Category

Acil Deprem Fonu

Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı ile Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim Projesi Kapsamında Yürüttükleri Çalışmaları Konuştuk

By | Acil Deprem Fonu

Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı (Argüden Yönetişim Akademisi),  Kamu, sivil toplum, özel sektör ve uluslararası kurumlarda yönetişim kalitesini arttırmak; ‘iyi yönetişim’ kültürünün gelişmesi ve yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla çalışmalarını gerçekleştiriyor.

Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Kahramanmaraş Depremleri Doğrudan Destekler Fonu kapsamında desteklediğimiz Argüden Yönetişim Akademisi, Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim projesini hayata geçirdi. Vakıf proje kapsamında depremden etkilenen 11 şehrin iyi yönetişim kültürüne dayalı yeniden inşası konusunda sivil izleme ve katılımı kolaylaştırmak amacıyla çalışmalarını yürüttü.

Argüden Yönetişim Akademisi’yle gerçekleştirdiğimiz röportajda; vakfın faaliyetleri, iyi yönetişim kültürü, proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler, Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli’nin afetler sonrası iyileşmedeki rolü ve vakfın gelecek dönem planları hakkında konuştuk.

Argüden Yönetişim Akademisi, Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 

Argüden Yönetişim Akademisi kamu, sivil toplum, özel sektör ve uluslararası kurumlarda yönetişim kalitesini artırmaya adanmış bir vakıf. Akademi, yaşam kalitesini geliştirmek ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturma amacıyla çıktığı yolculukta, yönetişim kalitesini geliştirerek kurumlara duyulan güveni artırmayı görev ediniyor. İyi yönetişim kültürünün gelişimi ve yayılımında “mükemmeliyet ve ilk başvuru” adresi olmak ülküsüyle; 7’den 77’ye her yaş grubu ve özellikle kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının liderleri için eğitim programları düzenliyor, araştırmalar gerçekleştiriyor, iyi yönetişim modelleri, rehberleri hazırlıyor ve iyi uygulamaların teşvik edilmesi için burs ve ödül sistemleri geliştiriyor.  İyi yönetişim konusunda çalışan ulusal ve uluslararası çeşitli kurumlarla iş birlikleri gerçekleştiriyor, bu konudaki küresel çalışmalara entelektüel katkılar sağlıyor.

Akademi, etki yaratan çalışmalarla dolu 10 yılı geride bıraktı. Bütünsel ve entegre bir yönetişim anlayışıyla kurumlara duyulan güveni geliştirmek için içerik geliştirerek, eğitim programları hazırlayarak ve iyi uygulamaları teşvik ederek bu on yılda;

  • 100’den fazla eğitim programı düzenledi, yaklaşık 6.000 mezun verdi.
  • Tamamladığımız 25 projede yaklaşık 1.500 kurumun yönetişim kalitesini araştırdı.
  • Yönetişimin gelişimine entelektüel anlamda yön veren 100’den fazla yayın, rapor, makale yayınladı.
  • 350’den fazla etkinlikte 100.000’den fazla kişiyle yüz yüze temasa geçerek iyi yönetişim kültürünün hem bireylerde hem de kurumlarda içselleştirilmesine katkı sundu.
  • Çalışmalarını her sektörde faaliyet yürüten 350’den fazla kurumla işbirliği yaparak gerçekleştirirken yarattığı değeri artırdı.
  • Her yıl aldığı nakdi bağışlara ek olarak ayni katkılardan maksimum seviyede yararlandı, kendisine emanet edilen her 1TL’lik bağışı 1,5TL’lik ayni bağış ile kaldıraçladı. Böylelikle her 1TL’lik bağış ile 2,5TL’lik ekonomik maliyeti olan faaliyetleri hayata geçirdi.
  • Sürdürülebilir bir gelecek için iyi yönetişimin önemine inanan yüzlerce gönüllü ve 40.000 gönüllü çalışma saati ile Akademi’nin çalışmalarına destek verdi.

Bu çerçevede Akademi, Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi©Belediye Yönetişim Karnesi©, gibi etki araştırmaları, Yerel Kalkınma RehberiEntegre Belediye Yönetişim Modeli©, Entegre ve Kapsayıcı Stratejik Plan Hazırlama Rehberi gibi çalışmalar ve Kamu, STK ve Özel sektör liderleri için eğitim programları geliştiriyor.

Aynı zamanda 7’den 77’ye her kesim için birlikte yaşama kültürünü geliştirmek üzere Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey, üniversite gençleri için YÖN101, Aristo, Sürdürülebilirlik 101 gibi iyi yönetişim eğitim programları geliştirip, uyguluyoruz. Bu programlara katılan birçok ildeki 40’ı aşkın üniversiteyi kapsayan aktif bir Gençlik Ağımız bulunuyor.

İyi uygulamaları teşvik etmek ve yaygınlaştırmak üzere Avrupa Konseyi tarafından yetkilendirilen Akademi, Türkiye’de yerel yönetimler için Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE) sürecini geliştiriyor, Katılımcı Demokrasi Okulu’nun uygulanmasını sağlıyor ve iyi yönetişim konusundaki akademik çalışmaları destekleyen burs programları gerçekleştiriyor.

Ayrıca, Türkiye’de ilk Entegre Rapor yayınlayan kurum olarak Entegre Raporlama anlayışının yaygınlaşmasına öncülük yapıyoruz. Kuruluşumuzdan bu yana faaliyetlerimizi Entegre Rapor olarak yayınlayarak dünyada öncü bir sivil toplum kuruluşu olarak, entegre düşüncenin kamu, sivil toplum ve özel sektör kurumlarınca benimsenmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz.

Argüden Yönetişim Akademisi yakın zamanda 10. yaşını kutladı. Aradan geçen zamanı değerlendirdiğinizde, çalışma alanınız ve buna paralel olarak Akademi’nin yaşadığı değişime dair öne çıkan noktalardan bahseder misiniz? 

Yaşam kalitelerini geliştirmek üzere insanların kurdukları tüm kurumların iki temel nedeni var: (i) kaynakların daha etkin kullanımı ve (ii) daha iyi risk yönetimi. Ancak kurumlara paydaşları tarafından güvenilmiyorsa ve/veya güvenmiyorsa, kurumlar bu hedeflere ekonomik bir şekilde ulaşamazlar. İyi yönetişim, yönetim kalitesini ve paydaşların güvenini artırır. Güven eksikliği, yüksek bir sürtünme katsayısı gibidir; yaptığınız her faaliyet daha pahalıya mal olur. İyi yönetişim, kurumlara olan güvenin yeşerdiği bir kültür ve iklimdir. Argüden Yönetişim Akademisi’ni, toplumun her kesiminde yönetişim kalitesini artırarak kurumlarına güven duyulan bir toplum ve dolayısıyla kaliteli yaşam ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturulabilmesi amacıyla kurduk. Hedefi kitlemiz ise sadece özel sektör şirketlerinin liderleri değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve uluslararası örgütlerin liderleri ile 7’den 77’ye tüm bireyler.

Geçtiğimiz 10 yılda “Ölçmediğinizi iyileştiremezsiniz” anlayışıyla yönetişimin etkinliğini ölçmek için özgün metodolojiler geliştiriyoruz.  Böylelikle, iyi örneklerin belirlenmesi ve teşvik edilmesiyle, akranlardan öğrenmeyi hızlandırmaya yardımcı olacak küresel anlamda ilgi çeken araştırmalar gerçekleştiriyoruz.

Demokraside genel olarak oy verme hakkı, düşünceleri ifade etme özgürlüğü ve benzeri haklarla tanımlanır.  Oysa artık insan hakları da demokrasi de bunların ötesine geçiyor.  Artık esas olan, insanların geleceklerini biçimlendirmede söz sahibi olmasıdır, kendilerini ilgilendiren konularda karar alma süreçlerine katılabilmesidir. Modern çağın insan hakları ve demokrasi kavramlarının içeriği budur.

Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde henüz istenildiği düzeyde ilerleme kaydedilemedi. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için birlikte yaşam kültürünü benimsememiz gerekiyor. Kurumlar karar alırken yalnızca finansal odaklı değil, aynı zamanda toplumsal ve ekolojik boyutları da dahil ederek değerlendirme yapmalılar.

İki sene önce Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ‘Güvenin tekrar inşa edilmesi ve demokrasinin güçlendirilmesi’ üzerine yeni bir çalışma alanı belirledi. Bu sene de Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun temel konusu ‘Güvenin tekrar inşası’ idi. Özetle, demokrasiyi güçlendirmek için güveni oluşturmak gerektiği küresel anlamda da öncelik kazanıyor. Tam da bu nedenle 10 senedir faaliyet gösteren Argüden Yönetişim Akademi’sinin yaklaşımının ve çalışma alanlarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

İyi yönetişim kültürü nedir? Bu kültürü yaygınlaştırmak ve sivil katılımı artırmak için yapılması gerekenlerden bahseder misiniz? 

İnsanlar, özlemlerini gerçekleştirebilmek, yaşam ile ilgili risklerini yönetebilmek üzere topluluklar halinde yaşamaya başladığından bu yana kamusal, özel ve sivil toplum kurumları kurmaya ve bunların yönetsel hak ve sorumluluklarını tanımlamaya çalışıyor.   Yönetişim, toplumların, faaliyetlerini yönetmek amacıyla kullandığı politik, ekonomik ve yönetsel iradedir.  Yurttaşların, grupların ve toplulukların, ortaklaşa karar alma ve uygulamada, çıkarlarını dile getirmede, yükümlülüklerini karşılamada ve çatışma noktalarının çözümünde kullandıkları mekanizmaları, süreçleri ve kurumları kapsar.  Kurumlarda yönetim erkini kullananların nasıl yönlendirileceği (‘guidance’) ve gözetileceği (‘oversight’) yönetişim kavramının temelini oluşturur. İyi yönetişim, paydaşlarının güven duyduğu kurumlar ve sürdürülebilir bir gelecek için gerekli bir kültürdür. Yönetişim, yönlendirme ve gözetim kavramlarını içerir. Etimolojik olarak, “governance” kelimesi, eski Yunancada yönlendirme ve kontrol/gözetim anlamına gelen “kybernao” kelimesinden geliyor.

Yönetişim, toplumda karar vericilerin toplumsal faydayı geliştirecek şekilde yönlendirilmesi ve uygulamaların gözetilmesini sağlayan bir süreçtir. Kolektif denetleme ve yönlendirme mekanizmasının oluşturulması, kurumlara duyulan güveni artırır.

Güvenmek ve güvenilmek insan mutluluğunun temel taşlarındandır.  Ancak, güven kazanmak emek ve özen gerektirir.  İyi yönetişim kurumlara duyulan güveni artırmanın anahtarıdır. Güvenilir olabilmek, uzun bir zaman içinde elde edilebilen, ancak çok kısa sürede yitirilebilen bir değerdir.  Güvenilirlik, sözlerin ötesinde davranışların da tutarlılığı ile kazanılır.  Çünkü davranışlar öncelikleri ve tercihleri kelimelerden daha etkili olarak gösterirler.

Güvenin özünde özgürlük vardır.  Özgürlük ise yaratıcılığı, mutluluğu getirir.  Bu nedenle güven, gelişmenin de temelidir.  Ancak, güven yanılma ve aldatılma riskini de içerdiğinden kırılgandır.  Buna rağmen, güvene dayalı ilişki ne kadar geçici olursa olsun, güce dayalı ilişkiden daha sağlıklıdır.  Güveni kurumsallaştırabilen toplumlar karşılıklı bağımlılığı ve iş birliği olanaklarını artırarak girişimciliği ve gelişmeyi mümkün kılarlar.

Her karar bir maliyet içerir.  Bu nedenle, özellikle önemli stratejik karar alınmadan önce neyi hedeflediği, nasıl uygulanacağı; ekonomik, sosyal, çevresel ve dağıtımsal etkileri ve uygulama maliyetleri de katılımcı bir anlayış ile değerlendirilmelidir.  Bu nedenle, iyi yönetişim, karar kalitemizi ve dolayısıyla yaşam kaynaklarının daha etkin kullanımını ve yaşam kalitemizi artırmanın en temel yöntemidir.

Yaşam kalitemizi geliştirmek istiyorsak kurumlara duyulan güveni artırmak üzere Tutarlılık, Sorumluluk, Hesap Verebilirlik, Adillik, Şeffaflık, Etkinlik ve Katılımcılık ilkelerini hayata geçirmek üzere her alanda, her fırsatta, her platformda toplumsal öncülüğünü yapmalıyız.

Yaşam kalitesinin en yüksek olduğu toplumlar, kurumlarına en çok güven duyulan toplumlardır. Yönetişim kavramını, kurumlara duyulan güven olarak özetleyebiliriz.

İyi yönetişim kültürünü yaygınlaştırmak ve sivil katılımı artırmak için kurumların, tüm faaliyetlerini açık ve şeffaf bir şekilde yürütmesi, paydaşlarına karşı hesap verebilir olması gereklidir. Bu, güvenin temelini oluşturur. Karar alma süreçlerine sivil toplumun ve vatandaşların aktif katılımını sağlamak da yönetişim sürecini daha demokratik ve kapsayıcı hale getirir.

Öte yanda kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında iş birliği ve ortaklıklar teşvik edilmelidir. Bu, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve daha geniş bir etki alanı oluşturulmasını sağlar. Son olarak, elde edilen sonuçlardan öğrenmek ve süreçleri düzenli olarak geliştirmekle bu kültürün yaygınlaşmasına katkıda bulunulur.

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında sağladığımız destekle Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim projesini hayata geçirdiniz. Bu proje fikri nasıl ortaya çıktı? Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan ve alana etkisinden bahseder misiniz? 

Afetler kaçınılmaz, ancak afete hazırlık, dayanıklı bir gelecek için yatırımdır. Fikri hazırlık, eğitim ve tatbikat hayat kurtarır, gelecek için bugün yapılacak çalışmalarla yeniden yapılanmanın hızı ve kalitesi artar. Tüm bu süreçlerde kapsayıcı ve anlamlı bir katılımcılık anlayışını hayata geçirmek ise toplumsal güveni artırır; kaynak oluşturma ve uygulama etkinliğini geliştirir. Bu doğrultuda Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim (AKSE) adlı projemizi 6 Şubat 2023 depreminden etkilenen on bir şehirde iyileştirme ve yeniden yapılanma çabalarını iyi yönetişim kültürüne dayalı, bütünsel bakış açısı ve toplumu temel alan bir yaklaşımla sürdürülebilir kalkınmaya katkı vermek amacıyla hayata geçirdik. Proje ile farklı paydaşların çabalarının daha etkin sonuçlar üretmesi için sivil izleme, değerlendirme ve katılım süreçlerinin güçlendirilmesini hedefledik. Kamu yetki ve kaynaklarının kullanımının iyi yönetişim kültürüne dayalı ve toplum temelli işlemesine katkı veriyoruz. İyileştirme ve yeniden yapılanma süreçlerinde yer alan kamu, özel sektör ve sivil toplum aktörlerinin bütünsel bakış açısıyla ve iyi yönetişim kültürüne dayalı olarak daha fazla uyum ve eşgüdüm içinde hareket etmelerini desteklemeyi öngörüyoruz. Böyle bir çaba daha nitelikli kararlar alınmasına ve kaynakların daha etkin kullanılmasına yardımcı olacaktır. Nihai olarak, hem zaman ve kaynak kayıplarının azalması ve daha iyi sonuçlar elde edilmesini hedefliyoruz; hem de afetten etkilenen şehirlerde daha dayanıklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmanın hızlıca tesis edilmesine katkı vermeyi öngörüyoruz.

Bu vizyondan hareketle, afetten etkilenen şehirlerde devam eden iyileştirme ve yeniden yapılanma işleyiş düzeninin kalitesine odaklanan bir yaklaşım ve bunu işlevsel kılan Sivil Etkileşim Değerlendirme Modelini© geliştirdik. Söz konusu yaklaşım ve model ile mevcut işleyiş düzeni ve iş yapış biçimlerinde iyi yönetişim kültürünün güçlendirilmesini amaçlıyoruz. Bunun için de başta vatandaşlar ve sivil toplum aktörlerinin mevcut işleyiş düzeninin kalitesini iyi yönetişim açısından ölçmesi, değerlendirmesi ve sürekli gelişmesine katkı vermelerini sağlamayı öngörüyoruz. Geliştirilen model ile iyileştirme ve yeniden yapılanma süreç ve adımlarında risklerin azaltılarak dayanıklılığı, katılım yoluyla kapsayıcılığı ve bütünsel bakış açısıyla karar ve kaynakların daha etkin kullanımını desteklemeyi ümit ediyoruz.

Proje kapsamında ilk olarak on bir şehirde devam eden iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarını inceledik. Özellikle, yürütülen çalışmaların işleyiş düzeni ve iş yapış biçimlerini iyi yönetişim ilkeleri açısından gözden geçirdik ve çıkarımlar yaptık. Mevcut durum incelemesinde tespit ettiğimiz gelişim alanlarını mevzuat ve On İkinci Kalkınma Planı (2024-2028) gibi kamu düzenleyici çerçeve ile eşleştirdik. Bu eşleştirmeden yola çıkarak, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına dair ulusal kalkınma vizyonu, amaçları ve tedbirleri ile kendi yaklaşımımız arasında uyum kurduk. Kamu kurumları ve diğer paydaşları yönlendirmek için belirlenen kalkınma planı, politikalar ve mevzuatın ancak iyi yönetişim kültürünün güçlendirilmesiyle gerçekleşebileceği sonucuna vardık. Dünyada ve Türkiye’de mevcut olan afet yönetim yaklaşımlarını gelişim odaklı olarak gözden geçirdik. Bunlardan yola çıkarak, iyi yönetişime dayalı bir çerçeve geliştirdik. Bu çerçeveyle tüm toplumu temel alan ve farklı paydaşların daha etkili istişare, iş birliği ve eşgüdüm içinde çalışmasını sağlayacak bir işleyiş düzeni kalitesi gerektiğini iddia ediyoruz. Bunun için iyileştirme ve yeniden yapılanma süreçlerinde yer alan farklı paydaşların rol ve işlevlerini hem incelemeler yaparak hem de düzenlediğimiz istişare çalıştayından aldığımız görüşler ile belirledik. Temel amacımız ise bu paydaşların ortak çabasıyla işleyiş düzeni ve iş yapış esasları ile usullerinde iyi yönetişim kültürünün kim tarafından, ne yönde ve nasıl güçlendirilebileceğini değerlendirmekti. Nihai olarak, tüm çalışmalar sonucunda entegre bir yaklaşım ve AKSE kapsamında geliştirilen Sivil Etkileşim Değerlendirme Modelini afetten etkilenen şehirlerde ilgili alanlarda pilot olarak uygulayarak Modelin kullanımını test ettik.

Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli’nin afet sonrası iyileştirme ve yeniden yapılanma süreçlerinde risklerin azaltılması ve toplumun dayanıklılığının artırılması üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz? Hangi yönetişim prensipleri bu amaçlara ulaşmada kilit rol oynuyor? 

Ölçmediğini geliştiremezsin” anlayışı ile geliştirilen ve sivil toplum başta olmak üzere tüm paydaşlar tarafından kullanılabilecek Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli© ile afet öncesinden sonrasına tüm karar ve uygulama süreçlerinde şeffaflık, kapsayıcı ve anlamlı bir katılımcılık anlayışının etkin olarak uygulanmasına yardımcı olmayı hedefliyoruz.

Bu doğrultuda Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli© ile aşağıdaki hedeflere katkı vermeyi amaçlıyoruz.

  • Afet yaşanan şehirlerde sürdürülebilir kalkınmanın ve yaşam kalitesinin hızlı ve etkin şekilde tesis edilmesine katkı vermek,
  • İyi yönetişim kültürü ile iyileştirme ve yeniden yapılanmanın işleyiş düzeni ve iş yapış esasları ile usullerinin kalitesinin sürekli gelişmesine destek olmak,
  • Başta vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları, kent konseyleri gibi sivil aktörlerin iyileştirme ve yeniden yapılanma süreçlerine güven düzeyini artırarak katılım yoluyla katkı vermelerini güçlendirmek,
  • Kamu yetki ve kaynaklarının kullanımının daha fazla iyi yönetişim kültürüne dayalı ve toplum temelli işlemesine katkı vermek,
  • İyileştirme ve yeniden yapılanma sürecinde yer alan farklı paydaşların kararları, faaliyetleri ve kaynaklarıyla ortak vizyona doğru daha uyumlu, eşgüdüm içerisinde ve etkin şekilde çalışmasını desteklemek,
  • Gelecekte olası afet risklerini azaltmak ve gerçekleşecek afetlerden sonra kullanılabilecek bir iyi uygulama örneği geliştirmek ve hayata geçirmek,
  • Tüm toplumu ülke genelinde bütünsel afet azaltma anlayışı ve iyi yönetişim kültürü ile daha dayanıklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkı vermeye teşvik etmek.

İyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarının işleyiş düzeninin güçlendirilmesi ise aşağıdaki iyi yönetişim ilkelerinin her yönetim süreci ve yönetişim adımında hayata geçirilmesiyle sağlanabilir:

  1. Temsil ve katılım: başta vatandaşlar ve STK’lar olmak üzere, tüm ilgili (etkileyen ve etkilenen) paydaşların istişare ve katılım yoluyla alınacak kararlara etki etmelerini,
  2. Sorumluluk ve duyarlılık: her kesimin sorun, ihtiyaç, talep ve önerilerini bütünsel olarak değerlendirerek ve gelecek nesillerin menfaatlerini gözeterek, sorumlu ve duyarlı şekilde hareket edilmesini,
  3. Etkililik ve verimlilik: alınan kararlar, kullanılan kaynaklar, yürütülen faaliyetler ve elde edilen sonuçlarda zamanın, mali kaynakların, iş gücünün ve fırsat maliyetlerinin gözetilerek mümkün olan en ekonomik/verimli şekilde kullanılması ve istenilen hedeflere en etkin şekilde ulaşılmasını,
  4. Adillik ve kapsayıcılık: başta dezavantajlı sosyal gruplar (kadın, çocuk, yaşlı, engelli, göçmen ve diğer) olmak üzere tüm kesimlerin ihtiyaç ve taleplerinin hak temelli bir şekilde her yönetim sürecinde gözetilmesini,
  5. Şeffaflık: alınan tüm kararlar, kullanılan kaynaklar, yürütülen faaliyetler ve bunların sonuçlarının farklı kesimlere etkilerine dair veri ve bilgilerin anlaşılır ve erişilebilir kılınmasını,
  6. Hesap verebilirlik: seçilmiş ve atanmış kamu aktörleri başta olmak üzere, ilgili tüm aktörlerin iyileştirme ve yeniden yapılanma sürecinde aldığı kararlar, kullandığı kaynaklar, yürüttüğü faaliyetler, elde ettiği sonuçlar ve ortaya çıkan sapmalar hakkında kamuoyunu aktif olarak, anlaşılır ve erişebilir şekilde bilgilendirmesini,
  7. Tutarlılık: mahalle, ilçe, il, bölge, ulusal ve küresel ölçekteki planlar, hedefler ve faaliyetler arasında; kamu, özel ve sivil toplum sektörleri bağlamında; kısa, orta ve uzun vade kapsamında; çevre, ekonomi, sosyal ve yönetim alanları arasında uyum ve eşgüdüm içinde olunmasını tanımlıyor.

Kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum alanında faaliyet yürüten aktörlerin hem kendi kurumlarında hem de birbirleriyle ilişkilerinde iyi yönetişim kültürüne dayalı, bütünsel ve toplum merkezli bir çerçevede işleyiş düzenlerini şekillendirmeleri mevcut kaynaklar ile daha bütünsel, kapsayıcı ve etkin sonuçlar üretmesine yol açacaktır. Aynı zamanda, sivil toplum aktörlerinin toplum adına bu süreçleri izleyebilmesi ve değerlendirmesi güven düzeyini artırırken katılım yoluyla katkı vermesini de kolaylaştıracaktır. Böyle bir çerçevede işletilen iyileştirme ve yeniden yapılanma süreçleri tüm toplumsal kesimler ile farklı paydaşların kendi imkânlarıyla kalkınmaya güç ve ivme katmasını sağlayacaktır.

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin Akademi’ye ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Yönetişim kültürünün geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli? 

Akademinin kuruluş amacı doğrultusunda gerçekleştirdiği araştırmalar, model geliştirme faaliyetleri ve bu çalışmaların topluma en yüksek faydayı sağlayacak şekilde yaygınlaştırılması belli bir kaynak çerçevesinde gerçekleşiyor. Ülkemizde proje destekleri ile ayakta kalmaya çalışan sivil toplum aktörlerinin, bir fikri geliştirmesi için hibe alması iyi yönetişim kültürünün geliştirilmesi için iyi bir örnek. Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli’nde de belirttiğimiz gibi, afet sonrası yapılan çalışmalar tek başına yeterli olmayacaktır. Toplumun her kesimini kapsayan ve önleyici çalışmaları hayata geçiren anlamlı katılım süreçlerini geliştirmek için fon çeşitliliğinin sağlanması kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, farklı bağışçılar tarafından sağlanan destekler, iyi yönetişim kültürünün yerleşmesi ve sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunması açısından hayati rol oynuyor.

Argüden Yönetişim Akademisi’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz?

Akademimizin 10. Yılında Türkiye’de ve Dünya’da yönetişimi daha iyi ölçmek için araçlar geliştirerek, birlikte yaşam kültürünü yaymak üzere toplumun tüm kesimlerini kapsayan modelleri sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Hayata geçirdiğimiz Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim Projesi ile ortaya koyduğumuz modelin yaygınlaştırılmasıyla kaynakların çeşitlendirilerek proje bazlı anlayıştan çıkılıp, vizyon temelli çalışmaların artacağını umuyoruz. Özellikle bu model ile yakın gelecekte şu adımları gerçekleştirmeyi hedefliyoruz:

  • Platform Kurulması: Modelin kullanımının yaygınlaşmasını desteklemek amacıyla bir çevrimiçi platform kurmayı planlıyoruz. Bu platform, modelin kullanımıyla ilgili iyi örnekleri, eğitim materyallerini ve kullanıcıların deneyimlerini paylaşacak bir ortam sağlayacak.
  • Pilot Çalışmaların Yaygınlaştırılması: Bu projenin başarısını temel alan, pilot çalışmaların farklı kurumlara uyarlanarak yaygınlaştırılması için çaba sarf edeceğiz.
  • Kaynak Yaratılması: Modelin yaygın kullanımını desteklemek için pilot uygulama süreçlerine ilişkin mali kaynaklar ayrılmasını öneriyoruz.

Son söz olarak: ‘Güven iyi yönetişimin özü, sürdürülebilir kalkınmanın temelidir’ anlayışı çerçevesinde yaşam kalitemizin ve demokrasinin gelişimi, sürekli öğrenme ve birlikte barış ve refah içerisinde yaşamanın anahtarı olarak gördüğümüz iyi yönetişim kültürünün toplumda daha iyi anlaşılması ve uygulanması için araştırma, eğitim ve savunuculuk faaliyetlerim ile ülkemizde ve dünyada fayda üretecek çalışmaları daha nice 10 yıllarda da sürdürebilmeyi umuyor, bu çabalarımıza destek sağlayan tüm kurum ve kişilere teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Eşitlik için Dayanışma Derneği ile Deprem Göçü Alan İllerdeki STK’lar için Çocuk Odaklı Kapasite Geliştirme Programı Projesi Hakkında Konuştuk

By | Acil Deprem Fonu, Yerel Güçlenmeye Destek Fonu

Eşitlik için Dayanışma Derneği, İstanbul’un kırılgan bölgelerinde yaşayan insanların haklarına erişimini güçlendirmek, haklarına erişim araçlarına yönelik bilgilerin yaygınlaşmasını desteklemek, bu bölgelerde yaşayan özellikle kadın ve çocuklar için güvenli alanlar yaratmak, yoksulluk ve ayrımcılıkla mücadele etmek için çeşitli izleme çalışmaları ve araştırmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Yerel Güçlenmeye Destek Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Deprem Göçü Alan İllerdeki STK’lar için Çocuk Odaklı Kapasite Geliştirme Programı projesini hayata geçiriyor. Dernek proje kapsamında deprem bölgesinden yoğun göç alan üç ilde bulunan ve depremden etkilenen çocuklarla beraber çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) hak temelli çocuk çalışmaları kapasitesini güçlendirmek amacıyla çalışmalar yürütüyor. 

Eşitlik için Dayanışma Derneği ile yaptığımız röportajda; derneğin faaliyetleri, proje kapsamında yürütülen çalışmalar ve derneğin gelecek dönem faaliyetleri hakkında konuştuk. 

Eşitlik için Dayanışma Derneği, Yerel Güçlenmeye Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kadınlar ve çocuklar krizlerden en fazla etkilenen grupta yer alıyor ve eşitsizliği daha derinden yaşıyorlar. Kadın ve çocukların haklara ve hizmetlere erişimini kolaylaştırmak için kurulmuş bir derneğiz. Bu alanda çalışan örgütlerin işlerinin niteliklerini arttırmak için çalışmalar yapıyoruz.

Hibe desteğimizle Deprem Göçü Alan İllerdeki STK’lar için Çocuk Odaklı Kapasite Geliştirme Programı projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?

Projenin temel hedefi 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrası göç alan illerde çocuklarla çalışma yürüten STK’ların çalışmalarını sürekli hale getirebilmektir. Çocuk güvenliği, çocuk katılımı, şiddetsiz örgütlenmeyi ise alt başlıklar olarak sıralayabiliriz. Bu başlıklarda kapasite güçlendirme çalışmaları yürütüyoruz. Bursa, İzmir ve Mardin olmak üzere üç ilde beş STK ile çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu üç ilde beş günlük hak temellilik ve şiddetsiz örgütlenme yaklaşımlarıyla çocuk güvenliği bireysel güçlenme programı gerçekleştirdik. Programın amacı ise o ildeki çocuk çalışmalarını canlandırılmasına katkı sağlamaktı. 

Uzun süre çalıştığımız STK’larla faaliyetlerimize mentor atayarak devam ediyoruz. Başta çocuk güvenliği politikası olmak üzere ihtiyaç duydukları alanlarda çalışma yürütüp sürecin sonunda da işleyen bir çocuk güvenliği politikası ve mekanizmaları kurmalarına destek oluyoruz.

Projenin sürdürülebilirliğini sağlamak adına neler yapılabilir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Buradaki temel hedeflerden bir tanesi ‘Bu çalışma bir model olabilir mi? Uygulanabilir mi?’ sorusuna cevap aramaktır. Bu sebeple programda bağımsız bir etki değerlendirme uzmanı ile birlikte çalışıyoruz. Ekiple birlikte saha ziyaretleri yapıp katılımcı gözlem raporları hazırlıyor. Başlangıç noktasında ne durumda olduğu ve sürecin sonunda nereye vardığını ölçmeye çalışıyoruz. Böylelikle uzun vadedeki etkisini görmüş olacağız. 

Eşitlik için Dayanışma Derneği’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? Sağladığımız hibe desteği gelecekteki hedef ve projelerinizi nasıl etkiledi?

Kurulduğumuz günden bu güne, hem kendi kapasitemizi güçlendirmek hem de başka kuruluşlara bu konuda destek vermek üzerine çalışmalar yapıyoruz. Desteğinizle yürüttüğümüz proje bu anlamda büyük ve yol gösterici bir katkı sağladı. Ayrıca, derneğin kuruluş hedeflerinden bir diğeri olan alandaki boşlukları tespit edip o boşlukları dolduracak içerik, model ve mekanizmalar oluşturmasını sağladı. Kişisel olarak da katkıları olduğunu söylemek mümkündür. Birbirimizin eksiklerini kapatma ve yeni deneyimlerimizi aktarma fırsatı bulduk. 

Hak temelli çalışma alanı ve hak temelli çalışabilen STK sayısı giderek azalıyor. Bu STK’lar da aslında daha kapalı, daha ‘sahadan uzak’ çalışıyorlar. Gelecek hedeflerimizin arasında bunu araştırmak ve ‘kafa yormak’ bulunuyor. 

Yeni bir STK olduğunuzda birikim var, niyet var, istek var ancak maalesef kaynak olmadan bunların hiçbiri hayata geçmiyor. Bu noktada, desteğiniz güçleri birleştirmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.

 

İstanbul Kültür Sanat Vakfı ile Enstrüman Destek Fonu Projesini Konuştuk

By | Acil Deprem Fonu, Genel

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), İstanbul’un kültür-sanat yaşamını zenginleştiren çalışmalar yürütüyor. Düzenli olarak İstanbul Müzik, Film, Tiyatro ve Caz Festivalleri, İstanbul Bienali, İstanbul Tasarım Bienali, Leyla Gencer Şan Yarışması ve Filmekimi’ni düzenliyor. Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında Enstrüman Destek Fonu’na sağladığımız hibe desteğiyle, deprem bölgesinde veya yaşanan afet nedeniyle taşınarak başka şehirlerde ikamet eden, güzel sanatlar liseleri ve konservatuvarların müzik bölümlerinde eğitim gören ve depremde enstrümanı hasar gören öğrenciler ile ilgili bölümlerde görev yapan eğitmenlerin enstrüman ihtiyacını karşılamak amacıyla çalışmalar yürüttü. 

İKSV ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; proje kapsamında yürüttükleri çalışmalar, projenin kültür-sanat alanına etkisi, gençlerin kültür-sanat alanına katılımını güçlendirmek geliştirilmesi gereken stratejiler ve vakfın gelecek dönem planları hakkında konuştuk. 

İstanbul Kültür Sanat Vakfı olarak, İstanbul’un kültür-sanat yaşamını zenginleştiren çalışmalar yürütüyorsunuz. Çalışma alanınızın var olan durumu hakkında neler söylersiniz?

İKSV olarak, İstanbul’da uzun süredir kültür-sanat faaliyetleri yürütüyor ve Türkiye genelinde kültür politikaları üzerine çalışmalar yapıyoruz. 6 Şubat depreminden sonra oluşturduğumuz Enstrüman Destek Fonu’nun amacı, felaketin etkilerini gidermeye müzik eğitiminde kaynaklara erişimi kolaylaştırarak katkıda bulunmak. Doremusic ve Zuhal Müzik‘in yanı sıra Pozitif Müzik, Sala Müzik, Cangöz Müzik, Keylan Müzik gibi işbirlikçiler de İKSV Deprem Bölgesi Enstrüman Destek Fonu’na destek veriyor. Bu işbirlikleriyle, sanat ve müzik alanlarındaki etkiyi artırmayı hedefliyoruz.

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Enstrüman Destek Fonu projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?

İKSV Enstrüman Destek Fonu projesiyle, kültürel ve sanatsal yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlıyoruz. Bu proje, depremden etkilenen müzik öğrencilerine ve eğitmenlere enstrüman temin etmek için oluşturulan bir fonu içeriyor. 2023 Mart, Nisan ve Mayıs aylarında 875 başvuru alındı ve bu, ihtiyacın büyüklüğünü gösteriyor. Başvuruları değerlendirerek, 5.600.000 TL’lik bir bütçe oluşturuldu ve bu kapsamda 29 farklı şehirde yaşayan 384 öğrenciye toplamda 34 farklı türde müzik enstrümanı sağlandı. 

Proje, geniş bir coğrafi alana yayılarak birçok öğrenciye ulaştı. En önemli etkisi, müzik eğitimi alanında yaşanan kayıpları telafi etmekte yardımcı olması. Bu fon aracılığıyla, müzik eğitimi alanındaki kayıpların bir miktar telafi edilmesi, öğrencilere ve eğitmenlere destek olunması hedefleniyor. Bu sayede, müziğin hayatlarında önemli bir yere sahip olduğu öğrencilerin eğitimlerine devam etmeleri ve müzik eğitiminin sürdürülebilirliği destekleniyor. Projenin etkilerini değerlendirmek için mevcut veriler kullanılarak başvuru sayıları, dağıtılan enstrüman sayıları ve öğrencilerden alınan geri bildirimler dikkate alınıyor.

Projenin Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki gelişimine ve genç yeteneklerin  desteklenmesine nasıl bir katkısı olması bekleniyor?

Enstrüman Destek Fonu projesi, Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki gelişimine ve genç sanatçıların/müzisyenlerin desteklenmesine katkı sağlıyor. Fon desteğiyle temin edilen enstrümanlar, müzik eğitimi alan öğrencilerin eğitim olanaklarını artırıyor. Bu sayede, gençlerin yeteneklerini geliştirmeleri ve profesyonel düzeyde müzik kariyeri yapmaları için gerekli araçlara erişimleri sağlanmış oluyor.

Türkiye’de gençlerin kültür-sanat alanına katılımının her geçen gün azaldığı, deprem bölgesi özelinde ise neredeyse imkânsız bir hale geldiği biliniyor. Bu doğrultuda gençlerin kültür-sanat alanına katılımını artırmak ve geniş kitlelere ulaşmak için ne tür stratejiler yürütülmesi gerekiyor?

Bu alanda birçok kurumun önemli çabaları mevcut. Yerel ve uluslararası kurumlar, depremlerden etkilenenlerin sanatsal ihtiyaçlarına cevap vermek için güçlü bir dayanışma ve işbirliği ağı oluşturuyor. İKSV olarak Mercedes-Benz Türk işbirliğiyle görsel sanatlar alanında çalışan genç sanatçılara yönelik Sanatçı Destek Fonu (SaDe) isimli bir destek programımız da var. Bu yıla özel olarak buradaki gücümüzü de deprem bölgesine aktarmayı amaçlayarak bu programın başvurularında da sadece depremden etkilenen bölgelerdeki sanatçıları davet ettik. Bu tür projeler ve iş birlikleri, gençler için kültür-sanat etkinliklerine katılımı artırabilecek yeni fırsatlar sunduğu için çok kıymetli. Uzun vadede genç müzisyenlere yönelik benzer profesyonel gelişim programlarının ve atölye çalışmalarının devam etmesi, yeteneklerinin geliştirilmesine ve sahne deneyimi kazanmalarına da yardımcı olabilir. Okullarda, gençlik merkezlerinde ve toplum merkezlerinde ücretsiz programların düzenlenmesi de aynı şekilde kültür-sanata ilgiyi artırabilir. Burada, düzenlenen programların uzun süreli olarak planlanması önem taşıyor. Uzun vadeli stratejilerin uygulanması ile gençlerin kültür-sanat alanına katılımı artırılabilir ve geniş kitlelere ulaşılabilir.

İKSV’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? Sağladığımız hibe desteği gelecekteki hedef ve projelerinizi nasıl etkiledi?

Bu projeyle bağlantılı olarak Institut Français ile hayata geçirilen “Umut Notaları” projesi, yerel sivil toplumun kalbindeki sanatsal bağları yeniden kurmaya yardımcı oluyor ve bu gerekli döngüyü yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Profesyonel orkestralara yeniden doğuş desteğiyle, “Umut Notaları” projesi kapsamında, aralarında birçok üyesini kaybetmiş Hatay Akademi Senfoni Orkestrası‘nın da bulunduğu depremden etkilenen 11 ilde orkestraların kayıplarına ve ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla bir sponsorluk sistemi kurmak üzere çalışıyoruz. Bölgedeki sanatsal yaşamı tekrar hayata geçirmek amacıyla Fransız kurumları tarafından Türkiye’deki müzik topluluklarına destek sağlanıyor. Enstrüman Destek Fonu ile Institut Français’nin başlattığı ‘Umut Notaları’ projesinde, Institut Français ile yakın işbirliği yapıp güçlerimizi birleştirerek daha fazla sayıda öğrenci ve eğitmene erişebildiğimizi ve daha kapsamlı bir program oluşturduğumuzu söyleyebiliriz.

Bu çalışmanın, kültür-sanatın yaygınlaştırılması ve toplumsal dayanışmanın pekiştirilmesi için önemli bir adım olmasını hedefliyoruz. Bağış kültürünün, özellikle kültür-sanat alanında güçlenmesi büyük önem taşıyor. Bu alandaki bağışlar, genç yeteneklerin desteklenmesi, kültürel çeşitliliğin korunması ve geleceğin daha kapsayıcı bir şekilde inşa edilmesi için kritik bir rol oynuyor. Bu nedenle, fon destekleriyle genç yeteneklerin keşfedilmesi ve desteklenmesi, kültürel zenginliğin korunması ve kültür-sanatın toplumun her kesimine ulaştırılması hedefleniyor.

 

Yerel Güçlenmeye Destek Fonu II’ye Yapılan Başvurularla İlgili Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Acil Deprem Fonu, Yerel Güçlenmeye Destek Fonu

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çevre illeri de şiddetli şekilde etkileyen depremlerin ardından bölgede yaşanan tahribatın giderilmesi ve depremden etkilenen bireylerin iyi olma halinin desteklenmesi amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Yerel Güçlenmeye Destek Fonu II’nin başvuru ve seçim süreci tamamladı. Fon kapsamında, sahada faaliyet yürüten ve/veya bölgeye destek sağlamak üzere çalışmalarına başlayan sivil toplum kuruluşlarının (STK) uzun vadeli projelerini destekliyoruz.

Fonun bu döneminde çocuk haklarının ve refahının geliştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesi ve depremden etkilenenlerin kültür-sanat faaliyetlerine erişiminin artırılması amacıyla yürütülecek çalışmaları önceliklendirdik.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla fona yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

 

Kahramanmaraş Depremleri İhtiyaç Belirleme Raporu Yayımlandı

By | Acil Deprem Fonu, Acil Destek Fonu, Genel

6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çevre illeri de şiddetli bir şekilde etkileyen depremlerin büyüklüğünün uzun vadeli bir birliktelik ve sürdürülebilir dayanışma gerektirdiği bilinciyle, bölgenin ve depremden etkilenenlerin devam eden ihtiyaçlarını daha iyi anlayabilmek amacıyla hayata geçirdiğimiz çevrimiçi anket çalışması sonuçlarının yer aldığı Kahramanmaraş Depremleri İhtiyaç Belirleme Raporu yayımladı.

Kahramanmaraş depremleri sonrası Vakfımızdan hibe desteği almış/almaya devam eden kuruluşların gözünden depremden etkilenenlerin ve bölgenin ihtiyaçlarını anlamak ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda hibe stratejimizi belirlemek amacıyla 13-25 Aralık 2023 tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz anket çalışmasında; STK’ların deprem bölgesinde yürüttüğü çalışmalara, sahanın ve kuruluşların orta ve uzun vadeli ihtiyaçlarına, gelecek dönem planlarına ve önerilerine odaklandık. Bu çalışma ile;

  • Bölgedeki uzun vadeli iyileşme ve yeniden inşa sürecinde önemli ihtiyaçların devam ettiğini,
  • Depremlerin farklı gruplar üzerinde farklı etkileri olduğunu ve bu etkilere özel çözümler gerektiğini,
  • Sürecin dinamik bir yapıya sahip olduğunu ve ihtiyaçların sürekli olarak değiştiğini/dönüştüğünü,
  • Sahada faaliyet yürüten STK’ların başta finansal sürdürülebilirlik olmak üzere çeşitli kapasite güçlendirme ihtiyaçlarının devam ettiğini gözlemleme imkânı elde ettik.

Detaylarına buradan ulaşacağınız Kahramanmaraş Depremleri İhtiyaç Belirleme Raporu ile bölgenin, depremden etkilenenlerin ve sahada faaliyet yürüten STK’ların ihtiyaçlarının görünür kılınmasına; aynı zamanda hibe veren kurumların ve bağışçıların Kahramanmaraş depremlerine yönelik stratejilerini belirlemelerine katkı sunmayı umuyoruz.

Temel İhtiyaç Derneği ile Gıda Bankalarının İhtiyaçlarının Giderilmesi Projesi Hakkında Konuştuk

By | Acil Deprem Fonu

Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) desteklediği gıda bankaları ağı ile Türkiye’de hem gıda israfının önlenmesine yönelik çalışmalar yapıyor hem de dezavantajlı kesimlerin bu bankalardan yararlanmasına destek olarak farklı bir dayanışma modelinin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında hibe desteği sağladığımız TİDER, Gıda Bankalarının İhtiyaçlarının Giderilmesi projesini hayata geçiriyor. Dernek proje kapsamında Adana, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde bulunan gıda bankalarının ihtiyaçlarını ve kapasitelerini tespit etmek aynı zamanda bu ihtiyaçları temin etmek amacıyla çalışmalar yürütüyor.

TİDER ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin hikayesi, proje kapsamında yürüttükleri faaliyetler, gıda bankacılığı ve acil durum yönetimi arasındaki ilişki ve derneğin gelecek dönem planları hakkında konuştuk.

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler Temel İhtiyaç Derneği’ni ve çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Temel İhtiyaç Derneği’nin kuruluş hikayesinden ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Türkiye’de gıda israfı, yaklaşık 18 milyon ton ile endişe verici boyutlarda. Dünya genelindeki 1.3 milyar tonluk gıda israfının önemli bir kısmını oluşturuyor olması oldukça dikkat çekici.

Gıda bankacılığı sistemi, israf edilebilecek ürünleri toplama ve ihtiyaç sahiplerine dağıtma amacını taşıyan bir çözüm olarak ortaya çıkıyor. Bu sistemin işleyişi şu şekildedir: Topladığımız ürünleri, marketlerden, aşevlerinden veya depolardan oluşan gıda bankaları aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Bu süreç, bir tedarik zinciri yönetimi gibi düşünülebilir. Büyük markalarla iletişim kurarak ürünleri temin ediyor ve bu ürünleri gıda bankalarına yönlendiriyoruz. Gıda bankaları genellikle belediyeler, yerel yönetimler veya yerel sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından işletiliyor ve Türkiye genelinde sayıları artıyor.

İhtiyaç sahibi olmak isteyen belediyeler veya STK’lar, bizimle iletişime geçerek gıda bankacılığı yapmak istediklerini belirtiyor. Aramızda düzenlenen protokollerle, bu kuruluşlar belirli bir düzen içinde ürünleri dağıtacaklarına dair taahhütte bulunuyor. Biz de uygun altyapı şartları sağlandığında, bu kuruluşlara gıda desteği sağlıyoruz. Bu işleyiş, basit bir protokol üzerine kurulu olup, yönetim şekillerine müdahale etmeden sadece eğitim odaklı bir yaklaşımı hareket ediyoruz.

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Deprem Destek projesini hayata geçiriyorsunuz. Projeniz tamamlanma aşamasına yaklaşırken proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalar ve çıktılarından bahseder misiniz?

Depremin hemen ardından harekete geçerek hibe desteğinizle deprem bölgesindeki ihtiyaçları karşılamak üzere gıda satın aldık. Bu gıdaları gıda bankaları aracılığıyla depremlerden etkilenenlere ulaştırdık. Gıda desteklerinin yanı sıra, depremden etkilenen insanların altyapı ve bakım gibi diğer ihtiyaçlarını da desteklemeye odaklandık.

Adana, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Osmaniye’deki 11 gıda bankasının ihtiyaçlarını belirleyip, bu ihtiyaçları karşılamak adına bir proje hazırladık. Şu anda ihtiyaçları karşılama aşamasındayız. Projedeki bir diğer hedefimiz deprem bölgesinde ikamet etmeye devam edenlerin ekonomik gelişimine katkı sağlamak amacıyla istihdam alanları yaratıyoruz.

Adıyaman’da yeni bir gıda bankası kurduk. Burada da yerel insanların istihdama katılımı desteklemeyi ve bireylerin ekonomik olarak güçlenmesine katkı sunmayı hedefliyoruz.

Dünya çapında kritik boyutlara ulaşan gıda israfı, acil durumlar için hazırlıklı olmayı da bir zorunluluk haline getiriyor. Bu bağlamda, gıda bankalarıyla işbirliği halinde acil durum yönetim planı oluşturmak büyük önem taşıyor. ​​Gıda bankalarıyla işbirliği halinde acil durum yönetim planı oluşturmanın önemi nedir? Proje kapsamında yürüttüğünüz faaliyetlerle birlikte düşündüğünüzde gelecek dönemlerde meydana gelebilecek acil durumlarda bizleri neler bekliyor?

Afet Platformu‘nun dokuzuncu üyesi olarak, afet dönemlerinde gıda bankalarının ve TİDER depolarının kullanılmasına yönelik bir maddeyi protokolümüze ekledik. Bu sayede, Ankara’da bulunan bir depo, birçok belediye ve gıda bankası tarafından afet yardımlarının depolanması ve dağıtılması için güvenli bir mekân olarak kullanılabilir.

Afet durumlarında ilk 72 saat kritik önem taşır. Bu süreçte, ilk adım genellikle yardım deposu kurmaktır. Bu nedenle, belediyelerin depolarını afetlere uygun şekilde organize etmelerini öneriyoruz. Depolarda afet müdahalesinde kullanılacak malzemelerin güvenli bir şekilde bulundurulması hayati önem taşıyor.

Afet Platformu olarak, Avrupa Birliği projesine başvurarak hayalimizdeki depoyu kurmayı planlıyoruz. Ayrıca, protokollerimizi güncelleyerek afet durumlarında gıda bankalarını daha etkin bir şekilde dahil etmeye çalışıyoruz.

Temel İhtiyaç Derneği’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? Sağladığımız hibe desteği gelecekteki hedef ve projelerinizi nasıl etkiledi?

Bu proje temelinde, STK’ların, destekçilerin ve bağışçıların ortak bir vizyona sahip olması, insanları kalkındırmayı hedefleyen bir yaklaşımı beraberinde getiriyor. İstihdam odaklı çalışmalarımızın yanı sıra eğitim ve kooperatif kurma gibi farklı alanlarda da faaliyet göstererek bireylerin sadece hayatlarını değil, aynı zamanda toplumsal dinamikleri de olumlu yönde etkilemeyi hedefliyoruz. Bu çerçevede, bireylerin kendi ayakları üzerinde durabilmesine katkı sağlayacak projeler geliştiriyoruz ve kalkınma çabalarımızın sürekliliği için çalışıyoruz.

İsraf konusundaki çabalarımızda, yeni çıkan kanunların bağışçıları ve bağış yapan kurumları korumak adına önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz. Gelişmekte olan bir ülke olarak, tarım, lojistik ve depolama süreçlerindeki israfı önlemek için sürdürülebilir ve yenilikçi tarım projelerine odaklanıyoruz. Türkiye genelinde her ilçede bir gıda bankası kurma hedefimiz ise israfın her yerde var olduğunu gösteriyor.

Kalkınmanın ilk adımının gıda ve barınma olduğunun bilincindeyiz. Gıda Bankası olarak, sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturan bu ihtiyaçlara odaklanıyoruz ve bağışçılarımızın ve destekleyen kurumların katkılarıyla bu hedefe ulaşmaya çalışıyoruz. Bu kaynaklar olmadan israf edilecek ürünleri bağışlamak mümkün olmaz. Gıda Bankası’nın bu inançla sürdürdüğü projeler, toplumda fark yaratmaya devam ediyor.

El Ele Federasyonu ile Zor Koşullarda Koruyucu Aile Sisteminin Desteklenmesi Projesi Hakkında Konuştuk

By | Acil Deprem Fonu, Acil Destek Fonu

El Ele Federasyonu koruma altındaki çocuklar ve aile temelli bakım sistemlerinin çocuğun yararına geliştirilmesi için çalışmalarını yürütüyor. Aynı zamanda, alanda güçlü sivil toplum yapısının oluşması ve bu alanda çalışma yapmak amacıyla yeni kurulan sivil toplum kuruluşlarının (STK)  kurumsal gelişimlerini desteklemek amacıyla çalışmalar gerçekleştiriyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında hibe desteği sağladığımız federasyon; Zor Koşullarda Koruyucu Aile Sisteminin Desteklenmesi projesini hayata geçiriyor. Federasyon proje kapsamında Kahramanmaraş depreminden etkilenen koruyucu ailelere koruma altındaki çocuklara ve gençlere yönelik psikodestek çalışmaları yürütüyor. Ayrıca deprem sonrası koruyucu aile olmak isteyen ailelere yönelik 6 modülden oluşan psikoeğitim programı hazırlıyor.

El Ele Federasyonu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; federasyonun çalışmaları, proje kapsamında yürütülen faaliyetler, koruyucu ailelere yönelik yürütülen destekler ve federasyonun gelecek planları hakkında konuştuk. 

El Ele Federasyonu, Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

El Ele Federasyonu olarak, koruma altındaki çocuklar ve aile temelli bakım sistemlerinin çocukların yararına geliştirilmesi amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye’de uzun yıllardır devlet koruması altında olan çocuklarla çalışan ve koruyucu aile sisteminin gelişmesine odaklanan birçok STK bulunuyor. Bu STK’lar, kendi tematik alanlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor. Ancak, birlikten kuvvet doğar düşüncesiyle ve bir araya geldiğimizde daha güçlü ve etkili olabileceğimiz inancıyla, bu STK’ların temsilcileri olarak El Ele Federasyonu’nu kurduk. İlk yılımızı organizasyonel yapımızı güçlendirmek ve kurumsallaşmaya ayırırken, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerle birlikte faaliyetlerimizi hızlandırdık.

Koruyucu ailelik sisteminin Türkiye genelinde yaygınlaştırılması için diğer paydaş STK’larla birlikte çalışıyoruz. El Ele Federasyonu olarak, bu alandaki politikalara ve uygulama sorunlarına odaklanarak bu konudaki boşluğu doldurma misyonunu üstlendik. Uygulamada yaşanan eksiklikler konusunda bir farkındalık oluşmuş durumda ve bu sorunları düzeltme çabaları devam ediyor. Bu noktada, tüm paydaşlarımızla birlikte El Ele Federasyonu, Türkiye genelinde bu sistemin Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesi için çalışmalar yürütüyor. 

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Zor Koşullarda Koruyucu Aile Sisteminin Desteklenmesi projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?

Proje kapsamında, WhatsApp grupları ve çağrı destek merkezi gibi iletişim araçları kullanılarak depremlerden etkilenen koruyucu ailelerin ve çocukların iyi olma halini desteklemek amacıyla psikososyal destek çalışmaları yürütüyoruz. Projemiz için önemli adımlardan birisi de koruyucu ailelere yönelik kapsamlı bir eğitim modülünün hazırlanmasıdır. Bu modül, koruyucu ailelerin travmatik deneyimlere sahip çocuklarla nasıl başa çıkacaklarına dair beceriler kazanmalarına destek oluyor.

Projemizin üç temel faaliyeti bulunuyor:

  • Depremlerden etkilenen koruyucu aileler ve çocuklar çağrı destek merkezlerimizi arayarak psikososyal destek talep edebiliyorlar.
  • Depremlerden etkilenmeyen ancak depremden etkilenen çocuklara koruyucu aile olmak isteyen aileler, koruyucu ailelik hakkında bilgi alabiliyor.
  • Koruyucu ailelik sürecine hazırlanan ailelere yönelik kapsamlı bir eğitim modülü sunuluyor.

Proje, amacına uygun olarak, depremlerden etkilenen ve koruyucu ailelik sürecinde olan ailelere uzun vadeli destek sağlamaya ve koruyucu ailelik sistemini güçlendirmeye çalışıyor.

Proje dahilinde psikososyal destek çalışması yürütüyorsunuz. Başvuruda bulunan koruyucu ailelere yönelik destek süreci hakkında bilgi verir misiniz?

Ekibimizle beraber, koruma altındaki çocuklara ve ailelerine destek oluyoruz. Birinci ekibimiz, iki sosyal hizmet uzmanı ve dört psikologdan oluşuyor. Bu ekip, çocukların ve ailelerinin psikososyal durumlarını değerlendiriyor ve gerekli desteği sağlıyor. İkinci ekibimiz ise koruyucu ailelik hakkında bilgi almak isteyenlere danışmanlık hizmeti veriyor. Aileler, triyaj ekibimizi arayarak randevu alabiliyor ve ücretsiz psikolojik destek alabiliyor. Psikologlarımız, 30-40 dakikalık seanslarda ailelerin yaşadıkları travmalarla başa çıkmalarına ve çocuklarının gelişimini desteklemelerine yardımcı oluyor.

Türkiye’nin önde gelen akademisyenleri tarafından hazırlanan eğitim modüllerimiz, çocukların yaş dönemlerinden koruyucu ailelik süreçlerine kadar geniş bir yelpazede bilgi sunuyor. Bu modüller, açık kaynak olarak YouTube kanallarımıza yüklenecek ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı‘nın da desteğiyle koruyucu ailelere yönlendirilecek. Bu sayede projemiz, eğitim modüllerini yayınlayarak sürekli bir hizmet sunmaya devam edecek.

El Ele Federasyonu’nun gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? Sağladığımız hibe desteği gelecekteki hedef ve projelerinizi nasıl etkiledi?

El Ele Federasyonu olarak, aldığımız hibe desteği sayesinde önemli adımlar atıyoruz. Bu destek, yereldeki benzer STK’ları bir araya getirdiğimiz bir birleşme gerçekleştirme fırsatı sunarken aynı zamanda Türkiye’nin farklı illerinde STK’lara mentorluk desteği sağlamamıza katkı sundu. Ayrıca, hazır materyallere ve eğitim modüllerine sahibiz. Bu modülleri Türkiye’nin her yerinden ulaşılabilir hale getirerek, STK’ların gelişmesine ve yerleşmesine katkıda bulunmayı hedefliyoruz.

Büyük projelerimiz arasında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile yürüttüğümüz işbirliği çalışmaları ve koruyucu aileleri aynı platformda toparlayacak bir etki çalışması yer alıyor. Bu kapsamlı projelerde maliyetlerin yüksek olabileceğinin farkındayız, ancak fon sağlayıcılarla işbirliği yaparak bu hayalleri gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.

Devlet korumasından ayrılan çocukların ihtiyaçlarına yönelik de çalışmalarımız var. Bu alanda da değişim ve dönüşüme hizmet eden çalışmalara odaklanacağız.

Türkiye’de birçok STK’nın desteklenmeye ve ihtiyaçlarını karşılamaya ihtiyaç duyduğunun farkındayız. Bu alanlarda yapılan çalışmaların değerini artırarak, bu konuda bilincin artmasına önemli bir katkı sağlıyoruz. Aldığımız hibe desteği ile bu konuları gündeme taşımak ve bu alana katkıda bulunmak bizim için son derece kıymetli.

 

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu’nun Beşinci Aşamasında Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Acil Deprem Fonu

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çevre illeri de şiddetli şekilde etkileyen depremlerin ardından, sahada aktif olarak faaliyet gösteren ve bölgeye destek sağlamak üzere çalışmalarına başlayan sivil toplum kuruluşlarının (STK) bölgede tespit ettiği ihtiyaçların, yaşanan tahribatın giderilmesi ve depremin bölgede yaşayan farklı gruplar üzerindeki etkilerinin azaltılması amacıyla Dalyan Foundation ve Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu’nun beşinci aşamasında desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı’na, Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’na, Elele Federasyonu’na ve Kadına Özgürlük ve Eşitlik Derneği’ne toplam 10.616.000 TL hibe desteği sağlıyoruz.

Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı sağladığımız 1.690.000 TL hibe desteğiyle Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim projesini hayata geçiriyor. Vakıf proje kapsamında depremden etkilenen 11 şehrin iyi yönetişim kültürüne dayalı yeniden inşası konusunda sivil izleme ve katılımı kolaylaştırmak amacıyla bir çalışma yapacak. Bu kapsamda alanda yeniden yapılanma kapsamında mevcut durumun analizi ve değerlendirmesini içeren bir rapor yazacak, bu rapordaki ihtiyaçlara dayanarak bir “sivil izleme ve katılım aracı” oluşturacak ve bu aracın sivil aktörler tarafından kullanımını kolaylaştıracak bir “kılavuz” geliştirecek. Vakıf hibe desteğimizle dört ay süreyle Proje Koordinatörü, Proje Uzmanı ve Araştırmacı istihdam edecek.

Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (Bayetav) sağladığımız 5.430.000 TL hibe desteğiyle Aynı Göğün Altında: Depremden Etkilenen Öğrencileri Destekleme projesini hayata geçiriyor. Bayetav proje kapsamında depremler nedeniyle ebeveyn kaybı yaşamış olan çocukların ve gençlerin eğitimlerine devam edebilmesi ve iyi olma hallerini uzun vadeli desteklemesi amacıyla çalışmalar yürütecek.

Elele Federasyonu sağladığımız 538.000 TL hibe desteğiyle Zor Koşullarda Koruyucu Ailelerin Güçlenmesi projesini hayata geçiriyor. Federasyon proje kapsamında Adana ve Kahramanmaraş’ta bulunan ve koruyucu aile alanında faaliyet yürüten STK’ların kurumsal kapasitelerini güçlendirmek amacıyla çalışmalar yürütecek. Aynı zamanda STK’lar arası işbirliğini ve kamu kurumları ile STK’lar arası diyaloğu artırmak amacıyla çalışmalar yapacak.

Kadın Özgürlük ve Eşitlik Derneği (KÖVED) sağladığımız 2.958.000 TL hibe desteğiyle Kadın Yaşam Merkezi projesinin ikinci aşamasını hayata geçiriyor. Kahramanmaraş Depremleri Doğrudan Destekler Fonu’nun üçüncü aşamasında sağladığımız hibe desteğiyle Adana Kadın Yaşam Merkezi’ni açan KÖVED, sağladığımız bu destek ile başta tek ebeveyn kadınlar olmak üzere, çocukların ve dezavantajlı grupların bir araya gelmelerini, psikososyal ve hukuki destekler almalarını aynı zamanda Yaşam Merkezi’ne gelen bireylerin ekonomik ve sosyal olarak güçlenmelerini desteklemek amacıyla çalışmalar yürütecek. Aynı zamanda hijyen alanlarına, temel ihtiyaçlara erişebilecekleri; psikososyal ve grup çalışmaları destekleri verdikleri, oyun odalarının bulunduğu sosyalleşme mekanları sağlayacak. Bu hedefler doğrultusunda KÖVED hibe desteğimizle idari ve ofis giderleri karşılayacak; tam zamanlı Saha Koordinatörü, Finans Asistanı, Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı, Çocuk Gelişimcisi ve yarı zamanlı proje asistanı istihdam edecek.

 

Doğa Koruma Merkezi Vakfı Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesini Tamamladı

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM), bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında DKM, Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçirdi.

DKM ile gerçekleştirdiğimiz röportajda ekosistem onarımı kavramı, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanları, hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar ve vakfın gelecek dönem planları hakkında konuştuk.

Ekosistem onarımı nedir? Ekosistem onarımının iklim değişikliği üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?

Ekosistem onarımı, herhangi bir sebepten tahrip olmuş bir alanın tür kompozisyonu, yapısal özellikleri, ekosistem dinamikleri ve ekosistem hizmetleri açısından orijinal haline dönüştürülmeye çalışılması olarak tanımlanabilir. Kamuoyu, hatta birçok uzman da ekosistem onarımı denince ekosistemin bütün bileşenlerini göz önünde bulunduran bütüncül bir yaklaşım yerine sadece ağaçlandırma çalışması algılayabiliyor. Toprak onarımı da bu kapsamda toprak ekosisteminin yapısının, işlevlerinin, mikro organizmalarının zenginliğinin, besinlerin yoğunluğunun ve karbon düzeyinin iyileştirilmesine yönelik yapılan uygulamalardır. Toprak onarımı uygulamaları, toprağın karbon tutma kapasitesinin artırılmasına doğrudan katkı verdiği için önemli iklim değişikliği azaltım araçlarından biridir.

6 Şubat’ta meydana gelen depremlerle beraber çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının önemi bir kez daha tartışılmaya başlandı. Çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının öneminden bahseder misiniz?

6 Şubat depremleri sonrasında gündeme gelen konulardan biri de kentlerin yeniden inşaat sürecinin planlanmasının, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının önemi ile ilgiliydi. Bu konuları tartışırken deprem, sel-taşkın gibi afetlerin dışında, Türkiye’yi önemli ölçüde etkileyecek iklim değişikliğini de göz önüne almak büyük önem taşıyor. Bu kapsamda şehirlerde atılabilecek birçok adım bulunuyor. Modern şehirler iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltacak ve dayanıklılığı artıracak şekilde oluşturulabilir. Dünya’da genelinde bu konuyla ilgili birçok iyi örnek bulunsa da Türkiye’nin bu konudaki karnesi ne yazık ki zayıf. Doğa Temelli Çözümler, Ekosistem Tabanlı Uyum, Ekosistem Hizmetlerinin Haritalanması gibi yaklaşımlar, küresel ölçekte şehirleri doğal afetlere karşı hazırlıklı, iklim değişikliğinin etkilerine karşı önlemlerle donatılmış hale getiriyor.

Doğaya karşı değil, doğa ile birlikte çalışarak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin ve afet riskinin azaltılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, gıda ve su güvenliğinin sağlanması ile insan sağlığının korunmasına katkıda bulunan Doğa Temelli Çözümler, değişen ve değişmesi öngörülen iklim koşullarının oluşturduğu etkileri dönüştürmekte bir araç olarak kullanılabilir. Ekosistem onarımı çalışmaları, doğal alanların, suyu tutacak şekilde planlanması, bu şekilde yerleşimlerde sel-taşkın kontrolünün sağlanması, yağmur hasadı yöntemleriyle (teraslama, hendekler, vb.) toprağın su tutma kapasitesinin artırılması, tarımsal uygulamalarda su kaynaklarının etkin kullanımı, verimli ulaşımda temiz enerji kaynaklarının tercih edilmesi gibi uygulamalar, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının oluşturulması için kentlerde yapılabileceklere örnek olarak verilebilir.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Yangınlar sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini tamamladınız. Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

Yangınlar sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesi’nin iki temel hedefi vardı: 2021 yılında Antalya, Mersin ve Muğla’da yanan alanlar ile ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi ve vatandaş bilimi yöntemi kullanarak izleme çalışmalarının yürütülmesi. Proje kapsamında 2021 ve 2022 yılında Akdeniz Bölgesi’nde yaşanan yangınlarla ilgili detaylı mekânsal ve biyolojik çeşitlilik verileri toplandı. Böylelikle bu alanlarda yalnızca ne kadar alanın yandığı değil, hangi önemli canlı türleri ve habitatların yandığıyla ilgili veri bir araya getirildi. Bu veriler, kamuoyuna açık bir internet sayfasında interaktif araçlarla paylaşılabilir hale getirildi. Projenin önemli bir diğer ayağı da bölgedeki farklı paydaşlarından bilgi toplamak ve projeyle ilgili bilgi paylaşmak oldu. Bu kapsamda görüşmeler ve toplantılar hayata geçirildi. Projenin odağında tek taraflı bir bilgi üretmek değil, bu alanların vatandaş bilimi doğrultusunda hazırlanan internet sayfası aracılığıyla katılımcı şekilde izlenmesi vardı. Bu yüzden vatandaşların yanan alanların biyolojik çeşitlilik unsurları ile değişimini izleyip paylaşabilecekleri arayüzler internet sayfasına entegre edildi. Proje ve internet sayfası, yerelde yapılan toplantılarla kamuoyuna tanıtıldı ve proje kapatıldı. Proje tamamlanmış olsak da internet sayfasının ve dolayısıyla proje misyonunu sürdürmeye devam edecek.

Orman Yangınları Acil Destek Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? İklim değişikliği, çevre, ekosistem gibi alanlara yönelik yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Proje ile orman yangınları ile ilgili katılımcı, kamuoyunu izleme ve karar alma mekanizmalarını odağına koyan bir çalışma ilk kez hayata geçirildi. Farklı resmî kurumlarla ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) irtibatlar kuruldu, görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerle orman yangınları çalışmalarında kamu kurumları, STK’lar ve vatandaşların işbirliği geliştirmesi konusunda görüş birliği sağlandı ve kurulan ilişkilerin sürdürülmesinin önemi belirlendi. Bu gibi projelerin, özellikle de iklim afetlerinin arttığı günümüzde, desteklenmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’yi ve doğasını iklim krizlerine hazır bir ülke haline getirebilmenin yolu, iklim değişikliği, ekosistem onarımı ve katılımcı çalışmaların desteklenmesinden geçiyor.

Doğa Koruma Merkezi Vakfı’nın gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz?

DKM olarak, odağımıza doğal ekosistem korunması ve ekosistem onarımı konularını koyarak çalışmalarımızı gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Önem verdiğimiz en temel konular arasında, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir doğal kaynak kullanımı konusunda uygulayıcılarla bir arada çözümler oluşturmak geliyor. Bunun için de hem kamu kurumları hem özel sektör hem de vatandaşlarla çalışmaya devam edeceğiz. Tüm Dünya’da olduğu gibi ekosistem onarımı konusu da bizim için öncelikli. Son olarak, yalnızca doğal alanlar değil, sürdürülebilir kentlerin planlanması ve oluşturulması, bu şekilde afetlere karşı daha dirençli toplumlar oluşturulması için çalışmaya devam edeceğiz.

Yuva Derneği İklim ve Doğa Okuryazarlığı Eğitimi Projesini Tamamladı

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Yuva Derneği, yetişkinlerin ve gençlerin okul dışı eğitimlerini ve yaşam boyu öğrenme yoluyla gelişimlerini desteklemek, çevreyle ilgili farkındalıklarını artırmak ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Yuva Derneği, İklim ve Doğa Okuryazarlığı projesini hayata geçirdi. Dernek proje ile iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal afetler ve bu afetlere yönelik tedbir ve müdahale yöntemleri hakkında toplumun farkındalığını artırmak ve çevre dostu alışkanlıkların yer etmesini sağlamak amacıyla çalışmalarını yürüttü.  Dernek bu kapsamda, farklı sosyo-ekonomik ve demografik özelliklere sahip kişilere yönelik  İklim ve Doğa Okuryazarlığı eğitimleri düzenledi.

Yuva Derneği İklim ve Doğa Okuryazarlığı Proje Sorumlusu Selçuk Aslan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; proje kapsamında yürütülen çalışmalar, dijital çağda iklim aktivizmi ve gelecek dönem planları hakkında konuştuk.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz İklim ve Doğa Okuryazarlığı projesini yakın zamanda tamamladınız. Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

Projemizde Antalya ve Muğla illerinde orman yangınlarından etkilenen bölgelere yoğunlaştık. Bölgeye yaptığımız saha ziyaretlerinde orman bölge müdürlükleri, muhtarlar, imamlar, müftülükler, öğretmenler, sivil toplum kuruluşları (STK) ve belediyeler ile görüştük. Görüşmeler sonucu elde edilen bilgiler, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve uzman desteği ile orman yangınları ve afetleri ana eksene alan iklim ve doğa okuryazarlığı eğitim modülü ve eğitim kitapçığı hazırladık. Sonrasında bu eğitimleri görüşmeler sırasında kurduğumuz kontaklar ve açık çağrı ile çevrimiçi eğitimler düzenleyerek yaygınlaştırdık. Projemize, Sivil Düşün’den ek fon sağlayarak eğitim kitapçıklarını basılı halde katılımcılarımıza ulaştırdık. 

İklim değişikliği, çevre gibi alanlarda yürütülen aktivizm çalışmalarında Z kuşağının daha görünür olduğunu görüyoruz. Beraber çalıştığınız gençleri göz önüne aldığınızda bu kuşağın çevre konusunda daha duyarlı olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu duyarlılıklarını hayat pratiklerine ne şekilde dahil ediyorlar? 

Çevre alanındaki aktivizmin ne yazık ki sadece kısıtlı bir çevredeki gençler arasında popüler. Bu gençlerin sayısı Türkiye’deki genç nüfusuna oranlandığında çok az kalıyor. Ayrıca bu gençlerin sadece belirli bir alanda aktivizm yaptığını görüyoruz. Katılım mekanizmalarına dahil olarak ve yaşam alışkanlıklarında değişiklikler yapanların sayısı ise çok daha az. Türkiye’nin politik iklimi nedeniyle gençlerin örgütlü bir eylemin içerisine dahil olmakla ilgili çekinceleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle düzenlediğimiz eğitimlere ve gönüllü çalışmalara gençleri dahil etmeye ve onlara alan açmaya çalışıyoruz. 

İklim değişikliğine ve çevre sorunlarına dikkat çekmek amacıyla farklı dijital platformlar üzerinden kampanyalar düzenleniyor. Dijital çağda iklim aktivizmi yürütüyor olmanın olumlu ve olumsuz yanlarından bahsedebilir misiniz?

Dijital mecralarda düzenlenen kampanyalar sadece belirli bir kesime ulaşıyor. Bu nedenle bir süre sonra insanlarda harekete geçme konusunda yorgunluğa, umutsuzluğa ve eko-anksiyeteye yol açıyor. Bu kampanyalar eylem ve çözüm önerileri içeriyorsa olumlu sonuçları olabiliyor. Özellikle tek merkezden yürütülmeyen pek çok sivil toplum hareketinin dahil olduğu kapsayıcı kampanyalar başarıya ulaşıyor. 

Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Hibe desteğiyle gerçekleştirdiğimiz eğitimler ve saha ziyaretleri, temasa ettiğimiz insanlar ile iklim değişikliği ve afetler hakkında bilgi paylaşımı yapabileceğimiz ortamların oluşmasını sağladı. Bu eğitimlere toplum liderlerinin katılmış olması hazırladığımız içeriklerin çarpan etkisini arttırarak daha fazla sayıda insana ulaşmamızı sağladı. Eğitimler sonrası kurduğumuz kapalı gruplarla iletişime devam ederek ortak eğitimler ve benzeri farkındalık faaliyetlerine yapıyoruz. Bu alanda çalışma yürütmemiz merkezi yönetim içerisinde hazırlanan strateji ve eylem planlarına da görüş bildirmemize vesile oldu. Yürüttüğümüz eğitim faaliyetleri modeli yeni oluşturulan iklim değişikliğine uyum strateji ve eylem planı içerisindeki farkındalık faaliyetleri ile ilgili bölüme ilham oldu. 

Yuva Derneği’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz?

Yuva Derneği olarak iklim ve doğa okuryazarlığı ile ilgili çalışmalarına edindiği deneyim ve oluşturduğu içerikler ile devam edeceğiz. Bu alanda çevre okuryazarlığı iletişim ağı kurduk ve savunuculuk çalışmaları yürütüyoruz. Hedefimiz bu ağı aktif tutarak diğer kuruluşların da katılımı ile bu alandaki çalışmaları ülke çapında sürdürmektir. Kapasite güçlendirme çalışmalarını Avrupa ülkelerinde de yaygınlaştırmak üzerine adımlar da atıyoruz.