Katre Kadın Derneği ile Kadın ve Sağlık Hakkı Projesini Konuştuk

Erzincan’da kurulan Katre Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği (Katre Kadın Derneği), toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların eşit bir yaşam sürdürmeleri amacıyla barınma, sağlık, hukuk, cinsel ve sosyal haklar gibi alanlarda çalışıyor. Aynı zamanda saha çalışmaları ile bilinçlendirme faaliyetleri yürüten dernek, şiddete maruz kalmış LGBTİ+’lara, kadınlara, çocuklara ve engelli kadınlara destek veriyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği sağladığımız Katre Kadın Derneği, bu hibeyle Kadın ve Sağlık Hakkı projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı konulardaki bilgi ve farkındalık düzeyini artırmak amacıyla Erzincan’ın belirli mahallerinde toplam 60 kadın ile 12 hafta süreyle devam edecek çevrimiçi ve yüz yüze atölyeler düzenlenecek. Dernek, proje sürecindeki deneyimlerini ilgili kurum ve kuruluşlar ile paylaşmak üzere bir rapor hazırlayacak.

Katre Kadın Derneği Kadın ve Sağlık Hakkı Proje Koordinatörü İlknur Akbaba ile yaptığımız röportajda Erzincan’da bir kadın derneği olarak deneyimlerini, yerel işbirliklerini ve proje kapsamında yapacakları çalışmaları konuştuk.

Katre Kadın Derneği vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Katre Kadın olarak Erzincan’da başta kadın platformu olarak çalışmaya, faaliyet yürütmeye başladık. Platform olarak varlığını sürdürdüğü zamanlarda fark ettik ki çalışmalarımızı daha geniş çaplı yürütebileceğimiz, hareket edebileceğimiz bir alana ihtiyacımız var. Bu nedenle de Katre Kadın Derneği’ni açmaya karar verdik ve Ocak 2019’da gerekli başvurularımızı yerine getirerek derneği kurduk. Kapasite güçlendirme, kira desteği vb. ihtiyaçlar için çeşitli fon kuruluşlarından da destek alarak bugüne kadar geldik. Çalışmalarımızdan söz etmek gerekirse platform halindeyken yaptığımız atölye, farkındalık çalışmalarına dernek olduktan sonra da devam ettik. Aynı zamanda daha profesyonel hareket edeceğimiz konularda eğitimler aldık. Bunun için de yine fon destekli projeler yazarak, başvuru alma ve psikolojik destek konularında dernek gönüllülerine yönelik bir çalışma yaptık. Erzincan’ın dezavantajlı mahallerinde ve köylerinde kadınlarla farkındalık ve bilinç yükseltme çalışmalarına devam ettik. Bu kapsamda pek çok kadın derneğe üye olmakla birlikte çalışmalarımıza da katıldı. Saha çalışmalarıyla kadınların yaşadıkları sorunlara, şiddeti tanımlama biçimlerine, ayrımcılığa, yaşadığı yerdeki baskıya karşı nasıl bir pratik geliştirdiklerine yönelik kendi hikayelerini anlatabilecekleri farkındalık çalışmaları yaptık. Erzincan’da pek çok konuda sokağa çıkabilen ve sesini duyurabilecek konuma gelen bir dernek haline geldik. Kısaca toparlamak gerekirse başta kadın, çocuk ve LGBTİ+ olmak üzere her konuda baskı, şiddet ve ayrımcılığa karşı geliştirdiğimiz yol ve yöntemlerle yerelde pek çok sendika, dernek, lokal vb. oluşumlara nazaran daima sesini çıkaran, şehrin nabzını tutabilen, toplumsal alanda sorumluluk alabilen bir dernek olarak çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz.

Dernek olarak kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların haklarını korumak ve bu alanda farkındalık artırmak amacıyla çalışmalar yapıyorsunuz. Erzincan’ın demografik ve sosyo-politik yapısını düşündüğünüzde bu grupların en sık karşılaştıkları sorunların neler olduğundan bahseder misiniz? Sizce, bu sorunların çözümü için ne tür önlemler alınması gerekiyor?

Öncelikle Erzincan gibi farklı etnik grupların keskin bir şekilde ayrıldığı bir şehirde hem kadın, hem çocuk hem de LGBTİ+’lara yönelik çalışma yapmak başlangıçta “Nasıl olacak?”, “Bu gruplara ulaşabilecek miyiz?”, “Ulaştıklarımızla doğru bağlantı kurabilecek miyiz?” gibi kaygılar yarattı. Fakat sahaya çıktıkça ve biz değil onlar bizi tanıdıkça aslında karşılıklı bir güven ortamı oluştu ve bu şekilde kendilerini ifade etmeye, açmaya başladılar. Bununla birlikte karşılıklı iletişime geçince aslında en büyük sorunun toplumsal yargıların dayatmış olduğu kapalı kalma, ses çıkarmama, susma ve önyargılarla baş edememe olduğunu gördük. Tabi bu biraz da psikolojik olarak toplumsal bir refleksle karşılaşmamak adına geliştirilen bir savunma mekanizması. Temelde en büyük sorun kadın, çocuk ve LGBTİ+’ların kendilerine yönelik şiddet, baskı vb. pek çok şeyle karşılaştıklarında kişiler, kurumlar ve toplum tarafından dışlanıp reddedilmeleri. Bu konuda çok fazla sıkıntı yaşayan LGBTİ+ olan gönüllülerimiz şehirde ev tutamamak, ev sahiplerinin psikolojik baskısı ya da boşanmış, boşanmakta olan kadınların kendilerine ait bir düzen kuramamaları, iş bulamamaları vb. pek çok şey sayılabilir. Bütün bu sorunlar kısaca bahsedebileceğimiz sorunlar fakat asla küçük değiller. Bütün bu sorunlara karşı öncelikli olarak alınması gereken önlem can güvenliği, kadınlar için, çocuklar için ve LGBTİ+’lar için çünkü can güvenliği sağlanmadığı için bu sorunların büyüyerek insanı nasıl yok ettiğine her gün şahit oluyoruz.  Bunu önlemek için daha güvenli sığınaklar oluşturulması ya da adres, kimlik vb. özel bilgilerin titizlikle saklanması gerekiyor. Aynı zamanda, başta resmi kurumlar olmak üzere bütün kurumların sosyal hizmet alanındaki çalışmalarının daha iyi ve etkin şekilde yürütülmesi gerek. Devlet politikalarının nefret söylemi ve şiddet içeren tutumlarının bütün bir toplumun algısını nasıl değiştirdiğinin farkında olunması ve belki en başta bunun için de bir önlem alınması lazım.

COVID-19 salgını sivil toplum kuruluşlarının çalışma alanlarında ve iş yapma biçimlerinde çeşitli değişikliklere neden oldu. Katre Kadın Derneği olarak bu süreçte çalışma alanınızda yaşanan değişiklikler oldu mu? Bu süreçte çalışmalarınıza devam etmek için kullandığımız yöntemlerden bahseder misiniz?

Elbette herkes gibi bizim çalışmalarımız da bu süreçte değişikliğe uğradı. Başta yüz yüze yaptığımız toplantıları artık çevrimiçi olarak yapmaya başladık. Saha çalışmalarımızı yapamadık fakat yine çevrimiçi araçlar üzerinden bu süreçte nasıl hareket ederiz, çalışmalara nasıl devam ederiz gibi önemli konularda iletişimi koparmamaya gayret ettik. Eğitimlerimizin çoğunu da çevrimiçi olarak tamamladık. Toplanma, gösteri, eylem yasaklarına rağmen basın açıklamalarında fiziksel mesafeye dikkat ederek daima sokakta olmaya devam ettik. Hatta bütün yasaklara rağmen her gün onlarca kadın öldürülürken bizi evlerimizde kalmaya ikna edenlere karşı sokakta sözümüzü söylemeye, ses çıkartmaya devam ettik. Bu süreçte dernek binası kapalı olduğundan ofisimizin telefonunu kendi telefonlarımıza yönlendirerek başvurulara cevap vermeye her zamankinden daha çok başvuru almaya ve destek olmaya devam ettik.

Yerelde çalışmalarınızı hayata geçirirken kamu kurumları, yerel yöntemler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ne tür işbirlikleri geliştiriyorsunuz? Bu işbirliklerinin çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oluyor?

Sosyal hizmet başvurularını yapan kadınlar için sürecin daha hızlı olması noktasında valilik ve belediye ile daima temas halinde olmaya çalışıyoruz. Çünkü bu süreçte acil ihtiyacı olan ve korunması gereken kadınların ve çocukların ihtiyaçları için yetkili birinin süreci hızlandırması gerekebiliyor. Adli yardım, avukat, psikolog gibi desteğe ihtiyaç duyulan durumlarda gönüllü avukatlarımız konu ile ilgilenip barodan avukat talebini ve bilgisini bizlere ulaştırdıklarında, bizler de rahatlıkla yardımcı olabiliyoruz. Erzincan Barosu, valilik, sosyal hizmetler vb. pek çok kamu kurumları tarafından tanındığımız için bu konulardaki çalışmalarımızdan haberdar ettiğimizde sürecin takipçisi olduğumuzu da bildikleri için iletişimi rahatlıkla sağlayabiliyoruz. Tabii aksi olan durumlar da var. Her zaman kapıların sonuna kadar açılmadığı ve bizleri bildikleri için uzun süre randevu vermeyen, eylem gibi faaliyetlerimize yasak uygulanan durumlar da var.

Sivil toplum kuruluşu olarak yerelde aktif olan pek fazla kurum bulunmuyor. Yereldeki kuruluşlara çalışmalarımızdan bahsedip destek olabilecekleri noktalarda gerekli çağrılarımızı daima yapıyoruz.

Bunların çalışmalarımıza en büyük katkısı yerelde söz hakkımızın olması ve kadınların bizlere gelirken bir şekilde bizi bir yerlerden duymalarına, ya da duyanların bize yönlendirmesi noktasında büyük kolaylık sağlıyor. Kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin sivil toplumun varlığını hissettiği bir noktada da daha fazla kaygı duymasına ve işlerini yaparken bazı noktalarda hassas olmaları da bizim için önemli bir kazanım oluyor.

Hibe desteğimizle Kadın ve Sağlık Hakkı projesini hayata geçireceksiniz. Bu proje fikri nasıl ortaya çıktı? Proje kapsamında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Yaptığımız saha çalışmalarında, aldığımız başvurularda, atölye çalışmalarında, farkındalık gruplarında her birimizin konuşmaktan çekindiği, dillendirmekten geri durduğu konular üzerine ne yapılabilir diye düşündük. Çoğunlukla aldığımız başvuruların yaş ortalaması ve çocuk sahibi olmalarına baktığımızda aslında ne kadar acı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu ve deyim yerindeyse daha kendisi çocuk olan birinin çocuk sahibi olmasının arkasındaki o ciddi boşluğu irdelemeye başladık. Sonrasında bu konularda kadınların farkındalığının artırılması gerektiğini fark ederek böyle bir proje yazmaya karar verdik. Proje kapsamında başta kadın sağlığı olmak üzere üreme ve cinsellik konusunda neyi ne kadar bilip bilmediğimizin ya da çalışma yapacağımız kitlenin doğru bildiklerinin ve yanlış bildiklerinin ne ile sonuçlandığına yöneldik. Bu alanlar başta olmak üzere proje kapsamında cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklar, çocuk yaşta evlilikler, evlilikte cinsel şiddet, taciz, tecavüz, doğru bildiğimiz yanlışlar ya da yanlış diye konuşmadığımız doğrular hakkında da çalışmalar yapacağız.. Erzincan’da yaşayan kadınların sağlık sorunları, kaç kadının sağlık, kürtaj vb. gibi hizmetlerden faydalanabildiği ya da bu hizmetlerden ne kadar haberdar olduğu, kendi bedenimizi tanımakta güçlük çektiğimiz ve dayatılan yargılar başlıklarında başta kendimiz eğitim alarak sahaya çıkıp belirlediğimiz mahallelerde kadınlara ulaşıp çalışma yapmaya karar verdik.