Monthly Archives

Haziran 2021

AKUT Arama Kurtarma Derneği İzmir Toplumunun Afetlere Dayanıklılığının Artırılması Projesini Tamamladı

By | Acil Deprem Fonu

AKUT Arama Kurtama Derneği, doğal afetlerde veya ulaşılması zor olabilecek yerlerde kaybolanların aranması ve bu koşullarda kaza geçirenlerin kurtarılması için faaliyetler yürütüyor. İzmir Depremi Acil Destek Fonu kapsamında Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe verdiğimiz dernek, bu destekle İzmir Toplumunun Afetlere Dayanıklılığının Artırılması projesini hayata geçirdi. Bu kapsamda depremden etkilenen 254 aileye erzak ve hijyen paketleri dağıtıldı ve arama kurtarma ekiplerinin saha çalışmalarında ihtiyacı olan ekipmanlar temin edildi.

Derneğin Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Gülçin Güreşçi ile yaptığımız röportajda AKUT Arama Kurtarma Derneği’in çalışmalarını, proje kapsamında yapılan faaliyetleri ve depremzedelerin güncel durumunu konuştuk.

İzmir Toplumunun Afetlere Dayanıklılığının Artırılması projesini geçtiğimiz dönemde tamamladınız. Proje kapsamında yaptığınız çalışmalardan ve projenin çıktılarından bahseder misiniz?

Proje kapsamında İzmir ve Kuşadası’nda depremden etkilenen 254 aileye ulaştık. Bazı evlerde birden fazla ailenin birlikte kaldığını gördük. Geçici konut hakkı olanlar, deprem sonrasında afetten etkilenen diğer aile fertlerini de yanlarına almışlardı. Bu nedenle aslında projeyle hedeflediğimizden daha fazla insana ulaşabildik. Proje kapsamında İzmir Depremi Acil Destek Fonu’nun sağladığı hibe desteği ile ailelere hijyen paketleri ulaştırdık. Aynı zamanda, AKUT olarak afet ve pandemi konularında bilinçlendirme çalışmaları yaptık. Ayrıca AKUT Kuşadası ekibimizin İzmir’de müdahale sırasında kullanılamaz hale gelen kesme-ayırma setini de yenileme imkanına kavuştuk. Bu gelecek dönemde olası bir deprem için hazır olmamız açısından oldukça önemli. İzmir Toplumunun Afetlere Dayanıklılığının Artırılması projesi kapsamında yapacağımız çalışmaları paylaştığımız bazı kurumlar da ayni bağışlar yaparak depremzedelere daha çok yardım malzemesi götürebilmemize katkıda bulundular. Bu bağlamda depremzedelere kıyafet, havlu, deterjan ve kitap gibi malzemeler de dağıtabildik. Özellikle bir kurumdan gelen sınavlara hazırlık kitapları da depremzede çocukların gelecekleri açısından oldukça önemli bir katkı oldu.

AKUT Arama Kurtarma Derneği ağırlıklı olarak afet öncesi hazırlık ve afet sonrası ilk müdahale çalışmaları yürütüyor. Bu proje kapsamında farklı kurum ve bağışçılarla da işbirlikleri geliştirerek insani yardım alanında da çalışmalar yaptınız. Gerek depremzedelere ayni destek sağlanması gerekse farklı bağışçıların harekete geçirilmesi noktasında bu süreçte edindiğiniz deneyimleri paylaşır mısınız?

İzmir Depremi Acil Destek Fonu kapsamında projemizin destekleneceğini öğrendiğimizde, bu bilgiyi daha önce AKUT’un eğitim verdiği bazı kurumlar ile paylaştık. Bu kurumlardan özellikle çocuk ve kadın kıyafetleri bağışlayan bir tanesi oldukça yüksek bütçeli bir bağış yaptı. Bu sayede depremzede çocuklar ve kadınlar için yazlık ve kışlık kıyafet de dağıtabildik. Hibelerle desteklenen projelerde genellikle önce proje hedeflerine ulaşılması sonrasında ise etkilerinin kamuoyu ile paylaşılması gibi bir anlayış var. Ama biz bu proje için yola çıktığımızda, daha projeyi uygulamaya başlamadan önce proje konusu ile ilgili bağışçı olabilecek kurumlara başvurarak, ulaşacağımız kişilere daha fazla yardım sağlayabilmenin yollarını araştırdık. Bunda da oldukça başarılı olduk.

İzmir depreminden etkilenenler aynı zamanda salgın koşulları nedeniyle de zorlu bir durumla karşılaştılar. Depremler sonrasında oldukça yoğun olan maddi ve ayni yardımların depremden etkilenen kişilerin ihtiyaçları devam etmesine rağmen zamanla azaldığını da biliyoruz. Projenin tamamlanmasının ardından depremden etkilenen kişilerin durumu ve varsa devam eden ihtiyaçları konusundaki gözlemlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz? AKUT Arama Kurtarma Derneği olarak bu kişileri desteklemeye devam etmek için çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz?

Haziran ayı içinde son paketlerimizi dağıtmaya gittiğimizde depremzedeler bize artık herkesin onları unuttuğunu ve yapılan yardımların neredeyse hiç kalmadığını söylediler. Bu bağlamda bazı adımlar atmaya başladık. Bu alanda açılabilecek hibe desteklerinden yararlanabilmek için hazırlıklarımızı tamamladık ve fon veren çeşitli kurumlarla iletişime geçtik. Salgın koşulları nedeniyle bölgede hijyen malzemesi ihtiyacı önemini koruyor, gıda paketlerine duyulan ihtiyaç ise her zaman için geçerli. Ayrıca mevsimin değişmesi ve sıcakların başlamasıyla birlikte kıyafet ihtiyacı da oldukça fazla. Bölgede çok sayıda küçük yaşta depremzede çocuk bulunuyor ve bu çocukların oyuncakları, topları vb. yok. . Onları mutlu edebilmek için oyuncak, boyama kitabı, boya vb. verilmesi de çok güzel olur. Salgın nedeniyle bir kısım depremzedenin işini kaybetmesi ve buna bağlı olarak gelirlerinin düşmesi, bu depremzedelerin çok daha zor durumda kalmalarına neden oldu. Salgın koşulları olmamış olsaydı belki bu süreci daha kolay atlatabilirlerdi.

İzmir Depremi sonrasında kurulan Meclis Deprem Araştırma Komisyonuna davet edildiniz ve burada afet öncesi eğitim ve bilinçlendirme konularında birçok öneriyi komisyona sundunuz. Türkiye’nin bundan sonra yaşanabilecek afetlere hazırlıklı hale gelebilmesi için ne tür çalışmalar yapılması gerekiyor? Bu çalışmaların hayata geçirilmesinde kamu kurumları ve sivil toplum arasında geliştirilecek işbirliklerinin önemi nedir?

Afetler gerçekleşmeden önceki hazırlık süreci çok önemli. Bunun en önemli adımlarından biri ise halkın bilinçlendirilmesi ve sivil toplum kuruluşlarının hazır hale gelmesinin sağlanması. Özellikle fay hatlarının yoğun olduğu risk altında bulunan yerlerde bilinçlendirme çalışmalarına hız verilmeli ve bu çalışmaların sürekliliği sağlanmalı. Bilinçlendirme çalışmalarında ortak dil ve ortak sunumlar kullanılmalı, akredite olmayan kişi ve kurumlar kesinlikle bilinçlendirme çalışması yapmamalı. Eğitim materyalleri de çağın gerekliliklerine ve değişen afet tip ve şiddetlerine göre güncellenmeli. Ayrıca daha kırılgan olan özel gereksinimli bireylerin tespitleri yapıldıktan sonra acil durum ve afetler için tahliye planları özellikle muhtar, yerel yönetimler ve kamu idareleri tarafından yapılmalı. Toplum merkezleri kurulmalı. Bu toplum merkezlerinde afetlere yönelik koruyucu, önleyici, destekleyici ve geliştirici aktiviteler yapılmalı. Ayın zamanda, bu merkezlerde eğitim ve sosyal aktiviteler ile travma geçirmiş bireyler afet sonrası topluma entegre edilmeli ve afetten etkilenen bireylere yeni beceriler kazandırılabilmeli. Afet gerçekleştikten sonra ise operasyon sahasına ihtiyaç kadar arama kurtarma personelinin yedekleriyle birlikte bölgeye ulaşmasının sağlanması için gerekli ön hazırlıklar, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışması ile yapılmalı..

Gelecek dönemde yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

AKUT olarak bugüne kadar birçok ulusal ve uluslararası çalışmaya imza attık; afetlere hazırlık ve müdahale ile arama kurtarma alanlarında çalışmalar yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz. Derneğimiz yıl boyunca operasyonlarına devam ediyor. Bu operasyonlar sadece büyük afetlerde değil aynı zamanda son yıllarda çok fazla artan kayıp vakalarını da içeriyor. Bu alanda da çok etkin bir şekilde görev alıyoruz. Hem Türkiye’nin coğrafi yapısı nedeniyle hem de beklenen yaşam süresinin uzaması ile birlikte demans, Alzheimer gibi hastalıkların da fazlalaşmasıyla kayıp vakaları da artış gösteriyor. Her geçen gün gelişen ekibimizle ileride dünya çapında da adımızı daha fazla duyuracağız. AKUT’un 2020 yılında Avrupa Sivil Koruma Mekanizması’na girmesi de bunun en önemli işaretlerinden biri. AKUT arama kurtarma alanında etkinliğin artabilmesi için bu alanındaki ihtiyaçları belirleyip, uluslararası projelere de ortak olarak çalışmalarda bulunuyor. Gönüllü ve üyelerimizin çok farklı meslek gruplarından olması ve bu alanda katkı yapabilmek için çok fazla emek vermeleri sayesinde her geçen gün etkimiz ve ulaşabildiğimiz canlı sayısı da artıyor.

 

Yaşam için Toprak Derneği ile Ekolojik Şehirler Yaratmanın Adımlarını Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Şehirlerdeki atık sorununa odaklanan Yaşam için Toprak Derneği, atıkların kompost yapılmasını teşvik etmek amacıyla çalışmalar yapıyor. Özellikle kadın, genç ve çocuklar ile ortak çalışmalar yürüten dernek, bu gruplar ile kompost konusunda hem teorik hem de pratik bilgi paylaşımı ve uygulama projeleri geliştiriyor. European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Yaşam için Toprak Derneği, hibe kapsamında kurulacak internet sitesinin, kompost ve toprak iyileştirme konularında bilgi almak amacıyla başvurulan ana kaynak haline gelmesini amaçlıyor.

Derneğin kurucu ortağı Elif Çatıkkaş ile yaptığımız röportajda yürüttükleri projeleri, bokashi kompostu yöntemini, şehirde ekolojik yaşam için atılması gereken adımları ve Kokopelli Şehirde sosyal girişimini konuştuk.

Yaşam için Toprak Derneği vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Yaşam için Toprak Derneği, kentte organik atık sorununa odaklanarak atıkların kompost yapılmasını teşvik etmek amaçlı projeler hayata geçiriyor. Dernek, kentteki organik atıkların kompost yapılarak kent bahçeciliğinde değerlendirilmesi amacıyla örnekler oluşturmayı amaçlıyor.Bunları yaparken, özellikle kadın, genç ve çocuklarla çalışmalarını yürüterek kompost ve kent bahçeciliği konularında hem teorik hem de pratik bilgi paylaşımı ile uygulama projelerini hayata geçiriyor.

Yaşam için Toprak Derneği olarak, Küçük Destek Programı (Small Grants Programme- SGP) desteği ile gerçekleştirdiğimiz Çöpten Toprağa: Kentte Dönüşüm projemizde, İstinye Pınar mahallesinde kadınlarla birlikte hanelerdeki organik atıklar üzerine çalışmalar yürüttük. Çöpten toprağa, topraktan sofraya bu döngüyü tamamlamak şehirde de mümkün dediğimiz bu projede, hanelerden çıkan organik atıklar kompost yapılarak mahallede çeşitli alanlara yerleştirilen seyyar bostanlarda kullanıldı. Böylelikle, çöp diye baktığımız evlerden çıkan atıkların aslında değerlendirilmemiş bir kaynak olduğunu ve toprağımızı besleyerek sağlıklı, temiz gıdayı da bu şekilde yetiştirebileceğimize dair uygulamalı ve tekrar edilebilen bir örnek oluşturuldu.

Bir diğer çalışmamız, okullarla çocuk ve gençler odağında Okul Bahçeleri Dönüşüyor projemiz. Heybeliada Ortaokulu’nda öğretmenler, öğrenciler ve velilerle birlikte okulun bahçesinde görmek istediklerine dair hayaller kurduk ve bu hayalleri alanın koşul ve kısıtlarını göz önünde bulundurarak permakültür prensiplerinden ilhamla yaptığımız tasarım çalışmasına yansıttık. Sonrasında okulun bahçesindeki bu atıl alanı hep birlikte dönüştürdük. Bahçede, soğuk kompost, bokashi kompostu, sebze yatakları, şifalı bitkiler, yağmur suyu hasadı, açık sınıf alanı gibi pek çok öğenin hayalden gerçeğe dönüşmesi ile birlikte, çöpten toprağa topraktan sofraya okullarda da mümkün dedik.

Şehirlerdeki atık sorununa odaklanarak atıkların bokashi kompostu yöntemiyle dönüştürülmesine yönelik projeler geliştiriyorsunuz. Öncelikle bokashi kompostu nedir, bu yöntem kentlerdeki atık sorununun çözümüne nasıl bir katkı sağlayabilir?

Bokashi Japonca fermante edilmiş organik madde demek. Bokashi kompostu ise iki aşamadan oluşan bir kompost yöntemi. İlk aşamasında organik atıklar fermante ediliyor yani turşulanıyor. Bu aşamada, mikro-aerobik bir ortamda yararlı doğal mikroorganizmalardan özellikle laktobasil bakterilerinden yardım alıyoruz. İkinci aşamada ise bu atıklar toprak ile buluşarak, toprak içerisinde kompostlama süreci tamamlanıyor. Bu yöntemin en önemli iki avantajı: evlerden çıkan tüm organik atıkların kullanılabilmesi ve kapalı bir sistem olduğu için evlerin mutfaklarında herhangi bir kötü koku, böcek gibi problemler olmadan, rahatlıkla uygulanabilmesi. Bunlarla birlikte, bu yöntemin ikinci aşamasında ne kadar yaşayan bir toprak ile çöp turşumuzu buluşturursak, o kadar iyi sonuçlar alındığını eklemek gerek.

İstinye Pınar Mahallesinde gerçekleştirdiğimiz Çöpten Toprağa: Kentte Dönüşüm projesinde, yukarıda bahsettiğimiz avantajları sebebiyle bu kompost yöntemiyle devam etmeyi seçtik. Projeye katılan haneler ile yaptığımız görüşmelere ve uygulamaya dair yaptığımız incelemelere istinaden rahatlıkla organik atıkların ihmal edilebilecek bir hata payıyla neredeyse 100% başarılı bir şekilde ayrıştırıldığını ve 20 hane tarafından düzenli olarak kurulan çöp turşularının nitelik ve niceliksel olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Projede salgın ile birlikte bazı değişiklikler yapılması gerekti, örneğin mahalle pazarını hayal ettiğimiz kadar dahil edemedik, sadece bir kez atıklarından bir miktar toplayabildik. 6 ay boyunca hanelerden bir sürede mahalle pazarından alınan atıklarla birlikte yaklaşık 3 ton kadar organik atık çöpe gitmek yerine, mahallede kurduğumuz seyyar bostanlarda toprağı besledi. Bu projedeki temel tespitimiz, hanelerin organik atıklarını kokusuz bir şekilde ayrıştırabilmek (çöplerini turşulamaları) konusunda hazır ve hatta istekli oldukları, ancak ikinci aşamada çöp turşularının evlerden alınarak toprak ile buluşturma sürecinde belediye ya da sivil inisiyatiflerin desteği gerektiği yönünde oldu.

Salgın sürecinde yaşadıklarımızın şehirde ekolojik yaşamı daha fazla konuşulur hale getirdiğini gözlemliyoruz. Şehirde ekolojik yaşamın temel prensipleri ve uygulamaları hakkında bizimle paylaşabileceğiniz tavsiyeler ve kaynaklar var mı?

Şehirde ekolojik yaşam için ilk adım kendi davranışlarımızın sorumluluğunu almak ve sorumlu tüketici olmak. Aldığımız ürüne gerçekten ihtiyacımız var mı? Evdeki malzemeleri farklı şekillerde yeniden değerlendirebiliyor muyuz? Alışveriş yapmayı tercih ettiğimiz yerlerin adil, gezegeni gözeten üretim süreçleri var mı? Bunları değerlendirmek gerekiyor.

Üretilen gıdanın üçte biri israf oluyor. Mutfaktan dönüşüme başlamak için yapabileceklerimiz: Gıda alışverişi yaparken alışveriş listesi yaparak ihtiyacımız kadar gıdayı almak, doğru koşullarda saklamak, fermantasyonun nimetlerinden faydalanarak gıdayı saklama süresini uzatmak ve en sonunda değerlendiremediğimiz kısmını da kompost yapmak diyerek çok genel bir çerçeve verebiliriz. Elbette herkesin bu süreçte kendi koşullarına ve gerekçelerine göre kendi reçetisini yazmasını tavsiye ediyoruz. Uygulamaya da teşvik edeceğini düşündüğümüz güzel başlangıç kitapları ise şöyle:

  • Ekolojik Dönüşüm Rehberi, Victor
  • Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi, Sinek
  • Ekolojik Yaşam Rehberi, Yeni İnsan

Derneğinizin kurucu ekibi içerisinde Kokopelli Şehirde sosyal girişim üyeleri de yer alıyor. Kokopelli Şehirde’nin amaçlarından ve faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz? Bu alanda bir sosyal girişim olmak nasıl bir deneyim?

Kokopelli Şehirde, toprak, doğa ve besinle kurduğumuz ilişki neticesinde şehir ölçeğinde ekolojik çözümler ve alternatifleri paylaşmak, yetişkinler ve çocuklarla birlikte bir deneyim alanı oluşturmak amacıyla bir sosyal girişim olarak  Eylül 2017’de kuruldu. Kokopelli üç ana eylemsellik üzerine çalışıyor. İlki kurulduğumuz günden bugüne kadar yaptığımız atölyeler. Burada hem çocuk hem de yetişkinlere hitap ediyoruz. Ayrıca kurumsal atölyeler ve okul projeleri de oluyor; böylece daha çok insana ulaşabiliyoruz. Mutfak atölyelerinden ekolojik tasarımlara, okul üzerine düşünmekten kompost yapmaya kadar geniş bir skala söz konusu. Yalnızca kentte yaşayanlar için değil aynı zamanda kırsala göç planını uygulamaya geçirmek isteyenler de kendine uygun bir atölye bulabiliyor. Bu atölyelerin bir kısmı Kokopelli Şehirde ekibi tarafından veriliyor. Ancak bu noktada bir avantajımız da var. Türkiye’de ekolojik uygulama odaklı çalışan birçok kişi var ve bu kişilerle sürekli temas halindeyiz; bu yelpaze Kazdağları’ndan İç Anadolu’ya kadar uzanıyor. Dolayısıyla  kendi habitatımızı oluşturmuş durumdayız. Dolayısıyla atölyelerimizin bir kısmı da işinin ehli insanlar tarafından veriliyor ve katılımcılarla birlikte ağımız daha da genişliyor.

İkincisi ise mekan odaklı ekolojik uygulamalar. Biraz daha açacak olursak, binalarımızda ya da bahçelerimizde uygulayabileceğimiz alternatifleri sunmaya çalışıyoruz. Bunlar soğuk kompost, solucan kompostu, bostan ve şifalı bitki yetiştiriciliği, gri su dönüşümü ve yağmur suyu hasadı gibi uygulamalardan oluşuyor.

Üçüncü eylemselliğimiz de şehirde ekolojik yaşama nasıl başlayacağını bilmeyen kentliler için kitler oluşturmak. Saksıda Bostan ve Bokashi kompost setiyle çöpten toprağa ve topraktan hasada bir gıda dönüşüm süreci yakalamaya çalışıyoruz. Uygulayıcılarımızla iletişim halinde kalıyor ve yaşanabilecek sorunları birlikte çözüyoruz.

Derneğinizin dijital dönüşümünü güçlendirmek için vakfımızın sağladığı  kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteğinden faydalanıyorsunuz  . Bu hibeyle ne tür çalışmalar yapacaksınız?  Hibenin derneğinizin dijital dönüşümüne nasıl bir katkısı olmasını bekliyorsunuz?

Yaşam için Toprak Derneği, oldukça yeni kurulan bir dernek. Faaliyetlerimizi dijital ortama taşıyarak daha görünür olmayı, daha fazla kişiye ulaşmayı ve gelir getiren ürünler geliştirerek derneğin finansal sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlıyoruz. Dijital dönüşüm projesi kapsamında, hayata geçirilecek dernek internet sitesi ile içerik paylaşımı, çevrimiçi eğitimler, hayata geçen projelerin tanıtımı ve bağışçı arayüzünü hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’na Yapılan Başvurularla İlgili Değerlendirme Metnimiz Yayınlandı

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) yenilikçi projelerini, kurumsal gelişimlerini, kampanya ve savunuculuk çalışmalarını desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 dönemi başvuru ve seçim süreci tamamlandı.

Sivil toplum kuruluşlarının bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu 2021 dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Her Yaşta Fonu Başvuruları Sona Erdi

By | Her Yaşta Fonu

Yaşlılık alanında çalışmalar yapan ya da toplumsal cinsiyet, sağlık, engellilik, eğitim gibi alanlarda biriktirmiş olduğu tecrübeyi çalıştığı hedef kitle nezdinde yaşlılarla genişletmeyi hedefleyen sivil toplum kuruluşlarını (STK) desteklemek amacıyla AvivaSA işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Her Yaşta Fonu’un başvuruları sona erdi.

Fona toplam 29 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 25’i dernek, 3’ü vakıf, 1’i kooperatif tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Antalya, Balıkesir, Çanakkale, Düzce, Eskişehir,  İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin, Sakarya, Şanlıurfa, Şırnak ve Tunceli olmak üzere 14 ilden başvuru alındı. Her Yaşta Fonu’ndan talep edilen toplam hibe tutarı 2.884.130 TL oldu. 

Ekosfer Derneği ile Hibe Desteğimizle Yapacakları Dijital Dönüşüm Çalışmalarını Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Ekosfer Derneği (Ekosfer), insan kaynaklı iklim değişikliğini durdurmak için gerekli politikaların uygulanması, biyo-çeşitliliğin bozulmaması ve ekolojik dengenin korunması amacıyla çalışmalar yapıyor . European Bank for Reconstruction and Development (EBRD)ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Ekosfer, savunuculuk kampanyalarını, iletişim faaliyetlerini ve  kaynak geliştirme çalışmalarını dijitalde daha etkili bir şekilde yürütebilmek amacıyla bir internet platformu geliştirecek. Ekosfer Derneği Kampanyalar Koordinatörü Özgür Gürbüz ile yaptığımız röportajda derneğin faaliyetlerini, yürütücüsü oldukları #ParisiOnayla kampanyasını ve hibe desteğimizle yapacakları çalışmaları konuştuk.

Ekosfer Derneği , Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Ekosfer Derneği, iklim krizinden çıkmak için gerekli politikaların hızla hayata geçirilmesi için çalışıyor. Bunun  için de iklim krizinden etkilenen herkesi çözüm için harekete geçirmeye ihtiyacımız var. İletişimi ve iletişim araçlarını bu amaca ulaşmak için kullanan bir oluşumuz. İklim krizinin etkilerini ve çözümlerini birlikte anlatarak hareketi büyütmeyi istiyoruz. Yaptığımız çalışmalar ile verileri kolay erişilir hale getirmeye çalışıyoruz. Türkiye’de Kömür internet sitesi bunun iyi bir örneği oldu. Bu internet sitesinde yer alan harita aracılığıyla Türkiye’de nerede kömür santralı var, nerede kurulmak isteniyor, hangi aşamada görebiliyorsunuz. İlgili raporlara ulaşabiliyorsunuz. İklim krizinden etkilenen ve çözüm için harekete geçmeyi bekleyen gruplara ulaşmayı önemsediğimiz için gazetecilere bir yıl süren iklim haberciliği eğitimleri düzenledik . Türkiye’nin farklı kentlerindeki gazetecilerle iklimle ilgili temel kavramları ve haber örneklerini paylaşarak, bu konulara dikkat çekmelerini sağlamak istedik. Kısa videolarla herkesin iklim konusunda merak ettiği bilgileri özetledik. Salgın döneminde yayımlanan hava kirliliği ve ulaşım arasındaki ilişkiyi inceleyen raporumuzla da hem soruna hem de çözüme,yeşil ulaşım seçeneklerine dikkat çektik. Henüz yolun başındayız ama iletişim tarzımız ve çalışma yöntemlerimiz yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Aldığımız hibeyle dijital altyapımızı da güçlendireceğiz ve böylece iletişim kanallarını daha etkili bir şekilde kullanmaya başlayacağız.

Ekosfer Derneği CAN Europe, Türkiye Nükleer Karşıtı Platformu, Europe Beyond Coal gibi iklim ve ekoloji alanında faaliyet gösteren uluslararası ağların üyesi. Bu ağlar kapsamında gerçekleştirdiğiniz işbirliklerinden ve bu işbirliklerinin çalışmalarınıza katkısından bahsedebilir misiniz?
Bu ağlara katılarak çalışma alanlarımızdaki paydaşlarla işbirliğimizi artırmak ve beraberinde bilgi akışını güçlendirmek istedik. Paris Anlaşması için düzenlediğimiz imza kampanyası, Adana Hunutlu Termik Santralı’nı durdurma çabaları sırasında birlikte yaptığımız işler, paneller ve söyleşiler bu işbirliklerinin ilk sonucu oldu. Çevre alanında çalışan farklı sivil toplum kuruluşları  ve hareketlerinin içerisinden gelen Ekosfer ekibi birlikte çalışma pratiğine sahip. Bu nedenle de çok zorlanmadan, uyum içersinde hareket edebiliyoruz. Birlikte olmak sesimizi daha geniş kitlelere duyurmamıza yarıyor. Diğer örgütlerden bilgi alıyor, eksiklerimizi kapatıyoruz. Yeni paydaşlarla da tanışmış oluyoruz ki uluslararası ağlar bu anlamda oldukça ufuk açıcı. İklim krizi küresel bir sorun olduğu için de zaten dünyadaki diğer örgütlerle birlikte hareket etmemiz kaçınılmaz. Ülkelere tavsiye ettiğimizi bizim yapmamamız doğru olmazdı. 

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını imzalaması için yürütülen ve Türkiye’den 48 sivil toplum kuruluşunun imzaladığı #ParisiOnayla kampanyasının yürütücülüğünü yapıyorsunuz. Kampanya ve bugüne kadar gelinen nokta hakkında neler söylemek istersiniz?

İklim krizi hepimizin bildiği gibi küresel bir sorun. Yerelde uyum anlamında alabileceğimiz önlemler olsa da iklim krizini durdurmak veya yavaşlatmak için birlikte hareket edilmesi gerekiyor. Herkes üzerine düşeni yapmalı. Bunun yolu da uluslararası anlaşmalardan geçiyor. Paris Anlaşması da iklim konusunda 197 ülkeyi bir araya getiren, aynı hedef altında toplayan uluslararası bir mutabakat. Türkiye de 197 ülke arasında yer alıyor. Fakat,  imza attığı bu anlaşmayı henüz TBMM’ye getirip onaylamadığı için süreci tamamlamadı. Türkiye ile birlikte Eritre, İran, Irak, Libya veYemen Paris Anlaşması’na taraf olmadı. Türkiye’nin yıl sonundaki iklim zirvesine (Glasgow-COP26) kadar anlaşmaya taraf olmaması sürecin dışında kalmasına neden olabilir. Türkiye’nin hali hazırda etkili bir iklim politikası ya da elini taşın altına koyduğunu gösteren bir iklim hedefi yok. Uluslararası sürecin dışında kalmak Türkiye’yi daha büyük bir yalnızlığa itebilir. Kampanya kapsamında bugüne kadar 20 bin imza toplandı. Fakat daha da önemlisi  Paris Anlaşması konusunu tartışmaya açtık. Çevre örgütleri dışında da konu tartışılır hale geldi. Önümüzdeki dönemde imzaları TBMM’ye teslim edeceğiz. Bu sayede karar vericilere talebimizi iletme şansı da bulacağız. Kampanyamızı önümüzdeki 2-3 ay içerisinde daha da büyütüp, Türkiye’nin pozisyonunu yeniden değerlendirmesini ve Paris Anlaşması’nı onaylamasını istiyoruz.

Aralık 2020’de Virüsten Kaçarken İklim Krizine Yakalanmak başlıklı bir rapor yayınladınız. COVID-19 salgını bağlamında düşündüğünüzde, salgın ve iklim krizi arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?   

Salgın sırasındaki kapanmalar ile beraber trafik yoğunluğunun azalmasının hava kirliliği üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu gördük. Yayınladığımız rapor ile de bunu belgeledik. Ulaşım kaynaklı hava kirliliğiyle, iklimi değiştiren ulaşım kaynaklı emisyonların aynı araçlardan geldiğini biliyoruz. Sadece sorunun kaynağı değil aynı zamanda çözümü de ortak. Yeşil ulaşım araç ve politikalarının hayata geçirilmesi ile iki konuda da çözüme ulaşabiliriz. Raporu iki bölüme ayırdık. Çalışmanın ilk aşamasında Prof. Dr. Kayıhan Pala dernek için bilimsel bir araştırma yaptı. Biz de, Ekosfer Derneği olarak  çözüm bölümünde yeşil ulaşımdan örnekler verdik. Aynı zamanda, ulaşım araçlarının sera gazı emisyonlarına göre karşılaştırmasını sunduk. 

Raporu hazırlarken elbette salgın ile iklim krizi arasındaki ilişkiye de baktık. Salgınla birlikte yapılan araştırmalar, hastalanmamıza neden olan patojenlerin ( bulaştığı canlının fizyolojisini bozan ve genelde hastalıklara neden olan mikroorganizmalar) ekosistem tahribatının hızlanmasıyla yayıldığını gösteriyor. Bu konuda bilimsel bir mutabakattan bahsedebiliriz. Son 20 yılda karşılaştığımız Domuz Gribi, SARS, MERS, Ebola ve COVID-19 gibi küresel salgınların ortak noktası, hastalığın kaynağının hayvanlardan insanlara geçen zoonotik patojenler olması. Ekolojik tahribat devam ettikçe benzer sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz görünüyor. Kaldı ki, salgın olmasa da ekosistemde yarattığımız tahribat, iklim krizinden yerel çevre sorunlarına kadar can alıcı sonuçlar doğuruyor. Doğanın bize tanıdığı sınırlar içerisinde yaşamayı öğrenmezsek bizimle birlikte birçok türün yaşamını zora sokacağız. Buna bir dur demeliyiz.

Vakfımızın kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteğini   Ekosfer’in dijital dönüşümü için kullanacaksınız. Bu hibeyle ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz? 

Dijital araçları etkin bir şekilde kullanarak kampanyalarımızın daha fazla insana ulaşmasını ve iklim krizinden çıkmak için gerekli politikaların hayata geçirilmesi için karar vericiler üzerinde baskı oluşturmayı amaçlıyoruz. Fon kapsamında da bu amaca uygun olarak üç aşamalı bir plan oluşturduk. İlk aşamada kurumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir internet sitesi geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu internet sitesi üzerinden düzenli paylaşımlar yapmayı ve e-bülten aboneliği gibi özellikler sunmayı planlıyoruz. 

Planımızın ikinci aşamasında, yeni geliştireceğimiz internet sitemizin tasarımıyla uyumlu bir imza kampanyası sitesi de hazırlayacağız. İmza kampanyalarımızı kendi sitemiz üzerinden hayata geçirerek, etkili kampanyalar yürütmek kurumumuzun sürdürülebilirliği açısından oldukça önemli.

Son aşama ise bu iki araca paralel bir bağış sitesi geliştirilmesi olacak. Bütün sivil toplum kuruluşları gibi bizim için de bireysel bağışlar oldukça önemli. Bireysel bağışçı sayımızı artırmayı ve Ekosfer’e destek olmak isteyen insanların kolayca bağış yapabileceği  bir yapıyı hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Böylece  sesimizi daha fazla kişiye ulaştırabileceğimize inanıyoruz.

DİSA Önce Çocuk: Çocukların Travmalarıyla Baş Etme Projesini Tamamladı

By | Çocuk Fonu

Çocuk Fonu’nun 2019-2020 döneminde desteklediğimiz Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA), farklı program alanları altında toplumun sosyal ve siyasal gelişiminin önünü açacak araştırmalar yaparak geleceğe yönelik politikaların oluşturulmasına birinci elden, nesnel ve saha çalışmasına dayalı bilgi temelinde katkıda bulunmak amacıyla çalışıyor. Hibe desteğimizle gerçekleştirdiği Önce Çocuk: Çocukların Travmalarıyla Baş Etme projesini yakın zamanda tamamlayan DİSA, projede 55 çocuk ve 55 sorumlu ebeveynle psikososyal destek çalışmaları yürüterek; sanat terapisi, oyun terapisi ve çocuk hakları ile ilgili bir eğitim programını hayata geçirdi. DİSA, proje kapsamında içerisinde çalışma bulgularının da yer aldığı  Çocukların Travmalarıyla Baş Etme: Çatışma Sürecinde Psiko-Sosyal Destek Suriçi ve Bağlar Örneği raporunu da yayınladı. DİSA Koordinatörü Atalay Göçer ile yaptığımız röportajda proje kapsamında yürüttükleri çalışmaları, oyun ve sanat terapisinin çocuklarla yapılan çalışmalardaki etkisini ve    Çocukların Travmalarıyla Baş Etme raporunun öne çıkan bulgularını konuştuk.

Çocuk Fonu’nun 2019 – 2020 döneminde desteklediğimiz Çocukların Travmalarıyla Baş Etme projesini yakın zamanda tamamladınız. Proje kapsamında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 

2015 yılında Diyarbakır’a bağlı Suriçi’nde yaşanan silahlı çatışmaların etkisi altındaki çocuklar ve sorumlu ebeveynlerine yönelik  psikososyal destek çalışmaları yürüttük.Bu çalışmalarda yer alan psikolog, psikolojik danışman ve sanat alanında faaliyet yürüten kişilerin, kolaylaştırıcı olarak dahil oldukları kapalı grup çalışmalarına hazırlanmaları için bir güçlendirme çalışması da yapıldı. Bu kapsamda Aralık ve Ocak aylarında alanında yetkin kişiler olan Özden Yılmaz Bilgin, Ezgi İçöz Özgür, Ayfer Apaçık, Mehmet Basri Çelik, Esin Koman ve Ezgi Koman tarafından yürütülen ve uygulanan dışavurumcu sanat terapisi, oyun terapisi ve çocuk hakları gibi alanlarıda bir  eğitim programı düzenlendi. 

Şubat ayında başlayan çalışmalar ile  48 çocuk ve 48 sorumlu ebeveyne ulaştık. Çocuk ve yetişkinlerden oluşan  5’er kişilik kapalı gruplar oluşturduk ve her bir grup içinde farklı alanlardan 2 kolaylaştırıcı partner sorumluluk aldı. Bu partnerlerden biri ruh sağlığı, diğeri ise sanat alanında kolaylaştırıcılık yaptı. Grup içi iletişimin Türkçe ve Kürtçe sağlanabilmesi için görev paylaşımı yapıldı. Mart ayında çalışmaya 7  aile daha dahil oldu. Suriye’den göç ile gelen ve anadilleri Kürtçe olan bu aileler için oluşturulan çoçuk ve bir yetişkin gruplarında  kolaylaştırıcılar sadece anadillerinde iletişim kurdular. 13 Mart’ta salgının başlaması ile beraber  kapalı grup çalışmalarına belirsiz bir süre ara vermek zorunda kaldık. Bu süreçte ailelerle olan iletişimimizi koparmadık. Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı tarafından salgın sürecinde  çocukların ve ebeveynlerin evde birlikte zaman geçirebilecekleri etkinliklerin olduğu bir havuz oluşturuldu.Bileşen her kurum bu etkinlik havuzunu sosyal medya hesaplarından paylaştı. Biz de çalışmamıza dahil olan ailelerden internet erişimi olanlara bu etkinlikleri paylaştık.

Proje sürecinde gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz bir diğer faaliyet ise psikososyal destek çalışmaları sürecinde uygulanan etkinliklerden oluşan bir program hazırlamaktı. Çift dilli olarak hazırlanan bu etkinlik programının hem çocuklar hem de sorumlu ebeveynlerine yönelik yapılmakta olan veya ileride yapılacak olan çalışmalara hizmet etmesini amaçladık. Salgın koşullarını da göz önüne alarak etkinlik kitapçığında yer alacak etkinliklerin  çevrimiçi platformlarda da uygulanabilecek şekilde revize edilmesine karar verdik. Böylece etkinlik havuzunu oluşturduk ve 4 aşamalı modül için etkinlikleri seçtik. Henüz taslak halinde olan kitapçık için çalışmalarımız devam ediyor. 

Proje kapsamında çocukların yanı sıra sorumlu ebeveynlerle de faaliyetler yürüttünüz. Ebeveynlere yönelik olarak ne tür çalışmalar gerçekleştirdiniz ve bu çalışmalar sonunda nasıl geri bildirimler aldınız? 

Ebeveynlerle ve çocuklarla yürütülen çalışma programlarının hemen hemen aynı olduğunu söyleyebiliriz.  Vedalaşma bölümü hariç, her biri 4 oturumdan oluşan 3 aşamalı bir program planladık. İlk aşamada grup içi güvenin ve bağın oluşturulmasını hedefledik. İkinci aşamada ise yaşananlar konuşulmaya başlandı, anlamlandırıldı ve baş etme yolları arandı. Son aşamada ise özgüvenin açığa çıktığı “barış içinde bir dünya” tahayyülünün kurulmasına hizmet eden bir çalışma yürütülmeyi planlamıştık. 

Salgın nedeniyle çalışmalarımıza ara vermek zorunda kaldığımız dönemde bazı gruplar ikinci aşamaya geçebilmişken, bazı gruplar ise ilk aşamaya devam ediyordu. Çalışmalar yarım kaldığı için her grubun kolaylaştırıcıları süreç ile ilgili olarak ebeveynleri bilgilendirdi. Bu bilgi akışına rağmen ebeveynlerin bize ulaşarak çalışmanın akıbetini soruyor olması hem  bu çalışmaya duyulan ihtiyacın hem de grupların katılım motivasyonlarının bir göstergesi olarak okunabilir.

Bağlar ve Suriçi’nde ikamet eden çocuklarla beraber gerçekleştirdiğiniz çift dilli psiko-sosyal destek çalışmaları sonrasında iki aylık sanat atölyeleri de düzenlediniz. Sanat atölyelerinin ve çalışmalarınızda sanat faaliyetlerini kullanmanın çocuklara nasıl faydaları oluyor? 

Sanat ve oyun, yaratıcılığı geliştiren ve özgüveni arttıran bir alan sağlamanın yanı sıra  kişinin kendisini en iyi şekilde ifade etme biçimlerinden de biridir. Bizim de çalışmamızda özellikle oyun terapisi ve dışavurumcu sanat terapisi yöntemlerinden esinlenmemizin nedeni buydu. Mesele ortaya “iyi iş” çıkarmak değil, sanatı ve oyunu bir ifade biçimi olarak psikolojik iyileşmenin ya da onarımın bir parçası olarak görmek. Sanatın bir yöntem olarak çalışmaya dahil edilmesi estetik bir kaygıdan değil, duygu aktarımına farklı zeminler hazırlamasından kaynaklanıyor. Bununla birlikte, psikososyal destek çalışması bittikten sonra sanat atölyelerinin yapılması, psikolojik iyileşmenin meyvelerini görmemizi sağladı. Bu süreçte psikolojik iyileşme sürecinin bir parçası olduğuna inandığımız çocukların iki aylık hazırlık ve atölye sürecine odaklanıldı. Bu dönemde çocuklar, kolaylaştırıcılarının desteğiyle kendilerinin planladıkları ve emeklerini koydukları sanat ürünleri ortaya çıkardılar. Çocuklar tiyatro gösterileri,  mini konser, yine çocukların eserlerinin yer aldığı resim ve heykel sergisi çocuklar ve onları izlemeye, yaptıkları eserleri görmeye gelen aileler ve çeşitli sivil toplum temsilcileri için çalışmanın taçlandırıldığı bir aşamaydı diyebiliriz. Hem ebeveynlerden hem de çocukların okul başarısındaki ve derslere katılımdaki olumlu gelişmeleri fark eden öğretmenlerden alınan geri bildirimler çalışmanın kısa dönemdeki etkilerini gösteriyor.

İlk kez 2016-2017’de yürüttüğümüz bu çalışmaya katılan çocuklarla ve ebeveynleriyle iletişimimiz devam ediyor. Tam da bu yüzden 2019-2020’de yürüttüğümüz bu çalışmaya önceki çalışmada yer almayan çocuklarıyla birlikte kendilerinin de katılım gösterdiği ebeveynler oldu. Bazı ebeveynler ise ihtiyaç duyan ailelere ulaşmamızda bize referans oldular. Bu da önceki dönemde yürüttüğümüz çalışmanın uzun vadedeki olumlu etkilerini göstermesi açısından oldukça değerli.

Proje kapsamında yayınladığınız  Çocukların Travmalarıyla Baş Etme raporundan öne çıkan bulguları paylaşır mısınız? 

Sanatın ve oyunun çalışmanın başat unsurları arasında olması, anadillerinin kamusal bir ortamda statüsel olarak Türkçe ile denk kullanılması dolayısıyla çocuklara kendilerini istedikleri dilde ifade edebilme imkanının sağlanmış olması bu çalışmanın en önemli iyileştirici faktörleri arasında yer alıyor. Bu çalışmanın en önemli bulgusu çocuklara kendilerini ifade edebilecek alanların yaratılmasının ve çocuk katılımının gözetilmesinin iyileşmenin ön koşulu olduğu yönündedir. Bu açıdan sanat, oyun ve anadilin yanında çalışmanın yürütüldüğü mekan da buna imkan sağlayabilecek diğer bir unsurdur. Bizim kullanmış olduğumuz mekanda geniş bir bahçenin yer alması etkinliklerin açık alanda yapılmasına imkan veriyordu. Bu da çocukların çeşitli faaliyetleri yürütebileceği bir alan sağlıyordu. 

DİSA’nın gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan bahseder misiniz?

Özellikle Diyarbakır’da 2016 yılının Mart ayında silahlı çatışmaların sona ermesiyle  çocuk çalışmalarına daha fazla ihtiyaç duyulmaya başlandı. Böyle bir ihtiyacın ortaya çıkması elbette ki şaşırtıcı değil. Bu süreçte hem çocuk alanında çalışma yürüten kurumlar hem de aralarındaki bağ arttı. 2018 yılında kurulan ve DİSA’nın da bileşeni olduğu Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağını buna örnek olarak gösterebiliriz. Öte yandan salgın koşulları nedeniyle çocuklara erişimin kısıtlanması, belli bir süre düzenli katılım gerektiren çalışmalar düzenlenmesini imkansız  hale getirdi. Bu süreçte çocukların deneyimleri ve çocuk çalışması yapan kurumların dönüşümü açısından yeni ihtiyaç alanlarının tespit edilmesi gerekti. Diyarbakır’da çocuk alanında faaliyet yürüten kurumları kapsayan bir araştırmayla bu kurumlar, hedef kitleleri ve paydaşları hakkında bilgi sağlanabilir. Salgın sonrası dönem belirsizliğini korurken mevcut durumun tespiti, yürütülebilecek çalışmalar için de ön açıcı olacaktır. DİSA olarak böyle bir çalışmayı yürütmek isteriz.

DİSA olarak planladığımız diğer araştırmalar arasında “Yerelde Hegemonik Erkekliğin İzini Sürmek” ve “Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet Bağlamında Miras Paylaşımı” geliyor.   Koşullara bağlı olarak gelecek dönemde yürütmek istediğimiz çalışmalar arasında “Pandemi Sırasında Kürt Medyasında Değişen Eğilimler”, “Çocuklar için Kürtçe Radyo (Podcast) Tiyatrosu”, “Okul öncesi Eğitimde Kürtçenin Kullanılamamasının Etkileri” ve “Pazar Dili Olarak Kürtçe” gibi çalışmalar yer alıyor. Geçtiğimiz yıl “Çatışma Çözümü ve Barış İnşası: Dünya Deneyimleri Serisi” kapsamında Nepal, Sri Lanka ve Guatemala deneyimlerinin yer aldığı üç rapor yayınladık. Bu yıl dört ülke deneyimini ele alıyoruz. Farklı deneyimlere dair yeni araştırma önerileri sunacak araştırmacılarla önümüzdeki yıl da bu çalışmaya devam etmeyi planlıyoruz.

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği ile Çevreci Etkinlikler Platformunun Dijitalleşmesi İçin Yapacakları Çalışmaları Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Fonu

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği (SADE), Türkiye’de sürdürülebilirlik çalışmalarının yaygınlaştırılması, etkinleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. European Bank for Reconstruction and Development (EBRD) ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız SADE, bu destek ile Türkiye’de gerçekleşen iklim odaklı etkinliklerin paylaşıldığı bir platform olan Çevreci Etkinlikler’in  altyapısını ve içeriklerini yenileyecek ve çevrimiçi eğitim içerikleri oluşturacak. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Emrah Kurum ve Yönetim Kurulu Üyesi Doğa Tamer ile yaptığımız röportajda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları odağında farklı gruplar ile yaptıkları çalışmaları ve Çevreci Etkinlikler platformunu konuştuk.

Sürdürülebilirlik çalışmalarının geliştirilmesi ve etkinleştirilmesi amacıyla kurulan Sürdürülebilirlik Adımları Derneği vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği olarak; Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları odağında farkındalık yaratmak, insanları ve kurumları harekete geçirmek, var olan sürdürülebilirlik çalışmalarını güçlendirmek ve bu çalışmaların etkilerini artırmak amacıyla çalışmalarımızı yürütüyoruz. Çalışmalarımızın 3 ana odağı bulunuyor:

– İletişim: Kurumların yaptığı sürdürülebilirlik çalışmalarının hem iç iletişim ile çalışanlarına hem de diğer paydaşlara ulaşması amacıyla projeler geliştiriyoruz. Bu iletişim çalışmalarına video içerikleriyle katkı sunuyoruz.

-İşbirliği: Kurumların var olan sürdürülebilirlik çalışmalarını geliştirmek ve yaygınlaştırmak için  farklı paydaşları Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları odağında bir araya getirip, iyi uygulamalarını paylaşmalarını ve işbirlikleri kurmalarını sağlıyoruz.

-Çalışan gönüllülüğü: Kurum çalışanlarının, kurumun sürdürülebilirlik çalışmalarına dahil edilmesi ve sürdürülebilirlik projelerini geliştirmesi için çalışıyoruz.

Sadece sorunları dile getirmenin çözüme bir katkısı olduğunu düşünmüyoruz. Evet, sorunlar var ve dile getirilmeli, ancak yapıcı eleştirilerin yapılması ve iyi uygulama örneklerinin ön plana çıkarılması taraftarıyız. Dönüşümün bardağın dolu tarafını görenler tarafından gerçekleştirildiğine inanıyoruz.

2018 yılından bu yana Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde iyi uygulama örneklerinin görünür olması ve paydaşlar arasında işbirliklerinin güçlenmesi için UNDP Türkiye ve Zorlu Holding ortaklığında çevrimiçi olarak gerçekleştirdiğiniz Sorunlara Çözümler Buluşması etkinliklerini yürütüyoruz.

Çözümler Atölyesi ile küresel bir sorunu yerelleştirerek çözme yöntemlerini gençlerle ve diğer paydaşlarla paylaşıyoruz. Etki alanları ne ise, evlerinde, okullarında, çalıştıkları yerlerdeki sorunları tespit edip bu sorunlara çözüm üretebilmeleri için atölyeler yapıyoruz. Gençler, artık geleceklerine sahip çıkıyor. Biz de onları harekete geçmeye teşvik ediyor, bu süreçte yanlarında olmaya çalışıyoruz.

“Emek” ve “üretme” kavramlarını tanımaları için çocuklarla Üreten Çocuklar isimli geri dönüşüm ve ekoloji atölyeleri yapıyoruz. Bu atölyelerde ekim-dikim yapıyoruz, atık kumaşlardan oyuncaklar üretiyoruz, kedi ve köpekler için kurabiyeler pişiriyoruz, organik atıklardan kompostun nasıl yapıldığını gösteriyoruz.

Salgının ilk gününden itibaren çok fazla konuşulmayan ve göz ardı edilen hak temelli çalışan sivil toplum kuruşlarının (STK) risk altında olduğunu düşünerek; STK’lar için Dijital Dönüşüm projesini hayata geçirdik. Kısıtlamalar sebebiyle sahaya inemeyen, çalışmalarını yürütmekte zorlanan STK’larla kendi deneyimlerimizi paylaşmak istedik. Çevrimiçi toplantı, etkinlik ve topluluk yönetimi araçlarının kullanımı, canlı yayınlar, etkili sosyal medya yönetimi, kampanya oluşturma ve yönetme gibi konularda 40 STK temsilcisiyle eğitim programımızı tamamladık. Yaptıkları çalışmaları daha geniş kitlelere duyurabilmeleri için 8 STK’nın tanıtım filmlerini hazırladık.

İletişim fakültesinde okuyan öğrenciler arasında bağımsız haberciliği teşvik etmek, sürdürülebilirlik odağında yaşanan sorunlara üretilen çözümleri görünür kılmak, doğru bilgiye erişebilmek için üniversitelerin son sınıflarında okuyan ve yeni mezun gençlerle Amaçlar için İletişim projesini yürütüyoruz.

Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir Yaşam, Balkon Bahçeciliği, Kompost Yapımı başlıklarında eğitimlerimizi dijitale uygun hale getirdik. Daha önce yüz yüze yürüttüğümüz bu eğitimleri, salgın sürecinde de şirket çalışanlarına yönelik olarak uygulamaya devam ediyoruz.

Son olarak, Nisan 2020’de derneğimizin Youtube kanalından Sürdürülebilirlik Gündemi adlı canlı yayınlara başladık. Yayınlarda özellikle bu dönemde sürdürülebilirlik alanında yaşanan gelişmeleri konuşmak, çözüm önerilerini sunmak ve iyi uygulamaları paylaşmak üzere birbirinden değerli uzmanları ağırlıyoruz. Bugüne kadar 23 yayın yaptık.

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde yapılan ilham verici çalışmaları ve iyi örnekleri paylaşmak amacıyla Sorunlara Çözümler Buluşması’nı hayata geçiriyorsunuz. Bu buluşmaları hayata geçirme nedeninizi ve bu kapsamda yaptığınız çalışmaları paylaşır mısınız?

Sorunlara Çözümler Buluşmaları, 2018 yılında dernekleşmeden önce UNDP Türkiye çözüm ortaklığında hayata geçirdiğimiz bir etkinlik dizisi. 2020 yılından bu yana Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik yaklaşımı kapsamında Zorlu Holding’in kurumsal desteğiyle de bu buluşmalar devam ediyor. Sorunlara Çözümler Buluşmaları ile, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde yapılan ilham verici çalışmaları ve iyi uygulama örneklerini öne çıkarmayı, düzenli buluşmalarla karşılıklı fikir ve deneyim paylaşımında bulunmayı amaçlıyoruz. Her buluşma, seçilen bir Sürdürülebilir Kalkınma Amacı doğrultusunda sosyal girişimci, özel sektör, STK ve kamu kurumlarını bir araya getiriyor. Buluşmalarla, konusunda uzman konuşmacılar ve sürdürülebilirlik alanında çalışan katılımcılar karşılıklı görüş alışverişinde bulunuyor, yaşanan gelişmeler ve yeni fırsatlar hakkında bilgi sahibi oluyorlar. 2018’den bu yana 18 buluşma ile birbirinden değerli 69 konuşmacıyı ağırladık, buluşmalarda 3258 kişi bizlerle birlikte oldu.

COVID-19 salgını ile beraber birçok sivil toplum kuruluşu çalışmalarını çevrimiçi ortama taşıdı. Siz de bu geçişi desteklemek amacıyla STK’lar için Dijital Dönüşüm projesini hayata geçirdiniz. Bu süreçte alanda gördüğünüz ihtiyaçlardan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

COVID-19 salgını hepimizin çalışma düzenini değiştirdi. Biz de dernek olarak hızlıca uzaktan çalışma sistemine geçiş yaptık. İlk günlerde uyum sağlamakta zorlandık. Etkinlik, eğitim ve projelerimizi yürütmeye devam edebilmek için hızlıca çalışmaya başladık. Kısa ve orta vadeli planlar yaptık. Eğitim ve atölye çalışmalarımızı dijitale taşırken, etkileşimi sürdürebilmek için çevrimiçi araçlar aradık, denedik ve programlarımızın birer parçası haline getirdik. Salgına kadar sahada fiziksel olarak uyguladığımız çalışmalarımızın büyük bir kısmını dijitale adapte etmeyi başardık, ancak bunun için çok zaman harcadık ve istedik ki bu bilgilerimizi diğer STK temsilcileriyle de paylaşalım.

Hak temelli çalışan, proje ve faaliyetlerini sahada yürüten STK ve kooperatifler, salgın sürecinde sahaya inemedikleri için çalışmalarının büyük bir kısmını ertelemek veya durdurmak zorunda kaldılar. Bu sorunun çözümü için en çok ihtiyaç duydukları konular; eğitimlerini, etkinliklerini ve atölye çalışmalarını çevrimiçi yürütebilmek, dijital kampanyalar yapabilmek oldu. Bu çalışmaları çevrimiçi olarak gerçekleştirebilmek  için de çevrimiçi araçların neler olduğunu, nasıl kullanıldığını ve hedef kitlelerine nasıl ulaşılabileceğini bilmeleri gerekiyordu. STK’lar ve sosyal kooperatifler,  paylaşıma açık, bildiklerini diğer kurumlara ve faydalanıcılara aktarma konusunda istekli  oldukları için öğrendiklerini ilişkide oldukları diğer kurumlara da aktaracak bir yaklaşıma sahiplerdi.  Böylece birbirimizden öğrendiğimiz ve birbirimize destek olduğumuz bir süreç başlatmış olduk.

STK’lar için Dijital Dönüşüm Projesi kapsamında çevrimiçi toplantı, etkinlik ve topluluk yönetimi araçlarının kullanımı, canlı yayın yapma yöntemleri, etkili sosyal medya yönetimi, kampanya oluşturma ve yönetme gibi konuları gündemimize aldık ve 40 STK temsilcisiyle bir araya geldik. Yaptıkları çalışmaları daha geniş kitlelere duyurabilmeleri için 8 STK’nın tanıtım filmlerini hazırladık.

Derneğinizin yürüttüğü bir diğer proje de Çevreci Etkinlikler. Çevreci Etkinlikler’in amacından ve bu çerçevedeki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Çevreci Etkinlikler, 2013 yılından bu yana sürdürülebilirlik temelli işleri yaygınlaştırmak ve görünür kılmak amacıyla Türkiye genelinde farklı STK’ların ve sivil inisiyatiflerin yaptığı etkinlikleri tek bir yerde toplayan Türkiye’nin ilk çevre etkinlikleri platformu. Platform,  sürdürülebilirlik ekosisteminin gelişmesi ve güçlenmesi için  paydaşlarıyla beraber etkinlik ve atölyeler de tasarlıyor ve uyguluyor.

Çevre ve Sanat Buluşmaları ile sanatçıların çevresel sorunlara yaklaşımlarını irdeleyen bir dizi etkinlik düzenledik.. Yaşanan çevresel, sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm üretme noktasında gençlerle bir araya geldiğimiz Geleceğin Sürdürülebilirlik Liderleri programını farklı kurum temsilcilerinin katıldığı etkinliklerle gerçekleştirdik. Sürdürülebilirlikle ilgili yayınların sanal da olsa bir kütüphanesinin olmasını istedik ve Ekoloji Kütüphanesi başlığı altında Türkçe rapor, kitap ve yazılı kaynakları takipçilerimizle paylaşmaya başladık.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında derneğinize Çevreci Etkinlikler’in dijital dönüşümünü güçlendirmek için bir kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteği sağlıyoruz. Bu hibeyle ne tür çalışmalar yapacaksınız?

Çevreci Etkinlikler platformu üzerinden Türkiye’de farklı kişi ve kurumlar tarafından gerçekleştirilen sürdürülebilirlik odaklı etkinliklerin paylaşımını yapmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda kişi ve kurumları kendi faaliyet alanlarında kurulacak işbirlikleri ile ortak etkinlikler düzenlemeye teşvik edileceğiz. Çevreci Etkinlikler, sosyal ve çevresel açıdan duyarlı bir topluluğa sahip olduğu için etkinliklerin doğrudan ilgili kişilere ulaşmasını sağlayarak, etkileşimin artmasına olanak sağlayacak.

Bunun yanı sıra, Çevreci Etkinlikler’i çevrimiçi bir eğitim platformuna dönüştürme hedefimiz var. Salgın öncesi sahada, salgın süresince dijitalde oluşturduğumuz eğitim içeriklerin videolarını hazırlayarak herkesin erişimine açmayı planlıyoruz. Böylece; konuya ilgi duyan, Türkçe eğitim içeriğine ihtiyaç duyan herkes eğitim videolarından ücretsiz olarak faydalanabilecek. Sürdürülebilirlik odağında dijital eğitim içeriği üreten diğer STK’lar da kendi çalışma alanlarında hazırladıkları video içeriklerini Çevreci Etkinlikler Platformu üzerinden ücretsiz olarak paylaşabilecekler.

Troya Çevre Derneği ile Hibe Desteğimizle Yapacakları Çalışmaları Konuştuk

By | Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu

Troya Çevre Derneği, kentsel ve kırsal ölçekte enerji verimliliğini sağlamak, enerji demokrasisi ve toplum temelli enerji üretimini geliştirmek amacıyla Çanakkale’de faaliyet gösteriyor. 2017 yılında tamamı kadın kuruculardan oluşan Troya Enerji Kooperatifi’ni kuran dernek, yaptığı çalışmalarla diğer enerji kooperatiflerine yol göstermeyi ve enerji sektöründe çalışan kadınların sektördeki rolünü güçlendirmeyi hedefliyor.  European Bank for Reconstruction and Development (EBRD)ve Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında hibe ve kapasite gelişim desteği sağladığımız Troya Çevre Derneği, yenilenebilir enerji kooperatiflerini bir araya getirecek çevrimiçi bir platform oluşturacak. Enerji ve enerji kooperatifleri ile ilgili podcast yayınları düzenleyerek kooperatiflerin çalışmalarını daha geniş bir kitleye duyurmalarını sağlayacak.

Troya Çevre Derneği Koordinatörü Oral Kaya ve Proje Asistanı Melis Yılmaz ile yaptığımız röportajda derneğin çalışmalarını, enerji sektöründe kadınların durumunu ve hibe desteğimizle yapacakları çalışmaları konuştuk.

Vakfımızı takip edenler derneğinizin yerel ve ulusal alanda iklim değişikliği ve etkileri üzerine yaptığı çalışmaları tanıyorlar. COVID-19 salgını ve bu kapsamda alınan önlemlerin sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını oldukça etkilediğini biliyoruz. Salgının çalışma alanınız ve kuruluşunuza etkilerinden bahseder misiniz?

Troya’nın üzerinde çalıştığı sosyal konular ve sorunlar arasında, iklim değişikliğine karşı yerel hareketleri desteklemek, iklim değişikliği ve tarım, ekolojik koruma, hava ve su kirliliği, atık yönetimi ve yerel yönetimler arasında politik ilişkileri geliştirmek bulunuyor. Derneğimiz son 7 yıldır ülkemizde çok yeni bir yaklaşım olan Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri’nin yerel, ulusal ve Avrupa düzeyinde geliştirilmesi için yenilenebilir enerji kooperatifleri üzerinde de çalışıyor.

COVID- 19 salgını her kuruluş gibi bizi de etkiledi, fakat başka alanlarda gelişmemize de olanak sağladı. Daha önce yüz yüze gerçekleştirdiğimiz toplantılarımızı ve etkinliklerimizi bu süreçte çevrimiçi platformlar üzerinden yürüttük. Bu durum, insanlarla daha iyi etkileşim kurmak ve ağımızı güçlendirmek için bir dezavantaj oluştururken öte yandan dijital ihtiyaçlarımızı belirlediğimiz ve kendimizi geliştirmeye başladığımız bir sürece girmemizi sağladı. Bu sürecin çevrimiçi araçlardan daha fazla faydalandığımız, çevrimiçi etkinliklere katıldığımız ve gerçekleştirdiğimiz bir dönem olduğunu söyleyebiliriz.

Belçika, Danimarka, İngiltere gibi Avrupa ülkelerdeki  örnekleri de inceleyerek 2017 yılında tamamı kadın kuruculardan oluşan Troya Enerji Kooperatifini kurdunuz. Bu kooperatifi kurma amacınızı ve kooperatif bünyesinde yaptığınız çalışmaları  anlatır mısınız?

Özellikle 2013 yılından itibaren yerel katılım ile, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak enerji üretimi üzerine çalışmalar yapıyoruz. Yerel katılımcılığın özellikle de tarım ve tüketim kooperatifleri aracılığı ile yaygın olmasını da göz önüne alarak, enerji kooperatiflerini ön plana çıkardık. Bu sürecin  ülkemizde çok yeni olması, hiçbir deneyimin ve yayının bulunmaması nedeniyle, ilk aşamada deneyim kazanmak ve bu deneyimi ilgili taraflar ile paylaşmak için TROYA Yenilenebilir Enerji Kooperatifi’ni kurduk. Kurucuların ve yönetimin kadınlardan oluşması, cinsiyet eşitliği kavramına inancımızın bir sonucudur. Biliyoruz ki her alanda kadın katılımcılığı, sivil alanın demokratikleşmesi ve kültürel kapasitesinin artmasına neden oluyor.

Yaptığınız çalışmalarda kadınların enerji ve ekoloji mücadelesine aktif olarak katılımının güçlenmesine öncelik veriyorsunuz. Bu iki alandaki sivil toplum kuruluşları ve aktivistlerin birlikte çalışmasının neden önemli olduğu ve bu birlikteliğin nasıl katkıları olabileceğine dair görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Son zamanlarda özellikle kadın kooperatifleri ve enerjide kadınların rolleri ile ilgili çalışmalara odaklandık. 4 Mayıs tarihinde Enerjide Kadın konulu uluslararası bir webinar düzenledik. Polonya, Almanya, Danimarka, Gürcistan ve Türkiye’den konuşmacıları bir araya getirerek farkındalık yaratmayı amaçladık. Türkiye’de kadın kooperatifleri 1999 yılında kurulmaya başladı. Kadın gruplarının girişimiyle oluşan kadın kooperatifçiliği zamanla hükümetin, yerel yönetimlerin, kalkınma ajanslarının ve hatta özel sektörün ilgi alanına girmeye başladı. Ticaret Bakanlığı Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı’nda kadınların kooperatifler çatısı altında üretmeleri ve istihdam edilmeleri konusunda girişimlerde bulunuldu. Kadın kooperatifleri sadece sağladığı sosyal ve ekonomik getirilerden dolayı değil aynı zamanda dayanışma ekonomisi potansiyeli taşıması bakımından da önemli bir örgütlenme modelidir. Türkiye’de kadınların ekonomiye sağladıkları katkılar geleneksel olarak hep geride kalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, kadınların 2015’te işgücüne katılım oranı yalnızca %31,5’tir. Bu oran, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkeleri, OECD ve AB üyesi gibi üst-orta gelirli ülkelerle kıyaslanmayacak kadar düşüktür.

Günümüzde kadın kooperatiflerinin kurulması kamu kurumlarından özel sektöre kadar bir dizi kurum ve yapı tarafından teşvik ediliyor. Fakat bu kapsamda ortaya çıkan kadın emeği ve istihdamına dair çeşitli meseleler ve sorunlar zaman zaman göz ardı ediliyor. Örneğin, altyapısal hazırlık çalışması yapmadan ve yasal yükümlülükleri bilmeden hızlıca kurulan kooperatifler, daha sonrasında kadınların hayal kırıklığı yaşamasına neden oluyor. Bu bağlamda karşılaşılan sorunun, küçük ölçekli ve çoğu zaman geleneksel kadınlık rolleriyle bağlantılı üretim yapan veya hizmet sunan kadın kooperatiflerinin bu yükümlülük ve sorumlulukları karşılayabilecek kapasitede olmamalarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.. Ürün veya hizmetin baştan yanlış seçilmesi, gerekli altyapının hazırlamamış olması, gerekli eğitimlerin alınmamış olması, pazar alanı bulunamaması ve yeterince organize olunmaması gibi sebepler ile ürünler elde kalabiliyor ve yasal yükümlülüklerin altından kalkmak imkânsız hale gelebiliyor. Bu durumda, kadın istihdamı potansiyeli taşıyan kooperatifler, kadınların borçlandığı ve öncekinden daha güçsüz hale geldikleri yerlere dönüşebiliyor.

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) 2019 yılında enerji sektöründeki kadın eksikliğine işaret eden bir rapor yayınladı. Bu rapora göre, kadınlar yenilenebilir enerji üretimi için iş gücünün yalnızca %32’sini, petrol ve gaz endüstrisi iş gücünün ise % 22’sini temsil ediyorlar. Yenilenebilir enerji sektöründe kadınların payı petrol ve gaz endüstrisine göre daha yüksek olsa da kadınlar bu sektörde çoğunlukla idari pozisyonlarda yer alıyor (kadınların% 45’i idari pozisyonlara sahipken, % 28 mühendislik pozisyonunda). Ayrıca kadınlar, hane halkı reisi konumlarından ve (ortalama olarak) düşük gelirlerinden dolayı iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha savunmasız durumdalar. Bu nedenle de enerji geçişine tam olarak dahil edilmeleri gerekiyor.

Troya Çevre Derneği olarak bu alandaki sivil toplum kuruluşları ve aktivistlerin kadınların enerji alanında kapasitelerinin güçlenmesini sağlamak, onlara ilham vermek ve girişimlerini desteklemek adına birlikte çalışmalarının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Adaların kendi enerji sistemlerine sahip olması ve fosil yakıtlardan arınmasını sağlamak amacıyla VPP4ISLANDS projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin Gökçeada ve Bozcaada’da yaratmasını beklediğiniz değişimden ve bu doğrultuda yapacağınız çalışmalardan bahseder misiniz?

VPP4ISLANDS projesi ile adalarda yenilenebilir sistemlerin entegrasyonunu kolaylaştırmayı, akıllı ve yeşil enerjiye geçişi hızlandırmayı ve adaların enerji verimliliği potansiyelini yükseltmeyi  amaçlıyoruz. Aynı zamanda proje kapsamında  adaların yenilikçi depolama yaklaşımlarından faydalanmasını  sağlamayı hedefliyoruz.. Vatandaşların aktif katılımlarının teşvik edileceği bu proje ile adaların enerji konusunda kendi kendine yeterli olmasını sağlamak ve enerji üretim maliyeti düşürmek önceliklerimiz arasında yer alıyor.

Bu hedeflere ulaşmak için  sanal enerji depolama sistemleri (Virtual Energy Storage Systems -VESS) ve dağıtılmış defter teknolojisinin (Distributed Ledger Technology – DLT)  uygulanmasını öneriyoruz.  Böylece, mevcut sanal enerji santrallerinde (Virtual Power Plant – VPP) devrim yapmayı ve akıllı enerji toplulukları oluşturmayı hedefliyoruz. VPP4Islands proje konsorsiyumu 1 büyük şirket, 1 dağıtım sistemi operatörü (Distribution System Operator -DSO), 7 KOBİ, 3 üniversite, 2 bölgesel enerji iletim organisasyonu (Regional Transmission Organization – RTO), 3 ada belediyesi ve 2 kar amacı gütmeyen kuruluştan oluşuyor. Projenin tüm süreçleri lider adalar konumunda olan İspanya’daki Formentera adası ve Gökçeada üzerinden yürütülüyor. Bununla beraber, ülkemizden Bozcaada, İtalya’da Grado adası ve Danimarka’daki Bornholm adası da proje ilerledikçe sürece dahil edilecek. Troya Çevre Derneği olarak,  bu süreçte adalarda enerji geçişi ile ilgili politika ve mevzuatlarla ilgili olarak bilgi sağlıyor, ada profilleri oluşturuyor ve  adalarda ağ oluşturma ve ortak girişimler ile ilgili tüm faaliyetleri yönetiyoruz. Dünyadaki tüm örnek adalar ve projelerle iletişim halindeyiz ve proje ağımızı sürekli genişletiyoruz.

Çevresel Sürdürülebilirlik Alanında Dijital Dönüşüm Fonu kapsamında derneğinize dijital dönüşümünü güçlendirmek için bir kurumsal hibe ve kapasite gelişim desteği sağlıyoruz. Bu hibeyle ne tür çalışmalar yapacaksınız? Bu hibenin derneğinizin dijital dönüşümüne nasıl bir katkısı olmasını bekliyorsunuz?

Hibe kapsamında  enerji kooperatiflerini kurulacak olan çevrimiçi ağ altında toplayarak, hem kooperatiflerin birbirileri ile etkileşimini güçlendirmeyi hem de insanların enerji kooperatifleri hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamayı amaçlıyoruz. Aynı zamanda belirli periyodlarla yenilenebilir enerji ve enerji kooperatifleri ile ilgili podcast yayınları düzenleyerek, bu ağ aracılığıyla kooperatiflerin sesini duyurmayı hedefliyoruz. Tüm bu adımlar, derneğimize dijital olarak yeni bir ivme sağlayacak ve yeni bir alanda  sesimizi duyurmamızı sağlayacak.

Her Yaşta Fonu Tanıtım Toplantısına Davetlisiniz

By | Her Yaşta Fonu

Yaşlanma ve yaşlılıkla ilişkili konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını desteklemek amacıyla AvivaSA işbirliği ve mali desteğiyle hayata geçirdiğimiz Her Yaşta Fonu’nun 11 Haziran Cuma günü 11:00 – 12:00 saatleri arasında gerçekleşecek olan çevrimiçi tanıtım toplantısına davetlisiniz.

Tanıtım toplantısında fonun öncelikleri, başvuru koşulları ve değerlendirme kriterleri gibi konularda bilgi paylaşımının yanı sıra katılımcıların fon ve başvuru süreci hakkındaki sorularına yanıt verilecek bir soru-cevap oturumu da düzenlenecektir.

Toplantıya katılmak isteyenlerin kayıt formunu doldurmasını rica ederiz. Toplantının katılım bağlantısı yalnızca kayıt yaptıran kişilere e-posta yoluyla iletilecektir.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 Döneminde Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) yenilikçi projelerini, kurumsal gelişimlerini, kampanya ve savunuculuk çalışmalarını desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation iş birliğiyle, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fonu’nun 2021 döneminde desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 4 STK’ya toplam 331.640 TL hibe desteği sağlayacağız.

Desteklenen STK’lar ve  yapacakları çalışmalar ile ilgili  bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Katre Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği (Katre Kadın Derneği): Erzincan’da faaliyet gösteren  dernek,  toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların eşit bir yaşam sürdürmeleri amacıyla barınma, sağlık, hukuk, cinsel ve sosyal haklar gibi alanlarda çalışmalar yürütüyor. Katre Kadın Derneği, saha çalışmalarını yerel kurumlarla geliştirdiği işbirlikleriyle gerçekleştiriyor. Turkey Mozaik Foundation  eş finansmanıyla sağladığımız 98.880 TL hibe desteğiyle Kadın ve Sağlık Hakkı projesini gerçekleştirecek olan dernek, bu proje ile kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı konulardaki bilgi ve farkındalık düzeyini artırmak için çalışmalar yapacak. Cinsellikle ilgili yanlış bilinenleri ele almayı ve cinselliğin konuşulabilir bir konu olduğuna dikkat çekmeyi hedefleyen Katre  Kadın Derneği,  Erzincan’ın belirli mahallerinde toplam 60 kadın ile 12 hafta süreyle devam edecek çevrimiçi ve yüz yüze atölyeler gerçekleştirecek. Proje sürecindeki deneyimlerini  ilgili kurum ve kuruluşlar ile paylaşmak üzere bir rapor hazırlayacak.

Ravandalı Kadınlar Derneği: Kilis’in 4 farklı köyünden bir araya gelen 32 kadın tarafından kurulan dernek, kadın emeğinin değerlendirilmesi ve kadınların sosyal yönden güçlendirilmesi amacıyla çalışmalar yapıyor; ekonomik ve sosyal faaliyetlerini yürütürken sürdürülebilirlik anlayışı ile hareket ediyor. Ravandalı kadınların  üretikleri ürünler derneğin internet sitesindeki çevrimiçi satış portalı ve farklı platformlar  üzerinden satışa sunuluyor. Turkey Mozaik Foundation’ın mali desteğiyle 40.000 TL kurumsal hibe sağladığımız dernek, insan kaynağı ve ofis giderlerini karşılayarak kaynak geliştirme kapasitesini ve kurumsal yapısını güçlendirmek için çalışmalar yapacak.

Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD):  Toplumun her alanında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddet, dışlanma ve ayrımcılık durumları ile ilgili veri oluşturmayı ve bütün ayrımcılık biçimlerinin kalkmasını amaçlayarak LGBTİ+’ların yaşadığı sorunlara kalıcı ve kapsamlı çözümler üretmek amacıyla çalışıyor. Fon kapsamında 92.760 TL kurumsal hibe desteği sağladığımız SPOD,  insan kaynağı, ofis kirası ve idari giderlerini karşılayacak.

Yüksekova Kadınları Toplumsal Destekleme ve Kültür Derneği (YUKADER): Kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi alanın her kademesinde eşit ve etkin olarak yer almasını sağlamak amacıyla Yüksekova, Hakkari’de faaliyet gösteriyor. YUKADER, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında yerel kamuoyunu etkileme, hane ziyaretleri ile kadınların ihtiyaçları hakkında bilgi edinme ve cinsiyet eşitliliği ile ilgili farkındalık artırma çalışmaları yapıyor. Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla  sağladığımız 100.000 TL hibe desteğiile Yüksekovalı Kadınlar Şiddetle Mücadele Ediyor projesini gerçekleştirecek olan YUKADER, proje kapsamında bir acil destek hattı kurarak şiddet mağduru kadınlara telefon üzerinden destek verecek. Dernek,  kadına şiddet konusunda farkındalık yaratmak amacıyla şiddeti ve  türlerini tanımlamak, kadınların şiddete maruz kaldıklarında ya da risk altında olduklarında başvurabilecekleri kurum ve kuruluşların listesini oluşturmak ve şiddet mağduru kadınlara haklarını anlatmak amacıyla  bir rehber de hazırlayacak.