Türkiye’de bireylerin tarihe bakışlarına yeni bir zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla ve geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan Tarih Vakfı, tarih alanında oluşturulacak eleştirel, alternatif ve çok sesli eserlerin, kaynakların ve referansların öncelikli olarak öğrenciler, öğretmenler ve akademisyenler olmak üzere farklı hedef kitleler arasında yaygınlaştırılması için çalışmalar yapıyor. Tarih Vakfı, Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile sağladığımız hibe ve kapasite gelişim desteği ile yeni kaynak modelleri geliştirmek ve finansal sürdürülebilirliğini sağlamak için çalışmalar yaptı.
Tarih Vakfı Kaynak Geliştirme ve İletişim Sorumlusu Başak Emir ile yaptığımız röportajda; sözlü tarihin günümüz sorunlarını anlamaktaki önemi, Toplumsal Tarih Dergisi’nin etkileri, Dinyakos 2.0 kampanyası ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.
Tarih Vakfı olarak uzun süredir sözlü tarih çalışmaları yürütüyorsunuz. Sözlü tarih nedir? Sözlü tarih çalışmaları günümüz sorunlarını anlamada ve çözüm önerileri üretmede nasıl yardımcı olabilir?
Bir ülkenin tarih eğitimi modelini incelemek; bir toplumun çoğulculuk, adalet, barış ve demokrasi konusundaki mevcut tutumlarına ve algılarına yönelik derin bir bakış açısı kazandırabilir. Çatışma ve çatışma sonrası durumlarda ise böyle bir analiz, tarihsel anlatıların inşa edilmesinin, toplumların kendi içinde ve birbirleriyle çatışmasının altında yatan itici güçlerden biri olarak nasıl hareket edebileceğine ışık tutabilir. Tarih eğitimi ve ders kitaplarındaki çatışma anlatılarının, çatışmayı teşvik eden öğretim metodolojilerinin ve müfredat dışı etkinliklerin, “öteki” olduğu düşünülen gruplara ve topluluklara yönelik düşmanca ve hasmane tavırları, retoriği ve eylemleri takip eden yekpare milliyetçi kimliklerin oluşumuna nasıl katkıda bulunabileceğine dair birçok akademik çalışma yapılmıştır.
Bilgi toplumuna geçilmesi, çoğulcu bir kültür anlayışının oluşturulması, barış kültürünün yerleştirilmesi ve demokratikleşme hedefleri ile, eğitim sistemimizin çağdaşlaştırılması ve bu kapsamda eğitim malzemesinin insan haklarına uygun duruma getirilmesi arasında yakın bir bağlantı vardır. Aktif, sorumlu, katılımcı yurttaşların yetiştirilmesi eğitim sistemi ve ders kitaplarının bu amaca uyumlu hale getirilmesi ile sağlanabilir.
Modern demokratik toplum, eleştirel düşünebilen, sorgulayan, çevresi ile somut gerçeklik ilişkileri ve neden-sonuç bağlantıları kurabilen yurttaşlardan oluşur. Didaktik bir eğitim anlayışı, bilgi toplumunun gerektirdiği donanımı sağlamakta yetersiz kalıyor. Tarih eğitiminin bu doğrultuda yeniden yapılandırılması ancak müstakbel tarih eğitimcilerinin bu sorunları tespit ve çözüm kapasitelerinin güçlendirilmesi ile mümkün olabilir.
İşte tam da bu noktada sözlü tarihin önemi daha da belirginleşiyor. Sözlü tarih, toplumsal tarihten siyasi ve ekonomik tarihe uzanan geniş bir yelpazede, geçmişin belleklerde kalan bilgisini bugünden derleyen, disiplinler arası bir yaklaşımdır. Sözlü tarih araştırmacılığı, tarih yazımının demokratikleşmesini sağlamıştır. Toplumsal tarih yazımında dışarıda bırakılmış farklı sosyo-ekonomik ve kültürel grupların, kadınların da tarih yazımının konusu olmasını sağlamış ve tarih yazımının alanının genişlemesine doğrudan katkıda bulunmuştur. Sözlü tarih çalışmaları, belli bir olay veya döneme ilişkin kişisel tanıklık ve/veya yaşantıların kaydedilerek derlenmesi yoluyla toplumların tarihlerini dinamik bir eksende -eleştirel bir gözle- yeniden kurmalarına katkıda bulunuyor. Yaşam anlatılarının derlenmesi yazılı-belgeye dayalı tarihin saptayamayacağı bilgilere ulaşılmasını sağlar, bilimsel tutarlılığa uyumlu şekilde kişisel belleği, sıradan insanların anılarını tarih yazımında ön plana çıkarır.
Sözlü tarih yöntemiyle belli bir tema etrafında, belli bir toplumdaki farklı toplumsal grupların tanıklıklarından hareketle belli bir döneme ilişkin tarihsel bilgi üretilebilir. Örneğin; ulusal ya da bölgesel düzeyde, Cumhuriyet dönemi farklı mesleki pratikleri; ipek dokumacılığı, bakırcılık vb. kaybolmaya başlamış zanaatlar yaşam anlatıları üzerinden araştırılabileceği gibi, küçük bir yerleşim yerinin yerel tarihi de sözlü tarih araştırmacılığının konusu olabilir. Benzer bir şekilde sözlü tarih araştırmacılığıyla, belli bir toplumda siyasi, kültürel ve iktisadi açıdan ayırt edici özelliklere sahip “kuşakları” birbiri ile kıyaslamak/karşılaştırmak ve/veya toplumsal-ekonomik travma dönemlerinin sıradan hayatlardaki karşılığının tarihlerini de yazmak mümkün olur. Tarih, insansız bir soyutlama alanı olmaktan çıkar, bizzat farklı yaşam deneyimleri ve bunların anlatımlarıyla bezeli insani bir forma bürünür, soluk alır hale gelir.
Uzun yıllardır Toplumsal Tarih Dergisi aracılığıyla insan haklarının bütünlükçü bir yorumuyla kamuoyu bilinci oluşturma, iletişim ve görünürlük sağlama faaliyetleri yürütüyorsunuz. Yürüttüğünüz faaliyetlerin kapsamından ve toplumsal bilincin oluşmasına katkılarından bahsedebilir misiniz?
Toplumsal Tarih Dergisi aracılığı ile yürüttüğümüz faaliyetler, sosyal sorunlarımızı ele alma biçimimizi ve çözüm önerilerimizi etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında bizatihi tarihin, tarih yazımının ve tarih algısının kendisi doğrudan sosyal, kültürel ve politik bir sorun olarak zuhur eder. Kuşakların yetişmesi ve sosyalizasyonunda hem eğitim hem popüler kültür düzeylerinde belirleyicidir. Bugün Türkiye’de tarihe yaklaşım ve tarih algısı muazzam ölçüde ideolojikleştirilmiş, dar ve kısa vadeli politik, ideolojik çıkarlara tabi kılınmıştır. Demokratik olmayan, yanlı ve insan haklarına duyarsız bu tarih algısı eğitim alanından medyaya, tarih biliminden gündelik popüler kültür üretimine kadar tüm alanlarda tezahür ediyor ve Türkiye’nin temel sosyal sorunları arasında yer alıyor.
Vakfımız tarih bilincini; günün algılanmasını, geçmişin yorumunu ve geleceğin beklentilerini içeren bir bütün olarak tanımlıyor ve tarih bilincinin yaygınlaştırılıp derinleştirilmesini, toplumların sorunlarına çözüm üretme kapasitelerini artırmanın önemli bir bileşeni olarak değerlendiriyor. Tarih Vakfı, tarih çalışmalarının böyle bir yaklaşımla yürütülmesinin Türkiye’de katılımcı demokrasinin gelişmesine önemli bir katkıda bulunabileceği ve ülkemiz yurttaşları arasında çağdaş ve güçlü bir dayanışmayı olanaklı kılacağı görüşündedir. Bu toplumsal işlev ve amaçlarını, her türlü araştırma, eğitim ve kütüphanecilik-arşivcilik etkinliği ile basılı yayın, elektronik yayın, belgesel film, radyo ve televizyon programları, tarih alanında sanat ve edebiyat ürünleri üretimi, müzecilik-sergicilik, bilimsel toplantı örgütleyiciliği, kültür turizmi ve benzeri çalışmalar yaparak, yaptırarak ya da yapılmasını destekleyerek gerçekleştirir.
Tarih Vakfı, yurtiçinde ve yurtdışında paralel çalışmalar yapan tüm kişi, grup, girişim ve kuruluşlarla, özellikle bilim, eğitim ve sanat kurumlarıyla dayanışma içinde çalışır. Bu kurumlar ile ortak projeler ve çalışmalar yapmaya çaba gösterir, ilişkilerini büyük şehirler dışına da yaymayı ve gönüllülüğe dayanan güçlü bir kamusal destek sağlamayı hedefler. Tarih, coğrafya, edebiyat, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimler alanında çalışan araştırmacılar, öğrenciler, gazeteciler, aile tarihi yazmayı hedefleyen bireyler, araştırma alanları genişledikçe karşılaştırmalı araştırma için farklı türden malzemelere ihtiyaç duyan her türlü grup için de bir kaynak olma bilincini taşır.
Kurumsal Destek Fonu’nun 2020 döneminde Vakfımızdan aldığınız hibe ve kapasite gelişim desteği ile Tarih Vakfı’nın kurumsal gelişimi için hangi alanlara odaklandınız? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Finansal sürdürülebilirlik alanında kurumsal kapasitemizi geliştirebilmek adına başvurmuş olduğumuz bu hibenin gerçekleşmesi ile Vakfın mali ve kurumsal altyapısını güçlendiren çalışmaların yapılması hedeflenmişti. Hibe dönemi için istihdam kaynağı yaratılmış olan kaynak geliştirme uzmanımızın çalışmalarıyla Vakfın sabit gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve artırılması; yeni proje içerikleri geliştirilip araştırma fonlarına başvurulması ve böylece tarih ve eğitim alanları başta olmak üzere insan hakları temelli projelerin çeşitlenmesi ve çoğalması amaçlanmıştı. Aynı zamanda kurumun yayın ve ürünlerinin daha geniş kitlelere yaygınlaşması için yapılacak iletişim faaliyetleri için de altyapı sağlanması hedeflenmişti.
Bu bağlamda, hibe döneminin başlaması ile beraber mentorumuz Betül Selcen Özer ile aylık çevrimiçi toplantılar gerçekleştirdik. Bu toplantıların yanı sıra yazışmalarımızla da faaliyetlerimiz ve yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirme yaptık. Mentorumuzla yaptığımız toplantılar sayesinde geliştirdiğimiz stratejileri ve gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Kısa, orta ve uzun vadede kaynak geliştirme stratejilerimiz üzerinde çalıştık. Kaynak geliştirme için politika ve prosedürlerimiz, kaynak yaratma yöntemlerindeki önceliklerimiz ve bunlarla paralel iletişim politikalarımız belirlendi.
Hibemizin başladığı dönemden itibaren proje fonlarına da artan sayıda başvuru gerçekleştirdik. Bu dönemde ikisi kurumsal destek diğerleri araştırma proje fonu olmak üzere toplam 8 yeni başvuru gerçekleştirdik. Yapılan başvuruların bir kısmı tarih eğitimi üzerine, bir kısmı kültürel miras ve dijitalleşme üzerine ve bir tanesi de Vakıf arşivlerinin dijitalleştirilmesi üzerine oldu. Bunların arasında yer alan Sabancı Vakfı Hibe Programı başvurumuz 386 başvuru arasından ön görüşmeye kabul edilen 22 başvuru arasında yer aldı. The Heritage Management Organization (HERITAGE) ortaklığı ile başvurduğumuz bu proje için kurum ile toplantı yapıldı ve başvuruda gerekli revizyonlar tamamlandı. Ayrıca Vakfın arşivlerinin dijitalleştirilmesi için de İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA), Yaratıcı Endüstriler Mali Destek Programı’na başvurduk. Bu proje başvurularından yalnızca birinden sonuç beklenmekte, ne yazık ki diğerleri olumsuz sonuçlandı. Bu proje ve hibe çağrıları dışında kamu kurumları ve özel sektör kuruluşularına yönelik kurum tarihi ve yerel tarih proje teklifleri de talep üzerine yazıldı.
Tarih Vakfı’nın ilke, amaç ve faaliyetlerine uygun ve bu yöndeki toplumsal ihtiyaçlara da hitap edebilecek şekilde bir sosyal medya iletişim stratejisi oluşturduk. Bu doğrultuda toplumsal tarih olgularını güncel sorunlara paralel olarak popüler tabir edilebilecek grafik tasarımlar ile düzenli olarak sosyal medya platformlarımızda yayımlamaya başladık.
Hibe döneminde yaptığınız çalışmalar kapsamında 4129 Grey ve Socrates Dergi ile geliştirdiğiniz işbirliği kapsamında Dinyakos 2.0 kampanyasının oluşturulmasına katkı sağladınız. Bu işbirliğinin kapsamından ve Vakfınıza katkılarından bahseder misiniz?
Sokrates Dergi ile işbirliği görüşmelerimiz Mart ayında başladı. Sokrates Dergi ve 4129 Grey ile bu toplantılarda Sokrates Dergi ile Türkiye’de futbolun efsane isimlerinin daha iyi ve konforlu futbol oynamasını sağlayan, bir nevi lokal inovasyonun ürünü olan Dinyakos kramponunun hikayesini ele almak üzere bir proje planlaması gerçekleştirdik. Dinyakos’u dijital çağda doğan yeni nesil futbolseverlere anlatmak için, Son Dinyakos Ustası İbrahim Yöney’in verdiği bilgiler ışığında, yeni nesil bir dijital tasarımcı ile FIFA 21’de giyilebilen Dinyakos 2.0 yaması yaratıldı. Markanın tarihçesi ve yeniden tasarım sürecinden görüntülerin yer aldığı film ile kampanya yayına girdi. Oyuna yüklenebilen Dinyakos 2.0 yaması ve yükleme kılavuzu socratesdergi.com/dinyakos20 adresinden yayına girdi. Markanın nostaljik dokusuna vurgu yaparak tasarlanan internet sitesinde ayrıca Dinyakos’un tarihinden bilgiler ve nostaljik fotoğraflar yer aldı.
Türk futbol tarihinin en ünlü yerel krampon markası olma özelliğini taşıyan fakat bir marka kimliği bulunmayan futbol ayakkabısı Dinyakos için tüm hatlarıyla çağdaş bir markada olan her şeyi kapsayan yeni bir marka kimliği yaratıldı. Markanın ses tonunu belirlemek için hayattaki Son Dinyakos Ustası İbrahim Yöney, Türk Futbol Tarihi araştırmacısı-yazar Fethi Aytuna ve Tarih Vakfı’ndan alınan bilgilerden yararlanıldı. Faaliyette olduğu yıllarda reklamı yazılmayan Dinyakos markası için 50’li yılların retro reklamları stilinde, 5’i gerçek tarihi olaylara dayanan, 1’i ise kampanyanın FIFA modunu duyuran 6 adet ilan hazırlandı. Uzun metinlerde o dönem kullanılan dile uygun eski kelimelere yer verildi kurgu hikayeler bazen o tarihi olayı yaşayan, bazen de tarihe tanıklık eden kahramanın gözünden esprili bir şekilde anlatıldı.
Eski ile yeninin, gerçeklik ile dijitalin bir araya geldiği kampanya Socrates Stüdyo’nun sevilen programı Oyna Devam’da Mehmet Demirkol ve Kaan Kural ile izleyicilere tanıtıldı. Bu proje 16.sı düzenlenen Felis Ödülleri’nde 2 felis, 4 başarı, 2 de kısa listeye ile Kristal Elma’da da 2 bronz ve 1 gümüş ödüle layık görüldü.
Kurumsal Destek Fonu kapsamında aldığınız desteğin Vakfınıza ve çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Fonu destekleyen bağışçılarımızla paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
Hibe döneminde farkına vardığımız konulardan biri de sosyal etki ölçümü planlamamızın olmadığıydı. Bunun için bir yandan finansal sürdürülebilirlik planı hazırlanırken öte yandan Vakfın hali hazırda yürüttüğü faaliyetler ve sahip olduğu iletişim kanallarına uygun olarak önerilebilecek etki ölçümü yolları geliştirildi.
Tarih Vakfı’nın hedef kitlesi öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler ve genel kamuoyundan oluşuyor. Bununla beraber sosyal medya takipçilerimizin çoğu 25-34 yaş aralığında ve yine çoğu kadınlardan oluşmakta. Tarih dostlarımızın yaş aralığı ise 35 – 40 yaş üstü bir ortalamada seyrederken, mütevellilerimizin yaş ortalaması ise 55 civarında. Bu çeşitliliğe rağmen her bir kitleye özel iletişim stratejimiz bulunmuyordu. İletişim dilimizin daha güçlü olması gerektiği kanısına vardık. Yine bu sebeple finansal sürdürülebilirlik planımıza uygun ayrıca bir de iletişim planı gereksinimi doğdu ve bununla ilgili çalışmalarımızı da yine mentorumuzun da desteği ile gerçekleştirdik. Vakfımıza ait bir iletişim ilkeleri oluşturduk.
Bundan sonrası için dileğimiz ve hedefimiz, kaynak geliştirme komisyonunun etkisiyle bu stratejik planlamayı etkin kılabilmek. Bunun için de ilk yapılacak olan 5 yıllık bir stratejik planın oluşturulması.