Monthly Archives

Nisan 2018

DUYDER’in Çocuk Fonu Kapsamında Yapacakları

By | Röportaj | No Comments

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER)‘ni Çocuk Fonu dahilinde destekledik. Bize, Çocuk Fonu sürecinde yapacaklarını anlattıkları röportajı aşağıda okuyabilirsiniz.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Kurumunuz genel olarak hangi sorun üzerine çalışmalar yürütüyor?

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER): 2008 yılı Haziran ayında “Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER)” derneği kuruldu. Derneğin amacı;  her türlü bireysel ve örgütlü şiddete, ayrımcılığa ve insan hak ihlallerine karşı toplumun farklı kesimleriyle (etnik ayrımcılık yaşayan gruplar, göç mağdurları, mayın mağdurları, kadın, çocuk gibi) şiddetin ve ayrımcılığın yarattığı mağduriyetlerin fark edilmesi ve bunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirerek mücadele etmek olarak belirledi. Ayrıca; mayın ve PAM konusunda aşağıdaki  temel çalışma alanları belirlendi.

  • Türkiye’ de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde mayın ve PAM sorununun boyutlarını gösterecek çalışmalar yapmayı,
  • Mayın ve PAM mağdurlarının tedavilerine yönelik gerek devlet, gerekse sivil toplum örgütleri tarafından hiçbir çalışmanın olmaması nedeniyle, bu kişilerin tedavilerinin yapılabileceği,
  • Ulusal ve uluslar arası alanda mayın ve PAM konusunda duyarlılık yaratmayı,
  • Sivil ve askeri otoriteler ile işbirliği geliştirilerek, devletin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerin gereklerinin hayata geçirilmesi için toplumsal bilinç oluşturmayı,
  • Çocuklara ve yetişkinlere yönelik mayın ve çatışma atıklarından korunmaya yönelik eğitim projeleri uygulamayı,
  • Bu sorunun bir insan hakları sorunu olduğunu kabul eden etkili bir kamuoyu oluşmasına yönelik programlar düzenlemeyi planladı.

Faaliyet Gösterdiği Alanlar: İnsan Hakları, Çocuk Hakları

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Çocuk Fonu dahilinde “Çocuklar İçin Mayın ve Çatışma Atıkları Eğitimi” projesi için destek alıyorsunuz? Projeden kısaca bahsedebilir misiniz?

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER): Bu proje; Duyarlılık derneği (Duy-Der) tarafından, mayın ve çatışma atıklarının (PAM) sebep olduğu patlamalardan kaynaklı yeni ölüm ve yaralanmaları engellemek üzere planlanan “Çocuklar İçin Mayın ve Çatışma Atıkları  Eğitim Projesinin” Nusaybin ilçesi için hazırlanan aşamasını oluşturuyor.

Nusaybin ilçesi için planlanan “Çocuklar İçin Mayın ve Çatışma Atıkları Eğitim Projesi, Nusaybin ilçesinde, devlete bağlı 96 ilkokul ve ortaokulda okuyan 7-15 yaş arası yaklaşık 40.000 çocuk ve 500 öğretmen için uygulanacaktır. Nusaybin ilçesi, mayın ve çatışma atıkları konusunda risk barındıran yerleşim yerlerinden biridir. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Barış sürecinin askıya alınması ile birlikte yeniden başlayan çatışma hali, bu ilçeleri daha da riskli bir duruma getirdi. Çatışmaların kırsal alanlardan sivillerin yaşadığı alanlara kayması, sivillerin yaşadığı alanlarda çatışma atıkları sayısında artışa sebep olmaktadır. Okulların açılması ile, çocukların günlük yaşama katılması ile birlikte risk oranı artmaktadır. Bütün bu tespitler ve mayın ve çatışma atıklarının siviller, özellikle çocuklar için çok riskli sonuçlara sebep olması, bu projenin planlanmasında en önemli gerekçeyi oluşturdu.

Bu proje İlçe Kaymakamlıkları ve Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile uygulanacaktır. Ayrıca, okullarda uygulanan eğitimlere öğretmenlerin katılımı sağlanarak, öğretmenlerin de bu konuda bilgi sahibi olması sağlanıyor.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Çalışmalarınızı sürdürürken en çok zorlandığınız konu nedir? Sizce bu zorluğu aşmanın yolu ne olabilir?

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER): Proje; Türkiye’nin Kürt bölgesi olarak tanımlanan alanlarından birinde uygulanarak, “barış sürecinin” askıya alınması ile birlikte yaşanan çatışmaların doğuracağı sonuçların siviller üzerindeki etkilerini azaltacak, çocukların yaralanma veya ölümünü engelleyecek amaç ve hedefleriyle; bu dönemde uygulanması gereken  bir proje olması açısından oldukça önemlidir. Proje; uygulandığı alan itibari ile hem güvenlik hem de daha fazla çocuğa ulaşmak için devlet okullarında uygulanıyor. Projenin devlet okullarında uygulanabilmesi için resmi izinler alınıyor. Bölgede uygulanan güvenlik politikaları, izin verilmesini etkiliyor.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan aldığınız hibe desteğinin projenize nasıl bir katkısı oldu?

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER): Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan aldığımız destek, projenin uygulanabilirliğini kolaylaştırdı. Aynı zamanda; şahısların bağışları ile desteklenen bu fonun projemizi desteklemiş olması,  projede tanımlanan mayın ve çatışma atıkları sorununun farklı kesimler tarafından görünürlüğünü arttırdı.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Gelecek dönem yapmayı planladığınız çalışmalarla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği (DUY-DER): Gelecek dönemde de mayın ve çatışma atıkları konusunda çalışmalarımıza devam etmeyi planlıyoruz.

FİSA Çocuk Fonu Kapsamında Planlarını Anlattı

By | Röportaj | No Comments

Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği‘ni Çocuk Fonu dahilinde destekledik. Onlarla, Çocuk Fonu kapsamındaki planlarını, geleceğe dair yapacaklarını konuştuğumuz röportajın devamını aşağıda okuyabilirsiniz.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği’nin oluşum sürecinden bahseder misiniz? Dernek ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyor?

Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği(FİSA): Aslen maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğrenim hayatı sekteye uğrama riski taşıyan yüksek öğrenim öğrencilerine burs sağlayabilmek amacıyla kurulan FİSA, kurucular ve üyelerinin aidat ve düzenli bağışlarıyla bu faaliyetini yürütüyor. Kuruluşu takip eden yıl içerisinde LGBT bireyler, mülteciler ve çocuklar için program ve etkinlikler düzenlemeye başlayan FİSA’nın faaliyet odağını iki kalemde incelemek yanlış olmayacaktır: Öğrenim bursları yoluyla sosyal yardımlaşma ve dezavantajlı gruplara doğrudan ve dolaylı hizmet çalışmaları. Ödenti ve bağışlarla yürütülen sosyal yardımlaşma faaliyetlerinin yanı sıra, sayılan üç temel grup için programlar yürütülen dernek, bu programlarda edindiği ve paylaştığı deneyimleri sosyal yardım etkinliklerine aktararak yolculuğuna devam ediyor.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Çocuk Fonu dahilinde “Çocuk Hakları Atölyesi” projesi için hibe desteği alıyorsunuz. Yürüteceğiniz proje hangi sorundan ortaya çıktı?

Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği(FİSA): Çocukların insan hakları 20 Kasım 1989 yılında kabul edilen BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS) ile yasal güvence altına alınmış ve Türkiye de bu sözleşmeyi 1990 yılında imzalamış ve 1995 yılında yürürlüğe sokmuştur. ÇHS’nin yürürlüğe girmesinden bu yana Türkiye’de, çocuk haklarının uygulanması, hak ihlallerinin önüne geçilmesi, çocuk koruma ve çocuk refahı alanında çok sayıda düzenleme ve uygulama hayata geçirilmiş olmasına karşın bu konularda Türkiye diğer taraf devletlerle karşılaştırıldığında halen çok sayıda eksiği olan bir ülke konumundadır. Sözleşmede geçen her bir maddenin uygulanması öncelikle devletlerin sorumluluğunda olmakla beraber, ailelerin, sivil toplum örgütlerinin ve aslında toplumun tüm kesimlerinin de bu konuda sorumlulukları olduğu bilinmektedir. Bu sorumluluk zinciri içerisinde çocuklarla birebir çalışan meslek elamanlarının da yeri azımsanmayacak düzeydedir. Programımızın hedef kitlesini oluşturan psikoloji, sosyal hizmet, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ve çocuk gelişimi bilim ve uygulama alanlarında meslek icra eden alan uzmanlarının çocuk/çocuk hakları konusunda bilgi, algı, tutum ve kapasite düzeylerinin çocuk hak ihlallerinin önüne geçilmesinde ne kadar etkili ve önemli olduğu alanda yapılan uygulamalar incelendiğinde rahatlıkla görülebilmektedir. Söz konusu alan uzmanları, çocuklarla birebir çalışırken, (a) kendisi de bir sorumlu olarak uygulamalarında hak ihlaline neden olacak tutum ve davranışlardan kaçınarak; çalıştığı kurumlarda ,(b) hangi tutum ve davranışların hak ihlaline neden olduğunu bilerek bunların önlenmesi/bildirilmesi konusunda sorumluluk alarak; önleyici ve koruyucu alanda ise (c) çocuk hakları konusunda geliştirilecek politikalara çocuğun yüksek yararı çerçevesinde ve hak temelli bir bakış açısıyla katkı sunarak veya hak ihlaline neden olacak bir politika karşısında savunuculuk görevi üstlenerek, çocuk hakları alanına çok sayıda katkı sunabilecek potansiyele sahiptirler. Bu potansiyellerinin ortaya çıkması ise ancak; çocuk hakları felsefesinin benimsenmesi, ÇHS’nin içselleştirilmesi, Türkiye’deki politikalara, çocuk koruma ve yönlendirme sistemlerine aşina olunması yoluyla mümkün olabilecektir. Zira ilgili alanların lisans eğitim programlarına bakıldığında anılan çocuk hakları konularının kapsamlı olarak verilemediği rahatlıkla görülebilir.

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Bahsedilen sorunun çözümüne dair Türkiye’de neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği(FİSA): FİSA tarafından hayata geçirilecek programın birçok yönüyle benzerleri birçok sivil toplum örgütü tarafından uzun yıllardır yapılagelmekte. Söz konusun sivil alan uygulamalarının çocuk hakları meselesine sunduğu katkılar dikkate değer düzeyde çok olmasına karşın bu uygulamaların bir devlet politikası haline gelmesi hem ÇHS’ye taraf olan Türkiye’nin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi için bir adım olacak hem de çocuk hakları alanında geniş düzeyde bilgi/deneyim sahibi uzman sayısının hızlıca artmasına olanak sağlayacaktır. Bu bağlamda sorunun, bu programın hedef kitlesini oluşturan meslek elemanları açısından, çözümüne ilişkin aşağıdaki uygulamaların yapılabileceği düşünülebilir:

  • Yukarıda anılan 4 bilim/uygulama alanının (ve diğer benzer alanların) lisans eğitim programlarına “çocuk hakları” derslerinin zorunlu ders olarak konulması için gerekli tedbirlerin alınması
  • Bu alanlardan mezun olan/olma durumunda olan meslek elemanlarının, bireysel/bağımsız çalışmaya başlamadan önce, çocuklara hizmet veren en az 3 farklı kuruluşta staj deneyimine sahip olabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması
  • Yukarıda anılan iki düzenleme hayata geçirilirken, çocuk hakları/insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin de sürecin bir parçası haline getirilmesi

Sivil Toplum için Destek Vakfı (DV): Sivil Toplum için Destek Vakfı’ndan aldığınız hibe desteğinin çalışmalarınıza nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği(FİSA): Türkiye’de sivil toplum çalışmalarına devlet desteğinin çok az olduğu bilinmekte. Sivil toplum örgütleri, özellikle de hak temelli çalışan örgütler, birçok çalışmayı yine sivil alandaki diğer paydaşlarının ve uluslararası fonların aracılığı ile yürütebilmekte. Bu bağlamda STDV’den alınan hibe desteği, çoğu zaman gönüllü olarak gerçekleştirilen çalışmanın, katılımcılara daha iyi imkanlar sunacak ve kolaylaştırıcı olarak emek verecek hak savunucularına da maddi destek sağlayabilecek şekilde yürütülmesine imkan sağlamakta. Bunun yanı sıra söz konusu çalışmanın STDV gibi bir vakfın hibesine gerçekleştirilmesi çalışmayı kurumsallık katarak atılacak adımların daha yapılandırılmış ve planlı olmasına da aracılık etmekte olduğunu düşünüyoruz.

 

 

Ali Karabey Bağışçılık Öyküsünü Anlattı

By | Röportaj | No Comments

Tüsev, Değişim için Bağış Projesi’nde hazırladığı ‘İlham Veren Bağışçı Öyküleri’ kapsamında Sivil Toplum için Destek Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Ali Karabey ile görüştü.

Ali Karabey, yeni kurulan teknoloji şirketlerine erken dönem girişim sermayesi sağlayan bir yatırım fonu olan 212’nin ortaklarından ve Sivil Toplum için Destek Vakfı (Destek Vakfı) Yönetim Kurulu üyesi. Bağışçılık alanında da yatırımcı şapkasını çıkarmadığını belirten Karabey, girişim sermayesinde öğrendiği ve uyguladığı modeli sivil topluma verdiği desteklere de uyguluyor. Ali Karabey ilham veren bağışçı öyküsünde, Destek Vakfı’nın kuruluşunda aldığı rolü, Destek Vakfı aracılığıyla tanıştığı sivil toplum kuruluşları ile olan ilişkisini ve bu ilişkinin bireysel bağışçılık deneyimini nasıl dönüştürdüğünü anlattı.

“Girişim sermayesinde yaptığım işin aynısını sivil toplumda yapıyorum”

Doğma büyüme İstanbulluyum, ilkokul ve liseyi İstanbul’da okuyup 1995 yılında Amerika’ya gittim. Orada Finans ve Ekonomi okudum. Daha sonra New York’ta, Londra’da, Singapur’da ve Hindistan’da bankacılık yaptım. 2009 yılının başında Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Türkiye’deki teknoloji girişimcileriyle ilk defa o zaman karşılaştım. Çok küçük grupların az miktarda paralarla, kendi bildikleri veya öğrendikleriyle sektörü değiştirme çabalarını gördüm ve bu çok hoşuma gitti. 2010 yılında birkaç arkadaşımla Galata Business Angels adlı, yüksek gelirli kişilerin bir araya gelip kendi paralarını girişimcilere sermaye olarak verdikleri bir melek yatırımcı grubu kurduk. Sonrasında, Galata Business Angels grubu aracılığıyla tanıştığım ortağımla birlikte bir girişim sermayesi fonu olan 212’yi kurduk. 212, Türkiye’de yeni kurulmuş, sermaye ihtiyacı olan şirketlere minimum 500 bin Dolar değerinde girişim sermayesi desteği veriyor ve bugün itibarıyla yaptığımız on iki yatırım bulunuyor. Ofisimize yalnızca geleceğe pozitif bakan, becerikli, risk alabilen ve bir şeyleri değiştirme sevdalısı girişimciler geliyor. Önemli kurumsal kariyerlere sırtını dönüp büyük riskler alan insanlarla karşılaşıyorum ve o insanlar bana çok büyük bir enerji veriyor.

Sivil toplum kuruluşlarının (STK) günlük olarak yaptığı işi bizim çalıştığımız sektöre uyarlayabilir miyiz diye düşünmeye başladığım zamanlarda bu konuyu arkadaşım Yörük Kurtaran ile konuşuyorduk. Yörük ile Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın fikir aşamasında ve kuruluşunda da birlikteydik. Girişim sermayesinde yaptığım işin birebir aynısını şimdi Destek Vakfı’nda yapıyorum. 212’de şirketlerin büyümesine vesile olurken, Destek Vakfı’nda aynı şekilde STK’ların hayatta kalmalarına, sürdürülebilir olmalarına ve yarattıkları etkinin birkaç kat artmasına destek oluyorum. Çoğu insan Türkiye’de teknolojik girişimciliğin var olduğunu, bu küçücük şirketlerin düşük maliyetlerle ne gibi çalışmalar yaptığını bilmiyor. Dışarıdan bakan için gizli, benim içinse oldukça tanıdık olan böyle bir dünya var. Bu dünyanın bir benzerini sivil toplumda da görmek çok heyecan verici bir deneyim.

“Bana umut veren pek çok STK’yı tanıdım, dünyam büyüdü”

Çalıştığım sektörde her görüşülen ve önerilen girişim hakkında bir dosya hazırlanıyor, yatırım komitesine günlük ve aylık raporlar gönderiliyor. Kiminle görüşüldüğüne dair bilgilerin, finansal rakamların tümü komiteye sunuluyor ve söz konusu yatırım komite tarafından seçiliyor. Sivil toplumda ise yaptığınız işin etkisini, yani sosyal faydayı ölçmek oldukça zor. Yaptığım işte bir fon havuzu oluşturuyor ve bunun girişimcilere dağıtılması için çalışıyorum; Destek Vakfı’nda da yaptığımız destekler de bu yaklaşımla ilerliyor.

Önemli olan etkiyi öne çıkarmak ve daha fazla insanın “benim param boşa gitmiyor, sahiden bir işe yarıyor” demesini sağlamak. Benim şansım; girişim sektöründe olduğu gibi güzel insanları bir de sivil toplumda tanımış olmam. İyi eğitim almış, herhangi bir işi yapabilecek, bankada veya reklam ajansında çalışabilecek insanların bunu yapmayıp kendilerini çok daha mutlu, değerli ve ölümsüz hissettikleri bir amaç peşinde koştuklarını, küçücük ofislerde çalıştıklarını gördüm. Böyle insanların olduğunu görünce dünyam büyüdü.

Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarıyla temasım Yörük sayesinde oldu. 2015 yılında kurulan Destek Vakfı ile bana ümit veren pek çok STK’yı tanıma imkânım oldu. Keşke daha fazla insan sivil toplum kuruluşlarını görüp tanıyabilse. Bu insanlar her gün kalkıp sosyal fayda için çalışıyorsa bizim yaptığımız iş çok daha kolay diye düşünüyorum. Biz sadece destek oluyoruz. Kuruluşumuzdan bu yana toplam 43 STK’ya 700 bin TL civarında hibe verdik. Çoğu insan paraların dağıtıldığını ve işin orada bittiğini sanıyor ama bizim asıl desteğimiz hibe verdikten sonra başlıyor. Vakfın çok kuvvetli bir mentor ağı var. Hem Danışma Kurulu’nda hem de Mütevelliler Heyeti’nde uzun yıllardır sivil toplum sektöründe çalışmış insanlar yer alıyor ve STK’lara mentorluk desteği veriyorlar. Mentorluk için harcanan zamanın, verilen paradan çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede STK’larla kurduğumuz ilişki hibe desteğinin ötesine geçiyor.

Yereldeki taban kuruluşlarda çalıştıkları alanlarda uzmanlıkları ve bilgi birikimleri olan, yapılan doğruları ve yanlışları bilen çok değerli insanlar var. Destek Vakfı’na yaptığım bağışların yerele odaklanan, kendi yaşadığı veya etrafında gördüğü bir sorunu düzeltmeye çalışan küçük STK’lara destek olduğunu bilmekten çok keyif alıyor ve bambaşka bir dünyanın kapılarını açtığını düşünüyorum. Destek Vakfı bütçesi 750 bin TL’yi aşmayan STK’ları, en fazla 30 bin TL tutarında hibelerle destekliyor. Bu tutar bazı kişiler için küçük bir meblağ olabileceği gibi, çoğu STK için projelerini hayata geçirirken etkili bir şekilde kullanılabilecek bir tutar. 30 bin TL’nin Türkiye’de yapabileceği şeyleri görmek ve bunun parçası olmak çok değerli bir deneyim.

 “STK’ların yaptıkları işe el verip destek olmamız bana çok keyif veriyor”

Sivil toplumda yaptığım işlerde de yatırımcı şapkamı hiçbir zaman çıkarmıyorum. Her zaman masada kim var, bu insanlar nelerden vazgeçmişler diye bakıyorum.  Bu masaya ilk ben mi oturuyorum yoksa başkaları daha önce oturmuş ve burada değerli bir şey olduğunu görmüşler mi? STK’ların, tercihen Destek Vakfı’nın öncesinde başka bir kuruluştan daha hibe almış ve bu hibeyle güzel işler yapmış olması ve bizi heyecanlandıran bir proje önerisiyle gelmiş olması benim için önemli. Yapılan başvuruların bilmediğim konular hakkında olması beni daha da çok heyecanlandırıyor. Profesyonel hayatımda yaptığı hatalardan öğrenen ve değişebilen insanları desteklemeyi tercih ediyorum, STK’larla ilgili de aynı şeyi düşünüyorum. Masadaki insanlar bir risk almışlar mı, yapmak istedikleri şeyi bir noktaya getirmişler mi ve bizim desteğimizle çok daha sürdürülebilir ve güçlü bir şekilde ilerleyecekler mi diye bakıyorum. STK’ların yaptıkları işe el verip destek olmamız bana çok keyif veriyor. Ben ailemde mimar veya sanatçı olmayan tek kişiyim, her birinin gösterebilecekleri binalar, sanat eserleri var. Benimse bankacılık kariyerimde yaptığım her şey bir USB’ye sığıyordu. Şimdiyse kaç STK’ya nasıl destek olduğumuzu keyifle etrafıma gösterebiliyorum.

“Türkiye’de destek vermek isteyeceğim sonsuz konu var, ancak beni en çok heyecanlandıran alan eğitim”

Türkiye’de destek vermek isteyeceğim sonsuz konu var, ancak beni en çok heyecanlandıran alan eğitim. Kadın ve çocukların eğitimine özellikle önem veriyorum. Destek Vakfı olarak da eğitim alanında verdiğimiz pek çok hibe desteği var. Vakıfta son olarak Çocuk Fonu kuruldu. Aynı zamanda LGBTİ bireyleri ve azınlıkları desteklemeye çalışıyorum. Bu alanlara destek olmak benim için çok önemli.

Destek Vakfı’ndan önce hangi kuruluşa bağış yapacağımı seçmek için nereye bakacağımı bilmiyordum. Göz önünde olan büyük STK’ları görüyordum ve Türkiye’deki sivil toplumu onlardan ibaret sanıyordum. 2-3 kişinin bir araya gelerek hevesle böyle bir işe girişeceği ve bunun sonucunda Destek Vakfı gibi önemli bir oluşumun ortaya çıkacağını düşünmezdim. Destek Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesi olarak yer almak benim için çok heyecan verici.

“STK’ların kendilerini ve hikâyelerini çok iyi anlatmaları gerekiyor”

TÜSEV’in Ekim 2017’de düzenlediği Destekle Değiştir etkinliğine katılmak benim için çok değişik bir deneyimdi, hayatımda ilk defa böyle bir şeyin parçası oldum. Çok hızlı bir şekilde, farklı çevrelerden ciddi sayıda insana, “bu var, bu da var” şeklinde pek çok şey gösterdiniz. Desteklenen projeler, bu projeleri yapan insanlar etkinlikten sonra ne yaptı ne gibi etkileri oldu, benim için en önemlisi bunu görmek.

Türkiye’de kaynağı olan çok sayıda insan var. İhtiyaç sahibi olan pırlanta gibi insanlar da var. Ancak bu ikisi yan yana gelemiyor. İnsanlar kendilerini, hikayelerini anlatmayı, uğraştıkları problemi diğer tarafa aktarmayı ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlatmayı beceremiyorlar. Girişimcilik dünyasında her zaman, “fikre değil, probleme aşık olun” derim çünkü fikrin hep değişmesi gerekebilir. Herkesin canını yakan büyük bir problem bulmak, ona odaklanıp çözmeye çalışmak önemlidir. O probleme baktığımızda duyduğumuz heyecanı ve hikâyemizi diğer tarafa aktarabilirsek, ihtiyaç duyulan kaynak bulunabiliyor. Türkiye’de hem sosyal girişimcimizin hem de teknoloji girişimlerinin derdi aynı. “Sen bu problemi görmüyor musun?” diye çırpınıyorlar. Göster! Resim mi, on saniyelik bir video mu, Destekle Değiştir etkinliğinde olduğu gibi rehber köpekler mi? STK’lar bu işi para için yapmıyor, kendilerini ispatlamak ve bir şeyleri değiştirebileceklerini dünyaya göstermek için yapıyorlar. Kendilerini çok iyi anlatmaları ve hikâyelerini iyi bir şekilde aktarmaları gerekiyor. Çok daha hızlı bir hayat yaşıyoruz, hikâyelerini ve neden kendilerini buna adadıklarını bir dakika içerisinde anlatabilmeleri giderek önem kazanıyor. Sivil toplumun daha cesaretli olması ve “biz bir şekilde bunu yapıyoruz, gel bize katıl” demesi gerektiğini düşünüyorum. STK’ları tanıyan ve destekleyen küçük bir çevre var, bu çevrenin büyümesi lazım.

Amerika’daki kuruluşların bağışçılarla ilişki kurmada başarılı olduklarını düşünüyorum. Mezunu ve bağışçısı olduğum üniversite belirli sıkılıkta beninle iletişime geçiyor. Örneğin, mezunları için belirli bir miktar karşılığında bir futbol maçının biletini temin ederek bir bölümünü bağış karşılığında satıyorlar. Bu iletişim sıklığı ve yaklaşımın bağışçılarla ilişkileri güçlendirmede etkili olduğunu düşünüyorum.

“Bağışçıların parası ve zamanı kadar, bir arkadaşını STK’ları desteklemesi için ikna etmesi de önemli”

İnsanlar bağış yaparken hata yapmaktan ya da yaptıkları bağışın doğru yere gitmemesinden korkuyorlar. STK’ları hiç tanımayan, bu dünyayı bilmeyen bir insanın kendi kendine keşfetmesi oldukça zor. O zaman bu dünyayı bilen, STK’lara destek olan ve bundan keyif alan insanlara “yalnızca bağış yapma, bir tane arkadaşını da getir” demeliyiz. Destek Vakfı’nın kuruluşu da bu şekilde oldu; ilk hibe desteğini de biz cebimizden verdik. Ardından etrafımızdan arkadaşlarımıza anlatıp, onları da dahil ettik. Bu sayede, çok rahat bir şekilde arkadaşlarımdan STK’lara destek olmalarını istedim. O kişilerle desteklenen sivil toplum kuruluşları arasında bir referans oldum. Destekle Değiştir etkinliğinin ardından bir hafta boyunca herkese bunu anlattım. Herkesin cebinden bir miktar çıkarıp vermesinin, bağış yapmasa bile bu ortamı görmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tarz modeller insanlara bambaşka bir bakış açısı katıyor. Bu tür etkinliklere civar okullardan öğrencilerin gelmesi, böyle bir dünya ile daha küçük yaştan tanışmalarının iyi olacağını düşünüyorum.

Ben bu tür bağış yapma modellerini ilk defa yurt dışında gördüm, Türkiye’de benzer modellerin olduğunu görünce çok hoşuma gitti. İngiltere ve Amerika’da şirketlerin bir araya gelip, birlikte koşarak bağış topladığı modeller yaygındı. Ben de yardımseverlik koşularına katılarak bağış toplamıştım. Yurt dışındayken böyle konularda çok daha aktiftim. Çalıştığım kurumlarda bağışçılık aktivitelerine yönelik sürekli bir teşvik vardı, yapmazsan garip oluyordu. Şirketler yardımseverlik koşuları ile sivil topluma hem destek oluyordu hem de zamanını veriyordu. Hayatımda daha önce koşu yapmayan bir insan olarak bu deneyim benim için de çok eğlenceli oldu. Bu çalışmaların parçası olmak, topluma karşı hissettiğim sorumluluk duygusunu artırarak belki de benim girişim sermayesine girmemi ve şimdi STK’lara destek vermemi sağladı. Kasım 2017’de eşimin beni cesaretlendirmesiyle İstanbul Maratonu’na katılarak Destek Vakfı’nın Çocuk Fonu için bağış topladım. Başka bir yerde veya iş ortamında kullanamadığım sosyal krediyi kullanabilmek, arkadaşlarımdan çocuklara destek olmak için bağış istemek çok keyifliydi. Yardımseverlik koşusunda bambaşka kitlelerden pek çok insanın bir araya gelmesi ve bir amaç için koşması çok hoş ve doyurucu bir deneyimdi.

 

degisimicinbagis.org