreografların, profesyoneller ve amatörlerle birlikte eser ürettikleri ve kendi ürettikleri eserleri sergiledikleri bir proje oldu. Dans filmleri Onur Topal Sümer tarafından kürate edildi ve Müze Gazhane’nin açık hava sahnesinde gösterildi. Festival ana faaliyetimiz ile inşa etmeye devam ettiğimiz platformumuz dans atölyeleri buluşmalarına, yurt dışı projeleri ile partnerlik başvurularına ve yeni işbirlikleri adımlarını atmaya devam ediyor.

Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi kapsamında çeşitli kurumlar ve paydaşlarla işbirlikleri gerçekleştirdiniz. Türkiye’de ya da uluslararası boyutta gerçekleştirdiğiniz bu işbirliklerinin Türkiye’deki dans ve performans sanatları çalışmalarına ve kurumunuza katkılarından bahsedebilir misiniz? 

Dans alanında çalışan toplulukların, bireylerin ve kurumların temsiliyet ve yeni proje geliştirme, uluslararası arenada görünür olma ihtiyaçlarının karşılanmadığı kurak bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde geçmişin tozunu üzerimizden atarak festival ile tekrar her bir dans sanatçısı ve dans heveslisini bir araya getirmek için kollarımızı sıvadık.

Bu bir araya geliş uzun zaman sonra ilk defa birlikte proje üreten dansçılar için temas ve karşılaşma ortamı yaratabildiğimizi gösterdi. Çevremizden aldığımız geri bildirimler doğrultusunda şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki bu alanda yılmadan tutku ve idealleri ile iş üreten dans sanatçılarına festival yeni bir soluk getirdi. Dans alanını filizlendiren genç kuşak sanatçılar olarak alanda attığımız adımların umut verici olduğunu işittik ve gözlemledik. Bu yaratılan momentum ile uluslararası alanda fark edildik ve bu da bize İtalya’daki Company Area’nın Go Towards adlı projesine partner olma imkânı sağladı. Uluslararası platformların, bağlantıların parçası olmak için başvurularımızı oluşturmaya başladık. Aynı zamanda yerelde geliştirdiğimiz kurumsal ve mekânsal işbirliklerimizle yıl içerisine yayılan etkinliklerimizi planlamaya devam ediyoruz. Dans kası zayıf olan kurumların alanda aktif üreten dansçılar ve yeni işler ile karşılaşması kurum içi etkinlik programlama dinamiklerini ve kurumların yapısı dışında yeni projelere açık olabilme hallerini pekiştirdiğini düşünüyoruz. 

Kültür Sanat Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Dans ve performans sanatları alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Ülkemizde dans alanı maalesef göz ardı edilen bir alan ve örgütlenmeler az; ancak hayata geçirdiğimiz bu platform ve festival ile alanın geliştirilmesine yönelik talebin ve potansiyelin yüksek olduğunu deneyimledik. Yaratılan fonlar ve destekler ülkemizde ağırlıklı olarak görsel sanatlar, müzik ve tiyatro disiplinlerine yönelik oluyor. Bu sebeple dans alanına yapılan fon aktarımlarının alanın görünürlüğü ve çalışmalarının devamlılığı için çok etkili olduğunu gözlemliyoruz.  Festivalde katılımcılar sadece izleyici değil aynı zamanda etkinliklerde etkin rol aldıkları bir süreç yaşadılar.  Dans alanında yapılan faaliyetlerin bireyler üzerinde arındırıcı, iyileştirici ve dönüştürücü etkilerinin olmuş olduğunu gözlemledik. Festivalin farklı kurumlar ve sponsorlar tarafından desteklenmesi tüm etkinliklerin ücretsiz olmasına olanak sağladı. Böylelikle çağdaş dans alanı ile yeni kitlelerin buluşmasına ve bireylerin dansı hayatlarına dahil edebilmelerine olanak sağladı. 

Improdancefest’in gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? 

Öncelikle her ay Hope Alkazar’da ‘’Prop Jam’’ buluşmaları yapmaya başladık. Festival sürecine kadar da üç ana faaliyet alanı belirledik. Dans alanında daha önce konuşulmamış başlıklar altında tartışmaların, akademik sunumların ve ağ oluşturma paylaşımlarının olacağı bir buluşma yapmak öncelikli hedefimiz. İkinci çalışma alanımız yeni teknolojiler ve dans alanındaki gelişmeleri yakaladığımız bir projeler geliştirmek. Bu faaliyetlere ek olarak yurtdışından gelen dansçılar ile atölyeler gerçekleştiriyoruz. Yerelde aktif faaliyet gösteren sanatçılar ile görüşmeler gerçekleştirerek alanın ihtiyacını tespit ederek çalışmalarımıza devam ediyoruz.

 

Derin Yoksulluk Ağı ile Mobil Gıda Bankası Projesi ile Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

By | Cemre Fonu

Açık Alan Derneği’nin bir girişimi olan ve derin yoksulluk ile mücadele etmek amacıyla hayata geçirilen Derin Yoksulluk Ağı (DYA), derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütüyor. Derin Yoksulluk Ağı, #EvdenDeğiştir kampanyası ile pandeminin başından beri bağışçılarla derin yoksulluk koşullarında kişileri temel ihtiyaç desteği sağlamak için bir araya getiriyor. Cemre Fonu kapsamında hibe desteği sağladığımız DYA, Temel İhtiyaç Derneği ile ortak yürüttükleri Mobil Gıda Projesi’ni tamamladı.  

Derin Yoksulluk Ağı ile yaptığımız röportajda; DYA’nın 2022-2023 planlarını, Medya Yoksulluk Gündemi raporunu ve proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler hakkında konuştuk. 

Vakfımızı takip edenler Derin Yoksulluk Ağı’nı ve çalışmalarını önceki hibe desteklerimizden tanıyorlar. Derin Yoksulluk Ağı 2022-2023 döneminde hangi konulara öncelik verecek? Yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlamak amacıyla yürüttüğünüz çalışmaların yanı sıra geliştirmeyi planladığınız savunuculuk faaliyetlerinden de bahseder misiniz?

Temel hak ve ihtiyaçlarına erişemeyen kişilerin uğradıkları hak ihlallerini tespit ederek kişilerin güçlenmesine yönelik çalışmalar içerisindeyiz. Kişilerin beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklarına erişimlerini desteklemek için işbirliği içinde olduğumuz sivil toplum kuruluşlarını (STK) ve ilgili paydaşları genişletmeyi hedefliyoruz.  Özellikle kadın ve çocukların kamusal alanda bulunmalarını ve iyi olma hallerini etkileyen hak ihlallerini görünür kılmaya ağırlık vermeye devam edeceğiz. Aynı zamanda, yazılı ve görsel medyada yoksulluk kavramının kullanım biçimlerine ve yoksulluk içinde yaşayan kişilere yönelik önyargıların ortadan kalkmasına katkı sağlamak için medya izleme çalışmalarına devam edeceğiz.

Medyada Yoksulluk Gündemi raporunu yakın zamanda yayımladınız. Raporun amacından ve öne çıkan bulgularından bahseder misiniz? Medyada yoksulluk nasıl resmediliyor? 

Derin Yoksulluk Ağı olarak faaliyetlerimize başladığımız günden beri araştırma raporlarıyla, günlük insan hakları hikayeleriyle ve Hikâyenin Yok Hali gibi kitap çalışmasıyla yoksulluğun kişilerin hayatlarındaki yansımalarını görünür kılmak için çaba gösterdik. Derin yoksulluğun kavramsallaştırılması, kişilerin temel haklarına erişimi bağlamında yoksulluğun gündem olması bizler önemliydi. Ancak bu gündemin medya kanalları aracılığı ile ‘nasıl’ oluşturulduğu ve neyin merkeze aldığı incelendiğinde; yoksulluğun ekonomik göstergelere odaklı, yoksul dışlayıcı ve/veya suçlayıcı gibi çeşitli perspektifle ele alındığını ve haberlere işlediğini gözlemledik. Hedef kitlesi değişse bile yazılı, basılı ve dijital medya kanalları okuyucularının algısını ve fikrini şekillendiriyor. Son yıllarda pandemi ve ekonomik krizin etkileri ile birlikte artan yoksulluk, yoksullukla mücadele yöntemlerine dair yapılan haberlerin sayısı gittikçe artmasına da neden oldu. Tam da bu dönemde, medyada yer bulan ve yoksullukla ilişkilendirilen haberlerde; yoksulluğa karşı ne tür önyargılar beslendiğini, nasıl bir ‘yoksul’ resmi çizildiğini, ne tür söylem stratejilerinin tercih edildiğini araştırmak ve iyi örnekleri göstermek üzere bir medya izlemesi çalışmasına başladık.

Raporun bulgularına göre, yoksulluğa dair haberler yapılırken konuyu veya olayı gerçeklikten uzaklaştıran, kişileri çaresiz ve zayıf gösteren, okuyucuda öncelikle duyguları harekete geçirmeye çalışan veya yaşananları magazinleştiren, çarpıtan söylemler öne çıkıyor. Bu söylem stratejileri bir yandan okuyucunun yoksulluğa neden olan faktörleri, yoksulluğun kişilerin hayatlarına etkisini ve kişilerin yoksullukla mücadelesine dair objektif ve kapsamlı bir şekilde bilgi edinmesini etkilerken öte yandan yoksulluk koşullarında yaşayan kişilere dair algısını da şekillendirebiliyor. Hak ihlallerinin boyutlarını görünmez kılabiliyor, kişileri ve yaşamlarını nesneleştirebiliyor. Bu durum da yoksulluğu kişilerin sorununa indirgeyip politik ve toplumsal bağlamdan koparabiliyor.

Sosyal desteklere dair yapılan haberler analiz edildiğinde ise haberlerin oldukça çarpıtma ve yanlış bilgi içerdiğini, hatta bazı durumlarda bir propaganda aracı gibi kullanıldığı ortaya çıkıyor. Bu haberlerde desteklere dair nicel ve toplamı yansıtan verilerin öne çıkarıldığını, rutin desteklerin yeni uygulamalar gibi gündemleştirildiği görülüyor.

Cemre Fonu ile sağladığımız hibe desteğiyle Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) ile birlikte geliştirdiğiniz Mobil Gıda Bankası projesini hayata geçirdiniz. Derin Yoksulluk Ağı olarak proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz? TİDER ile geliştirdiğiniz işbirliğinin çalışmalarınıza katkılarından bahdeser misiniz?

TİDER ile birlikte tamamladığımız projede bir sene boyunca doğrudan odak bölgelerde çalışma imkânı bulduk. Çalışmalarımız temel haklara erişim odağında ilerledi. Çalıştığımız mahallelerde hanelerdeki yetişkin ve çocukların özel ihtiyaç ve durumlarına yönelik hangi temel hak ve kamusal hizmetlere erişemediklerini tespit ettik. Ayrıca, çalıştığımız bölgelerde yaşayan bireylerin bütünsel ihtiyaçlarını da tespit edip, çözüme dair çevredeki etkin kurumlarla irtibata geçtik. Bölgeye çok yakın olan Özyeğin Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi ile yapılandırılmış bir işbirliğine başlandık. Bu işbirliği kapsamında Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencileri, mentor avukatlar eşliğinde sahadan doğan ihtiyaca göre bilgi notları hazırladı, atölyeler düzenledi ve kişilerin hukuksal ihtiyaçları için danışmanlık hizmeti sağladı. Bu çalışmalara hali hazırda devam ediyoruz.  

Hanelerin temel gıda, fatura, kira, bebek bezi, mama, kıyafet, ayakkabı, kitap, kırtasiye, ilaç, mobilya taleplerini TİDER ve başka işbirlikleri aracılığı ile karşılamaya çalıştık.

Projeyle TİDER’ den gelen 1360 adet gıda kolisini, toplamda 8 ay boyunca düzenli dağıtım ile hanelere ulaştırdık. Gelen koli desteğinin yanı sıra destek içeriğinin hanelere uygun olarak çeşitlendirilmesi için farklı bağışçı ve STK’lar ile işbirliği yaparak giysi, hijyenik ped, kırtasiye, sıcak yemek, okul beslenmesi, genel hijyen, deterjan malzemeleri dağıtımı gerçekleştirdik. 

Projenin bir ayağı da sosyal hizmet çalışanı tarafından hanelerin sosyal hizmet mekanizmaları hakkında bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ve başvuru sürecinin takibinin sağlanmasıydı. Toplam 380 haneden bir yetişkin ile bireysel görüşme gerçekleştirdik. Belirlenen risklerin azaltılması ve ihtiyaçların giderilmesi için yapılan tüm planlamalara ve alınan kararlara danışanlar dahil edilip, birlikte planlı müdahale süreçleri yürütüldü. Sosyal hizmet çalışmaları, projenin ilk altı ayında tanışma, ön görüşme ve bilgilendirme ile ilerlerken ikinci altı ayda hassas durumda olduğu belirlenen hanelere ziyaret edilerek, hanelerin içinde bulunduğu risk durumu ile ilgili çalışmalar yürütüldü.

Sosyal hizmet çalışmaları kapsamında kişilerin kamusal kaynaklara erişmelerini sağlamak amacıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yanı sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı ilçe Sosyal Hizmet Merkezlerine, kaymakamlıklara bağlı Sosyal Yardımlaşma Vakıflarına (SYDV) yönlendirmeler yapıldı. İBB’nin gıda kartı, yeni doğan kiti, istihdam ofisi, engelliler müdürlüğünün destekleri gibi hizmetlerine yönelik bilgi verildi ve 144 kişinin bu hizmetlere erişmesi sağlandı. 

Sancaktepe ve Çekmeköy Sosyal Hizmet Müdürlükleri tarafından sağlanan engelli bakımı, engelli maaşı, yaşlılık maaşı, sosyal ekonomik destek hizmetlerinden yararlanması için yönlendirilen 53 kişinin 22’si destek almaya başladı. İlçe Kaymakamlıklarına ve SYDV’ye bağlı kurumlardan alınabilecek soba, kömür, elektrik faturası ve nakdi destekler üzerine hanelere bilgi verildi ve 54 kişi bu desteklere yönlendirildi. 

Cemre Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Yoksulluk alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Mobil Gıda Bankası projesi çalıştığımız mahallelerde sistemli ve detaylı sosyal çalışma yürütmemize imkân sağladı. Proje kapsamında, çalıştığımız kişi ve hanelerden alınan verilerin dijitalleşmesi konusunda İhtiyaç Haritası bize destek verdi. İhtiyaç Haritası’yla ortak yürüttüğümüz bir yıllık sürecin sonunda hane kayıt, takip ve destek sistemini içeren bir veri tabanı oluşturduk.  Bu veri tabanında, kişilerin temel bilgilerinin yanı sıra haklarına ne derece erişebildiğini gösteren izleme verilerinin de tutulması savunu ayağını güçlendirdi. Öte yandan. İhtiyaç Haritası’yla gerçekleştirdiğimiz bu ortaklık hem ayni destek çalışmalarındaki operasyonel süreçleri çok kolaylaştırdı hem de bilgilere hızlıca ulaşma, gerekli bilgiyi kolayca ayıklama ve görselleştirme konusunda kolaylık sağladı. Dernek içerisinde manuel yürüyen pek çok süreç böylece dijitalleştirildi.

Mahalle çalışmalarımız sonucunda okula devam eden öğrencilerin ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamak için TOKTUT işbirliği ile bu öğrencilere toplam 11000 adet beslenme desteğini sağladık. Hala devam eden Askıda Beslenme Kutusu kampanyasının pilot çalışmasını uyguladık. Mahalle çalışmamıza paralel olarak okul beslenmesi ve çocukların güvenli gıdaya erişimi konusunda savunu çalışmaları yürüttük. Saha çalışması deneyimimiz savunu çalışmalarımızı besledi. Okul çalışmaları kapsamında; çocuk hakları alanında çalışan farklı STK’ların da katılımıyla mahallenin imkanlarının güçlendirilmesi odağında sürdürülebilir bir çalışma planını ortaya koyduk ve ilgili partnerlerle iletişim sürecine başladık.

Çalışma süresi boyunca hem farklı bireysel bağışçılarla hem de STK’larla yapılan işbirlikleri yoksulluk meselesinin gündelik hayatın çok farklı yönlerini etkileyen, çok boyutlu bir yapısı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermesi nedeniyle önemliydi. Bu durumda DYA olarak yoksulluk kavramını tek boyutlu bir şekilde dezavantajlı bir grubun maddi yoksunluğu olarak tanımlamak yerine hem ekonomik anlamda dezavantajlı durumda kalmanın yarattığı sosyal, psikolojik ve kültürel problemleri incelemek hem de ilgili STK’larla aktif işbirlikleri geliştirerek saha çalışmalarıyla tespit edilen bu sorunlara hızlı çözüm önerileri getirmeyi amaçladık. Bu anlamda farklı bağışçılar tarafından desteklenmek DYA’nın daha kapsamlı sonuçlar etmesine ve çözüm odaklı proje geliştirebilmesine katkı sağladı.

 

Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun 2022 Döneminde Yapılan Başvurularla İlgili Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu

Eğitim ve öğrenme yoksulluğu konularına odaklanan sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmalarını ve projelerini desteklemek amacıyla Vakfımızın koordinasyonunda Latro Kimya işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu’nun 2022 dönemi başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Senex|Yaşlanma Çalışmaları Derneği ile Her Yaşta Fonu Kapsamında Yürüttükleri Projeleri Konuştuk

By | Her Yaşta Fonu, Her Yaşta Fonu

Odağına yaşlılık çalışmalarını alan Senex|Yaşlanma Çalışmaları Derneği, insan haklarına özenli, toplumsal cinsiyeti ana akımlaştıran bir yaklaşımla; öğrenme programları, savunuculuk ve akademik çalışmalar, bilimsel araştırmalar, sanat faaliyetleri ve izleme çalışmaları programları geliştiriyor. AgeSA  Hayat ve Emeklilik işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Her Yaşta Fonu’nun 2021 döneminde iki farklı projesine hibe desteği sağladığımız Senex,  SOLIS-e: Yaş Dostu Mekanları ve Hak Temelli Hizmetleri Planlamak ve Senex İzleme: Yaşlılara Yönelik Şiddet ve İhlallerin İzlenmesi projelerini hayata geçirdi.

Senex|Yaşlanma Çalışmaları Derneği Başkanı Özgür Arun ve Genel Sekreteri Banu Karademir Arun ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Türkiye’de yaşlıların yaşadığı erişilebilirlik sorunlarını, projeler kapsamında yürüttükleri çalışmalar ve derneğin gelecek planları hakkında konuştuk.

Erişilebilirlik kavramı son dönemlerde sivil toplum çalışmalarında sıklıkla karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yaşlıların yaşadığı erişilebilirlik sorunları nelerdir? Bir mekânın, servisin, hizmetin, teknolojinin ve bilginin yaşlılar tarafından erişilebilir olması için uygulanması gereken düzenlemelerden bahseder misiniz?

Türkiye’de yaşlıların karşılaştığı erişilebilirlik sorunlarını tek boyutlu olarak incelemek mümkün değil; farklı alanlarda erişilebilirlik sorunlarını ele almak gerekiyor. İlk olarak hizmetlere erişimden bahsedebiliriz. Özellikle e-devlet, e- belediye, e-sağlık gibi uygulamalarla hizmetlerin yoğunlukla dijital ortama taşındığı son dönemde, yaşlıların hizmetlerle ilgili bilgi edinmeleri ve erişmeleri sorun olabiliyor. Burada, başka bir erişilebilirlik sorunu karşımıza çıkıyor: Bilgi ve iletişim teknolojilerine (BİT) erişilebilirlik. BİT’e erişebilmek, yaşlı insanların ekonomik durumları göz önüne alındığında, sınıfsal farklılıkların çok keskin gözlendiği bir hak ihlali alanı. Ancak dijital hakların gerçekleşmemesi sorunu sadece BİT’e erişim ile de çözülmüyor. BİT sahipliği olsa bile erişmek istedikleri bilgi, haber ya da uygulamaya ulaşmaları, etkin ve güvenli şekilde kullanmaları için iletişim teknolojileri alanında bilgi ve beceri sahibi olmaları da gerekiyor. Diğer bir deyişle, BİT yatkınlığı ve kullanım yetkinliği geliştirilmesi gerekli. Bunun somut ve iyi örneklerinden biri Senex Dernek tarafından geliştirilen ve uygulanan, Antalya Muratpaşa Belediyesi’nin paydaş olduğu Dijital Yetkinlik Eğitimi. Bu eğitim çerçevesinde, öncelikle yaşlı kadınlar olmak üzere, yaşlılara BİT konusunda 5 modülden oluşan bir eğitim programı sunuluyoruz. Senex Dernek uzmanlarının bulguya dayalı olarak geliştirdikleri dijital yetkinlik eğitim programı dijital güvenlik, içerik geliştirme, teyit, sosyal medya kullanımı gibi başlıklarda yaşlılara yetkinlik kazandırmayı amaçlıyor. 2022 yılında başlayan ve altı haftadan oluşan program kapsamında şimdiye kadar 20’ye yakın mezun verdik.

Yaşlılar söz konusu olduğunda erişilebilirlik ile ilgili diğer bir önemli başlık mekanların erişilebilirliği. Bu anlamda yaş dostu mekanlar tasarlamak ve uygulamak şart. Yaş dostu mekanlar sadece yaşlılar için değil; her yaş grubundan insanın yaşadıkları alan içerisinde her yere erişmeleri ve her alanı kullanabilmeleri için son derece önemli. Bu konuda da Senex Dernek olarak, İstanbul Havalimanı (İGA) ile ortak bir çalışma yürütüyoruz. Yaş Dostu Havalimanı çalışması dünyada alanında ilk defa hayata geçirilecek bir konsept olarak İGA’da uygulanmaya başlanıyor. Bu çalışmada, bir havalimanının mekanının, fiziksel çevresinin ve sunduğu hizmetlerin nasıl her yaş grubu için erişilebilir olacağı üzerinde çalışıyoruz. Havalimanları oldukça özelleşmiş, çok paydaşlı, çok kurallı ve katmanlı alanlar. Dönüştürülmesi oldukça güç. Senex Dernek Yaş Dostu Havalimanı konseptiyle aslında Dünya Yaş Dostu Çevreler ve Topluluklar Ağı’na da aday bir girişim başlatmış oluyor. Bu tip modeller, yerelde yaş dostu mekân ve hizmetlerin yaygınlaşması için sürükleyici ve motive edici çalışmalar olabilirler.

Her Yaşta Fonu kapsamında Senex’in iki ayrı projesini destekledik. Bunlardan SOLIS-e: Yaş Dostu Mekanları ve Hak Temelli Hizmetleri Planlamak projesini yakın zamanda tamamladınız. Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

SOLIS-e: Yaş Dostu Mekanları ve Hak Temelli Hizmetleri Planlamak başlıklı öğrenim programı mekanları tasarlayan ve kullananlarla; hizmetleri tasarlayan ve hizmetlerden faydalananlarla ayrı ayrı yaptığımız nitel ve nicel araştırmalarla elde ettiğimiz veriler doğrultusunda ortaya çıkmış bir öğrenim programı. Öğrenim programının hedef kitlesi yerel yönetimler ve yerel yönetim çalışanları olmasına rağmen, iki dönem hayata geçen programa, yaşlanma çalışmaları alanında çalışan, çalışmak isteyen profesyoneller ve akademisyen adayları, bu konuda çalışmak isteyen sivil toplum kuruluşları (STK) üyeleri, bu alanda proje geliştirmek isteyen çok farklı yerlerden kişiler talep gösterdi. Öğrenim programının her iki döneminde de katılımcılar eğitim modülleri ile ilgili oldukça olumlu geri dönüşler sağladı. Ancak bizler için önemli olan bir başka şey hedef kitlemizi oluşturan yerel yönetimlerdeki katılımcılarımızın yaşlanma konusunda somut adımlar atması, yerel yönetimin gündemine yaşlanma ve yaşlılık başlıklarını koyması ve bu konuda projeler geliştirmeye başlamalarıydı. Ağustos ayında programın ikinci dönemini tamamlamış olsak da her iki dönemdeki katılımcılarla kurduğumuz iletişim ağından attıkları adımları takip ediyoruz. Örneğin Buca Belediyesi yaşlanma konusunda aktif çalışmaya başladı. Buca Belediyesi’ne bağlı Sürdürülebilirlik Ofisi yaşlılara hizmet sunacak bir mekânın tasarımı ve yapılandırılmasıyla ilgili çalışıyor. Çok yakında Buca’da yaşlılara hizmet sunan bir merkez açılmış olacak. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi uzmanlarından katılımcılarımız yaşlanma konusunda projeler üretmeye başladılar. Antalya Muratpaşa Belediyesi şimdi Senex Dernek ile işbirliği çerçevesinde Antalya cityLAB oluşumuna destek sağlıyor. Antalya cityLAB kapsayıcı kentleri ve hak temelli hizmetleri oluşturmak için çalışan bir merkez. Yerel yönetim, akademi ve sivil toplumun bir araya geldiği bu girişim. Aslında Türkiye’de kent laboratuvarlarının da ilki olma özelliği taşıyor. Kısaca, SOLIS-e mezunlarımız kurdukları iletişim ağı sayesinde hem bizden hem de birbirlerinden ve yaptıklarından haberdar oluyorlar aynı zamanda birlikte de bir şeyler üretmek konusunda sahip oldukları motivasyon bize de heyecan veriyor.

Hibe desteğimizle hayata geçirdiğiniz bir diğer proje olan Senex İzleme: Yaşlılara Yönelik Şiddet ve İhlallerin İzlenmesi projesi kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Senex İzleme, Her Yaşta Fonu desteğiyle 12 aylık çalışmasını tamamladı. 2021 yılı Eylül ayı ile 2022 yılı Ağustos ayları arasında sunulan destek ile 12 Senex İzleme Raporu hazırladık ve kamuoyuyla paylaştık. Ayrıca hem ulusal hem de uluslararası insan hakları mekanizmalarını harekete geçirmek üzere savunuculuk faaliyetleri sürdürdük. Senex İzleme şu anda 22. ayında ve devam eden bir izleme çalışması. Bu haliyle Türkiye’nin bu denli uzun soluklu ilk ve tek izleme çalışması niteliğinde. Geçtiğimiz ay, 3 Kasım 2022 tarihinde Senex İzleme ilk diyalog toplantısını da gerçekleştirdik. Yasa yapıcıları, sivil toplum temsilcilerini ve akademiyle buluşturarak, yaşlılara yönelik ayrımcı uygulamaların ve hak ihlallerinin nasıl önlenebileceğini tartıştık. Bu diyalog toplantısında Senex İzleme’nin sunduğu veriler ışığında yasa yapıcılar ile sivil toplum arasında etkin bir işbirliği kurulması ve yaşlıların sorunlarına kalıcı çözümler üretilebilmesi için atılacak somut adımlar da ele alındı. Senex İzleme, aslında Türkiye’de kent bazında sunduğu bulgular ve bilgilerle yerel yönetimler için de önemli bir veri kaynağı. Yerel yönetimler yaşlılara yönelik hak ihlallerinin önlenmesinde önde gelen aktörler arasında. Senex İzleme bulgularını kullanarak yaş ayrımcılığına ilişkin farkındalık oluşturmak ve şiddeti önleyici hizmetleri geliştirmek ve uygulamakla yükümlüler. 2023 yılında gerçekleştirmeyi planladığımız ikinci diyalog toplantımızı bu nedenle yerel yönetimler ile sivil toplum temsilcilerinin ve akademisyenlerin buluşmasına ayırdık. Bu buluşmada hedefimiz; yaş dostu çevreleri ve hak temelli hizmetleri yaygınlaştırdığımızda yaşlılara yönelik şiddet ve ayrımcılığın da ortadan kaldırılması için önemli bir adım atılmış olacağı mesajını kamuoyuyla ve ilgililerle paylaşmak.

Her Yaşta Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Yaşlanma, yaşlılık alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Hibe destekleri ile, planladığımız ve sürdürdüğümüz çalışmaları daha etkin biçimde hayata geçirme olanağı yakaladık. Her iki çalışmamızda da yer alan yüksek lisans ve doktora düzeyindeki araştırmacılar büro ile saha arasındaki engellerin de nasıl kaldırılabileceğine tanık oldular. Bu çalışmalar bir yönüyle de birer akademi niteliğinde. Bilhassa farklı disiplinlerden gelen genç araştırmacılar için bir buluşma ve birlikte çalışma yatkınlığı geliştirme konusunda deneyim kazandıran bir akademi. Kuram ile uygulama arasındaki bağın kurulması, eşitsizlikleri törpülemek için kolektif çalışmaların hayata geçirilmesi ve birlikte yeni çalışmaların üretilmesi konusunda motivasyonu güçlendirdi.

Örneğin, SOLIS-e: Yaş Dostu Mekanları ve Hak Temelli Hizmetleri Planlamak öğrenim programı katılımcıları bizim de dahil olduğumuz bir ağ oluşturdu. Bu ağ bizim için öğrenim programının ışığında katılımcıların kendi yerel yönetimlerinde nasıl projeler geliştirdiklerini, yaşlanma konusundaki farkındalıklarının ne kadar arttığını ve bu konuda gerçekleştirecekleri çalışmaları takip etme olanağı sağladı.

Senex | Yaşlanma Çalışmaları Derneği’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz?

Öncelikli olarak, SOLIS-e: Yaş Dostu Mekanları ve Hak Temelli Hizmetleri Planlamak başlıklı öğrenim programı için fon arayışlarımız devam ediyor. Her iki dönemde katılımcı olanların referansları ve Senex internet sayfamızı inceleyenlerin öğrenim programının devamı için talebi bizi mutlu ediyor. Fon bulana kadar içeriklerimizi gözden geçirip örneklerimizi ve materyallerimizi güncelleyerek zenginleştiriyoruz. Ayrıca Senex İzleme 2023 yılında da devam edecek. O yakada hak savunuculuğuna ilişkin faaliyetlerimizi daha da etkin kılmak üzere barolarla ve barolarda yer alan insan hakları merkezleriyle ortak çalışmaları sürdüreceğiz. Bunun ilk örneği Antalya Barosu İnsan Hakları Merkezi ile başlattığımız ortaklık. Bilhassa yaşlı mahpuslar hakkında yeni bir gündem oluşturmaya ve çalışmalara başlıyoruz. Diğer bir girişimimiz ise Senex İzleme kapsamında elde ettiğimiz bilgileri yeni medyayı de kullanarak yaygınlaştırmak. Senex Podcast kanalımız açıldı ve Senex İzleme Podcast serisi başlıklı 9 bölümlük bir yayın hazırlandı. Yaş dostu çevreler, iklim krizi, demans/Alzheimer, yoksulluk, toplumsal cinsiyet, kapsayıcılık, yaş ayrımcılığı gibi ana başlıklarda uzmanlarla gerçekleştirdiğimiz söyleşiler podcast kanalımızda yayımlanmaya başladı. Son olarak Ya Dostu Havalimanı çalışmamızın yaygınlaşması için Dünya Sağlık Örgütü yaş Dostu Topluluklar Ağı ile çalışmaya başlamamız. Bu ağın bir parçası olmak önümüzdeki dönem buna bağlı yeni faaliyetleri de hayata geçirmek üzere iyi bir fırsat olacak bizler için.

Yüksekova Kadın Derneği Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor Projesini Tamamladı

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Yüksekova Kadın Derneği (YUKADER), Yüksekova’da toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek,kadına yönelik  şiddetle mücadele etmek,  kadın haklarını güçlendirmek, kadınların sosyal ,ekonomik ve politik alanların her kademesinde eşit ve etkin olarak yer almasına katkı sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonunun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla hibe desteği sağladığımız YUKADER, bu hibeyle Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında acil destek hattı kuran YUKADER, şiddete maruz bırakılan kadınlara telefon üzerinden ve yüz yüze destek sağladı. 

YUKADER kurucusu Hatice Temir ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler, Yüksekova özelinde kadına yönelik şiddet hakkında konuşmanın ve çalışmanın zorlukları, şiddete maruz bırakılan kadınların haklarını bilmesinin önemi ve derneğin gelecek planları hakkında konuştuk. 

Hibe desteğimizle hayata geçirdiğiniz Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projesini yakın zamanda tamamladınız. Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projemiz kapsamında yerel halkın şiddet farkındalığını artırma, başta kamu kurumları olmak üzere farklı sektörlerdeki paydaşlarımıza konuyla ilgili güncel veriler sunma ve şiddet mağdurlarına ulaşarak ihtiyaç duydukları desteği sağlaması amacıyla çalışmalarımızı yürüttük.  

Proje kapsamında öncelikle projeyi tanıtan ve proje kapsamında hayata geçirdiğimiz Acil Destek Hattı numarasının yer aldığı broşürleri tasarlayarak, marketler, alışveriş merkezleri, bakkallar başta olmak üzere Yüksekova’nın farklı yerlerine gidip, dağıttık. Broşürleri dağıtırken şiddet maruz bırakılan kadınların her zaman erişebileceği bir kuruluş olduğumuzu da belirttik. Bahsettiğimiz alanlarda çalışan kişilerin çok büyük bir oranının erkek olması nedeniyle daha çok erkeklerle görüştük ve erkeklerin de desteğini aldık. 1000 adet bastırdığımız broşürler Hakkari’nin Yüksekova ilçe merkezinde bulunan 10 mahallede 100’ün üzerinde bakkal, market, fırın, terzi, manav, terzi vb. kadınların aktif bir şekilde gittiği alanlara dağıtıldı. 

Acil Durum Hattımızı açıktan sonra şiddete maruz kalan kadınların 7/24 ulaşabileceği bir başvuru merkezi olarak faaliyetlerimizi yürütmeye ve kadınlardan başvurular almaya başladık. Bazı kadınlar sadece telefon üzerinden bizlere ulaşırken bazıları doğrudan derneğimize gelerek projemizin faaliyetlerinden birisi olan yüz yüze görüşmelere katıldı. Eş zamanlı olarak Ankara Barosu geçmiş dönem başkanlığını üstlenmiş Avukat Sema Aksoy’un desteğiyle YUKADER Şiddetle Mücadele El Kitapçığı hazırlandı. Bu kitapçık içerisinde şiddetin ne olduğu, şiddet türleri ve kişinin yasal hakları hakkında kısa ve net bilgiler veriliyor. En kısa zamanda bu rehberimizin çıktılarını Yüksekova halkı ve paydaşlarımızla paylaşacağız. 

Proje boyunca şiddetle mücadele konusunda belirleyici rol oynayan kamu kurum ve kuruluşlarını da ziyaret ederek, proje destek olmaları için gerekli bilgilendirmeleri yaptık. Hakkâri Valiliği, Yüksekova Kaymakamlığı, Yüksekova İlçe Emniyet Müdürü, Yüksekova Halk Eğitim Merkezi, Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi, Yüksekova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Yüksekova İlçe Sağlık Müdürlüğü, Yüksekova Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı, Yüksekova Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi, Yüksekova Ticaret ve Sanayi Odası, Rehabilitasyon Merkezleri şeklinde sıralayabileceğimiz kurumlarla Yüksekova’daki gizlenen ve dile getirilmeyen şiddete dikkat çekmek ve kamu kurumlarının şiddetin örtbas edilmemesi için yapabilecekleri konusunda tartıştık, konuştuk. 

Bütün bu çalışmaları gerçekleştirirken projemizin bir sonraki aşamasına proje ekibimizi hazırlamamız gerekiyordu. Şiddet maruz bırakılan kadınlar ile yüz yüze görüşmeler yapmak ve kadınlara gerekli desteği sağlamak için biz de kapasitemizi geliştirmeli ve konuya profesyonel ve çözüm odaklı bir şekilde yaklaşmalıydık. Bu hedef doğrultusunda uzun yıllardır bu konuda çalışmalar yürüten KAMER Vakfı çalışanlarından 3 günlük kapsamlı bir eğitim aldık. 

Kapasite gelişimlerinin ardından yüz yüze başvurular almaya başladık. 4 Ağustos 2021 – 4 Temmuz 2022 tarihleri arasında 63 şiddet vakası ile ilgili görüşmeler yaptık. KAMER Vakfı’nın desteğiyle hazırladığımız soru listemiz sayesinde görüştüğümüz kadınların hangi şiddet türlerine maruz kaldığını ve sürecin nasıl ilerlemesi gerektiğini belirledik. Bu noktada vurgulamanın önemli olduğunu düşündüğümüz bir konu da bizler her ne kadar şiddete maruz bırakılan her kadına destek olmak istesek de her zaman başvuranın isteğini esas aldık. Bu sebeple bir aşamadan sonra iletişim kuramadığımız veya sunduğumuz destek önerilerini kabul etmeyen başvuranlar da oldu.

Son olarak, projeye şiddete maruz kalan kadınlara destek olabilecek bir psikolog dahil ettik ve kadınlara psikolojik destek de sağlamaya başladık. Projemizin aşamalarının ve çıktılarımızın raporlanması için ise bir İzleme ve Değerlendirme Uzmanı ile çalıştık. 

Faaliyet yürüttüğünüz bölge özelinde düşündüğünüzde kadına yönelik şiddet hakkında konuşmanın ve bu alanda çalışma yapmanın zorluklarından bahsedebilir misiniz? Bu zorluklarla mücadele edebilmek için ne tür stratejiler geliştirdiniz?

Yüksekova genelinde şiddet örtülü yaşanıyor. Bu nedenle de Yüksekova’daki şiddet vakaları kamu kurumlarınca verilere yansıtılmamış veya yansımamış olarak karşımıza çıkıyor. Yaptığımız çalışmalar sayesinde Yüksekova yerelinde kadına yönelik şiddet verisi tutan bir kuruluş haline geldik aynı zamanda da birçok kamu kurumunu örgütlemiş olduk. Kamu kurumlarının Yüksekova’da kadınlara verdiği hizmetler daha verimli olmaya başladı. Bu proje ile beraber şiddet vakası alan bir kuruluş haline gelmiş olmamız, diğer mekanizmalarda olan eksiklikleri görmemize ve politika önerileri sunmamıza imkân tanıdı. Öte yandan, kendimizi kadınların “kurtarıcısı” olarak görme içgüdüsüne çok daha fazla sahiptik. Fakat, aldığımız kapasite geliştirme eğitimleri sonrasında ve bu proje ile beraber artık çok daha fazla profesyonel çalışıyor, kadınlara reçete vermek veya direk bireysel görüşümüzü kadına yöneltmek yerine daha verimli iletişimler kuruyor ve daha sağlıklı süreçler izleyebiliyoruz. Şiddet başvurusu alan bir kuruluş olmamız kurumsal çalışma düzenini de beraberinde getirdi. Şiddet başvurusu almadan önce randevu sistemi ile çalışmıyorken şu anda kadınlar görüşme yapmak istediklerinde (çok aciliyeti ve hayati tehlike teşkil etmiyor ise) Acil Destek Hattını arıyor ve randevu oluşturuyor. Bu da derneğin faaliyetlerini daha sistemli ve düzenli gerçekleştirmesine ve gelen başvuruların gizliliğinin korunabilmesine olanak sağlıyor. 

Hassas bir konu olan şiddet konusunda kadının kendini rahat ve güvende hissedebileceği bir ortam hazırlayabilmemize de bu randevu sistemi vesile oldu. Bir diğer konu ise şiddetin Yüksekova’da olan varlığını hem yerel hak hem de kamu kurumları kabul etmiş durumda. Verilerimizin gerçekliği ve ciddiyeti girdiğimiz her toplantı ve buluşmalarda kayda değer bir veri haline geldi. 

  

Şiddet maruz bırakılan kadınların haklarını bilmesi neden önemli? Kadınları bu alanda güçlendirmek için yapılan çalışmalarda nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Proje döneminde öncelikli olarak kadınlara hakları detaylı bir şekilde aktarıldı. Başvuranın talebi ne olursa olsun, YUKADER’e gelen her kadına yasal hakları ve yararlanabilecekleri sosyal hizmetler hakkında bilgi verildi. Bölge kadınını güçlendirmek bu süreçteki öncelikli ve en önemli hizmetlerimizden biri haline geldi. Bu nedenle de YUKADER’e bir nedenden yolu düşmüş her kadını takip ederek, destek mekanizmasının sürekliliğini sağlamaya çalıştık. 

Bu alanda çalışmak isteyen herkese öncelikle kendilerini bu konuda eğitmelerini ve yasal haklar konusunda bilgi sahibi olmalarını tavsiye edebiliriz. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda çalışmak çok değerli; ancak aynı zamanda çok ince dengelerin de olduğu bir alan. Burada her zaman başvuranın isteğinin ve kararının esas olduğunu unutmamak gerekiyor. Sizin için ne kadar zor olsa da ve belki de bireysel olarak kararın yanlış olduğunu düşünseniz de bu durumu sürece yansıtmamalısınız. İletişime ve desteğe her zaman açık olduğunuzu göstermelisiniz, asla yargılamamalı ve her şekilde kabul etmelisiniz. Öncelikle şunu unutmamak gerekiyor ki karşınızdaki kişi çok zorlu yollardan geçmiş ve adım atmakta zorlanan birisi aynı zamanda haklı olarak cesaret edemeyen biri. Bu noktada, yaşadıklarının onun suçu olmadığını bilmesi ve bunu kabullenmesi için elinizden geleni yapmalısınız. 

Biz projemiz kapsamında yarattığımız etkileri de gözlemlemek adına aynı zamanda kadınlarda oluşan değişimi görebilmek için destek sağladığımız tüm kadınlarla iletişimimizi sürdürdük, onları takip ettik. Aldığımız bazı geri bildirimleri not ettik. Kadınlardan aldığımız bazı geri bildirimleri sizlerle paylaşmak isteriz. 

 “Çarşıya çıktığımda herkes bana zarar verecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden hep korku içinde yaşıyordum ve sürekli arkamı hep kontrol etmek zorunda hissediyordum. Artık yalnız olmadığımı ve başıma bir şey gelirse nereye başvuracağımı biliyorum. Kendimi çok güçlü hissediyorum.”

“Ablam bu şiddetle hep yaşayacak ama ben sizin sayenizde bu eziyetten kurtuldum.”

“Psikolojik desteğe ilk başladığım kendimi herkese ne kadar yüzeysel olaylar üzerinden anlattığımı farkettim. Benim nasıl hissettiğimi hiç kimse sormamış bu zamana kadar. Kendimi açmam beni çok zorladı. Çünkü benim ne hissettiğimi bu zamana kadar hiç kimse sormamıştı.”

“Bu destekle artık hiç birşeyi ertelememeyi ve ben olmayı öğrendim. Herkesten önce benim hislerim ve benim ne istediğim önceliğim oldu. Özetle, güçlü hissediyorum.”

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Toplumsal cinsiyet alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Bildiğiniz gibi YUKADER Yüksekova’da kurulan ilk kadın derneği. Lokal düzeyde şiddete maruz bırakılan kadınlara destek olarak çok zor bir çalışma yürütüyor. Maalesef bu bölgede ve genel olarak Hakkari’de resmi verilere yansımayan bir şiddetle karşı karşıyayız. Bunun arkasında pek çok sebep sayabiliriz: Şiddetin sadece fiziksel olduğunun düşünülmesi, kadın şiddete maruz bırakıldığını fark etse bile küçük bir yer olması ve kamu kurumlarında da akraba veya tanıdıkların çalışması, tarafsız ve güvenilebilir destekçilerin bulunamaması, erkek egemen bir toplum olduğu için kadınların şiddet şikayetlerinin göz ardı edilmesi,  kadınların destekçi bulamaması sebebiyle cesaretlerinin kırılması ve yalnız hissetmesi, şiddetin göz ardı edilmesinin aile ve toplum düzeni devamlılığını sağlayacağının düşünülmesi. Tüm bu gerçeklikler, sadece şiddet maruz kalan kadınlar için değil bu konuda çalışmalar yapmak isteyen ve şiddet mağdurlarına destek vermek isteyenleri de yıldıran ve cesaretlerini kıran bir sonuç doğuruyor. Sürekli bir ikna ve mücadele halinde olmak gerekiyor. Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projemiz kapsamında aldığımız destekle öncelikle dernek ekibi olarak kendi kapasitemizi geliştirdik ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda kendimizi eğittik. Başvuran kadınlara psikolojik destek sağlayabilmek için psikologla beraber çalışmaya başladık ve tüm çalışmalarımızın raporlanmasını sağladık. Bu sayede farklı sektörlerdeki paydaşlarımıza ve yerel halka hem kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda farkındalık kazandırabildik hem de bizim neler yaptığımızı aktarabildik. Eğer bu proje kapsamındaki finansal desteğe sahip olmasaydık bu çalışmaların hiçbirini yapmamız mümkün olmayacaktı. 

Çalışmaların sürekliliğinin sağlanması için de finansal desteğe ihtiyaç duyuluyor. En ufak bir bağışın bile çok büyük etkiler yarattığını bir yıllık proje sürecimizde gözlemledik. Proje süresince 63 kadınla birebir görüştük ve binlercesine şiddetin ne olduğunu anlattık, ihtiyaç halinde bize gelebileceklerini söyledik. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet konularında güvenin esas olduğunu söylemek isteriz. Biz projemizle birlikte sağlam bir zemin kurduk ve kurumların ötesinde bireylerin bize güvenmesini sağladık. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bölge ve hatta şehirde bilinen bir kuruluş haline geldik. Bu durumu devam ettirmemiz, hatta daha fazla kişiye ulaşmamız için bağışçıların desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa maddi yetersizlikler nedeniyle bize güvenen bireyleri yarı yolda bırakacağız. 

YUKADER’in gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? 

Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projesi kapsamında yürüttüğümüz çok yönlü faaliyetler beraberinde birçok ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır. Kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) üzerinde durması gereken konuları birkaç temel başlıkta özetlemek mümkündür.  Kadına yönelik şiddetle mücadelede her bir kurum ve birey çok değerlidir ve kadına yönelik şiddetin varlığının kabul edilmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi için sürekliliği olan stratejik çalışmalar gerekmektedir. 

  • Farkındalıkların ve Doğru Bilgilerin Yaygınlaşması

12 ay boyunca yürüttüğümüz projeye hem yerel halkı hem de kamu kurumlarını dahil ettik. Bu sayede proje etkileri katlanarak artmıştır; zira şiddetle mücadelede farkındalıkların hem kamu çalışanları hem de yerel halk düzeyinde artırılması çok büyük bir öneme sahiptir. Şiddete maruz kalan kadınların yaşadığı en büyük sorunlardan bazıları; yalnız hissetme, toplumsal baskılardan korkma ve en kötüsü de gerçekleri açıkladığında ciddiye alınmama ihtimalidir. Aynı zamanda, kadınların pek çoğu toplumun geneliyle benzer şekilde yasal haklarından, kamu kurumlarının verdiği barınma, sosyal ve ekonomik desteklerin varlığı konusunda yeterli bilgiye sahip değildir. Hatta pek çok konuda kendilerini korkutan yanlış bilgiler duymakta ve onları doğru kabul etmektedir. Tüm bu bilgi eksikliği ve/veya yanlış bilgi yayılımı kadınların karar alma sürecini etkiliyor ve hak mahrumiyetine düşmesine neden oluyor. Yaptığımız saha çalışmalarında gördük ki kadınlar kamu kurum ve kuruluşlarının verdiği hizmetleri bilmiyor ve/veya hizmetlere ulaşmakta sorun yaşıyor. Bu nedenle, proje kapsamında hazırladığımız broşürlere şiddete maruz kalan kadınlara yönelik hizmetler veren kamu kurum ve kuruluşlarının da numaralarını ekledik. Kamu kurumları ve STK’ların verdikleri hizmetleri ve destekleri kadınlara daha fazla aktarması aynı zamanda eğitim ve bilgilendirme seminerlerinin sayısını çoğaltılması gerekiyor. 

  • Veri Tabanı Oluşturulması ve Düzenli Veri Girişi

Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projesi ile kamu kurumlarına kadına yönelik şiddet verilerinin olmasının önemini aktardık. Böylece, gelen vakaların sonucu ve çözülme yöntemleri rahatlıkla takip edilebilecektir. Şiddete maruz kalmış ve YUKADER’e başvurmuş tüm kadınların verileri oluşturduğumuz veri tabanında buluyor, verilerin paylaşılmamasına, bireylerin gizliliğinin korunmasına azami özen gösteriliyoruz.  

  • Dil Bariyerinin Oluşmaması İçin Çalışmalar Yürütülmesi

Kadınların adalete erişimi noktasında dil bariyerine takıldıklarını söyleyebiliriz. Bunu aşmak için Farsça ve Kürtçe’nin Kurmanci lehçesini konuşan personellerin alınması ve/veya sayısının arttırılması, yaygınlaştırma çalışmalarının yapılması şiddet mağduru kadınların ilgili mecralara başvuru yaparken kendilerini rahat hissetmelerini sağlayacak ve aracısız bir iletişim ile verilen hizmetin verimliliğini de arttıracaktır. Aynı zamanda okuma yazma bilmeyen kadınların halk eğitim veya diğer kamu kurumları tarafından okuma-yazma öğrenmesi teşvik edilmelidir. Yürütülecek bu tarz çalışmalar, kadınların toplumun içerisine entegre olmasını da artıran çarpan etkisi yaratacaktır.

  • Psikolojik Destek İhtiyacı

Yürüttüğümüz saha çalışmaları gösterdi ki kadınlar yaşadıkları şiddetin farkındalar ve bundan kurtulmak istiyorlar; ancak ekonomik sorunlar, yerelde yaşamanın verdiği baskılar karar verme sürecini yavaşlatıyor. Bu süreçte özellikle çocuklu kadınların dertleşmeye ihtiyaç duyduğu gözlemledik. Dolayısıyla kadınların şiddetle mücadele edebilmesi için ekonomik özgürlüklerinin olması ve kendilerini yalnız hissetmemesi çok önemlidir. Bu nedenle iş bulma, maddi, ayni ve psikolojik destek konularında kadınlara daha fazla hizmet verilmesi bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, eşleri cezaevinde olan kadınlarda öfke problemi, kendini ifade edememe ve/veya içe kapanma gibi ortak sorunlar olduğunu gözlemledik. Bu süreç içerisinden geçen kadın ve çocuklara yönelik desteklerin artırılması veya verimliliğinin gözden geçirilmesi oldukça önemlidir.

  • Hukuki Destek İhtiyacı

Her ne kadar projeyi tasarlarken eklememiş olsak da uygulama sürecinde gördük ki hukuki destek kadınlar için elzem. Aldığımız 63 başvuran 18’i hukuki destek talep ediyordu. Şiddet vakalarının çoğunun aile içinde yaşandığı göz önüne alındığında (Proje kapsamındaki başvuruların % 88’i aile içi şiddet kapsamındadır.) kadınların ücretsiz olarak ulaşabileceği hukuki desteği verilmesi çok önemlidir. YUKADER olarak bundan sonraki çalışmalarında hukuki desteğe önemli bir bütçe ayırma karar verdik. 

  • Verilen Desteklerin Uygulamada Kısıtlayıcı İçeriklere Sahip Olmasının Yarattığı Zorluklar

Sosyal Hizmet Merkezi’nin öncelikli olarak eşi ölen veya cezaevinde olan kadınlara sağladığı Sosyal ve Ekonomik Hizmet Desteği’nin (SED) uygulamasını değiştirmesi gerekiyor. Her ne kadar SED’in koşulları arasında sadece eşi ölen veya cezaevinde olan kadınlar destekten faydalanabilir şeklinde bir ibare olmasa da sosyal incelemede bu çerçevede değerlendirmeler yapılıyor. Bu nedenle eşini kaybetmiş veya eşi cezaevinde olan kadınlar bu destekten faydalanırken ekonomik şiddet gören diğer kadınlar bu desteği alamıyor. Kadınları kapsayıcı yardımların şartlarının iyi belirlenmesi ve uygulanması yönündeki çalışmaların yakından takip edilmesi gerekliliğinin hayati önem taşıdığını düşünüyoruz. Bir diğer önemli konu ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın sağladığı bazı desteklerin şartlarının net olarak bilinmemesi ve/veya Yüksekova genelinde uygulanmaması. Bakanlık bazında verilen yardımların şartlarının daha net bir şekilde belirlenmesi ve ayrıca kamu kurumlarının bu yardımların uygulanabilirliğini denetlemesi gerekiyor.

  • Ekonomik Özgürlüğün Teşvik Edilmesi

Kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmaması, karar alma sürecini önemli ölçüde etkilemektedir. Şiddete maruz bırakılan birçok kadın boşanmaya cesaret edemiyor çünkü daha sonrasında ailelerinin kendilerini kabul etmeyeceğini, nafaka alamayacaklarını ve boşanma sonrasında ciddi ekonomik sorunlar yaşayacaklarını düşünüyorlar. Bu da boşanmalarına engel oluyor ve şiddet sarmalı içerisinde yaşamaya devam etmek zorunda kalıyorlar.  Bu nedenle, eşi vefat eden, eşi cezaevine olan veya boşanan kadınların istihdama ve sosyal hayata katılımını artırmak amacıyla çalışmalar yapılmalı aynı zamanda mevcut çalışmaların niteliği gözden geçirilmelidir. YUKADER, Yüksekova yerelinde bu soruna alternatif bir çözüm olarak, mevcut dernek ekibi ile birlikte sahada tanışılan üretici kadınların dahil edildiği Yüksekova Demeter Tarımsal Kalkınma Kadın Kooperatifi’ni kurduk. Şu an mevcut sayısı 16 olan çalışanıyla bu sorunun çözümünü destekler nitelikte hareket ediyoruz. Bu süreçte YUKADER’in izlediği stratejiler şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Kadınlara öncelikli olarak insana yaraşır iş koşulları yaratmak,
  • Kültür ve geleneklerin yoğunluğunun farkında olarak kadınları çevre baskısından ve eleştirel ortamdan sıyıracak, rahat çalışabilecekleri bir iş modeli geliştirmek,
  • Kadınların kapasite gelişimine katkıda bulunmak,
  • Aile içi ekonomilerine katkı sağlamalarına imkân tanımak,
  • Ekonomik kazancın kadın üzerinde olumlu etkilerini arttırarak yerelde özgüveni yüksek kadın profilini ortaya koymak,
  • Yerelin ekonomik ve tarımsal kalkınmasına kadın gücüyle destek sağlamak.

YUKADER olarak kadınların her anlamda güçlendirmenin faydasını gözeten çalışma prensipleri geliştirmek amacıyla çalışmalar yürütüyor, yerelde tüm imkanları kullanmaya çalışıyor ve çoğu zaman imkansızlıklarla da mücadele ediyoruz.

  • Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Eğitim Müfredatına Dahil Edilmesi

Toplumsal cinsiyet eğitimi en temelde çocukluktan başlamalı ve okul eğitimiyle desteklenmelidir. YUKADER olarak okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminin verilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu eğitimin özellikle ilkokul döneminde başlanması çocukların kendi ailelerindeki yanlış toplumsal kabullerden farklı algılar ile yetişmelerine imkân tanıyacaktır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılık konusunda farkındalık kazanmalarına destek olacaktır. Bu sayede çocukların cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında küçük yaşlarda belli bir farkındalığının oluşması ileride oluşabilecek toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de bir nebze önünü kesmeye olanak sağlayacaktır.

  • Kadın Kooperatiflerinin ve/veya Kadın İşletmecilerin Teşvik Edilmesi

YUKADER olarak kurduğumuz Demeter Tarımsal Kalkınma Kadın Kooperatifi ile bölgedeki pek çok kadına iş imkânı sağlıyoruz. 

Uluslararası koruma statüsündeki kadınlar, şiddetten kaçan ve ekonomik özgürlüğünü kazanmaya çalışan kadınlar başta olmak üzere çalışmak isteyip de iş bulamayan pek çok kadına iş imkânı tanıyan Demeter bu anlamda bir örnek teşkil ediyor. Kendi deneyimlerimizden ve proje kapsamında yaptığımız görüşmelerden yola çıkarak kooperatif veya özel işletme kurabilmesi için kadınların teşvik edilmesi ve bu süreçte kadınlara finansal destekler verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

  • Kreş ve Anaokulu Sayılarının Artırılması

Kadınların çalışması ve ekonomik zorluklarla mücadele etmesinin kolaylaştırılması için verilen teşviklerin ve desteklerin yanı sıra çocuklarını emanet edebilecekleri kreş ve/veya anaokullarının sayısının artırılması elzemdir. Çocuklarını güvenle bırakabilecekleri bir alan olmaması nedeniyle kadınlar iş bulmakta ya da iş hayatına katılımda zorluklar yaşıyor. 

  • Sığınma Evlerinin Artırılması

Şiddete maruz kalan kadınlar için sığınma evleri çok önemlidir. Bu nedenle sığınma evlerinin sayılarının ve/veya kapasitelerinin artırılması gerekiyor. Aynı zamanda, sığınma evleri hakkında çok fazla bilgi kirliliği bulunuyor bu nedenle de kadınlar sığınma evlerine gitmeye çekiniyor. YUKADER olarak kadınlara sığınma evleri hakkında doğru bilgiler aktardık; ancak yaygın olarak kabul edilmiş yanlış bilgilerin yerini doğrulara bırakabilmesi için bölgede bilgilendirme günleri yapılması gerekiyor.

  • Belediyelerde Kadın Birimi Kurulması ve Kadınların Karar Mekanizmalarında Yer Alması

Yüksekova’da ve genel olarak Hakkâri’de kadınların karar mekanizmasına dahil edilmesi için çalışmalar yapılması gerekiyor. Toplumdaki ön yargıların kırılması için kadınların karar mekanizmalarında yer alması, “kadınlara uygun iş tanımlarının” sorgulanmasının önünü açacaktır aynı zamanda kadınların çalışması üzerinde üretilen, kadının çalışmasının “kötü” olduğu algısı değişecektir. Toplumsal ön yargılar kadınların çalışmalarının önünde duran engellerin başında geliyor. Bu nedenle kadınların karar mekanizmalarına olması kamu kurumları düzeyinde teşvik edilmelidir.

  • Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’nin Görünürlüğünün Artırılması

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) sadece illerde değil ilçelerde ve kırsalda da görünürlüğünü artırması ve sahada daha etkin yer alması gerekiyor. Kadına karşı şiddetle mücadelede kurumların bilinirliğinin ve verdiği desteklerin artması önemlidir. Ayrıca Yüksekova’nın coğrafi şartları göz önüne alındığında kış aylarında sığınma talebi bulunan kadınların, Hakkâri merkeze gönderilmek üzere bekletilmesi de kadınlarda bir başka travma oluşturuyor. Bu sebeple kadın sığınma evlerinin sadece il merkezlerinde değil ilçelerde de açılması büyük önem arz etmektedir.

 

Kurumsal Destek Fonu’nun 2022 Döneminde Yapılan Başvurulara Dair Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Kurumsal Destek Fonu

Sivil toplum kuruluşlarının (STK) kurumsal gelişimlerinin güçlenmesini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation ve Dalyan Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kurumsal Destek Fonu’nun 2022 döneminin başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.