
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği (Uçan Süpürge Derneği), toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve bu eşitsizliğin kadınların ve kız çocuklarının yaşamında hangi olumsuzluklara neden olduğunu görünür kılınması amacıyla eğitim hakkı, erken yaşta ve zorla evlilikler, hak temelli medya okuryazarlığı başta olmak üzere ulusal ve uluslararası düzeyde araştırma ve çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nu 2022 döneminde sağladığımız hibe desteğiyle Bilim ve Teknolojide Kız Çocukları projesini hayata geçiriyor. Uçan Süpürge Derneği, proje ile bilim ve teknoloji alanlarında var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğin ortadan kalkmasına katkı sunmayı, kız çocuklarının pozitif bilimlere yönelmesine destek olmayı ve kız çocuklarını bilim ve teknoloji alanlarında üretim yapmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.
Uçan Süpürge Derneği ile yaptığımız röportajda; derneğin faaliyetleri, proje kapsamında yürütülecek çalışmalar, STEM alanında kariyer yapmak isteyen kız çocuklarının karşılaştığı zorluklar, Kahramanmaraş depreminin kız çocukları üzerindeki etkisi ve çocuk evlilikleriyle mücadele etmek için geliştirilebilecek politikalar hakkında konuştuk.
Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler Uçan Süpürge Kadın ve İletişim Araştırma Derneği’ni ve çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Uçan Süpürge Derneği’nin kuruluş hikayesinden ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?
Uçan Süpürge Derneği; toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanması, kadınların ve kız çocukların insan haklarının korunması ve geliştirilmesi hedefiyle 2008 yılının sonunda kuruldu. Feminist bilinç, şiddetsizlik, cinsiyet demokrasisi, kadının insan hakları ve sürdürülebilirlik değerleriyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kurulduğumuz günden bu güne ağırlıklı olarak kız çocukların güçlenmesine yönelik projeler geliştiriyor, farklı kentlerde sivil diyaloğu geliştirmeye öncelik veriyoruz. Uzmanlıklarımız üç temel alanda yoğunlaşıyor: Çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi, kız çocuklarının eğitimde ve meslek seçiminde bilim ve teknolojiye yönlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet odaklı eleştirel medya okuryazarlığının geliştirilmesi. 2021 yılı itibarıyla engelli kadınlar ile/için çalışmayı da yol haritamıza dahil ettik. Hak temelli savunuculuk ve iletişim ana başlıklarındaki deneyimlerimizi, üye olduğumuz ağlar ve platformlarda aktif rol alarak yeni işbirliklerine dönüştürme gayretimiz var. İnsan hakları odağından ayrılmadan yenilikçi ve yaratıcı fikirler geliştirerek alandaki deneyimlerimizi çoğaltıyoruz. Çocuğa Karşı Şiddetin Önlenmesi Ortaklık Ağı, Engelli Çocuk Hakları Ağı ve Eşitlik İzleme Merkezi’nin aktif üyesiyiz. Ayrıca, çocuk evliliklerinin önlenmesi için 100 ülkede 1600 örgütün bulunduğu küresel bir ağ olan Girls not Brides’ın Türkiye’deki ilk üyesiyiz.
Çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi ve kız çocuklarının eğitim içerisinde kalması için ülke genelinde Sabancı Vakfı, Global Fund for Women, UN Women gibi kurumların desteğiyle çeşitli projeleri içeren Çocuk Evlilikleriyle Mücadele Programını yürüttük. Okullarda STEM (bilim-teknoloji-mühendislik-matematik) seminerleri ve deney uygulamalarının yapıldığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Avrupa Birliği, Ford Otosan gibi kurumların çeşitli zamanlarda desteklediği Bal Arıları Mühendis Oluyor, Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar projelerini 81 ilde uyguladık. Devamında STEM atölyelerimize mülteci kız çocuklarını ve engelli kız çocuklarını da dahil etti. Kadınların medyada temsilini güçlendirmek için toplumsal cinsiyet bakış açısıyla haber üretimi, hak temelli medya izleme ve kadın haber ağları için Demokrasi Yayında, Kadınların Postası, Kırmızı Kalem ve Medyada Engelli Kadınların Temsilinin İzlenmesi gibi birçok proje ürettik ve uyguladık. Diyarbakır’dan RadioJin’le birlikte kadınlar için/ile podcast üretmek amacıyla stüdyo kurduk, eğitimler düzenledik. Şu sıralar Vakfınız desteğiyle yürütmekte olduğumuz projenin yanı sıra, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (United Nations Population Fund-UNFPA) ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin desteğiyle çocuk evlilikleriyle mücadele temalı yeni bir çalışma başlatıyoruz.
Hibe desteğimizle Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar (Girls Can STEM) projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?
Proje lise çağındaki kız çocuklarına STEM meslekleri hakkında bilgi sağlamak, katılımcıları rol modellerle buluşturmak ve meslek seçiminde toplumsal cinsiyete dayalı kalıp yargıları sorgulatmak amacıyla bir dizi eğitim ve atölye çalışmalarını içerecek şekilde planlandı. Hedef kitlemiz 14-17 yaş arası kız çocukları. Uygulama yeri olarak seçtiğimiz kentlerin ikisi 6 Şubat depreminden etkilenen bölgede kaldığı için projemizin uygulama planını güncelleyeceğiniz.
Projemizi geliştirirken göçmen, mülteci, engelli kız çocuklarını dışarıda bırakmadan, kesişim alanlarındaki ayrımcılıklara ve hak ihlallerine dikkat çekmek ve aynı zamanda ihmal edilmiş tüm kesimlerden kız çocukların güçlenmesi için alan açmak istedik. Mesleklerin cinsiyetlendirilmiş olması ve bazı mesleklerden kadınların dışlanması kız çocuklarının eğitim ve meslek seçiminde kararlarını etkiliyor ve potansiyellerini kullanamamalarına sebep oluyor. STEM projemizle buna dair farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz ve toplumsal cinsiyet klişelerine göre değil kız çocuklarının hayallerine ve yeteneklerine göre mesleğe yönlendirilmesini istiyoruz. Proje kapsamında 500 kız çocuğa ve yetişkine ulaşmayı hedefliyoruz.
Farklı yaş gruplarıyla yaptığınız çalışmalardan edindiğiniz deneyimleri düşündüğünüzde, STEM alanında eğitim veya kariyer yapmak isteyen, özellikle düşük gelirli topluluklardan gelen kızların karşılaştığı en büyük zorluklar neler?
Kız çocuklar sadece biyolojik cinsiyetleri değil, etnik kökenleri, vatandaşlık durumları, inançları, konuştukları dil, cinsel yönelimleri, fiziki görünüşleri, giyimleri gibi birçok nedenle birden fazla ayrımcılığa maruz kalıyor. Gelir durumunun yarattığı koşullar ise bu ayrımcılığın derinleşmesine sebep oluyor. Gelir durumu düşük ailelerin kız çocukların eğitimiyle ilgili öncelikleri; meslek edinmesi kolay olduğu düşünülen, mezun olur olmaz iş bulabilme imkânı görece rahat olan ve çalışma saatlerinin ev içinde bakım işlerini yapmayı engellemeyecek şekilde yürütülen alanlar. Kadınların istihdamının belirli sektörlerle sınırlı olması bu durumu destekleyen bir faktör olarak da karşımıza çıkıyor.
Bilim, teknoloji, mühendislik, matematik alanlarına dair mesleklerin oğlan çocuklar için uygun olduğu düşüncesinin yerleşik olduğu kültürel kalıplar, ekonomik durumun yetersizliğiyle birleşince kız çocukların karşılarında duran duvarı daha da kalınlaştırıyoruz. Toplumsal cinsiyetle ilgili kalıp yargılara dair farkındalık kazanma, sağlanan imkanlar, kamu politikalarının uygulanması ve STEM alanında bilinçlendirme çalışmalarına erişimle mümkün.
6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş depremi kırılgan grupların daha da dezavantajlı olmasına neden oldu. Kız çocuklar özelinde çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarından biri olarak depremden etkilenen kız çocuklar için gözetilmesi gereken önceliklerden bahseder misiniz?
Kadınlar ve kız çocuklar afet durumlarında en hassas gruplar arasında. Doğa olaylarının afete/felakete dönüştüğü durumlarda bunların sonuçlarından kadınlar ve erkekler farklı biçimlerde etkileniyor. Kadınların yaşamı genellikle ev içi ile sınırlandırıldığından depreme evde yakalanıyorlar ve hayatta kalma şansı azalıyor. Ayrıca, örneğin deprem anında kendilerinden çok çocuklarının korunmasına odaklanıyorlar. Depremde hayatını kaybeden kadınların önemli bir bölümü, gündelik bakım işlerinin gerektirdiği araçlar, giysi veya gıda almak için hasarlı binalara giren kadınlardı. Toplumsal cinsiyet rolleri kadınların afet durumunda da en korunaksız, risklere en açık hale gelmesine neden oluyor. Afet sonrası süreçte kadınların ve kız çocukların özgün ihtiyaçlarının yanı sıra bir de güvenlik sorunu var. Barınma alanlarının onların güvenliğini sağlayacak şekilde oluşturulması, cinsel istismar ve şiddetten korunmaları, hijyen ihtiyaçlarının karşılanması da gerekiyor. Gelişim süreçlerinin desteklenmesi ve kesintiye uğrayan eğitimlerine devam edebilmeleri için gerekli şartların oluşturulması da lazım. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin afet durumlarında daha da belirginleştiğini Kahramanmaraş depremiyle bir kez daha gördük. Afet yönetimi bilgisinin herkes için erişilebilir olması, afet sonrasında verilen desteklerin kadınların ihtiyaçları ve öncelikleri gözetilerek planlanması çok önemli. Medyanın sorumluluğuna da dikkat çekmek istiyoruz; çocukların fotoğraf ve görüntüleri paylaşılmamalı, özellikle insan kaçakçılarının olası girişimlerini önlemek adına, kurtulan kız çocukların görüntüleri medyada rastgele kullanılmamalı.
Birleşmiş Milletler’in 2021 yılında yayımladığı rapora göre 10 yıl içerisinde çocuk yaşta evli kız çocuklarının sayısının 10 milyonu bulması bekleniyor. Çocuk evlilikleriyle mücadele etmek amacıyla ulusal düzeyde geliştirilmiş bir strateji ya da politikası bulunuyor mu? Bu tür bir çalışmanın hayata geçirilmesi için hangi paydaşlar tarafından neler yapılması gerekiyor?
Çocuk evliliklerinin iklim kriziyle ilişkisine de kafa yoran bir kadın örgütü olarak, doğa olaylarının yol açtığı yıkımlardan sonra görece güvenli bölgelere göçle birlikte çocuk evliliklerinin de ‘taşındığını’ öngörebiliriz. Bu, ülkenin batısında çocukların evlendirildiği vakalar olmadığı ve bu toplumsal sorunun doğu illerinden göç ettiği anlamına gelmesin çünkü bu doğru bir bilgi olmaz. Çocuk yaşta evlendirmeler depremlerden önce de Suriyeli insanlar buraya gelmeden önce de vardı, halen var. Dinamikleri değişiyor sadece. Deprem bölgesinden ayrılıp başka kentlere yerleşen kişiler bu yeni yaşama uyum sağlamaya çalışırken birçok sosyo-ekonomik ve kültürel sorunla karşılaşacak. Yoksulluk, yabancılık ve uyum sürecinin zorlukları kız çocukların evlendirilmesini hızlandırabiliyor. Yaşadığımız ülkede kapsamlı, sürdürülebilir ve insan hakları temelinde bir çocuk politikası yok. Toplumsal cinsiyet eşitliği sosyal politikaların bir izleği değil. Dolayısıyla, kız çocukları ihmal ve istismardan, cinsel saldırı ve ev içi şiddetten, çocuk satışı ve evliliğinden koruyacak bir mekanizma da yok. Hak temelli anlayış yerine himayecilik bir politika olarak benimseniyor, oysaki hak ihlallerinin olmadan önlenmesi için stratejiler geliştirilmeli. Çocukların evlendirilmesi yasal olmadığı halde toplumda geniş bir kesim tarafından kabul edilebilir görülüyor. Var olan yasaların yetmediği yerde Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri esas alınmalı, bu anayasanın bir gereği. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ülkemizde de yürürlükte olmasına rağmen çocuklar korunamıyor çünkü sözleşmenin hükümleri uygulanmıyor. Cezasızlığın kültüre dönüştüğü yerde hak öznelerini korumak ve ihlalleri olmadan önlemek zaten çok zor. Çocuk evliliklerini önleyebilmek için hukukun etkin biçimde uygulanmasının yanı sıra normların da değişmesi gerekiyor. Kız çocukları için güvenli alanlar yaratmak, eğitimin içinde kalmalarını sağlamak ve evliliğin sadece yetişkinler için bir hak olduğu, çocuk yaşta evlendirmenin suç olduğu bilgisini yaygınlaştırmak gerekiyor.