Troya Kültür Derneği ile Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı Projesini Konuştuk

Troya Kültür Derneği (Çanakkale Bienali İnisiyatifi – CABININ), Çanakkale’deki farklı toplum kesimlerini çağdaş sanatla buluşturmak, sanat odaklı etkinlikler ve eğitimler yoluyla dezavantajlı grupların toplumsal yaşama katılımlarını, üretkenlik ve becerilerini artırmak, Çanakkale’nin özgün, tarihi, doğal ve kültürel değerlerini uluslararası boyutta tanıtmak, Çanakkale’yi bir çağdaş kültür kenti olarak konumlandırma vizyonuna yönelik olarak uluslararası iletişim ve işbirliği ağları oluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği sağladığımız CABININ Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında Çanakkaleʼde yaşayan ve çalışan kültür aktörlerini, uzmanları ve kültür-sanat girişimlerini bir araya getirerek bu gruplar arasındaki iletişimin ve işbirliğinin artmasını sağlayacak bir ağ oluşturacak. Proje süresince bu grupların yaklaşımları, çalışma alanları, ihtiyaçları ve üretimleri arasındaki ortaklık ve farklılıkların belirleneceği toplantı, buluşma ve röportajlar yaparak Çanakkale kültür ekosisteminin işlevsel bir iletişim ve işbirliği haritası oluşturulacak.

CABININ eş-direktörü Deniz Erbaş ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, Çanakkale Bienali’nin yıllar içerisinde yaşadığı değişim, 8. Çanakkale Bienali ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Troya Kültür Derneği (CABININ – Çanakkale Bienali İnisiyatifi), Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

CABININ, Çanakkale’de başta Çanakkale Bienali olmak üzere çağdaş sanat ve kültür odaklı olarak bir araya gelen, farklı meslek gruplarından insanların gönüllülük esasıyla ve yatay olarak örgütlendiği bir sivil inisiyatif olarak 2006 yılından beri faaliyetlerini sürdürüyor. Çanakkale Bienali için oluşturulan kavramsal çerçeveler, Çanakkale kentine özgü değerlerin küresel ölçekteki güncel meselelerle kesişim alanlarında düğümleniyor. Dünyanın farklı yerlerinden sanatçıları, sanat uzmanlarını Çanakkale’ye davet ederek özgün ve yeni üretimler için koşullar oluşturuyoruz. Çanakkale’ye ait farklı ve özgün kültürel miras olarak kabul edilebilecek yapıları ve kamusal alanları farklı etkinlikler kapsamında değerlendirerek sergilerle kentin gündemine taşıdık. Er Hamamı (şimdiki Çanakkale Seramik Müzesi), Eski Ermeni Kilisesi, Eski Tütün Deposu (şimdiki Korfmann Kütüphanesi), Fevzipaşa Mahallesi’ndeki metruk binalar (şimdiki Mahal, Fevzipaşa Mahalle Evi ve diğerleri), Çanakkale kordonu, marinası, özel mülkiyetteki çeşitli yapılar, eski otogar, Halk Bahçesi, kent içindeki tescilli yapılar kullandığımız sergi alanlarına örnek olarak gösterilebilir.

Çanakkale Bienali 2014 yılından bu yana, dünya genelinden 200’ün üzerinde sanat bienalini bir araya getiren Uluslararası Bienaller Birliği (International Biennial Association – IBA) üyesidir ve Bienaller Vakfı (Biennial Foundation) küresel listesinde yer alıyor. Ayrıca CABININ 2015 yılında, İstanbul TÜYAP Artist Uluslararası Sanat Fuarı’nda Kurumsal Onur Ödülü’ne, 2020 yılında ise Baskı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Anadolu Ödülleri kapsamında, Süreli Etkinlikler Ödülü’ne layık görüldü. Son olarak sivil toplum çalışmalarının odağına çağdaş sanatı oturtan özgün modeliyle, Çanakkale kentinin UCLG – MEXICO CITY – CULTURE 21 Uluslararası Ödülü “En iyi Uygulamalar 2022” listesine seçilmesini sağladı.

Çanakkale’yi uluslararası düzeyde ve yüksek sanat alanında temsil eden, bu anlamda kentin çağdaş kimliğine katkı veren ve kültürel ekosistemini besleyen Uluslararası Çanakkale Bienali gelinen noktada, farklı kültür-sanat kurum ve kuruluşlarının destek ve işbirlikleriyle faaliyetlerine daha da güçlü bir biçimde devam ediyor. CABININ, ana etkinliği olan Çanakkale Bienali dışında 2012 yılında kurduğu Troya Kültür Derneği ve 2013 sonbaharında açtığı MAHAL Sanat ile kurumsal ve mekânsal altyapısını geliştirdi. Bu sayede faaliyetlerini tüm yıla yaygınlaştırabildi. Ayrıca süreçte projelerini günümüz kültür ve sanatıyla kesişen tasarım, arkeoloji, turizm, kent tarihi, gastronomi, eğitim, ekoloji gibi farklı konular üzerine çeşitlendirerek yaygınlaştırdı.

İlk kez 2008 yılında hayata geçirdiğiniz Çanakkale Bienali fikri nasıl ortaya çıktı? Bienalin yıllar içinde yaşadığı değişimden ve Çanakkale’deki kültür-sanat yaşamına katkılarından bahseder misiniz?

Bienalin ilk denemesi aslında ilk bienalden bir yıl önce 2007’de CABININ tarafından gerçekleştirilen geniş katılımlı ve tüm kente yayılan Sınır Çizgisi başlıklı kapsamlı sergiyle oldu. Bu ölçekte bir etkinliği Çanakkale’de gerçekleştirmek için imkânların araştırıldığı bu ilk denemede hem basın hem de yerel dinamikler bienal fikrine oldukça sıcak yaklaştılar. Ardından hemen bir yıl sonra Çanakkale Bienali başlamış oldu. Kültüre meraklı insanların ve üniversite gençlerinin yaşadığı Çanakkale aynı zamanda çok kültürlü yapıya sahip kamusal alanlarıyla ve tarihi, kültürel ve doğal değerleriyle bienal için oldukça elverişli bir kent. Balkan, Anadolu ve Ege kültürlerinin kesişim noktasında konumlanan Çanakkale, bu kültürlerden sürekli beslenen bir yapıya sahip. CABININ’in en başından beri temel amacı, Çanakkale’yi Akdeniz kültür ekosisteminde önemli bir kültür kenti olarak konumlandırmaktı. Gelinen aşamada bienalin ve Troya Kültür Derneği tarafından hayata geçirilen kültürel projelerin bu vizyon doğrultusunda üzerine düşeni yaptığını düşünüyoruz. Diğer taraftan Troya Müzesi’nin açılması gibi önemli altyapı girişimleri de bu çabalara önemli katkılar sunuyor denebilir.

Diğer yandan Çanakkale Bienali başladığı günden bu güne, toplumun farklı kesimlerini çağdaş sanat üretimiyle aktif şekilde iletişim ve etkileşime geçirecek sosyal programlarını geliştirerek devam ettirdi. Çanakkale Bienali kitleselleşmenin değil toplumsallaşmanın model ve stratejilerini benimseyen bir yapıya sahip. Yirmi yıla yaklaşan serüveni boyunca, çağdaş sanatın toplumun farklı kesimleriyle nasıl etkileşime sokulabileceğine dair fikir ve deneyimler de biriktirdi. Çocukları, gençleri, kadınları ve engellileri odağına alan sosyal programlar, bu grupların çağdaş sanat ve kültür üretimleriyle aktif etkileşimini ve bu bağlamdaki talep, üretim ve beklentilerinin daha geniş kitlelerle paylaşılabilmesini sağlamayı amaçlıyor. Bununla birlikte sanatın düşünsel, simgesel ve biçimsel süreçlerinden ilham alarak üretici enerjilerinin kamusal alanda ifade bulması için gereken koşulları oluşturmaya çalışıyor.

Son olarak kentin mimari mirasına yaptığımız katkılardan da söz etmek gerekiyor. Bugüne kadar bienal sergileriyle gündeme gelen birçok yapı restore edildi ve yeni kültürel işlevler kazandı. Böylece hem kentin kültürel mirası canlanmış oldu hem de kültür altyapıları gelişti. Şimdi Seramik Müzesi olan eski Er Hamamı, Korfmann Kütüphanesi olan eski tütün deposu, MAHAL’in de bulunduğu bölgedeki metruk Palamut Depoları’nın canlanması bu örneklerden sadece bazıları.

8.Çanakkale Bienali’ni “Birlikte nasıl çalışırız?” başlığıyla 1 Ekim’de hayata geçireceksiniz. Bu yıl gerçekleşecek olan Bienal’in amacından ve katılımcıları bekleyen etkinliklerden bahsedebilir misiniz? 

8.Çanakkale Bienali, 40’a yakın sanatçı ve davet ettiği 6 sanatçı inisiyatifiyle birlikte, “Birlikte nasıl üretiriz?”, “Birlikte nasıl yaşarız?”, “Birlikte nasıl çalışırız?” gibi çok temel ve kapsayıcı sorular üzerinden insan-insan, insan-doğa, insan-hayvan, hayvan-hayvan ve tüm canlı-canlı olmayan yapılar arasındaki karmaşık ilişkilerin bağlantılarını ve düğüm noktalarını araştırmayı amaçlıyor. Bir yandan konukseverlik, dostluk, işbirliği, emek, sorumluluk, adalet, bağışlama, hafıza, yas, neşe gibi farklı kavramları ele alırken öte yandan insanın “birlikte yaşama” zorunluluğunun peşini bırakmayan paradokslar, imkansızlıklar ve tekil şansları da odağına alıyor. 1 Ekim’de kapılarını açan Bienal, 11 mekânda gerçekleştirdiği sergilerin yanı sıra panel, atölye, film gösterimi ve paralel etkinliklerden oluşan programıyla 5 Kasım’a kadar devam etti.

Bu bienalin üç ana bilişine var. İlk olarak birlikte çalışma meselesine odaklandığımız için özgün bir aradalık modelleri sunan İstanbul’dan AVTO, Monitor İzmir, Antalya’dan ARE Projects, Ankara’dan Ka Atölye ve Çanakkale’den Garp Sessions inisiyatifleri ve İtalya’nın Lucca şehrinden bağımsız Giungla Festivali’ni davet ettik. Her biri Çanakkale’nin özgün kent mirasını yansıtan mekanlarda kendi üretme ve çalışma pratikleri kadar sanata bakış açılarını da yansıtan sergi ve projelerle bienalin sanatsal içeriğine dahil oldu. 

Bienalin ikinci bileşeni ise farklı mekanlara yayılan ana sergiler. Adrian Melis, Berfin Erdoğan & Yağmur Uyanık, Can Altay, Forensic Architecture, Goshka Macuga, Guido van der Werve, Jasmina Cibic, Johanna Billing, İhsan Oturmak, Maider López, Mariana Vassileva, Merve Şendil, Mircea Cantor, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Pilvi Takala, Pravdoliub Ivanov, Robert Montgomery, Serge Najjar ve Zeren Göktan bienalin sorduğu sorulara farklı açılardan yaklaşan üretimleriyle bienale katıldı. Halkın kolektif katılımıyla oluşan yeni kamusal projesi Hareketli Bahçe’yi Çanakkale’ye taşıyan Maider Lopez, insanların kent parklarında açtığı kendine has patikaların izlerini süren Mircea Cantor, kamusal heykel kaidelerinden oluşturduğu tırmanma duvarıyla Özlem Günyol ve Mustafa Kunt, Avrupa kimliğinin yolculuğunu hediye alegorisi üzerinden irdeleyen Jasmina Cibic ve tarihsel hafızaya kolaj mantığıyla yaklaşan erken dönem çalışmasıyla Goshka Macuga MAHAL’de izleyiciyle buluştu. theFeHAN2’de ise çocukların ve gençlerin birlikte çalışma ve üretme pratiklerine farklı bakış açıları yansıtıldı: Mariana Vassileva’nın okul sandalyeleriyle oluşturduğu kulesi, Zeren Göktan’ın sandalye yığınları arasında kalmış çocuğu yakaladığı fotoğrafı, Johanna Billing’in bir şeyler olmasını bekleyen gençleri, Pilvi Takala’nın ödül parasını harcamak için ortak aklı bulmaya çalışan okul öğrencileri. Son olarak, İhsan Oturmak’ın boğulan insanları izleyen sessiz yığınları ile Forensic Architecture tarafından arşivlenen Kuzey Ege’deki göçmen püskürtme vaka haritası ise görmezden gelmekte ortaklaştığımız durumları hatırlattı. 

Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO) Çanakkale Evi’ndeki seçki ise birliktelik kadar tek başınalığın da gücüne vurgu yapıyor: Guido ven der Werde’nin bir saatlik epik yolculuğu, Serge Najjar’ın mimari içinde bir başına görüntülediği işçileri, Adrian Melis’in özgeçmiş formlarını öğüten ofis çalışanı, Pravdoliub İvanov’un yukarı ya da aşağı gitmeyi denkleyen tek kişilik merdiveni hem bir başınalığa hem de o tekilliklerin bir aradalığının işler hale getirdiği mekanizmalara gönderme yapıyordu. Robert Montgomery’nin Dardanel Spor Tesisleri cephesinde işi ise Çanakkale Bienali’ni kamusal alana taşıyan, duvara işlenen iki dizelik bir aşk şiiri.

Troya Müzesi 2018’den beri olduğu gibi bu yıl da özel bir bienal sergisine ev sahipliği yaptı. CABININ’in sanatın hafıza ve tarihsel süreçlerine yönelik duyarlılığının bir devamı olan Alparslan Baloğlu sergisinin küratörlüğünü Azra Tüzünoğlu üstlendi. Troya Müzesi’nin ve arkeolojik alanın katmanları arasında yolculuğa çıkan günümüz seyyahı Baloğlu, M.S. 2022 TROYA XI “Atlar, Tanrılar ve diğerleri” sergisi ile sadece hayal gücümüzle yarattığımız bir yer değil; gerçek bir şehir olan Troya’ya taze bir yorum getirdi. Uğruna yapılan savaşın, aşk için mi yoksa denizlere hâkim olmak için mi yapıldığı bilinmezken- bugünden sorular ve yeni olasılıklarla mit ve gerçeklik arasındaki ince çizgide seyreden sergi, Troya Müzesi’ne özgü üretilen ilk yerleştirme olma özelliği taşıyor. Bu sergi vesilesiyle Tüzünoğlu’nun hem sanatçının kendi arşivi hem Serhat Kiraz, Ahmet Öktem gibi yakın arkadaşlarıyla SALT Araştırma gibi kurumsal dijital arşivler hem de yüksek lisans ve doktora tezleri üzerinden neredeyse bir arkeolog titizliğiyle yaptığı araştırma sonucu ortaya çıkan eserlerin ve belgelerin derlendiği Alparslan Baloğlu’nun ilk retrospektifi de Troya Müzesi’nde sergilendi.

Ana sergiler 5 Kasım’da sona erdi, fakat daha önceki edisyonlarımızda olduğu gibi bienal temasını farklı açılardan devam ettiren farklı proje ve etkinlikler 2023 ilkbaharına kadar devam edecek.

COVID-19 salgının, ekonomik krizin ve toplumsal sorunların kültür-sanat alanını ciddi anlamda etkilendiğini biliyoruz. Çanakkale özelinde, salgının ve yaşanan bu krizlerin kültür-sanat alanı ve sanatçılar üzerindeki etkilerine dair gözlemlerinizden bahsedebilir misiniz? 

Çanakkale kent merkezi hizmet sektörünün baskın olduğu, boğaz geçişlerinden yani transit hareketlilikten, özellikle de bölgedeki kültür turizminden beslenen bir ekonomik yapıya sahip. COVID-19 salgını tabii ki kentin ekonomisi büyük oranda etkilendi. Kültür-sanat etkinlikler ve turizm faaliyetleri de pandemi dönemindeki yasaklar kapsamına girdiği için Türkiye genelinde yaşanan durum Çanakkale’de de etkili oldu. Çanakkale’de yaşayan insanların kamusal alanları kullanma alışkanlığına sahip olan; hava elverdiği ölçüde parkları, sahilleri, çay bahçelerini dolduran ve kamusal alanda var olan kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Böyle olunca COVID-19 salgınına bağlı kısıtlamaların kentin genel ruh halini de oldukça olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. 

Bu süreçten sanatçılar da tabii ki temel ihtiyaçları bağlamında etkilendi, fakat COVID-19 salgınının şöyle bir etkisi de oldu. Örneğin Çanakkale’nin en önemli kültür endüstrisi diyebileceğimiz seramik tasarım ve üretimi yapan sanatçılar, aynı şekilde farklı sanatsal üretimler ve tasarımlar yapan genç kuşak sanatçı ve tasarımcılar, çevrimiçi platformları üretimlerini insanlarla paylaşmak için kullanmaya başladı. Bu özellikle ekonomik olarak tasarımcı ve sanatçıları besleyen bir etmen oldu. Benzer şekilde sanatçılar ve tasarımcılar dijital sergiler ile tanıştılar, kendi etkinliklerini düzenlediler. Yerel yönetim ise canlı konser yayınları gibi uygulamalarla COVID-19 sürecinde kültürel alanda bir varlık göstermeye, yerel sanatçıları desteklemeye çalıştı. Bir şekilde herkes hayatta kalma ve üretimlerine devam etme noktasında alternatifler geliştirdi diyebiliriz. Son tahlilde sürekli bir kriz, bilinmezlik, öngörülmezlik ve prekarya içerisinde var olmaya alışmış ya da bir şekilde şartlanmış kültür ve sanat insanlarının uyum sağlama, kendine yeni yollar açma, alternatifler bulma gibi becerilerinin gelişkin olması, COVID-19’a bağlı yaşadığımız sosyal ve ekonomik krizi bir şekilde atlatmakta da etkili oldu denebilir.

Hibe desteğimizle Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı, 8. Çanakkale Bienali’nin sorduğu sorulardan hareket eden, Çanakkale’de sanat ve sivil toplum alanında bir altyapı geliştirme projesidir. Proje kapsamında Çanakkaleʼde yaşayan ve çalışan kültür aktörleri, uzmanlar, kültür-sanat girişimleri arasında iletişim ve işbirliği odaklı bir ağ oluşturmayı hedefliyoruz. Çanakkale kentinin merkez ilçesinde ve Bayramiç, Bozcaada, Gökçeada, Gelibolu, Ayvacık gibi farklı ilçelerinde yaşayan ve çalışan kültür aktörlerini bir araya getirecek olan proje ile bu aktörlerin yaklaşımları, çalışma alanları, ihtiyaçları ve üretimleri arasındaki ortaklık ve farklılıkların belirleneceği toplantılar, buluşmalar, röportajlar gibi formatların uygulanacağı fizibilite sürecinin yürütülecek. Daha sonrasında düzenlenecek geniş katılımlı toplantılar ile Çanakkale’nin kültür ekosisteminin işlevsel bir iletişim ve işbirliği haritasının işlemeye başlaması planlanıyor.

Hepimizin bildiği gibi son 5-6 yıldır ve özellikle pandemi ile artan bir yoğunlukta, büyük şehirlerden Çanakkale gibi kentlere ciddi bir iç göç yaşanıyor. Kentin daha önceki nüfus hareketliliğinin temel dinamiği “emekli”ler ve/veya belli sürelerle değişen üniversite öğrencileriyken son yıllarda özellikle kültür endüstrisi ya da yaratıcı endüstrilerden aktif genç ve orta kuşak profesyoneller Çanakkale’nin merkezine ya da kırsal kesimlerine yerleşti. Buralarda tüm yıl yaşamaya ve çalışmaya başladılar. Biz de Çanakkale merkezde bulunan sanat merkezimiz ve kültür-sanat projelerimiz bağlamında bu insanlarla çok sık tanışıyor ve karşılaşıyoruz. Bu yaratıcı bireylerin Çanakkale’nin bir kültür şehri olarak potansiyellerini geliştirmesi noktasında çok önemli katkıları olacağını seziyoruz. Uzun yıllara dayanan deneyim ve birikimimiz bize bunu gösteriyor. Öncelikle kültür aktörlerini Çanakkale kentiyle, bu kentin sivil toplum geleneğiyle, tarihiyle, Anadolu, Ege ve Balkan kültürlerinin ilginç bir buluşma alanı olmasının getirdiği potansiyellerle tanıştırmak gerektiğine aynı zamanda bir iletişim ve işbirliği köprüsüne ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. Projemiz işte bu ihtiyaca yönelik olarak kültür aktörlerini görünür kılmak, iletişime geçirmek ve yerelle ilişkilerini sağlamak için Çanakkale kent merkezi ile kırsal kesimlerinde bir dizi araştırma ve fizibilite çalışmalarıyla işe başlıyor. Ardından gelecek toplantılarla Çanakkale ölçeğinde “Birlikte nasıl çalışırız?” “Birlikte nasıl üretiriz?” “Birlikte nasıl yaşarız?” gibi temel sorulara hep birlikte cevap bulmaya, 8. Çanakkale Bienali’nin bir araya getirdiği sanatsal yaklaşımlardan da ilham alarak bir yol haritası çıkarmaya çalışacağız.