
Sulukule Gönüllüleri Derneği (SGD), çocukların eğitime eşit ve adil erişimini sağlamak amacıyla, bütüncül ve hak temelli bir yaklaşımla çalışmalarını yürütüyor. Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Türkiye Mozaik Foundation bünyesindeki Dr. Hülya Karadoğan Fonu iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 döneminde desteklediğimiz SGD, çocuk yoksulluğunun olumsuz etkisini azaltmak amacıyla Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesini hayata geçiriyor.
SGD ile yaptığımız röportajda: derinleşen ekonomik sorunların eğitim hakkına erişim üzerindeki etkileri, okul terkini önlemek için ücretsiz okul yemeğinin önemi ve proje kapsamında yürütülecek çalışmalar hakkında konuştuk.
“Türkiye’deki çocukların %43,6 yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürüyor.”
Derinleşen ekonomik sorunlar eğitim hakkına erişimi ve okul devamlılığını nasıl etkiliyor? Bu zorlu dönemde okul terkini önlemek için neler yapılabilir?
SGD olarak öncelikli hedef kitlemiz çocuklar. Çocuklarla çalışırken bütüncül bir yaklaşımla, çocukla temas eden bakım verenler, öğretmenler vb. gruplarla da çalışıyoruz.
Derinleşen ekonomik sorunlar, beraberinde çok ciddi bir yoksulluk sorununu da getiriyor. UNICEF’in 2021’de yayımladığı Dünya Çocukların Durumu raporuna göre, 2020 yılında 356 milyon çocuk (tüm çocukların yüzde 17,5’i) aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin 2022 verilerine göre ise Türkiye’deki çocukların %43,6 yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürüyor.
Yoksulluk çok boyutlu bir sorun ve birbirine bağlı pek çok başka sorunu da beraberinde getiriyor. Eğitim hakkına erişim açısından baktığımızda, yoksulluk ile eğitim arasında ters yönlü bir ilişki olduğu açıkça görülüyor. Maddi açıdan ele alındığında, temel eğitim her ne kadar “ücretsiz” olsa da bir çocuğun okulda kalabilmesi aileler için sürekli masraf anlamına geliyor. Öğle yemekleri, kırtasiye malzemeleri, okul kıyafetleri ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlar, aileler açısından karşılanması zor harcamalar olabiliyor.
Yoksulluğun bir diğer önemli boyutu da beslenme. Çalıştığımız birçok çocuk okula kahvaltı yapmadan gidiyor ve/veya okulda öğün atlamak zorunda kalıyor. Yetersiz beslenme, çocukların fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediği gibi öğrenme süreçlerini de sekteye uğratıyor. Buna ders sırasında odaklanma güçlüğü ve sürekli yorgunluk hâli eklendiğinde, bu çocuklar çoğu zaman “dinlemeyen”, “uyuyakalan” ya da “başarısız” olarak etiketleniyor.
“Okul yemeği gibi programların, çocukların okul ile kurdukları bağı kuvvetlendirdiği ve okulu terk etme riskini azalttığı görülüyor.”
Yoksulluğun bir başka önemli boyutu da duygusal ve sosyal dışlanmayı beraberinde getirmesidir. Yukarıda bahsedilen tüm koşullar, çocukların etiketlenmesine sebep oluyor. Bu etiketler çocukların akran ilişkilerini etkiliyor, okul ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyor ve okuldan uzaklaşma sürecinde önemli bir rol oynuyor.
Tüm bunların yanı sıra, yoksulluk çocuklar için çok ağır bazı rollerin ve sorumlulukların aile içinde üstlenilmesine sebep oluyor. Çocuklar hane bütçesine katkı sağlamak için çalışmak, ev işlerine yardım etmek gibi sorumluluklar almak zorunda kalıyor. Okulda olmayan çocukları sokakta yaşama, suça sürüklenme gibi sokağın diğer riskleri de bekliyor.
Okul terkini önlemek için çocuk odaklı, çocukların değişen ihtiyaçlarına cevap verebilecek, destekleyici ve güvenli okul ortamları yaratmak şart. Okul yemeği gibi programların, çocukların okul ile kurdukları bağı kuvvetlendirdiği ve okulu terk etme riskini azalttığı görülüyor. Yoksulluk yalnızca ekonomik bir sorun değil; çocukların eğitime erişimini, gelişimini ve yaşamla kurdukları bağı derinden etkileyen çok katmanlı bir mesele. Bu nedenle çözümün de çok boyutlu olması gerekiyor.
Türkiye’de çocuk hakları alanında yaşanan temel sorunlardan bahserder misiniz? Çocuk yoksulluğu ile mücadele ve sosyal dışlanmanın önlenmesi konusunda toplumsal farkındalık ne düzeyde? Kamu kurumları ve yerel yönetimlerin politikaları bu sorunlara ne ölçüde yanıt veriyor? SGD olarak, bu sorunları gidermek için geliştirdiğiniz öneriler ve yürüttüğünüz çalışmaları paylaşır mısınız?
Çocuk hakları alanında çok temel ve katmanlı sorunlar yer alıyor. Bunların başında, çocukların hak öznesi olarak değil, yardım edilmesi gereken bireyler olarak görülmesi geliyor. Bu yaklaşım, çocukları edilgen bir konuma koyuyor; onların kendi hayatlarına dair karar mekanizmalarına katılmasını zorlaştırıyor ve ihtiyaçlarının kamusal bir hak olarak görülmesini engelliyor. Hak temelli bir bakış açısının olmaması, çocukların yaşadığı sosyal dışlanma ve hak ihlallerinin kökenini bireysel ya da kültürel nedenlere bağlanmasına yol açıyor. Bu durum, var olan hak ihlallerinin ve eşitsizliklerin görünmez hâle gelmesine ve zamanla normalleşmesine neden oluyor.
SGD olarak gözlemlerimiz ve tespitlerimiz de hak temelli anlayıştan uzak olmanın yol açtığı sorunlar ile paralel. Yoksulluk genellikle sadece ekonomik boyutu ile tanınıyor fakat çocukların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarına olan etkisi yeterince görünmüyor. Sadece ekonomik boyutuyla tanındığı için bir grup, çocukların bir kazancı olamayacağından “çocuk yoksulluğu” kavramını reddedebiliyor.
2023 yılında bakım verenlerle birlikte yürüttüğümüz beslenme hakkı atölyelerinde sıkça karşılaştığımız bir durum, beslenmenin aileye –özellikle de kadına– atanan bir sorumluluk olarak görülmesiydi. Kamunun sorumluluğu çoğu zaman hiç fark edilmiyor; bu sorumluluk hatırlatıldığında ise bakım verenlerin kendilerini eksik ve yardıma muhtaç hissettiklerini gözlemliyoruz. Çocuk yoksulluğu hâlâ kader, ailevi sebepler gibi gerekçelerle açıklanıyor. Bu da yoksulluğun yapısal nedenlerini görünmez kılıyor. Tüm bunlar, hak temelli anlayışın toplumda yerleşmemiş olduğunun bir göstergesi.
“Ücretsiz okul yemeğinin kamu politikası hâline gelmeli!”
Kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin çocuk yoksulluğu ve sosyal dışlanmaya yönelik bazı çalışmaları bulunuyor. Özellikle yerel yönetimlerin yürüttüğü çalışmalar biraz daha öne çıkıyor. İstanbul içinde bazı belediyelerin beslenme desteği gibi uygulamaları olduğunu biliyoruz. Ancak bu çalışmalar ne yazık ki kapsayıcılıktan uzak, geçici ve sınırlı olabiliyor. Bu tür dönemsel uygulamalar elbette önemli; fakat uzun vadeli, sürdürülebilir ve hak temelli bir çocuk politikasına ihtiyacımız var.
SGD olarak, kurulduğumuz günden bu yana, sosyal dışlanmayı ve okul terkini önlemek amacıyla çalıştığımız okullarda beslenme desteği veriyoruz. Aynı zamanda beslenmenin bir hak olduğuna dair söylem geliştiriyor ve bu konuyu anaakım hâline getirmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl bu konuyla ilgili bir sosyal medya kampanyası yürüttük ve Ücretsiz Beslenme, Eşit Eğitim raporunu yayımladık.
Beslenme desteğinin yanı sıra, okullarda ve derneğimizde düzenli olarak sanat ve spor temelli atölyeler yürütüyoruz. Oğlan-kız dengesine dikkat ederek karma gruplar ile oluşturduğumuz bu atölyeler, çocukların akranlarıyla ilişkilerini geliştiriyor, duygusal öğrenmelerini destekliyor ve okul ile olan bağlarını güçlendiriyor.
Bu sorunların çözümü için atılması gereken en acil adım, ücretsiz okul yemeğinin bir kamu politikası hâline gelmesidir. Bu desteğin, çocukların yaşına ve bireysel ihtiyaçlarına uygun şekilde tasarlanması büyük önem taşıyor.
“Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesi çocuk yoksulluğunun olumsuz etkisini azaltmayı amaçlıyor.”
Hibe desteğimizle Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürütmeyi planladığınız faaliyetlerden bahseder misiniz?
Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesinde en temel hedefimiz, çocuk yoksulluğunun çocukların iyi olma hali üzerindeki olumsuz etkisini azaltmasına katkı sağlamaktır. Özellikle beslenme hakkı ve sosyal dışlanma arasındaki ilişkiyi vurguluyoruz.
Projenin iki temel faaliyeti var. İlki, çocukların beslenme hakkına erişimi arttırmak. Bunun için bir sosyal medya kampanyası yürütüyoruz. Bu sosyal medya kampanyasının ana mesajı “okullarda beslenme hakkının sağlanması için bütüncül bir yaklaşıma ve iş birliğine dayalı bir modele ihtiyaç var.” olacak. Sosyal medya kampanyasının yanında yerel yönetimler de dahil olmak üzere farklı kurumlara ziyarete giderek Ücretsiz Beslenme, Eşit Eğitim raporunda önerdiğimiz ve uyguladığımız modeli yaygınlaştırılması için çalışıyoruz.
İkinci olarak çocuk yoksulluğunun yarattığı sosyal dışlanmanın etkilerini azaltmak amacıyla çocuklara ve bakım verenlere yönelik atölye çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Atölyeler ağız ve diş sağlığı, temel hijyen pratikleri, dengeli beslenme, gıda okuryazarlığı, sağlıklı yaşam ve hareket, duygular ve yemek vb. temalardan oluşuyor. Atölyelerin yanı sıra, çocukların sosyal ve kültürel haklarına erişimini artırmak amacıyla iki gezi yapmayı planlıyoruz.
“Beslenme hakkı politika hâline gelmedikçe sorunu çözemeyiz.”
Yakın zamanda Ücretsiz Beslenme Eşit Eğitim raporunu yayınladınız. Bu raporun bulguları çerçevesinde, genel olarak beslenme hakkına dair gözlemlediğiniz sorunları ve buna karşı önerdiğiniz çözümleri paylaşır mısınız?
SGD’nin beslenme hakkı kapsamındaki çalışmaları 15 yılı aşkın süredir devam ediyor. Sulukule Mahallesi’nin yıkım döneminde, çocukların okul ile bağlarının koptuğunu gören gönüllülerin evlerinde hazırladıkları sandviçleri okullara götürmeleriyle başlayan beslenme desteği, bugün üç farklı okulda düzenli olarak devam eden bir çalışmaya dönüştü.
Yıllar içinde beslenme desteğinin yöntemi de değişti; rehberlik sistemi devreye girdi. Şu an çocuklar rehberlik servisinden aldıkları fişle kantinden yemek alıyor. Ancak bu sistemin de eksikleri var çünkü çocuklar fiş alırken etiketlenebiliyor, utanabiliyorlar. Tam da bu yüzden diyoruz ki: Bu mesele bir politika hâline gelmedikçe sorunu çözemeyiz. Yukarıda da belirtildiği gibi, beslenmenin “yardım” değil, “hak” olarak görülmesi ve bu doğrultuda hak temelli çalışmalar yapılması çok önemli.
Bunun yanında okullardaki fiziki koşullar da yetersiz. Birçok okulda yemekhane, hatta bazen kantin bile bulunmuyor. Teneffüs süreleri çok kısa ve çocukların beraber yemek yiyebilecekleri ortak alanlar yok. Okulda yemek yemenin bir yandan çocukların akranlarıyla ilişki kurdukları bir alan olduğunu unutmamak lazım. Mesele sadece çocukların karınlarını doyurması değil. Üstelik çocukların erişebildikleri gıdalar da maalesef ki çok yetersiz. Okullarda genellikle paketli ürünlere ulaşabiliyorlar. Sağlıklı, dengeli ve kişisel hassasiyetlere yönelik gıdaya ulaşmak nerdeyse imkânsız.
Hazırladığımız raporda tüm bu sorunlara çözüm olarak her okulun koşullarına göre esnetilebilecek bir model önerdik. Kantini ya da yemekhanesi olan ya da olmayan okullar için farklı uygulama biçimleri geliştirdik.
Bunun yanı sıra, beslenme hakkının ders sistemine de entegre edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sistemin hayata geçebilmesi için başta Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere; destekleyici kurumlar olarak okullar, yerel yönetimler, lojistik firmaları ve meslek odaları işbirliği içinde çalışmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları denetim sürecine dahil edilmeli; merkezi hükümet, özel sektör ve uluslararası fonlar da kaynak sağlamalıdır.
“Bu kantin yardımı, çocukların okula gelme hevesini artırdı”
Size destek olmak isteyen kurum ve kişiler için vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Bu soruya yaptığımız görüşmelerden alıntılarla cevap verebiliriz.
Çocuk yoksulluğunun boyutunu bir kantinci şöyle anlatıyor:
“600 tane öğrenci var. Daha hiç tanımadığım öğrenciler var. Bazen kantinde görüyorum: ‘Sen bizim okulda mısın?’ ‘Evet.’. ‘Ben seni hiç görmedim.’ ‘Abi hiç kantine gelmiyorum ki.’ ‘Neden gelmiyorsun?’ Gelemiyor… Çocuk muhtemelen parası olmadığı için gelemiyor.”
Beslenme desteğinin okul terkini önlemedeki etkisini ise destek sunduğumuz bir okulda çalışan rehberlik öğretmeni şu sözlerle aktarıyor:
“Bu kantin yardımı, çocukların okula gelme hevesini artırdı.”
Çocuğun okulda beslenmesi hane için bir dert olmaktan çıkınca, çocuklar başka ihtiyaçlarına da erişebiliyor. Bunu da bir bakım veren şöyle anlatıyor:
“Başka ihtiyaçlarını karşılıyorduk yani o parayla; mesela kırtasiye olsun, ondan sonra başka istedikleri bir şey olsun, onları karşılıyoruz.”
Çocuklarda ise okulda ücretsiz yemeğe ulaşabilmenin en sade, en net ifadesi şu oldu:
“Karnım doyuyor. Güzel yani.”
Çocukların okulda beslenme haklarına ücretsiz erişebilmesinin yukarıda bahsettiğimiz tüm sorunlara en hızlı veren doğrudan müdahale yöntemlerinden biri olduğuna inanıyoruz. Geçen sene yaptığımız sosyal medya kampanyamızı şu sözlerle bitirmiştik: “Çocuklar okulda hakkıyla yesin.”