Sivil Toplum ve Kaynak Geliştirme

Uzun yıllardır sivil toplumda farklı çalışmalar yürüten Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer, kaynak geliştirme alanındaki tecrübelerini ve Türkiye’de bağışçılık ile ilgili temel noktaları anlattı.

Röportajın tamamını aşağıda okuyabilirsiniz. 

Sivil Toplum için Destek Vakfı: Siz uzun yıllardır sivil toplum kuruluşlarında kaynak geliştirme çalışmaları yapıyorsunuz/yönetiyorsunuz. Türkiye’de bağış yapan insanların ortak özellikleri sizce nelerdir? Daha çok hangi motivasyonla bağış yaptıklarını düşünüyorsunuz?

Betül Selcen Özer: Türkiye’de bağışçılar için destek verecekleri STK’yı seçme sürecini etkileyen birçok faktörün olduğunu düşünüyorum. Ülke gündemi, basında çıkan etkili bir haber, çevresinde şahit olduğu bir sorun, güvendiği bir kişinin destek çağrısı, izlediği etkili bir kamu spotu, sosyal medya kampanyası gibi birçok faktör bireylerin destek motivasyonlarını etkiliyor. Örneğin 2016 yılında basında Aylan bebeğin resminin yer alması birçok arkadaşımın bana “Mültecilere destek vermek istiyorum hangi STK’yı seçmeliyim?” sorusu sormalarına neden oldu. Bu soruyu soran arkadaşlarımın eminim o fotoğraftan öncede mültecilerle ilgili gündemi takip ediyorlardı. Ama hiçbirinin bağış yapmayı düşündüğünü ya da bu alanda çalışan STK’lara destek vermeyi istediğini zannetmiyorum. Bazen bir fotoğraf, bir hikaye sizin aylarca anlatmaya çalıştığınız ve destek bulmaya çalıştığınız bir alanda birden hiç beklediğimiz bir etki yaratabiliyor.

Bağış yaparken bir diğer motivasyonumuz ise destek verdiğimiz sorunun çözümünün çok net bir şekilde tanımlanması ve çözüme hızlı yoldan ulaşmak olabiliyor. Orta ve uzun vadeli, sonuçları belki sonraki nesilleri etkileyecek işlerden ise, daha kısa vadeli hatta sonucunu çok hızlı görebileceğimiz destek çağrılarına cevap vermeyi tercih edebiliyoruz. Örneğin; gençlerin aktif yurttaş olabilmeleri için farklı alanlarda güçlenmelerini sağlayacak çalışmalara destek vermek yerine onlara burs desteği vermeyi tercih edebiliyoruz. Çünkü burs desteğinin tanımı bizler için çok net ve sonuçları çok hızlı görülebilir bir destek. Oysaki Türkiye’deki birçok STK’nın orta ve uzun vadeli çok etkili sonuçlar alacakları/bekledikleri projeleri için destek çağrıları var. Güzel işlerin tohumlarını geç olmadan atmak ve yeşermelerini beklemek için sabırlı olmak gerekiyor.

Bu soruya sadece bir sivil toplum çalışanı olarak değil  aynı zamanda bir bağışçı olarak da cevap vermek isterim. Son zamanlarda beni birçok farklı STK’ya bağış yapmaya teşvik eden konu ise güvendiğim, sevdiğim insanların referans olarak bir STK’yı önermeleri ve bağış çağrısında bulunmaları oldu.  Sadece geçen yıl bireysel olarak 7 farklı STK’ya farklı miktarlarda bağış desteğinde bulundum. Bu desteklerin hepsinin arkasında güvendiğim bir arkadaşımın destek çağrısı vardı. İyi bildiğim ama o ana kadar hiç bağış desteğinde bulunmadığım bir STK için sportif faaliyetlere katılan, etkinlikler organize eden ve bu vesile ile bağış çağrısında bulunan kişilerin bağış çağrılarının sonuçsuz kalmadığını görmek umut verici. İnandığınız, destek vermek istediğiniz bir STK’ya etkinlikler yoluyla referans olmak sadece bağış ayağında değil farkındalık ayağında da çok değerli katkılar sağlıyor.

DV: Sizce bağış sürecini daha etkili kılabilmek için bir sivil toplum kuruluşunun nelere dikkat etmesi gerekir?

Özer: Tabi ki şeffaflık ve hesap verebilirlik. “Bağışım doğru yere ulaşıyor mu?” sorusunun cevabı 10 TL bağış yapan destekçiniz için de, 1.000 TL bağış yapan destekçiniz için de aynıdır.  Ve bu sorunun cevabını en şeffaf şekilde almak en doğal haklarıdır.

Bağış sürecini etkili kılabilmek için STK ve bağışçı arasında sürdürülebilir bir ilişki olması gerektiğine inanıyorum. Size bir kere destek veren bir bağışçıyı yeniden ikna etmek ve desteğini sürekli kılmak daha önce sizinle hiç temas etmemiş bir bağışçıya göre çok daha kolaydır. Sivil toplum kuruluşlarının bağışçı ilişkilerini yönetebilmesi için CRM, MIS gibi bağışçı takip sistemleri olması gerektiğine inananlardanım. Bağışçınıza vermiş olduğu desteği dönem dönem hatırlatacak küçük mesajlar, yeni destek çağrıları, etkinliklerinize  ve kampanyalarınıza davet etmek, yaptığınız çalışmalardan görüntüler, mesajlar paylaşmak STK ve bağışçı arasındaki ilişkinin kopmamasını sağlayacaktır. 

DV: Kişisel ve kurumsal destekçilerin arasında ne gibi farklar olduğunu düşünüyorsunuz? İkisinin arasında bir önceliklendirme yapmak gerekir mi? 

Özer: Sivil Toplum Kuruluşları olarak “Bireysel Bağışçılar” ve “Kurumsal Bağışçılar” için öncelikli hedefimiz aslında “sürdürülebilirlik.” Kurumsal Bağışlarda; ülke gündemi, ekonomik dalgalanmalar, yönetimsel değişiklikler, sosyal sorumluluk önceliklerindeki stratejik değişiklikler sürdürülebilirlik konusunda STK’ların dönem dönem sıkıntılar yaşamasına neden olabiliyor. Bir kurumun size bağış yapmaktan vazgeçmesi bütçesel anlamda STK’lar için önemli açıklar yaratabiliyor. Bu yüzden “Bireysel Bağışçılar” STK’lar için büyük önem taşıyor. STK’lar için etkin ve  sürdürülebilir kaynak yaratma stratejisinin düzenli bağış yapan bireysel bağışçı sayılarını artırmak olduğunu düşünüyorum. Tek seferde 100 TL bağış yapan bir destekçi yerine her ay 10 TL düzenli bağış yapmayı taahhüt eden bir bireysel destekçi bulmak sürdürebilirlik anlamında STK’lar için çok daha kıymetli hale gelebiliyor. Küçük ama düzenli bağışların yarattığı etkinin toplamı size bir kurumun verdiği destekten çok daha büyük olabiliyor.

DV: Bir sivil toplum kuruluşu kendi kaynak geliştirme stratejisini oluştururken sizce neleri akılda tutmalı?

Özer: Her STK’nın bu konuda kendi stratejisi olması ve gerekli insan kaynağını bu konuya yönlendirmesi  gerektiğine inananlardanım. Bu strateji STK’nın bütçesel büyüklüğüne ve hizmetlerine sürdürebilmesi için gerekli serbest ve şartlı bağış oranına göre farklılıklar gösterecektir. Burada kaynak yaratma stratejisini oluşturmaktan daha zor olan yürütmektir. STK’ların en zorlandıkları konu da aslında doğru insan kaynağını bularak bu stratejiyi yürütme aşamasıdır.

STK’lar için kaynak geliştirme stratejisini uygularken bir diğer  önemli nokta sadece kaynak geliştirme departmanının değil tüm ekibinin, tüm departmanların aynı yöne bakabilmesidir. Hedefler tek bir departmanın yada kişinin hedefi olamaz. Hedefler bir bütündür ve tüm çalışanlar bu amaca hizmet için farklı derecelerde sorumluluklar üstlenirler ve üstlenmelidirler. Bağışçıyla ilk teması kurmaktan, ikna etmeye, bağış sürecini yönetmekten, bağışı almaya, teşekkür sürecini koordine etmekten, ilişkiyi sürdürebilir kılmaya kadar bir çok farklı aşamadan geçen bir süreçte bir bütün olarak çalışmak ve aynı hedefe doğru ilerlemek gerekir.

Türkiye’de sivil toplum kuruluşları için bağış toplama metotların aşağı yukarı aynı olduğunu düşünüyorum. STK’ların çalıştıkları konu,  deneyimleri ve kamuoyunda bilinirlikleri bazı bağış metotlarını daha etkili olarak kullanmalarına neden oluyor. Ben kaynak yaratma konusunda her zaman çeşitlilikten ve yenilikten yanayım. Her yıl bütçeyi oluştururken hali hazırda kaynak yarattığımız alanlara ek mutlaka yeni bir bağış metodunun öne çıkmasına dikkat ediyorum. Sivil toplum olarak farklı ve yenilikçi yöntemleri denemekten korkmamamız gerektiğini düşünüyorum.

DV: Tohum Otizm Vakfı, “otizm” denilince ilk akla gelen kuruluşlardan. Vakfınız, “kendi derdini” nasıl anlatıyor ve bağışçıyla ilişkisini nasıl devamlı kılıyor?

Özer: Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Öncelikle belirtmek isterim ki sivil toplum yolculuğumda benim için en özel anlardan biri Tohum Otizm Vakfı ile karşılaşmam oldu. Çalışmalarını hep yakından takip ettiğim, çok beğendiğim ve alanında birçok ilke imza atan böyle bir vakfın içinde olmak benim için çok onur verici.

Tohum Otizm Vakfı olarak “kendi derdimizi” anlatmak için önce otizmi anlatmak zorundayız. GFK Türkiye desteğiyle vakfımız için yapılan “Türkiye’deki Bireylerin Otizm Algısı ve Bilgi Düzeyi” araştırmasında, Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinin 15 ilinde 1.237 kişi ile yüz yüze görüşerek Türkiye’nin otizm farkındalık karnesi çıkarttık. Ve araştırmaya katılan her 10 kişiden 7’sinin otizmi hiç duymadığını gördük. Bağışçı olsanız hiç duymadığınız, ne olduğu bilmediğiniz bir konuya destek verir misiniz?

İşte bu yüzden bizler hiç bıkmadan, her mecrada, her zaman, herkese otizmin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Sosyal medya kampanyalarımızla, kamu spotumuzla, farkındalık etkinliklerimiz ve  farklı mecralarda yürüttüğümüz iletişim çalışmalarımızla 7’den 70’e herkese ulaşmayı hedefliyoruz.

Biz biliyoruz ki otizmli çocuklar erken tanı ve eğitimle yeniden doğabilir. Otizmli çocukları erken tanı ve eğitimle topluma, eğitim hayatına, sosyal hayata kazandırmak ve ekonomiye yük olmaktan çıkıp katkıda bulunacak bağımsız bireyler haline getirebilmek en büyük amacımız.

Bu yüzden üzerimizdeki sorumluluğun çok büyük olduğunu düşünüyorum. Şeffaflık ve hesap verebilirlik Tohum Otizm Vakfı için çok önemli. Bağışçılarımıza karşı çok büyük bir sorumluluğumuz var. O nedenle 1 liranın bile hesabını verebilmeli, kaynağın doğru yere aktarılmasını sağlayabilmeliyiz. Bu da beraberinde çok titiz çalışmayı, düzenli takibi ve doğru iletişimi gerektiriyor. Daha önce de belirttiğim gibi bu bir ekip çalışması… Ekip arkadaşlarımla birlikte her gün aynı heyecanla, aynı yöne bakarak ilerliyoruz. Hepimiz ne kadar profesyonel olarak çalışsak da aslında bir o kadar da gönüllüyüz. Ben bu heyecanımızın bize destek veren bağışçılarımıza da geçtiğine tüm kalbimle inanıyorum. İşte o zaman bağışçınız ile ilişkiniz bambaşka oluyor. Çalışmalarımızı destekleyen bağışçılarımız ve gönüllülerimiz bizlerle beraber aynı umudu paylaşıyor ve büyük sabır isteyen bu anlamlı yolculukta hep yanımızda yürüyor.