
Dayanışma İnsanları Derneği (Dayanışma İnsaları), Adıyaman’da gençlerin ve dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik hayata katılımını güçlendirmek amacıyla çalışmalar yürütüyor. Paribu mali desteği ve iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Gelecek için Dayanışma Fonu’nun 2024 döneminde desteklediğimiz Dayanışma İnsanları, Adıyaman’da yaşayan gençlerin kültür-sanat faaliyetlerine erişimini desteklemek amacıyla Sanat Yoluyla Dayanışma projesini hayata geçiriyor.
Dayanışma İnsanları ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; proje faaliyetleri, depremler sonrası gençlerin devam eden ihtiyaçları ve Adıyaman’da devam eden kültür-sanat faaliyetleri hakkında konuştuk.
Dayanışma İnsanları Derneği yeni kurulmuş bir STK, kısa sürede Bir Umut Arıyoruz ve Adıyaman Köy Okulları Raporlarını yayınladınız. Kendinizi nasıl tanıtır ve çalışmalarınızı nasıl özetlersiniz?
Depremin ikinci günü itibariyle, Adıyaman’da organik olarak bir araya gelerek gençlerle birlikte insan onuruna yaraşır bir şekilde insani yardım çalışmaları yapan bir grubuz. Depremin ilk günleri ve haftaları ekip olarak her yere yetişmeye, her ihtiyacı karşılamaya çalıştık. Birlikte çalıştığımız sivil toplum kuruluşları (STK) ve ağları oldu. Bu öznelerden öğrenmeyi ve bildiğimizi paylaşmayı oldukça önemsedik. O kadar güçlü bir birlikteliğimiz vardı ki, depremin dördüncü ayında Dayanışma İnsanları Derneği’ni kurarak çalışmaları daha kalıcı hale getirmeye ekipçe karar verdik. Halihazırda Adıyaman’da, başta gençler olmak üzere ihtiyaçları farklılaşan grupların taleplerine odaklanarak gençlerle birlikte çalışıyoruz.
Önceliklerimiz gençlik, kalkınma ve afetlere hazırlık ancak Adıyaman’daki toparlanma ve kalkınma süreçlerinde farklı çalışmalar da gerçekleştiriyoruz. Bugün süren 3 ana projemiz var: birincisi BCause Foundation’un desteğiyle hayata geçirdiğimiz Adıyaman Okul Durum ve İhtiyaç Sistemi (ODİS). Açtığımız sistem ile okullardaki ihtiyaçlar ile bağışçıları bir araya getiriyoruz.
İkincisi, Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Paribu desteğiyle hayata geçirdiğimiz Sanat Yoluyla Dayanışma Projesi. Bu proje kapsamında gençleri sanatın birleştirici gücüyle bir araya getirerek iyi olma hallerini desteklerken, çalışmaları gerçekleştirdiğimiz dernek ofisini bir gençlik merkezine dönüştürmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz.
Üçüncüsü ise, önümüzdeki günlerde başlayacak. Avrupa Birliği tarafından fonlanan ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi tarafından yürütülen Yerelden Büyüyen Dayanışma Projesi. Bu proje kapsamında da hem derneğimizin kurumsal yapısını güçlendirmeyi hem de daha önce gerçekleştirdiğimiz gençlerin ihtiyaçları araştırmasını tekrarlayarak, alana dair veri üretmeyi ve güncel ihtiyaçları somut bir biçimde ortaya koyarak veriye dayalı savunuculuk çalışmalarımızı devam ettirmeyi planlıyoruz.
“Adıyaman’da gençler ve ihtiyaçları görünmüyor!”
Kahramanmaraş depremlerinin ardından geçen iki yılda, Adıyaman’da yaşamaya devam eden gençlerin ihtiyaçlarından ve yaşadıkları zorluklardan bahseder misiniz?
Gençler ne yazık ki görünmez bir grup. Sadece depremde, sonrasında ya da sadece bu bölgede değil. Gençliğin bir geçiş evresi olarak görülüyor olması ile gençlerin, gençlik kimliğiyle sahip oldukları haklar ve ihtiyaçları ne yazık ki yeterince gündem edilmiyor. Gençlik kimliği gibi taleplerin ve ihtiyaçların da geçici olarak görüldüğüne şahit oluyoruz. Özellikle de afet gibi kriz dönemlerinde ihtiyaçlar derinleşiyor ve farklılaşıyor ama gençlere yönelik hizmetler ve gençlerin ihtiyaçları lüks olarak görülebiliyor.
Afet dönemlerinde, bu taleplerin ve ihtiyaçların önüne acil ihtiyaç adı altında başka gündemler geçebiliyor. Burada bir önceliklendirme krizi ortaya çıkıyor. Sadece gençlik bağlamında değil haklar bağlamında bir sorun ortaya çıkıyor. Barınma sorunu herkes gibi gençlerin de birincil sorunu. Yaptığımız araştırmada bunu net bir biçimde gördük. Buna bağlı olarak özel alan kavramı gençler için temel ancak karşılanmayan bir sorun.
Benzer biçimde sosyal alanların da yetersizliği, çeşitliliğin olmaması beraberinde psiko-sosyal sorunları da tetikliyor. Gelişiminin özel evresinde olan ve mahremiyet ihtiyacı olan bir genç 28 m2 alanda birçok kişi ile birlikte yaşıyor.
“Genç olmaya dair sayılabilecek pek çok unsur bugün için şehrimizde eksik.”
Tüm bu sorunlara ek olarak, ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençlerin sayısı her geçen gün daha da artıyor ve buna bağlı olarak genç yoksulluğu da giderek derinleşiyor. Bir gencin arkadaşları ile sosyalleşebileceği alanların eksikliği ve olanlara dair de ekonomik yetersizlik gençleri kısır bir döngüye sokuyor. Bu iyi olma haline yönelik temel bir sorun Bir genç, iyi olma halini nasıl sürdüreceğini, destek almak isterse nereye başvuracağını ve bu süreçlerin nasıl işlediğini bilmiyor; bu konularda bilgi sahibi olanlar ise, deprem bölgesi dışındaki akranlarına kıyasla kendilerini yetersiz hissediyor. Hızlı bir internete erişim, kişisel bilgisayar, düzenli sosyalleşebilmek, güvenli ve özgür bir alanda akranları ile buluşabilmek ne yazık ki lüks tüketim kategorisinde.
Gelecek için Dayanışma Fonu desteğiyle Sanat Yoluyla Dayanışma projesini hayata geçiriyorsunuz. Proje kapsamındaki faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
“Sanat Yoluyla Dayanışma projesini, gençlerin talepleri ve yaptığımız araştırmayla şekillendirdik.”
Daha önce Anadolu Kültür ile gerçekleştirdiğimiz bir müzik atölyesindeki etkiyi görerek gençlere yönelik kültür-sanat etkinlikleri ve faaliyetlerinin sayısını arttırmaya ve buna uygun özgür bir alan kurgulamaya karar verdik.
Proje kapsamında dernek ofisinin dönüşümünü gerçekleştirerek etkinlikler için uygun, güvenli ve özgür bir alan kurgulayarak çalışmamıza başladık. Kültür sanat etkinlikleri için bir alan var etmenin ardından, gençleri dernekle tanıştıracak ve derneğe davet etmemize vesile olacak faaliyetler kurguladık. Bu kapsamda proje süresi boyunca Anadolu Kültür ve Mordem Sanat Derneği iş birliği ile toplamda 20 kültür-sanat atölyesi gerçekleştirmeyi arzu ediyoruz. Bu atölyelerin 10 tanesi müzik ses ve ritim, diğer 10 atölye ise beden, tiyatro ve performatif sanat dallarıyla ilgili şekilde kurgulandı.
Bu atölyelere ek olarak yine çalışmamız kapsamında 10 adet insan hakları temalı film atölyesi düzenliyoruz. Bu atölyelerde gençlerle birlikte insan hakları konulu ya da insan hakları üzerinden değerlendirebileceğimiz film günleri gerçekleştiriyor ve bir atölye yürütücüsü ile birlikte filmleri, konuları ve içerdiği mesajları birlikte tartışıyoruz.
Tüm bu etkinliklerin yanı sıra deprem bölgesinde ya da farklı bir coğrafyada gençlerle kültür-sanat etkinlikleri gerçekleştirmek isteyen kuruluşlar için kendi faaliyetlerimizden yola çıkarak bir kılavuz hazırlayacağız. Kişi ve kurumların, bu kılavuzu ellerine alarak gençlerle birlikte kültür-sanat atölyeleri düzenlemek için yola çıkabilmelerini arzu ediyoruz. Kılavuzda hangi atölyeyi neden yaptığımızı, gerçekleştirirken neler yaşadığımızı ve sonunda ne elde ettiğimizi açık, anlaşılır bir biçimde aktarmayı ve bunu sivil toplumla paylaşmayı planlıyoruz.
“Gençleri sanatla buluşturup umut ve mutluluk tazelemek!”
Gençlerle dayanışmayı ve afetlere karşı dirençli bir sivil toplumun gelişmesini desteklemek amacıyla yürütmeyi planladığınız kültür-sanat projesiyle ilgili beklentilerinizden bahser misiniz? Depremler sonrası oluşan koşullar, Adıyaman’da kültür-sanat faaliyetlerini yürütmeyi nasıl etkiledi?
Sanat ve spor, dünya üzerindeki evrensel dillerdir. Bu çalışmamızda sanatın birleştirici ve iyileştirici gücünden faydalanarak depremler yaşamış bir şehirde gençlerle yan yana gelerek, umut ve mutluluk tazeleyip çalışmalarımızı büyütmeyi arzu ediyoruz. Sanat yoluyla daha fazla genci derneğimize davet edip, daha fazla gencin sivil alan ile tanışması ve gönüllü çalışmalara katılmasını istiyoruz. Bunu yaparken de gençlerin akranlarıyla bir araya gelmelerini, birlikte düşünmelerini, üretmelerini ve bir dayanışmanın parçası olduklarını hissedip görmelerini arzu ettik.
Sivil alana ve gönüllü çalışmalara sanat yoluyla atılacak bir adımın ardından gerçekleştirilecek çalışmaların yaratacağı olumlu etkiyi sınırlamak neredeyse imkânsız. Ancak biliyoruz ki müzikle, dansla ve temasla kurulacak bağlar hem kalıcı olacak hem de umut tazeleyecek. Asrın felaketi olarak adlandırılan bir afet hayatın her alanını elbette zorlaştırıyor. Bu temiz içme suyuna erişimden, eğitime katılıma, barınmadan, sosyalleşmeye hemen her alanı olumsuz etkilediği gibi sanat üretimi ve tüketimini de elbette olumsuz etkiliyor, fakat her zaman dediğimiz gibi “Ne zaman karamsarlığa düşersen bu dayanışmayı hatırla!”. Bu sefer hatırlamamıza, hafızamızı tazelememize sanat yardımcı oluyor.
Türkiye’de sizin gibi yerel ölçekte çalışmalar yapan dernekler kaynak geliştirme açısından ne tür zorluklarla karşılaşıyor? Belirlediğiniz kaynak geliştirme stratejisi, diğer genç ve yerel STK’lar için bir model olabilir mi? Deneyimlerinizi aktarır mısınız?
Kaynak geliştirme konusu bizim için de temel meselelerden biri. “Fonların daraldığı bugünlerde” ile başlayan yüzlerce cümle kurabiliriz. Bugün sivil toplum ciddi bir dönemden geçiyor ama sivil toplumun en önemli becerilerinden biri yeni taktikler geliştirmek, ayakta kalmaya çalışmak ve denemeye devam etmektir. Biz öncelikli olarak kaynağı, sadece finansal destekler olarak görmediğimiz, sahip olduğumuz bütün kaynakları en anlamlı şekilde kullanabildiğimiz bir örgüt kültürünü güçlendirmeyi hedefliyoruz.
Kurulduğumuz ilk sene hem bireysel hem kurumsal destekler aldık. Büyük bütçeleri hedeflemekten çok, küçük bütçelerle büyük etkiler yaratmaya odaklandık. Bütün bunları yaparken işbirlikleri ve ortaklıklarımızda sürekli olarak dayanışmayı canlı tutmaya çalıştık. Adıyaman’da sivil toplum dayanışmasının, kolektif kaynak kullanımı ve iş birlikleri bağlamında önemli bir unsur olduğunu da eklemek önemli olacaktır.
Geçtiğimiz bir sene bireysel bağışlar ve özel sektör iş birliklerinden daha fazla kurumsal hibe programları ile informel gruplarla birlikte hayata geçirdiğimiz projeler aracılığıyla kaynak geliştirdik. Bu sene ise, bir yandan güçlendirdiğimiz kaslarımızı kullanmaya devam ederken bir yandan da bireysel bağışlara ve özel sektör işbirliklerine de odaklanmak istiyoruz. Elimizde başta Adıyaman Okul Durum ve İhtiyaç Sistemi gibi hazır araçların olmasının ise, işbirlikleri geliştirmek için kolaylaştırıcı olduğunu düşünüyoruz. Biz kaynak geliştirmek için bugün attığımız tüm tohumların ve döktüğümüz terlerin, bugün olmasa da gelecekte sürdürülebilirliğimize katkı sağlayacağına inanıyoruz. Hepsinden öte inandığımız bir güç var ve bunu hiçbir şeyin olmadığı günlerde birlikte var ettik. Bu dayanışmaya inanıyor ve büyütmeye can atıyoruz.
Size destek olmak isteyen kişi ve kurumlara, çalışmalarınızı ve yarattığınız etkiyi anlatacağını düşündüğünüz bir hikayenizi paylaşır mısınız?
Derneğin kuruluşunda yer alan, bugün gençlik çalışanı olarak bizimle çalışan, Adıyamanlı ve depremi yaşamış olan iş arkadaşımızın hikayesi, bize göre umudun hikayesini çok açık bir şekilde ifade ediyor. Kendisi hikayesini şöyle anlatıyor ‘’Deprem sonrası şehrin içinde bulunduğu durum o şehirde yaşayan birçok insanda olduğu gibi, benim de umudumu kaybetmeme sebep oldu. Yaşadığım şehri terk etmeyi düşündüğüm sırada Dayanışma İnsanları’nı kurduğumuz insanlar ile yolum kesişti. İçimdeki umudu tekrar yeşerten o birlik olma hali ve dayanışma ruhu sayesinde o gün yaşadığım şehirden gitmekten vazgeçip bu şehirde kalıp, burası için bir şeyler yapmaya karar verdim. Dayanışma İnsanları Derneği’nin kuruluşunda emeğim olması dahi benim ve bu şehir için çok kıymetli bir şeydi. Geride bıraktığım bir buçuk yılı, yaymaya çalıştığımız umut ışığı sayesinde sivil toplumda kalarak geçirdim. Bugün olduğum yerde karamsarlığa kapıldığımda ilk günkü umuda tutunuyorum ve bu şehir için yapabileceğim çok şey olduğunu bilerek buraya daha sağlam bir şekilde bağlanıyorum. Dayanışma İnsanları benim doğup büyüdüğüm şehre olan umudumu tekrar kazanma ve büyütme sebebim.’’