
Sosyal Fayda için İletişim Derneği (SoFİ), iletişimin gücünü kullanarak toplumsal fayda sağlamak ve toplumsal sorunlara çözümler üretmek amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Türkiye Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2024 döneminde SoFi’nin Sahne Sanatçılarının Yeni Medya ve İletişim Kapasiteleri projesini destekliyoruz. SoFİ proje kapsamında bağımsız ve sosyal fayda odaklı sahne sanatçılarının ve sanatçı topluluklarının yeni medya ve iletişim kapasitesini güçlendirmek amacıyla çalışmalar yapıyor.
SoFİ ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; hak temelli iletişimin önemi, Türkiye’de iletişim alanındaki güncel sorunlar, kültür-sanat aktörlerinin görünürlük mücadelesi ve dijital dönüşüm sürecinde ortaya çıkan fırsat ve riskleri konuştuk.
“Değişim doğru iletişimle başlar.”
Toplumda değişim yaratmanın etkili bir iletişim ile mümkün olduğu anlayışıyla kurulan Sosyal Fayda için İletişim Derneği’ni (SoFİ) nasıl tanıtırsınız? İletişim alanında faaliyet yürüten diğer sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) kıyaslandığında kendinizi nerede ve nasıl konumlandırıyorsunuz?
SoFİ olarak iletişimi yalnızca bilgi alışverişi değil, anlamaya ve anlatmaya dayalı karşılıklı bir süreç olarak görüyoruz. Bu yaklaşım, toplumsal dönüşüm yaratmak isteyen herkes için iletişimi güçlü bir araç haline getiriyor.
Tüm çalışmalarımızda insan haklarını, eşitliği ve doğa haklarını merkeze alıyoruz. Hak temelli iletişim anlayışımız; ayrımcılığı önleyen, katılımcı, erişilebilir ve herkes için eşit ifade alanı sunan bir dil üretmeyi hedefliyor.
Bizi diğer iletişim odaklı kuruluşlardan ayıran temel fark, doğrudan iletişim faaliyeti yürütmek yerine sosyal fayda üreten kişi ve kurumların iletişim kapasitelerini güçlendirmemiz. Dijital çağın gerekliliklerine uygun şekilde, yeni medya ve yapay zekâ araçlarını hak temelli iletişim anlayışıyla birleştiren projeler geliştiriyoruz. Bu projeleri, saha araştırmaları ve raporlarla destekleyerek gerçek ihtiyaçlara dayalı, sürdürülebilir çözümler üretiyoruz.
“İletişimi yalnızca araçsallaştıran değil, dönüştüren bir yaklaşıma ihtiyacımız var.”
Türkiye gibi toplumsal kutuplaşmanın sıkça gündeme geldiği bir ülkede, iletişim sosyal fayda sağlamada nasıl bir araç olabilir? Bir yaşındaki bir dernek olarak, bu alandaki gözlemlerinizi aktarır mısınız?
İletişimi yalnızca araçsallaştıran değil, dönüştüren bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Toplumsal kutuplaşma, kalın duvarlarla çevrili yankı odaları yaratıyor; algoritmalar bizi “bizim gibiler”den oluşan dar ağlara hapsediyor. Bugünün ortak sorunu görünürlük eksikliği. STK’lardan kültür-sanat üreticilerine kadar herkesin derdi bu. Çok iyi işler üretenler bile üzerlerindeki görünmezlik pelerinini çıkaramıyor, suskunluk çemberini kıramıyor.
Dijital çağda, yapay zekâ dahil yeni teknolojik araçları kullanan ve hak temelli yaklaşımı benimseyen sosyal fayda üreticileri için doğru iletişim artık bir tercih değil, zorunluluk. Ana akım medyanın durumu, alternatif medyanın sınırlı erişimi ve sosyal medyadaki yoğun dezenformasyon düşünüldüğünde, görünür olmanın başka yolu kalmadı.
“Yeni medya araçlarını stratejik biçimde kullanmak, sürdürülebilirlik demek”
Sivil toplumun ve kültür-sanat kurumlarının iletişime bakış açısına dair tespitleriniz neler?
Son 20 yılda siyasal iklim ve dijital dönüşüm, iletişim alanını kökten değiştirdi. Medyanın büyük kısmı iktidar odaklı sermayenin kontrolüne girerken, sosyal medya da algoritmalar ve tekelleşme baskısıyla şekilleniyor.
Bu ortamda, çok az kurum yeni medya araçlarını gerçekten etkili biçimde kullanabiliyor. Oysa mevcut iletişim araçları hem çeşitli hem de işlevsel; ancak bunları stratejik biçimde kullanmak, yalnızca görünürlük değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik anlamına geliyor.
Projemizin odak noktası da tam olarak bu. İstanbul’daki bağımsız sahnelerin %95’iyle görüştük; iletişim stratejisi, dijital araç kullanımı ve sosyal medya planlaması üzerine bir eğitim programı tasarladık. Hem yüz yüze hem çevrimiçi eğitimlerle, sanatçılara kalıcı beceriler kazandırmayı hedefliyoruz.
“Temel stratejimiz hak temelli yaklaşımı iletişim pratiklerinin omurgası haline getirmektir.”
“Hak temelli iletişimin yaygınlaşması” misyonunuzu gerçekleştirmek için nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?
Hak temelli iletişim, uzun süre gazetecilik ve medya alanında tartışıldı. Biz ise sosyal fayda üreten kişi ve kurumların da iletişim dilinin hak temelli olması gerektiğini savunuyoruz. Bu yaklaşımı yalnızca bir etik kılavuz değil, iletişim pratiklerinin omurgası olarak görüyoruz.
Bu nedenle, yeni medya araçlarının yalnızca “nasıl” kullanılacağına değil, “ne için ve hangi dille” kullanılacağına odaklanıyoruz. Hakları birbirine bağlı ve kesişen meseleler olarak ele alan, kapsayıcı ve dönüştürücü bir iletişim anlayışını yaygınlaştırmak için çalışıyoruz.
“Yeni medya araçlarını doğru ve etkili biçimde kullanmanın” kültür-sanat aktörlerine nasıl bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz? Yeni medya araçlarına dair bilgi ve farkındalık düzeyini artırmak için neler yapılabilir?
Yeni medya araçlarını doğru ve stratejik biçimde kullanmak, kültür-sanat aktörleri için yalnızca görünürlük değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik anlamına geliyor. Seyirciyle bağ kurmak, kurum hafızası oluşturmak, iş birlikleri geliştirmek ve kriz anlarında direnç gösterebilmek için dijital iletişim bugün her zamankinden daha hayati. Ancak bu araçlar bilinçli kullanılmadığında, var olan krizler derinleşebiliyor.
Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Türkiye Mozaik Foundation’ın desteğiyle yürüttüğümüz projenin odağı tam da bu noktada. Kurucu ekibimizde, kültür-sanat dünyasını —özellikle bağımsız tiyatro alanını— uzun yıllardır takip eden uzmanlarla, yeni medya ve yapay zekâ alanında çalışan isimler bir araya geldi.
Araştırma sürecinde, çoğu öngörümüz ne yazık ki doğrulandı. Örneğin, bilet satış platformlarının tiyatro topluluğu ile seyirci arasındaki doğrudan ilişkiyi zayıflattığına dair daha önce gözlemlediğimiz durumu, görüşmelerde sıkça duyduk. Benzer şekilde, birçok tiyatronun artık internet sitesi kullanmaktan vazgeçtiğini; sosyal medya iletişiminin ise neredeyse tamamen Instagram’a sıkıştığını net biçimde gördük. Bu platformun adeta zorunlu bir mecra haline gelmesi, kırılgan bir iletişim yapısı yaratıyor.
Algoritma değişiklikleri, platform kapanmaları ya da ülke gündeminin sosyal medyaya yansımaları bile tiyatro bilet satışlarını ciddi biçimde etkileyebiliyor. Bir kar felaketi, bir katliam haberi veya yoğun eylem süreçleri, zaten zor durumda olan tiyatroları doğrudan sarsıyor.
Pek çok tiyatrocu “biz iletişim krizi yaşamıyoruz” diyor; ancak bu durum, aslında sürekli tekrarlayan ve yeterince yönetilemeyen bir kriz döngüsü. Strateji eksikliği, zamanla kurumsal direnci zayıflatıyor. Krizlere karşı önlem alma kapasitesi gelişmedikçe de tiyatroların “hayatta kalma” mücadelesi gündemde kalmaya devam edecek.
“Bu proje, yalnızca bugünün değil, geleceğin de daha sürdürülebilir ve stratejik iletişim pratiklerini birlikte kurmanın ilk adımı.”
Sağladığımız destek ile “Sahne Sanatçılarının Yeni Medya ve İletişim Kapasiteleri” projesi kapsamında hangi faaliyetleri hayata geçirmeyi ve nasıl bir etki yaratmayı umduğunuzu paylaşır mısınız?
Amacımız, kültür-sanat aktörlerinin iletişim alanındaki ihtiyaçlarına sahadan gelen verilerle yanıt vermek ve onlara kalıcı beceriler kazandıracak uygulamalar geliştirmek. Bu proje, yalnızca bugünün değil, geleceğin de daha sürdürülebilir ve stratejik iletişim pratiklerini birlikte kurmanın ilk adımı.
İstanbul’daki bağımsız sahnelerin %95’iyle doğrudan temas kurarak gerçekleştirdiğimiz yarı yapılandırılmış görüşmeler, sürecin temelini oluşturdu. Elde ettiğimiz veri ve gözlemler doğrultusunda, ihtiyaçlara göre önceliklendirilmiş bir eğitim programı tasarladık.
Eğitim modüllerini hazırlarken kültür-sanat ve iletişim alanlarından akademisyenlerin yanı sıra dijital ajansların birikiminden de faydalandık. Görüşmelerde en çok öne çıkan ihtiyaçlardan biri olan “iletişim stratejisi” konusuna özel bir vurgu yaptık.
Sahada net biçimde gördüğümüz üzere, birçok tiyatro sosyal medyanın da bir üretim alanı olduğunun farkında ancak nereden başlayacaklarını bilmiyor. “Biz sanatçıyız, bu işler bizim alanımız değil” anlayışı, adım adım stratejik düşünmeye dönüşüyor.
İki günlük yüz yüze eğitim ve altı çevrimiçi webinar, yalnızca bilgi aktarımı değil; ortak akıl yürütme, deneyim paylaşımı ve dayanışma için de bir zemin sunacak. Bu sürece eşlik eden saha araştırmamız ise kültür-sanat alanındaki iletişim pratiklerine dair güncel ve sahaya dayalı bir çerçeve ortaya koyacak. Raporu yakında kamuoyuyla paylaşacağız.