Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği (FİSA) bir yandan maddi yetersizlikler nedeniyle öğrenimini tamamlayamamış, şehir ya da öğrenim kurumu değiştirmiş veya kayıt yaptırmaktan imtina etmiş öğrencilere burs kaynağı sağlarken, öte yandan çocuk haklarının korunması ve hayata geçirilmesi amacıyla, çocuk ihmali ve istismarı, çocuk işçiliği, ayrımcılık, çocuk katılımı, çocuk ve göç, engellilik ve eğitim alanlarında proje ve programlar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu“nun 2021 döneminde sağladığımız hibe desteği ile Çocuk Hakları Krizi Değil! Yerel Yönetimler İçin Çocuk Hakları Temelli Kriz Yönetimi projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında dernek, yerel yönetimlerin olağan koşulların yanı sıra yangın, salgın, sel gibi çeşitli kriz durumlarında da çocukların yaşam, sağlık, eğitim, barınma, beslenme, katılım hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerinin yerine getirilmesini sağlayacak ve ihlalleri önleyecek yerel politikalar ve uygulamalar geliştirilmesine destek olacak bir rehber hazırlayacak. FİSA; Çiğli Belediyesi, Sultanbeyli Belediyesi ve Fındıklı Belediyesi ile de bu rehber üzerinden eğitimler düzenleyerek, çocuk hakları temelli bir stratejik plan hazırlayacak.
FİSA Proje Koordinatörü Ezgi Koman ile yaptığımız röportajda proje kapsamında yürüttükleri çalışmalar, kriz ve afet anlarında çocukların karşılaştığı zorluklar, yerel yönetimlerin çocuğa duyarlı stratejiler geliştirmesinin önemi ve Türkiye özelinde çocukların afet ve benzeri alanlardaki politika üretim süreçlerine ne kadar dahil olabildiği hakkında konuştuk.
Vakfımızı takip edenler FİSA’nın çocuk haklarının korunması ve hayata geçirilmesi amacıyla yaptığı çalışmaları yakından tanıyor. Derneğinizin öncelik alanları doğrultusunda, 2022 yılında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?
FİSA Çocuk Hakları Merkezi olarak çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de ne yazık ki kriz durumları ve ihlallerin devam edeceğini öngörüyoruz. Bu nedenle çocukların yaşadıkları hak ihlallerini görünür kılmak için izleme ve raporlama çalışmaları yapacağız. Çocuk işçiliğinin önlenmesiyle ilgili bir alan araştırması kurguluyoruz. Bir yandan da Turkey Mozaik Foundation ve Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) desteğiyle gerçekleştireceğimiz yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çalışması devam edecek. Hukuk yoluyla savunuculuk çalışmalarımız yani dava takipleri ve stratejik davalamalar sürecek. Özellikle yaşam hakkı, eğitim hakkı ve çocukların örgütlenmesine odaklanmış durumdayız. Çocuklarla daha fazla bir araya gelmek, onlarla birlikte olan biteni anlamak istiyoruz. Bu konuda da çocuklarla düzenli olarak nasıl bir araya gelebileceğimizi kurgulamaya çalışıyoruz.
COVID-19 salgını, 2020 yılında yaşanan depremler ve son olarak Temmuz – Ağustos aylarında yaşadığımız orman yangınları toplum olarak özellikle kriz ve afet durumlarında çocuk hakları alanında çok fazla bilgiye sahip olmadığımızı gösterdi. Kriz ve afet anlarında çocukların karşılaştıkları zorluklardan bahsedebilir misiniz? Çocukların doğal afetler, salgınlar, kriz anlarındaki hakları hakkında genel bir çerçeve çizebilir misiniz?
Evet gerçekten de küresel olarak zor zamanlardan geçiyoruz. COVID-19, iklim krizi kaynaklı yangınlar, seller ve ekonomik kriz gibi pek çok olağanüstü durumla karşı karşıyayız. Savaşlar, çatışmalar gibi kriz durumları da en çok çocukları etkiliyor. Çünkü kriz durumlarında çocukların ihtiyaçları çoğunlukla görünmez olabiliyor. Yetişkinler bu krizleri kendi bakış açıları ile çözmeye çalışıyor ve bunu yaparken de ne yazık ki çocuklar odağa alınmıyor ve bunun için pek çok gerekçe üretilebiliyor.
Tabii bir de bu tür kriz durumlarında çocukların ne kadar etkileneceğini belirleyen şey, çocuk koruma mekanizmalarının var olup olmadığı. Var olduğu taktirde de ne kadar etkili olduğu. Çocuk koruma mekanizmaları yeteri kadar işlemeyen, sosyal devlet uygulamaları güçsüz olan, eşitsizliğin derin olduğu ülkelerdeki çocuklar, kriz durumlardan çok daha fazla etkileniyor.
Evet krizler olağanüstü durumlar ancak çocukların bu dönemlerde de hak ve özgürlükleri devam ediyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (BM ÇHS) de bunu öngörüyor. BM ÇHS’ye göre kriz yönetme, krizle baş etme politikalarının çocuk haklarına saygılı olması gerekiyor. Politikaların çocukları krizin doğrudan etkilerinden koruması, etkilenenleri yeniden güçlendirmesi, kriz müdahale süreçlerine onların da katılımlarını sağlaması ve çocukların doğru bilgi edinmesine yardımcı olması gerekiyor. Türkiye’de de çocuklar salgın sebebiyle ortaya çıkan durumlardan etkileniyor. Özel gereksinime ve potansiyele sahip farklı çocukları da dikkate alacak şekilde -örneğin; kapalı kurumlarda kalanlar, kronik rahatsızlığı olanlar, ebeveynlerinde gelir kaybı oluşanlar, mülteciler, temel haklarına erişemeyen gruplar, derin yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayanlar, çalışmak zorunda kalanlar gibi- uygulamalar yürütülmeli. Tabii bunun için önceden hazırlıklı olmak şart. İşte bu yüzden de bütüncül, hak temelli yerel ve merkezi çocuk politikaları oldukça gerekli.
Vakfımızın sağladığı hibe desteği ile Çocuk Hakları Krizi Değil! Yerel Yönetimler İçin Çocuk Hakları Temelli Kriz Yönetimi projesini hayata geçireceksiniz. Bu proje fikri nasıl ortaya çıktı ve proje kapsamında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?
Küresel ölçekte yaşadığımız krizlerin insan haklarına dayalı olmayan, çocuğu odağa almayan politikalar ile çözülmeye çalışılması nedeniyle bir çocuk hakları krizine dönüştüğüne tanık oluyoruz. Bir raporlama çalışması içerisindeyiz. Son dönemlerde Türkiye’de yaşanan çeşitli kriz durumlarının çocuklara olan etkisine bakıyoruz. Aslında her biri hak temelli politikalarla önlenebilir nitelikte. Bu yüzden de kriz anlarında ilk müdahaleyi yapabilen / yapması beklenen kurumsal yapılar olan yerel yönetimlerin bu anlamda güçlenmesi çocukların yaşamını doğrudan etkileyecek diye düşünüyoruz. Aslında bu bir zorunluluk ve BM ÇHS’ye göre de bu bir yükümlülük.
Bu destek kapsamında öncelikle bir rehber hazırlayacağız. Bu rehber kriz durumlarında çocuk hakları temelinde uyulması gereken asgari standartları içerecek. Ardından İzmir, İstanbul ve Rize’deki üç ilçe belediyesi ile bu rehber üzerinden eğitimler yapacağız ve stratejik planlar hazırlayacağız. Umarız ki bu üç belediye ile yapacağımız çalışma diğer belediyeler açısından da ilham verici olur.
Dernek olarak yaptığınız birçok çalışmada yerel yönetimlerle işbirlikleri geliştirmeye öncelik veriyorsunuz. Yerel yönetimlerin çocuğa duyarlı stratejiler geliştirmesinin öneminden bahsedebilir misiniz? Yerel yönetimlerin çocuklara yönelik politikalar geliştirirken nelere dikkat etmesi gerekiyor?
Yerel yönetimler merkezi idareye oranla tüm çocuklar için çok daha yakından hizmet üretebilen yapılar. Ayrıca ihtiyaçları ve potansiyelleri yerinde tespit edebilme olanağına sahip oldukları için çocuk hakları açısından da etkili politikalar üretebilme, uygulamalar gerçekleştirebilme gücüne sahipler. Bu yüzden yerel yönetimlerde insan haklarına dayanan, çocuk merkezli stratejilerin geliştirilmesi, çocukların hak ve özgülüklerinin korumasında ve geliştirilmesinde önemli bir role sahip. Türkiye gibi nüfusu ve coğrafyası büyük ülkelerde yerel yönetimlerin bu rolü, bu çocuk hakları ve özgülükleri açısından çok daha büyük önem kazanıyor.
Yerel yönetimler çocuklara yönelik politikalar geliştirirken öncelikle bu yaptıklarının bir lütuf değil bir yükümlülük olduğunu unutmamalı. Bu bir insan hakları yükümlülüğü. Bunun yanı sıra yerel yönetimler öncelikle hizmet ürettikleri çocukları nasıl algıladıklarına ilişkin bir çalışma yapmalı. Hak ve özgürlüklerin önünde engel olan ezber ve ön yargılarla yüzleşmeli ve bunları dönüştürmeli. Hem kendisinin hem de toplumun… Yani yerel yönetimler çocuğa hak temelli yaklaşmalı, çocukları hak ve özgürlük sahibi bireyler, özneler olarak görmeli.
Yerel yönetimler hizmetlerine; hizmet ürettiği çocuk grubunun ihtiyaçlarını, potansiyellerini bilerek ve onları tanıyarak başlamalı. Bu hizmetleri bütüncül, çocuk odaklı ve çocuğun yüksek yararını gözeten bir anlayışla planlamalı ve uygulamalı. Ve uygulamalarını da aynı yaklaşımla izlemeli ve değerlendirmeli. Gerekiyorsa değiştirmeli, dönüştürmeli. Yerel yönetimler çocuğun katılımını esas almalı. Çocukların karar alma mekanizmlarında sahici bir katılımı esas alacak şekillerde uygulamalı ve bunun için çeşitli araçlar, mekanizmalar oluşturmalı. Ve bunu elbette çocuklarla beraber yapmalı. Yerel yönetimler, BM ÇHS’i kendisine temel bir dayanak olarak kabul etmeli. Çocuklara ilgili çalışmaları izleme ve değerlendirme konusunda mekanizmalar kurmalı ve bunları uygulanabilir hale getirmeli. Gerçekleştirdiği tüm uygulamaların bağımsız taraflarca izlenebilmesi için izlemeye açmalı.
Çocuklarla ilgili yaptığı çalışmaları çocuklara duyurmalı ve sık sık bu konuda çocukları bilgilendirmeli, onların görüşlerini alacağı, katılımını sağlayacağı mekanizmalar oluşturmalı. Çocukların hızlıca ve kendi başlarına da erişebilecekleri güven duyacakları başvuru mekanizmaları kurmalı, destek ya da dayanışma süreçlerinden yararlanabilecekleri kurgular yapmalı. Tüm bunlar için çocuklar başta olmak üzere çocuk hakları hareketiyle işbirlikleri geliştirmeli.
Greta Thunberg’in başlattığı iklim krizi eylemleri kısa sürede tüm dünyaya yayılarak Türkiye dahil olmak üzere 139 farklı ülkeden çocukların katıldığı büyük bir eyleme dönüştü. Bu eylemler ile çocuklar ilk kez iklim krizi hakkında bu denli güçlü ses çıkarabildi. Türkiye özelinde düşündüğümüzde çocuklar afet ya da benzeri alanlardaki politika üretim süreçlerine ne kadar dahil olabiliyor? Türkiye’de çocukların katılımını garanti altına alan mekanizmalar bulunuyor mu?
Evet Greta’nın başlattığı eylemler tüm dünyaya yayıldı çünkü düşünülenin aksine çocuklar yaşamda olan biten her şeyle oldukça ilgililer ve hepimiz gibi onların da görüşleri ve talepleri var.
Greta ve yüzlerce çocuk iklim krizine karşı bir adalet talebi örgütlediler. Üstelik bunu yetişkinlerin pek çoğunun sessiz kaldığı, hatta değişmez diye düşündüğü, belki de umudun küresel olarak bittiği bir dönemde yaptılar. Türkiye’de de pek çok çocuk iklim adaleti aktivisti olarak çalışmalar yürütüyor. Fakat e yazık ki genel olarak afet ya da benzeri alanlarda -önleyici ya da iyileştirici politikalarda- çocuklara yer açıldığını söyleyemeyiz. Ancak biz yetişkinler ne yaparsak yapalım çocuklar kendi alanlarını yaratmak konusunda oldukça yetkinler.
Türkiye’de yapısal olarak çocuk katılımını garantiye alan çok fazla mekanizma yok. Her ne kadar Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bu bir yükümlülük olsa da ne yazık ki bir lütufmuş gibi düşünülüyor ve yetişkinlerin keyfiyetine bağlı kalıyor. Ama çocuk hakları hareketi katılım konusunda çocuklarla birlikte hareket ettikçe bu tür yapısal mekanizmalar da gelişecektir. Her geçen gün bu yönde bir değişim, dönüşüm olduğunu söylemek sanırım yersiz olmaz.
Son Yorumlar