Monthly Archives

Ocak 2020

Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği “Deneyimden Çocuğa” Projesini Anlattı

By | Çocuk Fonu

Çocuk Fonu’nun 2018 -2019 dönemin kapsamında Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla hibe desteği sağladığımız Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği (Hayat Sende Derneği) ile “Deneyimden Çocuğa” projelerini, proje kapsamında hazırladıkları Koruma Sonrası Topluma Geçiş Rehberi’ni, ve 2020 yılı için önceliklerini ’konuştuk.

Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği, devlet koruması altında yetişen bir grup genç tarafından 2007’de kuruldu. Çocukların ve gençlerin devlet korumasında mı yoksa koruyucu aile yayında mı kalmasının daha doğru olduğu çok tartışılıyor. Kısaca bu iki sistemi değerlendirebilir misiniz?

Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine göre çocuğun aile hakkı evrenseldir, her çocuğun biyolojik ailesiyle, bunun mümkün olmadığı durumlarda onu koruyacak, destekleyecek uygun bir aileyle yaşama hakkı vardır. Biyolojik ailesi ile yaşaması mümkün olmayan çocuklar için devlet koruma kararı çıkarır ve bu çocuklar ya kurum bakımında ya da koruyucu aile yanında devlet koruması altında bakılırlar. Kurum bakımı aile yanında bakılmaya kıyasla çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimi için uygun olmayan bir bakım, dezavantajlar içeren bir modeldir. Koruyucu ailede bakım, kurum bakımının alternatif modelidir. Bu modelde çocuk bir ev ortamında, aile içerisinde desteklenerek, sevgi görerek, öz bakım becerilerini tamamlayarak büyür. Koruyucu aileler yasal olarak desteklenir ve denetlenir. Burada en önemli konu elbette koruyucu ailelik sisteminin nitelikli ve eğitimli olmasıdır. Birçok koruyucu aile derneği de şu an toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla koruyucu ailelik konusunda etkili çalışmalar yapıyor. En büyük hayalimiz çocuklara bakım sağlayan kurumların kapanması ve devlet korumasına alınan çocukların önce geçici koruyucu aileye sonra kalıcı koruyucu ailesine verilmesi modellerinin işler hale gelmesi. Çocukların aile hakkından mahrum büyümesinin, büyütülmesinin çocuklar için şiddetle eşdeğer olduğunu düşünüyoruz.

Devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin temel yaşam becerilerini kazanması ve ayrımcılığa uğramadan hayata atılması için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Bu çalışmaları yaparken ana paydaşlarınız kimler ve onlarla nasıl iş birlikleri geliştiriyorsunuz?

12-18 yaş grubunda kurum bakımında yaşayan çocuklara erişebilmek için il müdürlükleri ile iletişime geçerek oyuncak atölyeleri ve meslekleri tanıtabilmek için kariyer atölyeleri yapıyoruz. 18-25 yaş arası üniversiteye giden koruma altındaki gençlere burs veriyor; mentorluk, koçluk ve girişimci gençlik kampları ile onları destekliyoruz. Doğru sözlük gibi, koruma altındaki gençlere yönelik ayrımcı tanımları düzelterek sosyal medyada paylaşıyoruz. Düzenli basın takibi yaparak yine koruma altındaki çocuk ve gençlere yönelik çıkan ve ayrımcı dille yapılan yayınlara düzeltme gönderiyoruz. Çocuk Koruma Sistemi Destek Hattı ile bize ulaşan koruma kararı kaldırılan gençlerin yasal haklarına erişimleri gibi konularda uzman avukat, sosyal hizmet uzmanı ve doktorlar ile çözümler oluşturuyoruz. Çalışan sayısı yüksek olan kurumlarda, dernek sunumu yaparak mümkün olduğu kadar kalabalık kitlelere koruma altındaki gençlerin ve çocukların sorunlarını anlatıyor; bu konuda farkındalık oluşturmaya ve koruyucu ailelik sisteminden haberdar olmalarına destek oluyoruz. Uluslararası çocuk ve gençlik ağlarında aktif olarak yer alıyor (EuroChild, Family For Every Child, International Foster Care Organisation) ülke karşılaştırmalarını inceliyor, uygun modelleri ülkemizde projelendiriyoruz.

2020 yılı için hedefimiz özel şirketlerin çalışan gönüllüğü programlarına koruma altındaki gençleri mentorluk ve koçluk projesini işler hale getirmek ve 18 yaşında üniversite okumayan devlet memuriyet hakkını kaybetmiş gençlerin meslek edindirme projesini yine kurumsal şirket ve meslek örgütleri ile uygulayabilmek.

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın Çocuk Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation desteğiyle gerçekleştirdiğiniz “Deneyimden Çocuğa” projesinden bahseder misiniz? Proje ile alanda nasıl bir değişim yaratmayı hedefliyorsunuz?

Deneyimden Çocuğa çok önemsediğimiz bir proje. Bu projede asıl hedefimiz kurum bakımında yaşayan 12-18 yaş çocuk ve gençler. Amacımız; bu çocuk ve gençlere koruma kararının kalkmasının ardından hayatın içinde bireysel yaşamlarında karşılaşacakları sorunları, ihtiyaçlarını yine kurum bakımından çıkmış 18-25 yaş arası ağabey ve-ablalarının deneyimlerini aktararak anlatabilmek. Bu deneyim aktarımı sonrasında Koruma Sonrası Topluma Geçiş Rehberini kendilerine vererek haklarına erişimi kolaylaştırmayı, destek mekanizmalarını doğru şekilde öğrenmelerini sağlamayı ve çaresiz kalmamalarını hedefliyoruz.

Projenin önemli bir çıktısı da gençlerin de katkılarıyla hazırlanan “Koruma Sonrası Topluma Geçiş Rehberi”. Neden böyle bir rehber hazırlamaya ihtiyaç duydunuz ? Rehberin hazırlanma sürecinden ve devlet koruması altındaki gençlere ne tür bilgiler sağladığından bahseder misiniz?

Daha önce söylediğimiz gibi kurum bakımı çocuk ve gençlerin yetişmesinde ciddi dezavantajlar yaratıyor. Koruma kararı kaldırılan gençler, bireysel yaşamına sosyal hayata dair bilgisi ve öz bakım becerisi eksik olarak başlıyorlar. Kurumlar, gençlerin bireysel yaşamlarına ilişkin gerekli psiko-sosyal destekleri sağlayamıyor. Gençler birçok konuda bilgisiz, eğitimsiz ve çaresiz bir şekilde hayatla baş etmeye çalışıyorlar. Koruma Sonrası Topluma Geçiş Rehberi’nde ev kiralamak, fatura ödemek, banka hesabı açmak, askerlik hizmeti başvuruları, cinsel sağlık, bağımlılık, ebeveynlik gibi konular da dahil olmak üzere pek çok konuda bilgilendirmeler bulunuyor. Bu rehberi hazırlarken Avustralyalı Create Your Future adlı kurumun bir çalışmasından esinlendik ve bu çalışmanın tercümesini yaptık. Ardından koruma altında yetişmiş gençlerin katılımıyla düzenlediğimiz çalıştayda rehberdeki içerikler üzerine tartıştık. Onların ülkemizde karşılarına çıkan sorunlara ilişkin bilgileri güncelleyerek rehberi son haline getirdik.

Hayat Sende Derneği’nin 2020 yılı için önceliklerinden ve yapacağı çalışmalardan bahseder misiniz?

2020 yılı bizim için bir değişim ve dönüşüm yılı olacak. Öncelikle Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği bir gençlik örgütü olarak evrilecek ve koruma altında yetişen 12-18 ve 18-25 yaş gruplarının sorunlarına odaklanacak. Koruma Sonrası Topluma Geçiş Rehberimizin mobil uygulamasını yaparak gençler için erişilebilir bir sosyal yaşam desteği sunacağız. 12-18 yaş grubu için kurumlarla iş birliği içinde uzun vadeli uzman desteği ile çocuk ve gençlerin gelişimine katkı sağlayacak kariyer atölyeleri ve yetenek programları gibi projeler geliştireceğiz. Burs destekleri konusunda ise kapasitemizi artırıp mevcut bursiyer sayımızı iki katına çıkartarak her bursiyerin mentorluk, koçluk ve girişimci gençlik kamplarından faydalanmasını sağlamayı planlıyoruz. Koruma altında yetişen gençlerin daha görünür olabilmesi adına sorunlarını ve başarı hikayelerinin paylaşımı için konferans, sergi, çalıştay gibi etkinlikler de düzenleyeceğiz. Özel sektörle iş birliği kapsamında, çalışan (kariyer atölyeleri, yetenek programları gibi) sayısı 50’nin üzerinde olan kurumlarda gönüllülük programları ile devlet koruması altındaki çocuk ve gençler için hak temelli ve nitelikli gönüllülük programları geliştireceğiz.

Kodluyoruz Derneği ile Yakın Zamanda Tamamlanan Kurumsal Hibe Desteğimizi Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Kodluyoruz Derneği Kurucu Üyesi Gülcan Yayla ile Kurumsal Destek Fonu’nun 2018 döneminde Turkey Mozaik Foundation finansmanı ile sağladığımız kurumsal kapasite hibesinin çalışmalarına katkılarını, derneğin projelerini ve teknoloji sektöründe genç istihdamının artırılması için atılması gereken adımları konuştuk.

Kodluyoruz Derneği olarak Türkiye’de teknoloji okuryazarlığını yaygınlaştırmak ve gençlerin teknoloji sektöründe istihdam edilmelerini kolaylaştırmak amacıyla ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Bu çalışmaların alanda yarattığı değişimden bahseder misiniz?

Kodluyoruz olarak viyonumuz, Türkiye’yi teknolojide dünya çapında bir yetenek merkezi haline getirmek, bunu yaparken de gençleri Endüstri 4.0’a ve daha iyi bir dünya hayaline en doğru şekilde hazırlamak. Bu vizyon doğrultusunda çalışmalarımız 3 alana odaklanıyor:

  1. Kodluyoruz Akademi’de gençlerin teknoloji sektöründe istihdamını sağlayan ücretsiz yazılım bootcamp’leri ve sosyal becerilerini geliştiren programlar hayata geçiriyoruz. Ortalama 72 – 90 saat süren bootcamp’ler, yazılım alanında gençlerin ilk işini bulmasını sağlıyor. Eğitmenlerimiz sektörden deneyimli profesyonellerden oluşuyor. Web geliştirme, mobil geliştirme ve veri bilimi ile makine öğrenmesi alanlarında yazılımcılar yetiştiriyoruz. Böylece hem sektörde nitelikli insan açığını kapatıyoruz hem de genç işsizliğine katma değeri yüksek bir sektör içinde çözüm buluyoruz. Bu anlamda Türkiye’de genç istihdamını teknoloji alanında, bu kadar kapsamlı bir programda gençlere ücretsiz olarak sağlayan tek kuruluşuz. Geçtiğimiz 3 yılda Türkiye’nin 5 şehrinde 800 genci eğittik, bu gençlerin %30’u daha bootcamp biter bitmez; %65’i ise ilk 6 ay içinde ilk yazılım işlerine başladılar. Üstelik öğrencilerimizin %45’i kadın!
  2. Kodluyoruz Mezunlar Kulübü, bootcamp’lerden mezun olan gençlerin birbirlerine ve başkalarına destek olmaya devam ettikleri hayat boyu öğrenme topluluğu. Sadece 2019’da, mezunlarımız hackathon’lardan eğitimlere pek çok etkinlikle 1.000’den fazla gence ulaştı.
  3. Gelecek nesilleri de 21. yüzyıl yetkinliklerine ve yeni işlere hazırlamak zorundayız. Kodluyoruz Junior ile vizyoner kurumlarla beraber çalışarak çocukları, özellikle kız çocuklarını, geleceğe hazırlıyoruz. Bu alanda yaptıklarımız arasında şunlar var: BSH ile birlikte, Türkiye’de bir fabrika kampüsü içindeki ilk maker lab alanını kurduk. Burada, her yıl Çerkezköy’de çevre okullardan öğretmenleri ve yaklaşık 1.000 öğrenciyi geleceğe hazırlıyoruz. Meslek Liseleri Yapay Zekayla Tanışıyor projesinde ise EmPower Foundation desteğiyle meslek liselerinde yapay zekayla ilgili bilinmeyenleri açıklamak için 12 saatlik bir giriş atölyesi düzenliyoruz. Devlet okullarında çocuklarla toplumsal cinsiyet temelli eğitimler yapmaktan her yıl Hour of Code’u çocuklarla kutlamaya kadar daha pek çok başka etkinlikle bu alanda bilinci artırmaya çalışıyoruz.

2019 yılında yayınladığınız Türkiye Teknoloji Sektörü Durum Analizi Raporu’nun Türkiye’deki yazılım sektörünün ve gençlerin ihtiyaçlarına yönelik olarak öne çıkan bulguları neler? Raporun ortaya koyduğu bilgi ve verilerin Kodluyoruz’un çalışmalarına nasıl bir etkisi oldu?

En önemli bulgular, eğitim sistemlerinin bilişim sektöründeki hızı yakalayamadığı ve bu yüzden sektördeki beceri açığının büyük bir sorun olduğu yönünde. Şirketler, Türkiye’de yazılım sektöründe yetenek açığı seviyesini 100 üzerinden 75,9 olarak puanladı. Bu açığın en yüksek olduğu yazılım alanları olarak, yapay zeka/makine öğrenmesi/veri bilimi, Java ve Python ilk üç sırada yer alıyor. Bu alanlarda yetenek açığının önümüzdeki 5 yılda daha da büyümesi beklenirken, bugün itibariyle yazılım ekiplerinde en çok kullanılan dil ve platformlar SQL, JavaScript, Java, C#, Python ve .NET olarak belirlendi. Bunların yanında mobil platformların yükselişi ve React Native gibi hızla gelişen frameworkler için de kurumsal şirketlerin personel arayışları dikkat çekiyor. Özellikle mobil platformlarda native kod yazılmasına imkan veren bu platformların hem zaman hem de bütçe kazanımları sağladığı için tercih edilmeye başlandığını görüyoruz.Bu sebeple, Kodluyoruz gibi daha esnek, teknolojinin hızını anlayıp modüler eğitim modelleri oluşturabilen yapılara günümüzde daha çok ihtiyaç var. Bu rapor bize eğitimin sadece 4 yıllık üniversite sıralarında kalmaması gerektiğini çok net bir şekilde gösterdi. Gençleri yaşam boyu öğrenmeye hazırlamamız gerekiyor.

Kodlama ve teknoloji Türkiye’de giderek daha fazla konuşuluyor ve özellikle erken yaştan itibaren bu alanda eğitim almanın önemi vurgulanıyor. Siz de projelerinizde farklı yaş grupları ve hedef kitlelerle çalışıyorsunuz. Sizce kodlama eğitimlerinin ve teknoloji üzerine yapılan çalışmaların nasıl bir önemi var? Özellikle gençlerin istihdamı açısından düşündüğünüzde bu alanda ne tür fırsatlar olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu alanda yapılan çalışmalar çok kıymetli. Ancak özellikle gençlerin istihdamını hedefleyen girişimlerin önce sektörü çok iyi anlaması ve gençleri öyle yetiştirmesi gerek. Pek çok programın ne yazık ki sadece çok basit seviyede eğitim sağladığını ve gençleri programlardan sonra takip edemediğini, sektörle buluşturamadığını görüyoruz. Bu da gençlerin daha da büyük umutsuzluğa sürüklenmesine yol açıyor. O yüzden istihdama yönelik projeleri özel sektörün de sahiplendiğine, onların eğitim programının içeriğine katkıda bulunduğuna emin olmak zorundayız.

Kodluyoruz Derneği, Turkey Mozaik Foundation’ın desteğiyle vakfımızın Kurumsal Destek Fonu’ndan yararlan sivil toplum kuruluşları arasında yer aldı. Aldığınız kurumsal destekle neler yaptınız ve bu destek derneğin kurumsal gelişimi açısından nasıl bir katkı sağladı?

Kurumsal hibe desteği bizim için büyük bir kapasite gelişiminin yolunu açtı. Bu desteği almadan önce yılda en fazla 100 genci eğitimlerimize dahil edebiliyorduk, bu yıl ise 600’dan fazla gence yazılım alanında eğitim verdik. Aldığımız destekle özellikle bootcamp’leri geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz yetenekleri ekibimize kattık. Kurumsal kapasitemizin tam zamanlı çalışanlarla desteklenmesi tabi ki büyük bir fark yarattı. Turkey Mozaik Foundation’ın tam zamanda gelen desteği için çok teşekkür ediyoruz.

Kodluyoruz derneği önümüzdeki dönemde ne tür çalışmalar yapacak? Öncelik verdiğiniz alanlar, hedef kitleler ve projelerinizle ilgili bir değişiklik yapmayı planlıyor musunuz?

En önemli amacımız, eğitim sistemleriyle değişen dünya arasındaki hız farkına çözüm bulacak alternatif bir eğitim modeli geliştirmek ve bu modeli yaygınlaştırmak. Üniversitede okuyanlar, işsiz gençler veya kapasitesinin altındaki işlerde çalışan gençlere odaklanmaya devam edeceğiz. Kendi eğitimlerini kendilerinin kontrol etmesini sağlayacak araçları bu gençler için erişilebilir kılmayı hedefliyoruz. Bunun için hem bootcamp’leri tüm Türkiye’de ölçeklendireceğiz, hem de daha tabansal bir akranlar arası eğitim modeli geliştireceğiz.

Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin “Katılımcı ve Barışçıl Oyuncaklar: Öğrenme Materyalleri Geliştirme ve Yaygınlaştırma” Projesi Devam Ediyor

By | Çocuk Fonu

Çocuk Fonu’nun 2018-2019 dönemi kapsamında Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla 59.400 TL hibe desteği sağladığımız Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin (BBOM) “Katılımcı ve Barışçıl Oyuncaklar: Öğrenme Materyalleri Geliştirme ve Yaygınlaştırma” projesi devam ediyor.

Türkiye’deki erken çocukluk ve ilkokul eğitiminin katılım ve barış eksenlerinde derinleşmesine somut uygulama örnekleri ortaya koyarak katkıda bulunan BBOM, Alternatif Eğitim, Demokratik Yönetim, Ekolojik Duruş ve Özgün Finansman ilkeleri üzerine kurulu BBOM Eğitim Modelini geliştiriyor ve uyguluyor. Bu model doğrultusunda çocukların öncelikli yararını gözeten katılımcı ve barışçıl öğrenme toplulukları oluşturan dernek Ankara, İzmir, İstanbul, Çanakkale ve Eskişehir’de kurulan eğitim kooperatifleri ve okullara da destek sağlıyor. Ayrıca, BBOM Öğretmen Köyü ile 2015’ten bu yana öğretmen destek programları uygulayarak öğretmenlerin çocuk merkezli öğrenme anlayışını kendi sınıflarına taşımasını destekliyor.

BBOM, “Katılımcı ve Barışçıl Oyuncaklar: Öğrenme Materyalleri Geliştirme ve Yaygınlaştırma” projesi ile eğitimde çocuk katılımını artıran ve ilişki temelli sınıf ikliminin yapılandırılmasını kolaylaştıran eğitim materyalleri ve oyuncakların öğretmenler tarafından tasarlanıp üretilmesini ve Türkiye’nin farklı noktalarında çalışan öğretmenler ile paylaşılmasını hedefliyor. Projenin ilk aşamasında, BBOM tarafından paydaş okullarda ve Öğretmen Köyü’nde yer alan öğretmenlerin katılımıyla bir ihtiyaç analizi yapıldı ve tüm öğretmenlerin kendi oyuncaklarını ya da eğitim materyallerini üretme konusunda yararlanabilecekleri, hatta çocuklarla birlikte ortak ihtiyaçları konusunda birlikte üretim yapacakları bir kart seti olan “Öğrenme Materyali Tasarlama Kartları”nı geliştirildi. Bodrum, Köyceğiz ve İstanbul’da öğretmenlere yönelik olarak düzenlenen atölyelerde toplam 35 öğretmene ulaşıldı.

Projenin önümüzdeki döneminde, BBOM eğitim ortamlarında kullanılmak üzere pilot denemeleri yapılarak etkili ve başarılı bulunan en az 10 farklı oyuncak önerisi içeren ve yeni oyuncak/öğrenme materyallerine ilham olmayı hedefleyen bir kitapçık hazırlanacak.

Başka Bir Okul Mümkün Derneği ile projeye dair yaptığımız röportaja buradan ulaşabilirsiniz.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu 2019 Döneminde Desteklenen Projeler Devam Ediyor

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Sivil Toplum için Destek Vakfı olarak, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nu çalışmalarının odağında toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek olan kuruluşların yenilikçi proje fikirlerini, kampanya ve savunuculuk odaklı faaliyetlerini ve kurumsal gelişimlerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla ilk kez 2019 yılında hayata geçirdik.

Türkiye’nin çeşitli illerinde faaliyet gösteren STK’lardan 34 başvuru aldığımız fon kapsamında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı ve Uçan Süpürge Vakfı’na toplam 200.275 TL hibe desteği sağlıyoruz.

Toplumsal Cinsiyet Fonu’nun 2019 döneminde hibe verdiğimiz STK’lar ve desteklediğimiz çalışmaları ile ilgili hazırladığımız rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Filmmor’la Kurumsal Destek Fonu Kapsamındaki Çalışmalarını Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Kurumsal Destek Fonu kapsamında hibe desteği sağladığımız Filmmor ile devam eden çalışmalarını, hibe programı kapsamında kurumsal kapasitesini güçlendirmek için önceliklendirdiği alanları ve Türkiye’de kadın hareketinin değişen mücadelesini konuştuk.

Kadınların sinema ve medyaya katılımını, kendilerini ifade edebilme alan ve olanaklarını; temsil ve üretimlerini, iletişim ve dayanışmayı artırmayı amaçlayan Filmmor’un kuruluş hikayesinden ve yaptığı çalışmalardan bahseder misiniz?

Filmmor, 2003 yılında feminist sinema yapan-yapmak isteyen kadınlar tarafından medya ve sinemadaki cinsiyetçiliğin giderilmesine katkıda bulunmak üzere üretimler, faaliyetler yürütmek için sadece kadınların katılımına açık olarak kuruldu ve 2004 yılında kooperatifleşti. Kadınların medya ve sinemaya katılımına, cinsiyetçi olmayan temsil ve deneyimlere alan açma amacıyla Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’ni düzenliyor. Filmmor 2004 yılından beri kendi üretimlerini yapıyor; belgeseller ve kadın örgütlerinin tanıtım filmlerini yapıyor. Kampanyalar, eylemler ve etkinliklerin görsel arşivini tutuyor. Dünyada kadın filmleri festivalleriyle ortak programlar yürütüyor. Kadınların iletişim araçlarını ve üretimlerini artırmak, kendilerini ifade edebilme olanaklarını yaygınlaştırmak için film yapım atölyeleri düzenliyor. Atölyemor, Mor Gündem gibi pratik ve teorik içeriklerle kuruluşundan bu güne Filmmor, 12 film üretti ve 60 kadın gazeteci kadının içinde yer aldığı Mediz-Kadınların Medya İzleme Grubu’nun yürütücülüğünü yaptı. Susma Bitsin ve Mor Yapımcılar gibi platformlarının da kuruluşunda yer alan Filmmor, medya ve sinemadaki çalışma, temsil, katılım koşullarını değiştirmek ve dönüştürmek için bu alanlardaki kadınlarla dayanışıyor. 5050×2020 Festivallerde Cinsiyet Eşitliği Taahhütnamesi’nin kolaylaştırıcılığını yaparak sinemaya katılımın cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik çalışıyor. Sosyal medya, video gibi mecraları da kapsayan geniş ve demokratik iletişim olanaklarını hak odaklı örnekler üreterek genişletmeyi amaçlıyor. Kadın ve LGBTİ+ haklarını, bu alandaki hak savunucularının yaşadıklarını, kadınların üretimlerini, dayanışmalarını gündemleştirmek ve yaygınlaştırmak amacacıyla 2019 yılında kurulan Kadın ve LGBTİQ+ Hak Savunucuları Dijital Platformu (KAHİDEP) ile OHAL Tanıklıkları Görüntülü/Sözlü Tarih Çalışması yapıyor.

2019 yılında 18. kez düzenlediğiniz Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Filmmor’un önde gelen çalışmaları arasında yer alıyor. Festivalin ortaya çıkış fikrini, Türkiye’de kadın hareketi için önemini ve alana katkılarını paylaşır mısınız?

Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Türkiye’de festivallerde ya da sinemalarda gösterime girmeyen kadın yönetmenlerin filmlerini izlemek isteyen Filmmor’daki kadınların filmlere ulaşma çabaları ile başladı. 17 yıl önce yapılan ilk festivalde Women Make Movies’in işbirliği ile“Kadınlar Sinema Yapıyor” sözüyle yola çıktı. Gezici olan Filmmor Kadın Filmleri Festivali, dünyanın her yerinden kadınların farklı kadınlık halleri ve deneyimlerini göstermek için kadınlarla beraber kadınlar için yapılıyor. Festivallerde, sinemalarda gösterim fırsatı bulamayan, ticari olmayan filmler, uzun kısa, belgesel vs gibi ayırmadan tüm filmlere eşit davranmak için yola çıkan Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Türkiye dışında da dünyadan çeşitli kadın filmleri festivalleri, Creteil Kadın Filmleri Festivali, Ermenistan Kadın Filmleri Festivali ile karşılıklı seçkiler yapıyor, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan kadın örgütleriyle, kadın filmleri festivali networkü ile ortak uluslararası çalışmalar yürütüyor. Aynı zamanda, Türkiye’deki farklı illerden yerel kadın örgütleriyle düzenlenen gezici festival, İzmir, Antalya, Diyabakır, Mersin, Adana, Trabzon, Van gibi pek çok ilde çeşitli kadınların buluşması, deneyimlerini aktarması ve kadın dayanışmasının güçlenmesi için alan açıyor. Türkiye’deki kadın filmleri festivalleriyle; Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’yle dirsek temasını sürdürüyor. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali her yıl dünyanın farklı coğrafyalarından gelen belgesel ve kurmaca filmlerin gösterimini yaprak, festival dahilinde gerçekleştirdiği paneller, forumlar ve atölyelerle Türkiye ve dünyadaki kadınlık deneyimlerini, medya ve sinema alanında eşitsizliği yaratan nedenleri gündemleştiriyor. Tüm bu yaptıkları ve yapmak istedikleriyle Türkiye’de kadın hareketi içinde pek çok alanda yer alarak dayanışma örüyor, beraber üretmeyi, itiraz etmeyi sürdürüyor.

Türkiye’deki kadın hareketi son yıllarda nasıl bir değişimden geçiyor? Kadın hareketinin örgütlenme, savunuculuk ve kampanyacılık pratiklerinde farklılaşan konu ve yöntemler bulunuyor mu?

Türkiye’de son yıllarda yaşanan değişimler elbette kadın hareketine de yansıyor, bu yansımayla ve bizzat kadın hareketinin hedef alındığı politika ve pratiklerle kadınların baskı altına alınmak istendiği aşikar. Kadın hareketi tüm bu baskılarla mücadele etmeyi en iyi öğrenen hareketlerden biri çünkü gündemler değişse de her koşulda itiraz eden, sesini yükselten, dayanışan bir hareket olduğu için farklı mücadele biçimleriyle söz üretmeye devam ediyor. Türkiye’deki kadın hareketinde, hak ve yaşam odaklı hakların korunması veya gasp edilen hakların geri kazanımına yönelik örgütlenme, savunuculuk ve kampanyacılık konularının birincil olmaya başladığını ve bunlara dair yeni yöntem arayışı olduğu söylenebilir. Kadınların yerel yönetimlerdeki çalışmalarına yönelik baskılar, kadın dernek ve örgütlerinin kapatılması, kadınların kazanılmış alanlarına doğru bir baskı hareketi kadınları yöntem ve pratik olarak yeni yollar arayışına itti. Ancak, kadın hareketi baskı politikalarına uzak veya yabancı değil bu yüzden koşullar değişse de, eylemlilik, örgütlülük yöntemleri değişse veya değişmek zorunda kalsa da dayanışmaya, büyümeye, kadınlar haklarını korumaya-kazanmaya devam ediyor.

Filmmor bu süreçten nasıl etkilendi?

Filmmor, kadın hareket içinden pek çok oluşum ve örgütle dirsek teması olan, beraber üreten, dayanışan bir kurum olduğu için herkesle birlikte elbette bu süreçten etkilendi. Filmmor, kaynak ve sürdürülebilirlik açısından çok etkilenmemiş olsa da hem kuruluşunda hem de kurulduğu günden bu yana beraber çalışmalar yürüttüğü dernekler bu süreçte kapatıldı. Bunun elbette bir etkisi oldu. Üretmenin zorlaştığı ve buna ayrılabilecek vaktin zorunlu bir itiraz etme haline dönüşmesiyle pratiklerini de buna göre geliştirmeye başladı. Ancak, 17 yıldır olduğu gibi Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin bu yıl 18.sini düzenleyecek olmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşıyor. Kuruluşunun temellerini oluşturan konularda çalışmaya devam ediyor.

2019 yılında Kurumsal Destek Fonu’ndan aldığınız hibe ve mentor desteği ile Filmmor, kurumsal kapasitesini hangi alanda ve hedefler doğrultusunda geliştirmeyi planlıyorsunuz?

Kurumsal Destek Fonu’ndan alınan hibe ve mentor desteği ile Filmmor’un örgütsel yapısının güçlenmesi üzerine çalışmalar yapılacak. Organizasyon şemalarının görsel ve yazılı hale getirilmesi, iş ve akışlarının tanımlarının oluşturulması, kurumsal hafıza üzerine odaklanmayla dijital arşivin hazırlanması, kurum içi koordinasyon ve organizasyon yapısını güçlendirmek için tablo, liste, analiz gibi araçların kullanımının öğrenilip, sürekliliğinin sağlanması ile iç iletişimin güçlenmesi planlanıyor.

Kurumsal Hibe Programı Kapsamında Desteklediğimiz İmece İnisiyatifi Derneği ile Çalışmalarını Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Kurumsal Destek Fonu’nun 2019 döneminde Turkey Mozaik Foundation’ın finansmanıyla hibe desteği sağladığımız İmece İnisiyatifi Derneği (www.facebook.com/imeceinisiyatifi) ile mültecilerle yaptıkları çalışmaları, İmece Köy’ü ve hibe desteğini nasıl kullanacaklarını konuştuk.

Çeşme’de faaliyet gösteren İmece İnisiyatifi Derneği ağırlıklı olarak mültecilerle çalışıyor. Derneğin bu alandaki yaklaşımı, yürüttüğü çalışmalar ve deneyimlerinizden bahseder misiniz?

İmece İnisiyatifi Derneği, Mart 2016’da dernek statüsü almadan önce de yerelde faaliyetler gerçekleştiriyordu. İnisiyatif, o zaman ağırlıklı olarak öğrenci dayanışmaları örgütlüyor; ekonomik olarak dezavantajlı kişi ve ailelere gıda ve eşya desteği sağlıyordu.

Kasım 2015 itibariyle Suriye, Afganistan, Irak vb. gibi ülkelerden Avrupa’ya geçmek umuduyla Çeşme’ye gelen ve İzmir’in kırsal kesimlerinde temel insani ihtiyaç ve hizmetlerden mahrum bir biçimde, güvenliksiz çadırlarda yaşamak zorunda kalan mevsimlik tarım işçileri ve sığınmacılara yönelik çalışmalara ağırlık verme kararı aldık çünkü hayatlarımıza, yalnızca kendimize değil, diğer varlıklara da fayda sağlayarak anlam katabileceğini düşünen bir grubuz. Kendimizi yoksullara yardım etmek ya da yoksulluğa son vermeye çalışmak arasında bir seçim yapmanın gerektiği noktada bulduğumuzdaysa; yardımlaşmaktan vazgeçmeden, yoksulluğa son vermeye katkı sağlayacak eylemlerle var olmayı seçtik. O dönemde en yoğun, en acil ihtiyaç maalesef ki Çeşme’den Sakız Adası’na geçmeye çalışan mültecilerin ihtiyaçlarıydı.

Elektrik, su altyapısı olmayan yerlerde karşı kıyıya geçebilmek için günlerce beklemek durumunda olan insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık. Battaniyeden hijyen malzemelerine, gıda paketlerinden ilaca kadar kimin neye ihtiyacı varsa, ne tespit edebildiysek götürmeye çalıştık. Bütün bu malzemelerin temininde kullandığımız yöntem, bağışçılarımızın bize güvenmesini sağladı. Bu süreçte kimseden nakit bağış kabul etmedik. İhtiyacın ne olduğunu, bunlara nerede ihtiyaç olduğunu bildirdik yalnızca. Bağışçıların gelip buradaki durumu, başka insanların içinde yaşamaya çalıştığı çaresizliği görmelerini istedik. Bu süreçte pek çok trajik olaya tanıklık ettik. İnsanların “daha iyi bir yaşam” hayaliyle hayatlarını riske atmaları başlı başına bir trajediydi zaten. İhtiyaçlarını belirlediğimiz, tedarik ettiğimiz, dayanıştığımız, sohbet ettiğimiz insanların botlara bindiğini ve o botların herhangi bir kıyıya varmadığını öğrenmek zordu. Bir ihtiyacını belirleyip, elimizde o malzemelerle gittiğimizde öldüğünü öğrendiğimiz çok insan oldu.

Temel ihtiyaçlara yönelik destek faaliyetlerimizi hala aynı yöntemle sürdürüyoruz. Tarım arazilerinde yaşayan, tarım işçisi ailelere yönelik kışlık temininde ihtiyaç neyse bunu bildiriyoruz. Soba, yağmur botu ya da gıda paketlerini bağışçının kendisinin temin etmesini; mümkünse bizimle birlikte dağıtıma katılmasını ve neye el uzattığını görmesini çok önemsiyoruz. Ya da insanların çok yoğun biçimde karşı kıyıya geçmeye çalıştığı dönemde bir fikir olarak beliren; günlerce elektriğe erişimi olmadan beklemiş ve telefonunda bir imdat mesajı atacak, bir konum gönderecek kadar şarjı kalmamış insanları ne kurtarabilirdi sorusuna cevap olarak geliştirdiğimiz EFE powerbank/Solar Age projemizi destekleyenlerin mutlaka gelip İmece Köy’ünü görmesini istiyoruz.

İmece Köy’ün kuruluş fikri ve değerlerinden bahseder misiniz? Köyde mültecilere yönelik ne tür çalışmalar yapılıyor?

Hayatlarımıza, yalnızca kendimize değil, diğer varlıklara da fayda sağlayarak anlam katabileceğini düşünen bir grup olduğumuzdan bahsetmiştik. Burada bahsettiğimiz faydanın basitçe gıda paketleri ya da başka herhangi bir yardım malzemesi dağıtmak olmadığını belirtelim. Bu gündelik ve acil ihtiyaçlar için destek sağlamaktan vazgeçmeden ayrımcılığı, adaletsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldırma yolunda bir adım olacak işler yapmaya gayret ettik, ediyoruz. İmece Köy fikri de bütün bu işleri birlikte planlayabileceğimiz, uygulayabileceğimiz bir yer ihtiyacından çıktı. Birlikte, barış içinde, paylaşıma ve dayanışmaya dayalı bir yaşamın imkanlarını görebilmek için bir deneme yapmak istedik.

Haziran 2017’de hem faaliyetlerimizi planlayıp düzenleyebilmek hem de uluslararası gönüllülerimiz ve faydalanıcılarımızla sistemli bir biçimde bir araya gelebilmek için çalışmalarına başladığımız İmece Köy’ünde sabun, mum, takı, doğal kozmetik ürünleri ve resim atölyeleri, kendi mutfağımıza yetecek kadar tarım, permakültür denemeleri ve Güneş Çağı/ Solar Age atölyelerimizi sürdürüyoruz. Solar Age projesinin amacı benzer insani krizlerde insanların cep telefonlarını güneş enerjisiyle şarj edebilecekleri bir cihaz üretmek (EFE/ Energy For Everyone) ve bunu yaygınlaştırmak, üretilen bu cihazın geliriyle başta kadınlar olmak üzere ekonomik dezavantajlı bireyleri güçlendirmek ve İmece’nin faaliyetlerini sürdürebilmesi için bir kaynak oluşturmak.

İmece Köy bu projenin parçası olan herkes için bir dinlenme alanı aynı zamanda. Solar atölyeye gelen kadınlar ve çocukların bir kısmı denizi ilk kez bu program sayesinde görüyorlar. Çocukların çoğu ilk kez sinemaya gitme heyecanını yine İmece Köy’de yaşıyor. Çocuğu olan kadınların atölyelerimize katılımını kolaylaştırabilmek için kurduğumuz gönüllü ağı sayesinde çocuklar köyümüzde gönüllülerimizin yetenekleriyle zenginleştirilmiş içeriklere ulaşabiliyorlar. Çocukların güneşli, açık havalarda özgürce oynayabileceği büyük bir oyun parkının yanı sıra; yağmurlu ve soğuk günlerde gönüllülerimizle birlikte eğlenceli faaliyetlere katılabilecekleri, oyuncaklar ve eğitim materyalleriyle güçlendirilmiş bir çocuk odamız da var.

Gönüllülük, geri dönüşüm ve zarar vermeme ilkelerimize sadık kalarak var etmeye çalıştığımız İmece Köy mutfağı sıfır atık prensibiyle işliyor. İhtiyaçtan fazlasını tüketmemeye ve paylaşmaya olan inancımıza uygun olarak mutfak atıkları İmece Köy’de birlikte yaşadığımız kedi, köpek, koyun ve tavuklara veriliyor ya da mutfağımızın en önemli kaynağı olan tarlamızı zenginleştirmek için kullanılıyor.

İmece İnisiyatifi Derneği’nin Hindistan’ın önde gelen sosyal girişimlerinden Barefoot College ile devam eden bir iş birliği bulunuyor. Bu iş birliği kapsamında temiz enerji üretimi ile ilgili ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Uluslararası iş birliklerinin derneğin çalışmalarına ne tür bir katkısı oluyor?

Uluslararası Güneş Eğitimi Programı (International Solar Training Program) 2008 yılında başlamış ve Hindistan Hükümeti Dışişleri Bakanlığı’nın bir bölümü olan Hindistan Teknik ve Ekonomik İşbirliği (ITEC) ile devam ediyor. Biz İmece Köy fikrinin grup içinde konuşulduğu dönemde, bu programla Barefoot College’ın kurucusu Bunker Roy’un TED konuşması sayesinde tanıştık ve Barefoot College’ı ziyarete gittik. Hem kendi köy planımızı hem Solar Age projemizi, neden böyle bir üretim yapmak istediğimizi anlattık. Bunker Roy da bize Barefoot College’ın yürüttüğü Uluslararası Güneş Eğitimi Programı’na kursiyer gönderebileceğimizi söyledi ve üretimlerimizi bu programı bitiren kadınlarla gerçekleştirme fikrini verdi. Böylece 2017’de Uluslararası Güneş Eğitimi Programı’na Türkiye’den ilk katılımcıları gönderdik. Şimdiye dek toplam 7 kadın Barefoot’taki programa dahil oldu. Mine ve Ezgi, İmece’yle devam etmek istediler ve ekibe dahil oldular. Şu an İmece Köy’ünde devam eden Solar Age programını birlikte yürütüyorlar. Energy For Everyone (EFE/), Solar Age Projesiyle birlikte ürettiğimiz ilk ürün, güneş enerjisiyle çalışan bir powerbank. Ancak biz, güneş enerjisiyle çalışan oyuncaklar gibi farklı ürünleri de geliştirmek, üretmek istiyoruz.

Kasım ayında Bunker Roy’la tekrar görüşme imkanı bulduk ve iş birliğimizi sürdürmenin yollarını konuştuk. EFE’nin Barefoot College’in ürün kataloğunda tanıtılmasından, Hindistan’daki programın daha küçük ölçeklisini Türkiye’de uygulamaya kadar fikir alışverişlerinde bulunduk. Bu ortaklık bize en başta kendi hayalimizi gerçekleştirmenin mümkün olduğunu gösterdi. Çalışırsak olabileceğini ve iyi olabileceğini Barefoot’ta gördük. Mine ve Ezgi Barefoot’taki eğitimden sonra, ikinci bir eğitime ihtiyaç duymadan programa dahil olabildiler. Ayrıca dünyanın farklı ülkelerinden kadınlarla bir araya gelmiş olmanın onlara kazandırdığı pratikle İmece Köy’ünde, sığınmacı kadınlarla tüm dil engellerine rağmen rahatlıkla iletişim kurabildiler. Yalnızca bu bile paha biçilmez bir deneyim. Güneş enerjisi alanındaki gelişmeleri takip edebilmek, enerji sektörü ve sivil toplumun kesiştiği noktada neler olabileceğini görmek ve parçası olabilmek de bizim için önemli.

Son yıllarda Avrupa’da ve dünyada mültecilere yönelik hak ihlalleri ve düşmanlık artıyor.Türkiye de bu konuda önemli bir sınav veriyor. Yaptıklarınızın bu gelişmelerle nasıl bir ilişkisi var?

Ayrımcılığı, adaletsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldırma yolunda bir adım olacak işler yapmaya gayret ediyoruz. Tüm faaliyetlerimizi kişinin milliyetine, rengine, inancına, herhangi bir “farklılığına” bakmadan insanı odağımıza alarak ancak diğer varlıklara da fayda sağlayarak ya da en azından zarar vermeden yürütmeye gayret ediyoruz. Sosyal medya paylaşımlarımızda da bilinçli bir biçimde “farklılıklardan” değil insanlardan ve ihtiyaçlardan bahsediyoruz çünkü kişilerin mülteci olmaları, nereden geldikleri ile değil; neyle başa çıkmak zorunda olduklarıyla ve ihtiyaçlarıyla ilgileniyoruz. Yardımlara bağımlı kalmadan, insan onuruna yaraşır biçimde kendi geçimlerini sağlayacak faaliyetler planlamaya, uygulamaya; bu fikri aşılamaya gayret ediyoruz.

2019 yılında hayata geçirdiğimiz Kurumsal Destek Fonu’ndan aldığınız hibe ve mentor desteği ile İmece İnisiyatifi Derneği’nin kurumsal kapasitesini hangi alanda ve hedefler doğrultusunda geliştirmeyi planlıyorsunuz?

Aldığımız hibe ve mentor desteği ile İmece’yi fon arayışlarından ve bağışlara bağımlı olmaktan çok daha avantajlı bir duruma getirebilmeyi umuyoruz. EFE’nin gelirlerinin bir kısmı da İmece’nin faaliyetlerini sürdürebilmesi için kullanılacak örneğin. Bunu başarabilmemiz içinse ürünümüzü başta acil durumda insani yardım hizmeti veren kuruluşlara tanıtmamız gerekiyor. Fon arayışları dışında hibe bütçemizin önemli bir kısmını buna hizmet edecek temasları kurabilmek için seyahatlere de ayırdık. Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz Hindistan seyahatini bu hibeyle gerçekleştirdik. Ocak ayında Brüksel’de Medicin Sans Frontieres/ Doctors Without Borders, Almanya’da Plan B ve Hollanda’da World Fair Trade Organization ile yapacağımız toplantı giderlerinin bir kısmını yine kurumsal kapasite hibe desteğimizle karşılayacağız.

uçan süpürge derneği benim steam agim

Uçan Süpürge Derneği ile Benim STEAM Ağım Projesi’ni Konuştuk

By | Röportaj

Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği (Uçan Süpürge Derneği) ile Turkey Mozaik Foundation’ın desteğiyle sağladığımız şartlı hibe kapsamında gerçekleştirilen Benim STEAM Ağım projesini, kadının ve kız çocuklarının insan hakları alanındaki çalışmaları ve 2020 yılı için önceliklerini konuştuk.

Kadınların ve kız çocuklarının insan hakları alanında çalışan Uçan Süpürge Derneği nasıl kuruldu ve ne gibi çalışmalar yapıyor?

Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği 2008 yılında Ankara’da kuruldu. Derneğin temelde kuruluş amacı feminist ilke ve politikaları yaygınlaştırmak, kadının ve kız çocuklarının insan hakları alanında savunuculuk faaliyetleri yürütmek ve hak temelli çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları arasında kadının insan haklarına duyarlı bir diyalog zemini oluşturmaktır. Dernek 2008 ve 2010 yılları arasında İstanbul Sözleşmesi savunuculuk grubunda ve CEDAW sözleşmesi tanıtma grubunda sekretarya faaliyeti yürüttü.

Kurumumuz, kadının insan hakları ve toplumsal cinsiyet alanında yürüttüğü çalışmaların bir parçası ve geleceği olarak kız çocuklarının insan haklarını iyileştirmek ve güçlendirmek için çalışıyor. Bu bağlamda kız çocuklarının erken/zorla evlendirilmesinin önlenmesi, kız çocuklarının toplumsal cinsiyet eşitliği ilkeleri temelinde eşit ve ayrımcılıktan uzak bir eğitime ulaşması öncelikli konularımız arasında.

Kız çocuklarının güçlenmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik çabaların, savunuculuk faaliyetlerinin sürdürülebilir bir zemin oluşturulmasını sağlaması sebebiyle de kadın hareketinin bugünü ve yarını için çok önemli bir noktada duruyor.

2009 yılında Sabancı Vakfı’nın desteğiyle başlayan ve ulusal-uluslararası değerli ortaklıklarla devam eden erken/zorla evlilikleri önlemeye yönelik faaliyetlerimiz şimdi Birleşmiş Milletler Kadın Birimi ortaklığında mülteci kız çocuklarını da kapsayacak şekilde devam ediyor. Derneğimiz kız çocuklarına yönelik erken/zorla evlilikler ile ilgili Türkiye haritasının çıkarılması ve savunuculuk materyalleri geliştirilmesi, kamu-sivil toplum arasında diyalog zemininin oluşturulması, sağlığa erişimin iyileştirilmesi, gölge raporlar oluşturulması, ulusal-uluslararası ortaklıklar kurulması gibi çalışmalar yürüttü. Derneğimiz alandaki mevcut bilgi birikimi ve deneyimlerini mülteci ve göçmen kadınları da içerecek şekilde revize ederek çalışmalarına devam ediyor.

Kadının insan hakları alanında yürütülen çalışmalar zamanla değişen savunuculuk ve yayıncılık biçimleriyle birlikte -bir fırsat olarak değerlendirilerek- internet yayıncılığına taşındı. 2009’dan beri devam eden “Uçan Haber” zamanla kendini kadın muhabirlerin doğrudan kendi haberlerini kendilerinin yazdığı, editör olarak yine kadınların görev aldığı bir çalışmamızdı. “Kırmızı Kalem Medya İzleme” çalışması özellikle medyadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair haberlerin tarandığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek, barış haberciliği formatında tekrar oluşturulduğu bir platformdu. Derneğimiz akabinde “Kadınların Postası” web projesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısını yaygınlaştırmak için medyayı etkin bir araç olarak kullanmayı, medyanın da bu bakış açısıyla içerik üretmesini; kadın dostu bir medya anlayışının teşvik edilmesi amacıyla 2015-2016 yılları arasında Free Press Unlimited desteğiyle bu çalışmayı uyguladı. Free Press gibi kurumlarla iş birliği yapmak alternatif bir yayıncılık anlayışının kurumumuz içinde gelişmesine ciddi bir katkı sağladı. Kurumun bu çalışmalarda amacı günümüzde hızla tüketilen bir şey haline gelen habercilik anlayışının eşitlikçi ve ayrımcılıktan uzak bir örneğinin mümkün olduğunu göstermekti.

Kız çocuklarının insan hakları alanında hali hazırda yürütülen projelerimizde erken/zorla evliliklerin önlenmesi için eğitimin önemli bir işlevi olduğunu düşünüyoruz. Ancak özellikle okullarda cinsiyet eşitsizliğine dayalı köklü bir ataerkil kültürle bezenmiş müfredatın ve uygulamaların da kız çocukların geleceğinde, meslek seçiminde ve kariyer planlarında hala eşit fırsatlara ulaşmasının önünde bir engel oluşturduğu aşikâr. 2010 itibariyle başlayan kız çocukların eğitim hakları ile ilgili faaliyetlerde kurumumuz temelde kız çocuklarının STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanına yönlendirilmesi için faaliyet yürüttü. Çalışmalarda çocukların bu alana meraklarının, isteklerinin artması; bu alanda kadın görünürlüğünün öne çıkarılması ve eşitsizliklere dayalı normların azaltması temel hedeflerdi. “Benim Madame Curie’m” projesi ile başlayan çalışmalar şu sıralar “Benim STEAM Ağım” eğitim girişimiyle devam ediyor.

Dernek bünyesinde kurulan Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kolektifi’nin (GEN-DER) misyonu nedir? Ne gibi hedefler doğrultusunda çalışıyor?

Dernek bünyesinde 2017’de doğan “GEN-DER Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kolektifi”, dernek kendi faaliyetlerine bir yandan devam ederken, öte yandan özelleşmiş bir kol olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaştırılması için çalışacak kolektif bir ekibin kendini sürdürmesi için oluşturulan bir çalışma grubu. Kolektifin misyonu toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ortaklıklar kurarak eşitsizliklere dayalı sorunlara birlikte çözüm üretmek. Bu anlamda kolektifin ilk çalışması o dönem kendini sürdüremeyen pek çok paydaşla bir araya gelerek, birlikte çözüm yolları aradığı “Alternatif Karşılaşmalar Festivali” oldu. Öte yandan toplumsal cinsiyet alanında bir bellek oluşturmak ve tüzel kişiliği olmayan ve olmayacak bir oluşum olarak deneyimlerini sürekli kılan örnek bir model olarakkalmak kolektifin amaçları arasında.

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın Turkey Mozaik Foundation ile iş birliği kapsamında desteklenen Benim STEAM Ağım projesinin amacı nedir? Proje kapsamında neler yapmayı planlıyorsunuz?

“Benim STEAM Ağım” eğitim ağı girişimi ile toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bir eğitim, meslek seçiminde kız çocukları Bilim (Science), Teknoloji (Technology), Eğitim (Education), Tasarım (Art) ve Matematik (Math) alanlarının birleşiminden oluşan kesişimsel bir eğitim modeline yönlendirme ve meslek seçiminde eşitlikçi bir kariyer anlayışının ilk adımlarını atmayı amaçlıyoruz.

Aslında ağımızı bir proje olarak değil; pek çok paydaşın rol aldığı bir eğitim girişimi olarak görüyoruz artık. Sürecin başlangıcında zaman planlaması ve kız çocuklara ulaşmakla ilgili bir sıkıntımız oldu; dolayısıyla çalışma öngördüğümüz takvimle ilerlemedi. Örneğin, MEB müfredatından ve politikaları arasından ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ ilkesinin çıkarılması ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının protokollerinin iptali/yenilenmemesi, eğitim alanında çalışanlar (eğitimciler ve okullar) ile sivil toplum alanında çalışanlar arasında bir iletişim problemini ortaya çıkardı. Yöntem olarak projeyi bir sivil toplum örgütünün başı-sonu belli bir projesi olarak konumlandırmak ve yapılacak işten önce sivil toplum örgütünü anlatmak yerine yapılan işi özerk bir yerde tutmak, o işin marka değerini ön planda tutmak bizim için süreci hızlandırdı. Yani bu bir projeden ziyade bir ortaklık ağı girişimi ve pek çok bileşenin söz hakkı olan kendini sürdürmek isteyen bir eğitim platformu.

Çocuklara ulaşmak için başta veliler ve eğitimcileri referans alan ekolojik bir model ile çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu modelin içinde yer alan eğitim alanında çalışan farklı bileşenleri ağın içinde bir destekçi olarak konumlandırarak hem ağın görünürlüğü hem de çalışmaların etkisinin sürdürülebilirliği için çalışıyoruz. Girişimin dışardan bir göz olarak bu gibi çeşitli bileşenleri izlemesi, desteklemesi ve üretilen işlerde bir yönlendirici olması ağın gücünü ve etki alanını genişletiyor!

Girişime dair daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz: www.benimsteamagim.com

Uçan Süpürge Derneği’nin daha önce de kız çocuklarının bilim ve teknoloji eğitimi alarak güçlendirilmesi ile ilgili projeler gerçekleştirdiğini biliyoruz. Bu projelerden ve alandaki deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz?

Eğitim alanında kız çocukları STEM alanlarına yönlendirme çalışmalarımız 2010’dan bu yana devam ediyor. İlk olarak ilkokul 4. sınıfa devam eden çocuklarla başlayan toplumsal cinsiyet eşitliği (o yaş grubu toplumsal cinsiyetin şekillenmeye başladığı yaş grubu olduğu için seçildi) ve meslek seçiminde ön yargıları kırmak üzere başlayan “Benim Madame Curie’m” projesi Türkiye’de yaşayan rol model kadınlarla okulları buluşturdu. Ankara’nın merkez dışındaki ilçelerinden dezavantajlı 10 okulda gerçekleşen buluşmalarda öğretmenler, rehberlik servisleri, okul içi eğitim personelleri ve saha ziyaretlerine davet edilen velilerin toplumsal cinsiyet eşitliği ve meslek seçimine dair bakış açılarının değiştirilmesi ve iyileştirilmesi hedeflendi. Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Araştırma Merkezleri (RAM) ile iş birliği içinde gerçekleşen bu çalışmanın sonunda Türkiye’den 4 kadın bilim insanının filmi hazırlanarak proje esnasında gidilmeyen ve daha sonradan seçilen okullarda fen bilimleri derslerinde izletilmesi üzere okullarla paylaşıldı. Bu projenin sonrasında gerçekleşen çalışmalardan biri de periyodik olarak 4 eğitim-öğretim dönemini kapsayan ve Ford Otosan Türkiye iş birliğinde 2015-2017’de gerçekleşen “Bal Arıları Mühendis Oluyor” projesiydi. Proje kapsamında 81 ilde ortaokullarda (mesleki bilginin şekillenmeye başladığı bir yaş grubu olduğu için bu grup seçildi) 9000’i aşkın kız çocukla buluşuldu. Bu buluşmalarda toplumsal cinsiyet eşitliğinin meslek seçimine etkisine dair yapılan atölye çalışmalarında Ford Otosan Türkiye’de hali hazırda çalışan mühendisler de saha ziyaretlerine katılarak; çocukların ve eğitimcilerin sorularını yanıtladı. Projenin ana amacı kız çocukları mühendislik alanına yönlendirmek ve var olan kalıpları dönüştürmekti. Projenin özel amacı ise Ford Otosan ile yapılan protokol sonucunda çocukların eğitim takibi yapılarak, ilerleyen zamanda mühendislik alanından mezun olan kız çocukların Ford Otosan bünyesinde istihdamını sağlamaktı.

2017’de literatürde STEM olarak tanımlanan kesişimsel alanda yaşanan eşitsizlikler ve bu eşitsizliklere dair çözüm odaklı çalışmaların yapılmaması sonucu eşitsizliklerin çözülemeyecek kadar artacak olması bizi ilk olarak ABD eğitim sisteminde ortaya çıkan STEM çalışmalarına yönlendirdi. ABD Büyükelçiliği iş birliğinde 2017-2019 yılları arasında sürdürülen “Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar/Girls Can STEM” projesi, 9. sınıf kız çocukları (alan seçiminden önceki son yıl olduğu için bu grupla çalışıldı) endüstriyelleşmiş toplumlarda cinsiyetlendirilmiş olan bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında eşitsizliği ortadan kaldırmayı ve özellikle kız çocukları pozitif bilimlere yönlendirmeyi hedefledi. Proje, kız çocuklarını bu alanlarda üretim yapmaya teşvik ederken, onları yenilikçi düşünmeye sevk ediyordu. Toplam 42 ilde gerçekleşen saha ziyaretine dâhil ettiğimiz ve gidilen ilde çalışmalarına devam eden rol model kadınlar, kız çocukları için hayallerini gerçekleştirmiş ve güçlendirici bir örnek oluşturuyordu. Bunun yanı sıra bu isimler okullardaki eğitimcilerin iletişimde kalacağı ve iş birliğine gideceği kişiler de oluyordu. Bu ziyaretlerde kız çocuklarından elde ettiğimiz ihtiyaçlar ve test sonuçları şu sıralar bir yayın olarak alanda çalışanlara kılavuz olması açısından hazırlanıyor.

Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitimi STEM (Science, Technology, Engineering ve Math) uluslararası alanda çok kullanılan bir kavram. Sizin projenizde STEAM kavramı kullanılıyor ve sanat (Arts/Tasarım) da dahil ediliyor. Bunun nedeninden bahsedebilir misiniz?

STEAM kavramı Türkiye’de yeni olmasının yanı sıra Dünya’da da çok yeni bir kavram. 2017-2018 yıllarında eğitimde ve literatürde çok yaygınlaştığını biliyoruz. Aslında bizim bu sıralarda gerçekleştirdiğimiz çalışmalar STEM üzerine olsa da çocuklarla ve eğitimcilerle çalışmalarımız esnasında A (Arts-Sanat/Tasarım) sürecine de hep değindik. Yapılan çalışmalarda tasarım ve sanat kısmının üretilen işler ve çalışmalar esnasında biricikliğin oluşması ve empatiye dayalı bir anlayışın gelişmesi için önemli olduğunu düşünüyoruz. Tamamen mekanik olarak tasarlanan bir iş, alanında ne kadar öncü olursa olsun türler arasında sürdürülebilirliği önemsemiyorsa, çevreye ve insanlara duyarlı değilse o işin tartışmaya açılması gerektiğine inanıyoruz. Üretilen bir işin sosyal alanı, sosyal bilimleri yok saydığı bir anlayışla üretildiği takdirde kapsayıcı bir STEM alanından bahsedebilir miyiz? STEM eğitimlerinde kız çocuklara ve eğitimcilere aktardığımız grup çalışması, birlikte üretim pratiğiyle bu süreç kendi içinde çok çelişiyordu. Örneğin, bir ürün ürettiğimizde ya da fikir aşamasındayken söz gelimi engelli bir bireyin de o üründen faydalanmasını sağlamamız, buna dair düşünmemiz aslında fark yaratacaktır. O kişiyi ve ihtiyaçlarını tanımak, doğanın ihtiyacını tanımak ancak karşılıklı bir anlayışın gelişmesi ile mümkün olabilir. Örneğin bilimi ele alırsak temelde iki türlü bir bilim anlayışından bahsedebiliriz: İlki savaş araçlarını üreten, bunun için bütün sermayesini kullanan bir bilim anlayışı; ikincisi ise türler arasındaki işleyişe duyarlı, ürettiği işlerde insan ve doğa dostu daha onarıcı, rehabilite edici bir bilim anlayışı. Yaptığımız çalışmalarda ikinci anlayışın benimsenmesi için bir motivasyon geliştiriyoruz. Bu nedenle tasarımın yapılacak işlerde benimsenmesi, üreten kişinin çevresini tanıması, ihtiyaçlara cevap vermesi ve tasarım boyutunun diğer alanları içerecek şekilde kurgulanmasının, üretilen işleri/fikirleri besleyecek bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz.

Uçan Süpürge Derneği’nin 2020 yılı için planları neler? Özellikle savunuculuk alanında yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kadınlar ve çocukların insan hakları alanındaki faaliyetlerimiz 2020 yılında da devam edecek. Kadının insan hakları alanında CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’nin izleme ekibindeyiz; Pekin 25 ortaklığında ise raporlama ekibindeyiz ve bu sözleşmelerin uygulanması için izleme faaliyetlerine, gölge raporlama sürecine katkı vermeye devam edeceğiz. Sözleşmeleri ve özellikle 6284’ün uygulanması esasında yaşanan problemleri ve sözleşmeyi takiben kadınları koruyan mevcut yasaları riske atabilecek süreçlerde ortağı olduğumuz ağlar üzerinden katılım sağlamaya ve kampanya süreçlerinde etkin olmaya ve yine aynı şekilde tartışma grubunda yer aldığımız yoksulluk nafakasına dair kazanımları korumaya, savunuculuğunu yapmaya devam edeceğiz.

Küresel iklim krizinde de pek çok eylemlilik alanında olduğu gibi kadınların ve çocukların en önde yer aldığını görüyoruz. Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmaları yakından takip ediyoruz; mümkün olduğunca katılım sağlamaya ve karşılıklı iş birliği geliştirmeye, medya kanallarımızda konuya destek olmaya ve bir kampanya varsa etkisini büyütmeye gayret ediyoruz. Dünyanın çeşitli bölgelerinden iklim kriziyle mücadele eden kadın aktivistlerle yaptığımız iyi örneklerden oluşan bir yayın hazırlığı içindeyiz.

Son yirmi yılda kadının insan hakları alanında Türkiye’de ve Dünyada yaşanan önemli adımları görmek ve bir bellek çalışması oluşturmak için 2020 yılının ilk çeyreğinde dijital bir adım sayar oluşturmak istiyoruz: 20 yılda kadın alanında yaşanan gelişmeler, fırsatlar ve engeller sürekli kendini güncelleyen bir dijital bellek olarak konumlanacak.

2016’da Uçan Süpürge Derneği’nin kurumsal değişiminin bir parçası olarak yönetim, üye ve çalışan pozisyonlarına ilişkin bir düzenlemeye giderek dernek içinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği özelinde bir iyileştirme süreci başlattık. Bunun sonucu olarak LGBTİ+ aidiyetlerin dernek içinde temsilinin sağlanması, karar alma mekanizmalarında yer alması ve kurumsal politika gereği belli oranların sağlanmasını sağladık. Son aylarda tüm Dünyada olduğu gibi Türkiye’de süregelen ve özellikle trans kadınları hedef alan radikal feminist oluşumların trans kadınların gerçek kadın olmadığı yönündeki trans dışlayıcı söylem ve politikalarına karşı şimdi olduğu gibi 2020’de de savunuculuk faaliyeti yürüteceğiz. Özellikle bu alanda özelleşen, bilgi üreten ve ayrımcılığa karşı farkındalık oluşturan sivil toplum kuruluşlarıyla ortak politika geliştirmeye ve çalışmalarına destek olmaya devam edeceğiz. Kurumumuz şu sıralar Batı Balkanlar ve Türkiye için LGBTİ Eşit Haklar Derneği (ERA) ile üyelik konusunda yazışmalarını sürdürüyor. Amacımız kadının insan hakları alanında faaliyet yürüten kurumlar arasında konuya dair ortak bir diyalog zemini oluşturmak.

Çocuk hakları bağlamında 2021 yılına kadar yürütme kurulunda olacağımız Çocuğa Karşı Şiddeti Önlemek için Ortaklık Ağı’nda çeşitli kurumlarla birlikte şu sıralar şiddet durum raporu üzerinde çalışıyoruz. Bu raporun çeşitli başlıklarının çalışması 2020 yılının ilk çeyreğinde de devam edecek. Ağ içinde üyelerle belirli periyotlarda bir araya geliyoruz; bu buluşmalar yine 2020’de de sürecek. Kamu kurumlarıyla, yasa koyucularla ve küresel ortaklarla belli dönemlerde buluşarak, çocuğa yönelik şiddete karşı iş birliğine gitmeye, bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Erken/zorla evliliklerle mücadele alanında Birleşmiş Milletler Kadın Birimi ile 2020’de de çalışmalarımız sürecek. Şu an devam eden ve odağında Suriyeli kız çocukların erken/zorla evlendirilmesinin önlenmesi olan çalışmamızdan 3 bilgi notu hazırladık. Çocukların eğitimde kalması için Suriyeli veliler, Türkiyeli öğretmenler ve Suriyeli öğretmenlerle yaptığımız odak görüşmeler sonrasında ortaya çıkan raporu 2020 yılının ilk periyodunda yayınlayacağız. Bu rapor ve 3 bilgi notunun (Eğitimciler için eşitlikçi sınıf rehberi, hukuk rehberi ve bilgi seti) 2020 yılında dağıtımı yapılacak. Ayrıca medya kanallarımız üzerinden yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.

STEM&STEAM alanında çocuklarla uzun zamandır gerçekleşen çalışmaların bizden sonra da sürdürülebilir ve etkin bir şekilde devam etmesi için kadın eğitimcilere yönelik 7 bölgede 8 noktaya yayılan bir STEM elçileri programı yürüteceğiz. Benim STEAM Ağım eğitim girişiminin sürdürülebilirliğini sağlamak ve etkisini büyütmek için çalışmalara devam edeceğiz.

2019 yılı ortalarında Ankara’da konuk ettiğimiz Uluslararası Kadın Sağlığı Koalisyonu (IWHC) ile bir görüşme gerçekleştirdik. Yaptığımız görüşmeden elde ettiğimiz veriler ışığında geride bıraktığımız 1 Aralık Dünya HIV Farkındalık Günü’nü fırsat bilerek Çankaya Belediyesi Halk Sağlığı Merkezi, Kaos GL Derneği, Kırmızı Şemsiye Derneği ve Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği ortaklığında bir atölye çalışması gerçekleştirdik. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan “Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı 2019-2024” raporunu incelediğimiz çalışmada, aralarında hiv ve sağlık alanında çalışan sivil toplum örgütü temsilcileri ve sağlık hukukçuların da olduğu bir grupla raporun avantajı ve risklerine ilişkin alternatif bir rapor hazırladık. Rapor şu sıralar hazırlık aşamasında. Odağımız olan kadınlar ve kız çocukların insan hakları bağlamında sağlığa erişim ve HIV (korunma yöntemleri, tanı öncesi-tanı sonrası süreç, başvuru süreçleri) başlıklarında 2020 yılında savunuculuk faaliyetleri yürüteceğiz.

Köy Okulları Değişim Ağı Derneği ile Çalışmalarını ve Kurumsal Destek Fonumuzu Konuştuk

By | Kurumsal Destek Fonu

Kurumsal Destek Programımızın 2019 döneminden hibe ve mentorluk desteği alan Köy Okulları Değişim Ağı Derneği (KODA) ile mevcut çalışmalarını, 2020 yılı için hedeflerini ve kurumsal hibe programımızı konuştuk.

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler eğitimde fırsat eşitliği yaratmak ve köy okullarında eğitim kalitesini artırmak amacıyla çalışan KODA’yı 2018 yılında Çocuk Fonu kapsamında verdiğimiz hibe desteğinden de tanıyorlar. Projenin tamamlanmasının ardından KODA’nın çalışma alanlarında ve yürüttüğü faaliyetlerde değişiklikler oldu mu? 2020’de KODA’nın gündeminde ne tür çalışmalar yer alacak?

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluluğa yayılacak ve kırsal kalkınmayı destekleyecek yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için yürüttüğümüz faaliyetlerimizde yaygınlaşma odağındaki çalışmalarımız devam ediyor.

Köy öğretmenlerinin ihtiyaç duydukları konularda eğitimler almasını, kişisel ve mesleki açıdan güçlenmesini ve sürdürülebilir bir ağ kurmayı hedefleyen Öğretmen Toplulukları Programı, 3 yıldır Şanlıurfa-Harran ve 2 yıldır da Diyarbakır’da devam ediyor. Farklı bölgelerdeki köy öğretmenlerinden sık sık katılım talebi aldığımız programı önümüzdeki dönem; Malatya, Siirt-Pervari ve Samsun’da da uygulayabilmek için Milli Eğitim Müdürlükleri ile ön görüşmeler yaparak anlaşmaya vardık. Bütçe bulmamız halinde bu programı, ikinci dönemde yürütmeye başlayacağız.

Eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adayı üniversite öğrencilerinin, mezun olmadan önce köyde öğretmenlik yapmaya dair uygulamalı deneyim kazanmaları için yürüttüğümüz Çocuk Atölyeleri Programı’nı, geçtiğimiz yıl Muş’ta Muş Alparslan Üniversitesi’nde, İzmir’de Ege Üniversitesi’nde ve Samsun’da Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde uyguladık. Çocuk Atölyeleri Programı’na bu dönem Diyarbakır’da Dicle Üniveristesi’ni de dahil ederek devam ettik. Daha fazla üniversitede bu programı uygulamak için ve programa katılarak mezun olan öğretmen adaylarıyla nasıl bir kapsamda çalışmaya devam edebileceğimizin planlanmasına dair hazırlıklarımız sürüyor.

Geçtiğimiz yıl Şanlıurfa-Harran ve Diyarbakır-Çınar’da uyguladığımız mentorluk desteği uygulamamıza bu dönem bütçe bulamadığımız için devam edemedik. Bu uygulamanın amacı katılımcı öğretmenlerin, mentorluk desteği alarak akran mentorluğu eğitimi ile diğer köy öğretmenlerine destek olup, elde ettikleri kazanımların başka okullara da taşınması için öncülük etmelerini sağlamak. Şubat ayı itibariyle yeniden uygulamaya geçebilmek için; Siirt-Pervari, Diyarbakır-Çınar ve Şanlıurfa-Harran için projelendirmemizi ve bütçe çalışmamızı tamamladık. Mentorluk desteği uygulamamızda geçen yıl bir mentor öğretmenimiz, Şanlıurfa-Harran ve Diyarbakır-Çınar’daki köy okullarını ayda bir kez ziyaret ederek köy öğretmenlerine geri bildirimler verdi. Bu yıl Mentorluk Desteği’nin daha yaygın bir model olabilmesi için, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) atadığı 4 öğretmenin mentorluk yapabileceği bir projeyi Siirt-Pervari, Diyarbakır-Çınar ve Şanlıurfa-Harran için oluşturduk. Eğer bütçe bulabilirsek, önümüzdeki dönem bu 3 bölgede uygulamaya başlayacağız.

İçerik geliştirme faaliyetlerimizde, bu yıl büyük bir yol kat ettik. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Müdürlüğü ve Sabancı Vakfı iş birliğinde, köy öğretmenlerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak hazırladığımız “Köy Öğretmeninin Başucu Kitabı” ve “Birleştirilmiş Sınıflı Köy Okulları için Etkinlik Kitabı”nı tamamlayarak, Eğitim Bilişim Ağı üzerinden açık kaynak olarak öğretmenlerin kullanımlarına sunduk.

Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Müdürlüğü ve Sabancı Vakfı ile “Birleştirilmiş Sınıflarda Görev Yapan Köy Öğretmenlerinin Mesleki Kapasitelerini Geliştirme Eğitici Eğitimi” kursunun verilmesi ve yukarıda bahsettiğimiz kitaplarımızın yaygınlaştırma sürecini kapsayan bir yıllık bir protokol imzaladık. Köylerde birleştirilmiş sınıfların kendine özgü problemleriyle tek başına mücadele eden öğretmenlere destek olmak ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak için aşağıdaki konuları içeren bir eğitici eğitimi tasarladık:

– Birleştirilmiş Sınıflarda Sınıf Yönetimi ve Planlama
– Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim Yöntem ve Teknikleri
– Birleştirilmiş Sınıflarda Sanatsal Beceriler (yaratıcı drama, hikaye anlatıcılığı, ritim, müzik, görsel sanatlar)
– Birleştirilmiş Sınıflarda Öğrenme
– Birleştirilmiş Sınıflarda Kapsayıcı Eğitim
– Birleştirilmiş Sınıflarda Ölçme ve Değerlendirme
– Doğada Öğrenme
– Okula Aidiyeti Geliştirmeye Yönelik Vaka Çalışmaları
– Okul, Aile, Köy İlişkileri
– Köyde Sosyal Girişimcilik

23-29 Ağustos ve 1-7 Eylül tarihleri arasında yaklaşık 100 öğretmene birer hafta süren ilk aşama eğitici eğitimi kursunu verdik. Kasım ayında da bu kursa katılan 100 öğretmeni davet ederek ileri seviye eğitici eğitimi kursunu verdik. Ocak ayında yeniden bir eğitici eğitimi kursu açarak, Türkiye’nin tüm illerinden birer öğretmenin katılmasını sağlamayı planlıyoruz. Böylece Türkiye’deki birleştirilmiş sınıf okutan tüm öğretmenlerin bu eğitimi alabilmesini hedefliyoruz. Eğitici eğitimini alan öğretmenlerin, kendi bölgelerindeki öğretmenlere 25’er kişilik gruplar halinde, seminer dönemlerinde ve sömestr tatillerinde bu eğitimleri vermeleri planlanıyor.

Bu protokol kapsamında yürüteceğimiz bir diğer çalışma ise; eğitim modüllerinin oluşturulması ve online bir platform üzerinden tüm öğretmenler ile paylaşılması.

KODA olarak 2020 yılı için gündemimizde olan çalışmalar; Öğretmen Toplulukları Programı’nı ve Çocuk Atölyeleri Programı’nı yaygınlaştırmak, mentorluk desteği uygulamasını yeniden hayata geçirmek, eğitici eğitimleri ile Türkiye’nin dört bir yanındaki birleştirilmiş sınıf okutan köy öğretmenlerini güçlendirmek. Tüm bunların yanında; eğitim müfredatı, köylerde sanat, model okul ve akademi gibi bütçe ve planlama çalışmalarını yaptığımız yeni proje fikirlerimizi bütçe bulmamız halinde faaliyete geçirmeyi planlıyoruz.

KODA’nın köy okullarında yürüttüğü çalışmaların önemli bir bölümü birleştirilmiş sınıflar üzerine olduğunu görüyoruz. Birleştirilmiş sınıf nedir? KODA olarak birleştirilmiş sınıflar ve bu sınıflardaki öğretmenlere yönelik olarak yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Birleştirilmiş sınıf; nüfusun az olduğu bölgelerde farklı yaş gruplarındaki ilkokul öğrencilerinin bir öğretmen tarafından aynı sınıfta okutulması ile oluşturulan bir öğretim yöntemidir. Ülkemizde çoğunlukla olumsuz söylemler ile anılan birleştirilmiş sınıflar, Almanya ve Finlandiya gibi ülkelerde, öğrenme kolaylığı (akran öğrenmesi gibi) ve sahip olduğu avantajlar açısından özellikle tercih edilmektedir. Birleştirilmiş sınıf okutan öğretmenleri desteklemek üzere yürüttüğümüz çalışmalarımızı 4 ana başlıkta özetlemek mümkün: kaynak kitaplar, eğitici eğitimleri, ağ kurma ve öğretmen adaylarına mezun olmadan önce uygulamalı deneyim kazandırma.

Köy öğretmenlerine bir rehber niteliğinde olan, köy okullarında eğitime dair örnek uygulamaları ve uzman görüşlerini paylaştığımız Köy Öğretmeninin Başucu Kitabı’mıza ve MEB müfredatında yer alan ders kazanımlarının disiplinler arası etkinlikler ile işlenmesine aracılık ederek, sınıf içi ve sınıf dışı uygulamaları desteklemeyi amaçlayan Birleştirilmiş Sınıflı Köy Okulları İçin Etkinlik Kitabı’mıza tüm öğretmenler Eğitim Bilişim Ağı üzerinden erişebiliyor.

Birleştirilmiş sınıf okutan tüm öğretmenlerin güçlendirilmesini hedefleyen eğitici eğitimi kurslarımız (Birleştirilmiş Sınıflarda Görev Yapan Köy Öğretmenlerinin Mesleki Kapasitelerini Geliştirme Eğitici Eğitimi) ile birleştirilmiş sınıf okutan tüm öğretmenlerimize ulaşmayı planlıyoruz. Öğretmenlerin hem kişisel hem de mesleki olarak sürekli bir gelişim halinde kalmalarını hedefleyen Öğretmen Toplulukları Programı’mız ile bir ağ kurmayı hedefliyoruz.
Üniversitelerin eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarının mezun olmadan önce uygulamalı deneyim kazanmalarını sağlayan Çocuk Atölyeleri Programı’mızı yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.

 Türkiye’de köy okulları genellikle eksikler ve imkansızlıklar üzerinden anılıyor. Oysa, KODA olarak köy okullarında okumanın öğrenciler için birçok fırsat sunduğunu söylüyorsunuz. Bu fırsatlardan ve bu fırsatların ortaya çıkmasında öğretmenlerin oynadığı rolden bahseder misiniz?

Öğretmenlerle yaptığımız çalışmalar ve saha araştırmalarımız sonucunda, farkına vardığımız ve çalışmalarımızda odaklandığımız fırsatlar şöyle;

1. Okulların doğa içinde olması:
– Çocukların gelişiminde çok önemli olan, koşup oynamak için yeterli büyüklükte ve doğa ile iç içe bir alan,
– Doğayı bir öğrenme aracı olarak kabul etme,
– Öğrenmeyi sınıfın dışına taşıma olanağı,
– Çocuğun kendisinin doğanın bir parçası olduğunu fark etmesi.

2. Küçük okullarda öğretmenin inisiyatif almasının daha kolay olması

3. Sınıf mevcudunun azlığı:
– Daha sıcak, güvenilir bir okul ortamı ve bu ortamın çocuğun gelişimine sağlayacağı olumlu etki,
– Öğretmenin öğrenciyle daha derin bir ilişki geliştirebilmesi ve bunun çocuğun gelişimine yapacağı olumlu etki,- Öğretmenin öğrenciyi daha iyi tanıyarak daha kişiselleştirilmiş bir öğrenme sürecini tasarlama fırsatının olması.

4. Okul-aile-köy halkı arasındaki fiziksel yakınlık:
– Köyün coğrafi ve sosyal yapısının okul-aile iş birliğini geliştirmek için çok elverişli olması,
– Öğretmenin çocuğu bir birey olarak tanıması.

Bir köy okulundaki öğretmenin konumu, öğrencilerine bilişsel beceriler kazandırmasının yanında, çocuğun kendi olma halini koruyabilmesine ve kurduğu hayallerinin büyümesine de rehberlik etmek oluyor. Öğretmen ne kadar çok mevcut fırsatlara odaklanarak kendini geliştirirse, öğrenciler için de o denli faydalı olması mümkün.

Son dönemde Milli Eğitim Bakanlığı ile bir iş birliğine başladınız. Kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birlikleri hem fırsatlar hem de zorluklar içeriyor. Kamu kurumlarıyla iş birliği yapmak isteyen STK’lara önerileriniz neler olur?

Kamu kurum ve kuruluşlarıyla olan iş birlikleri, en üstteki kurum (örneğin bizim için Milli Eğitim Bakanlığı) ile çalışmak olarak düşünülebiliyor. Oysa bizim KODA olarak deneyimimizde, henüz referansı olmayan bir dernekken bile il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlükleriyle çalışmamız mümkün oldu. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla olan iş birliğini doğrudan bakanlık düzeyinde ilgili kurumun merkeziyle ve en baştaki yöneticileriyle iş birliği gibi düşünmek yerine, yereldeki kamu kurumlarıyla olan iş birliklerini de çok önemsemek gerektiğini düşünüyoruz. Yereldeki kamu kurumlarıyla çalışmak, özellikle ilk aşamalarda çok güç katabilecek iş birliklerine dönüşebilir.

Eğer bakanlık seviyesinde bir çalışma varsa, orada da ilişkinin üst düzeydeki yöneticilerle sınırlı kalmaması, bakanlığın içinde aynı alanda beraber çalışılan kişilerle ilişkilerin geliştirilmesi, onların bakış açılarının anlaşılması önemli.

Kamu kurum ve kuruluşlarının kendilerine özgü birtakım prosedürleri olabiliyor. Bu prosedürleri öğrenmeye zaman ayırmanın da önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda kurumun kendisi çok açıklayıcı olmasa bile iletişimde kalınan diğer paydaşlardan (örneğin bizim için öğretmenler) destek almak faydalı olabilir.

Yereldeki kamu kurumlarını bir paydaş olarak görmek, yapılan işi, başarıyı ve sosyal etkiyi paylaşmak, onlara da görünürlük vermek ilişkilerin geliştirilmesi açısından kritik. Etkili iş birlikleri için iletişimi sürekli tutmak, iş yapılan zamanların dışında da süreç içinde birkaç kez görüşmek, yapılan çalışmalara davet etmek ve katılmalarını sağlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Kurumsal Destek Fonu’muzun 2019 döneminde aldığınız hibe ve mentor desteği ile KODA’nın kurumsal kapasitesini hangi alanda ve hedefler doğrultusunda geliştirmeyi planlıyorsunuz?

KODA olarak finansal sürdürülebilirliğimizi sağlamak adına kaynak geliştirme ve bağışçı yönetimini geliştirmeyi planlıyoruz. İletişim stratejimizi ve kaynak geliştirme stratejimizi oluşturarak bireysel ve kurumsal bağışçı sayımızı artırmayı hedefliyoruz.

Bilim Kahramanları Derneği’nin Kızlar Bilimle Buluşuyor Projesi Tamamlandı

By | Çocuk Fonu

2018 -2019 döneminde Çocuk Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla 60.000 TL hibe desteği sağladığımız Bilim Kahramanları Derneği (BKD) “Kızlar Bilimle Buluşuyor” projesini tamamladı.

2011 yılında kurulan Bilim Kahramanları Derneği, çocuk ve gençleri erken yaşta yenilikçi metotlar kullanarak bilim ve bilimsel düşünceyle buluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Uluslararası bir ağın parçası olan dernek; Bilim Kahramanları Buluşuyor/FIRST LEGO League, Minik Bilim Kahramanları Buluşuyor / FIRST LEGO League Jr, Dünya Robot Olimpiyatı/World Robot Olmpiad Türkiye gibi fen, matematik, teknoloji ve mühendislik odaklı çeşitli programları hayata geçiriyor. BKD, genç bilim insanlarının bilimsel çalışmalarının ve başarılarının teşvik edilmesine yönelik çalışmalar da yapıyor.

Bilim Kahramanları Derneği, Minik Bilim Kahramanları Buluşuyor / FIRST LEGO League Jr. Programı kapsamında uyguladığı Kızlar Bilimle Buluşuyor projesiyle, kız çocuklarına bilim, teknoloji, matematik ve mühendislik becerileri (STEM) kazandırmayı ve kodlama, proje geliştirme, takım çalışması, sunum yapma gibi alanlarda deneyim kazanmalarını sağlamayı amaçladı. Dernek, bu proje ile, ilk defa 6-10 yaş arasındaki kız çocuklarından oluşan takımları destekledi.

Denizli, Diyarbakır, İzmir ve Samsun’daki devlet okullarından birer; Edirne, Hatay, İstanbul, Mersin’deki devlet okullarından ise ikişer olmak üzere toplam 12 kız takımının katıldığı projeyle, 72 kız çocuğu ile takımlara destek olan 24 koç ve danışmana (öğretmenlere) ulaşıldı. 2019 yılında, “Görevimiz: Ay” temasıyla, Ay’da insan yaşamı ile ilgili sorunlara çözüm bulmak için çalışan kız takımları, dernek tarafından sağlanan tablet, robotik Lego setleri ve kodlama kitlerini kullanarak projelerini hazırladı. Kendi illerinde “Minik Kahramanlar Buluşuyor” bilim fuarlarına katılan ve hazırladıkları projeleri sunan kız takımları katılımcılardan büyük ilgi gördü.

Bilim Kahramanları Derneği tarafından proje sonunda yapılan değerlendirme anketine katılan takım koçları, kız öğrencilerin STEM konularına ve derslerine merak, heyecan, çaba ve isteklerinin arttığını belirtti. Aynı anketin sonuçlarına göre, çocuklarda, gelişim gözlemlenen diğer konular; özgüven, eleştirel düşünme yetisi ve kendilerini ifade etme, daha kolay anlama ve hatırlama, kodlama becerileri, STEM mesleklerine ilgi, iş birliği ve yardımlaşarak çalışma ile öğrenme ortamının gelişimi oldu.

Bilim Kahramanları Derneği ile projeye dair yaptığımız röportaja buradan ulaşabilirsiniz.

2020 Çocuk Fonu Başvuru Süreci Sona Erdi

By | Çocuk Fonu

2017 yılından beri devam eden Çocuk Fonu’nun 2020 dönemi için başvuru süreci 18 Aralık’ta başlamıştı. 8 Ocak 2020 saat 10.00 itibariye biten başvuru sürecine ilgi gösteren bütün STK’lara teşekkür ederiz.

Çocuk Fonu için toplamda 28 şehirden 88 kurumun başvurusunu aldık. Başvuran kurumların %80’i dernek, %10’u vakıf, %2’si kooperatif ve %6’sı diğer statüdeki (üniversite, vb.) kuruluşlar oldu. Başvuran sahiplerinin %87’si formda belirtilen ihtiyacın karşılanması amacıyla başka bir kuruluşa/kişiye başvurulmadığını iletti. Başvuru formlarının çoğunluğu (%64) Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından doldurulurken ücretli çalışanların doldurduğu formların oranı %13.

Talep edilen toplam hibe 5.540.994 TL; STK başı ortalama talep edilen hibe 61.965 TL oldu. Hibelerin %85’i proje için talep edilirken %15’i kurumsal gelişimin desteklenmesi için talep edildi. Proje için yapılan başvuruların da %76’sı yeni, %24’ü de devam projeleri için yapıldı. Başvurularla ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz

Başvurular ile ilgili değerlendirme sürecimiz başladı. Ocak ayı içerisinde başvuru süreçleri sonuçlanan STK’larla iletişime geçmeyi umuyoruz.

İlginiz için teşekkür ederiz.