Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği (FİSA) çocuk haklarının korunması ve hayata geçirilmesi amacıyla, çocuk ihmali ve istismarı, çocuk işçiliği, ayrımcılık, çocuk katılımı, çocuk ve göç, engellilik ve eğitim alanlarında proje ve programlar yürütüyor. Mayıs 2019’da FİSA bünyesinde kurulan Çocuk Hakları Merkezi ise Türkiye’de özellikle çocukların maruz kaldığı hak ihlallerinin görünür kılınmasına, bu ihlal alanlarıyla ilgili bütüncül ve hak temelli politikaların ve uygulamaların geliştirilmesine, bu süreçlere sivil toplumun ve çocukların katılımı ile müdahale becerilerinin güçlenmesine yönelik çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Yerel Güçlenmeye Destek Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Afet Sonrası Dönemde Çocuk Hakları Temelli Psikososyal Destek Çalışması projesini hayata geçiriyor. Adıyaman’da yürütülen proje kapsamında; yaşanan depremlerin çocuklar üzerinde yarattığı travmatik etkiyi en aza indirmek amacıyla çalışmalar yürütülüyor. Aynı zamanda deprem sonrası çocuklara yönelik yapılan çalışmaları, hizmetleri, politikaları ve hak ihlallerini çocuk hakları odaklı izleyerek, raporlaştıracak amacıyla faaliyetler gerçekleştiriyor.
Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin çalışmaları, hibe kapsamında yürütülecek çalışmalar, afetler sonrası çocuklarla yapılacak çalışmalarda dikkat edilmesi konular ve derneğin gelecek dönem planları hakkında konuştuk.
Türkiye’de çocuk hakları alanında karşılaşılan zorluklar göz önüne aldığınızdan bahseder misiniz? FİSA olarak, bu sorunların çözümüne katkı sağlamak amacıyla ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
Türkiye’de çocuk hakları alanında yaşanan sorunlar dünyada yaşanan küresel ve çoklu krizlerin yarattığı sorunlardan maalesef muaf değil, asla da dışında yer almıyor.
Çocuklar bir yandan küresel sorunların etkilerini yaşarken öte yandan da Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyo-politik, ekonomik, kültürel süreçlerin etkileri ile değişen yaşam pratiklerinin yarattığı algıdan kaynaklı sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
Bütüncül, demokratik, çocuğu politik bir aktör ve hak sahibi özne olarak gören, özgürlüklerine saygı duyulan ve her türlü kriz durumlarında onları önceleyecek “hak temelli bir çocuk politikasının” eksikliği ve önemi son dönemlerde daha çok anlam kazanıyor. Çünkü her geçen gün çocukların maruz kaldığı hak ihlalleri, yaşadıkları şiddet, yaşamak zorunda kaldıkları derin yoksulluk, ayrımcılığa maruz kalarak ötekileştirilmeleri, değersizlik ve yok sayılmaları çocukların hayatlarını olumsuz etkiliyor, ciddi hak kayıplarına yol açıyor. Birçok çocuk önlenebilir nedenlerden dolayı yaşamını kaybediyor, birçok çocuk temel haklarına ve ihtiyaçlarına erişmek konusunda engellerle karşılaşıyor ve çok sayıda çocuk mutlu ve gelişimsel özelliklerinin ihtiyaçlarının karşılanabildiği yaşamları maalesef sürdüremiyor. Kısaca Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bu şekilde değerlendirebiliriz. Bu çerçevede FİSA Çocuk Hakları Merkezi (FİSA ÇHM) olarak bu zor koşullarda çocukların yaşadıkları hak ihlallerini tespit etmeye, önlemeye, görünür kılmaya ve çözüm önerilerine vesile olacak model üretmeye yönelik çalışmalarımıza devam ediyoruz. Özellikle çocuk haklarının ve hak temelli yaklaşımın temel algısını oluşturan “çocuğun katılım hakkını” hayata geçirmeye yönelik planlamalar ve uygulamaları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Zor zamanlardan geçerken çocukların seslerinin duyurulmasının ve maruz kaldıkları güçsüzleştirme politikalarının ortadan kaldırmasının yolunun, çocukların birer özne olarak yaşamın her alanına doğrudan katılımlarını sağlamak olduğunu düşünüyoruz. Potansiyellerini ortaya çıkarmak ve deneyimlerini çoğaltmak temel yaklaşım olarak benimsenmesi gerekiyor.
Bu çerçevede özellikle kriz durumlarında, çocukların yaşadıkları travmaların altına çizmeden psikososyal destek süreçlerini işletmek oldukça önemli. Çocukların güçlenerek yaşamlarının kurucu dinamikleri olmaları sağlanmalıdır. Yaşadıkları krizin olumsuz etkilerinden çıkarak seslerini ve ihtiyaçlarını duyurmanın yaşamlarının hızlı bir şekilde normalleşmesine önemli bir katkı sağladığını görüyoruz.
FİSA ÇHM olarak özellikle travmanın altını çizmeden sanat ve medya çalışmaları aracılığıyla psikososyal destek çalışmaları yapmaya; bunu çocuklarla beraber planlama, uygulama ve değerlendirmeye olanak yaratacak modeller geliştirerek sürdürülebilir olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bunun yanı sıra krizin yarattığı etkilerin düzenli izlenmesine ve raporlanmasına dair çalışmaların sıklıkla yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle yereldeki STK’lar, kişi ve kurumlarla birlikte yaşanan hak ihlallerinin izlenmesi ve raporlanması bu süreç içerisinde oldukça önemli.
Yerel Güçlenmeye Destek Fonu kapsamında sağladığımız hibe desteğiyle Afet Sonrası Dönemde Çocuk Hakları Temelli Psikososyal Destek Çalışması projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?
Saha çalışmasından önce yaptığımız tespitlerin ve öngörülerimizin ne kadar gerçek olduğunu uygulamalar sırasında görmüş olduk. Bu denli büyük bir afetin ardından çocukların seslerinin duyulmasının ihmal edileceğini, çok sayıda çocuğun temel hakları dahil olmak üzere haklarına erişme konusunda engelle karşılaşacağını, çocukların şiddet ve kötü muameleye maruz kalacağını tahmin ediyorduk. Gelinen aşamada bu konularda bazı iyileştirmeler gerçekleşmiş olsa da bunun yeterli olmadığını söyleyebiliriz. FİSA ÇHM olarak karşılaşacağımız tablonun bu olduğunu bilerek sahaya giderken hak temelli ve çocuk odaklı bir programın çocuklara çok iyi geleceğini bilerek gittik ve gerçekten de öyle oldu. Sahadaki en büyük etkilerimizden birisi, temas ettiğimiz yetişkinlerde ve kurumlarda çocuk algısında yarattığımız değişim oldu. Çalışmalarımızın her aşamasında çocukları merkeze alan ve katılımlarını sağlayan bir yaklaşım benimsedik. Başlangıçta bu yaklaşım yerel düzeyde tam olarak anlaşılmasa da zamanla çocuklardaki olumlu değişime tanık oldukça bunun neye hizmet ettiğini kavradılar. Tabii ki, yaptığımız tek şey çocuklar üzerinden değişim sağlamak değildi; aynı zamanda yerelde çocuklarla temas eden ve erişebileceğimiz tüm kişi ve kurumlara çocukları, çocuk haklarını, çocukların insan olduklarını ve neden onların seslerini duyurmaya ihtiyaç olduğunu anlatmamız oldu.
Günün sonunda dönüp geçen bir yıla bakınca hiç tanımadığımız bir ilde geniş bir ağa sahip olduk ve bu ağı hep çocukların desteklenmesi için kullanmaya çalıştık. Küçük bir ekip olarak büyük insani yardım örgütleri gibi belki binlerce çocuğa ulaşmadık ama eriştiğimiz çocuklarla derinlemesine temas kurma ve çalışma şansına sahip olduk. Ekibimizin küçük olmasından kaynaklı eksikliğimizi yereldeki örgütleri de işin içine dahil ederek, ekipten olmayan ama gönüllü çalışmalar yürütme konusunda istekli olan uzmanları sahaya getirerek kapatmaya çalıştık.
Diğer birçok STK’dan farklı olarak çocuklara yönelik destek çalışmalarının yanı sıra Adıyaman’da çocuk haklarının izlenmesi ve raporlanmasına yönelik de çalışarak hak ihlallerinin görünür olmasını sağladık. Hak ihlallerine yönelik çalışmalarımıza diğer örgütleri ve yereldeki demokratik kitle örgütlerini de dahil ederek kurumların gündemlerine çocuk haklarını almalarına vesile olduk.
Yaptığımız tüm çalışmalar, bu çalışmaların çıktıları, kriz ne kadar büyük olursa olsun çocuklarla çalışırken hak temelli bir yaklaşımın mümkün olabileceğine dair inancımızın devam etmesini sağladı.
Afet dönemlerinde birçok kuruluş ve kurum, çocuklarla çalışma konusunda istekli olsa da bu süreç bazen tartışmalara yol açabiliyor. Sizce afet sonrası çocuklarla yapılacak çalışmalarda hangi etik ve profesyonel yaklaşımlara öncelik verilmelidir? Bu konuda doğru bir yol izlemek için nasıl bir desteğe ihtiyaç duyulmaktadır?
Hem afet döneminde hem de afet dışı dönemlerde sivil örgütlenmelerin çocuklara yönelik çalışma motivasyonlarının hep daha yüksek olduğuna sahada şahit olduk. Söz konusu afet olunca ve afetlerden en çok etkilenen gruplar arasında çocuklar bulununca bu motivasyonun daha da arttığını görebiliyoruz. Çocuklarla çalışma yapmadan önce hatta planlamadan önce üzerinde ciddiyetle durulması gereken hususlar var: Öncelikli söz konusu çalışmanın neden yapılmak istendiği başlamadan önce sorulması gereken bir etik sorudur. Bu sorunun cevabının mutlaka çocuğa veya çocuklara fayda sağlamak olması gerekiyor, ancak zaman zaman yapılan çalışmaların temel amacının çocuklara değil kurumlara fayda sağlamak olduğuna şahitlik ediyoruz. Bu türden kurum ve kuruluşların çocukların bulunduğu bir sahada çalışma yürütecek olması çocuklara fayda sağlamayacağı gibi zarar verme olasılığı da bulunuyor. Amacın fayda sağlamak olduğu bir durum da bir kuruluşun veya kurumun çocuklarla çalışabilmesi açısından yeterli değildir. Çocuğa temas edecek, hele de afet gibi bir durum sonrası kırılganlığı ve zarar görebilirliği artmış olan çocuklara temas edecek kuruluşların/kurumların çocuk algılarının hak temelli olması, çocukların değişen kapasiteleri ve gelişim evreleri konusunda uzmanlığının olması, çocukla eşitler arası ilişki kurabilecek bir dünya görüşünün olması, çocuğu hak sahibi bir özne olarak görüyor olmasını bekleriz. Bu beklentiler Türkiye’deki kurum ve örgütler üzerinden düşünüldüğünde tabii ki gerçekçi bir durum yansıtmıyor.
Çocuğun kendisinden çıkalım ve çocukla çalışmaya ekolojik sistem teorisi üzerinden bakalım. Bir çocukla çalışmak demek onun ebeveyneler ile, öğretmenleri ile, çocuğa hizmet sunan yerel veya merkezi otoriteler ile, arkadaşları yani kısaca çocuğu çevreleyen mikrodan makroya sistemin tüm öğeleri ile çalışmak demektir. Türkiye’deki kurumların ve örgütlerin bu konudaki kapasiteleri halen zayıf olmakla birlikte kendisini çocuklarla çalışma konusunda güçlendirmiş pek çok örgütün olduğunu da biliyoruz ki bu da umut verici.
Biz de FİSA ÇHM olarak yaşanan bu krizin hem kendi hacminin büyüklüğü hem de yukarda saydığımız sorun alanlarından kaynaklı zaman zaman zorlanmalar yaşadık. Yapmak istediğimiz çalışmaların hayata geçmesi için alanda olmak, alanı izlemek ve süreci özneleriyle birlikte kurgulamak gerektiğini gördük. Ve bu sürecin çocuk haklarına ilişkin deneyim ve bilgi edinmemiz açısından oldukça öğretici olduğunu söyleyebiliriz. Yaklaşık 14 aydır alanda olan bir kuruluş olarak bazı şeylerin standart bir şekilde akut iyileştirmeler olarak uygulanmasının önemini gördük. Bunun yanı sıra krize özgü olarak, yerelin özelliklerine, nüfusa ve çocuk topluluğuna özgü yeni yaklaşımlar ve gereklilikleri gözlemledik.
En temel yaklaşımın hak ihlallerinin tespiti ve ortadan kaldırılması için çocuk hakları temelli bir yaklaşımın benimsenmesi olduğunu gördük. Bunun yanı sıra örgütlerin gözden kaçırmaması gereken ve kapasiteleri ölçüsünde hayata geçirmeleri gereken unsurlar şöyle sıralanabilir:
- Bu süreçte krizin özneleriyle dayanışma içinde olmak ve programları beraber kurgulamak (çocuklar, ebeveynler, öğretmenler vb.)
- Yerel ve merkezi iş birliklerine açık olmak,
- Süreci farklı disiplinlerden uzmanlarla birlikte kurgulamak,
- Sürece mutlaka yerel ve merkezi gönüllü ekibini dahil etmek ve gönüllü ekipleri güçlendirmek.
- Travmanın altını çizmeden yeniden güçlendirmeye yönelik psikososyal destek mekanizmaları kurmak,
- Yerel sistemde hala işleyen mekanizma var ise ihtiyaca göre yenileyebilmek ve mekanizmayı alanda bulunan her aktör için erişilebilir kılmak.
- Yerelin ihtiyaçlarını yerinde ve özneleriyle birlikte belirlemek,
- Tüm sürece yerel örgütlenmeleri dahil etmek ve katılımcı, kapsayan bir yönetişimle dayanışma ağları kurmak,
- Yapılan çalışmaların ve verilen desteklerin kalıcılığını ve yerelden sürdürülebilir olmasına sağlamak,
- STK, sendika, yerel özgülenmeler, belediyeler ve kamu idaresiyle iş birlikleri ve dayanışma olanakları kurmak.
FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? Sağladığımız hibe desteği gelecekteki hedef ve projelerinizi nasıl etkiledi?
FİSA Çocuk Hakları Merkezi olarak çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de ne yazık ki kriz durumları ve ihlallerin devam edeceğini öngörüyoruz. Bu nedenle çocukların yaşadıkları hak ihlallerini görünür kılmak için izleme ve raporlama yapmaya ve kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz.
Yine çocuk işçiliğinin önlenmesiyle ilgili çalışmalarımız devam edeceğiz. Bu dönem özellikle çocuk işçilerle görüşmek istiyoruz ve bu süreci olanlarla birlikte değerlendirmeye yönelik çalışmalar yapmayı hedefliyoruz.
Adıyaman merkezde 15 aydır devam ettirdiğimiz çalışmaları bir yıl daha sürdürmeye yönelik planlamalar yapıyoruz. Yeni dönemde sanat ve medya çalışmalarıyla yaptığımız psikososyal destek programlarını geliştirirken daha fazla sayıda çocuğa ulaşmayı hedefliyoruz. Çocukların seslerini duyurmak üzere çocukların ürettiği blok, bülten, kitap, video müzik üretimlerini yaygınlaştırmak ve görünür kılmak istiyoruz. Hukuk yoluyla savunuculuk çalışmalarımız, yani dava takipleri ve stratejik davalamalar sürecine devam ediyoruz.
Özellikle yaşam hakkı, eğitim hakkı ve çocukların örgütlenmesine odaklanmış durumdayız. Çocuklarla daha çok bir araya gelmek, onlarla birlikte olan biteni anlamak istiyoruz. Bu konuda da düzenli bir araya gelişleri kurgulamaya çalışıyoruz.
Çocuk hakları alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli? Yerel Güçlenmeye Destek Fonu’nu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
Çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi çocukların ve çocuk hakları hareketinin güçlenmesini sağlayacaktır. Çocukların hak ve özgürlüklerine erişmeleri açından önemli bir güç yaratacağını; çocuk hakları meselesine dair farkındalığın artmasını ve değişim için hareket gücü sağlayabileceğini söyleyebiliriz.
Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation, bizim için her zaman diğer bağışçılardan farklı bir yerde duruyor. Bunun en önemli nedeni, bizimle alan-veren ilişkisi kurmak yerine, hak sahiplerinin güçlenmesi için yan yana gelen ekip arkadaşları gibi bir ilişki kurmaları. Bu, bağışçı ile uygulayıcının aynı amaç için bir araya gelen bir ekibin üyeleri gibi hissedebildiği ender ilişkilerden biri. Bu nedenle, bağışçılarımıza çalışmalarımıza duydukları güven ve kurdukları dayanışma için çok teşekkür ediyoruz. Bundan sonra da çocukların yaşamlarında değişime yol açabilecek ve onların mutlu bir yaşam sürmelerini sağlayacak çalışmalarımıza devam edeceğimizi söyleyebiliriz.
Son Yorumlar