Doğa Koruma Merkezi Vakfı ile Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması Projesini Konuştuk

Doğa Koruma Merkezi Vakfı (DKM), bilimsel yaklaşımları temel alarak biyolojik çeşitliliğin etkin şekilde korunması ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. Turkey Mozaik Foundation, Actecon ve 212 işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında DKM, Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında, vatandaşların aktif katılımı ile orman yangınları sonrasında orman ve maki ekosistemini ve bu ekosistem içindeki yaşamın geri geliş sürecini takip etmek için bir izleme çalışması yapacak olan Vakıf, yangından etkilenen alanlardaki çalışmaları, alanın geri gelişine dair toplanan verileri ve üretilen bilgileri proje kapsamında oluşturacakları internet sitesi üzerinden kamuoyu ile paylaşacak. Proje kapsamında DKM tarafından oluşturulacak uzman ekip ile birlikte en az 10 yıl süreyle devam edecek alan izleme ve raporlama sistematiği oluşturulacak. 

DKM Proje yürütücüsü ve Orman Mühendisi İrem Tüfekçioğlu ile yaptığımız röportajda proje kapsamında yürütecekleri çalışmaları, son yıllarda artan orman yangınlarının nedenlerini, yangınlar sonrası ormanların iyileşme sürecini ve Paris İklim Anlaşmasını konuştuk. 

DKM, Orman Yangınları Acil Destek Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın vakfınızı daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

DKM 2004 yılında doğa koruma alanında çalışan farklı disiplinlerden deneyimli uzmanların bir araya gelmesiyle kuruldu. Kuruluş motivasyonu, doğa koruma ile ilgili çalışmalarda gerekli bilimsel ve teknik altyapının eksik olduğunu ve bu yüzden de yapılan birçok projenin yeterince etkili olamadığını düşünmüş olmamızdır. Bu nedenle daha etkili doğa koruma projeleri için bilgiyi temel alan yaklaşımları Türkiye’de yaygınlaştırmayı amaçladık. Bu sebeple, DKM daha çok uzman kuruluş olarak görülür. 

DKM’nin var olma sebebi doğa korumayı etkinleştirmek. İşin bilimini, bu işi daha etkili yapmak için kullanacağımız bir araç olarak görüyoruz. Sonuçta doğa koruma dediğimiz uğraşın ana hedefi çözüm üretmek. DKM’nin kendini farklılaştırdığı en önemli özellikler yenilikçiliğe ve birlikte çalışmaya açık olması. Ezber bozmak, eski sorunlara yeni çözümler üretmek, ayağı yere basan yeni araçlar tasarlamak çok önemli. Ama bu sürecin diğer bir bileşeni de bunları hayata geçirebilecek işbirliklerini kurmak. Bilimsel yaklaşım, yeni araçlar, çözüm odaklı yaklaşım önemli ama bunları hayata geçirecek işbirliklerini kurmak için cesurca adımlar atmak da çok önemli. Bunu yapmadığınızda bir parça eksik kalıyor. 

Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS) verilerine göre 2008 ile 2020 yılları arasında Türkiye’de her yıl ağustos ayına gelindiğinde çıkan orman yangını miktarı 59 iken 2021 yılında bu sayı 159’a çıktı. Orman yangınların her geçen yıl hızlı bir şekilde artmasının nedenlerinden bahseder misiniz? Bu yangınlar beraberinde ne tür bir tahribat yaratıyor?

Orman yangınlarının çıkma nedenlerinin en başında insan aktiviteleri geliyor. İnsanların ormanların en derinlerine kadar ulaşabilmesi ve beraberinde doğadaki ayak izini artırması, izinsiz ateş yakılması, yanan izmaritin ormanlık alana atılması, yaz sıcaklarında bir mercek etkisi yaratabilen cam şişeler gibi çöplerin ormanda bırakılması gibi ihmalkâr davranışları ister istemez beraberinde orman yangınlarını getiriyor. Pandemi kısıtlamaları nedeniyle kapalı alanda kalan insanlar, özellikle yaz tatillerinde doğada daha fazla vakit geçirmeye başladılar, bu da insan etkisini artırdı. Bununla birlikte, iklim değişikliği ile sıcaklığın ve özellikle kuraklığın artması da hem yangınların daha sık hem de daha şiddetli gerçekleşmesine neden oldu. 

Yangınların ormanlık alanlardaki tahribatını düşünürken, yalnızca yanan otsu ve odunsu türleri değil, bu bitki türlerinden faydalanan arı, böcek gibi türlerden karınca, kaplumbağa ve sürüngen gibi toprak üstü diğer canlıların da hesaba katılması önemli. Kızılçam ormanları ve makiliklere bağımlı kuşlar, memeliler gibi hayvan türlerinin büyük bir çoğunluğu yangından zarar görmeden kaçmayı başarsa bile, yuvalama ve yaşam alanlarının ortadan kalkmış olması da tahribattan sayılmalıdır.

Ormanlar yangın sonrasında ne kadar sürede ve nasıl iyileşiyor? İyileşme sürecinde bu alanlara nasıl müdahale edilmesi gerekiyor?

Ağırlıklı olarak Kızılçam (Pinus brutia) ve Akdeniz sert yapraklı ormanlarından (kısaca makilikler) oluşan Akdeniz vejetasyonunun, en başta yangınlar olmak üzere, tahribatlar sonucunda toparlanabilme özelliğine sahip olduğu biliniyor. Makilikler yangından yalnızca birkaç hafta sonra kökten ve gövdeden sürgün vermeye başlarlar. Kızılçamlar ise serotinlik adaptasyonuna sahip türlerdir, başka bir deyişle şiddetli yangınlar sırasında bazı kozalakları yanmadan kapalı bir şekilde ağaç üzerinde kalır ve yangından bir süre sonra kozalaklar açılmaya başlayarak tohumlarını toprağa saçarlar. Kızılçam ve maki türlerinin bu şekildeki adaptasyon yetenekleri, Akdeniz tipi ekosistemlerinin yangından kısa bir süre sonra iyileşebilmesinin nedenleridir. 

Yangın sonrası ormancılık faaliyetleri genel olarak doğal ve yapay ağaçlandırma olmak üzere iki farklı şekilde yapılır. Faaliyetler planlanırken öncelikle alanların yanmadan önceki vejetasyon yapısı mutlaka dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte, Kızılçam ormanları ve makiliklerin Akdeniz ekosistemlerinde iç içe geçmiş durumda olduğu göz önünde bulundurulmalı ve planlamada bu iki vejetasyon sınıfını mutlaka birlikte ele almak gerekir. Doğal ağaçlandırmada, kesilen yanmış Kızılçam ağaçlarının kozalak dolu dallarının yere serilmesi, aynı bölge ve yükseklikten toplanmış Kızılçam tohumlarının homojen bir şekilde alana serpilmesi gibi yöntemler uygulanır. Bu yöntemlerin yeterli olmadığı alanlarda ise yapay ağaçlandırma uygulamalarına ağırlık verilerek alanda teraslama çalışmaları yapılarak kızılçam fideleri dikilir. Bu uygulamalara alanda bulunan maki türlerinin de dahil edilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda maki bireylerinin sürgün verme kapasiteleri izlenerek çeşitli maki bitki türlerinin gelişmesi teşvik edilmelidir. 

Hibe desteğimizle Yangınlar Sonrası Akdeniz Ormanları ve Makiliklerinin Geri Gelişinin İzlenmesi ve Bulguların Kamuoyu ile Paylaşılması projesini hayata geçireceksiniz. Bu projenin amacından ve bu kapsamda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Akdeniz orman ekosistemlerinin bütünlüğünün korunmasını amaçlayan proje, yangın sonrası Kızılçam ormanları ve maki ekosistemlerinin ve içindeki yaşamın geri geliş sürecinin aktif vatandaş katılımı ile izlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılmasını hedefliyor. Bu kapsamda, 2021 Ağustos ayında gerçekleşen orman yangınlarından etkilenen alanların yangın öncesi vejetasyon yapıları, yangınlardan etkilenmiş koruma altındaki alanlar ile tehdit altındaki türler tespit edilecek. Çalışmada Muğla bölgesine ağırlık vereceğiz ve diğer alanlar için örnek teşkil edecek bir sistem geliştireceğiz. Ortaya çıkacak hassas alanlar içinden, ulaşımı kolay noktalar belirlenerek aktif vatandaş katılımı yoluyla bu noktalarda proje süresi içinde izleme çalışmaları yürütülecek. Bu kapsamda yereldeki sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle birlikte bir sistem kurularak bölgede yaşayan vatandaşların katılımları sağlanacak. Proje sonrasında da en az 10 yıl uygulamaya devam edebilecek bir sistemin kurulması projenin ana çıktısı olacak. 

Paris İklim Anlaşması yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı. Bu anlaşmanın kapsamından ve beraberinde getireceği değişimlerden bahsedebilir misiniz?

Paris Anlaşması iklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı ve karbon nötr bir gelecek hedefliyor. İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Öte yandan, ne kadar hızlı önlem alırsak alalım değişimi durdurmak artık mümkün değil. Yapabileceğimiz sadece etkileri sınırlamak ve bu etkilere uyumu güçlendirmek. İklim değişikliğine karşı emisyon azaltımı kadar iklim değişikliği beraberinde gelen afetlere karşı toplumun ve ekosistemlerin direncinin artırılması gerekiyor. Örneğin, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji üretimi yönündeki çalışmaların yanında tarımda uyum, su ve gıda krizine hazırlık gibi çalışmalar çok önemli.

Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum konusunda kapsamlı ve stratejik adımlar atması gerekiyor. DKM olarak tarım, orman, ekosistemler ve kent alanlarında uyum öncelikli iklim eylemleri için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kentlerde mühendislik çözümlerini içeren gri altyapılara karşı ekosistem hizmetlerini esas alan doğa temelli çözümleri destekliyoruz. Ekosistemlerin iklim düzenleyici etkilerini korumak ve güçlendirmek için çalışıyoruz.