Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yapacakları Çalışmaları Konuştuk

Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği (DEMOS), toplumsal cinsiyet bakış açısını merkeze alarak barış çalışmaları etrafında araştırmalar, analizler ve çeviriler yapıyor. Hak özneleri, toplumsal barış mücadelesi veren STK’lar, aktivistler ve araştırmacılar için ve onlarla beraber eleştirel ve erişilebilir bilgi üreterek, basılı ve dijital yayınlar, podcast’ler üretiyor; konferanslar, atölyeler ve seminerler düzenliyor.  Kurumsal Destek Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe kapsamında etki ölçümü kapasitesini güçlendirmek için çalışmalar yapacak olan DEMOS yarı zamanlı bir Etki Değerlendirme Uzmanı istihdam edecek.

DEMOS Genel Koordinatörü Dilan Elveren ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; barış kavramı, toplumsal hafızanın afetlerle ilişkisi, dijital medyanın toplumsal mücadelelere getirdiği fırsatlar ve kısıtlamalar, derneğin faaliyetleri ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

DEMOS Kurumsal Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

2015 yılında, sosyal bilimler alanında çalışan ve bilgi üretimini ortaklaştırmayı amaçlayan kişiler tarafından Ankara merkezli olarak kurulduk. Kurulduğumuz günden bugüne geniş anlamıyla barış çalışmaları etrafında, toplumsal cinsiyet bakış açısını merkeze alan araştırmalar yapıyor, Türkiye ve dünyadan örnekleri inceliyoruz. 

Herkes için eşitliğin olduğu barışçıl bir toplum inşa etmeyi hayal ediyoruz. DEMOS çalışanları, gönüllüleri olarak Türkiye’de barış ve uzlaşma, geçiş dönemi adaleti, toplumsal hafıza ve çatışma dönüşümü konularında araştırma, bilgi ve deneyim paylaşımı faaliyetleri yürütüyor; izleme ve savunuculuk üzerine yeni çalışmalar planlıyoruz. Bu faaliyetlerin çıktılarını basılı ve dijital yayınlar, podcast’ler, konferanslar, atölyeler, seminerler vb. aracılığıyla paylaşıyor, yaygınlaştırıyoruz. Böylece hak öznelerini ve tabanda toplumsal barış mücadelesi veren örgütleri güncel tartışmalardan, eleştirel yaklaşımlardan ve alandaki uluslararası gelişmelerden haberdar ediyor, özneler için ve onlarla birlikte güçlenmeye gayret ediyoruz. 

Toplumsal cinsiyeti ayrı bir çalışma alanı olmaktan ziyade, DEMOS’un tüm çalışmalarını kesen bir temel eksen olarak ele alıyoruz. Kadın ve/veya LGBTİ+ barış inşacılarının, feminist ve LGBTİ+ örgütlerinin barış ve geçiş dönemi adaleti mekanizmalarına katılımını desteklemeyi hedefliyor, karar vericilerin yanı sıra sivil toplum ve barış hareketi içerisinde toplumsal cinsiyete duyarlı bir barış ve demokrasi anlayışını savunuyoruz.

Barış kelimesini nasıl tanımlarsınız? “Savaş olmaması”, barış ile aynı anlama geliyor mu? Barışın inşa edilmesinde ve sürdürülebilir olmasında sivil toplum kuruluşlarının ve kamu kurumlarının rolünden bahseder misiniz? 

DEMOS barış kavramını hem doğrudan, yapısal ve kültürel şiddetin sona ermesini hem de çatışmayı besleyen ve yeniden ortaya çıkarabilecek eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını kapsayan bir tahayyül olarak ele alır. Dolayısıyla barışın fiziksel bir çatışmasızlık halinden daha fazlası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Barış, toplumsal ilişkilerin tabandan yukarı dönüştürülerek yeniden düzenlenmesi; çatışmanın nedenlerinin ortadan kaldırılmasını içeren meşakkatli ve uzun süreç. DEMOS’a göre bu sürecin başarıya ulaşması için geçmişte yaşanan hak ihlalleri ve bugün karşı karşıya olduğumuz toplumsal eşitsizliklerle yüzleşilmesi gerekiyor. Bu da hakikatin ortaya çıkarılması, ihlallerin kaydedilmesi ve hafızalaştırılması, hesap verilebilirliğin sağlanması, mağdur/hayatta kalanların onarıma erişmesi ve bu ihlallerin tekrarlanmaması için güvenceler sağlanmasını içeriyor. Ancak savaşı yaratan sebeplerin ortadan kaldırıldığı bir senaryoda kalıcı, sürdürülebilir bir barış inşasından söz edilebilir. 

Sivil toplumun resmi barış ve geçmişle yüzleşme süreçlerine etkin katılımı sürecin şeffaflığını ve toplumda uyandırdığı güveni, dolayısıyla bu süreçlerin etkinliğini olumlu etkiliyor. Türkiye’de sivil toplum, çeşitli toplumsal hareketler ve siyasi partilerle birlikte Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü hedefleyen süreçler başta olmak üzere barış süreçlerini hedefleyen çalışmalar gerçekleştirdi. Olası bir çatışmasızlığa geçiş/barış müzakeresi sürecinin kendisine ve mekanizmalarına dair önemli deneyimler kazandı. Bu deneyimlerden faydalanılabilecek yeni bir döneme girme ihtimali ise canlı bir şekilde karşımızda duruyor. Bu sebeple, önümüzdeki seçim ile olası bir barış sürecinin tekrar masaya gelebileceği ihtimalinden yola çıkarak sivil toplumun geçmişte biriktirdiği bu deneyimi kullanabileceği alanlar açmak, sivil toplumun barış süreçlerine katılımını desteklemek önem arz ediyor. Öte yandan, bugüne kadarki resmi barış süreçleri ve geçmişle yüzleşme çerçevesinden değerlendirilebilecek resmi mekanizmalara (Örneğin, 5233 sayılı Tazminat Kanunu) baktığımızda devletin bu süreç ve mekanizmaların tasarlanması, uygulanması ve izlenmesinde sivil toplum katılımına alan açmadığını, hatta barış mücadelesinin içinde yer alan sivil toplum örgütleri (STÖ) ve kişilerin yargı tacizine uğradığını, barış talebinin kendisinin dahi kriminalize edildiğini görüyoruz. Gelecekte yaşanacak barış süreçleri için sivil toplum katılımını güvenceye alacak yasal düzenlemelere ihtiyaç var. 

DEMOS olarak toplumsal hafıza üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Toplumsal hafıza nedir? 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çevre illeri de etkileyen depremlerle beraber düşündüğünüzde toplumsal hafızanın afetlerle nasıl bir ilişkisi bulunuyor? 

Toplumsal hafızayı, yaşadığımız çevrede meydana gelen toplumsal, kültürel ve siyasal dönüşümden ayrı düşünemeyeceğimiz; toplumu bir arada tutan ve birleştiren bir mekanizma olarak konumlandırıyoruz. Bize göre hafıza toplumsal ve politik olarak inşa ediliyor. Bu çerçevede hafıza ile ilgili yürüttüğümüz çalışmaları çatışma dönüşümü ve barış inşası süreçleri ile ilişkilendiriyoruz. Ulusal tarih yazımı gibi, iktidarın söylemini yeniden üreten ve yukarıdan aşağıya örülen hafızalaştırma pratiklerinin karşısına hafızayı dinamik bir mücadele alanı olarak ele alan, özne odaklı bir hafıza anlayışını yerleştiriyoruz. Her toplumsal grubun farklı toplumsal hafızalara sahip olduğu gerçeğinden yola çıkarak çoklu, homojen olmayan bir hafıza anlayışının altını çiziyoruz. Hafızayı, daha doğrusu hafıza çalışmalarını, bu perspektifle ele almanın toplumsal barışın inşası sürecinde bize geniş bir alan, kapsamlı bir bakış açısı sunacağını düşünüyoruz.

Kişilerin, toplumsal grupların deneyimleri ile değişen, dönüşen toplumsal hafızaya 6 Şubat depremleri de eklendi. Yaşanılan depremlerden hareketle toplumsal hafızanın afetlerle nasıl bir ilişkisi olduğunu toplumların felaketi deneyimleme, hatırlama ve yorumlama biçimleri üzerinden düşünmek mümkün. Afetin toplumsal hafızasının belgelenmesi afetin yıkıcılığını artıran ihmallerin ve afet dönemi gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin cezasız kalmaması, hayatta kalanların ve depremden etkilenenlerin onarım taleplerinin karşılanması, gelecekte benzer bir yıkımın yaşanmaması için gereken önlemlerin alınması ve politikaların yürütülmesi için elzem. Toplumun kendini maddi anlamda onarabilmesi için devletin bu kolektif travmadan hareketle etkili bir afet yönetimi politikası belirlemesi gerekir. Diğer yandan felaketlere bağlı duygusal ve psikolojik hasarların onarılabilmesi için kolektif bir dayanışma, birbirini anlama ve duyma süreçlerine ihtiyaç var. 

Toplumsal mücadele ve insan hakları alanlarında çalışmalar yapan bir dernek olarak dijital medyanın toplumsal mücadeleye getirdiği fırsatlardan ve kısıtlamalardan bahsedebilir misiniz? 

Dijital medya, kullanıcılara sunduğu araçlar ve platformlar sayesinde bireylerin ve toplulukların seslerini duyurmalarına ve sözlerini yaygınlaştırmalarına alan açıyor ve hedefledikleri kitleleri harekete geçirmeye yönelik çalışmalarını güçlendiriyor. Gün geçtikçe sayısı çeşitlenen ve kapasitesi genişleyen dijital medya kanalları hak temelli, politik ve sosyal konularda yürütülen farkındalık çalışmalarının daha fazla insana ulaşabilmesi için oldukça elverişli. Ana akıma alternatif ve öznelerin doğrudan kendilerinin ürettiği ve temsil edildiği bilgi üretimini mümkün kılan dijital medyanın elbette kimi riskleri ve sınırlılıkları da var. Günümüz dijital iletişiminin hızlı akışı içerisinde yanlış bilgilerin dolaşıma girmesi oldukça kolay ve herhangi bir kişi ya da grup yanlış ve/veya manipüle edilmiş bilgilerle etkileyebilir ve/veya kararları üzerinde belirleyici olabilir. Örneğin, bu gibi manipüle edilmiş bilgiler nedeniyle kadınlar, LGBTİ+lar gibi toplumdaki kırılgan gruplar dijital alanda hedef gösterebiliyor ve taciz edebiliyor. Platformların kimi ayrımcılık ve nefret söylemi karşıtı, eşitlikçi politikaları olsa da genelde bu şikayetlere herhangi bir olumlu geri dönüşte bulunulmuyor. Nitekim bu politikaları belirleyen de çeşitli şirketler yahut otoriteler olduğu için dijital alanın özneler ve hak mücadelesi yürüten aktivistler için kolaylıkla güvensiz bir ortama dönüşebildiği bir gerçek. Bu sebeple, dijital medya kanallarının ve platformlarının ne ölçüde bağımsız olduğu/olabileceği de tartışılıyor. Bu sebeple, dijital medyayı kullanan hak savunucuları, aktivistler ve STÖ’lerin ürettikleri ve yaygınlaştırdıkları bilgilerin doğru ve teyitli olması, açık ve şeffaf bir iletişim politikasının yürütülmesi, hedef kitlelerine sundukları dijital alanın ayrımcılıktan, hedef göstermeden ve nefret söylemlerinden arındırılmış olması gibi birçok değişkeni dikkate almaları gerekiyor.

Kurumsal Destek Fonu’nun 2022 döneminde sağladığımız hibe ile odaklanacağınız kurumsal gelişim başlığı ne olacak? Bu kapsamda ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Temel çalışma alanlarımız olan barış ve uzlaşma, çatışma dönüşümü, geçiş dönemi adaleti ve toplumsal hafıza üzerine faaliyetlerimizin stratejik hedeflerimize etkisini daha verimli ve etkili şekilde izlemek, ölçmek ve bu etki ölçümünü sürdürülebilir kılmak amacıyla ölçme ve değerlendirme alanına odaklanacağız. 

Çalışmalarımızın etkisini ölçebilmek amacıyla toplumsal cinsiyete ve çoğulcu katılıma duyarlı ve nitel veri ağırlıklı bir ölçme ve değerlendirme modeli geliştirmeyi hedefliyoruz. Geliştireceğimiz bu modelin, mevcut çalışmalarımızın geliştirilmesine ve yeni faaliyetlerimizin planlanmasına katkı sunmasını amaçlıyoruz. Bir araştırma derneği olarak ürettiğimiz bilginin neden ve nasıl kullanıldığını veya kullanılmadığını, ne kadar erişilebilir olduğunu verilere dayanarak ortaya koymayı ve paydaşlarımızdan çalışmalarımıza dair geri bildirim almayı önemsiyoruz. Bu doğrultuda geliştirdiğimiz modelle faaliyetlerimizi, dijital iletişimimizi var olan ve planlanan kaynaklarımızı da gözden geçirmeyi amaçlıyoruz.