Category

Çocuk Fonu

Ücretsiz Okul Yemeğiyle Çocuk Yoksulluğu ve Okul Terkini Azaltmak Mümkün

By | Çocuk Fonu, Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi

Sulukule Gönüllüleri Derneği (SGD), çocukların eğitime eşit ve adil erişimini sağlamak amacıyla, bütüncül ve hak temelli bir yaklaşımla çalışmalarını yürütüyor. Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Türkiye Mozaik Foundation bünyesindeki Dr. Hülya Karadoğan Fonu iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 döneminde desteklediğimiz SGD, çocuk yoksulluğunun olumsuz etkisini azaltmak amacıyla Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesini hayata geçiriyor.

SGD ile yaptığımız röportajda: derinleşen ekonomik sorunların eğitim hakkına erişim üzerindeki etkileri, okul terkini önlemek için ücretsiz okul yemeğinin önemi ve proje kapsamında yürütülecek çalışmalar hakkında konuştuk.

“Türkiye’deki çocukların %43,6 yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürüyor.”

Derinleşen ekonomik sorunlar eğitim hakkına erişimi ve okul devamlılığını nasıl etkiliyor?  Bu zorlu dönemde okul terkini önlemek için neler yapılabilir?

SGD olarak öncelikli hedef kitlemiz çocuklar. Çocuklarla çalışırken bütüncül bir yaklaşımla, çocukla temas eden bakım verenler, öğretmenler vb. gruplarla da çalışıyoruz.

Derinleşen ekonomik sorunlar, beraberinde çok ciddi bir yoksulluk sorununu da getiriyor. UNICEF’in 2021’de yayımladığı Dünya Çocukların Durumu raporuna göre, 2020 yılında 356 milyon çocuk (tüm çocukların yüzde 17,5’i) aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin 2022 verilerine göre ise Türkiye’deki çocukların %43,6 yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürüyor.

Yoksulluk çok boyutlu bir sorun ve birbirine bağlı pek çok başka sorunu da beraberinde getiriyor. Eğitim hakkına erişim açısından baktığımızda, yoksulluk ile eğitim arasında ters yönlü bir ilişki olduğu açıkça görülüyor. Maddi açıdan ele alındığında, temel eğitim her ne kadar “ücretsiz” olsa da bir çocuğun okulda kalabilmesi aileler için sürekli masraf anlamına geliyor. Öğle yemekleri, kırtasiye malzemeleri, okul kıyafetleri ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlar, aileler açısından karşılanması zor harcamalar olabiliyor.

Yoksulluğun bir diğer önemli boyutu da beslenme. Çalıştığımız birçok çocuk okula kahvaltı yapmadan gidiyor ve/veya okulda öğün atlamak zorunda kalıyor. Yetersiz beslenme, çocukların fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediği gibi öğrenme süreçlerini de sekteye uğratıyor. Buna ders sırasında odaklanma güçlüğü ve sürekli yorgunluk hâli eklendiğinde, bu çocuklar çoğu zaman “dinlemeyen”, “uyuyakalan” ya da “başarısız” olarak etiketleniyor.

“Okul yemeği gibi programların, çocukların okul ile kurdukları bağı kuvvetlendirdiği ve okulu terk etme riskini azalttığı görülüyor.”

Yoksulluğun bir başka önemli boyutu da duygusal ve sosyal dışlanmayı beraberinde getirmesidir. Yukarıda bahsedilen tüm koşullar, çocukların etiketlenmesine sebep oluyor. Bu etiketler çocukların akran ilişkilerini etkiliyor, okul ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyor ve okuldan uzaklaşma sürecinde önemli bir rol oynuyor.

Tüm bunların yanı sıra, yoksulluk çocuklar için çok ağır bazı rollerin ve sorumlulukların aile içinde üstlenilmesine sebep oluyor. Çocuklar hane bütçesine katkı sağlamak için çalışmak, ev işlerine yardım etmek gibi sorumluluklar almak zorunda kalıyor. Okulda olmayan çocukları sokakta yaşama, suça sürüklenme gibi sokağın diğer riskleri de bekliyor.

Okul terkini önlemek için çocuk odaklı, çocukların değişen ihtiyaçlarına cevap verebilecek, destekleyici ve güvenli okul ortamları yaratmak şart. Okul yemeği gibi programların, çocukların okul ile kurdukları bağı kuvvetlendirdiği ve okulu terk etme riskini azalttığı görülüyor. Yoksulluk yalnızca ekonomik bir sorun değil; çocukların eğitime erişimini, gelişimini ve yaşamla kurdukları bağı derinden etkileyen çok katmanlı bir mesele. Bu nedenle çözümün de çok boyutlu olması gerekiyor.

Türkiye’de çocuk hakları alanında yaşanan temel sorunlardan bahserder misiniz? Çocuk yoksulluğu ile mücadele ve sosyal dışlanmanın önlenmesi konusunda toplumsal farkındalık ne düzeyde? Kamu kurumları ve yerel yönetimlerin politikaları bu sorunlara ne ölçüde yanıt veriyor? SGD olarak, bu sorunları gidermek için geliştirdiğiniz öneriler ve yürüttüğünüz çalışmaları paylaşır mısınız?  

Çocuk hakları alanında çok temel ve katmanlı sorunlar yer alıyor. Bunların başında, çocukların hak öznesi olarak değil, yardım edilmesi gereken bireyler olarak görülmesi geliyor. Bu yaklaşım, çocukları edilgen bir konuma koyuyor; onların kendi hayatlarına dair karar mekanizmalarına katılmasını zorlaştırıyor ve ihtiyaçlarının kamusal bir hak olarak görülmesini engelliyor. Hak temelli bir bakış açısının olmaması, çocukların yaşadığı sosyal dışlanma ve hak ihlallerinin kökenini bireysel ya da kültürel nedenlere bağlanmasına yol açıyor. Bu durum, var olan hak ihlallerinin ve eşitsizliklerin görünmez hâle gelmesine ve zamanla normalleşmesine neden oluyor.

SGD olarak gözlemlerimiz ve tespitlerimiz de hak temelli anlayıştan uzak olmanın yol açtığı sorunlar ile paralel. Yoksulluk genellikle sadece ekonomik boyutu ile tanınıyor fakat çocukların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarına olan etkisi yeterince görünmüyor. Sadece ekonomik boyutuyla tanındığı için bir grup, çocukların bir kazancı olamayacağından “çocuk yoksulluğu” kavramını reddedebiliyor.

2023 yılında bakım verenlerle birlikte yürüttüğümüz beslenme hakkı atölyelerinde sıkça karşılaştığımız bir durum, beslenmenin aileye –özellikle de kadına– atanan bir sorumluluk olarak görülmesiydi. Kamunun sorumluluğu çoğu zaman hiç fark edilmiyor; bu sorumluluk hatırlatıldığında ise bakım verenlerin kendilerini eksik ve yardıma muhtaç hissettiklerini gözlemliyoruz. Çocuk yoksulluğu hâlâ kader, ailevi sebepler gibi gerekçelerle açıklanıyor. Bu da yoksulluğun yapısal nedenlerini görünmez kılıyor. Tüm bunlar, hak temelli anlayışın toplumda yerleşmemiş olduğunun bir göstergesi.

“Ücretsiz okul yemeğinin kamu politikası hâline gelmeli!”

Kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin çocuk yoksulluğu ve sosyal dışlanmaya yönelik bazı çalışmaları bulunuyor. Özellikle yerel yönetimlerin yürüttüğü çalışmalar biraz daha öne çıkıyor. İstanbul içinde bazı belediyelerin beslenme desteği gibi uygulamaları olduğunu biliyoruz. Ancak bu çalışmalar ne yazık ki kapsayıcılıktan uzak, geçici ve sınırlı olabiliyor. Bu tür dönemsel uygulamalar elbette önemli; fakat uzun vadeli, sürdürülebilir ve hak temelli bir çocuk politikasına ihtiyacımız var.

SGD olarak, kurulduğumuz günden bu yana, sosyal dışlanmayı ve okul terkini önlemek amacıyla çalıştığımız okullarda beslenme desteği veriyoruz. Aynı zamanda beslenmenin bir hak olduğuna dair söylem geliştiriyor ve bu konuyu anaakım hâline getirmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl bu konuyla ilgili bir sosyal medya kampanyası yürüttük ve Ücretsiz Beslenme, Eşit Eğitim raporunu yayımladık.

Beslenme desteğinin yanı sıra, okullarda ve derneğimizde düzenli olarak sanat ve spor temelli atölyeler yürütüyoruz. Oğlan-kız dengesine dikkat ederek karma gruplar ile oluşturduğumuz bu atölyeler, çocukların akranlarıyla ilişkilerini geliştiriyor, duygusal öğrenmelerini destekliyor ve okul ile olan bağlarını güçlendiriyor.

Bu sorunların çözümü için atılması gereken en acil adım, ücretsiz okul yemeğinin bir kamu politikası hâline gelmesidir. Bu desteğin, çocukların yaşına ve bireysel ihtiyaçlarına uygun şekilde tasarlanması büyük önem taşıyor.

“Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesi çocuk yoksulluğunun olumsuz etkisini azaltmayı amaçlıyor.”

Hibe desteğimizle Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürütmeyi planladığınız faaliyetlerden bahseder misiniz? 

Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesinde en temel hedefimiz, çocuk yoksulluğunun çocukların iyi olma hali üzerindeki olumsuz etkisini azaltmasına katkı sağlamaktır. Özellikle beslenme hakkı ve sosyal dışlanma arasındaki ilişkiyi vurguluyoruz.

Projenin iki temel faaliyeti var. İlki, çocukların beslenme hakkına erişimi arttırmak. Bunun için bir sosyal medya kampanyası yürütüyoruz. Bu sosyal medya kampanyasının ana mesajı “okullarda beslenme hakkının sağlanması için bütüncül bir yaklaşıma ve iş birliğine dayalı bir modele ihtiyaç var.” olacak. Sosyal medya kampanyasının yanında yerel yönetimler de dahil olmak üzere farklı kurumlara ziyarete giderek Ücretsiz Beslenme, Eşit Eğitim raporunda önerdiğimiz ve uyguladığımız modeli yaygınlaştırılması için çalışıyoruz.

İkinci olarak çocuk yoksulluğunun yarattığı sosyal dışlanmanın etkilerini azaltmak amacıyla çocuklara ve bakım verenlere yönelik atölye çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Atölyeler ağız ve diş sağlığı, temel hijyen pratikleri, dengeli beslenme, gıda okuryazarlığı, sağlıklı yaşam ve hareket, duygular ve yemek vb. temalardan oluşuyor. Atölyelerin yanı sıra, çocukların sosyal ve kültürel haklarına erişimini artırmak amacıyla iki gezi yapmayı planlıyoruz.

“Beslenme hakkı politika hâline gelmedikçe sorunu çözemeyiz.”

 Yakın zamanda Ücretsiz Beslenme Eşit Eğitim raporunu yayınladınız. Bu raporun bulguları çerçevesinde, genel olarak beslenme hakkına dair gözlemlediğiniz sorunları ve buna karşı önerdiğiniz çözümleri paylaşır mısınız?

SGD’nin beslenme hakkı kapsamındaki çalışmaları 15 yılı aşkın süredir devam ediyor. Sulukule Mahallesi’nin yıkım döneminde, çocukların okul ile bağlarının koptuğunu gören gönüllülerin evlerinde hazırladıkları sandviçleri okullara götürmeleriyle başlayan beslenme desteği, bugün üç farklı okulda düzenli olarak devam eden bir çalışmaya dönüştü.

Yıllar içinde beslenme desteğinin yöntemi de değişti; rehberlik sistemi devreye girdi. Şu an çocuklar rehberlik servisinden aldıkları fişle kantinden yemek alıyor. Ancak bu sistemin de eksikleri var çünkü çocuklar fiş alırken etiketlenebiliyor, utanabiliyorlar. Tam da bu yüzden diyoruz ki: Bu mesele bir politika hâline gelmedikçe sorunu çözemeyiz. Yukarıda da belirtildiği gibi, beslenmenin “yardım” değil, “hak” olarak görülmesi ve bu doğrultuda hak temelli çalışmalar yapılması çok önemli.

Bunun yanında okullardaki fiziki koşullar da yetersiz. Birçok okulda yemekhane, hatta bazen kantin bile bulunmuyor. Teneffüs süreleri çok kısa ve çocukların beraber yemek yiyebilecekleri ortak alanlar yok. Okulda yemek yemenin bir yandan çocukların akranlarıyla ilişki kurdukları bir alan olduğunu unutmamak lazım. Mesele sadece çocukların karınlarını doyurması değil. Üstelik çocukların erişebildikleri gıdalar da maalesef ki çok yetersiz. Okullarda genellikle paketli ürünlere ulaşabiliyorlar. Sağlıklı, dengeli ve kişisel hassasiyetlere yönelik gıdaya ulaşmak nerdeyse imkânsız.

Hazırladığımız raporda tüm bu sorunlara çözüm olarak her okulun koşullarına göre esnetilebilecek bir model önerdik. Kantini ya da yemekhanesi olan ya da olmayan okullar için farklı uygulama biçimleri geliştirdik.

Bunun yanı sıra, beslenme hakkının ders sistemine de entegre edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sistemin hayata geçebilmesi için başta Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere; destekleyici kurumlar olarak okullar, yerel yönetimler, lojistik firmaları ve meslek odaları işbirliği içinde çalışmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları denetim sürecine dahil edilmeli; merkezi hükümet, özel sektör ve uluslararası fonlar da kaynak sağlamalıdır.

“Bu kantin yardımı, çocukların okula gelme hevesini artırdı”

 Size destek olmak isteyen kurum ve kişiler için vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Bu soruya yaptığımız görüşmelerden alıntılarla cevap verebiliriz.

Çocuk yoksulluğunun boyutunu bir kantinci şöyle anlatıyor:

“600 tane öğrenci var. Daha hiç tanımadığım öğrenciler var. Bazen kantinde görüyorum: ‘Sen bizim okulda mısın?’ ‘Evet.’. ‘Ben seni hiç görmedim.’ ‘Abi hiç kantine gelmiyorum ki.’ ‘Neden gelmiyorsun?’ Gelemiyor… Çocuk muhtemelen parası olmadığı için gelemiyor.”

Beslenme desteğinin okul terkini önlemedeki etkisini ise destek sunduğumuz bir okulda çalışan rehberlik öğretmeni şu sözlerle aktarıyor:

“Bu kantin yardımı, çocukların okula gelme hevesini artırdı.”

Çocuğun okulda beslenmesi hane için bir dert olmaktan çıkınca, çocuklar başka ihtiyaçlarına da erişebiliyor. Bunu da bir bakım veren şöyle anlatıyor:

“Başka ihtiyaçlarını karşılıyorduk yani o parayla; mesela kırtasiye olsun, ondan sonra başka istedikleri bir şey olsun, onları karşılıyoruz.”

Çocuklarda ise okulda ücretsiz yemeğe ulaşabilmenin en sade, en net ifadesi şu oldu:

“Karnım doyuyor. Güzel yani.”

Çocukların okulda beslenme haklarına ücretsiz erişebilmesinin yukarıda bahsettiğimiz tüm sorunlara en hızlı veren doğrudan müdahale yöntemlerinden biri olduğuna inanıyoruz. Geçen sene yaptığımız sosyal medya kampanyamızı şu sözlerle bitirmiştik: “Çocuklar okulda hakkıyla yesin.”

Çocuk Yoksulluğuyla Mücadelede Spor: SAHADAYIZ!

By | Çocuk Fonu, Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi

Adıyaman’da faaliyet yürüten Sporda Adalet ve Haklar için Sahadayız Derneği (SAHADAYIZ), spor alanında temel hak ve özgürlükleri güçlendirmek ve bu alanda ortaya çıkabilecek her türlü hak ihlalini önlemek amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Türkiye Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 döneminde desteklediğimiz SAHADAYIZ, hibe desteğimizle Çocuklar için Spor ve Ötesi: Belediyelerin Yoksullukla Mücadele Kapasitesini Güçlendirmek için Bir Model projesini hayata geçiriyor. proje kapsamında yerel yönetimlerin spor ve sosyal hizmetler birimlerini bir araya getirecek olan SAHADAYIZ; çocuklar için koruyucu ve destekleyici bir çevre oluşturmasına yönelik bir model geliştiriyor.

SAHADAYIZ ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; Kahramanmaraş depremleri sonrası spor alanlarında karşılaşılan sorunları, toplumsal cinsiyet temelli engelleri ve çocukların iyi olma haline yönelik yürüttükleri çalışmaları konuştuk.

“Sporu aynı zamanda güçlenmenin, sosyal bağ kurmanın ve hak temelli dönüşümün bir aracı olarak görüyoruz.”

SAHADAYIZ’ın kuruluş amacı ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

SAHADAYIZ’ı, sporun bir hak olduğuna inanarak kurduk; herkesin bu haktan eşit şekilde yararlanabilmesi için yola çıktık. Sporu yalnızca fiziksel bir aktivite olarak değil, aynı zamanda güçlenmenin, sosyal bağ kurmanın ve hak temelli dönüşümün bir aracı olarak görüyoruz. Özellikle kız çocukları, kadınlar ve kırılgan gruplar için spora erişimi mümkün kılmayı, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden çalışmalar yürütmeyi ve bu alandaki politika yapım süreçlerine katkı sunmayı öncelikli hedeflerimiz arasında görüyoruz.

 “Kız çocukları için spor hâlâ “ikincil” bir faaliyet olarak görülüyor.”

Çocuklar spora erişebiliyor mu? Bu süreçte ne tür zorluklarla karşılaşıyorlar? Toplumsal cinsiyet eşitliği ekseninde, spora erişimde yaşanan zorluklardan bahseder misiniz? Sizin bu sorunlara çözüm önerileriniz neler?

Çocukların spora erişimi, yaşadıkları coğrafya, sosyo-ekonomik durumları ve toplumsal cinsiyet konumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Özellikle kız çocukları için spor hâlâ “ikincil” bir faaliyet olarak görülüyor. Bu,“oğlanlar zaten spor yapar, yapmalı ama kız çocukları için yapmasa da olur gibi bir düşünce”

Biz hem çocuklarla hem de yetişkinlerle çalışarak bu normları dönüştürmeyi hedefliyoruz. Eğitimler düzenliyor, kurumlarla birlikte güvenli ve kapsayıcı spor ortamları inşa etmek için çabalıyoruz.

Çocukların spora erişimini kolaylaştırmak için kamu kurumları ve STK’lar nasıl bir rol üstlenmelidir? Kamu-sivil toplum iş birliği olanaklarına dair ne söylersiniz?

Kamu kurumlarının temel görevi; çocuklara güvenli, kapsayıcı ve erişilebilir hizmetler sunmak. Ancak bu hizmetlerin çocukların çeşitliliğini dikkate alarak tasarlanması gerekir. STK’lar ise sahadan getirdiği bilgi ve deneyimle bu hizmetleri zenginleştirir.

Politika yapım süreçlerine sivil toplumun ve doğrudan çocukların katılımı teşvik edilmelidir. Ortak veri üretimi, izleme ve değerlendirme gibi mekanizmalar güçlendirilmelidir. İş birliği yalnızca uygulamada değil, karar alma süreçlerinde de görünür olmalıdır.

“Deprem bölgesinde çocukların oyun ve spor alanlarına erişimi ciddi şekilde sınırlandı.”

Deprem bölgesinde de yoğun olarak çalıştığınızı biliyoruz. Birçok kurumla ortak çalışmalar yapıyorsunuz. Deprem bölgesinde spor alanındaki durumu ve tespit ettiğiniz sorunları nasıl özetlersiniz? Sporun “hak ve özgürlükleri güçlendirme kapasitesine” sahip olabilmesi için yapılması gerekenler neler? Depremler sonrası, bu konuda hangi gelişmeler oldu?

Deprem bölgesinde çocukların oyun ve spor alanlarına erişimi ciddi şekilde sınırlandı, zaten bazı şehirlerde bu alanlar deprem öncesinde de oldukça kısıtlıydı. Fiziksel alt yapının zarar görmesi, güvenli alan eksikliği, toplulukların psiko-sosyal ihtiyaçlarının önceliği gibi nedenlerle spor, gündemin gerisinde kaldı.

Bir çocuk hakkı olmasının yanı sıra kriz dönemlerinde çocuklar için en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri, oyun ve hareket yoluyla duygularını ifade edebilecekleri, aidiyet hissi kurabilecekleri güvenli alanlardır. Bu nedenle spor, yalnızca rehabilitasyon değil, aynı zamanda temel bir hak olarak ele alınmalıdır. Depremler sonrası yerel yönetimler ve STK iş birlikleriyle geçici oyun alanları kuruldu ancak bu çalışmaların sürdürülebilirliği için uzun vadeli stratejilere ihtiyaç var.

“Spor yoluyla yoksulluğa karşı yerel çözümler üretmeyi hedefliyoruz.”

Hibe desteğimizle “Çocuklar için Spor ve Ötesi: Belediyelerin Yoksullukla Mücadele Kapasitesini Güçlendirmek için Bir Model” projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve proje kapsamında yapmayı planladığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Bu projede çocuk yoksulluğu ile mücadelenin aciliyeti göz önünde tutuyoruz ve Türkiye’de çocuk yoksulluğu sorununu ele alarak, spor aracılığıyla yerel yönetimlerin kapasitesini güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Bunu sporun güçlendirme, sosyal gelişim ve çocuk koruma açısından güçlü rolünü esas alarak yapıyoruz. Ayrıca, sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerdeki çocukların haklarını ve gelişimlerini desteklemeyi hedefliyoruz.

Proje kapsamında Spor İstanbul ile iş birliği içinde çocuk yoksulluğu ve yoksunluğu ile mücadele kapsamında, çocukların spora katılımını, güvenliğini ve iyi olma hallerini artıracak politikalar geliştirilmesi için farkındalık eğitimleri ve ortak toplantılar düzenleyeceğiz. Spor eğitmenlerine yönelik hak temelli eğitimler, çocuklarla interaktif etkinlikler yürütülecek. Bu modelin uzun vadede diğer belediyelere de ilham vermesini umuyoruz.

“Kız çocuklarının “ben de yapabilirim” dediği anları görmek, inancımızı tazeliyor.”

Size destek olmak isteyen kişi ve kurumlar için kendinizi ve yarattığınız etkiyi nasıl anlatırsınız?

SAHADAYIZ olarak, sahada karşılaştığımız her bireyin hikâyesine kulak veriyoruz. Sporla ilk kez tanıştıklarında yaşadıkları heyecanı, sahada kurdukları dostlukları, kendi sınırlarını zorladıklarında hissettikleri gururu görüyoruz. Kız çocuklarının “ben de yapabilirim” dediği o anlara tanık oluyoruz. Bu yüzden desteğiniz sadece bir bağış değil, aynı zamanda bu hikâyelerin devamını mümkün kılmak için kurulan bir ortaklık.

SAHADAYIZ olarak, sahada karşılaştığımız her bireyin hikâyesine kulak veriyoruz. Sporla ilk kez tanıştıklarında çocukların yaşadığı heyecanı, kız çocuklarının “ben de yapabilirim” dediği anları görmek, inancımızı tazeliyor.

Sahadayız, kimi zaman boğazda kürek çekerken, kimi zaman çocuklarla top oynarken, kimi zaman eğitmenlerle toplumsal cinsiyet eşitliğini tartışırken görülür. Her alanda, sporu bir hak olarak deneyimleyen bir topluluğuz. Desteğiniz yalnızca bir katkı değil, bu hikâyelerin devamı için kurulan bir ortaklıktır.

Çocuk Fonu’nun 2024 Dönemi Fon Başlangıç Raporu Yayımlandı

By | Çocuk Fonu

Çocukların haklarının tesisi ve ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini desteklemek amacıyla Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Türkiye Mozaik Foundation iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 dönemi Fon Başlangıç Raporu yayımlandı. Fon kapsamında Sulukule Gönüllüleri Derneği’ne, Sporda Adalet ve Haklar için Sahadayız Derneği’ne ve Yerelden Kalkınma Derneği’ne toplam 2.100.000 TL hibe desteği sağlayacağız.

Çocuk Fonu’nun 2024 döneminin yapısı, desteklediğimiz STK’lar ve yapacakları çalışmalara dair bilgilerin yer aldığı raporumuza buradan ulaşabilirsiniz.

Çocuk Fonu’nun 2024 Dönemine Yapılan Başvurularla İlgili Değerlendirme Metnimiz Yayımlandı

By | Çocuk Fonu

Çocukların haklarının tesisi ve ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini desteklemek amacıyla Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Turkey Mozaik Foundation iş birliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 dönemi başvuru ve seçim süreçleri tamamlandı.

STK’ların bu süreçte öne çıkan ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla fonun bu dönemi için yapılan başvuruların yoğunlaştığı konulara, başvuru yapan kuruluşların genel durumu ve ihtiyaçlarına dair değerlendirmelerimizin yer aldığı açıklama metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Çocuk Fonu’nun 2024 Dönemi Kapsamında Desteklenecek STK’lar Belirlendi

By | Çocuk Fonu, Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi

Çocukların haklarının tesisi ve ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini desteklemek amacıyla Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Turkey Mozaik Foundation iş birliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 döneminde desteklenecek STK’lar belirlendi. Hibe kapsamında Sulukule Gönüllüleri Derneği’ne, Sporda Adalet ve Haklar için Sahadayız Derneği’ne ve Yerelden Kalkınma Derneği’ne toplam 2.100.000 TL hibe desteği sağlayacağız.

Desteklenen STK’lar ve çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bilgileri aşağıda görebilirsiniz:

Sporda Adalet ve Haklar için Sahadayız Derneği, (Çocuklar için Spor ve Ötesi: Belediyelerin Yoksullukla Mücadele Kapasitesini Güçlendirmek için Bir Model Projesi, 700.000 TL), Adıyaman
Adıyaman’da faaliyet yürüten Sporda Adalet ve Haklar için Sahadayız Derneği (Sahadayız), sporda temel hak ve özgürlükleri güçlendirmek ve olası hak ihlallerini önlemek amacıyla çalışmalar yapıyor. Sahadayız, hibe desteğimizle Çocuklar için Spor ve Ötesi: Belediyelerin Yoksullukla Mücadele Kapasitesini Güçlendirmek için Bir Model projesini hayata geçirecek. Dernek proje kapsamında çocuk yoksulluğuyla mücadelenin aciliyetini dikkate alarak; çocuk yoksulluğu ile mücadelede yerel yönetimlerin kapasitesini arttırmak amacıyla çocuk haklarına duyarlı hizmet modeli geliştirecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile pilot olarak uygulanacak projede, 30 belediye çalışanına yönelik eğitim, atölye ve süpervizyon çalışmaları yapacak. 7-14 yaş arası 100 çocuk için güçlendirme atölyeleri düzenleyecek ve 1.000 çocuk ile ailelerine bilgilendirici materyaller ulaştırılacak. Çalıştaylar ve politika geliştirme faaliyetleri ile belediyelerin sürdürülebilir hizmet modelleri oluşturması sağlanacak. Proje, dolaylı olarak 5 binden fazla çocuğun yaşam standartlarını iyileşmesine katkı sağlayacak.

Sulukule Gönüllüleri Derneği, (Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar Projesi, 700.000 TL), İstanbul
Tüm çocukların eğitime adil ve eşit şekilde erişimini sağlamak amacıyla çalışmalar yapan Sulukule Gönüllüleri Derneği (SGD); risk altında, dezavantajlı ve ayrımcılığa maruz kalmış grupların okul terkini önlemek, kadınlara ve çocuklara hakları konusunda farkındalık kazandırmak amacıyla çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation ve bünyesindeki Dr. Hülya Karadoğan Fonu kapsamında desteklediğimiz SGD, Beslenme Hakkı: Adil Fırsatlar projesini hayata geçirecek. Çocuk yoksulluğunun çocukların iyi olma hali üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve çocukların beslenme hakkına erişimini arttırmak amacıyla çalışmalar yapacak. Bu doğrultuda sosyal medya kampanyası yürütecek, hak temelli adımlar için farkındalık çalışmaları yapılacak ve yerel yönetimler ile özel sektörle iş birlikleri kurulacak. Aynı zamanda çocuk yoksulluğunun sebep olduğu sosyal dışlanmanın etkilerini azaltmak amacıyla okul içindeki çocuklara yönelik atölyeler ve sosyal etkinlikler organize edecek.

Yerelden Kalkınma Derneği(Mevsimlik Tarım İşçisi Öğrencilere Yönelik Yeni Bir Eğitim Modeli Projesi, 700.000 TL), Şanlıurfa
Şanlıurfa’da faaliyet gösteren Yerelden Kalkınma Derneği (YERKAD), yerel ve bölgesel potansiyelin harekete geçmesi amacıyla bütüncül kalkınmayı hedefliyor. Ekonomik ve sosyal gelişimin yanı sıra kültürel ve çevresel sürdürülebilirliği destekleyen, teşvik eden ve bu alanlarda politika üretimine katkı sağlayan çalışmalar yürütüyor. YERKAD hibe desteğiyle, Mevsimlik Tarım İşçisi Öğrencilere Yönelik Yeni Bir Eğitim Modeli projesini hayata geçirecek. Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesindeki bir ortaokulda yürütülecek proje kapsamında, tarım sezonunda aileleriyle tarlalara gitmek zorunda kalan ve bu süreçte eğitimden uzak kalan 60 öğrenciye yönelik hızlandırılmış eğitim müfredatı uygulayacak. Aynı zamanda öğrencilerin sosyal gelişimini ve eğitim motivasyonunu arttırmak için sosyal ve kültürel etkinlikler düzenleyecek.

 

Çocuk Fonu’nun 2024 Dönemi Başvuruları Sona Erdi

By | Çocuk Fonu

Çocukların haklarının tesisi ve ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini desteklemek amacıyla Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Turkey Mozaik Foundation iş birliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 dönemi başvuruları sona erdi.

Fona, teknik kriterlere uyan 94 STK başvuruda bulundu. Başvuruların 80’i dernek, 8’i vakıf, 3’ü kooperatif, 1’i federasyon ve 2’si sendika tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar tarafından yapıldı. Fona Adana, Adıyaman, Aksaray, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Batman, Bingöl, Bursa, Çanakkale, Çorum, Diyarbakır, Erzincan, Eskişehir, Gaziantep, Hakkari, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Kars, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Nevşehir, Ordu, Samsun, Siirt, Şanlıurfa ve Trabzon olmak üzere 36 ilden başvuru alındı. Çocuk Fonu’ndan talep edilen toplam hibe tutarı 54.240.768 TL oldu.

Çocuk Fonu’nun 2024 Dönemi Başvuruları Açıldı

By | Çocuk Fonu

Çocukların haklarının tesisi ve ihtiyaçlarının giderilmesi için çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) projelerini desteklemek amacıyla Kırmızı Uçurtma Destek Çemberi ve Turkey Mozaik Foundation iş birliği, bireysel ve kurumsal bağışçıların desteğiyle hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nun 2024 dönemi başvuruları açıldı. 

Fonun bu döneminde desteklenecek projelerin odağında çocuk yoksulluğuyla mücadeleye yönelik aşağıda yer alan çalışmalardan en az bir tanesinin bulunması bekleniyor:

  • Çocuk yoksulluğu ile mücadele, eğitim dışında kalan çocuklar ve çocuk işçiliğine yönelik çalışmalar,
  • Çocuk yoksulluğu kavramını toplumun geniş kesimlerine anlatarak farkındalık kazandırmayı hedefleyen çalışmalar (atölye, eğitim, kampanya, vb.),
  • Çocuk yoksulluğu ile mücadele alanında mevcut çalışmalarını/hizmetlerini devam ettirmek isteyen kuruluşların faaliyetleri/devam projeleri,
  • Yoksulluk koşullarında yaşayan çocukların iyi olma hallerini ve haklara erişimlerini destekleyen çalışmalar.

Aşağıda yer alan başvuru kriterlerine uyan ve tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar hibe programına başvurabilirler:

  • Türkiye’de kurulmuş dernekler, vakıflar, kâr amacı gütmeyen kooperatifler, sendikalar, vakıf üniversitesi uygulama ve araştırma merkezleri, federasyonlar/konfederasyonlar,
  • Çocuk alanında deneyim, kurumsal kapasite ve vizyona sahip olan,
  • 2022 yılı gelirleri 4.000 TL – 4.000.000 TL arasında olan kuruluşlar (2023 yılı ve sonrasında kurulan kuruluşlar için bir bütçe kısıtı bulunmamaktadır.). 

Fonun 2024 dönemi kapsamında STK’lara dağıtılacak hibenin toplam tutarı en az 2.000.000 TL’dir. Başvuru yapan STK’lar hibe programından en fazla 675.000 TL talep edebilirler.

Fona başvurmak isteyen kuruluşların başvuru formunu eksiksiz şekilde doldurarak 1 Kasım 2024 saat 18:00’e kadar göndermeleri gerekir.

Çoçuk Fonu’nun 2024 dönemi hakkında detaylı bilgilere (başvuru koşulları, değerlendirme kriterleri ve fon takvimi) ve başvuru formuna buradan ulaşabilirsiniz.

Kozalak Derneği ile Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor! Projesini Konuştuk

By | Çocuk Fonu

Kozalak Derneği, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi, sürdürülebilir yaşam biçimlerinin yaygınlaşması ve küresel yurttaşlık bilincinin gelişmesi için gerekli bilgi ve becerileri çocuk, genç ve yetişkin tüm öğrenicilerin yaygın ve/veya örgün eğitim metotları ile elde etmesini sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation eş finansmanıyla Çocuk Fonu‘nun 2023 döneminde sağladığımız hibe desteğiyle Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor! projesini hayata geçiriyor. Dernek proje kapsamında, 9-12 yaş arası çocukların açık alanda oyun oynama hakkına erişmesi amacıyla Validebağ Korusu’nda eğitim faaliyetleri gerçekleştiriyor. Bu amaç doğrultusunda, çocukların Validebağ Korusu’nun habitatını yakından tanınması, Koru ile bağ kurma deneyimlerini birbirleriyle ve başkalarıyla paylaşması ve sürdürülebilir yaşam pratikleri konusunda edindikleri bilgi ve becerileri sergilemesi amacıyla 6 haftalık eğitim çalışmaları yürütüyor.

Kozalak Derneği ekibiyle gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin yürüttüğü faaliyetler, çocukların ve gençlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na yönelik farkındalıklarını geliştirmek amacıyla yapılabilecek çalışmalar, çocukların afet ve politika üretim süreçlerine katılımı ve hibe kapsamında yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştuk.

Kozalak Derneği, Çocuk Fonu kapsamında Vakfımızdan ilk kez hibe alıyor. Okuyucularımızın derneğinizi daha yakından tanıyabilmesi için kuruluş amacınızdan ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle hayata geçen Çocuk Fonu kapsamında desteklendiğimiz için çok heyecanlı olduğumuzu ifade ederek başlamak isteriz. Kozalak Derneği’ni 2019 yılında sivil toplum deneyimi olan bir grup genç olarak kurduk. Üsküdar ilçesinde bir pasaj içinde dokuz metrekare bir ofisimiz var. İsmimiz bir araya geliş amacımızla ilgili bir ipucu veriyor aslında. Kozalaklar çam ağaçlarının meyveleri diyebiliriz. İçlerindeki tohumlar birçok canlının besin kaynağı olmanın yanı sıra onları bizim için büyüleyici kılan bir başka özellikleri var.  Herhangi bir orman yangını esnasında yanan kozalaklar patlayarak kendilerini uzak noktalara fırlatıyorlar. Ve toprağa düştükleri yerde yeni bir çam ağacının tohumdan yeşerebilmesini sağlıyorlar. Böyle baktığınızda ormanın toparlanma kapasitesine anlamlı bir katkı yaptıklarını ve sürdürülebilirliği sağladıklarını söylemek mümkün. Çoklu krizlerin yaşandığı gezegenimizde ekolojik ve toplumsal olarak temel ihtiyacımız dayanıklılığımızı arttıracak ya da krizin derinleştiği noktalarda toparlanmamızı sağlayacak yöntemler geliştirebilmemiz. Bu noktada deneyimsel öğrenmeyi temeline alacak şekilde çocuk ve yetişkinlere yönelik eğitim ve savunuculuk çalışmaları yapmak önem kazanıyor. Kozalak Derneği olarak sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi, sürdürülebilir yaşam biçimlerinin yaygınlaşması ve küresel yurttaşlık bilincinin gelişmesi için gerekli bilgi ve becerileri çocuk, genç ve yetişkin tüm öğrenicilerin yaygın ve/veya örgün eğitim metotları ile elde etmesini sağlamak amacıyla çalışmalar yürütme hedefiyle yola çıktık. Sürdürülebilir kalkınma ve küresel yurttaşlık eğitimlerinin ulusal eğitim politikalarına, müfredata, öğretmen eğitimlerine, öğrenci ölçme ve değerlendirme sistemlerine dahil edilerek güvence altına alınması adına çalışmak önceliğimiz. Çalışmalarımıza katkı veren herkesin gönüllü olduğu derneğimizde yerelden başlayarak Fransa Büyükelçiliğinin mali  desteği ile her birimizin mücadelesini yakından takip ettiği, her fırsatta soluklanmak için kendisine koştuğu Validebağ Korusu’nun ekolojik ve sosyal hafızasına yönelik bir proje hayata geçirdik. 100’ün üzerinde yetişkinle Validebağ’ı, Validebağ’daki kuşları, böcekleri, ağaçları ve kelebekleri dört mevsim izledik. Koru koru kalsın diye verilen mücadelenin mimarı olan kişilerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) ile Validebağ’ın sosyal ve kültürel hafızasını keşfettik ve bir rehber hazırladık. Bir sonraki soruda detayları ile anlattığımız Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor projesi de buradaki deneyimimizden doğdu aslında. Bunların dışında yine gönüllülerimizin katkısı ile antroposen, çok kültürlülük gibi başlıklarda çocuklara ve gençlere yönelik yaygın eğitim programları geliştirmek üzere çalışmaya devam ediyoruz.

Hibe desteğimizle Yerküre Dostları Validebağ ile Bağ Kuruyor projesini hayata geçiriyorsunuz. Projenin amacından ve yürüttüğünüz faaliyetlerden bahseder misiniz?

Son yıllarda küresel iklim krizinin etkilerini çok daha net gördüğümüz ve yaşadığımız bir noktadayız. Özellikle çağımızda kentlerde yaşayan bizler ve çocuklar yeşil alanlardan ve doğayla kurulan ilişkiden uzak bir hayat yaşıyoruz, yaşamak zorunda kalıyoruz. Bir önceki projemizde yetişkinlerle paylaştığımız saha deneyimi, kentte gitgide zayıflayan doğayla olan bağımızı yeniden düşünmek, güçlendirmek adına bizim için çok öğretici oldu ve bu kez kentte yaşayan çocukların da bu bağı yeniden inşa etmeleri hedefiyle yola çıktık. Bu projeyle 9-12 yaş arasındaki çocuklarla Validebağ Korusu’nda buluşarak korunun habitatını tanımayı, edinilen bilgi ve deneyim çerçevesinde onlara sürdürülebilir yaşam pratikleri kazandırmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken kullandığımız temel araç ise tabi ki de oyun olacak. Tüm projeyi çocuğun hem oyun hakkı hem de sağlıklı gelişim hakkı, daha iyi bir yaşam sürme hakkı gibi haklarını gözeterek planladık. Yapacağımız faaliyetleri üç başlıkta toplayabiliriz: Sahaya hazırlık süreci, sahada eğitimlerin gerçekleştirilmesi, eğitim çıktılarının hazırlanması ve yaygınlaştırılması. Sahaya hazırlık sürecimiz; eğitimlerin gerçekleştirileceği Validebağ Korusu’nun saha taramalarının yapılması, eğitim programının hazırlanması, eğitimin değerlendirilmesi için gerekli araçların geliştirilmesi süreçlerini kapsıyor. Bir de saha uygulamalarına başlamadan önce bir gönüllü eğitimi yapmayı istiyor ve sahada bize eşlik edecek gönüllülerle birlikte olmayı hedefliyoruz. Sahadaki eğitimler altı haftadan oluşuyor. Her hafta başka bir çocuk grubuyla bir araya geleceğiz ve her buluşmada 20 çocukla belirlediğimiz amaçlar çerçevesinde, deneyimsel öğrenme metotlarına dayanan atölyeleri  Validebağ’da gerçekleştireceğiz. Bu süreç sonrasında çocukların da aktif katılımıyla hazırlanan bir şenlik/forum olacak. Bu şenlik hem eğitimlere katılan hem de dışarıdan katılmak isteyen tüm çocuklara açık olarak planlanacak. Bu süreçte çocuklarla çalışan STK’ları da şenliğe davet etmeyi planlıyoruz. Tüm bu sürecin sonunda hem eğitimlerin hem de forumun çıktısı olan bir rehber hazırlayacağız.

Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının desteklenmesinde toplumsal farkındalığın ve eğitimin büyük bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Bu alanlarda eğitimler veren bir kuruluş olarak çocukların ve gençlerin sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ne kadar hâkim olduğunu düşünüyorsunuz? Bu bilinci arttırmak için ne tür çalışmalar yapılması gerekiyor?

Eğitim ekolojik farkındalık kazandırmak için önemli bir araç ama bundan ibaret değil. Bir çevre eğitimi derneği olarak eğitim bizim için aynı zamanda bir topluluk inşa etmek ve o toplulukla çevreyi korumak için de bir araç. Aslında çevre alanında eğitimler sunan STK’ların ulaştığı çocuk ve genç kitleye baktığımızda zaten ekolojik olarak belli bir farkındalık düzeyine sahip kişiler olduğunu görüyoruz. Bu yüzden eğitime sadece farkındalık değil bir beceriler seti kazandırma işi olarak da bakmak lazım. Bu bir paket. Bir çevre eğitimi programının öğrenicilere bilişsel, sosyo-duygusal, davranışsal ve hatta politik düzeyde beceriler kazandırması gerekir. Kuru ve saf bir ekoloji bilgisi ve farkındalığı kendiliğinden arzulanan sosyal ve duygusal tepkileri yaratamayabiliyor. Sadece çevreci duygular da otomatik olarak davranışlarımızı daha ekolojik yapmıyor. Sadece bizim kendi davranışlarımızı değiştirmemiz başkalarının davranışlarını değiştireceği anlamına gelmiyor. Her düzeyde bireylerin ve toplulukların güçlenmesi gerekiyor ve bu hayat boyu öğrenmeyi gerektiren ucu açık bir süreç. O yüzden burada çocuk, genç ve yetişkin olarak herkesin kat edeceği çok mesafe var.

Peki,  eğitim sistemimiz bu becerileri kazandırma anlamında ne sunuyor? Örgün eğitim bu anlamda oldukça yetersiz. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 4.7 küresel düzlemde tam da bu konuya işaret ediyor. Sürdürülebilir kalkınma ve küresel yurttaşlık eğitimleri müfredata, öğretmen eğitimlerine ve öğrenci ölçme ve değerlendirmeye entegre edilmeli diyor. Bu noktada STK’lara önemli bir görev düşüyor. STK’ların yaygın eğitim yöntemleriyle örgün eğitimdeki boşlukları doldurması gerekiyor. Tek seferlik değil daha sistematik olan ve farklı düzeydeki  becerileri geliştirmeyi hedefleyen programlar sunulmalı. Bu anlamda eğitim alanında uzmanlaşan daha çok derneğe ihtiyaç var. Farklı yaş gruplarına özel olarak bu eğitimleri tasarlayıp yaygınlaştırsınlar ve gerektiğinde güncellesinler diye.

Çevre eğitimlerinin bireylerin aktif katılımına dayanan deneyimsel ögrenme metotlarını içermesi ve eleştirel beceriler kazandırması çok önemli. Eğitim doktriner olmamalı. Sürdürülebilir kalkınma eğitiminin öneminden bahsediyoruz ama bu demek değil ki sürdürülebilir kalkınma sorunsuz ve eleştirilemez bir kavram.  Kalkınmanın kendisi de sorunlu ve eleştirilebilir. Belki kalkınma dilinden kurtulup yerine başka bir dil koymalı. Örneğin ekolojik canlanma ve iyileşme hedefleri diyebiliriz. Bu iyileşme bazı yerlerde belki kalkınmayla mümkün. Temel günlük ihtiyaçların karşılanmadığı bir yerde 50-100 senelik iklim senaryosu konuşmak güç. Başka bir yerde de bu iyileşme belki kalkınmayla değil küçülmeyle mümkün. Tüm insanlık ve doğa için tek üniter bir çözüm yok. Bu sebeplerle eleştirelliği, bağlamsallığı, tartışmayı ve sorgulamayı eğitim programlarının merkezine koymak gerekiyor.

Çevre ve ekoloji alanındaki hak mücadelesi ve yapılan çalışmalar toplumun tamamını ilgilendiriyor ve önemli ölçüde destek buluyor. İklim değişikliğinin yarattığı tehdidin büyüklüğü ve aciliyeti düşünüldüğünde, sizce bu konular sivil toplum kuruluşlarının gündeminde yeterince yer alıyor mu? Bu konuda atılabilecek adımlar var mı?

İklim krizi ilk bakışta yalnızca ekolojik bir sorun gibi algılanabilir. Fakat meseleyi derinlemesine ele aldığınızda ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir krizde ortak kesen olduğunu görüyorsunuz. Bunun yanı sıra iklim krizinin küresel bir sorun olması, çözümü de ancak küresel olursa işe yarar gibi bir bakış açısıyla ulusal ve yerel düzeyde atılması gereken adımlarla ilgili kafa karışıklığına neden olabiliyor. Düzenli olarak yayınlanan Hükümetlerarası iklim Değişikliği Paneli raporları krizin giderek derinleştiğine ve küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulmasına yönelik hedefe ulaşmanın giderek zorlaştığına dikkat çekiyor. Biz biliyoruz ki küresel bir sorunla karşı karşıyayız fakat çözüm için çalışırken yerel ve ulusal politikaların hayata geçirilmesi şart. Çünkü iklim krizinin her coğrafyada farklı etkileri ve farklı etkilenenleri var. Örneğin kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere engelliler, yaşlılar gibi farklı ihtiyaç sahipleri bu krizden farklı şekillerde etkileniyor ve farklı ihtiyaçlara sahipler. Bu perspektiften bakarak bir değerlendirme yaptığımızda Türkiye’de odağına doğa koruma, sürdürülebilirlik ve iklim krizini alan STK’ların eğitim, farkındalık ve savunuculuk gibi çalışmalar yaparak Türkiye’nin iklim politikalarına etki etmeye, yurttaşların bu konudaki farkındalık, bilgi ve becerilerini arttırmaya yönelik çalışmalar yaptıklarını söyleyebiliriz. Fakat iklim krizi toplumun farklı kesimlerinden farklı ihtiyaçları olan herkesi barınma, iş, eğitim, sağlık gibi birçok başlıkta etkiliyor.  Bu nedenle geniş bir hedef gruba yönelik olarak çalışma alanları farklılaşan birçok STK’nın iklim krizini odağına alması, bu doğrultuda ortak çalışmaların ve işbirliklerinin artması gerekiyor. Ancak bu şekilde yerel ve ulusal politikalara etkili şekilde katkı sunabiliriz. Bunu sağlayabilmek adına bütün STK’lara çok fazla iş düşüyor. Biz küresel yurttaşlık bilincini ve gezegenimizde sürdürülebilirliği odağına alan bir STK olarak bu anlamda sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Çalışmalarımızı bu odakla hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Greta Thunberg’in başlattığı iklim krizi eylemleri kısa sürede tüm dünyaya yayılarak Türkiye dahil olmak üzere 139 farklı ülkeden çocukların katıldığı büyük bir eyleme dönüştü. Bu eylemler ile çocuklar ilk kez iklim krizi hakkında bu denli güçlü ses çıkarabildi. Türkiye özelinde düşündüğümüzde çocuklar afet ya da benzeri alanlardaki politika üretim süreçlerine ne kadar dahil olabiliyor? Türkiye’de çocukların katılımını garanti altına alan mekanizmalar bulunuyor mu?

Çocuğun katılımı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi‘nin temel ilkelerinden bir tanesi. Yani bu sözleşmedeki her bir maddeyi hayata geçirirken çocukların görüşlerine ve ihtiyaçlarına önem vermek sorumluluğumuz. Hem yetişkinler hem de karar alıcılar olarak “Yapsak güzel olur.” değil, “Bunu sağlamak bizim bir yükümlülüğümüz!” yaklaşımında olmalıyız. İklim krizinin olumsuz sonuçlarından en çok etkilenecek grupların başında çocuk ve gençler geliyor ve yaşadıkları gezegeni korumak istiyorlar. O nedenle bu durumun bir tarafı olduklarını kabul etmek, “Ne düşünüyorlar bir soralım”dan ziyade iklim politika süreçlerinde onların ihtiyaçlarını, politikaların oluşturulması sürecinde aktif rol almalarını ve politikaların etkilerine dair değerlendirmelerini denkleme dahil etmek gerekiyor. Bu katılımı sağlarken yaş grupları, içinde bulunulan sosyo-ekonomik durum, yaşanılan çevrenin özelliklerinin de hesaba katılması şart.

Küçük yaş gruplarının yaşadıkları çevre ve doğaya dair katılımları sağlanırken, yakın çevrelerinden yola çıkarak doğayla ilişkilenmeleri önceliklendirilmeli örneğin. Doğayla olan bağları kuvvetlenmeden dünyanın yok oluşunu konuşmak, çocukların değişim ve karar alma konusunda kendilerini çaresiz hissederek doğadan uzaklaşmalarına, onlarda bir ekofobiye yol açabilir. Bu nedenle eğitim programlarında bu konuya dikkat edilmemesi çocukların karar alma süreçlerine dahil olma isteklerinin önünde bir engele dönüşebilir. Diğer bir yanda ise etkin bir konumda olmak isteyen, yaşlarının artmasıyla birlikte etik anlayışı da gelişen ve dünyanın geleceğine dair endişelenen daha büyük çocukları ve gençleri görebiliriz. Greta tam da bu noktada yaptığı konuşmalar ve eylemlerle özellikle daha büyük yaştaki çocuk ve gençlerin aktivizmine ilham oldu diyebiliriz. Hatta bunun akademik çalışmalarda Greta etkisi olarak tanımlandığını da görebilirsiniz. Farklı ülkelerden pek çok çocuk ve genç dünyanın yok oluşu ve kendi gelecekleri için yaşadıkları endişeyi artık kendi içlerinde yaşamayı ve geleceklerinin kararını başkalarının eline bırakmayı değil, düşüncelerini, fikirlerini ifade etmeyi, yaşadıkları ülkelerdeki karar alıcıları harekete geçirmeyi ve kendi gelecekleriyle ilgili direksiyona geçmeyi istiyorlar. Yaşananlara çocuk katılımı açısından baktığımızda  bu haklı talep karşısında bu süreci desteklemenin önemini görüyoruz. Çünkü bu, çocukların, gençlerin zaten sahip oldukları bir hak. Ancak çocuk ve gençlere dair mitler ve toplumdaki algılar onları daha edilgen bir yerde konumlandırabiliyor. Bu nedenle çocukların en yakınlarındaki halkadan başlayarak toplumun tüm kesimlerinde fikir ve görüşlerine önem verdiğimiz bir anlayışa ihtiyacımız var. Fakat yapılan araştırmalarda çocukların ve gençlerin katılımının önünde bazı engeller olduğunu da görüyoruz. Çocuklar ve gençler kendilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek politika süreçlerine hiç dahil edilmediklerini bildiriyor, politika süreçlerine dahil olabilme haklarının olduğunu bilmiyor veya dahil olmak isteseler de bunu nasıl yapabileceklerine dair bilgiye erişmekte zorlanıyorlar.

Bunun karşısında ülkemizdeki az sayıdaki iyi örneklerden biri olan, çocuk katılımını önemseyen ve kendi insiyatifiyle buna dair yöntemler geliştiren Başka Bir Okul Mümkün okul modelini  var. Çocukların okul ortamlarında katılımını sağlamak için çemberler ve okul meclisi gibi uygulamalar yapıyorlar. Bu çocukların doğuştan sahip oldukları nitelikli eğitim hakkına dair, içinde bulundukları eğitim ortamlarında söz sahibi olabilmelerine dair denenmiş ve işleyen iyi bir örnek. İyi örneklerin artması ve bu anlayışın tüm ülkedeki yaygın ve örgün eğitim ortamlarında yaygınlaşması önemli olan nokta.

Sağlıklı bir çevrede yaşamak çocukların hakkı ve bunu sağlarken çocuk katılımını sağlamak ve toplumsal ve idari anlamda onları göz etmek devletlerin, yetişkinler olarak hepimizin yükümlülüğü. Son dönemlerde yaşadığımız aşırı hava olayları ve afetler gibi iklim krizinden bağımsız düşünemeyeceğimiz durumlardan yetişkinler kadar çocuklar ve gençler de etkileniyor ve oyun alanlarına ve eğitime erişim, akranlarıyla bir arada olma gibi yetişkinlerden farklılaşabilen ihtiyaçları var. İklim krizine dair önlem planlarında ve afet eylem planlamalarında bu ihtiyaçlara yönelik olarak çocukların kendi ihtiyaçlarını birinci ağızdan karar alıcılara iletebildikleri çalışmalara ve katılımlarının tarafı olduğumuz çocuk hakları sözleşmesinde önerildiği gibi garanti altına alındığı bir modele ihtiyacımız var. Bugün maalesef Türkiye’de bu ihtiyacı kapsamlı şekilde karşılamaktan çok uzağız. İyi örneklerin arttığı ve eğitim politikalarını güçlü şekilde dönüştürdüğü günlere yaklaşmak adına var gücümüzle çalışmaya devam etmeliyiz.

Zeytin Çekirdekleri Derneği Renkli Saatler Projesini Tamamladı

By | Çocuk Fonu

Zeytin Çekirdekleri Derneği, bütün çocukların eğitime ve sanata ulaşma haklarının olması gerçeğinden hareketle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı, kaliteli eğitime ve sanata ulaşamayan, maddi imkanları olmayan 7-11 yaş arası çocuklara bu alanlarda destek sağlamak amacıyla çalışmalarını yürütüyor.  Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nu 2022 döneminde sağladığımız hibe desteğiyle Renkli Saatler projesine devam etti. Zeytin Çekirdekleri Derneği projeyle sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan dezavantajlı 106 çocuğa yönelik kitap okuma ve müzik atölyesi yaptı aynı zamanda çocukların kütüphaneyle tanışması için kütüphane ziyaretleri gerçekleştirdi. Dernek proje kapsamında 188 çocuğa ulaştı. 

Zeytin Çekirdekleri Derneği’nden Elvan Koralp ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; derneğin faaliyetleri, El Sistema modeli, derinleşen ekonomik sorunların hedef kitleleri üzerindeki etkisi ve proje kapsamında yapılan çalışmalar hakkında konuştuk. 

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler Zeytin Çekirdekleri Derneği’ni ve çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Zeytin Çekirdekleri Derneği’nin kuruluş hikayesinden ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Zeytin Çekirdekleri Sosyal Sorumluluk Programı insan ile zeytin ağacının asırlık dostluğuna dayanan saygı, sevgi ve birliktelik ruhu ile yaratılan bir sosyal seferberlik ve gönüllük hareketidir. Bu sosyal seferberlik ve gönüllülük hareketinin temeli asırlık bir zeytin ağacı gibi sağlam, güvenilir bir insan, bir toplum için çekirdekten yola çıkmak, zeytin ağacının sembolize ettiği barış ve eşitlik ile gönüllük seferberliğine katılmak, katılan herkesin imece yapısı ile çorbada tuz olabilmesi ve “bir çocuk gelişir dünya değişir” inancı ile hareket etmesidir.

Ayvalık ilçesinde 2014 Mayıs ayında başlayan bu çalışmalar 2015 yılında dernekleşerek kurumsallaştı ve 9 yılda 3500 çocuğa ulaştı. 2020 yılında itibaren de Gaziantep’te çalışmalarına başlayan kardeş Nar Çiçekleri Platformu’na da gönüllü destek ve danışmanlık veriyoruz.

Zeytin Çekirdekleri Derneği olarak bütün çocukların eğitime ve sanata ulaşma haklarının olması gerçeğinden hareketle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı kabul ettiğimiz; düzgün eğitime, sanata ulaşamayan, özellikle maddi imkanları kısıtlı çocuklara bu alanlarda destekler sağlamaya çalışıyoruz. Hedef kitlemiz 7 -17 yaş çocuklardır. Yaptığımız faaliyetlerde müzik ve diğer sanat çalışmaları bir anlamda araçtır. Ana amacımız çocukların sosyal gelişimlerini güçlendirmek, çocukta aidiyet duygusu yaratmak, kendilerini ifade edebilecekleri alanlar oluşturmak, özgür ortamda çalışma deneyimi kazandırmak, algı gelişimlerini ve özgüvenlerini arttırmak, üretici ve yaratıcı bireyler olmaları için destek sağlamaktır.  Diğer çok önemli bir amaç ve faaliyet ise bu grupların içerisinden sanatsal yetenekleri olan çocukları erkenden fark edip ilgi alanlarına göre doğru zamanda, doğru ortama yönlendirmektir. Derneğimizin bu yılki faaliyetlerine 350 civarı çocuk katılıyor.  

Bu çalışmaları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:

  • Bireysel enstrüman dersleri (keman, çello, piyano, flüt, mandolin, viyola, klarnet, saksafon),
  • Zeytin Çekirdekleri Orkestrası çalışmaları,
  • Mandolin Orkestrası,
  • Zeytin Çekirdekleri Korosu,
  • Ayvalık ve yurtiçi konserleri (Cumhuriyet’in 100. Yıl Konserleri – 2 Nisan Ayvalık  – 9 Nisan İzmir),
  • Çekirdek Kumpanya Tiyatro Çalışmaları ve Oyun Sahneleme,
  • ‘Renkli Saatler’ Atölyeleri
  • Zeytin Çekirdekleri İşaret Dili Grubu,
  • Sanal resim sergileri,
  • Boğaziçi Üniversitesi Ayvalık Okulları,
  • Ayvalık ilçesine gelen depremden etkilenmiş çocuklar ile hafta sonları atölyeleri

Çalışmalarımız Ayvalık Kaymakamlığı, Ayvalık Belediyesi, Ayvalık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi, İzmir Devlet Opera ve Balesi, gönüllü sanatçı ve akademisyenler aynı zamanda yerel ve farklı illerden gelen eğitmenlerle işbirliği içerisinde yürütülüyor.

Dernek faaliyetlerinizi El Sistema modeli üzerine kurduğunuzu biliyoruz. El Sistema modelinden ve uygulanışından bahsedebilir misiniz?

Projenin ilham kaynağı Venezuela’da müzik eğitimini sosyal değişim için bir araç olarak kullanan El Sistema’dır. El Sistema modelinin kurucusu Jose Abreu’nun kendi sözleri ile ifade ettiği gibi:

“Müziğin kendi içinde ürettiği ve aynı zamanda onun içinde yatan muazzam ruhsal dünya, maddi yoksulluğun üstesinden gelmekle sona erer. Bir çocuğun bir enstrümanı nasıl çalacağını düşündüğü dakikadan itibaren, o çocuk artık yoksul değildir. O çocuk, sonrasında tam bir yurttaş haline gelecek şekilde, profesyonel düzeye doğru ilerleyen bir çocuk olmuştur artık. Söylemeye bile gerek yok ki müzik, kavgaya, şiddete, kötü alışkanlıklara ve bir çocuğun hayatını mahveden her şeye karşı bir numaralı korumadır.”

Zeytin Çekirdekleri Sosyal Sorumluluk Programı da bu inanç ile müzik ağırlıklı çalışmalar hayata geçiriyoruz. Müzik çalışmalarını farklı sanatsal ve sosyal çalışmalarla çeşitlendirip, güçlendiriyoruz. 

El Sistema’da kullanılan müzik eğitim metodunun ve modelinin uygulanmasından ziyade felsefesi benimsiyor; destek veren konservatuvar, senfoni ve devlet opera ve balesi sanatçılarının önerdiği hafifletilmiş konservatuar metotlarını kullanıyoruz.

Başta müzik olmak üzere farklı sanatsal çalışmalarımızda sosyal ve çevresel konuları tema olarak belirleyerek çocukların farkındalıklarının güçlenmesine ve farklı pencerelerin açılmasına olanak sağlamayı amaçlıyoruz. Örneğin, 2 ve 9 Nisan’da gerçekleştireceğimiz konserlerin teması Türkiye’nin 100. Yılı’ydı aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün sanata ve çocuğa verdiği önemi vurgulayan bir Cumhuriyet ortak projesiydi.  Ayvalık yaşayan 78 çocuk ve gencin, İzmir Operası’ndan 22 sanatçının birlikte sahnelediği evrensel ve yerel eserlerin yer aldığı bir programdı. Ayrıca açılışta deprem temalı bir parça besteleyen 13 yaşındaki öğrencimiz kendi bestesini seslendirerek, orkestra ile çaldı. 

Yaptığınız çalışmaların çocuklar üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz? Geçmiş yıllarda birlikte çalıştığınız çocuklar özelinde düşündüğünüzde, müzik çocukların iyi olma hallerini nasıl etkiliyor?

Bir dünya hayal edin; çocukların desteklendiğinin, çocuklara inanılan ve saygı duyulan ve ihtiyaç duyduklarında yanlarında birinin olduğunu bildikleri bir dünya…Bir dünya hayal edin; çocukların güne başlamak için heyecanlandığı, günü sabırsızlıkla beklediği… Bir dünya hayal edin; tüm çocukların hayatta başarılı olacaklarına dair kendilerine güvenlerinin tam olduğu… Başarıyı kolay veya hızlı elde edemeyebilirler, zorluklarla karşılaşabilirler, zaman zaman başarısız olabilirler ama sonunda başaracaklarını bildikleri bir dünya… Bütün bunları gerçekleştirmek için müzik, sanat, dans, spor gibi aktiviteler birer anahtar. 

Neden anahtar?

Müzik, sanat, dans, spor faaliyetleri beynin yönetici fonksiyonların gelişmesini sağlar.

  • Odaklanmak,
  • Farklı düşünmek,
  • Başkasının bakış açısıyla olayları görmek,
  • Dürtüsel tepkileri kontrol etmek,
  • Kötü olmaya karşı koyabilmek,
  • Akıl yürütmek,
  • Değişen koşullara çabuk uyum sağlamak.

Sonuç olarak beynin yönetici fonksiyonlarının gelişmesi ile hayat boyu başarı, sağlık, refah ve yaşam kalitesi artar. Örneğin, Orkestrada çalmak neden önemli? Orkestrada çocuklar bir enstrüman çaldığında özel hayatlarında, evlerinde veya okullarında karşılaştıkları zorlukları sahnenin dışında bırakırlar. Orkestrada çalmak onlara disiplini, çok çalışmayı, birbirine saygıyı duymayı, iyi bir dinleyici olmayı, zoru başarmayı öğretmek için çok önemli bir araçtır. İyi çalamadıkları zaman tek çarenin yılmadan tekrar çalışmak olduğunu, odaklamalarını ve başarısız olmaktan korkmamalarını gerektiğini öğretir. Kendilerine güvenleri artar, kendilerini daha iyi hissederler. Bu da çocukları hayat mücadelesine hazırlar, güçlü kılar.

Bizler çocuklarımızın bu güzel gelişimlerini izlemekten deneyimlemekten hep gurur duyuyoruz. Değişimleri gerçekten inanılmaz.

Yaşanan ekonomik ve toplumsal krizler hali hazırda kırılgan olan grupları daha savunmasız bir hale getirdi. Bu durum faaliyet yürüttüğünüz bölgedeki çocukları ve ailelerini nasıl etkiledi? Bu çerçevede birlikte çalıştığınız grupların ihtiyaçlarında yaşanan değişimlerden bahseder misiniz?

Yaşanan ekonomik kriz, artan hayat pahalılığı, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen iki büyük deprem, ayrıca adı COVID-19 olmasa da virüslerle ortaya çıkan grip salgınları gibi sağlık sorunları faaliyetlerimizi yürüttüğümüz, zaten sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı kabul ettiğimiz Ayvalık’daki çocuklarımızı da ailelerini de çok etkiledi, sınırları çok zorladı.

Grip salgınları nedeniyle zaman zaman öğrenci sayımızda azalma oldu, hatta öğretmenlerimizin de hastalanıp ve devam edemediği dönemler oldu. Bu nedenle gerçekleşemeyen faaliyetlerimizi başka tarihlerde telafi ettik. Şu an bu açıdan biraz daha normale döndük. 

Ekonomik kriz ise sadece çalıştığımız öğrencileri ve ailelerini değil, bizi de çok olumsuz etkiledi. Masraflarımız yaptığımız bütçeyi katbekat aştı, sürekli artan fiyatlar karşısında bütçemizi öngöremez olduk ve ne yazık ki bu gidişle ihtiyaçlarımızı kısıtlamak zorunda kalacağız. Fon bulmakta çok zorlanıyoruz.  350 çocuğa Eğitim ve beslenme desteği sağlıyoruz. Böylesi yüksek bir sayıyı düşününce ilerleyen dönemlerde dernek olarak bizler de zor durumda kalacağımızı öngörebiliyoruz. 

Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerde -tıpkı Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi-bizim de öğrencilerimizden ve öğretmenlerimizden aile yakınlarını kaybedenler oldu. Bu süreci Zeytin Çekirdekleri Derneği olarak hem kendi içimizde hem de Ayvalık’a deprem sonrası gelen aileler ile dayanışma, destek, birlik, beraberlik ile atlatmaya çalışıyoruz. Kahramanmaraş’ta yaşanan depremlerin sosyal dayanışmayı çok güçlendiğini gözlemliyoruz. Zeytin Çekirdekleri korosundan yer alan ve bu depremi hiç yaşamamış olan 13 yaşındaki bir öğrencimiz deprem için sözü de bestesi de kendisine ait bir şarkı yaptı. Kendi duygularını bu şekilde ifade etmeyi seçti. Bu da bu felaketin, depremi deprem bölgesinden gelen çocukların gözüyle görebilen Ege’deki çocukları dahi nasıl etkilediğine dair çarpıcı bir örnek olabilir.

Kısaca bir bilgi vermek gerekirse yaşanan iki büyük deprem sonrası depremden etkilenen yaklaşık 1500 kişi Ayvalık’a geldi. Bunların 300’ü çocuk. Gelen aileler Ayvalık’daki çeşitli otellere ve kamplara yerleştirildi. Çocuk odaklı bir dernek olarak Ayvalık’a gelen ve yaşadıkları ve halihazırdaki durumları nedeniyle fazlasıyla dezavantajlı kabul edebileceğimiz çocuklara destek olabilmek için çeşitli etkinlikler planladık. Bunları gerçekleştirebilmek amacıyla hızlıca Millî Eğitim Bakanlığı’na ve Kaymakamlığa izin başvurusunda bulunduk ve etkinlik izinlerimizi aldık. Gönüllülere çağrı yaptık. Şu anda emekli ve halihazırda çalışan öğretmenlerden oluşan dokuz gönüllümüz bulunuyor. Zeytin Çekirdekleri Derneği olarak depremden etkilenenlerin konakladığı üç farklı noktada gönüllü öğretmenlerimiz eşliğinde çocuklarla müzik, resim, el işi, oyun, kitap ağırlıklı destek etkinliklerimizi gerçekleştiriyoruz.

Ayrıca, deprem bölgesinden gelen, evini ve işini kaybetmiş bir müzik öğretmeni haftada iki gün öğrencilerimize solfej ve keman dersi vermesi için istihdam ediyoruz. Dernek olarak her ne kadar bütçe de zorlansak da bu genç öğretmene destek vermeye karar verdik. 

Hibe desteğimizle Renkli Saatler projesinin yeni dönemini hayata geçirdiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Renkli Saatler projesi, eğitime ve sanata ulaşmakta güçlük çeken ya da ulaşamayan sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan dezavantajlı kabul ettiğimiz bölgelerde yaşayan ailelerinin çocukları ile yaptığımız atölye çalışmalarıdır.  Bu çocukların erken yaşta kitap okuma sevgisi ve kütüphaneyle tanışması, müzik, resim gibi sanatsal faaliyetler ve çocuk yogası gibi sportif faaliyetler aracılığı ile sosyal kimlik ve kişiliklerinin pozitif anlamda gelişmesi ve bunların topluma yansıması amaçlanıyor. Amacımız çağdaş bir Türkiye için katkıda bulunmaktır. Ülkemizde ekonomik şartlar giderek zorlaşıyor. Yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor ve bu durum en çok beraber çalıştığımız aileleri etkiliyor. Bu durum da çocukların sağlıklı, düzgün bir eğitime ulaşma şansını elde edebilecekleri ortamları neredeyse kalmamasına neden olmuştur.

Renkli Saatler projemiz Kasım 2022’de başladı ve toplam dört grubumuz bulunuyordu. 1.grup etkinliğimizi 05 Kasım, 12 Kasım, 19 Kasım, 26 Kasım ve 03 Aralık 2022- cumartesi günleri, saat 12.00 ile 14.00 arasında gerçekleştirdik. 

Etkinlik programımızı ise şöyleydi:

12.00-12.30: Okuma yazma bilmeyen veya bu konuda daha fazla desteğe ihtiyaç duyan çocukların belirlenmesi, kitap okuma, masal yaratma, okuduğunu anlama ve anlatma, sorulan soruları yanıtlama ve kendini ifade etme üzerine yoğunlaşıldı. 

12.30 – 13.15: Gönüllü müzik öğretmenimiz ile yeni şarkılar öğrenme, müzik aletleri tanıma, ritim tutma, müzikli oyun etkinliği yapıldı.

13.15 – 13.30: Beslenme saati

13.30 – 14.00: Cumartesi günleri gönüllü gelebilen öğretmenlerimizin programına göre resim, elişi, kütüphane tanıtımı ve programımızın son Cumartesi final etkinliği gerçekleştirdik.

Final etkinliğinde çocuklarımız “Renkli Saatlerden Aklınızda Kalanlar” konulu bez çantaları boyadılar. Bu etkinlik bizim için her şeyin özeti gibiydi. Beş hafta boyunca yaptıkları ve favori faaliyetleri o bez çantaların üzerindeydi. Ayrıca çocuklara Zeytin Çekirdekleri Derneği Etkinliğe Katılım Sertifikası verildi ve bir kitap hediye edildi. 

2.grup etkinliğimiz 10 Aralık 2022, 17 Aralık 2022, 07 Ocak 2023, 14 Ocak 2023 ve 21 Ocak 2023 tarihinde, cumartesi günleri, saat 12.00 ile 14.00 arasında gerçekleştirildi. 1. grup etkinliğiyle aynı program uygulandı. 2.grup etkinliğine 17 Aralık tarihinde müzisyen, eğitmen ve çocuk şarkıları bestecisi olan aynı zamanda çocuk şarkıları albümleri olan destekçimiz, gönüllümüz Banu Kanıbelli gitarıyla İstanbul’dan gelerek konuk oldu. Kanıbelli çocuklar ile paylaştığı (Kara’nın Öyküsü) hikayesi temelinde çocuklara çevre ve doğayı korumak konulu şarkı sözü yazdırdı ve etkinlik saatinde şarkının ufak bir kısmını besteleyip, çocuklarla seslendirdi. Böylece çocuklarımızın kendi yaratıkları bir şarkıları ya da daha doğrusu bir nakaratları oldu. Ayrıca bu dönem de hibe desteğiyle aldığımız yoga matları sayesinde 13.30-14.00 arası gönüllü bir çocuk yogası öğretmeni aramıza katıldı, oyunlarla çocuk yogası etkinliği gerçekleştirdi.

1.ve 2. grup etkinliğimiz sonunda toplam altı çocuğun düzgün okuyup yazamadığını tespit ettik. Bu çocuklar ile yeni bir okuma -yazma destek grubu oluşturduk. Bu etkinliği 3.grup etkinlikleriyle eş zamanlı olarak gerçekleştirdik. 3. Grup etkinliğimiz 25 Şubat, 04 Mart, 11 Mart, 18 Mart tarihlerinde yine aynı şekilde gerçekleşti. Yalnız etkinlik saati 3. grupta uzatıldı. 3. grubumuzun final etkinliğini ise 25 Mart Cumartesi günü yaptık. 4. grup etkinliğimiz ise 1 Nisan’da başladı. Bu etkinlikler Ayvalık’a gelen depremden etkilenmiş çocuklarla gerçekleşti. Her ne kadar hibe başvurumuzda bu grubu Ayvalık çevre köylerinden gelen çocuklarla gerçekleştireceğimizi belirttiysek de hiç beklenmedik deprem felaketi sonucu deprem bölgesinden Ayvalık’a 300’e yakın çocuğun gelmesi nedeniyle 4. grup katılımcı ve faaliyetlerini revize ettik. Daha önce bahsettiğimiz gibi gerekli izinleri aldık, etkinlik yerini ve çocuk sayısını belirledik. Bu grupla da danıştığımız çocuk psikologlarının önerdiği şekilde müzik, kitap, çocuk oyunları, el işi, resim gibi 1., 2. ve 3. grup etkinliklerine paralel etkinlikler gerçekleştirdik. 

 

Uçan Süpürge ve İletişim Araştırma Derneği ile Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar Projesi Kapsamında Yapacakları Çalışmaları Konuştuk

By | Çocuk Fonu

Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği (Uçan Süpürge Derneği), toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve bu eşitsizliğin kadınların ve kız çocuklarının yaşamında hangi olumsuzluklara neden olduğunu görünür kılınması amacıyla eğitim hakkı, erken yaşta ve zorla evlilikler, hak temelli medya okuryazarlığı başta olmak üzere ulusal ve uluslararası düzeyde araştırma ve çalışmalar yürütüyor. Turkey Mozaik Foundation işbirliğiyle bireysel ve kurumsal bağışçıların finansal desteği ile hayata geçirdiğimiz Çocuk Fonu’nu 2022 döneminde sağladığımız hibe desteğiyle Bilim ve Teknolojide Kız Çocukları projesini hayata geçiriyor. Uçan Süpürge Derneği, proje ile bilim ve teknoloji alanlarında var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğin ortadan kalkmasına katkı sunmayı, kız çocuklarının pozitif bilimlere yönelmesine destek olmayı ve kız çocuklarını bilim ve teknoloji alanlarında üretim yapmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.

Uçan Süpürge Derneği ile yaptığımız röportajda; derneğin faaliyetleri, proje kapsamında yürütülecek çalışmalar, STEM alanında kariyer yapmak isteyen kız çocuklarının karşılaştığı zorluklar, Kahramanmaraş depreminin kız çocukları üzerindeki etkisi ve çocuk evlilikleriyle mücadele etmek için geliştirilebilecek politikalar hakkında konuştuk. 

Sivil Toplum için Destek Vakfı’nı takip edenler Uçan Süpürge Kadın ve İletişim Araştırma Derneği’ni ve çalışmalarını yakından tanıyorlar. Derneğinizle ilk kez tanışacak olan okuyucularımız için Uçan Süpürge Derneği’nin kuruluş hikayesinden ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

Uçan Süpürge Derneği; toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanması, kadınların ve kız çocukların insan haklarının korunması ve geliştirilmesi hedefiyle 2008 yılının sonunda kuruldu. Feminist bilinç, şiddetsizlik, cinsiyet demokrasisi, kadının insan hakları ve sürdürülebilirlik değerleriyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kurulduğumuz günden bu güne ağırlıklı olarak kız çocukların güçlenmesine yönelik projeler geliştiriyor, farklı kentlerde sivil diyaloğu geliştirmeye öncelik veriyoruz. Uzmanlıklarımız üç temel alanda yoğunlaşıyor: Çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi, kız çocuklarının eğitimde ve meslek seçiminde bilim ve teknolojiye yönlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet odaklı eleştirel medya okuryazarlığının geliştirilmesi. 2021 yılı itibarıyla engelli kadınlar ile/için çalışmayı da yol haritamıza dahil ettik. Hak temelli savunuculuk ve iletişim ana başlıklarındaki deneyimlerimizi, üye olduğumuz ağlar ve platformlarda aktif rol alarak yeni işbirliklerine dönüştürme gayretimiz var. İnsan hakları odağından ayrılmadan yenilikçi ve yaratıcı fikirler geliştirerek alandaki deneyimlerimizi çoğaltıyoruz. Çocuğa Karşı Şiddetin Önlenmesi Ortaklık Ağı, Engelli Çocuk Hakları Ağı ve Eşitlik İzleme Merkezi’nin aktif üyesiyiz. Ayrıca, çocuk evliliklerinin önlenmesi için 100 ülkede 1600 örgütün bulunduğu küresel bir ağ olan Girls not Brides’ın Türkiye’deki ilk üyesiyiz. 

Çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi ve kız çocuklarının eğitim içerisinde kalması için ülke genelinde Sabancı Vakfı, Global Fund for Women, UN Women gibi kurumların desteğiyle çeşitli projeleri içeren Çocuk Evlilikleriyle Mücadele Programını yürüttük. Okullarda STEM (bilim-teknoloji-mühendislik-matematik) seminerleri ve deney uygulamalarının yapıldığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Avrupa Birliği, Ford Otosan gibi kurumların çeşitli zamanlarda desteklediği Bal Arıları Mühendis Oluyor, Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar projelerini 81 ilde uyguladık. Devamında STEM atölyelerimize mülteci kız çocuklarını ve engelli kız çocuklarını da dahil etti. Kadınların medyada temsilini güçlendirmek için toplumsal cinsiyet bakış açısıyla haber üretimi, hak temelli medya izleme ve kadın haber ağları için Demokrasi Yayında, Kadınların Postası, Kırmızı Kalem ve Medyada Engelli Kadınların Temsilinin İzlenmesi gibi birçok proje ürettik ve uyguladık. Diyarbakır’dan RadioJin’le birlikte kadınlar için/ile podcast üretmek amacıyla stüdyo kurduk, eğitimler düzenledik. Şu sıralar Vakfınız desteğiyle yürütmekte olduğumuz projenin yanı sıra, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (United Nations Population Fund-UNFPA) ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin desteğiyle çocuk evlilikleriyle mücadele temalı yeni bir çalışma başlatıyoruz. 

Hibe desteğimizle Bilim ve Teknolojide Kız Çocuklar (Girls Can STEM) projesini hayata geçireceksiniz. Projenin amacından ve yapacağınız faaliyetlerden bahseder misiniz?

Proje lise çağındaki kız çocuklarına STEM meslekleri hakkında bilgi sağlamak, katılımcıları rol modellerle buluşturmak ve meslek seçiminde toplumsal cinsiyete dayalı kalıp yargıları sorgulatmak amacıyla bir dizi eğitim ve atölye çalışmalarını içerecek şekilde planlandı. Hedef kitlemiz 14-17 yaş arası kız çocukları. Uygulama yeri olarak seçtiğimiz kentlerin ikisi 6 Şubat depreminden etkilenen bölgede kaldığı için projemizin uygulama planını güncelleyeceğiniz. 

Projemizi geliştirirken göçmen, mülteci, engelli kız çocuklarını dışarıda bırakmadan, kesişim alanlarındaki ayrımcılıklara ve hak ihlallerine dikkat çekmek ve aynı zamanda ihmal edilmiş tüm kesimlerden kız çocukların güçlenmesi için alan açmak istedik. Mesleklerin cinsiyetlendirilmiş olması ve bazı mesleklerden kadınların dışlanması kız çocuklarının eğitim ve meslek seçiminde kararlarını etkiliyor ve potansiyellerini kullanamamalarına sebep oluyor. STEM projemizle buna dair farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz ve toplumsal cinsiyet klişelerine göre değil kız çocuklarının hayallerine ve yeteneklerine göre mesleğe yönlendirilmesini istiyoruz. Proje kapsamında 500 kız çocuğa ve yetişkine ulaşmayı hedefliyoruz.

Farklı yaş gruplarıyla yaptığınız çalışmalardan edindiğiniz deneyimleri düşündüğünüzde, STEM alanında eğitim veya kariyer yapmak isteyen, özellikle düşük gelirli topluluklardan gelen kızların karşılaştığı en büyük zorluklar neler?

Kız çocuklar sadece biyolojik cinsiyetleri değil, etnik kökenleri, vatandaşlık durumları, inançları, konuştukları dil, cinsel yönelimleri, fiziki görünüşleri, giyimleri gibi birçok nedenle birden fazla ayrımcılığa maruz kalıyor. Gelir durumunun yarattığı koşullar ise bu ayrımcılığın derinleşmesine sebep oluyor. Gelir durumu düşük ailelerin kız çocukların eğitimiyle ilgili öncelikleri; meslek edinmesi kolay olduğu düşünülen, mezun olur olmaz iş bulabilme imkânı görece rahat olan ve çalışma saatlerinin ev içinde bakım işlerini yapmayı engellemeyecek şekilde yürütülen alanlar. Kadınların istihdamının belirli sektörlerle sınırlı olması bu durumu destekleyen bir faktör olarak da karşımıza çıkıyor.  

Bilim, teknoloji, mühendislik, matematik alanlarına dair mesleklerin oğlan çocuklar için uygun olduğu düşüncesinin yerleşik olduğu kültürel kalıplar, ekonomik durumun yetersizliğiyle birleşince kız çocukların karşılarında duran duvarı daha da kalınlaştırıyoruz. Toplumsal cinsiyetle ilgili kalıp yargılara dair farkındalık kazanma, sağlanan imkanlar, kamu politikalarının uygulanması ve STEM alanında bilinçlendirme çalışmalarına erişimle mümkün. 

6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş depremi kırılgan grupların daha da dezavantajlı olmasına neden oldu. Kız çocuklar özelinde çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarından biri olarak depremden etkilenen kız çocuklar için gözetilmesi gereken önceliklerden bahseder misiniz? 

Kadınlar ve kız çocuklar afet durumlarında en hassas gruplar arasında. Doğa olaylarının afete/felakete dönüştüğü durumlarda bunların sonuçlarından kadınlar ve erkekler farklı biçimlerde etkileniyor. Kadınların yaşamı genellikle ev içi ile sınırlandırıldığından depreme evde yakalanıyorlar ve hayatta kalma şansı azalıyor. Ayrıca, örneğin deprem anında kendilerinden çok çocuklarının korunmasına odaklanıyorlar. Depremde hayatını kaybeden kadınların önemli bir bölümü, gündelik bakım işlerinin gerektirdiği araçlar, giysi veya gıda almak için hasarlı binalara giren kadınlardı. Toplumsal cinsiyet rolleri kadınların afet durumunda da en korunaksız, risklere en açık hale gelmesine neden oluyor. Afet sonrası süreçte kadınların ve kız çocukların özgün ihtiyaçlarının yanı sıra bir de güvenlik sorunu var. Barınma alanlarının onların güvenliğini sağlayacak şekilde oluşturulması, cinsel istismar ve şiddetten korunmaları, hijyen ihtiyaçlarının karşılanması da gerekiyor. Gelişim süreçlerinin desteklenmesi ve kesintiye uğrayan eğitimlerine devam edebilmeleri için gerekli şartların oluşturulması da lazım. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin afet durumlarında daha da belirginleştiğini Kahramanmaraş depremiyle bir kez daha gördük. Afet yönetimi bilgisinin herkes için erişilebilir olması, afet sonrasında verilen desteklerin kadınların ihtiyaçları ve öncelikleri gözetilerek planlanması çok önemli. Medyanın sorumluluğuna da dikkat çekmek istiyoruz; çocukların fotoğraf ve görüntüleri paylaşılmamalı, özellikle insan kaçakçılarının olası girişimlerini önlemek adına, kurtulan kız çocukların görüntüleri medyada rastgele kullanılmamalı. 

Birleşmiş Milletler’in 2021 yılında yayımladığı rapora göre 10 yıl içerisinde çocuk yaşta evli kız çocuklarının sayısının 10 milyonu bulması bekleniyor. Çocuk evlilikleriyle mücadele etmek amacıyla ulusal düzeyde geliştirilmiş bir strateji ya da politikası bulunuyor mu? Bu tür bir çalışmanın hayata geçirilmesi için hangi paydaşlar tarafından neler yapılması gerekiyor? 

Çocuk evliliklerinin iklim kriziyle ilişkisine de kafa yoran bir kadın örgütü olarak, doğa olaylarının yol açtığı yıkımlardan sonra görece güvenli bölgelere göçle birlikte çocuk evliliklerinin de ‘taşındığını’ öngörebiliriz. Bu, ülkenin batısında çocukların evlendirildiği vakalar olmadığı ve bu toplumsal sorunun doğu illerinden göç ettiği anlamına gelmesin çünkü bu doğru bir bilgi olmaz. Çocuk yaşta evlendirmeler depremlerden önce de Suriyeli insanlar buraya gelmeden önce de vardı, halen var. Dinamikleri değişiyor sadece. Deprem bölgesinden ayrılıp başka kentlere yerleşen kişiler bu yeni yaşama uyum sağlamaya çalışırken birçok sosyo-ekonomik ve kültürel sorunla karşılaşacak. Yoksulluk, yabancılık ve uyum sürecinin zorlukları kız çocukların evlendirilmesini hızlandırabiliyor. Yaşadığımız ülkede kapsamlı, sürdürülebilir ve insan hakları temelinde bir çocuk politikası yok. Toplumsal cinsiyet eşitliği sosyal politikaların bir izleği değil. Dolayısıyla, kız çocukları ihmal ve istismardan, cinsel saldırı ve ev içi şiddetten, çocuk satışı ve evliliğinden koruyacak bir mekanizma da yok. Hak temelli anlayış yerine himayecilik bir politika olarak benimseniyor, oysaki hak ihlallerinin olmadan önlenmesi için stratejiler geliştirilmeli. Çocukların evlendirilmesi yasal olmadığı halde toplumda geniş bir kesim tarafından kabul edilebilir görülüyor. Var olan yasaların yetmediği yerde Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri esas alınmalı, bu anayasanın bir gereği. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ülkemizde de yürürlükte olmasına rağmen çocuklar korunamıyor çünkü sözleşmenin hükümleri uygulanmıyor. Cezasızlığın kültüre dönüştüğü yerde hak öznelerini korumak ve ihlalleri olmadan önlemek zaten çok zor. Çocuk evliliklerini önleyebilmek için hukukun etkin biçimde uygulanmasının yanı sıra normların da değişmesi gerekiyor. Kız çocukları için güvenli alanlar yaratmak, eğitimin içinde kalmalarını sağlamak ve evliliğin sadece yetişkinler için bir hak olduğu, çocuk yaşta evlendirmenin suç olduğu bilgisini yaygınlaştırmak gerekiyor.