Rengarenk Umutlar Derneği ile Kurumsal Destek Fonu Kapsamında Yaptıkları Çalışmaları Konuştuk

Diyarbakır’daki dezavantajlı mahallelerde yaşayan, risk altında ve ayrımcılığa maruz kalmış kadın ve çocukların fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla faaliyet gösteren Rengarenk Umutlar Derneği (RUMUD), Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığı hibeyle çocuk hakları alanındaki faaliyetlerinin etkisini ölçmek ve izleme-değerlendirme konusundaki kapasitesini geliştirmek amacıyla çalışmalar yürüttü.

İzleme ve Belgeleme Koordinatörü Necla Korkmaz ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Suriçi’nde Çocuk Olmak raporu, çokkültürlü çalışma anlayışının önemi ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmaları hakkında konuştuk.

Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile ne tür çalışmalar yaptınız? RUMUD’un kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız?

Çalışma yürüttüğümüz alanlardaki etkimizi ölçmeye ve sahadaki faaliyetlerimiz ile ilgili izleme çalışmaları yapmaya odaklandık. Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın (STDV) sağlamış olduğu fonla atölye çalışmalarında uyguladığımız değerlendirme formlarını revize ettik. Aynı zamanda, çalışmanın etkilerini görünür kılmak amacıyla elde ettiğimiz sonuçları raporlandırarak standardize ettik. Son olarak, hibe kapsamında, derneğin politika ve tutum belgelerinin oluşturulması sürecini hızlandırdık.

Aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Her şeyden önce değerlendirme, ilgili taraflar açısından bağlayıcılığı olan bilgilendirme ve sözleşme formları gibi belgelerin oluşturulması, süreçlerin şeffaf yürütülmesine yardımcı oldu. Hibe desteğinin sağladığı bir diğer katkı ise, her çalışmaya özgü değerlendirme formlarının oluşturulması oldu. Değerlendirme formlarını güncellenmesi,  çalışmanın gidişatını ve çalışmada eksik olan bir yan varsa iyileştirilmesine imkân tanıdı.

Yürüttüğümüz iki ayrı izleme çalışması, hem görünürlüğümüzde bir artışın sağlanmasına katkı sağladı hem de yaptığımız saha çalışmaları sayesinde alanın öncelikli ihtiyaçlarını açığa çıkarmamıza olanak sağladı. Yayınlanan raporların ardından daha kapsamlı savunuculuk faaliyetleri yürütmemiz için alan açıldı. Aynı zamanda ortak çalışma alanlarında faaliyet yürüten sivil toplum örgütleri ve meslek odalarıyla kolektif hareket etme ihtiyacı ve gerekliliği ortaya çıktı.

Nisan 2021’de Suriçi’nde Çocuk Olmak başlığı ile Diyarbakır Suriçi’nde çocukların oyun hakkı üzerine yürüttüğünüz çalışmanın raporunu yayımladınız. Raporun öne çıkan bulgularından ve sunduğunuz çözüm önerilerinden bahseder misiniz?

2021’de iki izleme çalışması yürüttük. Bunlardan ilki sizin de bahsettiğiniz gibi “Suriçi’nde Çocuk Olmak” araştırma raporumuzdu. Bu çalışmayı yürütürken çocuk katılımını esas aldık. Çocuklar dışında; ebeveynler/bakım verenler, çalışmayı yürüttüğümüz mahallelerin muhtarları ile görüşmeler gerçekleştirdik. Yine çalışma kapsamını oluşturan Sur Belediyesi’nin stratejik planları, faaliyet raporları oluşturduğumuz göstergeler ekseninde incelendi. Suriçi bölgesinde yer alan park ve oyun alanları Türk Standartları Enstitüsü (TSE)’nün “Oyun Alanı Elemanları ve Zemin Düzenlemeleri” başlıklı standartlarından esinlenerek oluşturduğumuz göstergelerle oyun alanlarının niteliklerini tespit ettik. Yoğun bir saha çalışmasının ardından öne çıkan bulgulardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Sur Belediyesi’nin stratejik planları incelendiğinde, stratejik planları oluşturma aşamasında çocuk katılımının önemsemediği ve çocukların başta oyun alanları olmak üzere sosyal, kültürel ve sanatsal aktivitelere yer vermediği;
  • Suriçi bölgesi geniş bir alana sahip olmasına rağmen bölgenin tamamında sadece 6 parkın olduğu ve bu parklardan sadece 3’ünün kullanılabilir durumda olduğu;
  • Ne yaşadıkları şehre dair ne de çocukları bağlayan kararlarda çocukların görüşlerine yer verilmediği dolayısıyla katılım hakkının sağlanmadığı;
  • Çocukların eğlenme, dinlenme, kültür-sanat ve eğitsel alanlarda gelişimini destekleyecek faaliyetlerin sınırlı olduğu ve bu çalışmalar için ayrılan bütçenin belirsiz ve yetersiz olduğu gibi bulgular tespit edilmiştir.

Yine Suriçi bölgesinde 2015-2016 yılları arasında yaşanan silahlı çatışmalar ağır hak ihlalleri tespit edilmiş, fiziki mekanların da (ev, oyun alanları, ibadethaneler, kültürel yapılar vb) etkilenmesine neden olmuştur. Bu nedenle de harabe/metruk yapıların sayısında artış olmuştur. Bu sayının artışı ile, sınırlı ve niteliksiz olan oyun alanları da göz önüne alınarak, çocukların metruk yapıları oyun alanı olarak kullanmasını zorunlu hale getirmiştir.

  • Metruk yapıların temizlenmemesi ve denetiminin yapılmamasının bu çöküntü alanlarını birer suç mahaline dönüştürdüğü ve çocuklar açısından tehlike arz ettiği;
  • Oyun alanlarının nitelikli olması, bakımsızlığı ve sadece belli bir yaş aralığı gözetilerek yapılmış olmaları nedeniyle çocukların kaza geçirmelerine sebebiyet verdiği;
  • Park alanlarında çocukların karşılaşabileceği herhangi bir olumsuzlukta başvurabilecekleri güvenlik sisteminin olmaması;
  • Bisiklet parkurları olmadığı için çocukların caddelerde bisiklet kullanmaları trafik kazalarına davetiye çıkarmaktadır.

Pandemi nedeniyle çocukların eve kapanması, uzaktan eğitim uygulamasıyla evde daha fazla zaman geçirmek zorunda kalması, çocukların bu dönemde ev içi kazalara daha fazla maruz kalmalarına neden oldu. Ayrıca, evde oyun oynayabilecekleri alanların sınırlılığı ve oyun oynayabileceği oyuncak veya materyallere az sayıda sahip olması gibi nedenler çocukların nitelikli zaman geçirmesini engellemiştir.

Klasik oyun alanları olan sokaklar ise çocuklar için çeşitli zorlukları barındırıyor. Örneğin, sokakların dar ve evlerin iç içe olması nedeniyle çocukların sokakta oyun oynamasının mahalle sakinleri ve esnaflar tarafından hoş karşılanmadığı gibi çocukların oyun oynamalarının engellemeye de çalışıldığı tespit edilmiştir. Suriçi’nde genel olarak çocukların oyun hakkının ihlal edildiği ancak cinsiyetler arasında, fiziksel ve etnik farklılıklar bakımından da ayrımcılık yaşandığı bulgular arasında yer almaktadır. Kız çocukları erkek çocukları kadar sokağı kullanamamakta, engelli çocuklar bir yetişkin refakati olmadan sokağa çıkmamakta ya da Suriye’den gelen mülteci çocukların sokakları Kürt çocuklar kadar rahatça kullanamadığı raporun bulgularındandır.

Çözüm önerilerimiz kapsamında yerel yönetimlerin;

  • Çocukların kent hakkı bağlamında katılımlarının sağlanması ve UNICEF tarafından başlatılan Çocuk Dostu Şehirler çalışma ilkelerinin Diyarbakır yereline uyumlu bir şekilde hayata geçirilmesi,
  • Yerel yönetimlerde çocuk haklarına yönelik çalışmalar yapan, yeterli kaynağın ayrıldığı bir “Çocuk Hakları Müdürlüğü” biriminin oluşturulması,
  • Yerel yönetimler bünyesinde çocuk meclislerinin kurulması ve çocuk meclisinin kararlarının bağlayıcılığı ile ilgili yönetmeliklerin oluşturulması,
  • Stratejik eylem planların ve faaliyetlerin çocuk odaklı ve çocuk dostu bir şekilde hazırlanması,
  • Her mahallede, çocuk nüfusuna göre doğru orantılı olarak oyuncak kütüphanelerinin kurulması,
  • Çocukların yaş gruplarına göre gelişimlerini destekleyecek, yeteneklerini keşfedecek ve becerilerini geliştirecek sosyal-kültürel ve sanatsal kursların sayısının arttırılması,
  • Kamunun öncelikli sorumluluğu olarak, sokağın daha güvenli hale gelmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik de Suriçi bölgesinde çeşitli çalışmaların yapılması
  • Engelli çocuklara hitap edecek oyun alanlarının inşa edilmesi, ayrıca kentin her bölgesinin engellilerin erişimine göre yeniden düzenlenmesi, devletin ayrımcılık yasağı çerçevesinde bir an önce adım atması gereken bir sorumluluktur.
  • Mülteci çocukların karşı karşıya kaldıkları ayrımcılıklarla ilgili olarak birlikte yaşamı vurgulayan çalışmaların düzenlenmesi gerekmektedir.

Çalışmalarınızı çokkültürlü bir anlayış ile yürütüyorsunuz. Çoçuklarla yürüttüğünüz çalışmalarda böyle bir anlayış ile hareket etmenizin nedeni nedir? Bu yaklaşımın birikte çalıştığınız grupların üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?

Sizin de bildiğiniz gibi Suriçi bölgesinde 2015-2016 yılları arasında silahlı çatışmalar ve ağır hak ihlallerinin yaşandığı bir süreç yaşandı. Bu dönemde çocukların doğrudan ya da dolaylı olarak yaşadıkları tanıklıkların travmatik sonuçlarından biri de şiddete eğilimli davranışlar göstermiş olmalarıydı. Akran şiddetinden tutalım da tüm farklılıklara tahammülsüzlük… Bu nedenle, çocukların söylemlerinde sıklıkla ötekileştirici ve ayrımcı dilin kullanıldığını gözlemledik. Atölye gözlem sonuçlarımızdan biri de çocukların sahip oldukları kimlik ve kültüründen uzaklaşma hatta kimi durumlarda reddetme eğilimi gösterdikleriydi. Bu nedenle çalışmalarımızın “çocukların barış hakkı” eksenine oturttuk. Dört yıla yakın bir süredir “çocukların barış hakkı” kapsamında çalışmalar yürütmekteyiz. “Barış pedagojisi” adını verdiğimiz ve içeriğinde; kendimle barış, çevremle barış, doğayla barış ve toplumsal mekanizmaları içeren modül programları oluşturmaktayız.

Kurumsal olarak çokkültürlü anlayışı benimsiyor olmamızın yanında, çalışma yürüttüğümüz bölge açısından da bu bir gerekliliktir. Suriçi bölgesi, tarihte farklı kimlik, inanç ve değerlerin bir arada yaşama pratiklerinin ve kültürünün deneyimlendiği bir yerdir. Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu bölgede Domlar ve Suriye’den savaş nedeniyle göç eden mülteciler de yaşamaktadır. Dolayısıyla hem atölye çalışmalarımızda hem de yaptığımız izleme çalışmalarında farklı kimliklere sahip karma grupların sesini duyabileceğimiz bir yöntemle önyargıları kırabilmeyi amaçlıyoruz.

Çalışmanın ilk süreçleri kırılgan bir zeminde başlıyorsa olsa da bir süre sonra birlikte üretme deneyiminin çocukların farkındalığı arttırdığını gözlemliyoruz.

Önümüzdeki üç yıl için kuruluşunuzun hem kurum içi hem de çocuk hakları alanındaki çalışmalarını belirlemek amacıyla 2021-2024 strateji planı oluşturdunuz. Öncelikle böyle bir strateji oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu üç yıl içerisinde hangi çalışmalara öncelik vermeyi planlıyorsunuz?

Aslında bu bizim ilk stratejik planımız değil. İlk stratejik planımızı 2019’da hazırlamıştık. 2019-2021 yıllarını planlarken elbette ki pandemi gibi tüm dünyayı olumsuz etkileyen bir sürece gireceğimizi bilmiyorduk. 2020’nin Mart ayında ilan edilen pandemiyle birlikte dernek olarak hızlıca “bu dönemi nasıl örgütleyebiliriz” diye toplantılar gerçekleştirdik. Stratejik planda yer alamayan ve sizin fon desteğinizle çocuklarla çalışmalarımızı kesintiye uğratmamak adına “telekonferans” çalışmaları yürüttük. Pandeminin ilk süreçlerini tabiri caizse bir fırsata dönüştürerek yıllarca emek verdiğimiz ve çok fazla zaman ayırdığımız pratik çalışmalara kısa bir ara vererek kurumsal kapasite geliştirme programlarına ağırlık verdik. Stratejik planımızın tamamını ön gördüğümüz süreden önce tamamladık. Yaklaşık bir ay süren bir öz değerlendirme sürecimiz oldu. Öz değerlendirme sürecinde güçlü ve zayıf yanlarımızı ortaya koyan “SWOT” ve “PEST” analizlerini uyguladık. Bu sayede hem kurumsal olarak nerelerde eksik kaldığımızı hem de iyileştirilmesi gereken yanlarımızın tespitini yapabildik. Bu doğrultuda da yeni dönem planlarımızı gerçekleştirdik. Yeni dönem için stratejik planımızı oluştururken uzun uzun tartışabileceğimiz, stratejik hedeflerimizi belirleyebileceğimiz bir haftalık bir kamp süreci geçirdik.

2022-2024 stratejik planımızda 8 temel stratejik hedef yer alıyor. Bu stratejik hedefleri izleme çalışmaları yaptığımız alanlarda açığa çıkan sahanın ihtiyaçlarını gözeterek oluşturduk. Genel başlıklarla ifade edersek;

  • Kurumsal Kapasitenin Geliştirilmesi
  • Her yılı kapsayan üç ayrı izleme-araştırma (anadil hakkı, erken çocukluk eğitimine erişim hakkı, ÇHS bağlamında kız çocuklarının haklarına erişimi)
  • İnsan ve doğal kaynaklı krizlerin yönetimi için ağ oluşturma
  • Erken Çocukluk Eğitimi (ECE) programına uygun eğitim mekânı kurulması (yeni eğitim modüllerin geliştirilmesi).
  • Çocuk Hakları Akademisi
  • Çocuk Hakları İzleme Merkezi
  • Uluslararası Ortaklıklar Geliştirmek
  • Barış Köyü Kurmak olarak belirtebiliriz.