Category

Kültür Sanat Fonu

Improdancefest Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali Projesini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

Yücel Kültür Vakfı, 1969 yılından beri gençler arasında ayırım yapmaksızın, 16-33 yaş grubu arasındaki istekli gençlere kendilerini geliştirmeleri için olanaklar sunuyor.  Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteği ile Yücel Kültür Vakfı ev sahipliğinde, bağımsız bir genç dans insiyatifi olan Improdancefest  tarafından yürütülen  Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi ile doğaçlama kavramının dans ve performans sanatları ile ilişkilendirilmesine odaklanan 2. Uluslararası Doğaçlama Dans Festivalini düzenledi. 10-19 Haziran 2022 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşen festival kapsamında çevrimiçi ve yüz yüze atölye çalışmaları, performanslar, açık doğaçlama dans seansları, dans filmi gösterimleri, konferans ve performatif sunumlar sergilendi. 

Festival Direktörü Damla Durman ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; değişen ekonomik koşulların dans ve performans sanatlarına etkisi, Festival kapsamında yürütülen faaliyetler, Improdancefest’in gelecek dönem faaliyetleri ve uluslararası işbirliklerinin dans ve performans sanatlarına katkıları hakkında konuştuk. 

COVID-19 salgının, ekonomik krizin ve toplumsal sorunların kültür-sanat alanını ciddi anlamda etkilendiğini biliyoruz. Salgının ve yaşanan bu krizlerin dans ve performans sanatları üzerindeki etkilerine dair gözlemlerinizden bahsedebilir misiniz? 

Festivalimiz 2021 yılının Mayıs ayında tam da salgın sürecinin devam ettiği bir dönemde doğdu. Ne bir araya gelip üretecek motivasyonumuz ne de pandemi dönemindeki yasaklara bağlı olarak alınan tedbirler ve tecritler ile üretmeye halimiz kalmıştı. Üzerinde çalıştığımız performansların nerede sahneleneceği, bu sahnelemelerden gelir elde edip edemeyeceğimiz ve benzeri bir dolu belirsizlik içinde yaşadığımız bir süreçti. O dönemde çevrimiçi platformlarını aktif kullanan kurumlar ve festivaller farklı yöntemlerle seyirci ile buluşuyorlardı. Örneğin, Moda Sahne bilet aldığınız oyunu canlı bir şekilde seyircisiz oynatıyordu. Bilet alan seyircilerde ekranlarından oyunu canlı bir şekilde izleyebiliyordu. Bir diğer örnek olarak Berlin Senfoni Orkestrası verilebilir. Orkestra konser kayıtlarını çevrimiçi platformlardan paylaşarak, ücretsiz olarak müziğin izleyiciyle buluşmasını sağladı. Bizler de festivalimizin ilk senesini ücretsiz ve çevrimiçi multimedya platformları aracılığıyla gerçekleştirdik. Çevrimiçi platformlar performanslarımızı tasarlarken üzerine çalışmamız gereken yeni araçlar sundu. Bu araçlar ile seyirci deneyimini ve performansların engellere rağmen yaratıcı çözümlerle geliştirilebileceğini deneyimlemiş olduk. Festivalde gerçekleştirilen iki çevrimiçi performanstan örnek olarak sizlere bahsetmek isterim.

Festival kapsamında performanslarını sergileyen dans sanatçılarından Sabina Andre Allen Atina’daki evinin terasından canlı yayınla bağlanarak performansını gerçekleştirdi. Andriana Plessa ve Sabina Andrea Allen’nın ‘’Rising From the Ashes’’ adlı performanslarıyla, iki farklı terasta dans eden iki kadın dans sanatçısının performansını izledik. Performansta dansçılar iki farklı mekânda birbirlerini görmeden ancak seyircinin iki dansçıyı seyrettiği bir konumdan performanslarını gerçekleştirdiler. Kamola Rashidova’nın performansı ‘’Where The Heart Leaves’’ de ise Belgrad Ormanı’nda farklı kameralar kullanılarak, seyirciye farklı açılardan performansı izleme deneyimi yaratıldı. Bu iki performansta festivalin altyapısına uygun olarak geliştirildi. YouTube hesabımız üzerinden bu performansları izleyebilirsiniz. Bu verdiğim örnekler pandeminin etkilerinin ağır olarak hissedildiği dönemdeki performans ve festival tasarımı sürecine dair örneklerdi. Günümüzden örnekler verecek olursak; son dönemlerde gelişen yeni yazılım programları ile farklı ülkelerden birbirlerine sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik teknolojileri ile bağlanan avatar dans sanatçıları tasarlayan projeleri takip ediyoruz. 

Dans sanatçılarının, mühendisler, deneyim tasarımcıları ve farklı disiplinlerden sanatçılarla bir arada çalıştığı bir dönemdeyiz. Bu yeni dönem etrafımızda hızla gelişen yazılımlar ve dönüşen sergileme pratikleri bizlere şu soruları sorduruyor: Performans sanatlarının, dansın sanal mekanlarda icra edilmesi deneyimimizi nasıl etkiliyor? ya da yeni sergileme biçimleri ile çalışırken hangi donanımlarımızı geliştirmemiz gerekiyor? ve bu yeni sergileme biçimleri, seyirciyi ile olan iletişimi ve bundan elde edilecek gelir modellerini geliştirebilmeyi sağlayabilmenin metotları nelerdir? gibi sorular performans sanatlarının ülkemizdeki yeni açılımlarını ve gelişimlerini düşünmemize olanak sağlıyor.

Hibe desteğimizle hayata geçirdiğiniz Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi kapsamında yürüttüğünüz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Festivalimiz 2022 yılında 10-19 Haziran tarihleri arasında ilk defa yüz yüze İstanbul’da gerçekleşti. Festivale hazırlanma sürecinde ara dönem eğitim ve performans sergileme faaliyetlerimiz oldu. Koreograflar, dans sanatçıları, akademisyenler, dans heveslileri ve profesyonelleri de dahil eden şehrin iki yakasına yayılan festivalimiz kapsamında uluslararası 40 performans, 27 atölye, 4 yaratım projesi ve 3 dans film gösterimi gerçekleşti. Performanslar kamusal alanlarda ve sahne üzerinde gerçekleşirken, atölyelerimiz HemZemin dans adı altında herkese açık atölyeler tecrübesini geliştirmek isteyen profesyonellere ve 65+ yaş üstü bireylere yönelikti. Atölyelerimiz farklı dans türlerinden oluşuyordu. Yaratım atölyelerinde Amerika Birleşik Devletleri’nden,İsveç’den, Almanya’dan ve İngiltere’den gelen misafir koreografların, profesyoneller ve amatörlerle birlikte eser ürettikleri ve kendi ürettikleri eserleri sergiledikleri bir proje oldu. Dans filmleri Onur Topal Sümer tarafından kürate edildi ve Müze Gazhane’nin açık hava sahnesinde gösterildi. Festival ana faaliyetimiz ile inşa etmeye devam ettiğimiz platformumuz dans atölyeleri buluşmalarına, yurt dışı projeleri ile partnerlik başvurularına ve yeni işbirlikleri adımlarını atmaya devam ediyor.

Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali projesi kapsamında çeşitli kurumlar ve paydaşlarla işbirlikleri gerçekleştirdiniz. Türkiye’de ya da uluslararası boyutta gerçekleştirdiğiniz bu işbirliklerinin Türkiye’deki dans ve performans sanatları çalışmalarına ve kurumunuza katkılarından bahsedebilir misiniz? 

Dans alanında çalışan toplulukların, bireylerin ve kurumların temsiliyet ve yeni proje geliştirme, uluslararası arenada görünür olma ihtiyaçlarının karşılanmadığı kurak bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde geçmişin tozunu üzerimizden atarak festival ile tekrar her bir dans sanatçısı ve dans heveslisini bir araya getirmek için kollarımızı sıvadık.

Bu bir araya geliş uzun zaman sonra ilk defa birlikte proje üreten dansçılar için temas ve karşılaşma ortamı yaratabildiğimizi gösterdi. Çevremizden aldığımız geri bildirimler doğrultusunda şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki bu alanda yılmadan tutku ve idealleri ile iş üreten dans sanatçılarına festival yeni bir soluk getirdi. Dans alanını filizlendiren genç kuşak sanatçılar olarak alanda attığımız adımların umut verici olduğunu işittik ve gözlemledik. Bu yaratılan momentum ile uluslararası alanda fark edildik ve bu da bize İtalya’daki Company Area’nın Go Towards adlı projesine partner olma imkânı sağladı. Uluslararası platformların, bağlantıların parçası olmak için başvurularımızı oluşturmaya başladık. Aynı zamanda yerelde geliştirdiğimiz kurumsal ve mekânsal işbirliklerimizle yıl içerisine yayılan etkinliklerimizi planlamaya devam ediyoruz. Dans kası zayıf olan kurumların alanda aktif üreten dansçılar ve yeni işler ile karşılaşması kurum içi etkinlik programlama dinamiklerini ve kurumların yapısı dışında yeni projelere açık olabilme hallerini pekiştirdiğini düşünüyoruz. 

Kültür Sanat Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Dans ve performans sanatları alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli?

Ülkemizde dans alanı maalesef göz ardı edilen bir alan ve örgütlenmeler az; ancak hayata geçirdiğimiz bu platform ve festival ile alanın geliştirilmesine yönelik talebin ve potansiyelin yüksek olduğunu deneyimledik. Yaratılan fonlar ve destekler ülkemizde ağırlıklı olarak görsel sanatlar, müzik ve tiyatro disiplinlerine yönelik oluyor. Bu sebeple dans alanına yapılan fon aktarımlarının alanın görünürlüğü ve çalışmalarının devamlılığı için çok etkili olduğunu gözlemliyoruz.  Festivalde katılımcılar sadece izleyici değil aynı zamanda etkinliklerde etkin rol aldıkları bir süreç yaşadılar.  Dans alanında yapılan faaliyetlerin bireyler üzerinde arındırıcı, iyileştirici ve dönüştürücü etkilerinin olmuş olduğunu gözlemledik. Festivalin farklı kurumlar ve sponsorlar tarafından desteklenmesi tüm etkinliklerin ücretsiz olmasına olanak sağladı. Böylelikle çağdaş dans alanı ile yeni kitlelerin buluşmasına ve bireylerin dansı hayatlarına dahil edebilmelerine olanak sağladı. 

Improdancefest’in gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalardan ve önceliklerinden bahseder misiniz? 

Öncelikle her ay Hope Alkazar’da ‘’Prop Jam’’ buluşmaları yapmaya başladık. Festival sürecine kadar da üç ana faaliyet alanı belirledik. Dans alanında daha önce konuşulmamış başlıklar altında tartışmaların, akademik sunumların ve ağ oluşturma paylaşımlarının olacağı bir buluşma yapmak öncelikli hedefimiz. İkinci çalışma alanımız yeni teknolojiler ve dans alanındaki gelişmeleri yakaladığımız bir projeler geliştirmek. Bu faaliyetlere ek olarak yurtdışından gelen dansçılar ile atölyeler gerçekleştiriyoruz. Yerelde aktif faaliyet gösteren sanatçılar ile görüşmeler gerçekleştirerek alanın ihtiyacını tespit ederek çalışmalarımıza devam ediyoruz.

 

Alt Yazı Sinema Derneği Altyazı Sinema Dergisi Dijital Arşiv Projesini Tamamladı

By | Kültür Sanat Fonu

2019 yılında kurulan Altyazı Sinema Derneği; sinema alanındaki yayıncılık faaliyetlerinin yanı sıra sansür ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere cinsiyet eşitliği, işçi güvenliği ve sağlığı gibi meseleler ile ilgili olarak da faaliyet yürütüyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2021 döneminde  Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteği ile Altyazı Sinema Derneği, sinemacıların, gazetecilerin, sinemaseverlerin, sanatçıların ve sinemaya ilgi duyan herkesin yararlanabileceği birincil kaynak olacak bir arşiv oluşturmak amacıyla Altyazı Sinema Dergisi Dijital Arşiv projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında, derginin Eylül 2001’deki ilk sayısından itibaren yayınlanan 144 sayı dijital aktararak ilgilenenlerin erişimine açılacak.

Altyazı Sinema Derneği Saymanı ve İktisadi İşletmesi Müdürü Ali Deniz Şensöz ile yaptığımız röportajda; dijitalleşmenin sinema sektörüne etkileri, proje kapsamında yürütülen çalışmalar, Altyazı Sinema Derneği’nin gelecek dönem için öncelikleri ve hibe desteğinin kuruluşa sağladığı katkılar hakkında konuştuk.  

Ekim ayı ile birlikte Türkiye’nin farklı illerinde film festivalleri düzenlenmeye ve bu kapsamda düzenlenen etkinliklerle seyirciyle yeniden yüz yüze buluşmaya başlandı. Pandemi sonrası süreçte film festivallerinin nasıl bir dönüşüm yaşadığından ve festivallerin sinema sektörü için öneminden bahseder misiniz?

Herkesin oldukça yalnızlaştığı uzun bir dönemin ardından hem filmlerin yeniden dolu salonlarda seyircilerle buluşabildiği hem de sektördeki insanların bir araya gelip iletişim kurabildiği mekânlar olarak festivallerin kıymeti bu dönemde bir kez daha yüzeye çıktı. Bir yandan gündelik hayatın akışına bir parantez açarak kendi alanını açan ve sinema ile ilgilenen herkes için bir nefes olan festivaller bir yandan da gündeliği ve haliyle siyaseti sinema salonlarına taşıyarak da umut var etmeye devam ettiler. Bu dönemdeki en keskin örnek, Gezi Davası tutuklularından Çiğdem Mater’in hapse girmesinin ardından Türkiye’deki birçok festivalin ve kültür-sanat kurumunun sessizliğinin aksine festivaller esnasında film ekiplerinin iradesiyle bu sessizliğin kırılması oldu. İnatla ve ısrarla bu gündemin unutulmasına izin vermeyen tüm film ekipleri herkes için de umut kaynağı oldu. Dolayısıyla, festivaller ve onları düzenleyen kurumlar bir yana o biraradalık mekânlarını dönüştürebilen, ses çıkarabilen insanların sesi sanırım herkes için asıl umut kaynağı.

Dijital platformlara olan talep her geçen gün daha da artıyor. Gün geçtikçe daha da dijitalleşen bir dünyada sinema nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Sinema, keşfedildiği günden beri sürekli bir dönüşüm içindeydi. Uzun yıllar süren sessiz sinema döneminin ardından ses teknolojisinin filmlerde kullanılmaya başlanmasıyla kimileri sinemanın öleceğini düşünüyordu. Ardından televizyon, video kasetler, DVD’ler sırasıyla hayatımıza girdi. Yeni mecraların gündelik hayata dahil olması sinemaya hep bir tehdit olarak algılandı, fakat karanlık bir salonda tanımadığımız insanlarla hep birlikte deneyimlenen bir araç olarak sinema hala yaşamaya devam ediyor. Dijital platformları temel olarak evde film izleme deneyiminin geldiği son nokta olarak görebiliriz. Televizyondan video kasetlere oradan DVD’lere uzanan ev sineması teknolojisi şimdi dijital platformlarda devam ediyor. 

Hibe desteğimizle gerçekleştirdiğiniz Altyazı Sinema Dergisi Dijital Arşiv projesini yakın zamanda tamamladınız. Proje kapsamından gerçekleştirdiğiniz çalışmalardan ve  Dijital bir arşiv oluşturmanın alana sağladığı katkılardan bahsedebilir misiniz?

Projeye, arşivin taranması için gerekli olan altyapının hazırlanmasıyla başladık. Hazırlık döneminde e-dergi okuma altyapısına, dijital hale getirilecek dergilerin yüklenmesi ve dergilerin indekslerinin girilmesi için gerekli arayüzü kurduk. Dergilerin sayfalarının tek tek taranarak dijitale aktarılmasının ardından, ilgili sayıya ait sayfalar bir araya getirilip düzenlendi. Her bir içeriğin indekslenmesinin ardından arşiv önce internet sitesinde ardından da cep telefonu uygulamasında kullanıma açıldı.

Yirmi yıldır sinema üzerine özgün içerik üreten bir yayın olarak dijitale aktardığımız bu arşiv; sinema akademisyenleri, araştırmacıları, sektör çalışanları ve sinema ile ilgilenen herkes için sürekli başvurabilecekleri temel bir kaynak haline gelecektir. Arşivciliğin çok zayıf olduğu, sinema üzerine ulusal bir arşivin olmadığı bir ülkede, Ekim 2001’den bu yana üretilen içeriklerimizin tamamının arşivinin oluşturulmasının kültür ve sanat hayatımız için vazgeçilmez bir kaynak sağlayacağına inanıyoruz.

Kültür Sanat Fonu’ndan aldığınız hibe desteğinin derneğinize ve çalışmalarınıza ne tür katkıları oldu? Kültür-sanat alanında yapılan çalışmaların farklı bağışçılar tarafından desteklenmesi sizce neden önemli? 

Bu çalışmayla beraber yirmi yılı aşkın bir süredir kolektif olarak ürettiğimiz her şeyin kolayca erişilebilir halde bir arada durabileceği bir platformun oluşması, hem kurumsal hafızamızın oluşmasına vesile oldu hem de sinema alanında çalışan herkes için kapsamlı ve kalıcı bir kaynak oluşturmuş olduk. Altyazı’nın ürettiği her şeyi bir arada görebilmek, yaptıklarımızın dökümüne ulaşmanın yanı sıra, gelecekteki yapılanmamızda içerik olarak nasıl ve ne şekilde ilerlememiz gerektiğine dair de kimi strateji geliştirmemiz için ilham verici oldu. 

Türkiye gibi bir coğrafyada çeşitli zorluklarla var olmaya çalışan, sansür, ifade özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği gibi meseleleri odağına alan kültür-sanat faaliyetlerinin önemli bir kısmı bağışçı destekleri ile faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor. Böylece bu kurumlara daha geniş kitlelere ulaşma, çoğalma ve devam edebilme imkânı sağlanmış oluyor. Kültür-sanat alanının gittikçe daraldığı ülkemizde bağışçıların bu gibi projelere yaptıkları destek çok kıymetli.

Altyazı Sinema Derneği’in gelecek dönem için önceliklerinden ve yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

2023-2024 yıllarında internet sitesi ve sosyal medya hesapları üzerinden sürdüreceğimiz, sinemada ifade özgürlüğüne öncelik tanıyan kültür-sanat haberciliğinin Türkiye’de daralan bağımsız medya platformları arasında kritik bir rol üstleneceğine inanıyoruz. İnternet sitemiz ve çeşitli sosyal medya kanallarımız aracılığı ile kültür sanat alanında demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir söylemin gelişmesine katkıda bulunmaya; özgür sinema aktörlerinin görünürlüğünü arttırmaya; okuyucuların nitelikli, güvenilir bilgi ve eleştiriye ulaşmasını sağlamak için çalışmaya devam edeceğiz.

 

Troya Kültür Derneği ile Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı Projesini Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Troya Kültür Derneği (Çanakkale Bienali İnisiyatifi – CABININ), Çanakkale’deki farklı toplum kesimlerini çağdaş sanatla buluşturmak, sanat odaklı etkinlikler ve eğitimler yoluyla dezavantajlı grupların toplumsal yaşama katılımlarını, üretkenlik ve becerilerini artırmak, Çanakkale’nin özgün, tarihi, doğal ve kültürel değerlerini uluslararası boyutta tanıtmak, Çanakkale’yi bir çağdaş kültür kenti olarak konumlandırma vizyonuna yönelik olarak uluslararası iletişim ve işbirliği ağları oluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği sağladığımız CABININ Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında Çanakkaleʼde yaşayan ve çalışan kültür aktörlerini, uzmanları ve kültür-sanat girişimlerini bir araya getirerek bu gruplar arasındaki iletişimin ve işbirliğinin artmasını sağlayacak bir ağ oluşturacak. Proje süresince bu grupların yaklaşımları, çalışma alanları, ihtiyaçları ve üretimleri arasındaki ortaklık ve farklılıkların belirleneceği toplantı, buluşma ve röportajlar yaparak Çanakkale kültür ekosisteminin işlevsel bir iletişim ve işbirliği haritası oluşturulacak.

CABININ eş-direktörü Deniz Erbaş ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, Çanakkale Bienali’nin yıllar içerisinde yaşadığı değişim, 8. Çanakkale Bienali ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Troya Kültür Derneği (CABININ – Çanakkale Bienali İnisiyatifi), Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

CABININ, Çanakkale’de başta Çanakkale Bienali olmak üzere çağdaş sanat ve kültür odaklı olarak bir araya gelen, farklı meslek gruplarından insanların gönüllülük esasıyla ve yatay olarak örgütlendiği bir sivil inisiyatif olarak 2006 yılından beri faaliyetlerini sürdürüyor. Çanakkale Bienali için oluşturulan kavramsal çerçeveler, Çanakkale kentine özgü değerlerin küresel ölçekteki güncel meselelerle kesişim alanlarında düğümleniyor. Dünyanın farklı yerlerinden sanatçıları, sanat uzmanlarını Çanakkale’ye davet ederek özgün ve yeni üretimler için koşullar oluşturuyoruz. Çanakkale’ye ait farklı ve özgün kültürel miras olarak kabul edilebilecek yapıları ve kamusal alanları farklı etkinlikler kapsamında değerlendirerek sergilerle kentin gündemine taşıdık. Er Hamamı (şimdiki Çanakkale Seramik Müzesi), Eski Ermeni Kilisesi, Eski Tütün Deposu (şimdiki Korfmann Kütüphanesi), Fevzipaşa Mahallesi’ndeki metruk binalar (şimdiki Mahal, Fevzipaşa Mahalle Evi ve diğerleri), Çanakkale kordonu, marinası, özel mülkiyetteki çeşitli yapılar, eski otogar, Halk Bahçesi, kent içindeki tescilli yapılar kullandığımız sergi alanlarına örnek olarak gösterilebilir.

Çanakkale Bienali 2014 yılından bu yana, dünya genelinden 200’ün üzerinde sanat bienalini bir araya getiren Uluslararası Bienaller Birliği (International Biennial Association – IBA) üyesidir ve Bienaller Vakfı (Biennial Foundation) küresel listesinde yer alıyor. Ayrıca CABININ 2015 yılında, İstanbul TÜYAP Artist Uluslararası Sanat Fuarı’nda Kurumsal Onur Ödülü’ne, 2020 yılında ise Baskı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Anadolu Ödülleri kapsamında, Süreli Etkinlikler Ödülü’ne layık görüldü. Son olarak sivil toplum çalışmalarının odağına çağdaş sanatı oturtan özgün modeliyle, Çanakkale kentinin UCLG – MEXICO CITY – CULTURE 21 Uluslararası Ödülü “En iyi Uygulamalar 2022” listesine seçilmesini sağladı.

Çanakkale’yi uluslararası düzeyde ve yüksek sanat alanında temsil eden, bu anlamda kentin çağdaş kimliğine katkı veren ve kültürel ekosistemini besleyen Uluslararası Çanakkale Bienali gelinen noktada, farklı kültür-sanat kurum ve kuruluşlarının destek ve işbirlikleriyle faaliyetlerine daha da güçlü bir biçimde devam ediyor. CABININ, ana etkinliği olan Çanakkale Bienali dışında 2012 yılında kurduğu Troya Kültür Derneği ve 2013 sonbaharında açtığı MAHAL Sanat ile kurumsal ve mekânsal altyapısını geliştirdi. Bu sayede faaliyetlerini tüm yıla yaygınlaştırabildi. Ayrıca süreçte projelerini günümüz kültür ve sanatıyla kesişen tasarım, arkeoloji, turizm, kent tarihi, gastronomi, eğitim, ekoloji gibi farklı konular üzerine çeşitlendirerek yaygınlaştırdı.

İlk kez 2008 yılında hayata geçirdiğiniz Çanakkale Bienali fikri nasıl ortaya çıktı? Bienalin yıllar içinde yaşadığı değişimden ve Çanakkale’deki kültür-sanat yaşamına katkılarından bahseder misiniz?

Bienalin ilk denemesi aslında ilk bienalden bir yıl önce 2007’de CABININ tarafından gerçekleştirilen geniş katılımlı ve tüm kente yayılan Sınır Çizgisi başlıklı kapsamlı sergiyle oldu. Bu ölçekte bir etkinliği Çanakkale’de gerçekleştirmek için imkânların araştırıldığı bu ilk denemede hem basın hem de yerel dinamikler bienal fikrine oldukça sıcak yaklaştılar. Ardından hemen bir yıl sonra Çanakkale Bienali başlamış oldu. Kültüre meraklı insanların ve üniversite gençlerinin yaşadığı Çanakkale aynı zamanda çok kültürlü yapıya sahip kamusal alanlarıyla ve tarihi, kültürel ve doğal değerleriyle bienal için oldukça elverişli bir kent. Balkan, Anadolu ve Ege kültürlerinin kesişim noktasında konumlanan Çanakkale, bu kültürlerden sürekli beslenen bir yapıya sahip. CABININ’in en başından beri temel amacı, Çanakkale’yi Akdeniz kültür ekosisteminde önemli bir kültür kenti olarak konumlandırmaktı. Gelinen aşamada bienalin ve Troya Kültür Derneği tarafından hayata geçirilen kültürel projelerin bu vizyon doğrultusunda üzerine düşeni yaptığını düşünüyoruz. Diğer taraftan Troya Müzesi’nin açılması gibi önemli altyapı girişimleri de bu çabalara önemli katkılar sunuyor denebilir.

Diğer yandan Çanakkale Bienali başladığı günden bu güne, toplumun farklı kesimlerini çağdaş sanat üretimiyle aktif şekilde iletişim ve etkileşime geçirecek sosyal programlarını geliştirerek devam ettirdi. Çanakkale Bienali kitleselleşmenin değil toplumsallaşmanın model ve stratejilerini benimseyen bir yapıya sahip. Yirmi yıla yaklaşan serüveni boyunca, çağdaş sanatın toplumun farklı kesimleriyle nasıl etkileşime sokulabileceğine dair fikir ve deneyimler de biriktirdi. Çocukları, gençleri, kadınları ve engellileri odağına alan sosyal programlar, bu grupların çağdaş sanat ve kültür üretimleriyle aktif etkileşimini ve bu bağlamdaki talep, üretim ve beklentilerinin daha geniş kitlelerle paylaşılabilmesini sağlamayı amaçlıyor. Bununla birlikte sanatın düşünsel, simgesel ve biçimsel süreçlerinden ilham alarak üretici enerjilerinin kamusal alanda ifade bulması için gereken koşulları oluşturmaya çalışıyor.

Son olarak kentin mimari mirasına yaptığımız katkılardan da söz etmek gerekiyor. Bugüne kadar bienal sergileriyle gündeme gelen birçok yapı restore edildi ve yeni kültürel işlevler kazandı. Böylece hem kentin kültürel mirası canlanmış oldu hem de kültür altyapıları gelişti. Şimdi Seramik Müzesi olan eski Er Hamamı, Korfmann Kütüphanesi olan eski tütün deposu, MAHAL’in de bulunduğu bölgedeki metruk Palamut Depoları’nın canlanması bu örneklerden sadece bazıları.

8.Çanakkale Bienali’ni “Birlikte nasıl çalışırız?” başlığıyla 1 Ekim’de hayata geçireceksiniz. Bu yıl gerçekleşecek olan Bienal’in amacından ve katılımcıları bekleyen etkinliklerden bahsedebilir misiniz? 

8.Çanakkale Bienali, 40’a yakın sanatçı ve davet ettiği 6 sanatçı inisiyatifiyle birlikte, “Birlikte nasıl üretiriz?”, “Birlikte nasıl yaşarız?”, “Birlikte nasıl çalışırız?” gibi çok temel ve kapsayıcı sorular üzerinden insan-insan, insan-doğa, insan-hayvan, hayvan-hayvan ve tüm canlı-canlı olmayan yapılar arasındaki karmaşık ilişkilerin bağlantılarını ve düğüm noktalarını araştırmayı amaçlıyor. Bir yandan konukseverlik, dostluk, işbirliği, emek, sorumluluk, adalet, bağışlama, hafıza, yas, neşe gibi farklı kavramları ele alırken öte yandan insanın “birlikte yaşama” zorunluluğunun peşini bırakmayan paradokslar, imkansızlıklar ve tekil şansları da odağına alıyor. 1 Ekim’de kapılarını açan Bienal, 11 mekânda gerçekleştirdiği sergilerin yanı sıra panel, atölye, film gösterimi ve paralel etkinliklerden oluşan programıyla 5 Kasım’a kadar devam etti.

Bu bienalin üç ana bilişine var. İlk olarak birlikte çalışma meselesine odaklandığımız için özgün bir aradalık modelleri sunan İstanbul’dan AVTO, Monitor İzmir, Antalya’dan ARE Projects, Ankara’dan Ka Atölye ve Çanakkale’den Garp Sessions inisiyatifleri ve İtalya’nın Lucca şehrinden bağımsız Giungla Festivali’ni davet ettik. Her biri Çanakkale’nin özgün kent mirasını yansıtan mekanlarda kendi üretme ve çalışma pratikleri kadar sanata bakış açılarını da yansıtan sergi ve projelerle bienalin sanatsal içeriğine dahil oldu. 

Bienalin ikinci bileşeni ise farklı mekanlara yayılan ana sergiler. Adrian Melis, Berfin Erdoğan & Yağmur Uyanık, Can Altay, Forensic Architecture, Goshka Macuga, Guido van der Werve, Jasmina Cibic, Johanna Billing, İhsan Oturmak, Maider López, Mariana Vassileva, Merve Şendil, Mircea Cantor, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Pilvi Takala, Pravdoliub Ivanov, Robert Montgomery, Serge Najjar ve Zeren Göktan bienalin sorduğu sorulara farklı açılardan yaklaşan üretimleriyle bienale katıldı. Halkın kolektif katılımıyla oluşan yeni kamusal projesi Hareketli Bahçe’yi Çanakkale’ye taşıyan Maider Lopez, insanların kent parklarında açtığı kendine has patikaların izlerini süren Mircea Cantor, kamusal heykel kaidelerinden oluşturduğu tırmanma duvarıyla Özlem Günyol ve Mustafa Kunt, Avrupa kimliğinin yolculuğunu hediye alegorisi üzerinden irdeleyen Jasmina Cibic ve tarihsel hafızaya kolaj mantığıyla yaklaşan erken dönem çalışmasıyla Goshka Macuga MAHAL’de izleyiciyle buluştu. theFeHAN2’de ise çocukların ve gençlerin birlikte çalışma ve üretme pratiklerine farklı bakış açıları yansıtıldı: Mariana Vassileva’nın okul sandalyeleriyle oluşturduğu kulesi, Zeren Göktan’ın sandalye yığınları arasında kalmış çocuğu yakaladığı fotoğrafı, Johanna Billing’in bir şeyler olmasını bekleyen gençleri, Pilvi Takala’nın ödül parasını harcamak için ortak aklı bulmaya çalışan okul öğrencileri. Son olarak, İhsan Oturmak’ın boğulan insanları izleyen sessiz yığınları ile Forensic Architecture tarafından arşivlenen Kuzey Ege’deki göçmen püskürtme vaka haritası ise görmezden gelmekte ortaklaştığımız durumları hatırlattı. 

Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO) Çanakkale Evi’ndeki seçki ise birliktelik kadar tek başınalığın da gücüne vurgu yapıyor: Guido ven der Werde’nin bir saatlik epik yolculuğu, Serge Najjar’ın mimari içinde bir başına görüntülediği işçileri, Adrian Melis’in özgeçmiş formlarını öğüten ofis çalışanı, Pravdoliub İvanov’un yukarı ya da aşağı gitmeyi denkleyen tek kişilik merdiveni hem bir başınalığa hem de o tekilliklerin bir aradalığının işler hale getirdiği mekanizmalara gönderme yapıyordu. Robert Montgomery’nin Dardanel Spor Tesisleri cephesinde işi ise Çanakkale Bienali’ni kamusal alana taşıyan, duvara işlenen iki dizelik bir aşk şiiri.

Troya Müzesi 2018’den beri olduğu gibi bu yıl da özel bir bienal sergisine ev sahipliği yaptı. CABININ’in sanatın hafıza ve tarihsel süreçlerine yönelik duyarlılığının bir devamı olan Alparslan Baloğlu sergisinin küratörlüğünü Azra Tüzünoğlu üstlendi. Troya Müzesi’nin ve arkeolojik alanın katmanları arasında yolculuğa çıkan günümüz seyyahı Baloğlu, M.S. 2022 TROYA XI “Atlar, Tanrılar ve diğerleri” sergisi ile sadece hayal gücümüzle yarattığımız bir yer değil; gerçek bir şehir olan Troya’ya taze bir yorum getirdi. Uğruna yapılan savaşın, aşk için mi yoksa denizlere hâkim olmak için mi yapıldığı bilinmezken- bugünden sorular ve yeni olasılıklarla mit ve gerçeklik arasındaki ince çizgide seyreden sergi, Troya Müzesi’ne özgü üretilen ilk yerleştirme olma özelliği taşıyor. Bu sergi vesilesiyle Tüzünoğlu’nun hem sanatçının kendi arşivi hem Serhat Kiraz, Ahmet Öktem gibi yakın arkadaşlarıyla SALT Araştırma gibi kurumsal dijital arşivler hem de yüksek lisans ve doktora tezleri üzerinden neredeyse bir arkeolog titizliğiyle yaptığı araştırma sonucu ortaya çıkan eserlerin ve belgelerin derlendiği Alparslan Baloğlu’nun ilk retrospektifi de Troya Müzesi’nde sergilendi.

Ana sergiler 5 Kasım’da sona erdi, fakat daha önceki edisyonlarımızda olduğu gibi bienal temasını farklı açılardan devam ettiren farklı proje ve etkinlikler 2023 ilkbaharına kadar devam edecek.

COVID-19 salgının, ekonomik krizin ve toplumsal sorunların kültür-sanat alanını ciddi anlamda etkilendiğini biliyoruz. Çanakkale özelinde, salgının ve yaşanan bu krizlerin kültür-sanat alanı ve sanatçılar üzerindeki etkilerine dair gözlemlerinizden bahsedebilir misiniz? 

Çanakkale kent merkezi hizmet sektörünün baskın olduğu, boğaz geçişlerinden yani transit hareketlilikten, özellikle de bölgedeki kültür turizminden beslenen bir ekonomik yapıya sahip. COVID-19 salgını tabii ki kentin ekonomisi büyük oranda etkilendi. Kültür-sanat etkinlikler ve turizm faaliyetleri de pandemi dönemindeki yasaklar kapsamına girdiği için Türkiye genelinde yaşanan durum Çanakkale’de de etkili oldu. Çanakkale’de yaşayan insanların kamusal alanları kullanma alışkanlığına sahip olan; hava elverdiği ölçüde parkları, sahilleri, çay bahçelerini dolduran ve kamusal alanda var olan kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Böyle olunca COVID-19 salgınına bağlı kısıtlamaların kentin genel ruh halini de oldukça olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz. 

Bu süreçten sanatçılar da tabii ki temel ihtiyaçları bağlamında etkilendi, fakat COVID-19 salgınının şöyle bir etkisi de oldu. Örneğin Çanakkale’nin en önemli kültür endüstrisi diyebileceğimiz seramik tasarım ve üretimi yapan sanatçılar, aynı şekilde farklı sanatsal üretimler ve tasarımlar yapan genç kuşak sanatçı ve tasarımcılar, çevrimiçi platformları üretimlerini insanlarla paylaşmak için kullanmaya başladı. Bu özellikle ekonomik olarak tasarımcı ve sanatçıları besleyen bir etmen oldu. Benzer şekilde sanatçılar ve tasarımcılar dijital sergiler ile tanıştılar, kendi etkinliklerini düzenlediler. Yerel yönetim ise canlı konser yayınları gibi uygulamalarla COVID-19 sürecinde kültürel alanda bir varlık göstermeye, yerel sanatçıları desteklemeye çalıştı. Bir şekilde herkes hayatta kalma ve üretimlerine devam etme noktasında alternatifler geliştirdi diyebiliriz. Son tahlilde sürekli bir kriz, bilinmezlik, öngörülmezlik ve prekarya içerisinde var olmaya alışmış ya da bir şekilde şartlanmış kültür ve sanat insanlarının uyum sağlama, kendine yeni yollar açma, alternatifler bulma gibi becerilerinin gelişkin olması, COVID-19’a bağlı yaşadığımız sosyal ve ekonomik krizi bir şekilde atlatmakta da etkili oldu denebilir.

Hibe desteğimizle Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı, 8. Çanakkale Bienali’nin sorduğu sorulardan hareket eden, Çanakkale’de sanat ve sivil toplum alanında bir altyapı geliştirme projesidir. Proje kapsamında Çanakkaleʼde yaşayan ve çalışan kültür aktörleri, uzmanlar, kültür-sanat girişimleri arasında iletişim ve işbirliği odaklı bir ağ oluşturmayı hedefliyoruz. Çanakkale kentinin merkez ilçesinde ve Bayramiç, Bozcaada, Gökçeada, Gelibolu, Ayvacık gibi farklı ilçelerinde yaşayan ve çalışan kültür aktörlerini bir araya getirecek olan proje ile bu aktörlerin yaklaşımları, çalışma alanları, ihtiyaçları ve üretimleri arasındaki ortaklık ve farklılıkların belirleneceği toplantılar, buluşmalar, röportajlar gibi formatların uygulanacağı fizibilite sürecinin yürütülecek. Daha sonrasında düzenlenecek geniş katılımlı toplantılar ile Çanakkale’nin kültür ekosisteminin işlevsel bir iletişim ve işbirliği haritasının işlemeye başlaması planlanıyor.

Hepimizin bildiği gibi son 5-6 yıldır ve özellikle pandemi ile artan bir yoğunlukta, büyük şehirlerden Çanakkale gibi kentlere ciddi bir iç göç yaşanıyor. Kentin daha önceki nüfus hareketliliğinin temel dinamiği “emekli”ler ve/veya belli sürelerle değişen üniversite öğrencileriyken son yıllarda özellikle kültür endüstrisi ya da yaratıcı endüstrilerden aktif genç ve orta kuşak profesyoneller Çanakkale’nin merkezine ya da kırsal kesimlerine yerleşti. Buralarda tüm yıl yaşamaya ve çalışmaya başladılar. Biz de Çanakkale merkezde bulunan sanat merkezimiz ve kültür-sanat projelerimiz bağlamında bu insanlarla çok sık tanışıyor ve karşılaşıyoruz. Bu yaratıcı bireylerin Çanakkale’nin bir kültür şehri olarak potansiyellerini geliştirmesi noktasında çok önemli katkıları olacağını seziyoruz. Uzun yıllara dayanan deneyim ve birikimimiz bize bunu gösteriyor. Öncelikle kültür aktörlerini Çanakkale kentiyle, bu kentin sivil toplum geleneğiyle, tarihiyle, Anadolu, Ege ve Balkan kültürlerinin ilginç bir buluşma alanı olmasının getirdiği potansiyellerle tanıştırmak gerektiğine aynı zamanda bir iletişim ve işbirliği köprüsüne ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. Projemiz işte bu ihtiyaca yönelik olarak kültür aktörlerini görünür kılmak, iletişime geçirmek ve yerelle ilişkilerini sağlamak için Çanakkale kent merkezi ile kırsal kesimlerinde bir dizi araştırma ve fizibilite çalışmalarıyla işe başlıyor. Ardından gelecek toplantılarla Çanakkale ölçeğinde “Birlikte nasıl çalışırız?” “Birlikte nasıl üretiriz?” “Birlikte nasıl yaşarız?” gibi temel sorulara hep birlikte cevap bulmaya, 8. Çanakkale Bienali’nin bir araya getirdiği sanatsal yaklaşımlardan da ilham alarak bir yol haritası çıkarmaya çalışacağız.

 

Tiyatro Kooperatifi ile Tiyatroların Erişilebilirliği Projesini Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Tiyatro sanatının kamusal bir hizmet olduğu ön kabulüyle, sektörel sorunlara kalıcı çözümler bulmak ve özel tiyatroların sesi olmak amacıyla savunuculuk ve kapasite güçlendirme çalışmaları yapan Tiyatro Kooperatifi’ne Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla hibe desteği sağladık. Hibe desteğimizle Tiyatroların Erişilebilirliği projesini hayata geçiriyor. Proje kapsamında Erişilebilir Her Şey sosyal girişimi işbirliğiyle, Tiyatro Kooperatifi ortağı 9 tiyatronun yönetici ekiplerine ve saha çalışanlarına 5 saatlik tiyatroda erişilebilirlik, farkındalık ve iletişim eğitimleri verilecek. 6 tiyatro mekânı için fiziksel erişilebilirlik tavsiye raporu hazırlayacak. Ayrıca Türkiye’deki tüm tiyatroların kullanımına açık bir erişilebilirlik kontrol listesi hazırlanacak ve yaygınlaştırılacak.

Tiyatro Kooperatifi Genel Koordinatörü Fisun Eşki ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; özel tiyatrolarının finansal sürdürülebilirliğini desteklemek için yapılması gerekenler, ekonomik krizin özel tiyatrolara etkileri, dijitalleşmenin tiyatrolara etkisi ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

COVID-19 salgınının neden olduğu zorlukların etkisinin devam ettiği bir ortamda kültür-sanat kurumları ve tiyatrolar ekonomik krizin getirdiği zorluklarla da başa etmek zorunda kalıyor. Tiyatro Kooperatifi üyesi özel tiyatroların bu süreçten nasıl etkilendiğinden ve sektörün mevcut durumundan bahseder misiniz?

Kültür-sanat, genel olarak ekonomik ve sosyal krizlere karşı kırılgan bir alan. Pandemi öncesinde de varlıklarını güçlükle sürdüren özel tiyatroların mevzuat uyarınca tacir statüsünde olması, sürdürülebilirlik açısından büyük bir sorun teşkil ediyordu. Fakat salgın süreci var olan sorunları çok daha hayati bir noktaya taşıyarak tiyatrolara ekonomik ve psikolojik olarak büyük hasar verdi. Bu zorlu süreçte kapalı olmalarına rağmen finansal yükümlülükleri devam eden tiyatrolar, büyük bir borç yükü ile karşılaştı. Özel tiyatrolara birtakım kamu destekleri verildi ancak bu desteklere başvuru yapabilmek için “vergi borcunun olmaması” şartı arandığından dolayı pek çok özel tiyatro bu imkânlardan faydalanamadı. Pek çok ortağımız sahnesini, ofisini, atölyesini kapatmak zorunda kalırken, çok sayıda tiyatro profesyoneli hayatlarını sürdürebilmek için başka mesleklere yöneldi. Tiyatroların pandeminin yaralarını sarmak için mücadele verdiği bu dönemde, ekonomik krizle birlikte tüm bu sıkıntılar daha da derinleşti. Bu nedenle biz de Tiyatro Kooperatifi olarak, özel tiyatroların yasal statüsünün değiştirilmesi için yaptığımız savunuculuk çalışmalarımıza öncelik veriyoruz.

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 2021 yılı itibariyle Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne kayıtlı 608 özel tiyatrodan 503’ü faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Özel tiyatro sahnelerinin ayakta kalmasını sağlamak ve finansal sürdürülebilirliğini desteklemek için neler yapılması gerekiyor? Tiyatro Kooperatifi olarak bu konuda çalışmalarınız bulunuyor mu?

Özel tiyatroların yaşadığı sorunların önemli bir kısmı ekonomik sebeplere dayanıyor. Biz de bu gerçekten yola çıkarak dayanışmamızı bir sosyal kooperatif olarak yapılandırdık ve ortağımız olan tiyatrolar için ekonomik ve sosyal fayda yaratmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Alanımızdaki köklü sorunların çözülebilmesi için kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, akademi ve özel sektör ile işbirlikleri kurarak ilerliyoruz.  Mevcut durumda özel tiyatrolar, gelirlerinin % 90’ını bilet satışlarından elde ediyor ve bu, sürdürülebilirlik açısından büyük bir sorun. Örneğin, pek çok özel tiyatro görünürlük konusunda sıkıntı yaşıyor fakat tanıtım ve pazarlama çalışmalarına ayırabilecekleri kaynaklar çok kısıtlı. Tiyatrolara bu konuda destek sağlanması adına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) katılımcı bütçe programı “Bütçe Senin” için önerdiğimiz “İstanbul Tiyatrolarının Görünürlüğü Projesi” İstanbulluların oylarıyla İBB 2023 bütçesine girmeye hak kazandı. Bu proje ile kamusal bir faaliyet yürüten İstanbul’daki tüm özel tiyatroların tanıtım ve pazarlama ihtiyacının kamu kaynaklarıyla karşılanması sağlanacak.

Şu anki öncelikli hedefimiz ise özel tiyatroların herhangi bir ticari işletmeden farklı olarak kamusal bir faaliyet yürüttüklerinin altını çizmek ve alana özgü bir statüyle tanımlanmalarını sağlamak. Bu amaçla hukuk ve mevzuat alanlarındaki mücadelemize ağırlık veriyoruz. Özel tiyatroların üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi ve sanat emekçilerinin sosyal güvencelerinin sağlanması gerekiyor. Öte yandan, özel tiyatroların sponsorluk ve bağışlarla desteklenmesinin önünü açacak yönetmelik düzenlemeleriyle alana kaynak aktarımının teşvik edilmesi de büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda yaptığımız çalışmaları etki alanımızı ve dayanışma gücümüzü artırarak sürdürüyoruz. 7 sosyal kooperatif ortaklaşarak temellerini oluşturduğumuz Kooperatif Birliği Girişimi, bugün 123 özel tiyatroyu temsil ediyor.

COVID-19 salgını tiyatronun da aralarında yer aldığı birçok alan ve sektör için dijitalleşmeyi zorunlu hale getirdi. Gün geçtikçe daha da dijitalleşen bir dünyada tiyatro nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Pandeminin ilk dönemlerinde yaşanan kapanmalarla birlikte sahne sanatları faaliyetleri de durdu. Fakat bu alanda çalışan bireyler ve kurumlar; dijital dünyanın sunduğu imkânlarla üretmeye, paylaşmaya, iletişim kurmaya devam etti. Özel tiyatroların bir kısmı dijital mecralarda çalışmalarına ve üretimlerine devam ettiler fakat bunlar için gerekli altyapıyı oluşturmak da oldukça maliyetliydi. Bu süreçte Tiyatro Kooperatifi olarak Google.org desteği ve Inogar Kooperatifi yürütücülüğünde hayata geçirilen Sahne 2.0 projesinin paydaşı olduk. Projenin ana amacı, alanımızda çalışan, üreten, düşünen tüm bireylerin dijital kapasitelerini güçlendirmek ve üretimlerini dijital platformda seyirciyle buluşturmalarını sağlamaktı. Proje kapsamında, alanında uzman eğitmenlerin katkılarıyla, sahne sanatlarına yönelik olarak hazırlanmış 5 modülden oluşan bir çevrimiçi eğitim programı sunuldu. Bu programı tamamlayarak kendi içeriklerini tasarlayan kullanıcılar fikirlerini hayata geçirmek için İstanbul’daki Sahne 2.0 stüdyosundan ücretsiz olarak faydalandılar ve üretimlerini projenin YouTube kanalında seyirciyle buluşturma imkânı elde ettiler.  Fakat sizin de belirttiğiniz gibi dünya dijitalleşiyor, bu yalnızca pandemiyle ilişkili bir eğilim değil. Tiyatro eserlerinin dijital dünyanın imkân ve araçlarını kullanmasını çağın gerekliliği olarak yorumlayabiliriz. Tiyatro binlerce yıllık tarihi boyunca çok defa dönüşüm geçirdi ve şüphesiz günümüzün hızla değişen dünyasında da bu dönüşüm devam edecek.

Hibe desteğimizle Tiyatroların Erişilebilirliği projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve bu kapsamda yapmayı planladığınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Erişilebilir Her Şey işbirliğiyle kurguladığımız bu projeyle, özel tiyatro mekânları ve faaliyetlerinin daha erişilebilir ve kapsayıcı hale gelmesini ve engellenen bireylerin kültür-sanat hayatına aktif katılabilmesi için gerekli şartların sağlanmasını hedefliyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2011 yılı verilerine göre, Türkiye’de 4.9 milyon engellenen birey yaşıyor. Mevcut durumda elimizde tiyatroların erişilebilirliğine dair istatistiki bir veri yok ancak, hepimizin bildiği üzere, Türkiye’de farklı engel gruplarındaki bireylerin koşulları ve ihtiyaçları gözetilerek tasarlanmış tiyatro mekânları ve bu doğrultuda kurgulanmış tiyatro oyunları bulunmuyor. İstanbul’un farklı noktalarında her gün yetişkinlere ve çocuklara yönelik çok sayıda tiyatro oyunu sahnelenirken, engellenen bireylerin bu etkinliklere erişimi mümkün kılınmıyor. Biz Tiyatro Kooperatifi olarak sanatın kamusal bir faaliyet olduğunu savunuyoruz ve kültür-sanatın her birey için erişilebilir olmasını çok önemsiyoruz. Bu proje ile hedefimiz, bu fırsat eşitsizliğinin önüne geçecek bir adım atmak ve engellenen bireylerin bilgiye erişme ve kültür-sanata katılma haklarını kullanabilecekleri bir zemin hazırlamak. Hem tiyatro sahnelerinin fiziksel erişilebilirliğini hem oyunların içeriksel erişilebilirliğini hem de tiyatro çalışanlarının iletişimsel erişilebilirliğini sağlayacak adımlar atmayı amaçlıyoruz. Kalıcı bir fayda yaratmak için bilet almaktan, oyunları izlemeye ve geribildirim vermeye kadar farklı adımlar içeren erişilebilirlik döngüsünün tüm adımlarını gözetmek gerekiyor; bu sebeple, öncelikli olarak orta/uzun vadede erişilebilir gösterimlere ev sahipliği yapabilecek ve engellenen bireyler için sosyal buluşma noktaları haline gelebilecek tiyatro mekânlarının fiziksel erişilebilirlik uygulamaları için hazırlık yapılması önem taşıyor.

Proje kapsamındaki ilk faaliyetimiz, Tiyatro Kooperatifi ortağı 10 tiyatronun yönetici ekiplerine ve saha çalışanlarına erişilebilirlik, farkındalık ve iletişim eğitimleri vermek olacak. Yöneticilere yönelik eğitimi, engellilik algı ve farkındalığı konusunda temel kavramlar ve tiyatrolarda erişilebilirlik uygulamalarına odaklanacak. Saha çalışanlarına yönelik olan eğitimi ise iki oturumda gerçekleştireceğiz. Burada da hedefimiz, engellenen bireylerle ilk temas edecek grup olan tiyatro saha ekiplerinin engellilik konusunda farkındalık kazanmalarını ve kapsayıcı tutum geliştirmelerini desteklemek. Tüm eğitimler, daha önce de bu alanda çeşitli eğitimler vermiş olan Erişilebilir Her Şey ekibi tarafından yürütülecek.

Ayrıca, yine Erişilebilir Her Şey ekibi tarafından 6 tiyatro sahnesine gerçekleştirilecek ziyaretler sonucunda, mekânların fiziksel erişilebilirlik durumlarına dair bir tavsiye raporu hazırlayacağız. Edindiğimiz bilgileri Türkiye çapında yaygınlaştırmak ve tüm tiyatroların kullanımına sunmak üzere tiyatrolar için bir erişilebilirlik kontrol listesi yayımlamayı da hedefliyoruz. Bu listenin tüm ilgililere ulaşması için yerel yönetimler, akademi ve sendikalar gibi farklı kurumlarla iletişimde olacağız. Bu konuda yapacağımız iletişim ve görünürlük çalışmalarıyla projemizin ilk aşamasını tamamlamayı hedefliyoruz.

Tiyatroların Erişilebilirliği projesini daha erişilebilir bir yaşama adım atmak isteyen herkese koçluk ve eğitim hizmetleri ile çözümler sunan Erişilebilir Her Şey iş birliğiyle hayata geçiriyorsunuz. Bu iş birliğinin kapsamından ve çalışmalarınıza katkılarından bahseder misiniz?

Erişilebilir Her Şey, kurumlara erişilebilirlik üzerine danışmanlık ve eğitimler veren bir sosyal girişim. 2019’dan bu yana da kültür-sanat kurumları ile çalışmalar yapmaktalar. Ayrıca tüm bu süreçlerde katılımcılık ilkesini gözeterek doğrudan engellenen bireyler ile çalışmaktalar. Tiyatro Kooperatifi olarak, Erişilebilir Her Şey’i sadece bu projede değil, genel olarak çözüm ortağımız olarak konumluyoruz. Bu projenin her adımını Erişilebilir Her Şey ekibi ile birlikte kurguladık, tüm süreci aynı ekibin danışmanlığında ve birlikte yöneteceğiz. Bu işbirliği bizim açımızdan oldukça heyecan verici zira Türkiye’de tiyatroların erişilebilirliği adına yapılan çalışmalar ne yazık ki çok sınırlı. Biz Erişilebilir Her Şey ile işbirliği içinde yürüteceğimiz bu proje ile tiyatroların erişilebilirliği konusunda sürdürülebilir ve kapsamlı bir dönüşüm sürecinin ilk adımlarını atmayı hedefliyoruz. Nihai hedefimiz ve arzumuz, erişilebilirlik konusunda ülke genelinde tiyatrolar başta olmak üzere tüm kültür sanat kurumları için örnek teşkil edebilecek bir model oluşturmak.

 

Dem Derneği ile Koşar Adım Alt Yazıya (#koşaradımaltyazıya) Projesini Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Toplumsal zıtlıklar arasında diyalog alanları yaratmayı ve bu alanlarda sürdürülebilir çözümler üretmeyi hedefleyen Dem Derneği (Dem), işiten toplum ile sağır toplum ve işitme engelliler arasında acıma duygusundan uzak ve istihdamı destekleyen diyalog alanları yaratmak amacıyla çalışmalar yapıyor. Dem, Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız hibe desteğiyle Koşar Adım Alt Yazıya (#koşaradımaltyazıya) projesinin yeni dönemini hayata geçirecek. Proje kapsamında ayrıntılı alt yazı ile ilgili farkındalık yaratma, ayrıntılı alt yazıya dair veri oluşturma, “iyi örneklerin” sayısını ve görünürlüğünü arttırma ve potansiyel işbirlikleri ile iletişimi güçlendirme çalışmaları yapacak. 

Dem Derneği Genel Koordinatörü Ayşe Damla İşeri Sunman ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin 2022-2023 döneminde önceliklendireceği konular, Sağır ve İşitme Engelli Kadın Hakları Eğitim Platformu projesi, özel sektörle geliştirdikleri işbirlikleri, Dem Almanak 2021 ve proje kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk. 

Vakfımızı takip edenler Dem Derneği’ni ve çalışmalarını önceki hibe desteklerimizden tanıyor. Dem Derneği 2022-2023 döneminde hangi konulara öncelik verecek? Sağır ve işitme engelli bireylerle yaptığınız çalışmaların yanı sıra farklı diyalog alanları geliştirmekle ilgili hedefleriniz bulunuyor mu?

Dem’in 2022-2023 gündemini ‘‘mevcut çalışmaların daha çok kişiye ulaşması ve sosyal etkisinin ölçülmesi’’ hedefi şekillendiriyor. 

Özellikle bunu ücretsiz işaret dili eğitim platformumuz bukalemun.co, sağır ve işitme engelli kadınlar için toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı hak bilinci ile güçlendirmek amacıyla hazırladığımız platformumuz sagirkadinhak.com ve ayrıntılı alt yazı savunuculuğu gerçekleştirdiğimiz #koşaradımaltyazıya kampanyası için gerçekleştirmek istiyoruz. Bu savunuculuk kampanyasını 2022-2023 döneminde Kültür-Sanat Fonu kapsamında sağladığınız destek ile devam ettiriyoruz. 

Bunun yanı sıra bildiğiniz gibi pandeminin etkisinin azalması ile fiziksel buluşmaların önü açıldı. Daha çok iletişim için çoğunlukla özel sektör işbirlikleri ile diyalog alanları yaratıyoruz. Bu alanlar kimi zaman farkındalık atölyesi veya demgoodcoffee kahve standı aracılığı ile; kimi zaman ise farklı etkinlik tasarımları ile oluşturuluyor.  

2023 yılında ise artık sadece işiten toplum ile sağır ve işitme engelli bireyleri değil; toplumdaki farklı zıtlıkları da konuşmak, konuşturmak istiyoruz. Şu an nesiller arası iletişim için çalışma ihtimalimiz üzerine tartışmalar yürütüyoruz. 

Engelli Kadın Derneği ve Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu işbirliği ile Sağır ve İşitme Engelli Kadın Hakları Eğitim Platformu projesini hayata geçiriyorsunuz.  Sağır ve işitme engelli kadınlar gündelik yaşamda ne tür zorluklarla karşılaşıyor? Projede bu grupla çalışmayı önceliklendirmenizin nedenlerinden bahseder misiniz?

Sağır ve İşitme Engelli Kadın Hakları Eğitim Platformu projesini hayata geçirmemizin temel sebebi mevcut hak temelli kadın hareketinin, eğitimlerinin ve çalışmalarının işitme engelli ve sağır kadınlar için erişilebilir olmamasıydı. Platform kullanıcıları da bunu doğruluyor; kullanıcıların % 78’i ilk defa bu internet sitesi aracılığı ile hak temelli bir eğitim aldığını söylüyor. 

Sağır ve işitme engelli kadınların gündelik yaşamdaki sıkıntıları aslında kadınlardan çok da farklı değil, dertler ortak. Ancak tabii ki çoklu ayrımcılık gerçeği de var.  Özellikle işin içinde iletişim var ise çoklu ayrımcılığa uğruyorlar. Buna iş görüşmelerini ve kadın doğum doktoru ile olan görüşmeleri örnek verebiliriz. Buradaki çarpıcı nokta; iletişim problemi nedeniyle mücadeleyi bırakmış bir kitle ile karşı karşıya olmamız, maalesef.  

Sağırlar, işitme engelliler ve işaret dili hakkında haberleri derlediğiniz Dem Almanak 2021’i yakın zamanda yayımladınız. Bu çalışmayı hayata geçirme nedeninizden ve almanakın içeriğinden bahsedebilir misiniz? 2021 yılına baktığımızda sağır ve işitme engellilerle ilgili karşımıza ne tür haberler çıkıyor? 

Dem Almanak 2021’i bu Temmuz başında yayımladık. Aslında 2021 yılının başında çalışma alanımıza dair bilgimizi kurumsal olarak güncel tutmak için alanımız ile ilgili çıkan tüm haberleri Ajans Press aracılığı ile günlük takip etmeye başladık.  

O kadar çok farklı ama bir o kadar da diyalog potansiyeli olan çalışma karşımıza çıktı ki; öne çıkanları derleyip almanak haline getirmek istedik. Şimdi hedefimiz; sağırlık ve işitme engellilik alanındaki potansiyel kilit paydaşları (kamu, sivil toplum, özel sektör ve medya) işbirliğine teşvik etmek. 

Hatta Dem Almanak 2021’de yer alan çalışmaları gerçekleştiren ve gelecekte alanda çalışma potansiyeli olan kişi ve kurumları bir zirvede bir araya getirmek için de çalışıyor, kaynak arıyoruz. Ayrıca bu çalışmanın uzun vadede alanda bir hafıza oluşmasına da katkı sağlayacağına inanıyoruz.  

Örneğin; yıllar sonra 2021’de neler ön plandaydı dediğimizde, markaların işaret dili ile hizmet veren çağrı merkezleri açtığını, içeriklerin işaret dili ile erişilebilirliği hakkında çokça çalışma olduğunu ve de sağır ve işitme engelli bireylerin medyada ve kitaplarda temsiliyetlerinin olduğunu söyleyebileceğiz. Dem Almanak 2021’e göz atmak isteyenler bağlantıya buradan ulaşabilirler. 

Dem Derneği projelerini sıklıkla özel sektör işbirlikleri ve destekleriyle hayata geçiriyor. Şirketlerle işbirlikleri geliştirirken nelere dikkat ediyorsunuz? Bu işbirliklerinin çalışmalarınıza ne tür katkıları oluyor?

Özellikle işiten toplum ile işitme engelli ve sağır bireyler arasında farkındalık atölyeleri başta olmak üzere diyalog alanları oluştururken sıklıkla özel sektör işbirlikleri geliştiriyoruz. 

İşbirliklerinde temel ilkelerimizden ödün vermeden uzlaşmacı ve esnek bir yaklaşım ile ilerlemeye çalışıyoruz. İşbirliği geliştirdiğimiz şirketlerdeki bireylerle organizasyon sürecindeki sorumluluğu içtenlikle paylaşıyoruz, bir nevi kısa süreli de olsa bir ekip oluyoruz. Bu yaklaşım hem işbirliğinin etkisini artırıyor hem de aynı şirketle ve/veya farklı şirketlerle potansiyel yeni işbirliği süreçleri için iyi referanslar oluşturuyor.  

Özel sektör işbirliklerinin Dem’e iki temel katkısı var. Birincisi; farkındalık çalışmalarının bir organizasyon süreci ile daha çok insana ulaşmasını sağlıyoruz. Bu aynı zamanda derneğin ağını da geliştirmek anlamında geliyor. İkincisi, tabii ki derneğin diğer faaliyetleri için kaynak geliştiriyoruz.  

Hibe desteğimizle Koşar Adım Alt Yazıya (#koşaradımaltyazıya) projesinin yeni dönemini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

#koşaradımaltyazıya hibe desteğinizle devam ediyor. Bu proje, işitme engelli ve sağır bireylerin filmler başta olmak üzere video ürünlere ayrıntılı alt yazı ile eş erişimi için başlattığımız bir savunuculuk çalışması. 

‘‘Ayrıntılı alt yazı,’’ film gibi görsel-işitsel ürünlerin sağır ve işitme engelli bireyler tarafından etkin bir şekilde tüketilmesi için ürünü anlamlı kılacak işitsel öğelerin de alt yazıda yer aldığı çeviri türü. 

Proje kapsamında konu ile ilgili farkındalık yaratmaya devam etmeyi, veriye dayalı ihtiyaç tespiti yapmayı ve iyi örnekleri ön plana çıkararak işbirlikleri geliştirmeyi amaçlıyoruz. 

Bu doğrultuda; #koşaradımaltyazıya sloganı ile 44. İstanbul Maratonu’na katılıyor,  medya taraması ve masa başı araştırma ile veri oluşturuyor ve raporlaştırıyoruz. En önemlisi de işbirliği geliştirmek için bu çalışmaların hedef kitleye yönelik iletişim stratejilerini geliştiriyor ve uyguluyoruz. 

 

Kültür Sanat Fonu’nun 2022 Dönemi Fon Başlangıç Raporu Yayımlandı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2022 dönemi fon başlangıç raporu yayımlandı. Fon kapsamında; Dem Derneği, Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği, Tiyatro Sanatını Geliştirme Yaygınlaştırma Tanıtma Sosyal Kalkınma ve İşletme Kooperatifi ve Troya Kültür Derneği’ne 495.300 TL hibe desteği sağlıyoruz.

Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminin yapısı, desteklediğimiz STK’lar ve yapacakları çalışmalara dair bilgilerin yer aldığı raporumuza buradan ulaşabilirsiniz.

Kırkayak Kültür ile Kurumsal Hibe Desteğimizle Yürütecekleri Çalışmaları Konuştuk

By | Kültür Sanat Fonu

Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği (Kırkayak Kültür), Gaziantep’te faaliyet yürüten Kırkayak Kültür, toplumsal kaynaşmaya ve bir arada yaşam kültürüne katkıda bulunmak amacıyla farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip grupların ve bireylerin bir araya gelebileceği gönüllü temas alanları oluşturmak ve var olan temas alanlarını genişletmek amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. Toplumsal gelişmeyi arttırmak, demokratik değerleri teşvik etmek ve kültürel açıdan zengin yaşam koşulları yaratmak amacıyla da faaliyetlerini yürüten Kırkayak Kültür; dezavantajlı gruplar, mülteciler ve göçmelerle birlikte çalışıyor. Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla kurumsal hibe desteği sağladığımız Kırkayak Kültür, Kurumsal hibe desteği ile insan kaynağı giderlerini karşılayacak olan dernek, Sanat Merkezi çalışmalarının ve kültür-sanat programı kapasitesinin güçlenmesi amacıyla faaliyetlerini yürütecek. Bu doğrultuda hibe kapsamında yarı zamanlı istihdam edilecek Program Koordinatörü istihdam edecek.

Kırkayak Kültür Genel Koordinatörü Kemal Vural Tarlan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, Zeugma Film Festivali, Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesi, dezavantajlı sanatçıların Türkiye’deki üretim alanları ve hibe kapsamında yürütecekleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği, Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Kırkayak Kültür; 2008 yılında Gaziantep’te bir grup akademisyen, sanatçı, avukat, doktor ve gazeteci tarafından bir kültür-sanat inisiyatifi olarak çalışmalarına başladı.   Kültür-sanat çalışmalarının toplumu oluşturan tüm kesimlerin bir arada yaşaması, toplumsal uyumu kolaylaştırıcı etkisi ve farklı kesimlerinin birbirlerine temas ettiği ortak alanlar olduğunu düşüncesiyle yola çıkan inisiyatif, bu temas noktalarını genişleten alanlarda çalışmalar yapmanın öneminin bilinciyle, Gaziantep’te kültürel çalışmalar yapmak için 2011 yılında Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği adıyla bir sivil toplum kurumuna (STK) dönüştü ve kentin film festivali olan Zeugma Film Festivali’ni ve kültür-sanat etkinlikleri organize etmeye başladı.

Kırkayak Kültür 2012 yılından sonra, kente gelen yeni komşu ve hemşerileri olan Suriyeli mülteci topluluğunu da kapsayacak şekilde dezavantajlı gruplar, mülteciler ve göçmenlerle birlikte çalışarak toplumsal uyum ve bir arada yaşama kültürüne katkıda bulunmak için çalışmalarını yeniden düzenledi.  Kırkayak Kültür bugün de faaliyetlerine hak temelli bir yaklaşımla, demokratik değerleri desteklemek ve çoğulcu bir birlikte yaşamın koşullarını yaratmak için devam ediyor.

Kırkayak Kültür şu anda, Sanat Merkezi ve Göç ve Kültürel Çalışmalar Merkezi olmak üzere Gaziantep iki ayrı merkezde Göç, Kentsel Çalışmalar, Mutfak || Matbakh Atölye (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği), Birlikte Yaşam için Medya ve Dom Araştırmaları olmak üzere 6 program altında kültürel çoğulculuğu teşvik eden bir anlayışla çalışmalarını sürdürüyor.

Kırkayak Kültür zengin kültürel mirasa sahip Anadolu kentlerinde kültürel hayatın canlanması, kent aidiyetinin de modern vatandaşlık kavramına uygun biçimde gelişmesine yol açacağı düşüncesiyle kültür-sanat programları yürütüyor. Kültürün, kentsel gelişmeyi biçimlendirmesinin, sanat alanında kurulacak karşılıklı ilişkilerin, toplumsal uyumun, kültürler arası iletişimin ve ilişkilerin gelişmesinin, Türkiye’nin kendi içinde olduğu kadar dünya ile de bütünleşmesi ve ilişki kurması açısından önemli olduğunu düşünmektedir.

Gaziantep’te, Kültür-sanat alanında, Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’daki sanatçılar, kültür-sanat aktivistleri ve STK’lar arasındaki işbirliğini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, kadınlar, gençler, çocuklar, göçmenler, mülteciler ve diğer dezavantajlı gruplarla kültürel – sanatsal ve sosyal çalışmalar yürütmektedir.

Kırkayak Kültür – Göç ve Kültürel Çalışmalar Merkezi’nde ise; göçle yeni gelenle – yerleşik olanın, kentin yeni hemşerilerini ve onların kültürel birikimlerini bir zenginlik olarak düşünmekte, bunu kentin kültür-sanat hayatına yeni bir katkı olarak ele almaktadır. İki toplumun bir arada yaşamayı öğrenme sürecinde kültür-sanat faaliyetlerinin önemine vurgu yaparak, “Birlikte Yaşam” eksenli göç çalışmaları yapmak amacıyla kurulmuştur.

Dezavantajlı, mülteci ve göçmen sanatçılarla çeşitli çalışmalar yürütüyorsunuz. Birlikte çalıştığınız sanatçıların Türkiye’de üretimlerine devam edebilmek için ne tür ihtiyaçları bulunuyor? Kırkayak olarak sanatçılara kendi üretimlerini yapmalarını ve sunmaları için nasıl alan yaratıyorsunuz?

Kırkayak Kültür kültür-sanatın toplumsal gelişme odaklı, katılımcı ve çok sesli bir yaklaşımla yaygınlaşmasını hedefleyen bir sivil toplum girişimi olarak, kültürel çalışmalar ve kültür-sanat etkinlikleri düzenlemek amacıyla kuruldu. Kırkayak Kültür, kültür paylaşımı ve sanat üretimi yapmak için çalışmalarına başladığında kurucuları arasında sanatçılar da vardı. Kurucularının deneyimlerine de dayanarak sanatın ve kültürel alanın paylaşılmasıyla karşılıklı anlayış ve duyarlılıkların artacağına, sosyo-ekonomik farklılıkların ve önyargıların aşılabileceğine olan inanç kuruluş belgemizde de yer alıyor. Zengin kültürel mirasa sahip Anadolu kentlerinde, kültürel hayatın canlanması, kent aidiyetinin de modern vatandaşlık kavramına uygun biçimde gelişmesine yol açacağı düşünüyoruz. Bu doğrultuda kültür-sanat programlarının içeriğinde önemli bir gönüllü temas alanı yer alıyor. Kültürün kentsel gelişmeyi biçimlendirmesinin ve sanat alanında kurulacak karşılıklı ilişkilerin toplumsal uyumu da kolaylaştıracağı düşünüyorduk.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, 2012 yılından itibaren kente yeni gelen komşularımız bu düşüncelerimizin pratik hayatta nasıl uygulayacağımız konusunda bizlere yeni deneyimler sağladılar. Göçle birlikte şunları gördük aslında, her ne kadar aynı kentte birbirimizle temas etmeden ayrı ayrı cemaatler olarak birbirimize paralel yaşamlar sürüyor gibi görünsek de birbirimize temas ettiğimiz, bir araya geldiğimiz alanlar vardı. İşte bu alanlardan biri kültür-sanattı. Kültür-sanat mekanları insanların farklı dilleri konuşsalar da bir araya geldikleri mekanlardır. Bu nedenle Kırkayak Kültür olarak, kültür-sanat alanında, Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’daki sanatçılar, kültür-sanat aktivistleri ve STK’lar arasındaki işbirliğini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı hedefleyen çalışmalar yapmaya hız verdik. Bu doğrultuda kadınlar, gençler, çocuklar, göçmenler, mülteciler ve diğer dezavantajlı gruplarla kültürel- sanatsal ve sosyal çalışmalar yürütmek için projeler oluşturmaya ve ortaklıklar kurmaya başladık. Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa şehirleri arasında kültürel değişim projeleri yürütmeye ve bu çalışmalar sonucunda kültürel – sanatsal ve sosyal etkinlikler düzenlemeye başladık. O günden bugüne bütün basılı materyallerimizi Arapça dilinde de basmaya başladık. Özellikle Avrupa’da kuruduğumuz ortaklıklarla o ülkelerin göç deneyimlerine baktık, onların deneyimlerini kendi koşullarımıza nasıl uyarlayabiliriz diye sık sık diğer ülkelere ziyaretlerde bulunduk. Göçlerin nedenleri, süreç ve sonuçları, uluslararası göç hareketlerinin sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları konusunda okumalar yapaya başladık.

Tüm bu çalışmalar sonucunda şunu gördük ki hem eski hem de göçle yeni gelenler birbirlerinin kültürlerine oldukça ilgi gösteriyorlar. Çünkü göçle gelen sadece bir et parçası bir beden olarak sınırı aşıp gelmiyor. O, binlerce yıllık bir kültürel mirasla birlikte geliyor. Türküleriyle, şarkılarıyla, masallarıyla, ninnileriyle, müziğiyle, yemeğiyle, diliyle, tarihiyle yani binlerce yıllık bir kültürel mirasla geliyor. Ve o gelen, eskinin kültürüyle karşılaşıyor ve zamanla birbirine karışıyor. Tam da böyle bir yerden Kırkayak Kültür olarak, gönüllü bir araya geliş alanlarını nasıl genişletebiliriz diye düşündük. Biraz da şanslıydık çünkü kültür-sanat alanında deneyim sahibiydik ve kültür-sanat bu karşılaşma ve karışma alanların başında geliyordu. Yaklaşık 2 yıl boyunca film gösterimlerimize ve diğer kültür-sanat etkinliklerimize pek çok mülteci izleyici geldi. Zamanla Kırkayak Kültür, onlar için bir toplanma alanı halini aldı. Yeni gelenlerin sanatçıların üretim alanı ve ürettiklerini sergileme alanı konusunda yaşadığı sıkıntılar, bizlerin kendi mekanımızı bu sanatçılar için “açık alan” haline getirmemize de sebep oldu. Kapılarının yeni gelenlere açan Kırkayak Kültür; 2014 yılında Beklemek adıyla mülteci genç sanatçıların ilk sergilerini açmaları için onları destekledi. Çünkü, mülteci sanatçıların temel sorunların başında ekonomik olarak ayakta kalmak geliyordu. Bu sebeple pek çok sanatçı, atölyelerde ya da işliklerde, kayıt dışı alanlarda işçi olarak çalışıyor ve yaratım ya da üretim yapacakları alanlardan yoksundular, evlerinde ürettikleri işleri ise sergileyecek olanaklardan yoksundular. Bu günde bu temel sorunlar sürmektedir. Bu sebeple birlikte çalıştığımız sanatçılar buraları bırakıp batı ülkelerine göç ediyor. O ilk sergiyi ziyaret eden Türkiyeli ve Suriyeli pek çok ziyaretçi bu tür etkinliklerin iki toplum açısından ne denli önemli olduğunu dile getirdi.

Bu etkinlik, Kırkayak Kültür açısından bir ilk oldu. Mülteciler bundan önce pek çok etkinliğimize katılımcı olarak katılmıştı, ama ilk kez bir etkinlikte mülteci sanatçılar eserleri için Türkiyelilerle bir araya gelmişlerdi. Bu çok büyük bir değişim anıydı. Bu etkinlikten sonra fotoğraf sanatçıları, müzisyenler, tiyatro sanatçıları hatta zanaatkârlar ürünlerini sergilemek için bizden destek istediler ve mekanlarımızı kullandılar. Bu tür etkinlikler Kırkayak Kültür açısından da bir değişimin ve yeni fikirlerin ortaya çıktığı bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bu bir araya gelişler bizde de “Bir arada nasıl yaşayabiliriz?” sorusunu sordurmaya başladı.

Ama yukarıdan da belirtiğim gibi, o sanatçıların büyük kısmı Avrupa’ya geçmek zorunda kaldılar çünkü biz o insanlara, yeterince üretim yapacakları alanlar sunamadık bu ülkede. Misafirlik ve geçicilik insanlarda yavaş yavaş bıkkınlığa sebep oluyor. O nedenle birçoğu Avrupa’ya gitti.

O günden bu güne Kırkayak Kültür, iki merkezini de açık alan olarak tanımlamayı sürdürmektedir. Ayrıca mülteci sanatçıların ürünlerinin sergilenmesi, gösterimi, ulusal ve uluslararası kültür-sanat ağlarından tanıtımı ve ilişkiler kurulması konusunda da destekler verilmektedir.

4-11 Aralık tarihlerinde Uluslararası Zeugma Film Festival’ini 10. Kez hayata geçireceksiniz. Festivalin amacı, bu yılki teması ve gerçekleştirmeyi planladığınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Pandeminin ile beraber fiziksel etkinliklerimizi durdurmak zorunda kalmıştık. Yaz aylarında Kırkayak Kültür Teras ’da Fransız Film Günleri ve birkaç etkinlik daha gerçekleştirdik.  Pandemi döneminde Zeugma Film Festivali’ni dijital ortamda gerçekleştirdik, ama artık insanlar bir salonda birlikte film izlemeyi özlediler. Aynı havayı solumak, birlikte konuşmak çok ayrı bir şey. Fakat artık izleyicinin yüz yüze etkinliklerle ilgili talepleri var. Biz de önümüzdeki ay yeniden Çarşamba film gösterimlerimize başlayacağız.

Geçen yıl hem Kırkayak Kültür’ün resmî olarak kuruluşunun onuncu yılı hem de Zeugma Film Festivali’nin ve Suriyeli mültecilerin ilk gelişinin onuncu yılıydı. Bu vesileyle geçen yılı bir arada yaşam etkinliklerinin yapılacağı bir yıl gibi düşündük. Suriyeli sanatçılar ve uluslararası kurumların da katkılarıyla etkinlikler yapacaktık, fakat ne yazık ki salgın buna izin vermedi.

Kırkayak Kültür tarafından bu yıl 10.su düzenlenecek olan Zeugma Film Festivali, bu yıl da Ortadoğu’dan Avrupa’ya dünya sinemasının ve Türkiye sinemasının en nitelikli ve bol ödüllü filmlerini Gaziantep’te sinema severlerle buluşturacak. Uluslararası Zeugma Film Festivali, önceki yıllarda olduğu gibi bu yılda, Türkiye sinemasına büyük emek vermiş, hemşerimiz,  Onat Kutlar ’ın  “Sinema Bir Şenliktir” sözlerini kendine şiar edinerek, planlanıyor.

Festival, Gaziantep’te sinema kültürünün yerleşmesine katkıda bulunmak, sinemanın bir sanat olarak yaygınlaşmasını ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak amacıyla düzenleniyor.  Festival sinemaseverlere ulusal ve uluslararası festivallerde ödül alan bağımsız filmlerden bir seçki sunuyor.

Bu yıl da festivalde geçen yıllarda olduğu gibi, “birlikte yaşam” teması kapsamındaki filmler Arapça ve Türkçe altyazılı olarak gösterilecek. Bu yıl film festivaline, eğer yeterince destek bulabilirsek, Gaziantep’in tüm hemşerilerini katmayı hedefleyen bir çalışma yürüteceğiz.

Kırkayak Kültür göç çalışmalarında; Gaziantep’in yeni hemşerilerini ve onların kültürel birikimlerini bir zenginlik olarak düşünmekte ve kentin kültür-sanat hayatına yeni bir katkı olarak ele almaktadır. İki toplumun bir arada yaşamayı öğrenme sürecinde kültür-sanat faaliyetlerinin önemine vurgu yapmaktadır. Festival yeni gelenleri de kapsayacak şekilde planlanmaktadır.

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesiyle göçmen kadınların pandemi döneminde iş hayatlarında yaşadıkları zorlukları anlattıkları video serileri yayımladınız. Salgın koşullarının yanı sıra yaşanan ekonomik kriz birlikte çalıştığınız göçmen kadınların iş hayatlarını nasıl etkiledi? Bu grupların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden bahseder misiniz?

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği projesiyle, Kırkayak Kültür olarak çevremizde gördüğümüz bu ihtiyaca bir cevap üretmek istedik. Bu doğrultuda zaten kendileri ve emekleri görünmez kılınan göçmen kadınlara söz vermek ve kamusal alanda görünürlüklerini arttırmak düşüncesiyle yola çıktık. Hepimizin bildiği gibi kadınlar, özellikle de mülteci ya da göçmen kadınlar hem medyada hem de mevcut egemen söylemde sıkça mağdur ve/veya suçla ilişkilendirilen kimlikleriyle anılıyor. Biz de bu projeyle göçmen işçi kadınların kendi gerçekliklerini üretebilmelerinin önünü açmayı hedefledik.

Öznenin Sesi: Pandemi Döneminde Göçmen Kadın Emeği video projesinde kadınları merkeze alan ve bu kadınlarla dayanışma içinde olduğumuz bir çalışma yaptık. Göçmen kadınların kimliklerinin ve emeklerinin görünmezleştirilmesine karşı, bu kadınların sözünü kamusal alana taşıyarak bir dayanışma pratiği ürettik. Bu kapsamda, Gaziantep’te yaşayan farklı etnik gruplardan, farklı mahallelerden ve farklı sektörlerden 10 kadınla görüşmeler yaptık. Bu görüşmeler sonucunda kadınların ortak sorunlarının başında güvencesizlik ve geleceğe dair belirsizliklerin yer aldığını gördük. Aynı zamanda mesleklerine ve/veya ekonomik durumlarına özgü sıkıntıların da göçmen kadınların hayatlarını zorlaştırdığına şahit olduk. Fakat hem raporda hem de videolarda açıkça ortaya çıkıyor ki yaygın söylemde dile getirilen güçsüz göçmen kadın imajına karşı zorluklarla baş edebilen ve direnç gösteren kadınlar hayatlarımızda ve bu kadınlar kendi hayatlarını yeniden kurmakta.

2011 yılından bu yana sahada bulunan bir kurum olarak, saha deneyimlerimizde hep şunu görüyorduk: Göç süreci ve sonrası, toplumların gündelik hayatından geleneksel kodlarına kadar pek çok toplumsal kural ve statüyü değiştirmekte ve/veya bu geleneksel kodlarda kırılma meydana gelmekte.  Türkiye’ye sığınan Suriyeli kadınlar, içinden çıkıp geldikleri iç savaş ve çatışmalı süreç boyunca toplum içerisinde en çok zarar gören toplumsal kesimlerden biridir. Bu iç savaş süresince yine en çok zararı kadın ve çocukların gördüğü, cinsiyete dayalı şiddetin bir savaş silahı olarak kullanıldığı yönünde pek çok  haber, anlatım ve raporlar bulunuyor. Diğer yandan son 9 yıllık göçmen kadın hikayelerine bakıldığında yaşanan toplumsal altüstün kadını gündelik hayat içerisinde daha da görünür kıldığını, göçmen kadınların çalışmak için evden dışarı çıktıklarını, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda, sokakta, ev içi işlerde, hizmet sektöründe, STK’larda ve daha pek çok işte – kayıt dışı da olsa – çalışmaya başladıklarını gösteriyor. Sanılanın aksine evini geçindirmek için emek piyasasına dahil olmuş sayısız göçmen kadın her gün üretim süreçlerinin içinde yer alıyor ve daha da güçleniyor.

Vakfımızın sağladığı kurumsal hibe desteği ile hangi kapasite gelişim alanında ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz? Bu desteğin derneğinize nasıl bir katkı sunmasını bekliyorsunuz?

Kırkayak Kültür olarak programlarına göre hedef kitlemiz ve çalışma alanlarımız değişse de daima “birlikte yaşam” odaklı bir yaklaşımı savunuyoruz.

Önümüzde ki dönem Kültür- Sanat Programı kapsamında, kültür-sanata erişimin temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak kentte kültür-sanat aktivitelerini devam ettireceğiz. Bu açıdan Zeugma Film Festivali başta olmak üzere, film gösterimleri, sergiler, kültür-sanat atölyeleri gibi aktiviteleri başta kente yeni gelen mülteci ve göçmenler olmak üzere, dezavantajlı grupların erişebileceği bir perspektifle sürdüreceğiz.

Kırkayak Kültür, kentte yaşayan sanatçıları ve kültür-sanat aktörlerini, Ortadoğu ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, kültürel değişim programlarıyla bir araya getirmeyi ve ürettikleri eserlerin topluma erişimi konusunda destekler sunmaya devam edecek. Diğer yandan Kırkayak Sanat Merkezi binasının kapılarını başta gençler olmak üzere kentte yalayan sanatçılara “açık alan” olarak tutulmaya devam edilecek.

Kırkayak Kültür-Sanat Programı, hem kentin kültür-sanat açısından hareketliliğine katkı sunacak hem de sanatçıların üretim yapacakları ve de ürettikleri eserleri kitlelere ulaştıracakları bir alan sağlama etkisi açısından oldukça önemlidir. Diğer yandan Gaziantep’e dışardan gelen sanatçı ve kültür-sanat aktörlerinin çalışmalarını ve toplantılarını yapacakları bir “açık alana” ulaşımları açısından da Merkezimiz oldukça önemlidir. Bu fonksiyonunu da sürdürmeye devam edeceğiz.

Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçen Kültür Sanat Fonu’ndan aldığımız destek ilk olarak Kırkayak Kültür-Sanat Merkezi, Kültür – Sanat Programının kapasitesinin geliştirilmesidir. Bu kapsamda Vakfınızdan alacağımız uzman desteğiyle Kırkayak Kültür – Sanat Merkezi’nin sürdürülebilirliğini sağlamayı hedefliyoruz. Ayrıca Merkez ve program için 2 yıllık bir yol haritası ve çalışma perspektifi oluşturulacak. Bu doğrultuda Kültür-sanat Strateji Belgesi hazırlanacak.

Ayrıca kurumsal sürdürülebilirlik için, kurumun geçmiş ve mevcut birikimi ile gelecek stratejisinden oluşan, kültür-sanat kurumlarıyla iletişimi sağlayacak ve de işbirliği olanakları için bir iletişim stratejisi oluşturulacak. Aynı zamanda proje faaliyetleri içeresinde pek çok kültür-sanat etkinliği gerçekleştirilecek.

Kültür Sanat Fonu’nun 2022 Döneminde Yapılan Başvurulara Dair Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2022 dönemi başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Kültür Sanat Fonu’nun 2022 Döneminde Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2022 döneminde desteklenecek STK’lar belirlendi. Fon kapsamında 4 STK’ya toplam 495.300 TL hibe desteği sağlayacağız.

Desteklenen STK’lar ve çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Dem Derneği: İşiten toplum ile işitmeyen toplum arasında acıma duygusundan uzak diyalog alanları yaratmak ve kolektif şekilde çözümler üretmek amacıyla faaliyetlerini yürüten dernek; Türk İşaret Dili eğitimlerini dijitalleştirdikleri sosyal girişimleri bukalemun.co aracılığıyla bu dilin yaygınlaştırılması, ve sağır ve işitme engellilerin istihdamı için çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 128.000 TL hibe desteğiyle Koşar Adım Alt Yazıya (#koşaradımaltyazıya) projesine devam edecek olan dernek proje kapsamında; ayrıntılı alt yazı ile ilgili farkındalık yaratma, ayrıntılı alt yazıya dair veri oluşturma, “iyi örneklerin” sayısını ve görünürlüğünü arttırma ve potansiyel işbirlikleri ile iletişimi güçlendirme çalışmaları yapacak.

Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği (Kırkayak Kültür): Gaziantep’te faaliyet yürüten Kırkayak Kültür, toplumsal kaynaşmaya ve bir arada yaşam kültürüne katkıda bulunmak amacıyla farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip grupların ve bireylerin bir araya gelebileceği gönüllü temas alanları oluşturmak ve var olan temas alanlarını genişletmek amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. Toplumsal gelişmeyi arttırmak, demokratik değerleri teşvik etmek ve kültürel açıdan zengin yaşam koşulları yaratmak amacıyla da faaliyetlerini yürüten Kırkayak Kültür; dezavantajlı gruplar, mülteciler ve göçmelerle birlikte çalışıyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 124.800 TL kurumsal hibe desteği ile insan kaynağı giderlerini karşılayacak olan dernek, Sanat Merkezi çalışmalarının ve kültür-sanat programı kapasitesinin güçlenmesi amacıyla faaliyetlerini yürütecek. Bu doğrultuda hibe kapsamında yarı zamanlı istihdam edilecek Program Koordinatörü ve Kültür-Sanat Danışmanı aracılığıyla başta Zeugma Film Festivali olmak üzere, göçmen sanatçıları da içerecek ve Sanat Merkezi’nde yapılacak 12 adet kültür-sanat etkinliği fikri geliştirecek ve bu fikirler projelendirecek. Aynı zamanda, Kültür-Sanat Danışmanı’nın desteği ile 2 yıllık Kültür-Sanat Strateji Belgesi hazırlanacak.

Sınırlı Sorumlu Tiyatro Sanatını Geliştirme Yaygınlaştırma Tanıtma Sosyal Kalkınma Ve İşletme Kooperatifi (Tiyatro Kooperatif): Özel tiyatroların sesi olmak, sanatın kamusal bir hizmet olduğu gerçeğiyle sektörel sorunlara kalıcı yasal çözümler bulmak, sektördeki tüm üretim ve uygulama süreçlerini iyileştirmek ve profesyonelleştirmek amacıyla çalışmalar yapıyor. Ekonomik, hukuki, sosyal ve akademik alanlarda bileşenlerinin kapasitesini geliştirmek için rehberlik sağlayan Tiyatro Kooperatif; projeler, kampanyalar, eğitim, webinar, seminer ve çalıştaylar düzenliyor. Turkey Mozaik Foundation finansmanıyla 125.500 TL hibe desteği sağladığımız Tiyatro Kooperatifi, özel tiyatro mekânlarını ve faaliyetlerini daha erişilebilir ve kapsayıcı hale getirmek ve engellenen bireylerin kültür-sanat hayatına aktif katılımına zemin hazırlamak amacıyla Tiyatroların Erişilebilirliği projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında; Erişilebilir Her Şey sosyal girişimi tarafından, Tiyatro Kooperatifi ortağı 9 tiyatronun yönetici ekiplerine ve saha çalışanlarına 5 saatlik tiyatroda erişilebilirlik, farkındalık ve iletişim eğitimleri verilecek. 6 tiyatro mekânı için fiziksel erişilebilirlik tavsiye raporu hazırlacak. Ayrıca Türkiyeʼdeki tüm tiyatroların kullanımına açık bir erişilebilirlik kontrol listesi hazırlanacak ve yaygınlaştırılacak.

Troya Kültür Derneği (Çanakkale Bienali İnisiyatifi – CABININ): Çanakkale’de faaliyet yürüten CABININ; Çanakkale’deki farklı toplum kesimlerini çağdaş sanatla buluşturmak, sanat odaklı etkinlikler ve eğitimler yoluyla dezavantajlı grupların toplumsal yaşama katılımlarını, üretkenlik ve becerilerini artırmak, Çanakkale’nin özgün, tarihi, doğal ve kültürel değerlerini uluslararası boyutta tanıtmak, Çanakkale’yi bir çağdaş kültür kenti olarak konumlandırma vizyonuna yönelik olarak uluslararası iletişim ve işbirliği ağları oluşturmak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. CABININ, Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla sağladığımız 117.000 TL hibe desteği ile Çanakkale Kültür Aktörleri Ağı projesini hayata geçirecek. Proje kapsamında; Çanakkaleʼde yaşayan ve çalışan kültür aktörlerini, uzmanları ve kültür-sanat girişimlerini bir araya getirecek olan CABININ, bu gruplar arasındaki iletişimin ve işbirliğinin artmasını sağlayacak bir ağ oluşturacak. Proje süresince bu grupların yaklaşımları, çalışma alanları, ihtiyaçları ve üretimleri arasındaki ortaklık ve farklılıkların belirleneceği toplantı, buluşma ve röportajlar yapılacak. Yapılan fizibilite çalışmalarının ardında daha geniş katılımlı toplantılar ile Çanakkale kültür ekosisteminin işlevsel bir iletişim ve işbirliği haritası oluşturulacak.

Kültür Sanat Fonu 2022 Dönemi Başvuruları Sona Erdi

By | Kültür Sanat Fonu

Kültür-sanat kurumlarının ve/veya kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmelerini desteklemek amacıyla Turkey Mozaik Foundation işbirliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Kültür Sanat Fonu’nun 2022 dönemi başvuruları sona erdi.

Fona teknik kriterlere uyan toplam 37 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 28’i dernek, 6’sı vakıf ve 3’ü kooperatif tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Ankara, Antalya, Artvin, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Rize, Tekirdağ ve Trabzon olmak üzere 17 ilden başvuru alındı. Kültür Sanat Fonu 2022 döneminde talep edilen toplam hibe tutarı 4.561.246 TL oldu.