Tag

acil destek fonu arşivleri - Sivil Toplum için Destek Vakfı

Doğa Koruma Merkezi Vakfı Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesini Tamamladı

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM), bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında DKM, Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçirdi.

DKM ile gerçekleştirdiğimiz röportajda ekosistem onarımı kavramı, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanları, hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar ve vakfın gelecek dönem planları hakkında konuştuk.

Ekosistem onarımı nedir? Ekosistem onarımının iklim değişikliği üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?

Ekosistem onarımı, herhangi bir sebepten tahrip olmuş bir alanın tür kompozisyonu, yapısal özellikleri, ekosistem dinamikleri ve ekosistem hizmetleri açısından orijinal haline dönüştürülmeye çalışılması olarak tanımlanabilir. Kamuoyu, hatta birçok uzman da ekosistem onarımı denince ekosistemin bütün bileşenlerini göz önünde bulunduran bütüncül bir yaklaşım yerine sadece ağaçlandırma çalışması algılayabiliyor. Toprak onarımı da bu kapsamda toprak ekosisteminin yapısının, işlevlerinin, mikro organizmalarının zenginliğinin, besinlerin yoğunluğunun ve karbon düzeyinin iyileştirilmesine yönelik yapılan uygulamalardır. Toprak onarımı uygulamaları, toprağın karbon tutma kapasitesinin artırılmasına doğrudan katkı verdiği için önemli iklim değişikliği azaltım araçlarından biridir.

6 Şubat’ta meydana gelen depremlerle beraber çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının önemi bir kez daha tartışılmaya başlandı. Çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının öneminden bahseder misiniz?

6 Şubat depremleri sonrasında gündeme gelen konulardan biri de kentlerin yeniden inşaat sürecinin planlanmasının, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının önemi ile ilgiliydi. Bu konuları tartışırken deprem, sel-taşkın gibi afetlerin dışında, Türkiye’yi önemli ölçüde etkileyecek iklim değişikliğini de göz önüne almak büyük önem taşıyor. Bu kapsamda şehirlerde atılabilecek birçok adım bulunuyor. Modern şehirler iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltacak ve dayanıklılığı artıracak şekilde oluşturulabilir. Dünya’da genelinde bu konuyla ilgili birçok iyi örnek bulunsa da Türkiye’nin bu konudaki karnesi ne yazık ki zayıf. Doğa Temelli Çözümler, Ekosistem Tabanlı Uyum, Ekosistem Hizmetlerinin Haritalanması gibi yaklaşımlar, küresel ölçekte şehirleri doğal afetlere karşı hazırlıklı, iklim değişikliğinin etkilerine karşı önlemlerle donatılmış hale getiriyor.

Doğaya karşı değil, doğa ile birlikte çalışarak iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin ve afet riskinin azaltılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, gıda ve su güvenliğinin sağlanması ile insan sağlığının korunmasına katkıda bulunan Doğa Temelli Çözümler, değişen ve değişmesi öngörülen iklim koşullarının oluşturduğu etkileri dönüştürmekte bir araç olarak kullanılabilir. Ekosistem onarımı çalışmaları, doğal alanların, suyu tutacak şekilde planlanması, bu şekilde yerleşimlerde sel-taşkın kontrolünün sağlanması, yağmur hasadı yöntemleriyle (teraslama, hendekler, vb.) toprağın su tutma kapasitesinin artırılması, tarımsal uygulamalarda su kaynaklarının etkin kullanımı, verimli ulaşımda temiz enerji kaynaklarının tercih edilmesi gibi uygulamalar, çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir yaşam alanlarının oluşturulması için kentlerde yapılabileceklere örnek olarak verilebilir.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Yangınlar sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini tamamladınız. Proje kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz?

Yangınlar sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesi’nin iki temel hedefi vardı: 2021 yılında Antalya, Mersin ve Muğla’da yanan alanlar ile ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi ve vatandaş bilimi yöntemi kullanarak izleme çalışmalarının yürütülmesi. Proje kapsamında 2021 ve 2022 yılında Akdeniz Bölgesi’nde yaşanan yangınlarla ilgili detaylı mekânsal ve biyolojik çeşitlilik verileri toplandı. Böylelikle bu alanlarda yalnızca ne kadar alanın yandığı değil, hangi önemli canlı türleri ve habitatların yandığıyla ilgili veri bir araya getirildi. Bu veriler, kamuoyuna açık bir internet sayfasında interaktif araçlarla paylaşılabilir hale getirildi. Projenin önemli bir diğer ayağı da bölgedeki farklı paydaşlarından bilgi toplamak ve projeyle ilgili bilgi paylaşmak oldu. Bu kapsamda görüşmeler ve toplantılar hayata geçirildi. Projenin odağında tek taraflı bir bilgi üretmek değil, bu alanların vatandaş bilimi doğrultusunda hazırlanan internet sayfası aracılığıyla katılımcı şekilde izlenmesi vardı. Bu yüzden vatandaşların yanan alanların biyolojik çeşitlilik unsurları ile değişimini izleyip paylaşabilecekleri arayüzler internet sayfasına entegre edildi. Proje ve internet sayfası, yerelde yapılan toplantılarla kamuoyuna tanıtıldı ve proje kapatıldı. Proje tamamlanmış olsak da internet sayfasının ve dolayısıyla proje misyonunu sürdürmeye devam edecek.

Orman Yangınları Acil Destek Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? İklim değişikliği, çevre, ekosistem gibi alanlara yönelik yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Proje ile orman yangınları ile ilgili katılımcı, kamuoyunu izleme ve karar alma mekanizmalarını odağına koyan bir çalışma ilk kez hayata geçirildi. Farklı resmî kurumlarla ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) irtibatlar kuruldu, görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerle orman yangınları çalışmalarında kamu kurumları, STK’lar ve vatandaşların işbirliği geliştirmesi konusunda görüş birliği sağlandı ve kurulan ilişkilerin sürdürülmesinin önemi belirlendi. Bu gibi projelerin, özellikle de iklim afetlerinin arttığı günümüzde, desteklenmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’yi ve doğasını iklim krizlerine hazır bir ülke haline getirebilmenin yolu, iklim değişikliği, ekosistem onarımı ve katılımcı çalışmaların desteklenmesinden geçiyor.

Doğa Koruma Merkezi Vakfı’nın gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz?

DKM olarak, odağımıza doğal ekosistem korunması ve ekosistem onarımı konularını koyarak çalışmalarımızı gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Önem verdiğimiz en temel konular arasında, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir doğal kaynak kullanımı konusunda uygulayıcılarla bir arada çözümler oluşturmak geliyor. Bunun için de hem kamu kurumları hem özel sektör hem de vatandaşlarla çalışmaya devam edeceğiz. Tüm Dünya’da olduğu gibi ekosistem onarımı konusu da bizim için öncelikli. Son olarak, yalnızca doğal alanlar değil, sürdürülebilir kentlerin planlanması ve oluşturulması, bu şekilde afetlere karşı daha dirençli toplumlar oluşturulması için çalışmaya devam edeceğiz.

Yerel Güçlenmeye Destek Fonu’na Yapılan Başvurularla İlgili Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Yerel Güçlenmeye Destek Fonu

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve çevre illeri de şiddetli şekilde etkileyen depremlerin ardından sahada aktif olarak faaliyet gösteren ve bölgeye destek sağlamak üzere çalışmalarına başlayan sivil toplum kuruluşlarının (STK) uzun vadeli projelerini desteklemek amacıyla Dalyan Foundation ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Yerel Güçlenmeye Destek Fonu’nun başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla fona yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği Akdeniz Habitatlarının Son Yaban Kedileri Projesini Tamamladı

By | Acil Deprem Fonu, Orman Yangınları Acil Destek Fonu

NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği (NATURA), dünyada sadece Güneybatı Anadolu’da yaşayan ve günümüzde parçalanmadan dolayı yok oluşun eşiğinde olan Sığla (Günlük) orman toplulukları arasında koridor oluşturarak, parçaların birleştirilmesi ve bu orman topluluklarının yok oluş sürecinin tersine çevrilmesi için çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında NATURA, Akdeniz Habitatlarının Son Yaban Kedileri  projesini hayata geçirdi. Dernek, proje kapsamında yanan alanlarda karakulakların ve yaban kedilerinin  popülasyonunun mevcut durumunu ortaya çıkarmak amacıyla çalışmalar yürüttü. 

NATURA kurucu üyesi Özlem Parlar Ürker ile yaptığımız röportajda; mega yangın kavramını, Karakulak Eylem Planı çalıştayı, proje faaliyetleri, derneğin gelecek dönem planları ve fonun çalışmalarına katkıları hakkında konuştuk. 

2020 yılında Avustralya’da meydana gelen yangınlarla beraber sıklıkla duymaya başladığımız mega yangın kavramını tanımlayabilir misiniz? Türkiye’de olası mega yangınları önlemek amacıyla geliştirilmiş ulusal düzeyde bir stratejik plan veya politika bulunuyor mu?

Literatürde Akdeniz Havzası’ndaki yangın kuşağında yer alan Türkiye gibi ülkeler için tek başına en az beş bin hektarlık bir alanı etkileyen orman yangını mega/katastrofik/büyük gibi sıfatlar veya terimlerle ifade ediliyor. Bir Akdeniz ülkesi olan Son 20 yılın istatistiklerine göre Türkiye’de her yıl ortalama üç bin orman yangını çıkmakta ve sekiz bin hektar alan yanıyor. Söz konusu bu yangınların her yıl ortalama iki tanesi büyük veya mega yangındır. 

28 Temmuz 2021’de başlayan ve büyük çoğunluğu Antalya ve Muğla olmak üzere 54 ilde meydana gelen 250’den fazla yangının 16 tanesi büyük yangındı. Bu yangınlarda en az 150 bin hektar orman alanı etkilendi. Neredeyse son 20 yılda yanan alanların toplamı kadar olan bu büyük yangın dalgasından en çok etkilenen iller Antalya (82 bin ha) ve Muğla (62 bin ha) oldu. Bu mega yangın dalgasının sonuncusu ise 2022 Haziran ayında Marmaris Bördübet Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ve yakın çevresindeki yaklaşık beş bin hektarlık bir alanı etkileyen bir başka yangın oldu.

Ülkemizde bu yeni gelişen mega yangın sürecini anlamaya ve adapte olmaya ilişkin, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın altında Orman Genel Müdürlüğü koordinasyonunda olmak üzere, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü işbirliğinde ulusal düzeyde hızlı bir şekilde reaksiyon alabilmek adına çeşitli strateji ve politika güncellemelerine başlandığı ifade edilebilir. Buna en güzel örnek, 13-15 Ekim 2021 tarihlerinde Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde; yangın öncesi, yangın süresince, yangın sonrası, iletişim ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, teknoloji ve inovasyon ile Akdeniz Ülkeleri Yangın Birliğinin Kurulması gündem maddelerini görüşmek üzere 268 katılımcının iştirakiyle toplanan, 135 karar ve 217 eylem önerisi geliştirilen İklim Değişikliği Sürecinde Orman Yangınları Çalıştayı verilebilir.

Bunu takiben, Mega Yangınların Yönetilmesi başlığı altında önem arz eden konulardan bir diğeri olarak, bu yangınlar sonrasında doğayla uyumlu müdahale tekniklerinin uygulanabilmesine yönelik ekolojik restorasyon ilkelerinin kamuoyunca benimsenebilmesi amacıyla NATURA olarak Marmaris Bördübet Yaban Hayatı Geliştirme Sahası yangını sırasında ve sonrasında sergilemiş olduğumuz tutumun Tarım ve Orman Bakanı başta olmak üzere doğrudan karşılık bulmuş olması ve bu korunan alanda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda ekolojik restorasyon ilkelerinin uygulanacağının taahhüt edilmiş olması da yeni gelişen süreçte karar vericiler nezdinde reaktif bir karşılık verildiğine iyi bir işaret olarak yorumlanabilir.

Karakulak Eylem Planı Çalıştayı’na katıldınız. Yaban hayatın korunması bağlamında karakulakların öneminden bahsedebilir misiniz? Bu çalıştayın sonucunda ne tür öneriler ortaya çıktı? Bu önerilerin hayata geçirilmesi için önümüzdeki dönemde ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) ikinci dönemi çerçevesinde; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen, araştırmacısı olduğumuz Yeni Bir Metodoloji Kapsamında Türkiye’deki Nesli Tehlike Altındaki Türler İçin Tür Eylem Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi projesi kapsamında, 24 ve 25 Kasım 2022 tarihlerinde, çalıştaya katıldık. Bu çalıştay kapsamında karakulak türünün yayılış gösterdiği Antalya, Aydın, Burdur, Denizli ve Muğla, illerinden kamu ve özel kurum/kuruluşlardan temsilciler ve STK temsilcileri bir araya geldi. Çalıştay sonunda karakulakların ve habitatlarını korunması için ilgili kurumların yapacakları koruma eylemleri planlandı. Karakulak Tür Eylem Planı projesinin sonuç raporu ile de bu eylemler final haline getirilecek. Ayrıca önümüzdeki 10 yıl boyunca ilgili taraflar türün korunması adına çalışmalar yürütecek. NATURA olarak bizler de bu çalışmaların takibini ve koordinasyonunu yapmayı planlıyoruz.

Hibe desteğimizle hayata geçirdiğiniz Akdeniz Habitatlarının Son Yaban Kedileri projesi kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Bu değerli hibe ile 2021 yazında Marmaris’te meydana gelen ve karakulak ile yaban kedilerinin habitatlarında büyük ekosistem yıkımına neden olan yangından sonra özellikle iki türün de sığınmış olabileceği düşünülen Bördübet Yaban Hayatı Geliştirme Sahası içinde foto-kapanlar ile izlemeler gerçekleştirdik. Bu izlemelere göre karakulakların ve yaban kedilerinin bu bölgeye sığındığını ortaya çıkardık. Bu iki türün yangınlar sonrası alan kullanımını, yangından nasıl etkilendiklerini ve ekolojik özelliklerini ortaya çıkarmak için uydu vericisi ile takip etmek amacıyla sahada yakalama maksatlı tuzaklarımızı aktif hale getirdik. Maalesef 2022 Haziran ayında çalışma sahamızın tamamına yakınını yine yangınlar sonucunda kaybettik. Bu esnada başta foto-kapan ve yakalama tuzakları olmak üzere birçok ekipmanımız da yangınlarda zayi oldu. Akamete uğrayan bu mevcut projemizin devamı niteliğinde olan ve The Turquoise Coast Environment Fund tarafından desteklenmeye değer görülen Akdeniz Kıyılarında Mega Yangınların Ardından Yaban Hayatına Ekolojik Restorasyon Desteği başlıklı projemiz ile bu çalışmaların devamını yürütmeyi planlıyoruz.

Orman Yangınları Acil Destek Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Yaban hayat üzerine yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Yaban hayatı çalışmalarının temeli doğal sürecin korunması, insan faaliyetlerinin etkilerinin araştırılması ve bu etkilerin azaltılmasının önemini ortaya koymasıdır. Bu nedenle, bütün türler göz önüne alınarak ekosistem ve genetik çeşitliliğe yönelik bütüncül çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalar yürütülürken insan emeğine, farklı türlerde malzemelere veya materyallere ve bolca zamana ve sabra ihtiyaç duyuluyor. Farklı fonlar ve bağışçı desteği bu anlamda kritik bir öneme sahiptir.

Özellikle büyük yangınların ardından kapsamlı ve hızlı çalışmalar önem teşkil ediyor. 2021 mega yangınlarının ardından verilen Orman Yangınları Acil Destek Fonu hibe desteği ile yaban hayatının mevcut durumunu ortaya çıkarma ve strateji oluşturma imkânı bulabildik. Hızlıca saha çalışmalarına başlama şansını elde etmiş olduk. 

NATURA Doğa ve Kültür Koruma Derneği’nin gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? 

NATURA olarak gelecek dönem için en acil önceliğimiz son iki yıl boyunca yaşanan mega yangınlar sırasında kadük kalan yaban hayatı araştırmalarımız çalışmamızı tamamlamak ve bölgede gelişen bu yeni süreç karşısında yaban hayatının güncel durumunu ortaya çıkarmaktır. 

Orta vadeli hedefimiz ise çalışma alanımız özelinde Ekolojik Restorasyon ilkelerini hayata geçirmek ve Türkiye orman varlığının ekolojik toleransını bu yeni sürece uyum sağlayabilir hale gelmesinde öncü roller oynamak. Aynı zamanda bu süreçte hem karar vericilere hem de topluma doğru bir kanaat önderliği yapmaktır.  

Uzun vadeli hedefimiz ise mega yangınlar sürecinde yangının ekolojik bir etmen olduğu gerçeğinden yola çıkarak, yangınla uyumlu yaşam pratiklerini tüm kamuoyuna aktarmak ve Türkiye’deki ekolojik okuryazarlık kapasitesinin artırılmasına katkıda bulunmaktadır.   

Tüm bunları hayata geçirebilmek içinse Vakfınız liderliğinde kurulan Orman Yangınları Acil Destek Fonu gibi ulusal ve uluslararası kurumların oluşturduğu fonlardan ve hibelerden yararlanmaya devam etmeyi aynı zaman yerel yönetimler, kamu kurumları ve diğer STK’larla da işbirliklerimizi geliştirerek bu etkiyi kısa vadede uzun erimli bir hale getirmeyi hedefliyoruz.  

 

İzmir Eğitim Kooperatifi Oyun Yeniden Başlasın Projesini Tamamladı

By | Acil Deprem Fonu

İzmir Eğitim Kooperatifi (İZEK), eğitimcilerin ortak problem, sorun ve ihtiyaçlarını birlikte çözerek daha etkin ve verimli eğitim faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla çalışmalarını yürütüyor. İzmir Depremi Acil Destek Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile hibe desteği sağladığımız İZEK, Oyun Yeniden Başlasın projesini yakın zamanda tamamladı. İZEK proje kapsamında, 30 Ekim 2020 Ege Denizi depremi nedeniyle travma yaşayan 134 çocuğa psikolojik destek sağlamak amacıyla 8 hafta boyunca drama odaklı çalışmalar yaptı. Ortalama 117 ebeveynin katıldığı aylık veli destek seminerleri düzenledi.  Proje sürecinin detaylı bir analizini de yapan İZEK çıkan bulguların yayımlanacağı Oyun Yeniden Başlasın, Eğitmenler için Uygulama Rehberi kitabını hazırladı.

İzmir Eğitim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kurt ile yaptığımız röportajda, Türkiye Acil Eylem planını üzerinden acil ve afet müdahale durumlarında çocuklar için sağlanacak standart uygulamalar, proje kapsamında gerçekleştirdikleri çalışmalar ve İZEK’in2022 yılı için planları hakkında konuştuk.

Oyun Yeniden Başlasın projesini geçtiğimiz dönemde tamamladınız. Salgın nedeniyle projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında  gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

Oyun Yeniden Başlasın projesi ile afet zamanlarında ihmal edilen  gruplardan birisi olan çocuklara yönelmek istedik. Afet dönemlerinde yapılması gereken yaşamsal birçok iyileştirmenin arasında çocuklara dönük planlı ve kapsamlı çalışmalar yürütülemiyor. Bizler de İZEK olarak, Oyun  Yeniden Başlasın projesi ile bu boşluğu doldurmayı hedefledik.

Birinci aşamada çocukların iyi oluş süreçlerine eğitim aracılığı ile destek olmayı ve gelecek hayatlarında onlar için engel oluşturabilecek bir travmayı aşmalarında rehber olmayı hedefledik. Burada elde edilen sonuçları bilimsel yöntemlerle ölçümleyerek gelişim alanlarını netleştirdik. Bu çalışmanın afetlerin olduğu her yerde uygulanabilmesi için projenin ikinci aşamasında çalışmayı kitaplaştırdık. Son olarak; amaçları, yönergeleri, yöntemleri ve çıktıları ile bütünsel bir bilimsel çalışmayı yaygınlaştırma ve ihtiyaç duyan her kurumun uygulayabileceği formatta dokümante etme aşamasını tamamladık.

Projenin hedef kitlesi depremzede çocuklar olsa da sizin de belirttiğiniz üzere pandemi büyük bir gerçek olarak karşımızda duruyordu. Depremden dolayı travma yaşamış olan çocukları bir de pandeminin yaratacağı travmalardan uzak tutmak istediğimiz için proje ile ilgili tüm faaliyetleri çevrimiçi ortamda yaptık. Proje boyunca yaptığımız ölçme ve değerlendirme çalışmaları gösterdi ki çalışma grubunda yer alan çocukların duygularını anlatma ve olumsuz duygularla başetme becerilerinde olumlu bir fark oluştu. Depreme Bayraklı ve çevresinde yakalanan ama farklı ilçe ve illere taşınmış çocuklara da ulaşma şansımız oldu. Hedef kazanımların dışında, yan kazanım olarak da pandeminin çocuklar üzerindeki  etkilerin hafifleme yönünde bir seyir olduğu görüldü.

Türkiye Acil Eylem Planı içerisinde afet ve acil müdahale durumlarında çocuklar için sağlanacak standart bir uygulama bulunuyor mu? Çocuk haklarını temel alacak bir uygulamanın oluşturulması için ne tür çalışmalar yapılması gerekiyor?

Oyun Yeniden Başlasın projesinin çıkış sebebi,  Türkiye Acil Eylem Planı içerisinde afet ve acil müdahale durumlarında çocuklar için sağlanacak standart bir uygulama bulunmamasıydı. Yaptığımız bilimsel araştırmalar da Türkiye’de Çocuk Merkezli Afet Yönetiminin bulunmadığını ve olması gerektiğini gösterdi. İşte bu yüzden kolları sıvayarak giriştiğimiz bu projede, tam olarak bu eksiği doldurmak üzere bir müfredat geliştirdik. Projeyi, bilimsel ölçme-değerlendirme teknikleriyle ve akademisyenlerle destekleyerek, afet durumunda çocuklara  uzmanlar (yaratıcı drama)  tarafından uygulanabilecek bir eğitim programı oluşturduk. Bu çalışmadan sonra da bu programı yaygınlaştırmak ve her ilde her kurumun istediği zaman ulaşabileceği bir kaynak haline getirmek için çalıştık. Kasım 2021’de  Ege Üniversitesi’nde gerçekleşen 8. Uluslararası Eğitim Programları ve Öğretim Kongresi (ICCI-EPOK)’ nde bilimsel bildiriyi sunduk ve kongrenin kitapçığına girdi. Projemiz sonucunda çıkan eğitim programının Eğitim Bilimi camiasında; kabul gören ve eksik olan bir boşluğun doldurulduğu yönünde yorumlar aldığını bildirmek gurur verici. Bir diğer çalışma da eğitim programının “Oyun Yeniden Başlasın, Eğitmenler için Uygulama Rehberi” adı altında ücretsiz kitap basımını yapmak. Basım aşaması bittiğinde e-kitap formatı ile tüm Milli Eğitim Müdürlüklerine, Yerel Afet Yönetim Merkezlerine, okullara ve drama eğitmenlerine yollamayı planlıyoruz.

Oyun Yeniden Başlasın projesi kapsamında gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerin etkisini ölçmeye dair de çalışmalar yaptınız. Bu çerçevede, depremin çocuklar üzerindeki etkilerinden ve bu olumsuz etkileri azaltmak için kullandığınız yöntemlerin sonuçlarından bahseder misiniz?

Projemizin ana hedeflerinden biri sürdürülebilir ve geçerliliği kabul görmüş bir eğitim programı hazırlamaktı. Bu amaç doğrultusunda, karma yöntem içinde öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen uyguladık. Nicel analizler için çocuklara “Yaşam Doyum Ölçeği”,  “Olumlu-Olumsuz Duygu Ölçeği” ve “Çocuklarda Umut Ölçeği”ni uyguladık. Aynı zamanda, nitel veri almak için de aile bilgi formları, projenin tüm paydaşlarına uygulanan anket formları ve eğitim gözlem formları kullanıldı. Araştırma soruları sırası ile uyumlu şekilde bulguları değerlendirdiğimizde: Eğitim alanındaki sosyal, duygusal, fiziksel ortam ve olanakların özellikleri bakımından katkıları, katılımcılar olarak çocuğa duygusal, sosyal, akademik yönden katkıları, ebeveynlere de aile etkinlikleri ve kişisel gelişim yönünden katkıları ve koordinasyon olarak da idari ve akademik işleyiş yönünden katkıları ile ilgili sonuçlar elde ettik. Nicel veriler incelendiğinde Olumlu-Olumsuz Duygu Ölçeği incelemesinde t-testi sonuçlarında deney ve kontrol gruplarının olumlu duygu boyutu son-test puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark olduğu tespit edildi. Nitel bulgularda ise; Çocuklardan Ç071’nın “Hepsinden keyif aldım. Çünkü hepsi çok eğlenceliydi. Severek yaptım.”, ebeveynlerden V059’un “Son gün çok üzüldü. Günü puanlama konusunda kendi tabiriyle ‘bugüne 10 üzerinden eksi 1000 veriyorum’ diyerek eğitimin bitmesine olan üzüntüsünü dile getirdi.”,  V054’ün “Katıldığı bütün etkinlikleri heyecanla anlatmasını ve ders gününü beklerken sabırsızlanmasını izlemek çok güzeldi.” Çocuklardan Ç009’i “Benim bilmediğim duyguları öğrendim.”,  Ç020 VE Ç027’i “Duygularımı anlatmayı öğrendim.”,  Ç042’nin “Yapabileceğime inanmak ve pes etmemek”, Ç003’ün “İlk hafta kendimizi tanıtmak için yaptığımız oyunda aslında kendimi tanıdım.”,   Ç057’nin “Bu etkinlikleri yaparken İzmir depremini unutuyordum.”; ebeveynlerden V038’in “Evde yalnız kalmak istemiyordu. Şu anda biraz daha iyi. Geçen hafta 3-4 saat evde kardeşiyle beraber kaldılar.”,  V083’ün “Kaygısını daha açık şekilde ifade edip anlayış göstermemi istemesi kendini rahat ifade edebilmesi olumlu bir değişim idi.” ve V093’ün “Hiç yalnız kalamayan deprem dediğim anda evde koşmaya başlayan bir kızım vardı şimdi o korkusu yok.” ifadeleri nicel  bulguları doğrular niteliktedir.

Vakfımızdan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

İZEK, ortaklarının farklı ilgi alanlarına yönelik oluşturdukları çalışma gruplarını destekliyor ve derinleştirilmesine kurumsal katkı sunuyor. Burada daha önce bireysel ya da yerel biçimde yaptığımız çalışmaları akademik açıdan da besleyerek daha geniş bir kitleye yayma fırsatı bulduk. Aldığımız verim bu alanın kalıcı çalışma alanlarımızdan biri olarak belirlenmesini sağladı. Bu sağladığımız önemli faydalardan biriydi. Ayrıca, uzun vadeli programlarımız çoğunlukla eğitmenler ve yetişkinlere dönük olarak planlanmıştı. Çocuklar için kısa programlı etkinlikler vardı ve bu programlar o çocuklarla aidiyet ilişkisine dönüşecek uzunluğa sahip değildi. Bu proje ile Öğretmen Kulübü ve Sanat ile Geliştirilen Çevrimiçi Eğitim (DOEwA) gibi gruplardaki öğretmenlerimize tekrar ulaştık. Ancak bu sefer onların kendileri ile değil ya çocukları ya da okullarındaki öğrencilerle çalışma yaptık. Çocukların İZEK’le bağ kurabilecekleri boyutta bir çalışma yürüttük. Eğitmen ve yetişkin takipçilerimiz ise bizi sahada gördü ve yeni bir kitle kazanmış olduk.

Fonu destekleyen bağışçıların bu tür çalışmaların devamını da gözetmelerini ve desteklemelerini bekliyoruz.

İzmir Eğitim Kooperatifi’nin 2022 yılında yapmayı planladığı çalışmalardan bahseder misiniz?

İzmir Eğitim Kooperatifi, “öğrenen organizasyon” modeline uygun olarak farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalardan elde ettiği deneyimleri yeni çalışmalarına aktarmayı öncelik olarak görüyor. Bu bağlamda proje eğitmenlerimizden bir kısmı, Oyun Yeniden Başlasın çalışmasının kazanımlarını geliştirmek ve bu alanda derinleşmek üzere çalışmalara başladı. Çocukların eğitiminin ebeveyn eğitimlerinden de beslenmesini ve iki alanın bir arada yürütülmesini hedeflediğimiz çalışmaların sayısı da artacak. İZEK, İzmir’in tüm ilçelerindeki çocuklar için eğitim programları oluşturacak.   Oluşturulan eğitim içeriklerini uygulayabilmek   için yerel yönetimlerle işbirlikleri geliştirmeyi hedefliyoruz.  Bölgedeki her çocuğa ulaşacak etkin ve geniş bir çalışma planlanıyoruz.

Bir başka çalışma alanı olarak İZEK, sanat ve eğitimin bir araya gelmesini hedefleyen çalışmalar yürütmeye devam edecek. Bu konuda yürütülen çeşitli çalışmaları devam ettirirken yeni çalışmaların da desteklenmesini sağlayacağız. Sanatçı ortaklarımızın artması ile bu konuda çok daha fazla çalışma üretileceğine inanıyoruz. Ayrıca, rutin olarak sürdürdüğümüz, satranç, robotik, scratch vb. eğitimler devam edecek.

Türk Psikologları Derneği İzmir Şubesi Depremden Etkilenenler için Psikolojik Destek Projesini Tamamladı

By | Acil Deprem Fonu

İzmir Depremi Acil Destek Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation ve Kahane Foundation eş finansmanı ile hibe desteği sağladığımız Türk Psikologlar Derneği (TPD) İzmir Şubesi psikoloji biliminin topluma katkısını artırmayı hedefleyerek kamu yararını gözeten psikolojik destek çalışmaları gerçekleştiriyor. Dernek hibe kapsamında 30 Ekim 2020 Ege Denizi depremi sonrası depremden doğrudan ve dolaylı biçimde etkilenen kişilere akut ve uzun dönemde psikolojik destek sağlamak amacıyla hayata geçirdiği Depremden Etkilenenler için Psikolojik Destek projesini tamamladı. Proje kapsamında 344 gönüllü psikolog 2.315 kişiye 3.785 seans seanslık akut ve uzun dönemli terapi desteği sağladı.

Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi’nden Psikolog Esma Çetin ile yaptığımız röportajda; pandeminin toplum sağlığı üzerindeki etkisi, yoğun ve hızla değişen Türkiye gündeminin toplum psikolojisi üzerindeki sonuçları, TPD İzmir Şubesi’nin 2022 planları   hakkında konuştuk.

COVID-19 salgınında ikinci yılı geride bırakmaya hazırlanırken yarattığı toplumsal ve bireysel etkilerinin daha da hissedildiğini ve yaşananların birçok duygu durum bozukluğuna neden olduğunu gözlemliyoruz. COVID-19 sürecinde psiko-sosyal destek veren bir dernek olarak, pandeminin toplum sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Bizler yaşadığımız dünyaya dair belki de üzerine hiç düşünmediğimiz ama hepimizde var olan bazı düşünce ve inançlara sahibiz. Bunların en önemlilerinden birisi yaşadığımız dünyanın güvenli bir yer olmasına dair var olan inancımızdır. Fakat yaşadığımız travmatik olaylar, doğal afetler, insan eli ile gerçekleştirilen saldırılar ve salgınlar sonucu dünyanın güvenli bir yer olduğuna dair inancımız sarsılır. Gerçekleştirdiğimiz çalışma içerisinde hem toplumsal olarak gözlemleyebildiğimiz hem de görüşme yaptığımız kişilerden aldığımız bilgiler doğrultusunda pandemi süreci kişiler üzerinde umutsuzluk, çaresizlik, kaygı duygularını, çeşitli stres faktörlerini, zorlukları ve belirsizlik duygusunu da beraberinde getirdi.

Küresel bir kriz olan COVID-19 pandemisinin ilk aylarında bulaş kaygısı ve ölüm korkusu en yoğun hissedilen duygu ve düşüncelerdendi. İlerleyen süreç içerisinde salgın sürecinin ne kadar devam edeceğine ya da ne zaman sonlanacağına dair söz konusu olan belirsizlik sosyal ve bireysel hayatlarımıza da tezahür etti. Bunların getirisi olarak yaşam biçimimizin değişmesi, maddi zorluklar ve daha nicesi stres faktörü olarak yerleşen duygular ve bazı önlenemeyen düşüncelere sebebiyet verdi.  Pandemi sürecine dair var olan kaynaklar ve geçmiş yıllara dayanan benzer durum ve olaylara dair yaptığımız araştırmalar ve gerçekleştirdiğimiz çalışma bize gösterdi ki pandemi süreci diğer travmatik olaylarda olduğu gibi benzer tepkiler doğurdu. Stres tepkileri bireylerde yaygın olarak görülmekte ve belli bir düzeyde ve sürede yaşanan stres tepkilerini deneyimlemek ‘’olağan’’ olarak nitelendirilir. Tabii ki bu tepkilerin süresi, şiddeti ve zaman içerisinde azalması ilerleyen zamanlarda bunların kronikleşmemesi adına oldukça önemli kriterler.

Yaptığımız çalışmayı sürdürüken ve sonucunda gördük ki zaman içerisinde yaşanan salgın sürecine ve değişen koşullara karşı bir şekilde uyum sağladık. Bununla birlikte yaşam ihtiyaçlarımız farklılaşsa da bu ihtiyaçları giderdik ve gidermeye devam ediyoruz. Bizler bu konuda zorluk çeken kişilere öncelikle nasıl bir süreç içerisinden geçtiğimize dair bir bakış sağlamak adına psikososyal destek verdik. Travmatik olay nedir, olay süresi içerisinde ve sonrasında verdiğimiz tepkiler, bu tepkilerin hangilerinin olağan olarak nitelendirebileceğini paylaştık. İçinden geçmekte olduğumuz bu zorlu süreç hepimize önemli ölçüde öğrenimler sağladı ve bizler de bu öğrenimleri deneyim çantalarımıza ekledik.

Türkiye’de gündem çok hızlı bir şekilde değişiyor. Sadece son iki yıla baktığımızda; salgın, depremler, yangınlar, seller, ekonomik kriz, kadın cinayetleri ve insani krizler bu gündem başlıklarından yalnızca birkaçı. Böylesine yoğun ve hızlı değişen gündem toplumun psikolojisini nasıl etkiliyor?

Türkiye’de gündem oldukça hızlı bir şekilde değişmekte ve değişimin içerisinde yaşayan bizlerin hayatları da bu gündeme bağlı olarak hızlı bir şekilde farklılaşmakta. Bizler değişimi genellikle olumlu olarak nitelendiririz fakat bazı değişimlerin hem kendisi hem de sonucu olumsuz durumlar ve duygular yaşatabilir.

Yaşanan bu değişimlerin bireylerin hayatlarında nerede durduğu ne derece önem arz ettiği, ne gibi etki ve sonuçlarının olduğu oldukça kişisel çıkarımlar da olsa topluma etki eden tarafından baktığımızda bu değişimlerin bizlerin hayatlarını olumsuz olarak etkilediği aşikar bir sonuçtur.

Yaşanan zorlayıcı deneyimler bireylerin baş etme becerisine göre çok farklı sonuçlar doğurabilir. Fakat farklı türlerde ve fazla sıklıkta gerçekleşen olumsuz deneyimlere karşı baş etme becerilerimizi kullanmakta ya da uygulamakta bile güçlük çekmeye başlayabiliriz.  Toplum içerisinde yaşayan bireyler olarak kendimizi toplum içerisinde ayrı bir noktada düşünmemiz ve değerlendirmemiz oldukça güçtür. Özellikle bazı temel inançlarımızı temelden sarsan olaylar (doğal afetler, insan eli ile gerçekleştirilen saldırılar ve salgınlar) sonucunda, bireysel bazda olayı deneyimlemesek de ikincil travma olarak adlandırdığımız travmatik yaşantıdan kaçınmak günümüz şartlarında neredeyse imkansızdır. İkincil travma, travmatik yaşantıya doğrudan maruz kalan kişiler değil, dolaylı olarak maruz kalmak demektir. Buna yakınlarımızın olayı yaşaması veya televizyondan ya da sosyal medyadan o konu ile ilgili bilgimizin olması da dahildir. Yapılan araştırmaların sonucunda görüyoruz ki ikincil travmatik stres belirtileri ile birincil travmatik stres belirtileri arasında oldukça benzerlik görülmekte. Bu da bize yaşanan olumsuz bir olayı kendimiz yaşamasak bile ne denli etkilendiğimizi gösteriyor.

Tüm bu yaşanan olumsuz değişimler sonucunda bireysel olarak artan stres faktörleri ve daha yoğun kaygı yaşama halimiz toplumsal olarak de etkilerini gösteriyor. Toplumsal olarak daha mutsuz, gergin, tedirgin, tahammülsüz olmak gibi olumsuz duyguları hissetmemiz maalesef kaçınılmaz bir sonuç oldu. İçinde bulunduğumuz durumun diğer bir tarafından bakmak gerekir ise, bu gibi olumsuz duygularla baş etme becerisini desteklemek adına toplumsal olarak verdiğimiz reaksiyonlar bizleri daha yakın ve daha anlaşılır kılmakta.

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Depremden Etkilenenler için Psikolojik Destek Projesini yakın zamanda tamamladınız. Salgın sürecinde projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

Gerçekleştirdiğimiz proje ile 30 Ekim 2020 Ege Denizi depremi sonrası depremden doğrudan ve dolaylı biçimde etkilenen kişilere akut ve uzun dönemde psikolojik destek sağlamayı amaçladık. Fakat depremin, pandemi süreci içerisinde gerçekleşmesi nedeniyle deprem için planladığımız çalışmanın içerisine COVID-19’dan etkilenen kişileri de dahil etmeye ve iki çalışmayı birlikte yürütmeye karar verdik.

30 Ekim 2020 Ege Denizi depreminin gerçekleştiği akşam vakti itibariyle çalışmalarımıza başladık. Geçmiş yıllarda Türkiye’de yaşanan depremler ve diğer psikososyal destek çalışmalarda yer alan deneyimli meslektaşlarımız ile ilk etapta ihtiyaç belirleme çalışmaları yaptık ve faaliyetlerimizi nasıl bir şekilde yürütmemiz gerektiğine dair şemamızı oluşturduk.

1 Kasım 2020 tarihi itibariyle sosyal medyadan psikososyal destek çalışması için gönüllü psikolog çağrısına çıktık. 8 Kasım tarihinde yoğun başvurudan dolayı gönüllü başvuru sürecini sonlandırdık. Toplamda 2.460 öğrenci ve meslektaşımız, deprem sonrası psikososyal destek çalışması için gönüllü olmak istediklerini bildirdi. İlk haftadan itibaren, Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) kapsamında yetkili kuruluş olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinatörlüğünde sahada yürütülen afet çalışmalarına destek sağlamak adına resmi başvurularımızı gerçekleştirdik ve bakanlığın İzmir İl Müdürlüğü ile bir protokol imzaladık. Bunun yanı sıra yine TAMP çerçevesinde yetkili kuruluşlardan birisi olan Türk Kızılay ile geçmiş afet çalışmalarında olduğu gibi işbirliği içerisinde hareket ettik.

Depremden sonra ilerleyen günlerde COVID-19 vaka sayılarının artması nedeniyle hem çadır alanlarında bulunan depremzedeleri hem de gönüllü olarak destek veren uzmanlarımızı riske atmamak adına ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sahadaki kısıtlamalarını da dikkate alarak deprem sahasındaki fiziki uzman sayılarımızı azaltma kararı aldık. Bununla birlikte psikolojik destek çalışmalarının önemli bir kısmını pandemi sürecinin başlaması ile tanıştığımız ve deneyim kazandığımız çevrimiçi bir platforma çekme kararı aldık. Platform, TPD İzmir Şube tarafından pandemi sürecinde halka yönelik uzaktan psikolojik destek sağlamak amacıyla deprem öncesi hayata geçirilmiş bir ücretsiz destek hattıdır. Böylece çalışmalarımızı kısa bir süre hem sahada kısıtlı bir şekilde hem de çevrimiçi olarak sürdürdük.

Yürüttüğümüz bu çalışma içerisinde çalışmaya gönüllü olarak destek veren ve vermek isteyen meslektaşlarımıza yönelik kısa ve uzun süreli eğitimler planladık ve uyguladık. Çalışmamızın pandemi süreci içerisinde gerçekleşmiş olması nedeniyle yürüttüğümüz daha önceki çalışmalarımızda afet, travma ve krize müdahale durumlarında uyguladığımız protokollerin dışına çıkmak ve bu sahaya uygun bir çalışma organize etmek durumunda kaldık. Bu sebeple Travma, Afet ve Kriz Birimi olarak değişen şartlar ve uygulanabilirliğini bizlerin de içinden geçerek deneyimlediğimiz çevrimiçi çalışma koşulları nedeniyle güncel duruma uygun ‘’Travma, Afet Eylem Planı’’ oluşturmak adına 24-26 Eylül 2021 tarihinde travma alanında deneyimli uzmanlarımızla 2 günlük bir çalışma düzenledik. Bu çalışma içinde yer alan uzmanlarımız belirlenen başlıklara yönelik gerekli verileri topladı ve değerlendirdi. Her başlık hem yüz yüze hem de çevrimiçi olarak düzenlendi. Şu anda çalışmayı bir rehbere çevirmek için gerekli düzenlemeleri yapıyoruz.

Destek talebinde bulunan kişiler ile ortalama 5-8 hafta süren görüşmeler yapıldığı için projenin bitiş tarihini göz önüne alarak 16 Kasım tarihi itibariyle sabit hattımızı sosyal medyadan duyurarak kapattık. Şu an halen devam eden görüşmelerimiz mevcut.

Proje kapsamında yürüttüğümüz bu çalışmanın sonucuna bakacak olursak;

  • Çalışma içerisinde 344 meslektaşımız gönüllü olarak destek verdi.
  • 3 Kasım 2020 – 15 Aralık 2021 tarihleri arasında toplamda 2.315 kişi ile 3.785 seans görüşme yapıldı.
  • Tüm çalışma boyunca 11 uzmanımız, çalışma içerisinde destek veren uzmanlarımıza 98 süpervizyon grup oturumu ve 8 özbakım grup çalışması düzenledi.
  • 26 ayrı oturum ile 2.608 meslektaşımıza eğitim verildi.
  • Süreç içerisinde 13 oturum TPD İzmir Şube- Afet, Travma ve Kriz Birimi Koordinasyon ekibi toplantısı yapıldı.

İzmir Depremi Acil Destek Fonu kapsamında aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz mesaj var mı?

Bu çalışmanın sonucunda TPD İzmir Şube olarak çalışmayı koordine eden bizler önemli kazanımlar elde ettik. Öncelikle Türk Psikologlar Derneği Travma, Afet ve Kriz Birimi, 1999 Marmara depreminden sonra kurulmuştur. O tarihten bugüne aktif olarak ülkemizde gerçekleşen her türlü afet ya da kriz durumunda psikososyal destek çalışmaları ile devam etmiştir. Elde ettiğimiz verilere göre travma birimimizin en kalabalık gönüllü ağı ile en fazla destek verilen kişi sayısına ulaşılan çalışması ‘’Ege Denizi Depremine ve Koronavirüse Yönelik Psikososyal Destek Çalışması’’ oldu.

Afet sonrası yayınladığımız gönüllü çağrısına oldukça yüksek oranda geri dönüş aldık. Gelen başvurular sonrası gönüllü olarak destek vermek isteyen meslektaşlarımızın önemli bir çoğunluğunun daha önce travma eğitimi almamış ya da travma ile çalışmamış olması bizler için önem teşkil etmekteydi. Bu sorunu ortadan kaldırmak için TPD İzmir Şube, Travma Afet ve Kriz Birimi olarak geniş kapsamlı bir travma eğitimi düzenledik. Özellikle ilk teması sağlayan triaj ekibinde yer alan gönüllülerin gönüllülük sürelerini, kişisel yaşantılarını etkilemeyecek düzeyde tutmaya çalıştık. Bu eğitimler sayesinde, bundan sonra meydana gelecek afet ve kriz durumlarına psikososyal müdahalede eğitimli ve deneyimli meslektaş havuzumuzu genişletmiş olduk.

Önceki çalışmalarda deprem konusunda TPD Travma, Afet ve Kriz Birimi olarak deneyime sahip olsak da pandemi sürecinde çevrimiçi olarak yürüttüğümüz ilk deprem çalışmasını gerçekleştirdik. Çalışma içerisinde bulunan tüm gönüllü meslektaşlarımız için çok yeni olsa da oldukça deneyim dolu bir süreç oldu.

Değişen yeni düzene uygun oluşturduğumuz güncel format ve bunun deneyimi sonucunda elimizde var olan eylem planlarını yenilemek için gerçekleştirdiğimiz ‘’Travma, Afet Eylem Planı Çalışması’’ hem bu çalışmanın en önemli çıktısı hem de bundan sonra oluşabilecek çalışmalar için oldukça kıymetli bir kılavuz ve kaynak görevi görecektir.

Çalışma içerisinde gerçekleştirdiğimiz değerlendirme görüşmelerini yaparken, destek alan kişilerden ve meslektaşlarımıza eğitimler için açtığımız katılım formlarına, bizler için oldukça kıymetli ve anlamlı geri dönüşler ve mesajlar aldık.  Bu mesajlar öncelikle süreç içerisinde gönüllü destek veren meslektaşlarımıza, çalışmayı koordine eden TPD İzmir Şube Travma, Afet ve Kriz Birimi Koordinasyon ekibine sonrasında böyle bir çalışma sürdürebilmemize olanak sağlayan Sivil Toplum için Destek Vakfı’na ve Turkey Mozaik Foundation’a gönderilmiştir.

Hepimiz için oldukça sarsıcı pandemi süreci içerisinde yaşanan bir afet sonrası yürüttüğümüz psikososyal destek çalışmasını bu denli işbirliği içerisinde devam ettirip sonlandırabilmemizdeki katkılarından dolayı ayrıca Sivil Toplum için Destek Vakfı çalışanlarına teşekkürlerimizi sunarız.

Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi’nin 2022 yılı için öncelik vereceği alanlar ve çalışmalar neler olacak? Derneğin önümüzdeki dönem için planlarından bahseder misiniz?

Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi olarak derneğimizin 6 ayrı alt birimi mevcuttur. Bunlar Travma, Afet ve Kriz Birimi, LGBTİQ Birimi, Çift ve Aile Çalışmaları Birimi, Meslek Özlük Hakları Birimi, Spor ve Egzersiz Psikolojisi Birimi, Psikoloji Öğrencileri Birimi, Çocuk ve Ergen Çalışmaları Birimi ve Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Birimi’dir.

Yaşanan doğal afetler ve salgın nedeniyle 2020-2022 çalışma yılı içerisinde Türk Psikologlar Derneği İzmir Şube’nin en aktif birimi, Travma, Afet ve Kriz Birimi oldu. Oldukça yoğun geçirdiğimiz 2 yıl içerisinde ihtiyaç dahilinde diğer birim ve şubelerde görev alan meslektaşlarımız Travma, Afet ve Kriz birimi olarak yürüttüğümüz çalışmalara gönüllü olarak destek verdi.

Her birimimizin ayrı bir oluşum amacı ve çalışma planı var. Bu çalışma planları 2022 yılında faaliyetlerine devam edecek şekilde organize edildi. Birimlerin aktiviteleri dahilinde çeşitli dernek ve kurumlarla ortak projeler planlanmaya ve yeni proje çalışmaları arayışlarımıza devam ediyoruz. Özellikle STDV ile yürüttüğümüz ‘’30 Ekim Ege Depremi ve Koronavirüse Yönelik Psikososyal Destek Çalışması’’ çıktılarına baktığımızda oldukça etkili ve verimli bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışma sonucunda dernek olarak daha fazla proje temelli ilerlemeyi, planladığımız çalışmaları sivil toplum kuruluşlarının desteği ile hayata geçirmeyi istiyoruz ve bunu için çalışıyoruz. Sadece ülkemizde yaşanan afetlere yönelik değil çocuklara ve kadınlara yönelik planladığımız çalışmaları da projeleştirip daha kalıcı ve kapsamlı hale getirmek en temel amaçlarımız arasında yer alıyor.

Her yıl düzenlediğimiz travma sempozyumunu geçtiğimiz yıl hem pandemi hem de Travma, Afet ve Kriz Birim’nin yoğunluğu nedeniyle gerçekleştiremedik fakat 2022 yılı içerisinde 4. Travma Sempozyumu’nu gerçekleştirmek için çalışmalarımız devam ediyor. Proje dahilinde gerçekleştirdiğimiz ‘’ Travma, Afet Eylem Planı’’ çalışmasının çıktısı olarak bir rehber hazırlıyoruz. 2022 Ocak-Şubat ayları içerisinde bu rehberi basım aşamasına getirip meslektaşlarımızla paylaşmak istiyoruz. Bunun yanı sıra güncel konularımızdan bir diğeri de Meslek Özlük Hakları Birimi tarafından sürdürülen meslek yasası çalışması. Meslek yasası taslağımızın onaylanmasına dair gerekli faaliyetler ve bilgilendirme toplantıları yapıyoruz.

Kısacası pandemi nedeniyle kısıtlamak zorunda kaldığımız birçok faaliyeti 2022 yılı içerisinde sağlıkla gerçekleştirebilmeyi amaçlıyoruz. Bu nedenle de bizleri oldukça yoğun bir yılın beklediğini şimdiden söyleyebiliriz.

Yuva Derneği İklim ve Doğa Okuryazarlığı Eğitimi Projesine Başlıyor

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Yuva Derneği, yetişkinlerin ve gençlerin okul dışı eğitimlerini ve yaşam boyu öğrenme yoluyla gelişimlerini desteklemek, çevreyle ilgili farkındalıklarını artırmak ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Yuva Derneği, iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal afetler ve bu afetlere yönelik tedbir ve müdahale yöntemleri hakkında toplumun farkındalığını artıracak ve çevre dostu alışkanlıkların yer etmesini sağlayacak çalışmalar yapacak. Dernek bu kapsamda, farklı sosyo-ekonomik ve demografik özelliklere sahip 18 yaş üstü 960 kişiye yönelik olarak İklim ve Doğa Okuryazarlığı eğitimleri düzenleyecek.

Yuva Derneği Proje Koordinatörü Özge Sönmez ile yaptığımız röportajda; proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar, derneğin çevre farkındalığı alanında yürüttüğü faaliyetler, iklim krizi ile mücadelede toplumsal farkındalığı artırmanın önemi ve Paris iİklim Antlaşması hakkında konuştuk. 

Vakfımızı takip edenler Yuva Derneği’nin  yetişkinlerin ve gençlerin okul dışı eğitimlerini ve yaşam boyu öğrenme yoluyla gelişimlerini desteklemek ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışmalar yürüttüğünü biliyor. Bu çalışmalarla beraber çevre farkındalığı alanında da çeşitli faaliyetler yürütüyorsunuz. Çevre farkındalığı nedir? Yuva Derneği bu alanda ne tür çalışmalar yapıyor?

Bugün gezegenimizin karşı karşıya olduğu iklim değişikliği, hava ve su kirliliği, doğal kaynakların aşırı tüketimi, biyolojik çeşitliliğin azalaması gibi tehditler gezegenimizin sürdürülebilirliğini ve gelecek nesillerin yaşamını tehlikeye atıyor. Gezegenimizin geleceği, doğa ve insan ilişkilerine eleştirel bakabilen, bu sorunların çözümüne yönelik fikirler geliştirebilen, araştıran, bu çerçevede sorumlu davranış ve anlayış sergileyebilen çevre farkındalığına sahip, küresel okuryazar bireylerin artmasına bağlı. 

YUVA, 2010 yılından bu yana bu hedefle yetişkin eğitimleri düzenliyor ve kampanyalar yürütüyor. Şu anda Türkiye ve Avrupa’da çevre eğitimi alanında çalışan veya çalışmak isteyen 54 kurumdan oluşan bir ağın koordinasyonunu yürütüyor. Bu kurumlara kapasite desteği veriyoruz ve ülke genelinde sivil yurttaşlara, öğretmenlere, öğrencilere yönelik Ekoloji ve İklim eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Yine iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında Termiksiz Gelecek isimli kömürlü termik santrallere karşı tüm canlılar için yaşam hakkını savunmayı amaçlayan çalışmalar yürütüyoruz. Yerel mücadelelerin deneyim ve bilgi paylaşımı yoluyla desteklenmesini sağlayarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. İklim değişikliği üzerine Türkiye ve Avrupa arasında değişim programı yürütüyor ve iyi örnek oluşturabilecek uygulamaların Türkiye’ye gelmesi için çalışmalar yürütüyoruz. 

Hibe desteğimizle İklim ve Doğa Okuryazarlığı Eğitimi projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve bu kapsamda yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Tüm Dünya’da olduğu gibi, Türkiye’de de iklim değişikliğinin etkilerini gözlemliyoruz ve gelecek dönemlerde bu artarak devam edecek. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli  (Intergovernmental Panel on Climate Change – IPCC)Türkiye’nin yakın gelecekte git gide daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koyuyor. IPCC’nin verileri, sanayi devrimi öncesi seviyelere göre gerçekleşecek yıllık ortalama 2°C’lik bir sıcaklık artışının, beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, su kaynaklarının azalması, kuraklık ve çölleşme, biyolojik çeşitlilik kaybı, tarımsal verim kaybı, ve orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artışa sebep olacağına işaret ediyor. Temmuz 2021’de Türkiye’nin farklı illerinde ortaya çıkan ve 178 bin hektar orman alanının yok olmasına sebep olan 100’den fazla orman yangınında da iklim değişikliği önemli bir etken olmuştur. Biz de projemizle iklim değişikliği, iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal afetler ve bu afetlere yönelik tedbir ve mücadele yöntemleri hakkında İklim ve Doğa Okuryazarlığı eğitimleri geliştireceğiz. Bu eğitimler aracılığıyla toplumun farkındalığını artırarak ve çevre dostu alışkanlıkların yer etmesini sağlayarak hem Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının azaltılmasına hem de iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlanmasına katkı sunmayı hedefliyoruz. 

Projenin çarpan etkisini arttırmak amacıyla proje faydacılarının yerel toplum liderleri olarak kabul edilen muhtarlar, imamlar, öğretmenler vs. olmasına öncelik vereceksiniz. Bu yaklaşımın nasıl bir etki yaratmasını bekliyorsunuz ?

İklim değişikliğinin herkesin, hepimizin meselesi olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle projemizde Muğla ve Antalya illerinde ikamet eden 18 yaş üstü farklı etnik, sosyal ve politik gruplardan, her iş kolundan, her sosyo-ekonomik kategoriden ve her eğitim seviyesinden genç ve yetişkin yurttaşları İklim ve Doğa Okuryazarlığı eğitimlerimizle bir araya getirmemiz gerekiyor. Bunun bir yolunun da yerel toplum liderleriyle çalışmak olduğunu düşünüyoruz. Muhtarlar, imamlar, öğretmenler mesleki yaşamlarında ve mesleki yaşamlarının getirisi olarak özel yaşamlarında toplum içerisinde sözünü söyleyebilen ve dinlenen kişiler. Öncelikli hedefimiz yerel toplum liderlerine ve onlar aracılığıyla toplumun her kesiminden genç ve yetişkine ulaşabilmek. Böylece iklim değişikliği ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunu toplumun yalnızca bir kesiminin değil, her kesiminin gündemine almasını sağlamayı hedefliyoruz. 

İklim değişikliğiyle mücadelede toplumsal farkındalık ve eğitimin büyük bir öneme sahip olduğu söylenebilir. İklim okuryazarlığı eğitimleri veren bir kurum olarak toplumun iklim krizinin nedenlerine ve bu krizle mücadele yöntemlerine ne kadar hakim olduğunu düşünüyorsunuz? Bu bilinci arttırmak için ne tür çalışmalar yapılması gerekiyor?

Türkiye’de yapılan araştırmalar toplumun artık İklim değişikliğinin insan sonucu olduğunu kabul ettiğini ve aşırı hava olaylarının arttığını ve bunları iklim değişikliğiyle ilişkilendirdiğini gösteriyor. Ne yapılabileceği ve bunları bireyler olarak günlük yaşamlarımıza nasıl katacağımız ise öğrenmemiz gereken şey, geliştirmemiz gereken beceri. Bu nedenle şu anda ihtiyacımız olan şeyler yalnızca bilgiyi yayan değil, aynı zamanda çözüm önerilerini de gösteren ve çevre dostu yaşamlar sürmeye teşvik eden çalışmalar. Elimizi taşın altına nasıl koyabileceğimizi anlatan, örnek oluşturan, teşvik ve dahil eden çalışmalara ihtiyacımız var. Gezegenimizi iyileştirmek adına davranışlarımızın sorumluluğunu almamızı sağlayacak, bizi aktif bireyler haline getirecek ve bir bütünün parçası olduğumuzu hatırlatacak çalışmaları yaygınlaştırmalıyız. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi yakın zamanda Paris İklim Anlaşması’nı onayladı. Paris Anlaşması’nın iklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin küreselleşmesi sağladığı söylenebilir. Bu anlaşma ile beraber Türkiye’de bizi ne tür değişiklikler bekliyor?

Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ile beraber Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2053 yılında karbon nötr bir ülke olacağımıza ilişkin koyduğu hedefin Türkiye’nin fosil yakıtlardan temiz enerjiye ve enerjinin etkin kullanılmasına geçişini ana akımlaştırdığı söylenebilir. Artık kömürlü termik santrallerin kapatılıp kapatılmayacağını değil ne zaman kapatılacağını veya içten yanmalı motorlarla çalışan araçların ne zaman trafikten kaldırılacağını konuşuyoruz. Bu değişimin nasıl adil ve yeşil bir dönüşüm olabileceğini, etkilenecek grupların nasıl desteklenebileceğini tartışıyoruz, araştırıyoruz, yakında planlama aşamasına geçmemiz gerekecek. Yirmi yıl içinde evlerimizdeki ısınma sistemlerinin ve sokaklardaki araçların tümünün elektrikli hale geldiği, şehirlerimizde hava kirliliği ve gürültünün olmadığı günleri göreceğiz.

 

Emek Benim Kadın Derneği ile Afet ve Ekokırıma Karşı Kadın Dayanışmasını Güçlendirme Projesini Konuştuk

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Muğla’da faaliyet gösteren Emek Benim Kadın Derneği (Emek Benim), şiddet mağduru kadınlara hukuki ve psikolojik destek sağlıyor; kadınların istihdamı ve ev eksenli çalışan kadınların sorunlarını gündeme taşıyarak çözüm önerileri geliştiriyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Emek Benim, Afet ve Ekokırıma Karşı Kadın Dayanışmasını Güçlendirme projesini hayata geçirecek. Dernek, proje kapsamında Muğla il merkezi ve ilçelerinde yangın sonrası tahliye edilen iki kırsal yerleşim yerinde  yaşayan kadınların, köylerine yeniden yerleşirken kamu ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) sağladığı her türlü desteğe erişebilmeleri için çalışmalar yapacak. Aynı zamanda, mevcut destek mekanizmalarının dışında kalan kadınların kıyafet, ev eşyası ve çocukların eğitim gibi alanlardaki acil ihtiyaçlarını temin edecek. Dernek, hibe kapsamında afetten etkilenmemiş ve etkilenen kadınlar arasındaki kadın dayanışmasını artırmak amacıyla bölgedeki kadınları bir araya getirecek. Emek Benim proje kapsamında 2 köyde yaşayan en az 30 kadın ve ailelerinin mevcut desteklere erişimlerini sağlayacak.

Emek Benim Kadın Derneği Başkanı Nahide Uçar ile yaptığımız röportajda, faaliyet yürüttükleri bölgede ev eksenli çalışan kadınların sorunlarını, yaşanan orman yangınlarının kadınları nasıl etkilediğini ve hibe desteğimizle hayata geçirecekleri çalışmaları konuştuk. 

Emek Benim Kadın Derneği, Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Derneğimiz ev eksenli çalışan kadınların görünür kılınması amacıyla alan çalışması yürütürken bir yandan da kadınların hem  evin bakım sorumluluğunu yerine getirirken hem de geçimlerini sağlamak için emek sarf ettiklerini tespit etti. 35 kadın emeklerini birleştirerek 2013 yılında Emek Benim Kadın Derneği’ni kurdu. Derneğimiz hak temelli ve emek üzerine çalışıyor; kadın hakları, cinsiyet eşitliği farkındalığı, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı öncelikli çalışma alanlarımız arasında yer alıyor. Yürüttüğümüz son çalışmalardan bahsedecek olursam; Kadın Yoksulluğu ile Mücadelede Feminist Dayanışma başlığı ile 17 kadın örgütünün katıldığı ve 2 gün süren bir çalıştay düzenledik. Bu çalıştayda farklı kadın dernekleri ve kadın kooperatifleri ile ne tür dayanışma pratikleri geliştireceğimizi tartıştık. Aynı zamanda derneğimiz, kadına yüklenen rollerin ağırlaştığı COVID-19 döneminde, Etkiniz AB Programı desteğiyle 127 kişi ile anket çalışması yaptı. Emek Benim olarak etkin bir şekilde sahada çalışmalarımızı yürütmeye devam ediyoruz. 

Dernek olarak ev eksenli çalışan kadınların sorunlarının görünür olması amacıyla çalışmalar yürütüyorsunuz. Faaliyet yürüttüğünüz bölgede ev eksenli çalışan kadınlar ne tür sorunlarla karşılaşıyor? Bu sorunların çözümü için kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları neler yapabilir?

Ev eksenli çalışan kadınların görünürlüğü bulunmuyor ve bu kadınlar evde birçok işi aynı anda yapıyor. Ev eksenli çalışan kadınlar, çoğu zaman sosyal güvenceleri olmadan sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Kendi imkanlarıyla ürettikleri ürünleri pazarlayabilecekleri olanaklara erişmekte zorlanıyorlar.  Bu nedenle başta Sosyal Güvenlik Kurumu olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları ev eksenli çalışan kadınların emekli olabilmeleri ve sosyal haklardan faydalanabilmeleri için kanunları kadınların yararına göre düzenlemeli. Örneğin, ev içerisinde kendi imkanları ile üretim yapan kadınların vergiden muaf olması gerektiğini düşünüyoruz. Yerel yönetimler ise ev eksenli üretim yapan kadınların ürünlerini satabilecekleri pazar alanları sağlama konusunda destek olmalı. Ayrıca ev eksenli çalışan kadınların da çocuk bakım yükü kolaylaştırılmalıdır. 

2021 yazında Türkiye’nin farklı bölgelerinde meydana gelen yangılar sırasında kadınların mücadelelerine dair haberlerle sıklıkla karşılaştık. Öte yandan birçok kadın bu dönemde yaşadığı yerden göç etmek zorunda kalarak daha bireysel bir mücadele içine girdi. Yangınlar çalışma yürüttüğünüz bölgeyi ve özellikle kadınları nasıl etkiledi?

Bölgemizdeki yangınların bizzat içinde bulunduk. Kadınların yıllarca yaşadıkları evlerinden, bağlarından, anılarından, çocuklarını büyüttükleri yerlerden yeni bir yere göç etmeleri psikolojik olarak çöküntü içine girmelerine sebep oldu. Gitmek zorunda kalsalar da  akılları hep geride bıraktıklarında kaldı. 2021 yazında meydana gelen yangınlar sırasında derneğimiz hızlı bir şekilde yangın bölgelerinde yaşayan kadınlara kıyafet desteğinde bulundu. Aynı zamanda,  kendi ürettiğimiz her türlü malzemeyi anında bu bölgelere ulaştırdık. Göçmek ve gidilen yeni yerde hayatı yeniden kurmak her kadın için yüktür. Özellikle de yeterli şekilde desteklenmemişlerse bu yükleri daha da ağırlaşır. 

Emek Benim Kadın Derneği’nin çalışmalarının temelinde kadınlar arası dayanışmayı güçlendirmek yer alıyor. Yerelde kadınlarla bu dayanışmayı örgütlemek için kullandığınız yöntemlerden bahseder misiniz?

Öncelikle çalıştığımız alanda kadınlarla güvene dayalı, eşit bir ilişki inşa etmeye çalışıyoruz. Yardım odaklı değil hak temelli bir yaklaşımla çalışmanın amacının net olarak kavranmasına önem veriyoruz. Önemle verdiğimiz bir diğer konu ise çalışmayı kendilerine sunulan bir destek paketi gibi değil birlikte kotarılan bir dayanışma pratiği olarak hissetmelerini sağlamak. Bu nedenle, katılımcı yöntemler kullanmaya, bunları çalışmanın içinde geliştirmeye gayret ediyoruz. Son olarak şunu ekleyeyim; temas ettiğimiz grubun içinden öne çıkan kişilerle daha derinlemesine ve yakın ilişki geliştirerek iletişimin sürekliliğini sağlamaya gayret ediyoruz. 

Hibe desteğimizle Afet ve Ekokırıma Karşı Kadın Dayanışmasını Güçlendirme projesini hayata geçireceksiniz. Bu projeye neden ihtiyaç duydunuz ve proje kapsamında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

2021 Temmuz ve Ağustos aylarında başlayan yangınlar sırasında; Muğla ili ve ilçelerinde yanan köylerden ve kasabalardan tahliye edilen kadınları ziyaret ederek, ihtiyaç duydukları kıyafetleri üretim atölyesinde dikerek ve ayrıca satın alarak temin ettik. Ayrıca ihtiyaç tespiti yaparak Ege Kadın Buluşması, Afet Platformu gibi sivil ağlara bilgi akışını sağladık. Bir kez daha gözledik ki bunlardan çok daha fazlasının yapılması gerekiyor. Yangın, deprem, kuraklık sel gibi iklim krizi ve insan eylemleri sonucu meydana gelen afetlerin öncesinde önleme ve koruma bilincinin yaygınlaşması ve sonrasında iyileşme sürecinin cinsiyete duyarlı şekilde planlı kamusal destek ve sosyal dayanışma temelinde yapılandırılması gerekiyor.

Emek Benim Kadın Derneği olarak hibe desteğinizle Afet ve Ekokırıma Karşı Kadın Dayanışmasını Güçlendirme projesini hayata geçireceğiz. Bu proje ile Muğla Merkez ve Milas  bölgesinde bulunan iki kırsal yerleşim yerinde yaşayan kadınların, köylerine yeniden yerleşirken kamu kurumları ve STK’ların sağladığı desteklere erişebilmeleri için çalışmalar yapacağız. Bu hedef doğrultusunda, 2 köyde yaşayan 30 kadın ve ailelerinin mevcut desteklere erişiminlerini sağlayacağız. Muğla merkezde yaşayan afet yaşamamış kadınlarla köyü ve evi yanan kadınlar arasında kadın dayanışması odaklı iletişim gelişmesini sağlayacak ve afet sonrası hayatı yeniden kurma süreçlerini kolaylaştıracağız. Kadınların dayanıklılıklarını arttırarak, yaşamı koruma ve toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin gelişmesine katkıda bulunacağız. Son olarak, yangınla birlikte hane bazlı tarım alanları ve tohumlarını da kaybeden kadınların yangın yaşamayan bölgelerdeki diğer köylerdeki kadınlarla buluşmalarını sağlayarak hem tohum ihtiyacını karşılamalarını hem de ekolojik döngüye saygılı kadın dayanışmasını pratik etmelerini sağlayacağız.

 

Doğa Koruma Merkezi Vakfı ile Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesini Konuştuk

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM), bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında DKM, Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında, vatandaşların aktif katılımı ile orman yangınları sonrasında orman ve maki ekosistemini ve bu ekosistem içindeki yaşamın geri geliş sürecini takip etmek için bir izleme çalışması yapacak olan Vakıf, yangından etkilenen alanlardaki çalışmaları, alanın geri gelişine dair toplanan verileri ve üretilen bilgileri proje kapsamında oluşturacakları internet sitesi üzerinden kamuoyu ile paylaşacak. Proje kapsamında DKM tarafından oluşturulacak uzman ekip ile birlikte en az 10 yıl süreyle devam edecek alan izleme ve raporlama sistematiği oluşturulacak. 

DKM Proje yürütücüsü ve Orman Mühendisi İrem Tüfekçioğlu ile yaptığımız röportajda proje kapsamında yürütecekleri çalışmaları, son yıllarda artan orman yangınlarının nedenlerini, yangınlar sonrası ormanların iyileşme sürecini ve Paris İklim Anlaşmasını konuştuk. 

DKM, Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın vakfınızı daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

DKM 2004 yılında doğa koruma alanında çalışan farklı disiplinlerden deneyimli uzmanların bir araya gelmesiyle kuruldu. Kuruluş motivasyonu, doğa koruma ile ilgili çalışmalarda gerekli bilimsel ve teknik altyapının eksik olduğunu ve bu yüzden de yapılan birçok projenin yeterince etkili olamadığını düşünmüş olmamızdır. Bu nedenle daha etkili doğa koruma projeleri için bilgiyi temel alan yaklaşımları Türkiye’de yaygınlaştırmayı amaçladık. Bu sebeple, DKM daha çok uzman kuruluş olarak görülür. 

DKM’nin var olma sebebi doğa korumayı etkinleştirmek. İşin bilimini, bu işi daha etkili yapmak için kullanacağımız bir araç olarak görüyoruz. Sonuçta doğa koruma dediğimiz uğraşın ana hedefi çözüm üretmek. DKM’nin kendini farklılaştırdığı en önemli özellikler yenilikçiliğe ve birlikte çalışmaya açık olması. Ezber bozmak, eski sorunlara yeni çözümler üretmek, ayağı yere basan yeni araçlar tasarlamak çok önemli. Ama bu sürecin diğer bir bileşeni de bunları hayata geçirebilecek işbirliklerini kurmak. Bilimsel yaklaşım, yeni araçlar, çözüm odaklı yaklaşım önemli ama bunları hayata geçirecek işbirliklerini kurmak için cesurca adımlar atmak da çok önemli. Bunu yapmadığınızda bir parça eksik kalıyor. 

Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS) verilerine göre 2008 ile 2020 yılları arasında Türkiye’de her yıl ağustos ayına gelindiğinde çıkan orman yangını miktarı 59 iken 2021 yılında bu sayı 159’a çıktı. Orman yangınların her geçen yıl hızlı bir şekilde artmasının nedenlerinden bahseder misiniz? Bu yangınlar beraberinde ne tür bir tahribat yaratıyor?

Orman yangınlarının çıkma nedenlerinin en başında insan aktiviteleri geliyor. İnsanların ormanların en derinlerine kadar ulaşabilmesi ve beraberinde doğadaki ayak izini artırması, izinsiz ateş yakılması, yanan izmaritin ormanlık alana atılması, yaz sıcaklarında bir mercek etkisi yaratabilen cam şişeler gibi çöplerin ormanda bırakılması gibi ihmalkâr davranışları ister istemez beraberinde orman yangınlarını getiriyor. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle kapalı alanda kalan insanlar, özellikle yaz tatillerinde doğada daha fazla vakit geçirmeye başladılar, bu da insan etkisini artırdı. Bununla birlikte, iklim değişikliği ile sıcaklığın ve özellikle kuraklığın artması da hem yangınların daha sık hem de daha şiddetli gerçekleşmesine neden oldu. 

Yangınların ormanlık alanlardaki tahribatını düşünürken, yalnızca yanan otsu ve odunsu türleri değil, bu bitki türlerinden faydalanan arı, böcek gibi türlerden karınca, kaplumbağa ve sürüngen gibi toprak üstü diğer canlıların da hesaba katılması önemli. Kızılçam ormanları ve makiliklere bağımlı kuşlar, memeliler gibi hayvan türlerinin büyük bir çoğunluğu yangından zarar görmeden kaçmayı başarsa bile, yuvalama ve yaşam alanlarının ortadan kalkmış olması da tahribattan sayılmalıdır.

Ormanlar yangın sonrasında ne kadar sürede ve nasıl iyileşiyor? İyileşme sürecinde bu alanlara nasıl müdahale edilmesi gerekiyor?

Ağırlıklı olarak Kızılçam (Pinus brutia) ve Akdeniz sert yapraklı ormanlarından (kısaca makilikler) oluşan Akdeniz vejetasyonunun, en başta yangınlar olmak üzere, tahribatlar sonucunda toparlanabilme özelliğine sahip olduğu biliniyor. Makilikler yangından yalnızca birkaç hafta sonra kökten ve gövdeden sürgün vermeye başlarlar. Kızılçamlar ise serotinlik adaptasyonuna sahip türlerdir, başka bir deyişle şiddetli yangınlar sırasında bazı kozalakları yanmadan kapalı bir şekilde ağaç üzerinde kalır ve yangından bir süre sonra kozalaklar açılmaya başlayarak tohumlarını toprağa saçarlar. Kızılçam ve maki türlerinin bu şekildeki adaptasyon yetenekleri, Akdeniz tipi ekosistemlerinin yangından kısa bir süre sonra iyileşebilmesinin nedenleridir. 

Yangın sonrası ormancılık faaliyetleri genel olarak doğal ve yapay ağaçlandırma olmak üzere iki farklı şekilde yapılır. Faaliyetler planlanırken öncelikle alanların yanmadan önceki vejetasyon yapısı mutlaka dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, Kızılçam ormanları ve makiliklerin Akdeniz ekosistemlerinde iç içe geçmiş durumda olduğu göz önünde bulundurulmalı ve planlamada bu iki vejetasyon sınıfını mutlaka birlikte ele almak gerekir. Doğal ağaçlandırmada, kesilen yanmış Kızılçam ağaçlarının kozalak dolu dallarının yere serilmesi, aynı bölge ve yükseklikten toplanmış Kızılçam tohumlarının homojen bir şekilde alana serpilmesi gibi yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerin yeterli olmadığı alanlarda ise yapay ağaçlandırma uygulamalarına ağırlık verilerek alanda teraslama çalışmaları yapılarak kızılçam fideleri dikilir. Bu uygulamalara alanda bulunan maki türlerinin de dahil edilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda maki bireylerinin sürgün verme kapasiteleri izlenerek çeşitli maki bitki türlerinin gelişmesi teşvik edilmelidir. 

Hibe desteğimizle Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve bu kapsamda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Akdeniz orman ekosistemlerinin bütünlüğünün korunmasını amaçlayan proje, yangın sonrası Kızılçam ormanları ve maki ekosistemlerinin ve içindeki yaşamın geri geliş sürecinin aktif vatandaş katılımı ile izlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılmasını hedefliyor. Bu kapsamda, 2021 Ağustos ayında gerçekleşen orman yangınlarından etkilenen alanların yangın öncesi vejetasyon yapıları, yangınlardan etkilenmiş koruma altındaki alanlar ile tehdit altındaki türler tespit edilecek. Çalışmada Muğla bölgesine ağırlık vereceğiz ve diğer alanlar için örnek teşkil edecek bir sistem geliştireceğiz. Ortaya çıkacak hassas alanlar içinden, ulaşımı kolay noktalar belirlenerek aktif vatandaş katılımı yoluyla bu noktalarda proje süresi içinde izleme çalışmaları yürütülecek. Bu kapsamda yereldeki sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle birlikte bir sistem kurularak bölgede yaşayan vatandaşların katılımları sağlanacak. Proje sonrasında da en az 10 yıl uygulamaya devam edebilecek bir sistemin kurulması projenin ana çıktısı olacak. 

Paris İklim Anlaşması yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı. Bu anlaşmanın kapsamından ve beraberinde getireceği değişimlerden bahsedebilir misiniz?

Paris Anlaşması iklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı ve karbon nötr bir gelecek hedefliyor. İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Öte yandan, ne kadar hızlı önlem alırsak alalım değişimi durdurmak artık mümkün değil. Yapabileceğimiz sadece etkileri sınırlamak ve bu etkilere uyumu güçlendirmek. İklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı kadar iklim değişikliği beraberinde gelen afetlere karşı toplumun ve ekosistemlerin direncinin artırılması gerekiyor. Örneğin, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji üretimi yönündeki çalışmaların yanında tarımda uyum, su ve gıda krizine hazırlık gibi çalışmalar çok önemli.

Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum konusunda kapsamlı ve stratejik adımlar atması gerekiyor. DKM olarak tarım, orman, ekosistemler ve kent alanlarında uyum öncelikli iklim eylemleri için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kentlerde mühendislik çözümlerini içeren gri altyapılara karşı ekosistem hizmetlerini esas alan doğa temelli çözümleri destekliyoruz. Ekosistemlerin iklim düzenleyici etkilerini korumak ve güçlendirmek için çalışıyoruz. 

 

Orman Yangınları Acil Destek Fonu Kapsamında Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Orman Yangınları Acil Destek Fonu

28 Temmuz 2021 tarihinde başlayan ve Türkiye’nin farklı illerinde sayısı 100’den fazla olan yangınlar sonrasında sahada faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını (STK) ve çalışmalarını desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation, Actecon,ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 5 STK’ya toplam 711.100 TL hibe desteği sağlayacağız.

Desteklenen STK’lar ve projeleri ile ilgili bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM): Ankara’da faaliyet yürüten DKM, bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Vakıf, fon kapsamında sağladığımız 98.300 TL hibe desteği ile orman yangınları sonrasında orman ve maki ekosistemini ve vatandaşların aktif katılımı ile beraber, bu ekosistem içindeki yaşamın geri geliş sürecini takip etmek için bir izleme çalışması yapacak. Yapılacak izleme çalışmasıyla ulaşılan verileri ve bilgileri kamuoyu ile paylaşacak. Bu çerçevede DKM,  amenajman planları ve uzaktan algılama verileri kullanarak Antalya, Muğla ve Mersin illerindeki yangın öncesi orman ve maki yapısını tespit edecek. Oluşturulacak uzman ekip ile beraber en az 10 yıl süreyle devam edecek alan izleme ve raporlama sistematiği oluşturacak. Ayrıca, vatandaş bilimi yolu ile veri toplanmasına yönelik bir sistem geliştirecek olan DKM, bu sistem ile vatandaşların bu sürece aktif olarak dahil olmasını sağlayacak. Son olarak vakıf, yangından etkilenen alanlardaki çalışmaların, alanın geri gelişine dair toplanan verilerin ve üretilen bilgilerin kamuoyu ile paylaşılacağı bir internet sitesi oluşturacak.

EMEK BENİM Kadın Derneği (EMEK BENİM): Muğla’da faaliyet gösteren EMEK BENİM, şiddet mağduru kadınlara hukuki ve psikolojik destek sağlıyor; kadınların istihdamı ve ev eksenli çalışan kadınların sorunlarını gündeme taşıyarak çözüm önerileri geliştiriyor. Dernek, fon kapsamında sağladığımız 97.000 TL hibe desteği ile Muğla il merkezi ve ilçelerinde yangın sonrası tahliye edilen Marmaris Turgutbayır bölgesinde bulunan iki kırsal yerleşim yerinde ve Milas’a bağlı, Çökertme ve Mazı yerleşimlerinde yaşayan kadınların, köylerine yeniden yerleşirken kamu ve STK’ların sağladığı her türlü desteğe erişebilmeleri için çalışmalar yapacak . Aynı zamanda, mevcut destek mekanizmalarının dışında kalan kadınların kıyafet, ev eşyası ve çoçukların eğitim gibi alanlardaki acil ihtiyaçlarını temin edecek. Son olarak hibe kapsamında afetten etkilenmemiş kadınlar ile afetten etkilenen kadınlar arasındaki kadın dayanışmasını artırmak amacıyla bölgedeki kadınları bir araya getirecek. EMEK BENİM proje kapsamında 150 kadına ulaşacak ve toplam 60 kadının ihtiyaçlarını doğrudan karşılayacak. 

Hayata Destek Derneği (Hayata Destek): Afetlerden etkilenmiş toplulukların temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerini sağlamayı amaçlayan dernek, acil yardım, mülteci destek, çocuk koruma ve sivil toplumu güçlendirme ve koordinasyon program alanları altında çalışmalar yürütüyor. Hayata Destek, Fon kapsamında sağladığımız 170.000 TL hibe ile , Antalya, Mersin ve Adana illerinde yangınlardan etkilenen kişilerin ve ailelerin ihtiyaçlarını daha hızlı bir şekilde giderebilmeleri için toplam 40 aileye nakit para ve ayni destek yardımı yapacak. Desteklenecek aileler geçim kaynaklarının küçük ölçekli olması, ilgili meslek odalarına kayıtlı olmamaları ve açıklanacak desteklere erişimde güçlük yaşayabilecek olmaları kriterlerine göre önceliklendirilerek belirlenecek.

Natura Doğa ve Kültür Koruma Derneği (Natura): Ankara’da faaliyet gösteren Natura, dünyada sadece Güneybatı Anadolu’da yaşayan ve günümüzde parçalanmadan dolayı yok oluşun eşiğinde olan Sığla (Günlük) orman toplulukları arasında koridor oluşturarak, parçaların birleştirilmesi ve bu orman topluluklarının yok oluş sürecinin tersine çevrilmesi amacıyla çalışmalar yürütüyor. Fon kapsamında sağladığımız 165.800 TL hibe desteği ile yanan alanlarda envanter taraması yapacak olan dernek, yaban kedisi popülasyonunun mevcut durumunu ortaya çıkarmak amacıyla 10 foto-kaplan ile alanda tarama yapacak. 100 km2’lik bir alanda 12 ay boyunca izleme çalışması yapacak olan Natura, yaban kedisinin yanmış ve yanmamış alanlardaki habitat kullanım durumunu ortaya çıkarabilmek amacıyla 2 yaban kedisine uydu vericisi takacak. Ayrıca bölge yakınlarındaki en az 1 karakulaka da uydu vericisi takarak iki tür arasındaki olası rekabeti ortaya koyacak. Proje sonunda dernek, ilgili paydaşlarla beraber bir çalıştay düzenleyerek bölge yaban hayatı ve biyolojik çeşitliliğini ve bunun orman yangınları ile olası ilişkisini ele alarak, gerekli faaliyetlerin ve koruma tedbirlerinin planlanması maksadıyla Yaban Kedisi Tür Koruma Eylem Planı’nın oluşturulması için gerekli çalışmaları yapacak.

Yuva Derneği: Yetişkinlerin ve gençlerin okul dışı eğitimlerini ve yaşam boyu öğrenme yoluyla gelişimlerini desteklemek, çevreyle ilgili farkındalıklarını artırmak ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. Dernek, fon kapsamında sağladığımız 180.000 TL hibe desteği ile iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal afetler ve bu afetlere yönelik tedbir ve müdahale yöntemleri hakkında toplumun farkındalığını artıracak ve çevre dostu alışkanlıkların yer etmesini sağlayacak çalışmalar yapacak.Yuva Derneği, bu kapsamda farklı sosyo-ekonomik ve demografik özelliklere sahip 18 yaş üstü 960 faydalanıcıya yönelik olarak İklim ve Doğa Okuryazarlığı eğitimleri düzenleyecek.

 

Temel İhtiyaç Derneği Elazığ ve Malatya İllerinde Gıda Bankası Kurulması ve Sürdürülebilirliğinin Sağlanması Projesini Tamamladı

By | Acil Deprem Fonu

Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) desteklediği gıda bankaları ağı ile Türkiye’de hem gıda israfının önlenmesine yönelik çalışmalar yapıyor hem de dezavantajlı kesimlerin bu bankalardan yararlanmasına destek olarak farklı bir dayanışma modelinin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor. Elazığ Depremi Acil Destek Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile hibe desteği verdiğimiz dernek, Elazığ ve Malatya’da depremden etkilenen afetzedelerin temel ihtiyaçlarının giderilmesine katkı sağlamak amacıyla farklı kurumlarla işbirliği yaparak her iki ilde de gıda bankaları kurulmasını sağladı. 

TİDER Genel Müdürü Nil Tibukoğlu ile yaptığımız röportajda proje kapsamında geliştirdikleri işbirlikleri ve yürüttükleri faaliyetleri , gıda bankalarının çalışma şeklini ve Türkiye’in farklı bölgelerinde meydana gelen afetlerde ne tür çalışmalar yaptıklarını konuştuk. 

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Elazığ ve Malatya İllerinde Gıda Bankası Kurulması ve Sürdürülebilirliğinin Sağlanması projesini yakın zamanda tamamladınız. Salgın koşulları nedeniyle projede çeşitli değişiklikler yapmak zorunda kaldığınızı da biliyoruz. Projenin amacından ve bu değişiklikler sonrasında gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?

24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen Elazığ – Malatya Depremi sonrasında TİDER olarak insani yardım çalışmalarına destek olmak amacıyla Elazığ’a geçtik. Bu dönemde henüz yeni kurulan Afet Platformu‘nda yer alan sivil toplum kuruluşları (STK) ile birlikte deprem sonrası uzmanlık alanlarımıza göre bir saha koordinasyonu hazırladık. Gıda bankacılığı alanında çalışmalar yapan bir STK olarak depremden etkilenen afetzedelerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı insani yardım organizasyonlarında ve bağış lojistiğinde çalışmalarımıza başladık. Bu çalışmalar esnasında gıda ve hijyen tedariği, soğuk zinciri gibi konular karşımıza çıktığı için gıda bankacılığının insani yardım alanındaki önemini fark ettik. Elazığ’daki saha operasyonlarımız tamamlandıktan sonra afetlere hazırlıklı yerel organizasyonlara destek vermek amacıyla Elazığ ve Malatya şehirlerinde gıda bankası kurulması için çalışma yapmaya karar verdik. Bu dönemde Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) ve Turkey Mozaik Foundation’ın Elazığ DepremiAcil Destek Fonu’na başvurarak bu düşüncemizi proje haline getirecek desteği bulduk. Bu süreçten sonra her iki şehirde de gıda bankacılığı faaliyetlerinin başlangıcı için çalışmalarımızı başlattık. 

COVID-19 salgının pandemi ilan edilmesi projemizin başlangıcından sadece 1 ay sonra oldu. Bu TİDER için büyük bir talihsizlik olsa da kısa sürede STDV ekibinin destek ve yönlendirmeleri sayesinde projeyi yeniden şekillendirebildik. Bu dönemde projenin devam edebilmesi ve yerel kurumların gıda bankacılığına karşı olan motivasyonunu sağlamak için temel ihtiyaç ürünleri desteği sağladık. Buna ilaveten pandemi döneminde iletişimimizi çevrimiçi platformlara taşıyarak sürecin devamlılığını sağladık.

Proje kapsamında Elazığ ve Malatya illerinde geliştirdiğiniz işbirliklerinden bahseder misiniz? Bu işbirliklerinin devamlılığı ve kurulan gıda bankalarının sürdürülebilirliği için önümüzdeki dönemde ne tür destekler sağlayacaksınız?

Proje kapsamında Elazığ’da ilk olarak Elazığ Belediyesi ve Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası işbirliğinde projemizi yürüttük. Projenin devamında afetlere hazırlıklı yerel yapılara yoğunlaşmamız sebebiyle proje ortağı olarak T.C. Kovancılar Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV) ile devam etme kararı aldık. Kovancılar Kaymakamlığı SYDV yetkilileri ile hem Elazığ – Malatya Depremi hem de İzmir Depremi’nde AFAD deposunda insani yardım organizasyonları için birlikte çalıştık. Hemen devamında aşevi ve gıdaya uygun deposu bulunan Kovancılar Kaymakamlığı SYDV ile gıda bankacılığı çalışmalarımıza başladık. Malatya’da ise Malatya Büyükşehir Belediyesi ile projemizi başlattık. Proje kapsamında Türkiye’deki en büyük gıda bankalarından biri olan Vahap Küçük Hayır Çarşısı’nın açılışını yaptık. Market formatında olan gıda bankasının afet durumlarında organize edilebilecek bir operasyon planı da yetkililerle paylaşıldı.

Elazığ Depremi Acil Destek Fonu kapsamında kurulan yeni gıda bankalarımızın sürekliliğinin sağlanması için öncelikli olarak temel ihtiyaç ürünleriyle destek vermeyi istiyoruz. Pandemi sürecinde de her iki şehre bu bağlamda 6 farklı bağış operasyonunda 200 tona yakın bağış ürünün yönlendirilmesini organize ettik. Buna ilaveten Türkiye genelinde olduğu gibi buradaki gıda bankalarımızın da hem kaynak geliştirme hem de operasyon kabiliyetini geliştirebilmek amacıyla eğitimler düzenlemek istiyoruz. 

Elazığ ve Malatya illerinde açılan gıda bankalarının başta depremden etkilenen kişiler olmak üzere bölgede yaşayanlara nasıl bir katkısı oluyor? Bu gıda bankalarının çalışma şekillerinden ve ihtiyaç sahiplerine sağladığı desteklerden bahseder misiniz?

Gıda bankacılığı sistemi, gıda israfı ve yoksullukla mücadelede en etkili yöntemlerden biri olarak görülüyor. Bu kapsamda bölgede yer alan gıda bankaları, ihtiyaç sahibi ailelerin temel ihtiyaçlarını sağlaması noktasında destek sağlıyor. Afet durumlarında da gıda, hijyen vb. operasyonları kapsayan insani yardım süreçlerinde gıda bankası yetkilileri operasyonlara hakim ve hazır bir şekilde hizmet verebiliyor. 

Malatya Büyükşehir Belediyesi Vahap Küçük Hayır Çarşısı market formatında bir gıda bankası olarak ihtiyaç sahibi ailelere istediği üründe seçim yapma imkanı sağlayan, gıda, hijyen, giyeceklerden oluşan bir yapı. Elazığ Kovancılar Kaymakamlığı’nın ise hem depo hem de aşevi formatında olan gıda bankacılığı sistemiyle tespit edilmiş ihtiyaç sahibi ailelere bağışlanan ürünler ulaştırılıyor ve ihtiyaç sahibi aile ve kişilere sıcak yemek dağıtımı organizasyonu yapılıyor.

Elazığ Depremi Acil Destek Fonu kapsamında aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Elazığ Depremi Acil Destek Fonu kapsamında aldığımız hibe özellikle kurulum aşamasında olacak saha tespit faaliyetleri, gıda bankalarına temel ihtiyaç ürünü tedariği ve teknik malzeme tedariği noktasında büyük destek oldu. Fonu destekleyen bağışçılara TİDER olarak çok teşekkür ederiz. Gıda bankacılığı gibi devamlı faaliyet gösteren bir yapının sürekliliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için bu fon aracılığıyla kurduğumuz gıda bankalarına destek olmaya devam etmelerini diliyoruz. 

Yakın dönemde Türkiye’in farklı illerinde meydana gelen orman yangınlarının yaşandığı bölgelerde ne tür çalışmalar yaptınız? Bu tür afet durumlarını da düşündüğünüzde, TİDER’in gelecek dönem için yapmayı planladığı çalışmalardan bahseder misiniz?

2021 yaz aylarında Türkiye’nin farklı bölgelerinde meydana gelen orman yangınlarında TİDER olarak 3 ayrı şehirde yardım çalışmalarına dahil olduk. Antalya Manavgat’ta saha tespiti, Muğla Marmaris’te 2 ayrı depoda bağış lojistiği organizasyonu ve Isparta’daki yangınlar için de iş ortağımız olan belediyenin talebi doğrultusunda aşevinde kullanılmak üzere temel gıda ve yangınlarda kullanılması için teknik malzeme tedariği sağladık. İlerleyen dönemde bölge halkının ihtiyaçlarına yönelik olarak gıda bankacılığı faaliyetlerini bu bölgelerde hayata geçirmek istiyoruz. Yangınlar diğer afetlere göre daha riskli ve süreci daha zor bir afet. Sahadaki pek çok afet ekibi gibi TİDER olarak biz de bu gözlemi yaptık. Yangın durumlarında halen devam eden bir süreç söz konusu olduğu için insani yardımın yanı sıra teknik ekipman bağışlarının da lojistiği önemli bir yer tutuyor. Olabilecek herhangi bir yangın afeti için TİDER olarak kendimizi teknik ekipman bağışının lojistiği ve sahadaki söndürme ekiplerinin taleplerinin acil karşılanması konularında uzmanlaştırmaya çalışacağız.