Kozalak Derneği, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi, sürdürülebilir yaşam biçimlerinin yaygınlaşması ve küresel yurttaşlık bilincinin gelişmesi için gerekli bilgi ve becerileri çocuk, genç ve yetişkin tüm öğrenicilerin yaygın ve/veya örgün eğitim metotları ile elde etmesini sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla Çocuk Fonu‘nun 2023 döneminde sağladığımız hibe desteğiyle Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor! projesini hayata geçiriyor. Dernek proje kapsamında, 9-12 yaş arası çocukların açık alanda oyun oynama hakkına erişmesi amacıyla Validebağ Korusu’nda eğitim faaliyetleri gerçekleştiriyor. Bu amaç doğrultusunda, çocukların Validebağ Korusu’nun habitatını yakından tanınması, Koru ile bağ kurma deneyimlerini birbirleriyle ve başkalarıyla paylaşması ve sürdürülebilir yaşam pratikleri konusunda edindikleri bilgi ve becerileri sergilemesi amacıyla 6 haftalık eğitim çalışmaları yürütüyor.
Kozalak Derneği ekibiyle gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin yürüttüğü faaliyetler, çocukların ve gençlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na yönelik farkındalıklarını geliştirmek amacıyla yapılabilecek çalışmalar, çocukların afet ve politika üretim süreçlerine katılımı ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.
Kozalak Derneği, Çocuk Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçen Çocuk Fonu kapsamında desteklendiğimiz için çok heyecanlı olduğumuzu ifade ederek başlamak isteriz. Kozalak Derneği’ni 2019 yılında sivil toplum deneyimi olan bir grup genç olarak kurduk. Üsküdar ilçesinde bir pasaj içinde dokuz metrekare bir ofisimiz var. İsmimiz bir araya geliş amacımızla ilgili bir ipucu veriyor aslında. Kozalaklar çam ağaçlarının meyveleri diyebiliriz. İçlerindeki tohumlar birçok canlının besin kaynağı olmanın yanı sıra onları bizim için büyüleyici kılan bir başka özellikleri var. Herhangi bir orman yangını esnasında yanan kozalaklar patlayarak kendilerini uzak noktalara fırlatıyorlar. Ve toprağa düştükleri yerde yeni bir çam ağacının tohumdan yeşerebilmesini sağlıyorlar. Böyle baktığınızda ormanın toparlanma kapasitesine anlamlı bir katkı yaptıklarını ve sürdürülebilirliği sağladıklarını söylemek mümkün. Çoklu krizlerin yaşandığı gezegenimizde ekolojik ve toplumsal olarak temel ihtiyacımız dayanıklılığımızı arttıracak ya da krizin derinleştiği noktalarda toparlanmamızı sağlayacak yöntemler geliştirebilmemiz. Bu noktada deneyimsel öğrenmeyi temeline alacak şekilde çocuk ve yetişkinlere yönelik eğitim ve savunuculuk çalışmaları yapmak önem kazanıyor. Kozalak Derneği olarak sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi, sürdürülebilir yaşam biçimlerinin yaygınlaşması ve küresel yurttaşlık bilincinin gelişmesi için gerekli bilgi ve becerileri çocuk, genç ve yetişkin tüm öğrenicilerin yaygın ve/veya örgün eğitim metotları ile elde etmesini sağlamak amacıyla çalışmalar yürütme hedefiyle yola çıktık. Sürdürülebilir kalkınma ve küresel yurttaşlık eğitimlerinin ulusal eğitim politikalarına, müfredata, öğretmen eğitimlerine, öğrenci ölçme ve değerlendirme sistemlerine dahil edilerek güvence altına alınması adına çalışmak önceliğimiz. Çalışmalarımıza katkı veren herkesin gönüllü olduğu derneğimizde yerelden başlayarak Fransa Büyükelçiliğinin mali desteği ile her birimizin mücadelesini yakından takip ettiği, her fırsatta soluklanmak için kendisine koştuğu Validebağ Korusu’nun ekolojik ve sosyal hafızasına yönelik bir proje hayata geçirdik. 100’ün üzerinde yetişkinle Validebağ’ı, Validebağ’daki kuşları, böcekleri, ağaçları ve kelebekleri dört mevsim izledik. Koru koru kalsın diye verilen mücadelenin mimarı olan kişilerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) ile Validebağ’ın sosyal ve kültürel hafızasını keşfettik ve bir rehber hazırladık. Bir sonraki soruda detayları ile anlattığımız Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor projesi de buradaki deneyimimizden doğdu aslında. Bunların dışında yine gönüllülerimizin katkısı ile antroposen, çok kültürlülük gibi başlıklarda çocuklara ve gençlere yönelik yaygın eğitim programları geliştirmek üzere çalışmaya devam ediyoruz.
Hibe desteğimizle Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?
Son yıllarda küresel iklim krizinin etkilerini çok daha net gördüğümüz ve yaşadığımız bir noktadayız. Özellikle çağımızda kentlerde yaşayan bizler ve çocuklar yeşil alanlardan ve doğayla kurulan ilişkiden uzak bir hayat yaşıyoruz, yaşamak zorunda kalıyoruz. Bir önceki projemizde yetişkinlerle paylaştığımız saha deneyimi, kentte gitgide zayıflayan doğayla olan bağımızı yeniden düşünmek, güçlendirmek adına bizim için çok öğretici oldu ve bu kez kentte yaşayan çocukların da bu bağı yeniden inşa etmeleri hedefiyle yola çıktık. Bu projeyle 9-12 yaş arasındaki çocuklarla Validebağ Korusu’nda buluşarak korunun habitatını tanımayı, edinilen bilgi ve deneyim çerçevesinde onlara sürdürülebilir yaşam pratikleri kazandırmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken kullandığımız temel araç ise tabi ki de oyun olacak. Tüm projeyi çocuğun hem oyun hakkı hem de sağlıklı gelişim hakkı, daha iyi bir yaşam sürme hakkı gibi haklarını gözeterek planladık. Yapacağımız faaliyetleri üç başlıkta toplayabiliriz: Sahaya hazırlık süreci, sahada eğitimlerin gerçekleştirilmesi, eğitim çıktılarının hazırlanması ve yaygınlaştırılması. Sahaya hazırlık sürecimiz; eğitimlerin gerçekleştirileceği Validebağ Korusu’nun saha taramalarının yapılması, eğitim programının hazırlanması, eğitimin değerlendirilmesi için gerekli araçların geliştirilmesi süreçlerini kapsıyor. Bir de saha uygulamalarına başlamadan önce bir gönüllü eğitimi yapmayı istiyor ve sahada bize eşlik edecek gönüllülerle birlikte olmayı hedefliyoruz. Sahadaki eğitimler altı haftadan oluşuyor. Her hafta başka bir çocuk grubuyla bir araya geleceğiz ve her buluşmada 20 çocukla belirlediğimiz amaçlar çerçevesinde, deneyimsel öğrenme metotlarına dayanan atölyeleri Validebağ’da gerçekleştireceğiz. Bu süreç sonrasında çocukların da aktif katılımıyla hazırlanan bir şenlik/forum olacak. Bu şenlik hem eğitimlere katılan hem de dışarıdan katılmak isteyen tüm çocuklara açık olarak planlanacak. Bu süreçte çocuklarla çalışan STK’ları da şenliğe davet etmeyi planlıyoruz. Tüm bu sürecin sonunda hem eğitimlerin hem de forumun çıktısı olan bir rehber hazırlayacağız.
Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının desteklenmesinde toplumsal farkındalığın ve eğitimin büyük bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Bu alanlarda eğitimler veren bir kuruluş olarak çocukların ve gençlerin sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ne kadar hâkim olduğunu düşünüyorsunuz? Bu bilinci arttırmak için ne tür çalışmalar yapılması gerekiyor?
Eğitim ekolojik farkındalık kazandırmak için önemli bir araç ama bundan ibaret değil. Bir çevre eğitimi derneği olarak eğitim bizim için aynı zamanda bir topluluk inşa etmek ve o toplulukla çevreyi korumak için de bir araç. Aslında çevre alanında eğitimler sunan STK’ların ulaştığı çocuk ve genç kitleye baktığımızda zaten ekolojik olarak belli bir farkındalık düzeyine sahip kişiler olduğunu görüyoruz. Bu yüzden eğitime sadece farkındalık değil bir beceriler seti kazandırma işi olarak da bakmak lazım. Bu bir paket. Bir çevre eğitimi programının öğrenicilere bilişsel, sosyo-duygusal, davranışsal ve hatta politik düzeyde beceriler kazandırması gerekir. Kuru ve saf bir ekoloji bilgisi ve farkındalığı kendiliğinden arzulanan sosyal ve duygusal tepkileri yaratamayabiliyor. Sadece çevreci duygular da otomatik olarak davranışlarımızı daha ekolojik yapmıyor. Sadece bizim kendi davranışlarımızı değiştirmemiz başkalarının davranışlarını değiştireceği anlamına gelmiyor. Her düzeyde bireylerin ve toplulukların güçlenmesi gerekiyor ve bu hayat boyu öğrenmeyi gerektiren ucu açık bir süreç. O yüzden burada çocuk, genç ve yetişkin olarak herkesin kat edeceği çok mesafe var.
Peki, eğitim sistemimiz bu becerileri kazandırma anlamında ne sunuyor? Örgün eğitim bu anlamda oldukça yetersiz. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 4.7 küresel düzlemde tam da bu konuya işaret ediyor. Sürdürülebilir kalkınma ve küresel yurttaşlık eğitimleri müfredata, öğretmen eğitimlerine ve öğrenci ölçme ve değerlendirmeye entegre edilmeli diyor. Bu noktada STK’lara önemli bir görev düşüyor. STK’ların yaygın eğitim yöntemleriyle örgün eğitimdeki boşlukları doldurması gerekiyor. Tek seferlik değil daha sistematik olan ve farklı düzeydeki becerileri geliştirmeyi hedefleyen programlar sunulmalı. Bu anlamda eğitim alanında uzmanlaşan daha çok derneğe ihtiyaç var. Farklı yaş gruplarına özel olarak bu eğitimleri tasarlayıp yaygınlaştırsınlar ve gerektiğinde güncellesinler diye.
Çevre eğitimlerinin bireylerin aktif katılımına dayanan deneyimsel ögrenme metotlarını içermesi ve eleştirel beceriler kazandırması çok önemli. Eğitim doktriner olmamalı. Sürdürülebilir kalkınma eğitiminin öneminden bahsediyoruz ama bu demek değil ki sürdürülebilir kalkınma sorunsuz ve eleştirilemez bir kavram. Kalkınmanın kendisi de sorunlu ve eleştirilebilir. Belki kalkınma dilinden kurtulup yerine başka bir dil koymalı. Örneğin ekolojik canlanma ve iyileşme hedefleri diyebiliriz. Bu iyileşme bazı yerlerde belki kalkınmayla mümkün. Temel günlük ihtiyaçların karşılanmadığı bir yerde 50-100 senelik iklim senaryosu konuşmak güç. Başka bir yerde de bu iyileşme belki kalkınmayla değil küçülmeyle mümkün. Tüm insanlık ve doğa için tek üniter bir çözüm yok. Bu sebeplerle eleştirelliği, bağlamsallığı, tartışmayı ve sorgulamayı eğitim programlarının merkezine koymak gerekiyor.
Çevre ve ekoloji alanındaki hak mücadelesi ve yapılan çalışmalar toplumun tamamını ilgilendiriyor ve önemli ölçüde destek buluyor. İklim değişikliğinin yarattığı tehdidin büyüklüğü ve aciliyeti düşünüldüğünde, sizce bu konular sivil toplum kuruluşlarının gündeminde yeterince yer alıyor mu? Bu konuda atılabilecek adımlar var mı?
İklim krizi ilk bakışta yalnızca ekolojik bir sorun gibi algılanabilir. Fakat meseleyi derinlemesine ele aldığınızda ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir krizde ortak kesen olduğunu görüyorsunuz. Bunun yanı sıra iklim krizinin küresel bir sorun olması, çözümü de ancak küresel olursa işe yarar gibi bir bakış açısıyla ulusal ve yerel düzeyde atılması gereken adımlarla ilgili kafa karışıklığına neden olabiliyor. Düzenli olarak yayınlanan Hükümetlerarası iklim Değişikliği Paneli raporları krizin giderek derinleştiğine ve küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulmasına yönelik hedefe ulaşmanın giderek zorlaştığına dikkat çekiyor. Biz biliyoruz ki küresel bir sorunla karşı karşıyayız fakat çözüm için çalışırken yerel ve ulusal politikaların hayata geçirilmesi şart. Çünkü iklim krizinin her coğrafyada farklı etkileri ve farklı etkilenenleri var. Örneğin kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere engelliler, yaşlılar gibi farklı ihtiyaç sahipleri bu krizden farklı şekillerde etkileniyor ve farklı ihtiyaçlara sahipler. Bu perspektiften bakarak bir değerlendirme yaptığımızda Türkiye’de odağına doğa koruma, sürdürülebilirlik ve iklim krizini alan STK’ların eğitim, farkındalık ve savunuculuk gibi çalışmalar yaparak Türkiye’nin iklim politikalarına etki etmeye, yurttaşların bu konudaki farkındalık, bilgi ve becerilerini arttırmaya yönelik çalışmalar yaptıklarını söyleyebiliriz. Fakat iklim krizi toplumun farklı kesimlerinden farklı ihtiyaçları olan herkesi barınma, iş, eğitim, sağlık gibi birçok başlıkta etkiliyor. Bu nedenle geniş bir hedef gruba yönelik olarak çalışma alanları farklılaşan birçok STK’nın iklim krizini odağına alması, bu doğrultuda ortak çalışmaların ve işbirliklerinin artması gerekiyor. Ancak bu şekilde yerel ve ulusal politikalara etkili şekilde katkı sunabiliriz. Bunu sağlayabilmek adına bütün STK’lara çok fazla iş düşüyor. Biz küresel yurttaşlık bilincini ve gezegenimizde sürdürülebilirliği odağına alan bir STK olarak bu anlamda sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Çalışmalarımızı bu odakla hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Greta Thunberg’in başlattığı iklim krizi eylemleri kısa sürede tüm dünyaya yayılarak Türkiye dahil olmak üzere 139 farklı ülkeden çocukların katıldığı büyük bir eyleme dönüştü. Bu eylemler ile çocuklar ilk kez iklim krizi hakkında bu denli güçlü ses çıkarabildi. Türkiye özelinde düşündüğümüzde çocuklar afet ya da benzeri alanlardaki politika üretim süreçlerine ne kadar dahil olabiliyor? Türkiye’de çocukların katılımını garanti altına alan mekanizmalar bulunuyor mu?
Çocuğun katılımı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi‘nin temel ilkelerinden bir tanesi. Yani bu sözleşmedeki her bir maddeyi hayata geçirirken çocukların görüşlerine ve ihtiyaçlarına önem vermek sorumluluğumuz. Hem yetişkinler hem de karar alıcılar olarak “Yapsak güzel olur.” değil, “Bunu sağlamak bizim bir yükümlülüğümüz!” yaklaşımında olmalıyız. İklim krizinin olumsuz sonuçlarından en çok etkilenecek grupların başında çocuk ve gençler geliyor ve yaşadıkları gezegeni korumak istiyorlar. O nedenle bu durumun bir tarafı olduklarını kabul etmek, “Ne düşünüyorlar bir soralım”dan ziyade iklim politika süreçlerinde onların ihtiyaçlarını, politikaların oluşturulması sürecinde aktif rol almalarını ve politikaların etkilerine dair değerlendirmelerini denkleme dahil etmek gerekiyor. Bu katılımı sağlarken yaş grupları, içinde bulunulan sosyo-ekonomik durum, yaşanılan çevrenin özelliklerinin de hesaba katılması şart.
Küçük yaş gruplarının yaşadıkları çevre ve doğaya dair katılımları sağlanırken, yakın çevrelerinden yola çıkarak doğayla ilişkilenmeleri önceliklendirilmeli örneğin. Doğayla olan bağları kuvvetlenmeden dünyanın yok oluşunu konuşmak, çocukların değişim ve karar alma konusunda kendilerini çaresiz hissederek doğadan uzaklaşmalarına, onlarda bir ekofobiye yol açabilir. Bu nedenle eğitim programlarında bu konuya dikkat edilmemesi çocukların karar alma süreçlerine dahil olma isteklerinin önünde bir engele dönüşebilir. Diğer bir yanda ise etkin bir konumda olmak isteyen, yaşlarının artmasıyla birlikte etik anlayışı da gelişen ve dünyanın geleceğine dair endişelenen daha büyük çocukları ve gençleri görebiliriz. Greta tam da bu noktada yaptığı konuşmalar ve eylemlerle özellikle daha büyük yaştaki çocuk ve gençlerin aktivizmine ilham oldu diyebiliriz. Hatta bunun akademik çalışmalarda Greta etkisi olarak tanımlandığını da görebilirsiniz. Farklı ülkelerden pek çok çocuk ve genç dünyanın yok oluşu ve kendi gelecekleri için yaşadıkları endişeyi artık kendi içlerinde yaşamayı ve geleceklerinin kararını başkalarının eline bırakmayı değil, düşüncelerini, fikirlerini ifade etmeyi, yaşadıkları ülkelerdeki karar alıcıları harekete geçirmeyi ve kendi gelecekleriyle ilgili direksiyona geçmeyi istiyorlar. Yaşananlara çocuk katılımı açısından baktığımızda bu haklı talep karşısında bu süreci desteklemenin önemini görüyoruz. Çünkü bu, çocukların, gençlerin zaten sahip oldukları bir hak. Ancak çocuk ve gençlere dair mitler ve toplumdaki algılar onları daha edilgen bir yerde konumlandırabiliyor. Bu nedenle çocukların en yakınlarındaki halkadan başlayarak toplumun tüm kesimlerinde fikir ve görüşlerine önem verdiğimiz bir anlayışa ihtiyacımız var. Fakat yapılan araştırmalarda çocukların ve gençlerin katılımının önünde bazı engeller olduğunu da görüyoruz. Çocuklar ve gençler kendilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek politika süreçlerine hiç dahil edilmediklerini bildiriyor, politika süreçlerine dahil olabilme haklarının olduğunu bilmiyor veya dahil olmak isteseler de bunu nasıl yapabileceklerine dair bilgiye erişmekte zorlanıyorlar.
Bunun karşısında ülkemizdeki az sayıdaki iyi örneklerden biri olan, çocuk katılımını önemseyen ve kendi insiyatifiyle buna dair yöntemler geliştiren Başka Bir Okul Mümkün okul modelini var. Çocukların okul ortamlarında katılımını sağlamak için çemberler ve okul meclisi gibi uygulamalar yapıyorlar. Bu çocukların doğuştan sahip oldukları nitelikli eğitim hakkına dair, içinde bulundukları eğitim ortamlarında söz sahibi olabilmelerine dair denenmiş ve işleyen iyi bir örnek. İyi örneklerin artması ve bu anlayışın tüm ülkedeki yaygın ve örgün eğitim ortamlarında yaygınlaşması önemli olan nokta.
Sağlıklı bir çevrede yaşamak çocukların hakkı ve bunu sağlarken çocuk katılımını sağlamak ve toplumsal ve idari anlamda onları göz etmek devletlerin, yetişkinler olarak hepimizin yükümlülüğü. Son dönemlerde yaşadığımız aşırı hava olayları ve afetler gibi iklim krizinden bağımsız düşünemeyeceğimiz durumlardan yetişkinler kadar çocuklar ve gençler de etkileniyor ve oyun alanlarına ve eğitime erişim, akranlarıyla bir arada olma gibi yetişkinlerden farklılaşabilen ihtiyaçları var. İklim krizine dair önlem planlarında ve afet eylem planlamalarında bu ihtiyaçlara yönelik olarak çocukların kendi ihtiyaçlarını birinci ağızdan karar alıcılara iletebildikleri çalışmalara ve katılımlarının tarafı olduğumuz çocuk hakları sözleşmesinde önerildiği gibi garanti altına alındığı bir modele ihtiyacımız var. Bugün maalesef Türkiye’de bu ihtiyacı kapsamlı şekilde karşılamaktan çok uzağız. İyi örneklerin arttığı ve eğitim politikalarını güçlü şekilde dönüştürdüğü günlere yaklaşmak adına var gücümüzle çalışmaya devam etmeliyiz.