Sanat Tarihçileri Derneği ile Eğitim için Sosyal Bilimler: Arete Projesini Konuştuk

Sanat Tarihçileri Derneği (SATAD), Türkiye’de kültür ve sanat tarihi bilincini arttırmak amacıyla projeler geliştiren ve eğitimler düzenleyen SATAD, Türkiye’deki kültür varlıklarının bilinirliğini arttırılması ve bu varlıkların korunması amacıyla çalışmalarını yürütüyor.SATAD hibe desteğimizle, Sürdürülebilir Eğitim için Sosyal Bilimler: Arete projesini hayata geçiriyor. Dernek, proje ile eğitimden uzak kalmış veya hali hazırda eğitime devam edemeyen 15-24 arası çocukların ve gençlerin sürdürülebilir, bilimsel ve uygulamalı bir eğitim programına ücretsiz olarak erişmesini sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor.

Sanat Tarihçileri Derneği’nden Dr. Hüseyin Sami Öztürk ile yaptığımız röportajda; derneğin faaliyetleri, sanat tarihi kavramı, dijitalleşen dünyada sanatın dönüşümü, açık erişim kaynakların eğitim yoksulluğuyla mücadeledeki rolü ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Sanat Tarihçileri Derneği Eğitimde Yenilikçi Yaklaşımlar Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Sanat Tarihçileri Derneği, 2016 yılında İstanbul merkezli olarak kurulan mesleki ve bilimsel faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşudur. Kurulduğumuz günden bugüne Boğaziçi Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi gibi birçok üniversitede konuşma ve etkinlikler düzenledik. Aynı zamanda Kadıköy Belediyesi, Üsküdar Belediyesi gibi yerel yönetimlerle işbirlikleri geliştirerek sanatı, kültürel mirası, tarihi ve hafızayı destekleyen onlarca etkinlik düzenledik. Ayrıca sosyal ve bilimsel projelere sürekli bir katılım ve destek mekanizması olarak fayda sağlıyoruz.

Dernek olarak, bilimsel anlamda üniversitelerde bir disiplin olan sanat tarihi ve ilişkili bilimleri daha fazla toplumsal alana yayarak, bilgiyi anlaşılabilir hale getirmeyi ve toplumsal bir katkı sağlamayı amaçlıyoruz.  Bu sayede definecilik, kültürel soykırım, sanata olan ilgisizlik, kültürel politikalar gibi hususlarda bir farkındalık durumu oluşturmayı hedefliyoruz.

Sanat tarihi kavramından bahsedebilir misiniz? Sanat tarihi hem toplumlar için hem de bireyler için neden önemlidir?

Sosyolog Ali Akay’ın da sanat tarihini “sıra dışı bir disiplin” olarak tanımlar çünkü konu resim, heykel, grafik baskı, mural, video, fotoğraf, tipografi gibi insan üretimi olan her şey. Burada konu yazılı bir dil ile ifade edilmediği için görsel okuryazarlığın devreye girdiği bir alandır. Bu nedenle bir sanat tarihçisi; tarihsel metinlere, arkeolojik buluntulara, antropolojik teoremlere, sosyolojinin alan çalışmalarına ihtiyaç duyar ve bir psikanaliz uzmanı gibi işin/eserin ve sanatçının izini sürer. Sanat tarihçileri için metodoloji anlamında çok fazla kullanıma açık olan disiplinler var. Eski sanat tarihi yazımında formun üretimi ve biçimini ön plana alarak bunun üzerine form evrimini tartışmak bir modaydı. Fakat günümüzde sadece görülen formun evrimini incelemek sanat tarihi için arkaik bir metot olarak kalıyor. Tam da bu nedenle beşerî bilimlerden yavaşça çıkarak sosyal bilimlerin sahasına giren bir sanat tarihi yazımı başlıyor.

Eğer ki birey ya da toplum, estetik bir göze sahip olmak, iyi fotoğraflar çekmek, güzel giyinmek, balkondaki saksılarını güzel bir biçimde yerleştirmek istiyorsa sanatsal beğeni duygusuna sahip olmak durumundadır. Örneğin İstanbul’dan Anadolu’ya doğru giden bir otoyolda aracınız ile yola çıkarsanız, şehirlerin her birini tabelalara dahi bakmaksızın birbirleriyle karıştırabilirsiniz çünkü mimari anlamda bir beğeni kaygısı güdülmeden yapılmış olan binalar topluluğu karşınıza çıkacak. Toplum ya da birey fark etmeksizin herkesin sanat tarihi ve kültürel miras üzerine eğitimler alması, hatta bunun ilkokulda başlayan bir süreç olması gerekiyor. Anadolu’yu düşündüğünüzde belki de dünyanın hiçbir yerinde benzeri olmayacak kadar kültürel miras çeşitliliği görüyoruz. Göbeklitepe-Çatalhöyük, Medler, Assurlular, Hititler ve Geç Hititler, Antik Yunan ve Roma, Bizans, Haçlılar, Rumi Selçuklular, Memlükler, Artuklular, Beylikler, Osmanlılar ve ardından Türkiye… Bu kadar birbirinden farklı mimari ve sanatsal formun bir arada olduğu tek coğrafya modern Türkiye coğrafyası aslında. Üstüne sadece şu an majörlerini anmış durumdayız. Bu dünyanın hiçbir yerinde yok, işte bizim ödevimiz bunu Türkiye’ye ve dünyaya anlatarak, bir arada yaşamı, estetik beğeniyi, aslında çaresi bizde olan formülleri açığa çıkarmak.

Gelişen teknoloji, sanat eserlerinin ortaya çıkış sürecinin değişmesine ve yeni kavramların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunlardan birisi de son dönemlerde sıklıkla duyduğumuz veri bilimi ile yapay zekâyı buluşturan yapay zekâ sanatı. Gün geçtikçe daha da dijitalleşen bir dünyada sanat nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Teknolojinin hızla ilerlemesine paralel önce yeni mecralar açılıyor ve ardından ‘insan bunun neresinde?’ bağlamına ait sorular yükseliyor. Bazı sanat tarihçi için 1980’lerden sonra Türkiye’de de hızlıca gelişen çağdaş sanat formlarından beri bir sanat deneyimi yok aslında. Biz bu gruba klasikçiler, insan emeğine âşık olanlar diyebiliriz. Diğer yandan yeniliğe açık ve bunun da günümüzün getirdiği yeni bir alan olduğunu iddia eden NFT, yapay zekâ işlerini destekleyen gruplar mevcut. Aslında biz Dada akımından beri neredeyse hiç bir sanatsal üretime “eser” demiyoruz. Bunun yerine “artwork/iş” anlamına gelen bir terim kullanmayı tercih ediyoruz. Bu noktada üretilen işlerle birlikte sanat tarihi bilimi de değişmeye başlıyor. Çok daha iletişim biliminin alanına giriyor ve görsel kültür dediğimiz yeni bir alan oluşmaya başlıyor. Bu alan tüm teknolojik koşulları ve ilerlemeyi kabul ederek ziyadesiyle felsefe ve sosyolojiden fayda eden, bu tür bilimlerin takım çantasını taşıyan bir alana dönüşüyor. Gelecekte, teknolojinin ilerlemelerini ve ona sanat tarihinin düşeceği şerhleri birlikte izleyeceğiz.

Avrupa Birliği 2018 yılını “Avrupa Kültürel Miras Yılı” ilan etmişti. Buradaki hedef; yeni jenerasyonun geçmiş kültür birikimini sahiplenmesi ve onu anlamasına yönelmesiydi. 2018 yılında Sanat Tarihçileri Derneği olarak bizler de çeşitli kültürel miras etkinliklerine katılarak Brüksel’den bir temsil aldık. Sanat tarihi, elindeki verileri korumak ve bu verileri yeni jenerasyonlara aktararak yeni yollar açmaktan sorumludur. Turizmin yıkıcı etkilerini onararak sürdürülebilir bir turizmin varlığı ortaya çıkarmalıdır. Sanat bir yandan dijitalleşirken hem onu anlamak, yapay zekayı tanımak hem de geçmiş birikimleri yeniden tanıtmak durumunda hissediyoruz. Her şey çok hızlı değil mi?

Hibe desteğimizle Sürdürülebilir Eğitim İçin Sosyal Bilimler Projesi: Arete projesini hayata geçireceksiniz. Bu proje fikri nasıl ortaya çıktı? Proje kapsamında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

 Arete, 2020 yılında hem Türkiye’de hem de Dünya’da giderek daha yaygın ve daha yıkıcı bir fenomen haline gelen ve özellikle COVID-19 ve onun geride bıraktığı ekonomik, kültürel ve toplumsal etkilerle hızlanan öğrenme yoksulluğu alanında yenilikçi, sürdürülebilir ve kapsamlı bir eğitim programı sunma amacı ile ortaya çıktı. Bu proje kapsamında özellikle 16-24 yaş arası eğitime erişemeyen gençler hedefleniyor; ancak bunun yanı sıra, arkeoloji, eskiçağ tarihi ve sanat tarihi gibi alanlara meraklı farklı yaş ve eğitim sınıflarının da yararlanması amaçlanıyor. Bu doğrultuda;

  1. Eğitim programlarının sürdürülebilir olması amacıyla ders kayıtları, röportajlar ve özel içeriklerin kamuya açık hale getirilmesi için bir Arete YouTube kanalının yayına alınması,
  2. Eğitim programının yalnızca işitsel olarak kamuya açık hale getirilebilmesi için Spotify üzerinden yayın yapacak bir podcast kanalının oluşturulması ve bu hizmetlerin sağlanabilmesi amacıyla nitelikli ses kayıt alt yapısının oluşturulması,
  3. Twitter, Instagram, Facebook, Linkedin ve Twitch için kurumsal kimlik çalışmasının gerçekleştirilmesi, bir tanıtım dilinin oluşturulması ve bir stok paylaşım havuzu yaratılması,
  4. Verilen derslerin, öğrenim kitapçıkları haline getirilmesi ve internet sitesi aracılığıyla e-kitap formatında kamuoyunun kullanımına sunulması.

Proje kapsamında üreteceğiniz dersler ve farklı içerikler açık erişim kaynağı olarak sunulacak. Özellikle sanat tarihi öğrencileri için çeşitli kaynak listeleri de hazırlayan bir kuruluş olarak sizce açık erişim kaynakların sayısının artması eğitim yoksulluğu ile mücadelede etkili bir yöntem olabilir mi?

Bu soruya cevabımız kesinlikle evet olacaktır. İnternet bilgiye hızla ulaşabileceğimiz birçok veri kaynağını önümüze sunuyor. Sosyal medya başta YouTube ve Spotify olmak üzere Instagram, Twitter ve buna benzer platformlar geliyor. Ayrıca, birçok kitabın veya makalenin, okuyuculara ücretsiz olarak sunulduğu siteler de mevcut. İşte, günümüzde eğitim düzeyi ya da ekonomik durumu ne olursa olsun herkes söz konusu bu platformlardan veya sitelerden birini, günde en az bir kez dahi olsa takip ediyor, kullanıyor ve istediği bilgiye ulaşıyor. Giderek artan bir takipçi grubuna sahip bu platform ve siteler, doğru kullanıldığında, insanların eğitim açlığını ya da eksikliğini giderecek niteliktedir. Hatta insanlar yolda, otobüste, işte, tatilde veya evde herhangi bir iş yaparken dahi bu platformları kullanarak eksikliğini hissettikleri ya da öğrenmek istedikleri konuları dinleyerek/okuyarak birçok bilgiye ulaşabiliyor. Böylece ister işte ister tatilde olsun, insanlar kendi gündelik rutinlerini aksatmadıkları gibi, istedikleri bilgilere sahip olabiliyor. Bu da eğitim ve kültürel hayatta herkese bir fırsat eşitliği sağlıyor.